Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

DERVÎŞ-İ HAKKÂNÎ'nin duası

Ey Yucelerden Yuce Rabbim! Butun mal ve mansip sahipleri kapilarini surmelediler. Senin yuce dergahinin kapisi ise asla kapanmaz ve dilekte bulunanlara her zaman aciktir.
Ya Rabbi, Ya ilahi! Yildizlar gaybubet alemine, gozler de uykuya daldilar. Sen ise, ey Rabbim, Hayysin, Kayyum;sun; uykudan, uyuklamadan sonsuz defa munezzeh ve muberrasin.
Ya Rab! Gece, karanligiyla mevcudatin uzerini ortunce dosekler de seriliverdi ve sevenler sevdikleriyle basbasa kaldilar. Sen, Sen;in yolunda, Sana ulasma istikametinde cehd u gayret icinde bulunanlarin biricik sevgilisi, (benim gibi) yalnizlik gurbetine maruz kalanlarin da yegane enisisin!
Ya ilahi! Ulu dergahina siginan bu kimsesiz kulunu kapindan kovacak olursan ben gidip hangi kapiya iltica edebilirim ki! ilahi! Yakinligindan mahrum edersen beni, o zaman ben kimin yakinligini umabilirim ki! ilahi! Sayet Sen bana azap etmeyi murad buyurursan, ben biliyorum ki, cezalandirilmaya fazlasiyla mustehakim! Fakat affinla sarip sarmalarsan, o da Sen in lutfun ve keremindir.
Ya Seyyidi, ya ilahi! Marifet erbabi kullarin Sen;i bulduklarinda Sen;den baska ne varsa hepsinden yuz cevirmislerdir. Salih kullarin Sen;in fazlinla necata ermislerdir. Taksirati pek cok gunahkarlar da ;Tevbe, ya Rabbi!; deyip yine Senin kapina yonelmislerdir.
Ey affi guzel Rabbim! Ne olur, affinin serinligini ve marifetinin halavetini benim ruhuma da duyur ve beni onlarla doyur! Her ne kadar ben bunlara layik olmasam bile, hasyetle onunde iki buklum olup ikabindan sakinilmaya layik olan da, mucrimlerin gunahlarini bagislama sanina yarasan da yalniz Sen;sin!

DERVÎŞ-İ HAKKÂNÎ Abdulkadir Geylani Hazretleri

Tasavvuf/Yok Olma/Fena

Onun varlığına baktım, bana benim yokluğumu gösterdi. Kendi yokluğuma baktım, bana kendini gösterdi. Bu halde üzüntü içinde kaldım. Derken hala var olan kalbe Haktan ,"Varlığımı ikrar et",diye nida geldi. O zaman dedim ki: "Senden başka senin varlığını kim ikrar edebilir? 'Allah ikrar etti ,kendisinden başka ilah olmadığını'[AL-İ İMRAN 3:19]dememiş misin?"

Şeyh Ebu Hasan Harakani Hazretleri

Feridüttin Attar "evliya tezkireleri" eserinden

Şirk

Bu ayet müslüman kardeşlerime ve islam büyüklerine Şirk iddiasında bulunan kardeşlerimize armağan olsun

Yoksa siz hep kendi halinize terk olunacağınızı mı sandınız? ----Allah'ın, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan, Resulü'nden, müminlerden başka----- kimseye sığınmayan ve başkaca sığınacak bir yer aramayanları görmediğini mi (zannediyorsunuz)? Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

(TEVBE suresi 16. ayet)

Eğer müminler öldü deniyorsa efendim,insan ölünce bedeni yok olur, maneviyatı "yine Allah'ın katındadır"..Bi insanın annesi ölmüştür ama, o kişi annesinin sevgisini şefkatini daima hissedebilir; yeter ki Allah'ın rahmetinin genişliğini takdir etmiş olsun.Bu, rahmete ermiş bir kulun güzel amelleri neticesinde Allahın ona vereceği bir tasarruftur..O tasarufu da Allah gerçekleştirir; rahmeti isteyen kişiye ulaştırma işini.İster hayatta ister rahmete ermiş olsun..Dünyada da Rahmete erilir..

Yardım edenden tavsiyeler,

Her nefes alışından sonra verişlerinde, Allah de kalbinden..Sonu gelmez böylece zikrinin ve yorulmazsında.

Alırken HU verirken ALLAH de... Duygularını zorlamadan.. Sadece o düşünce sesini okuyarak..

***

Bak hristiyan olduklarını söyleyen toplum peygamberlerinin doğum gününde neler yaparlar...Sana kendi kıymetini bilme demiyorum.. Ama farkı gör. Yaşadığın halkın haklarını teslim et, şefkatle muamele et.. Sonuçta elbette, evet; "Bilenle bilmeyen bir olmaz"...

Hu

"Hu" dayken "var'lar" olmadığı gibi "yok'lar" da yok evet.. Fakat unutulmaması gereken Hu'da "Hiç" de yok.. Kelimeler, anlamlar, düşünceler.. fikirler yok.. Belki rahmet var, ama "benzer" değil.. Rahmet de yok O makamda... Hiç de yok.. Bıdıbıdı da yok!... Başkaları olmadığı gibi.. O'nun Makamında elbette "Sen" de yok; "Sen"de de yalnız "Hu" Var..

Dünyada da ve Ahirette de O'(n)rda konuşabilecek pek az..

O gün hiçbir kimse kalmaz ki Allah'a davet edene (!) uymasın ve Rahmanın heybetinden sesler kesilir, ancak ayak sesleri, tıpırtılar halinde duyulabilir.

[Ta-ha/108]

Orada, herşeyin olduğu gibi, o tıpırtıların (korkunun tezahürünün) da sebebi, herşeyden Münezzeh olan yaratıcısı tarafından, kaçış OLmadan, apaçık, kesin olarak, bildirilir..

http://jonasclean.blogspot.com/2010/02/ahmed-er-rufai-ra.html

De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içinidir."

Kim bir iyilik ile gelirse, ona on katı verilir. Kim de bir kötülük ile gelirse, yalnızca onun karşılığı ile cezalandırılır ve hiçbirine haksızlık edilmez.

EN'ÂM suresi 160. ayet

De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir."

EN'ÂM suresi 162. ayet

***

Eğer sözünün eriysen yaptığın en ufak bir amelin değerini bilmemezlik etme
Bil ki, imanının hakkını vermiş olasın

Sözünün eri olasın

Aşk içinde yanıp yıkıldılar şaşırdılar yolları

Ah bir bilseydim, bir bilebilseydim. Hangi kalbe sahipler acaba biliyorlar mı? Ah gönlüm bir bilseydi, bir bilebilseydi. Hangi yollara düştüler,nasıl aştılar dağları. Sen sağ salim mi görüyorsun onları? Ya da helak olmuş yok olmuş gibi mi onları? Hayrete düştüler o aşıklar geçtiler kendilerinden. Aşk içinde yanıp yıkıldılar, şaşırdılar yolları.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Peki o büyük aşk nerede o unutulmaz dert

Allah'ın bana verdiği rahmete şaştım kaldım,
Umarım siz de şaşar kalırsınız.

Sevme zamanı varolma zamanıdır
Kavuşma zamanıdır, yiyiniz içiniz
Peki o büyük aşk nerede, o unutulmaz dert ?
O büyük tutku? Kafanız karışmadı mı, aklınız nerede ?

Giysisi tertemiz sevgili öylesine örtülü ki
Hiç kimseye hiçbir şeye benzetilemez ki O.


Muhyiddin ibn arabi (k.s.)

Sadece "Sanat" ile mi sanatı görüyorsun?

Sadece "Sanat" ile mi Sanatı görüyorsun?
Her bakışının sadece "Sanat" görmesini istemez misin?
Hem de hiç kesilmeyen bir ilhamla her gördüğünün, her duyduğunun sanat olmasını istemez misin?
Yoksa sanatı sadece "sanat" ile görüp gerisini boş bir madde yığını ve tesadüf mü sayacaksın? Bu ne kadar büyük bi cahillik, ne büyük kayıp olur..

O öyle bir sanatçıdır ki ah bir bilsen...O'nun performansını farkedip, an be an seyre dalsan..işte artık kendini bir daha bulamazsın..yok oldun..Bu ne güzel bir kendinden geçmek, bu ne güzel bir kaybolmak..İşte "yok" olmak "fena bulmak" nedir anlasana!...


***

Abdulkadir Geylani Hazretleri Futuhul Gayb eserinde bi bölüm ekliyorum aşağıya...

------

...Allah zatını sıfatlarla gizlemiştir. Sıfatlarını da işlerle örtmüştür. İlim, irade ile olur. İradeyse hareketlerle ortaya çıkar.

Sanat yapanı sakladı.

sanat irade ile belirdi. O gizliliği içinde saklıdır. Nimetleri yer yüzünde zahirdir. Kudreti açıktır. Hiç bir şey ona benzemez. O görür ve işitir.>>

İbn-i Abbas Hazretleri burada marifet sırlarını açıklıyor.Bunları hiçbir yerde görmek mümkün değildir; Bu gibi sözlere kolay rastlanmaz. Bu büyük insana Peyamber S.A. şöyle dua etmiştir:

"-Yarabbi,sen onu dinde fakih yap, tevil yollarını ona öğret.."

Allah bizi onların hayrına erdirsin; onlar arasında toplasın.

Yardım edenden tavsiyeler (devam..)

Yolda gözüne çarpan her kul için dua et içinde, ALlah'ım güzelikler nasib et bu insanlara,Allah'ım afet hayırlar ver de.

***

Bir topluluktayken, insanların arasındayken kendi nefsini ve onlarınkini de Allah'a teslim et.Lüzumsuz düşüncelere dalacağına "Allah'ım bütün nefsleri sana teslim ediyorum" demen daha hayırlıdır..

Çıktım erik dalına

ÇIKTIM ERİK DALINA

Çıktım erik dalına
Anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp
Der ne yersin kozumu

Uğruluk yaptı bana
Bühtan eyledim ona
Çerçi de geldi aydır
Hani aldın gözgünü

Kerpiç koydum kazana
Poyraz ile kaynattım
Nedir diye sorana
Bandım verdim özünü

İplik verdim cullaha
Sarıp yumak etmemiş
Becid becid ısmarlar
Gelsin alsın bezini

Bir serçenin kanadın
Kırk katıra yüklettim
Çift dahi çekemedi
Şöyle kaldı kazını

Bir sinek bir kartalı
Salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir
Ben de gördüm tozunu

Bir küt ile güreştim
Elsiz ayağım aldı
Güreşip basamadım
Gövündürdü özümü

Kafdağı'ndan bir taşı
Şöyle attılar bana
Öylelik yola düştü
Bozayazdı yüzümü

Balık kavağa çıkmış
Zift turşusun yemeğe
Leylek koduk doğurmuş
Baka şunun sözünü

Gözsüze fısıldadım
Sağır sözüm işitmiş
Dilsiz çağırıp söyler
Dilimdeki sözümü

Bir öküz boğazladım
Kakladım sere kodum
Öküz ıssı geldi der
Boğazladım kazımı

Bundan da kurtulmadım
Nideyim bilemedim
Bir çerçi de geldi der
Kanı aldın gözgümü

Tosbağaya sataştım
Gözsüz sepek yoldaşı
Sordum sefer nereye
Kayseri'ye âzimi

Yunus bir söz söylemiş
Hiçbir söze benzemez
Münafıklar elinden
Örter mâ'na yüzünü

bir hatıra

Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi asan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptim. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.

Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine ragmen, bazi formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm.

Ancak Serap'in da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan
Serap, 4 yıl kadar sonra bir ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim.

Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış.

Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:

--''Doktor bey,'' dedi. ''Ben size...dargınım.''

-- ''Niçin?" diye sordum.

--"Siz...dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH 'ı, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz?"

Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildigim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:

--"Doktora ulaşmak kolaydır'' dedim. ''Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın..."

Konusmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum" manasında başını salladi. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yani sıra, ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler "hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlerini bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.

Vefatına bir hafta kala:
--"Doktor bey'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?"

--"Senin durumun çok özel" dedim. ''Kelime-i Sahadet sana uzun gelir. O anı fark edince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter."

O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya
çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim.

Dönüşümde annesi telefon ederek:
--"Serap, bir haftadir morfin yaptırmıyor." Dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor."

Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasinin sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum.

"Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanir ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem?.

İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'in acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair bir işaret sezdim.

Ertesi gün O'na:
--"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin."

Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu:
--"Doktor bey...Azrail bana nasıl görünecek?"

--"Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."

Salı günü Serap'in ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:

-"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:

--Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı.Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:

--"Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş!.


Onk. Dr. Halûk Nurbaki'den gerçek bir hatıra..

..Sessiz zikir ol..

..Lafsız amel ol. Riyasız ihlas ol. Lafını edeceğine amel işle. İnsanlara gösteriş yapacağına Allah için yap. Şirksiz tevhid ol. Sessiz zikir ol.

Tasavvuf kelimesi, safa’dan türemedir. Yani bu kelimenin aslı, safadır ki bu, halis, safî, temiz demektir...

Mahbub-i Subhani Abdulkadir Geylani (k.s.)

Hep O söz konusudur eğer anlarsan

Şimşekler çaktı, gök gürültüleri duyuldu, esti sabâ rüzgarı/ Ya da kuzey rüzgarları güney rüzgarları, koptu şimal fırtınaları/Yollardan, akik taşlarında söz ettiysem tertemiz/Ya da dağlardan, hayallerden, yankılardan, kumlardan/Ya da samimi dostlardan, göçlerden,sazlıklardan,geçitlerden/Ya da verimli topraklardan, verimsiz topraklardan, yüklerden/Ökçeleri üzerinde kıvrak kıvrak yürüyen zarif kadınlardan/Al gibi doğan, güneş gibi parlayan al yanaklı kızlardan/Her ne zaman onun adının geçtiği yerleri andıysam, ya da ona benzer şeyleri/ Hep O söz konusudur eğer anlarsan.

Ibn Arabi Hz

Kalbinde arpa tanesi ağırlığında iman bulunan

Enes bin Malik’ten (Radiyallahu Anh.):

– Allah Resûlü (Aleyhissalâtü Vesselâm) buyurdu ki:

Allah Teala (âhirette) şöyle buyurur:

"Kalbinde arpa tanesi ağırlığında iman bulunan kimseyi cehennemden çıkarın."

Ardından da şöyle buyurur:

"İzzet ve celâlime yemin ederim ki, bana gecenin veya gündüzün bir anında olsun iman edenleri, Bana hiç iman etmeyenlerle bir tutmayacağım."

(Mu’cemussagîr)

Hayır ve şer iki meyvedir

Abdulkadir Geylani hazretleri
futuhu'l gayb
27. Makale
"HAYIR VE ŞER, İKİ MEYVEDİR"
HADİS-İ ŞERİFİ ÜZERİNE


Peygamber Efendimiz, bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor:

- < Hiç kimse ameli ile cenneti kazanamaz.>

Buna karşılık sahabe:

-

Diye sorunca, cevaben:

-

Buyurdu ve elini başı üzerine koydu. Bu Hadis-i Şerifi Hz. Aişe R.A rivayet etmiştir.

Sen, ilâhi emre uyduğun, kötü yollardan korktuğun müddet korkma, en doğrulukla Hakka teslim ol, şerden korunursun. Hayır ve fazilet seni bulur. Din ve dünya yönünden ilâhi bir muhafaza içinde olursun.

Dünyadaki kâlin şu ilâhi sözle anlatılır:

- “Böylece ondan kötülükleri geri çevirdik; çünkü o, bizim ihlas sahibi kullarımızdandı.

Dini bakımdan mahfuz olmak, yina şu ilâhi kelamla anlatılıyor:

- “Siz, Allah’a iman eder, ona şükredersiniz, neden size azap etsin? Allah şükredenleri, iman edenleri bilir.”

Aşksız!

Tek bir nefesinin dahi karşılığını hesaplayamazken sen amellerinin karşılığını nasıl hesaba vurabilrsin ?! Dua ettim vermedi, namaz kıldım olmadı, iyilik yaptım kötülük gördüm.. Depresyondayım, unutuldum, aldatıldım... Sen nasıl karşılıklar bekliyor da Aşksız durabiliyorsun? Sadece Allah'ın rızasını umup, bütün amellerinin ötesine geçirdiğin zaman bir şey bekle Allahtan! Çünkü O'nun sevgisi karşılıksızdır! O'nun senin amellerine vereceği karşılık ne olabilir? Aşk duy Aşk! İmanından ancak o zaman emin olabilirsin! Ancak o zaman hesapsız olan Allah'ın Aşkına ulaşırsın! Başını dünyaya ettiğin secdeden kaldır da bi cevap ver Allah aşkına! Sevginin karşılığı sevgiden başka ne olabilir ? Hala imanının amelinin karşılığını düşüneceksen ameline değil imanına baksana! Soruyorum sana! Aşkın karşılığı Aşktan başka ne olabilir ?!

De ki: Herkes bulunduğu hal ve niyetine göre iş yapar

84- De ki: "Herkes bulunduğu hal ve niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir."

Tefsir

84- De ki hepsi, iman edenler de etmeyenler de kendi hal ve niyetine göre iş yapar.

"ŞÂKİLE" kelimesi tabiat, âdet, din, ahlâk, niyet, mizaç ve yaratılış, birbirine benzeyen yollar gibi değişik ve fakat birbirine yakın mânâlarla tefsir edilmiş ise de en kapsamlı mânâsı sonuncusudur. Yani herkes kendi durum ve mizacına uygun olan yolda hareket eder. Başka bir ifade ile özel hislerine göre iş yapar. Bu durumda en doğru yola gideni Rabbiniz en iyi bilendir.

Yani herkes kendi mizacına göre hareket ederek hoşuna giden yolu tutmakla doğru yol tutmuş olmaz.

--Araya girerek bir örnek vereceğim--

Bir kimsenin mizacı serttir bir kimsenin mizacı yumuşaktır
amelleri de elbette yaratılışındaki bu kalıplara göre çıkar
fakat bu sert kimsenin de yumuşak kimsenin de imanlarının sahih olduğunu göstermez, çünkü doğru yolda olanı ancak Allah bilebilir..

Rab isminin Allah'a ait olduğunu ve O'nun, hakedeni terbiye edeceğini belirtmem gerekmez...

Burda bir önemli diğer nokta da yaratılışın önceki bir zamanda olup bitmiş bir iş olmadığıdır..Yaratılış halen kişilerin amellerine göre devam eder..Şu ayet buna en iyi örnektir

"bir toplum özünde olanı-kendini değiştirmedikçe Allah o toplumu değiştirmez"

Elbette ki merhamet etmesi, lütfetmesi, başka

--Devam--

Bir din veya mezheb herhangi bir kişinin veya toplumun mizaç ve duygularına uygun gelmekle hemen doğru olamaz. Hak din, Allah'ın kitap ve Resulü ile bildirdiğidir.

Elmalılı Hamdi Yazır'ın (Allah'ın Selamı Üzerine olsun) Tefsirinden

***

Diyanet

De ki: “Herkes kendi yapısına uygun işler görür. Rabbiniz, en doğru yolda olanı daha iyi bilir.”

Elmalılı Orj.

De ki: her biri kendi uyarına göre hareket ediyor, o halde yolca en doğru olan kim olduğunu daha ziyade rabbınız bilir

Ö.N. Bilmen

De ki: «Herkes kendi kabiliyetine göre amelde bulunur. Rabbin ise doğru yolu takib edenleri daha ziyâde bilendir.»

C. Yıldırım

De ki: Herkes mizacına ve inancına göre amel eder. O halde kimin daha doğru yolda bulunduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.

A.F. Yavuz

De ki: “- Herkes bulunduğu hal ve niyyetine göre iş yapar. O halde, kimin yolca daha doğru olduğunu, Rabbin daha iyi bilir.

H.B. Çantay

De ki: «Her biri kendi aslî tabıy'atına göre hareket eder. O halde kimin daha doğru yolda bulunduğunu Rabbin daha iyi bilicidir.

M. Esed

De ki: "Herkes kendi yapısına göre davranmaktadır; ve bunun içindir ki Rabbiniz kimin en iyi yolu seçtiğini çok iyi bilmektedir".

A. Bulaç

De ki: "Herkes kendi yaratılışına (fıtrat tarzına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir."

Y.N. Öztürk

De ki: "Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir."

Diyanet Vakfı

De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir.

Elmalılı S1

De ki: «Herkes kendi uyarına (temayülüne) göre hareket ediyor. O halde kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.»

Elmalılı S2

De ki: «Herkes bulunduğu hal ve niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.»

TefhimulKuran

De ki: «Herkes kendi yaratılışına (fıtrat tarzına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir.»

F. Kuran

De ki; «Herkes kendi kişiliği ve inancı uyarınca hareket eder. Rabbiniz kimin daha doğru yolda olduğunu herkesten daha iyi bilir.»

A. Gölpınarlı

De ki: Herkes huylandığı huya göre hareket eder. Gerçekten de Rabbiniz, en doğru yolu kim bulmuştur, pek iyi bilir onu.

S. Ateş

De ki: "Herkes kendi karakterine göre hareket eder. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu daha iyi bilir."

S. yıldırım

De ki: Her insan kendi seciye ve karakterine göre davranır. Kimin daha isabetli olduğunu ise asıl Rabbiniz bilir.

A. Uğur

De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir.

G. Onan

De ki: "Herkes kendi yaratılışına (fitrat tarzına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu rabbin daha iyi bilir."

Ş. Piriş

De ki: -Herkes aldığı şekle göre hareket eder. Hanginizin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.

A.Y. Ali

Say: everyone acts according to his own disposition: but your Lord knows best who it is that is best guided on the way.

M.M. Pickthall

Say: Each one doth according to his rule of conduct, and thy Lord is Best Aware of him whose way is right.

M.H. Şakir

Say: Every one acts according to his manner; but yourLord best knows who is best guided in the path.

Sarhoşluk (şuursuzluk) hali ve ayıklık/ Sekr-Sahv

"...Bunların hepsi de, Peygamberliğin ne olduğunu anlıyamamışlardır. Anlamadan konuşmuşlardır. Sekr, [ya'nî şü'ûrsuz, dalgınlık hâlini] sahv, ya'nî uyanıklıkdan üstün görenleri de böyledir. Sahvın ne olduğunu bilmiş olsalardı, sahvın yanında sekri dillerine bile almazlardı. Fârisî mısra' tercemesi:

Toprak nerede, temiz âlem nerede?

Bunlar yüksek insanların sahvını, câhillerin sahvları gibi sanmış olacaklar ki, sekri sahvdan üstün tutmuşlar. Keşki, câhillerin sekrini de, yükseklerin sekri gibi bilselerdi de, öyle söylemeselerdi. Çünki aklı olan herkes bilir ki, sahv, sekrden, ya'nî ayıklık serhoşlukdan elbette iyidir. Câhillerin sahvları da böyledir. Büyüklerin sahvları da böyledir. Evliyâlığı Peygamberlikden ve sekri sahvdan üstün tutmak, kâfirliği, müslimânlıkdan üstün tutmağa ve bilgisizliği ilmden dahâ üstün tutmağa benzer. Çünki küfr ve cehl, evliyâlığa benzer. İslâm ve ma'rifet ise, Peygamberlikde olur. Hallâc-ı Mensûr "kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz" diyor ki, Arabî beyt tercemesi:

Allahın dînine inanmıyorum, küfr lâzımdır,
müslimânlar beğenmeseler de, bence böyledir!

Muhammed "aleyhisselâm" küfrden sakınmış, Allahü teâlâya sığınmışdır. İsrâ sûresinin seksendördüncü âyetinde meâlen, (Onlara de ki, herkes, yaradılışında bulunanı yapar!) buyuruldu. İslâmiyyetde, islâm küfrden iyi olduğu gibi, hakîkatde de, islâmın küfrden iyi olduğunu bilmek lâzımdır. Çünki islâmiyyet, hakîkatin sûretidir..."

İmam-ı Rabbani hazretleri
mektubat