Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Hu ~ Kul

Aşık Kul "Ben, Sen, Biz, Onlar" pek demez, diyemez ; ama "Huuu" demeyi kana kana içer, "O", demeye doyamaz.

Yakınlık ~ Vahdet-i Vücud

O'nun Yakınlığı senin İdrakine Şuhuduna bağlı olsaydı "Şahdamarından" ve "Daha" İfadelerini tercih etmez, bu şekilde buyurmazdı. O'nun Yakınlığı, Senin Varlık Tasavvurunu yok saymakta, senin Tasavvurunun Hakikatine Mutlak olarak İşaret etmektedir. Artık "Vahdet-i Vücud" ne demektir senin Tasavvurunun ötesinde olarak anlayıver ! Boş sözleri, zanları, lüzumsuz tenzihi bırak ! Yoksa İdrakini Şuhudunu ortak edip Varlık Tasavvurundan kaynaklanan senin Uzaklığını O'nun Yakınlığına Perde yapar halde, aslında inad edip bocalar, gaflet eder durursun; Tevazu senin neyine !

Seven ~ Sevilen ~ Sevgi

Güneş Işığı yüzüne vurur, Sıcağı bedenini Isıtır da, Güneşi Seviyorum dersin.. Halbuki Seven Kim, Sevilen Kim, Sevgi Ne..

Kul ~ Kulluk

Kibrin hakim olduğu Mükemmellik Tasavvurunda Kul ve Kulluk yoktur; Halbuki Yüce Allah, Kul ve Kulluk için Yaratmış, Tecelli etmiştir.

O ~ Olan ~ Olmıyan

Her şey dilemesiyle olmuş ve olmakta olandır.. : O, olmıyandır.

Kulluk ~ Edep

Namaz'dan Edep öğren.

Hu

Kimin kimden ne öğreneceği belli olmaz.

Güzel

Güzelliğe bakılmaz mı ?.. İşte öyle Güzeli öyle görmemişsen bilemem ; ama öyle olur ki, bakamazsın..

Yakın - Uzak ~ Kemal

Allah, gafil ve uzak kalamayacağın, mesafe koyamayacağın kadar Yakın, şımaramayacağın kadar Uzak'tır. Tenzih Teşbih, Celal Cemal gibi, Yakın ve Uzağı bir anla ki Kemal bulasın.

Müminler de Benim Nurumdan.. ~ Tasavvuf ~ Zahir - Batın ~ İlim ~ Tenzih ~ Aynı Nur'danız..

Bazı Bilgiler vardır ki Hz Peygamber'de Batın, Varislerinde Zahir'dir. Ama bu, Allah'ın Batın olup, aynı şekilde Zahir olması gibidir. Yani, zannetme ki o'nda göremiyorsun diye bu İlim Peygamber'de (as) yoktu ! Bu mana'da Tenzih'in anlamsız düşer; zira her şeyi Tenzih edersen de Sen ne olacaksın ya ?! Sen olmadan Allah'ı nasıl bilebilirsin ! İşte anla ki, Müminlerin Peygamberin (as) Nur'undan yaratılması Sırrı bu mana'ya, bu Hakikat'e işarettir. Ali (kv) için, Aynı Nur'danız buyurmuştur !

Zât - Sıfat ~ Kadim ~ Nur ~ Evvel - Ahir

Senin Zâtın senin Sıfatlarından da gizlidir. Gizlidir dediğimize bakma O'nun Varlığında Sen'den daha aşikar olan yok. Lakin Evvel O'dur ki Evveli yok; Başlangıcı yok. Ahir O'dur ki Ahir'i yok; İkincisi yok: Anla ki, "O" var da Sen "Varlık" buldun.. Şimdi Sıfatların ancak O Tecelli eden ki, Bildin. Düşün, Nur olmasa Görme'yi ne bilirdin.. ve ki Göreni ne bilirdin ! O'ndan zannederdin ki, Kadim'im, başlangıcım yok ! Halbuki, O'ndan daha Aşikarı da yok !

Tasavvuf ~ Hayal ~ Gerçeklik ~ Hakk ~ Ruh

Hiçbir şey yok iken O vardı, ve el an öyledir. Bir Sanat Eseri düşün ki Sanatçısı onu sadece Hayal etmesi ile bildiğin şu madde gerçeklikten daha gerçek bir şekilde sadece Zihninde varlığa getirebilmiş olsun. Bunun örneği sendeki Vehim, Hayal ve Sanat Yeteneğidir. İşte bu "içeri"ye nispet ederek "hayal" ve "dışarı"ya nispet ederek "gerçek" diye "ayırt" ettiğin Varlık Hakikati ve Gerçeklik Sırrı, dış ve iç olarak iki olmıyan, Tek ve Bir olan Rabbinin Varlığında gizli, Hakk oluşu, Mülkünde de apaçıktır. Yani gördüklerini senin vehminin hayalinin gerçekliğine benzetsen de bu benzettiğin vehim, hayal, ve rüyalarının gerçekliğinin Sırrı, Cenabı Hakk'ın bizZat Hakk oluşunun Sırrındandır. Sen Hayal Eden olarak, elbette ki Hayalinle mukayese kabul etmez derecede Gerçeksin; Sen olmadan Hayal olmaz. İşte O'nun Halifesi olman bakımından böylece anla ki elbette Sen O'nun Mülkü içinde benzersizsin; çünkü Hayalinden değil, O'ndan bir Ruh'sun, Sırrın O'nun Sırrından, Varlığın O'nun Varlığından.

Tecelli

Yolda karşıdan karşıya biri geçince, 'O karşıdan karşıya geçti' yahut 'O hareket etti' denemez.. Ama, bu "karşıdan karşıya geçme" O'nun tecelli etmelerinden-görünmelerinden biridir denebilir.

Tasavvuf ~ Hakikat içinde Hakikat

Hakikat içinde Hakikat arayan isen, hepimiz için geçerli aynı Hakikati dile getireyim: Sen ve O'ndan başkası yok.

Hüseyin (ra) ~ Muharrem Orucu

Oruç Samed'in Ruhuna, İftar'ım Hűseyn'in Canına..

Orucu tuzla açacakmışım ; hadi ordan gösterişçi ! Öyle tuz yemekle suretten Muhabbet olaydı, ölmeden önce ölürdün de Kevser içerdin ! Bi köşede oturup Tuz yiyeceğine Kerbelaya gelir Hüseyn'e (ra) Su olur koşardın, Yağmur olur yağardın ! Ahmak herif bize tuz diyor ! Surette acı ile Muhabbet olsaydı bak hristiyanlar peygamberlerini haçtan indirmiyorlar ! Sen surette salat ediyorlar diye eleştirdiğin kardeşlerinin aynısı olmuşsun da haberin yok ! Bana alevicilik oynama ! Hiç etmemen gereken yerde büyük zannettiğin laflar etme !

Devlet - Anarşi - Terör ~ Dünya Cenneti

Sen Âsi'sin Anarşistsin ya onun için Devlet sana batar; yoksa Terörist senden de Anarşistken o da "Devlet" hayali kurmuyor mu ? Yahut hakikaten de Terörist Anarşist Pisliğin Zalimin tekidir. Belki de onun Hayali Devleti, Kadın ve Para'dır; Halbuki Devlet hayal ile heva ile kurulmaz ve aradığın Cennet kesinlikle Dünya'da değil, Dünya'da kimseye asla Rahat yoktur ki. Zaten Terör de Anarşi de bütün kötülüklerin anası da, o güya cenneti aradığın "Dünya" yüzünden ki kardeşim. Bir tek Veli'ye korku hüzün yoktur, bak o bir Hakk'tır. Onun dışında hep kahır hep hüsrandan ibarettir o Dünya Cenneti Hayali.

İnsan ~ Ruh - Saf Kendi - Öz Zat ~ Nefs - Ben-lik

Biz "Ruh" derken "Min Ruhi" buyurulan İnsan'ın Saf Kendi-Öz Zatını kastediyoruz. Kalbin Hayatı olan Sıfat Tecellilerinden gelen Manevi Halini, Mecazi Aşkını kastetmiyoruz. Yani İnsan'ın Saf Kendi, Öz Zatı derken, Ben-"lik"i değil "Ben"i işaret ediyoruz. İnsan elim ayağım bedenim kalbim derken belki ancak bunlar ona yani o asıl Zâtına tahsis edilmiş Nurlar olduğu açıktır; biz "benim" diyemeyeceği kadar "kendi" olan öz varlığını kastediyoruz. Sıfat Tecellileri, Esma Terkibi olmıyan, Zâti Tecelli olan "Ruhu", Nefis çamuruna batmamış, Dünya tozuna bulanmamış Mukaddes "Sen"i kastediyoruz. Ve elbette "İnsan" derken bütün bunların cem'i söz konusudur; lakin dikkat edersen anlarsın bütün Nurların Tecelli etmesine sebep olan da, Kendimden dediği o Ruh'ların Dünya Yaşamına indirilişidir. Yani bütün Nurlar ve asıl Yaşam da böylece görürsün ki "Kendi Ruhumdan üfledim" dediği bu Ruh'un Varlığı, Hayatı sebebiyle meydana gelmektedir. Allah O'nu Kendinden yarattığı için Nurları içinde asıl Nur da böylece onun kendisi olmuştur. Şunu da anla ! Biz "İnsan" derken nasıl Kafir ve Mümin, Sıfat kastetmiyorsak, "Ruh" derken de öyle, unutmuş yahut unutmamış o "Belâ!" diyenleri kastediyoruz ! Bunları anlıyamaz itiraz eder halde isen Ameli Değerlerden, Amellerine güvenmekten, Zâtiyet'e, Zâti Değerlere yükselememişsin demektir !

Ruh ~ Kalp ~ Nefs

O, Zâtında Büyük, Zâtında Sevgili, Zâtında Yücedir ve tüm bu Sıfatında Sınırsız Sonsuz büyüktür ; Tecellileri ise Yaratılışın meydana gelebilmesi Muradıyla Tenezzülü olduğu için, Mutlakiyetinde Kendisiyle Sınırlanmıştır. Ama Nefs'e yine Az'ı çok, Fazla'sı bile az gelir; Rabbisini delicesine kör olmuş bir arzu ile acayip hallere girer de kendisine sığdırmaya çalışır. Halbuki O'nu Sıfatıyla Kulunun ancak Rahmet ettiği Kalbi sığdırır, Zâti Vahdet'de de ancak yine O'ndan olan Ruhun ( yani Saf Kendimizin, Öz Zâtımızın ) payı vardır. Yoksa Nefs, Beden, Eşya, Dünya, O'nu hakkıyla nasıl bilsin nasıl şuuruna ersin !

Zât ~ Tecelli

O'nu sevmiş, bilmiş tanımışsan, Zâtının hiç bir şekilde gizli olmayıp yok olmadığını, değişmediğini, gizlenen, yok olup ve değişken olanın ise ancak Tecellileri olduğunu bilirsin. Böylece anlarsın ki sana göre hiçbir şey "kötü"ye nispet edilemez, zira sana göre "iyi" olan zaten ancak Zâtı olmalı !
 

Ruh ~ "Zâtımdan gayrısı helak olucudur" ~ Tecelli ~ Kulluk

İnsan, Zâti Sırrında O'ndan bir Ruh olmasaydı "Zâtımdan gayrısı helak-yok olucudur" buyurularak uyarılmazdı. Çünkü Dünya yaşamı Tecellilerindedir; yani mahiyeti değişken geçici yok olucudur. Ruh ölmeyip bedenin yok olduğu ve değiştiği gibi, Zât da değişmeksizin, Tecellileri değişken geçici ve yok olucudur: "O gün arz (yeryüzü) ve semalar, başka bir hale döndürülür (döndürülmüş olur). Ve onlar, Vahid (bir) ve Kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkmış olurlar." [ İbrahim 48 ] .. Yani O'nu Seven Dünya'dan göçmeden öyle bir görüş, ilim ve yakin elde etmeli ki Tecellisi Sıfatına, Sıfatı Zât'ına perde ve de gayr olmayacak! Onun için hiçbir şey Sevdiğinin Zâtına perde ve gayr olmayacak !

Akıl ~ Varlığın Birliği

Biz gündelik yaşamda, gördüğümüzü zannettiğimiz şeylere, eşyanın, şeylerin Hakikatine, Akılla, yani yapı söküm yaparak bakmıyoruz. Zaten onları ne aklımızla ne hayalimizle ne de gerçekte ayrıştırdıkdan sonra birleştirici bir niteliğe güce de sahip değiliz. Hamd O'nun Vücuduna olsun ki Varlığın Birliği bunların hiçbirinde değildir. Bu en büyük İmtihan'a erdirilip de geçirilenlere ne mutlu, onlar her türlü vehimden ve hayali güçlerden Hakk ile kurtulmuş, Vahdet'e ermişlerdir.

Sâni ~ Sanatçı

Ay'ı deniz'e resmediyor da, biz "yakamoz" diyoruz.

Hüseyin (ra)

Can Hüseyin'in (ra) Hakk'a Yakınlık Mertebesine göre olan Şahitliği senin erişemeyeceğin, kaldıramayacağın bir Şehitliktir ; Çünkü o Hakk'ı görür boyun eğer, sen Batılı görürsün boyun eğmezsin.

Zıtlık ~ Kader

Allah'ın bir şeye izin vermesi izin verdiği şeyden Razı olduğu anlamına gelmez. Kim ki Hakk'a yöneldi, Zıtlık onu Hidayet'e eriştirir, Batıl'a değil. İman'ın Kemalinin Hakikati budur.

Kader Sırrı

Küfrün değil Kulluğun her insanın Kader'i olduğunu bilmeyenin Kader Sırrı hakkındaki rivayetleri sırf "zorunluluk" cihetiyle aktarması "Hakikat" ifade etmez.

Tasavvuf

"Tasavvuf"un eskisi yenisi olmaz. Daha bunu idrak edememişsen.. Eskilerin masalları, yenilerin ahkamları değildir "Tasavvuf".

Hu ~ Tasavvuf

O'nun bir "söz"den mi bir "yazı"dan mı, "suret"ten mi "gizli"den mi, nereden Tecelli eder lütfu kahrı, belli olmaz bilen bilmeyene. Sen daraltma O'nu Tenzihinle, ve kayıtlama O'nu Teşbihinle, "sen"de mi "ben"de mi oyun oynama ya "şunda"dır ya "bunda".. O'ndadır O bilenlere.

Tasavvuf

"Marifetullah" O'nu kör göze parmak sokar gibi işaret etmek değildir.

Hu

O görmekle duymakla doyulur mutmain olunur mu ki.. Sonu mu var, dayanılır mı ki.. ; Kaşından gözünden geçip O'nu isteyene de, şahdamarından daha yakınım dememiş mi ki ?

Melekler ~ Mecaz ~ Fena ~ Kemal

"Melekler kuvvelerinden ibarettir, ayrıca varlıkları yoktur" diyen birini görürsen sözü maksadını niyetini aşmış fakat kendisi Fena mertebesini aşamamış nakıs birisi olduğunu anla. Yoksa Müşahedesini ispat için gayrı gördüğü ve göremediği varlıkları göz ardı etmek zorunda kalmazdı. Onlar aynı Kendisini perde görmediği gibi Hakk'a perde olmazdı. Keza bunları Mana bakımından sırf Mecaz'a dayandırması Hakikat İlmi'nin de ona henüz perde olduğunu gösterir. Bunu Fena Haline erişmek için böyle yapmak zorunda kalmamışsa zaten Kemal bakımından daha da nakıstır, itibar edip yorulmaya lüzum yoktur.

Ruh ~ Min Ruhi ~ Esma Terkibi ~ İlmi Suret ~ Vahdet ~ Sırr

Ruh, Terkip'ten, oluşan değildir,
"Kendi Ruhumdan" demiş,
Öyle dememiştir a canım !

"Kendim"den (Min Ruhi) demişken,
Telaş ile nasıl Tenzih edicez diye,
Uydurma lakırdılara düşerler,
Neyi neyden niye tenzih ederler,
Esefle bak bu ayrılıktan gelen sözlere a canım ! 


Nefs ile örtülü, Nefesinde Nefessin,
Zâtından, Sırrın sırrısın;
Allah'ın "Kendi", İsimlerinden mi terkiptir a canım !

Sen Kendini Hayat, Kudret,
Sadece İlim diye bölebilir misin de
Zâtın Terkip olsun a canım !

Sonra bazımız da "İlmi Suretleriz" derler,
Bu da yetersizdir Senin Sırrını tarife,
Eşya ile Sen, Zâti Tecelli'de,
Hiç bir olur mu a canım !

Özünde saklı Vahdet'e, Ruhun Ruhuna gel,
Senin O'na Yakınlık Sırrının tarifine
Bu kelimeler kifayetsizdir a canım !

Akıl ~ İman ~ Kulluk

Ben bu hoşnutsuzluktan hoşnutsuzum !.. Hey dur bi dakka, bunda bi çelişki var !.. Hem Akıl bakımından hem İmanımla çelişen bir durum var bunda.. Allah ondan "Razı" olsun Mevlana Hazretleri buyurmuş: "Kahrına da hakkıyla âşığım, lûtfuna da... Ne şaşılacak şey ki ben bu iki zıdda da gönül vermişim."

"Şapka İnkılabı"

Ha "Şapka" ha "Takke" takmıyosun diye seni asacak, kanun çıkaracak olan adama Zalim denir Zalim.. Allah Zalimleri Zorbaları sevmez. Uyuyosun, nazikçe dürteyim. "Hızır"ın nispeti Eşkiya'ya değil, "Azrail"e olabilir. Zorba'ya Melami'lik nispeti Yezid'e Kader nispeti, aynı Zalimliktir ; Sen de Zalim Zorba olur aynı çukuru boylarsın dikkat et. Düşünüyorum şimdi senin gibi açık kaçık hürriyet (!) düşkününe yarın şapka takmayı kravat takmayı zorlasalar ne yapardın, halin ne olurdu acaba ? Hemen Zalim Zorba diye taksime yürürdün di mi ? "Şapka" ve "İnkılap".. İyice düşün bak bu ikiliyi.. Üç kağıtla Uykuyla bir arada yürümez Hakk'ın işi !

Kalp Gözü ~ Nur ~ Ruh ~ Kafir ~ Kader ~ Kulluk

Kalp gözü dış gözün gördüğünden daha çoğunu daha fazlasını daha keskin şekilde, Apaçık görür, bu dış göz de ona ulaşabilirse de onun ulaştığına göre neredeyse kör sayılır. Hatta Kafirin dış gözünün feri nefsinin körelttiği bu Kalp gözünden sızan o azıcık nur ile görmektedir. Çünkü Kalbin nuru da Bedenin Canlılığı gibi ancak Allah'dan olan O Ruh'un Hayatından gelir. Yani Mümin Kafir "İnsan"ın dış gözünün görmesi dahi ancak Kalp gözündeki nurladır ! Şimdi Müslüman bunu bilmez hale gelince tabi ki Kafir ona perde olur ! Dünya kendisine perde olmıyan Hakk'a aciz zavallı Kafir perde oldu öyle mi ! Mümin ki Allah'ın bizzat Celali bile onun için Zâtına perde olamaz, Kader onun için Aşk Şarabıdır, nerede kaldı Kafir ona perde olacakmış ! Mümin'e perde olan yine belki ancak Allah'tır Allah !

Ehl-i Beyt

İçtiğin suyu, ol Hüseyn'e içir.

Hz Peygamber ( sav ) ~ Zalimler ~ İfrat-Tefrit ~ Siyaset ~ Cenab-ı Hakk'a İttiba ~ Kulluk

Hz Peygamber (sav) Zalimlere Zorbalara o Kibirli Müşriklere genelde zannedildiği gibi "Siyaseten" değil, onlarda da kendilerinde göremedikleri Hakk'ı görebildiği için Sevgi Saygı Sabır göstermiştir ! Aynı Hakk'dan dolayı yeri geldiğinde de Zulümlerine son vermekte yine tereddüt yaşamamıştır ! Ahir olan Zamanımızda Müslümanların genelinde (!) Hakkı Müşahede değil "Siyaset", "Dünya Telaşı" hakim olduğu, ne yazık ki "Saygı, Sevgi, Sabır; Cenab-ı Hakk'a İttiba !" geride kaldığı için Sünnet'in Hakikati olan "Tasavvuf" da bu yönüyle işlevi elbette Hakk olarak yerine gelmemektedir ! Ya İfrat Tefrit ya Siyaset !

"..Ona (Firavun'a) kavl-i leyyinle=Yumuşak bir sözle (tatlı, yumuşak bir tarzda) hitap edin.
Olur ki aklını başına alır yahut hiç değilse biraz çekinir.."
{ Taha 44 }

Allah onların kalplerinde ne var, ne yok pek iyi biliyor;
onun için sen onlara aldırma,
kendilerine öğüt ver
ve onlara kendileri hakkında
beliğ, açık, tesirli, güzel söz söyle.

{ Nisa 63 }

"İşte siz (mü'minler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi sevmezler.."
{ Ali İmran 119 }

"..Size selam veren kimseye,
dünya hayatının menfaatini gözeterek,
“Sen mümin değilsin”
demeyin.
Allah katında çok ganimetler var.
İslâm’a ilk önce girdiğiniz zaman siz de öyle idiniz.."
{ Nisa 94 }

"..nefslerinizi temize çıkarmayın.
O, kimin takva sahibi olduğunu iyi bilendir..”
{ Necm 32 }

"..Azabımı dilediğime isabet ettiririm.
Ve rahmetim her şeyi kuşattı.."
{ Araf 156 }

"Ki O, her şeyin yaratılışını en güzel yaptı.."
{ Secde 7 }

"..kendini müstağni gören kimse..
Sen ona ilgi gösteriyorsun!"
{ Abese 5 , 6 }

"..A'ma'da idi.."
{ sav } 


"El An öyledir."
{ Ali (kv) }

"İşte siz (mü'minler) böylesiniz, siz onları seversiniz.."
{ Ali İmran 119 }

"..hangi tarafa dönerseniz dönün, Allah’ın Vechi (Zat’ı) işte oradadır.."
{ Bakara 115 }

"..Onları gördüğünde bedenleri (görünüşleri) hoşuna gider.
Konuşurlarsa, sözlerini dinlersin.."
{ Munafıkun 4 }

Gözü şaşmadı ve sınırı aşmadı.
{ Necm 17 }

"Yaradılanı severiz Yaradandan ötürü."
{ Yunus Emre (ks) }

Sabah akşam, O’nun Vechi'ni (Zat’ını) isteyerek Rabbine dua edenlerle beraber nefsini sabırlı tut. Dünya hayatının ziynetini dileyerek gözünü onlardan çevirme! Kalbini zikrimizden gâfil kıldığımız ve hevasına (heveslerine) tâbî olan kimselere, işinde haddi aşmış olanlara itaat etme!
{ Kehf 28 }

Sa'd Ibnu Ebi Vakkas (radiyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam), ben yanında otururken, bir grub insana ihsanda bulundu. Ancak onlardan benim daha çok hoşlandığım birine hiçbir şey vermedi. Ben: "Falanca ile aranızda ne var (ona niye vermedin)? Allah'a kasem olsun, ben onu mu'min görüyorum!" dedim. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Müslüman (görüyorum de!)" buyurdu. Sa'd (dayanamayıp) bu kanaatini üç kere soyledi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) da her seferinde aynı şekilde karşılıkta bulundu. Sonuncu sefer şunu ekledi: "Ben, nazarımda daha sevgili olana hiçbir şey vermezken, yüzü üstü ateşe düşeceğinden korktuğum insanı kurtarmak için ona ihsanda bulunurum (ihsanda bulunmam sevgime ölçü degildir)"

{ sav }

"..Arifler, âlemdeki kibirli ve zorbalara -onların dış varlıkları bakımından değil, kendilerinde ortaya çıkan nitelik nedeniyle- tevazu göstermişlerdir. Çünkü onlar her şeyde Hakkı görür. Hatta karşılaşma esnasında selamlaşmada eğilirken de durum böyledir. Bazen ârifler, selamlaşırken kardeşlerine eğilirler ve önünde eğilinen şahıs da buna sevinir. Mutluluğu ise, kendisini bilmeyişinden kaynaklanır. Çünkü bu cahil insan, onunla karşılaşan arifin önünde eğilmesinin ve rükû etmesinin kendisinin hak ettiği yükseklikten kaynaklandığını zanneder. Yabancıların geneli ise, farkında olmaksızın, bilgisizliğe bilgisizlikle karşılık vererek, adet ve örf olarak bu davranışı yapar.."
{ Muhyiddin İbn Arabi (ks) }

Sende önce bunlar olacak bu mertebeleri almış olacaksın, bunları anlıyacak İrfan'a ulaşıcaksın, yani önce sende Hakk görünecek ki sonra Kafire Hakkını bildirebilesin ! Sen'de daha Hakk'a İttiba yok ki, Kafir'de Hakkı göresin be kardeşim.. Sen Mümin'de görebiliyor musun ki zaten ! Sen'de Hakk yok ki sende ! Geçtim Kafir'de bile görmeyi ! 

Hz Peygamber (sav) ~ Ehl-i Beyt

Peygamberin (as) yaptığı pek çok şey olmuştur ki onu canlarından çok seven Ashab'ı anlıyamamış, kafaları karışmış, kaldıramıyarak neredeyse itiraz ederek, hadlerini aşacak duruma gelmişlerdir. Hz Ömer hakkında ve daha pek çok Hadis'lerde bu gibi örnekler kayıtlanmış, elimizde mevcuttur. Şimdi sen Hz Peygamberi (as) elbette sever sıdk ile tasdik edersin, o öyle "İnsan"dır ki Zalim olmadan sevmemek mümkün değil. Ama şu var ki ! Sen Allah'ın Velilerine yan gözle bakıyor, O'nun Sünnetine uymadıklarından filan söz ediyorsun. Halbuki iş öyle değil ! İş yukarıda bahsettiğimiz gibi ! Onlar Sünnet'e senden daha yakın da, sen O Sünnet'in tam idrakine varamıyorsun. O'nu Peygamber olarak görüp Sünnetine uymak, Peygamberliği açısından onu Sıdk ile Tasdik etmek başka, O'nun Veliliğini ve Varisleri olan Hakiki Velileri görebilmek bambaşka ! Yani kendi zamanındaki Ashabının durumu bu iken senin bazı Varisi olan Evliyaullahın sözlerini hareketlerini anlıyamamanı kendine çok görme ! Sen mesela Hz Ömer'i tanıyorsun, bir yönden kendine benzetiyorsun çünkü öyle değil mi ? Hz Ebu Bekir'i tanıyorsun, Osman'ı tanıyorsun (ra)... Hepsine Selam olsun.. Acaba Ali'yi (kv) tanıyor musun ?! Ashab'ı biliyorsun fakat.. Ehl-i Beyt'den haberin var mı ! Fitne'ye düşmeksizin Ehl-i Beyt sevgisine ulaşmayı başarabildin mi ? İlim (!) Şehrinin Kapısı !, Velilerin Şahı Ali'yi (kv) sevebiliyor musun !.. Zor mu ! Ashab'a sevgin muhabbetin ziyade tamam ! Ehl-i Beyt'e Muhabbetin nerede kaldı acaba, hiç düşünüyor musun ! Lafta kaldı hatta ne yazıktır lafta bile kalmadı !

Ben sizin Rabbiniz değil miyim

Ezeli Güneşin Nurlar saçan dili Alem olmuş 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim' diye yankılanmakta.

Hz Peygamber (sav)

Hz Peygamber sav hiçbir Makam ile kayıtlanmaz, sınırlanmazken, her birini de eksiksiz İhtiva eder. Saf Ruh iken Kamil Nefs'tir, Sırf Akıl iken, Sırf Gönül'dür.. Dört kapı da ancak o'na açılır. İlahi Zât Dünya'da en Kamil Suret'de o'nunla görünmüştür. Övgüsü geçmiş gelecek tüm zamana ulaşmıştır. Hakk'ın en Kamil Tecellisi, ve tüm en Kamil "İnsan", en Kamil "Kul"dur. O, "Büyük Alem"dir. Hz Peygamber'e sav tepkin ne olurdu, ilişkin ne derecedeyse, Cenab-ı Hakk ile ilişkinde de o derecedesin.

Kulluk

Kafir, İman etmesine vesile olan sayısız Nimetleri tutar Rabbine ortak koşar.

İsimler ~ Zat ~ Ruh - Nefs

İsimlerinin, Zâtının üzerinde bir etkisi yoktur. Çünkü İsimleri olan Nefs'i, sonradan edinme olmaksızın "Mutlak" Mükemmel'dir. Bizim ise Ruhumuza yani Zâtımıza etkisi ve perdesi olan, yani Mükemmel olmıyan bir Nefsimiz vardır. Ki bu Nefs Perdesi, altında O'ndan bir Ruh olan "İnsan" için en büyük olay olan "Allah'a Kavuşma"yı gerçekler. Bu Kavuşmayı umursamıyan Ruhlar için ise aynı "Nefs" en büyük "Perde" en büyük "Ayrılık" olarak kalır. Sonra onlar, O'ndan bir Ruh oldukları halde Cehennemde şöyle seslenirler : "..'Rabbinize* dua edin. Azaptan bir günü bize hafifletsin.'.." [Mü'min 49]

Kulluk ~ Rıza ~ Cüz-i İrade

Amelle, hem de maddi manevi vehmettiğin kendi gücün kuvvetinle ne olur ? O senin haline, saf niyetinden gelen gayretine bakar Kulluğuna nazar eder de mahrum bırakmaz, Razı gelir; o zaman olur. Yoksa ne Sistemle, ne fiili ne kavli Dua ile hiçbir şey olmaz ! Sen Ne'de ne ile bir şey meydana getirmeye, açığa çıkarmaya çalışacaksın ?

Zaman'ın başlangıcı ~ Ed-Dehr ~ An-ı Daim

An Zaman olur, Algısı değişir, zaman genişler daralır, uzar kısalır, ama An değişmez. Zaman ne zaman başladı deme çünkü Evvel Ahir sana olur, Bereket olur, ama An-ı Daim olanın başlangıcı yoktur.

Hu ~ Kulluk ~ Zâtî Şükür

Rabbinin azı fazla, fazlası az gelir. Her şeyde Şükre varmak mukadder olduğu gibi Şükürde de Zâtına varmak lazım !

Kulluk ~ Hu

Bazen güzel hikmetli ilahi sözler manalar çağlayan gibi öyle peşisıra gelir ki zapdetmeye kaydetmeye güç bulamazsın. Nedir bu, ziyan mı ? Hayır, Rabbinin Feyzninin Lütfunun haddi hesabı olur mu !

Nur - İlim

Bulutlar perde olur görünmezse de Güneş kaybolmaz; işte bu, Nur'un Batını olan Biliştir.

Şükür ~ Kulluk

Şükürden başka bir şey söyleme.

Kulluk ~ Yakın

Aslında uzak değilsindir de Yakın olduğunun özel haberi lazım İnsan'a.

Ayan-ı Sabite ~ İdealar ~ Kader ~ Felsefe ~ Eflatun-Aristo ~ Min Ruhi

"Tohum" kendi içine yazılmış Bilgi'den başka bir Ürün, Meyve vermez. Yani "Tesadüf" söz konusu olmadığı gibi Öz olan da Madde-Tohum değil "Bilgi"dir. Bu Tohum/Bilgi ve her Tohumun kendi özeline yazılmış olan farklı "Bilgi" Kader Şemsiyesi altında bulunan "Ayan-ı Sabite" veya felsefecilerin "İdealar" dedikleri şeydir. İnsan ve İnsan-"lar" da ( her biri ) OL-uş'da aynı İlahi Hükme tabidir. Yani Eflatun ve Aristo gibi ender filozoflar "Akıl'ları ile değil" bu "Tohum"un Ürünü, Meyveleridirler. Peygamberler de (as) elbetteki onlardan daha Özel ve Yüksek İstidat'a, Tanrı'dan Zâti bir Alakaya Müşerref olsalar da "Beşer" olarak Yaratılmak bakımından aynı "Nüve"ye sahiptirler; her İnsan gibi O'nlar da O'ndan bir "Ruh"turlar ( Min Ruhi ). Fakat sonra, İnsan-lar'dan kimisi bu "Tohum"un, Nefislerine-Beşeriyetlerine, Dünyevi Koşullarına ( İmtihan ) rağmen, Meyve vermesine de izin verir, kimisi de İstidatlarına rağmen kendi Nefisleri aleyhine Meyveyi de Tohum'u da Heba eder, Nefisleriyle Örter. Bunların hepsi de yine İlahi Hükme yani Ceza, Mükafat'a tabi olarak Kader Şemsiyesi altında Allah'ın Bilgisi dahilinde gerçekleşmiş - Hakk varlığıyla İzin verilmiştir. Neticede hiçbir şekilde Zulüm olmamış, İmtihan dışında bir Zorlama olmaksızın Hakk, Hakk tarafından İnsan-lar özelinde kendi kazanımlarına Vesile olarak leyhlerinde ve aleyhlerinde açığa çıkmıştır.

Enel Hakk ~ Hallac-ı Mansur (ks) ~ Kulluk

Sözün sahibini bilmek isteyende gerek Hallac gibi kavuşma isteği.

Kulluk ~ Utanma ~ Hayâ

Allah'ım beni Merhametinle ve Lütfunla Utandır.

A'mâ'da idi ~ An-Zaman ~ Ed-Dehr ~ An-ı Daim ~ Evvel - Ahir ~ Hu

Bir önceki zam'an şimdi yok oldu, sonraki de şimdi yok. "Evvel" ve "Ahir" olan.. a'mâ el-an, şu An'da. "Ed-Dehr" ve "An-ı Daim".

İlah ~ Rabb - Merbub ~ Uluhiyet ~ Tenezzül ~ Zevk

Alem, Yüce Zât'ın "Tenezzül"ünden ibarettir. Bu Tenezzül olmasaydı ne Baba-Çocuk, ne Dişi-Erkek ne Rabb-Merbub vb olurdu. Keza Tenezzül olmasaydı, Alem ile Tasavvur edilebilen bir Uluhiyet de olmazdı. Halbuki Uluhiyeti-İlahlığı Sahiplenen ve Nispet edilebilecek O Yüce Zât'dan başkası da yoktur. Ve "Hakk" Sıfatının Hükmünden ayrıca, Alem olan bu Tenezzül bir Lütuf olarak O'nun kendi Zâtına özgü bir Zevkidir de.

İlahi Sır ~ İlim ~ Tefekkür

Akıl, Nefs, Kalp vb varlıklar-Kelimeler nihayetinde her şey gibi İlahi Sırra dayanırlar. Onun için ki hiçbir zaman İlmine tam erilemez ; Zevk'i, Feyz'i son bulmaz. Onun için ki bunları Tefekkürü Hafife alma.

İlim ~ Ruhani Lütuf

Ayçiçeğinin güneş ışığını takip eden gözleri yoktur. İnsan'a ise Işık'tan öte, hiç mi hiç görünmeyenle ilişki kurabilen gözler bahşedilmiştir.