Yeni Blogum
Sen uyku halini, velîlerin uyanıkken de duygularını taşımamaları halinde bir çesni bil.
Uykuda duygularını taşımazsın, duygular seni taşır. Bu yorgunluk, bitkinlik gider, eziyetten, sıkıntıdan kurtulursun.
Sen uyku halini, velîlerin uyanıkken de duygularını taşımamaları halinde bir çesni bil.
Be inatçı; velîler, Eshab-ı Kehf’dir. Ayakta olsalar da, yürüyüp gezseler de uykudadırlar. Allah, onları, kendilerinin haberi olmadan işletir; sağa sola çevirir.
O sağa çevrilme nedir? İyi iş. Ya sola çevrilme? O da bedene, varlığa ait işler.
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)
"La İlahe İllallah" ne demek" (Devam)
Sıcaklık Soğukluk şu Güneş'de, Tabiat'da, Eşya'da değil; "Mizan"dadır. "HerŞey"in gün yüzüne çıkmasına sebep bu İnce Ölçü'yü doğru tart da "La İlahe İllallah" ne demek anlayıver.
Allah'a Yakınlık (Devam)
Sağlıklı olman senin Zati Niteliğin değil ki Sağlıklı olmanı Allah'a Yakınlıkdan saymayasın. Bu bağlamda bir de "Var" olmayı düşün.
“ Nerede ona yol ?” dersin
" Mihnet zamanında “ Allah” demeye başlar, sıkıntın geçti mi “ Nerede ona yol ?” dersin..."
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)
Ahiret/ Cennet (Devam)
Ayetlerde ve Hadislerde, Ahiretde karşılacağımız Güzellikler anlatılırken, pek çok dünyevi nimetler yanında hiç bilmediğimiz daha önce karşılaşmadığımız Nimetlerin de bizi beklediği haber verilmiştir. Bu Nimetler içinde asla "Para" zikredilmemiştir... Yani şu gibisi hiç yoktur: "Onlara orada sınırsız miktarda para, altın verilir. Diledikleri gibi harcarlar.",.. "Kasaları dolmuş taşmıştır.".. vs.. Hiç yoktur böyle anlatımlar.
Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka !
İnsanoğlunun tüm varlığını Hakk'a verememesi, "Hüsran"dır. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka !
Bilesin Sen de..!
Gönlüme girmene sözüm yok, lakin malumdur ki; Karga gül bahçesinde gezmekle Bülbül olmaz... Bilesin Sen de..!
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)
Her Söz, yerli yerincedir
Her Söz, yerli yerincedir. Yersiz insandan yerinde söz aramak, yerinde olmamaktır.
Yokluk/ Kuantum (Devam)
Kuantum düzeyindeki parçacıklar, “Klasik Fizik” ve
“Rölativite Teorisinin” aksine, daha alt boyuttan
birbirleriyle mekan ve zaman kavramı olmaksızın
“anlık bağlantılarla” birbirleriyle iletişim
halindeydiler. Bu bağlantı ise, aralarındaki mesafeler
ne olursa olsun sonsuz hızlarla gerçekleşmekteydi
(hızdan mana, tüm bilginin mekanın her yerinde mevcut
olmasıdır, yoksa bir yerden, bir yere gitme, mekansal
yer değiştirme anlamında değildir). Kuantum Fiziğinin
hakim olan ve başını Niels Bohr’un çektiği “Kophenag
Yorumuna” göre, bilgiyi, böylesi sonsuz hızda yayan ve
parçacıkların da kaynağı olan bir “Bütünsel Enerji
Alanının” varlığı kabul edilmesine karşın, bu
“Alanın” ne olduğuyla ilgili bir açıklama
yapılamamaktaydı ve halen de yapamamaktadırlar.
Zaten işin bu boyutuyla da pek ilgilenmemektedirler.
İlgilenmedikleri için de açığa çıkan bazı can alıcı
soruların cevabını verememişler, hala verememektedirler.
Fiz.Müh. Kenan Keskin
Oysa David Bohm tarafından ortaya konan ve “Kuantum
Fiziğinin” sonuçlarıyla da uyum gösteren, yanı sıra çok
sayıdaki bir takım deneylerle de desteklenen “Kuantum
Yorumuna” göreyse, bilinenlerden tamamen farklı bir
işlev sergileyen bu “Temel Enerji Alanının” ne
şekilde var olduğu, nasıl bir davranış sergilediği
detaylarıyla açıklanmış, ünlü beyin bilimci Karl
Pribramla birlikte olayın içine Beynin yapısı ve çalışma
sistemi de konarak “Holografik Evren Anlayışı” adı
altında her şeyin temelindeki sistem belirlenmiştir.
Böylece D. Bohm keşfettiği yaklaşımla, daha işin
başında, parçacıklar arasında bağ kuran Bilginin,
mekanın her bir noktasında var olmasının ötesinde,
parçacıkların kendilerinin de bir “Bilgi Yapısı” olarak,
“Holografik Özellikli” o “Alanda” birbirinden ayrılmaz
bir “Bütünlük” içinde mevcut olduğunu göstermiştir
(ilgili yazılarımızda bunları detaylarıyla açıklamıştık).
Bu parçacıklar, bu “Temel Enerji Alandaki” “Bilginin”
suretli olarak açığa çıkmasından, ayrı bir deyişle
ilgili bilginin projeksiyonundan başka bir şey değildir.
Dolayısıyla asıl olan “Bilgidir”. Parçacıklar
mekansal olarak hareket etmiş, uzun zaman
süreçlerinde çok büyük mesafeler almış olsalar da,
gerçekte mekansızlık (haliyle zamansızlık) özelliği
dolayısıyla, o “Temel Enerji Alanına” göre hareket
etmezler edemezler. O “Alanda”, sadece “Bilginin”
dönüşümü yani, yeni yeni “Bilgilerin” açığa çıkışı
vardır.
Ayrıca tüm bunları göz önüne aldığımızda bu parçacıklar,
bu “Temel Bilgisel Alanına” parçacık olarak
girmelerinden de bahsedilemez, ancak parçacıklar
boyutundan bakacak olursak “Bilgi” olarak yada
“Bilgiye” dönüşmek suretiyle o “Temel Enerji Alanında”
yer alabilirler (yine parçacıklar açısından bakarsak,
bu esnada parçacıklar yok olarak Bütünde mevcut
olurlar). Temel Boyutta “Bilgiden” başka bir şeyin
olmaması durumu, parçacıklar arasındaki ayrımı da
ortadan kaldırmaktadır. Böylece parçacıklar (dolayısıyla
bunlardan meydana gelen evrenimiz) “Bölünmez Bilgisel
Bütünün” çeşitli yönlerinin açığa çıkışından başka bir
şey değildir. Bu sebeple var olan, parçacıklardan
oluşmuş Bütün değil, Bütünün parçacıklar olarak
görünümüdür. Varlığın var oluşu ve hareketinin
kaynağı “O Temel Bilgisel Bütünlüktür”
Mekanın olmadığı yerde zamanında olmaması sebebiyle var
olan “an’lık bağlantılar”, yapılan bir çok değişik
deneylerle gösterilmiştir. Böylece Kuantum Fiziğine
göre, parçacıkların her biri genel anlamda “Bütünle”
bağlantılı olarak (Bütün üzerinden) birbirleriyle ilişki
halinde oldukları gibi (bir parçacığın hareketi, bu
“Temel Bilgisel Alan” bağlantılı olarak diğer tüm
parçacıkların Bilgisi tarafından yönlendirilir), özel
anlamda da parçacıklar birbirleriyle bir defalık bir
etkileşmeye girdiklerinde, o parçacıklar var oldukları
müddetçe aralarındaki iletişim her zaman mevcut
olmaktadır.
Şimdi de, anlattığım temel bilgiler ışığında şu ana
kadar hiç bahsetmediğim bu konuyla ilgili deneylerden
birkaçına değinip sonuçları üzerinde irdelemeler yapmaya
çalışalım. Deneyler ise kısaca şöyledir.
Birer “Kuantum Biyoloğu” olan Vilademir Poponin ve Peter
Gariev, fotonlarla, D.N.A lar arasındaki ilişkiyi
hazırladıkları özel bir deneyle göstermişlerdir. Bu
deneyde öncelikle bir tüp “Boşluk (Vakum)” elde
edilinceye kadar havası tamamen boşaltılır. Ancak
Kuantum Fiziğinin “Belirsizlik İlkesine” göre boşluk,
her an var olup yok olan foton çiftleriyle doluydu
(elbette diğer parçacık çiftleri de mevcuttur). Bu
fotonların tüpün içinde yerleri özel dedektörlerce
tespit edilebilmektedir. Bu tespitlere göre de, fotonlar
tüpün her yerinde, ancak düzensiz olarak mevcut
oldukları görülmüştür.
Daha sonra foton parçacıklarının bulunduğu bu “Vakum”
ortamına D.N.A molekülleri koyarlar. Sonuç oldukça
ilginçtir. Çünkü düzensiz halde bulunan (davranan)
fotonların, D.N.A. molekülleri çevresinde belli bir
düzen halinde şekillendikleri görülmüştür. Yani,
D.N.A. larla, fotonlar arasında görülmeyen ve
bilinenlere hiç benzemeyen bir etkileşme bulunmaktadır.
Bir sonraki aşama daha da ilginçti. Çünkü D.N.A.
molekülleri tüpten çıkarılmış olsa dahi, fotonlardaki
düzenli şekillenme, varlığını devam ettirmekteydi ki,
araştırmacılar buna “D.N.A. Fantom Etkisi” adını
verdiler.
Başta Dr. Steve Backster olmak üzere bir takım bilim
adamları da 1990’lı yılların başında Amerikan Ordusu
adına yaptıkları deneylerle “D.N.A” ların bedenimizde
olmadıkları zaman da, daha açık bir ifadeyle,
vücudumuzdan parçalar (yani, doku, kan, deri, organ,
…vs) alındıktan sonra da bunların düşüncelerimiz ve
duygularımız tarafından etkilenmesi devam etmekte
miydi?” sorusuna cevap aradılar. Bunun için de
öncelikle deneklerin ağızlarından doku ve D.N.A
örnekleri alarak bunları laboratuardan tamamen izole
edilmiş binanın diğer bir odasına, denekleri ise bu
odanın 100 metre ötesindeki ayrı bir odaya götürdüler.
Daha sonra da odadaki bu deneklere bir dizi video
görüntüleri izleterek kendilerine ait olan
D.N.A’larındaki elektriksel tepkileri belirlemeye
çalıştılar.
Bilim adamları deneklere, savaşta parçalanmış
cesetlerden tutunda güzel, hoş manzaralara, erotik
görüntülere kadar birkaç saniyelik bir dizi filmler
seyrettirilince, deneklerde oluşan duygusal
hareketlilik, aynı anda D.N.A.larında güçlü elektriksel
sinyaller şeklinde açığa çıktığını tespit ederler. Hatta
bu durum, aralarındaki mesafeler yüzlerce kilometreye
çıkartıldığında bile devam etmekteydi. Bu iletişimin,
ışık hızına göre aralarındaki mesafenin çok kısa olması
dolayısıyla, bizlerce algılanamayan belli bir zaman
aralığındaki bir süreçte mi, yoksa mesafeye bağlı
kalmaksızın aynı anda mı gerçekleşmekte olduğunu
öğrenmek için de, bu deneyler de atom saatleri bile
kullanılır. Bunun sonucuna göreyse, tıpkı Kuantum
Parçacıklarında olduğu gibi “Etileşme”, zaman ve mekana
bağlı olmaksızın aynı “an’da” gerçekleştiği görülmüştür.
Bunun anlamı aralarındaki mesafe eğer yüz milyonlarca
ışık yılına çıkartılmış olsa bile aralarındaki
etkileşimin yine aynı “an’da” gerçekleşmiş olacağıdır.
Yine ayrı araştırmacıların yaptığı bir başka deneyde de,
labaratuarda hücreleri bulunan bir insanın, ölümü ile
hücrelerinin de hemen öldüğü görülmüştür. Dr. Jeffery
Thompson ise tüm bunları, “insan bedeninin nerede
başlayıp nerede bittiğine dair hiç bir sınır yoktur”
şeklinde çok net olarak özetlemiştir.
Bu deneylerden bazı sonuçlar çıkmaktadır. Mesela bir
kişi düşünce ve duygularıyla kendi genetiğini
değiştirebilir. Dolayısıyla birçok kalıtsal hastalıkları
bile D.N.A.’larından yok edebilir (çok güçlü bir beyin
bir başka kişi üzerinde de bunları yapabilir). Zaten en
azıyla, insan moralinin başta bağışıklık sistemi olmak
üzere içinde ölümcül hastalıklar da dahil çeşitli
hastalıklara sebep olduğu veya ölümcül hastalıklardan
bile kurtulmayı sağladığı bugün tıbben de onaylanmış
durumdadır.
Ortaya çıkan bir diğer gerçek de, bizlerin her gün
tokalaşmakla, dokunmakla da üstümüze yapışan dokulardaki
D.N.A.’lar (ki bunlar üzerimizde canlı kaldıkları
müddetçe) vasıtasıyla farkında olmaksızın duygusal
olarak iletişim halinde olduğumuzdur. Böylece beynimiz
bu durumdan da olumlu veya olumsuz olarak
etkilenmektedir. Açığa çıkan bu gerçekler içinde, organ
naklinde, organı veren ile organı alan insanlar
(taşıyıcılar) arasındaki iletişimin, bağlantının “Temel
Enerji Alanı” vasıtasıyla kurulmuş olması da vardır.
Ayrı bir deyişle, organını veren bir kişi ölmüş olsun
veya olmasın fark etmez, “Temel Enerji Alanındaki” o
birimlere ait olan bilgiler, etkileşime giren
taşıyıcıda açığa çıkmaktadır. Böylece alıcının beyni ve
diğer organları, her an pozitif veya negatif olarak
etkilemektedir.
Bu konuda Prf. Gary Schwartz tarafından yapılan bir
başka araştırmaya göre de, bir başkasına ait organları
taşıyanların, o organı aldığı kişilerin bir takım duygu
ve alışkanlıklarını da aldıkları gösterilmiş ve bunlar
raporlar halinde sunulmuştur (bunun detayını bir başka
yazıda değineceğim).
Fiz.Müh. Kenan Keskin
Ruh/ Nefs-i Natıka/ Hayvan-i Nefs (Devam)
Ruhun Dili yok ki, Konuşması olsun. O, Nefs-i Natıkasını kendi konuşması zanneder. Doğrusu Zanneden de o değildir. Hayvan-i Nefs'idir. Nefs-i Natıkasına Uymadıkları Düşüncelerde kendi konuşmaları olmadıklarını farkederler. Olumsuzlamadıklarıyla ise Konuşması olduğunu düşünür, ve Sükutu kaybeder. Bilenler, Nefslerine hiç bi Suretinde Uymazlar; Uyanıktırlar. Ve Allah onlara yeter. Hatta, "Ben Konuşan değilim" dahi demezler. Bir Konuşmaları varsa Ayet, Zikir ve Tenzih kelimeleridir. Gerisi: "Bütün İyilikler Allahtandır".
Zikir (Devam)
Allah'ı Zikretmenle herhangi başka şeyleri düşünmekler aynıdır. İlim'de bu böyledir. Varı yoğu Allah olmıyan kimse İlim'den ne anlar ki. Gayrında her şey hayaldir dağılır, erir gider. Senin için ise 'Kendimden bir Ruh' dedi. "iyi bilin ki bütün işler Allah'a döner" [Şura 53]
Nasıl çıkıyor bu sözler insanların ağzından..
Şöyle şeyler çok söylenir: 'Gözümde büyütmüşüm', 'nasıl da kanmışım', 'kendimi kandırmışım', 'gerçek aşkım o değilmiş'.
Nasıl çıkıyor (!) bu sözler insanların ağzından.
Böyle itham eder o, İltifat-ı Rabbaniyeyi !
Cahile göre Allah Dostu olmak, İddia sahibi olmaktır. Böyle itham eder o, İltifat-ı Rabbaniyeyi ! Dolayısıyla o, ne Mürid olabilir, ne de Allah Dostu.
Nefs (Devam)
Kulun, Doğal yorulma (Emek) dışında olan Nefs (Fizik Beden) Gevşemesine, kendisini terketmemesi gerekir. Zihin bulanması, Dikkatsizlik, normalde çözümü basit Problemlerden ve Vesveselerden sıyrılamama gibi sorunlar bu Bırakıştan kaynaklanır. Uyanıklık, Dirilik elden gider. Tortu oluşur, Kalp Bulanır. Kulun bunu başarabilmesi için, gevşeme olduğunu farkedişinde, Allah'ın Hayy İsmini Zikretmelidir. Allah, "Mutlak" Diridir (Hayy). Allahımızın diğer İsimlerine de böylece bağlan.
Zat/ Sıfat/ Tecelli (Devam)
Zatını Tecrit etmekle O'nu bilemezsin; ki İdrak ve Bilmek aynı değildir.
Fakat şöylece anlayıver !: "Sıfatları Zatından ayrı değildir.
Sıfatlarının Tecellileri Sıfatlarından başkadır." Şu Ayrım da bunu
anlatır: "Sonsuz güç (Tecelli) ve Kudret (Sıfat) sahibidir." Yüce Allah
bizleri, Melekleri, Cinleri yani Şahit olanları ve ki Alemi (Sonsuz
Alemler de diyebilirsin) Yaratmamış olsaydı da "İlah"tır. Her Sanatçı
kendisinin veya eserlerinin görülmesini arzulamayabilir. Fakat Mutlaka
Sanatçıdır ve eserleri görülmese, zevk almasa dahi Sanatını İcra eder. O
(Sani Allah) Eserlerini (Tecellilerini) görecek Şahitler Yaratmış olsa
da durum böyledir. Şöyle demek lazım gelir: "Kulluğunla Büyüklenme ! Sen
olmasan da olurdu !" Fakat O'nun en güzel eserini görmekle övünç duy !
Ki o (s.a.v.) şöyle demişti : "Fakrım Övüncümdür !"
Ricâlu'llâh Sultânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir Bütün âriflerin cânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Ricâlu'llâh Sultânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Bütün âriflerin cânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Uluvv-ı ka'bını takdîr için akl-i beşer âciz
Ledünnî ilminin kânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Kulûb-ı âşıkânı nûr-ı feyz-i pür-hayâ eyler
İnâyet şems-i rahşânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Gubâr-ı âsitânı çeşm-i uşşâka devâ-bahşâ
Velîler cânı cânânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Velâyet mülkünün sultân-ı zî-şân-ı lutuf-kârı
Hakâyık mihr-i tâbânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Hakâyık bahrının gencîne-i zî-kıymetidir o
Mürîdânın kerem-kânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Tecellî-gâh-ı feyz-i akdes olmuşdur dil-i pâki
Görünmez misl-i irfânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Yüzüñ sür pâyine Vassâf edeble eyle istimdâd
O sultânın ki unvânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Hüseyin Vassaf
Bütün âriflerin cânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Uluvv-ı ka'bını takdîr için akl-i beşer âciz
Ledünnî ilminin kânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Kulûb-ı âşıkânı nûr-ı feyz-i pür-hayâ eyler
İnâyet şems-i rahşânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Gubâr-ı âsitânı çeşm-i uşşâka devâ-bahşâ
Velîler cânı cânânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Velâyet mülkünün sultân-ı zî-şân-ı lutuf-kârı
Hakâyık mihr-i tâbânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Hakâyık bahrının gencîne-i zî-kıymetidir o
Mürîdânın kerem-kânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Tecellî-gâh-ı feyz-i akdes olmuşdur dil-i pâki
Görünmez misl-i irfânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Yüzüñ sür pâyine Vassâf edeble eyle istimdâd
O sultânın ki unvânı Cenâb-ı Şeyh-i Ekber'dir
Hüseyin Vassaf
Geylani (k.s.) (Devam)
" Irak'ın sahrâ ve harâbelerinde 25 sene insanlardan uzak kaldım. Benim kimseden, kimsenin benden haberi yoktu. Bâzan uzun müddet yemezdim ve "açım açım" diye içimin feryâdını duyardım. Bâzan üzerime öyle ağırlıklar gelirdi ki, bunlar bir dağın üstüne konsa, tahammül edemeyip, paramparça olurdu.
Bu sırada; "Muhakkak zorlukla berâber bir kolaylık vardır, şüphesiz zorlukla berâber kolaylık vardır." meâlindeki İnşirâh sûresinin beşinci ve altıncı âyet-i kerîmelerini okuduğumda üzerimdeki ağırlıklar dağılıp, giderdi...!..."
Allah'ın Konuşması (Devam)
Allah'ın Konuşmasının "Ses"e İhityacı yoktur. Allah'ın Konuşması, senin, "Anlaman"dır. Dikkat et, "Düşünce" de Sessiz'dir fakat, "Anlama" olmaz ise, sadece "Duymuş" olursun. Dikkat et, "Vahiy Almak", "Konuşmak" değildir. Konuşmada, Mutlak "Mana" Belirmesi Gerekmez. "Kuran" ise bütün Manaları "Kesin" olarak Belirtir ve Kuşatır. "İkan", "Anlamaya" ihtiyaç kalmaması (Mutmain) Durumudur; "Kesin Bilmek" demektir.
Aczine kibir kiri bulaştırma
Eserin kendisini var edene baş kaldırması, onun takdirini değiştirmeye kalkması ne beyhude ve abes bir çaba. Resim kendi ressamına karşı böbürlenebilir mi hiç? Ey insan, sen de ressam elindeki resim gibisin. O halde haddini hududunu bil, yaratılmış olduğunu asla hatırdan çıkarma. Aczine kibir kiri bulaştırma.
Mevlana Celaleddin-i Rumi(k.s.)
Ruh / Sıfat / Tecelli / Zat (Devam)
Algılayan Ben, Ruh'dur. Algıların Tecelligahı ise Cisim Beden ve ki
sınırlarında sınırlanan Ruh Bedendir. Ruh Beden, tıpkı Cisim Beden gibi,
Suret'den ibarettir. Ruh Suretsiz, Cisimsizdir. Kaynağı bizzat Allah'ın
Ruhu olduğu gibi Sınırlayanı da Yüce Allahtır.
Şahdamarından daha yakındır. O'ndan başka Tecelli Eden (Mütecelli) yoktur. Her şey Tecelliden ibarettir. Sıfatları dahil bütün Tecelligahlara Yaratılışlarını (Fıtrat) verir. Ölçüsüz birşey yoktur. Tecellisinin ölçü perdeleri kalktıkça Sıfatlarına Yakınlık yolu açılır.
Örneğin Cisim Bedenin ölçüsü sabit kalırken Ruh Bedenin ölçüsü değişir ve Ruh yere göğe sığmaz; Genişler. Tecelliler ölçü iledir ve Sıfatlara dayanır. Sıfatlar sınırsız ve sonsuzdur. Yani ölçü perdeleri kaldırıldıkça Sıfatlara inkılab edilir. Örneğin İlim Sıfatının Tecellisi arttıkça (Perdeler Kalktıkça), bildiğimiz O olacaktır. Sevgi (Vedud) ve diğer İsim/Sıfatlarda da böyle olacak. Çünkü "Zat" O'dur.
Şahdamarından daha yakındır. O'ndan başka Tecelli Eden (Mütecelli) yoktur. Her şey Tecelliden ibarettir. Sıfatları dahil bütün Tecelligahlara Yaratılışlarını (Fıtrat) verir. Ölçüsüz birşey yoktur. Tecellisinin ölçü perdeleri kalktıkça Sıfatlarına Yakınlık yolu açılır.
Örneğin Cisim Bedenin ölçüsü sabit kalırken Ruh Bedenin ölçüsü değişir ve Ruh yere göğe sığmaz; Genişler. Tecelliler ölçü iledir ve Sıfatlara dayanır. Sıfatlar sınırsız ve sonsuzdur. Yani ölçü perdeleri kaldırıldıkça Sıfatlara inkılab edilir. Örneğin İlim Sıfatının Tecellisi arttıkça (Perdeler Kalktıkça), bildiğimiz O olacaktır. Sevgi (Vedud) ve diğer İsim/Sıfatlarda da böyle olacak. Çünkü "Zat" O'dur.
Allâh boyası ile boyanmış olmaktan daha güzel ne olabilir !
Allah'ın rengi ! Allâh boyası ile boyanmış olmaktan daha güzel ne olabilir ! Biz O'na kulluk edenleriz !
Bakara 138
‘’ O halde şimdi, Allah ile dost olsana! ’’
Adamın biri Sehl b. Abdullah´a:
‘’ Ey Sehl, seninle dost olmak istiyorum,’’ dedi. Sehl:
‘’ Olur, ama ikimizden birimiz ölürsek geriye kalan kimle arkadaş olacak,’’ diye sordu. Adam:
‘’Allah ile,’’ dedi. Sehl, hikmetle buyurdular:
‘’ O halde şimdi, Allah ile dost olsana! ’’
Tecellilerindeki Büyüklüklerin izini takip et de gel
Tecellilerindeki Büyüklüklerin izini takip et de gel, gayb gözlerini aç !
O kaynağı Sıfatların Sahibi, O Zatın Büyüklüğüne yerleş !
Sus da, o gayb gözlerin konuşsun !
Rüya'dan, Müzik'den, Seratonin'den, vesaireden bahsetmiyorum
Rüya'dan, Müzik'den, Seratonin'den, vesaireden bahsetmiyorum ben. Her şey'den kesilip Sırf O'na yöneldiklerinde o yönelişleri geri çevirmeyen, her şey'in Kıblesi, hiç bir şeyle karşılaştırılamıycak Ekber'den, O herşey'in Kaynağından; O Yaratıcıdan bahsediyorum ben.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)