Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Ruh ~ İnsan ~ Min Ruhi

Allah'ın İnsan'a değer vermesi sırf özünde O'ndan bir Ruh olarak ve bu öze göre de onu Kendi Suretine göre yaratmış olmasındandır. "İnsan"ı Amel'i mi "İnsan" yapıyor ?.. Nefs'i ile de "İnsan" olmadı.. Kalp mi onun değeri ? Lakin biz şimdi Kalp'den değil "İnsan"dan söz ediyoruz.. Keza onu alçaltan da yükselten de Sıfatları yoluyla ancak Rabbi olabilir ; dikkkat et.. Şayet Değer buna göre olmasaydı, bir İnsan "Kafir" ve "Müşrik" olduğunda onun yüzüne bir daha dönüp bakılmazdı.. O'na Merhamet etmek istiyor ?.. Ve Dünya'da oluşu itibari ile karışarak "İnsan" dediğin bu Ruh, Nefsinin özü, Aklının özü, Kalbinin özü ; Bir Varlıktır.. Sivrisinekler gibi Balıklar gibi Denizanaları gibi basit bir donanıma basit bir yaşama az bir Tesbih'e sahip değildir ki ; "Sır" onda.. Sen'de.. Şu "Göz" dediğin Beden itibari ile Sen'den ayrı'dır.. dıştadır.. beden itibari ile iki'dir.. beden itibari ile et'dendir.. Ruh itibarı ile değil.. Şu "Görüş" dediğin.. Gördüğüne göre... Hayvan da sen farkedemesen hatta belki inkar etsen de hepsi kendi varlıklarınca kendi cihetlerince Allah'ı biliyorlar, görüyorlar, farkındalar.. Ama bir düşün "İnsan" kadar, onun gibi olabilir mi hiç.. "Min Ruhi".. Ziyan etmediği gibi, Muhatab alıyor.. Diliyor onu.. Ve İlim ve Ezeliyet açısından onun Cennet Ehli mi Cehennem Ehli mi yahut Kendi Ehlinden mi olup olmadığını da biliyor.. Neden ?..

Ruh

Şu "Göz" dediğin Beden itibari ile Sen'den ayrı'dır.. dıştadır.. beden itibari ile iki'dir.. beden itibari ile et'dendir.. Ruh itibarı ile değil.. Şu "Görüş" dediğin.. Gördüğüne göre...

Ruh ~ Cezbe

Allah (cc) aslı Kendisinden Sırf bir Ruh olan İnsan'ı Dünya'ya indirdikten ve Nefs çamuru ile buladıktan sonra onu nasıl tekrar Kendisine Cezb eder.. ; Ona Kendisini ve özü yolundan ta Kendisini ( Ondan bir Ruh oluşunu) nasıl Hatırlatır.. Onu bu en büyük Sırra nasıl uyandırır.. Mükafat ve Ceza yani Nimet ve Mahrumiyet, Korku ve Ümit yolundan, Nefs'i ile.. Vicdan, İnsaf, Şükür ve İyilik ve Kötülük yolundan, Kalb'i ile.. Yaratılıştaki Deliller, Harikalar Mucizeler, İlim ve Bilim yolundan Akl'ı ile.. Sanat, başından geçen bazı özel vakıalar, Belalar, Rüya, Kurtarılışlar, Sır Gizem.. ; Vahiy.. Aşk ile...

İlim ~ Fitne

"İlim" kayıt kabul etmeyen, son derece geniş, egemen ve kesindir; Müslüman olsun Kafir olsun Fitneyi sevenlerin işi değildir.

Vekil

Eğer nefsinden hala ümidin varsa, yeterince sızıya ateşe ulaşamamışsın, yeterince yanmamışsın demektir.. Ya da hem zavallı, zelilsin de hem nefsinin şânı şerefi peşindesin.. Yoksa nefsini hayatını kendisine teslim edebileceğin kadar Güvenebileceğin bir Vekil'in yok mu ?.. Kudretsiz mi ? Merhametsiz mi ?.. Bu uzaklık bu telaş, O'nun Korkusundan mı ?.. Yoksa O'ndan bu konuda bir işaret mi bir iz mi yok ki peşine düşmezsin..

Nefs ~ Münafıklık

Kişilerin münafıklığını gözlemeyi bırak, düşüneceksen sende de bulunan o aynı Nefsin münafıklığını gözle; sen ona ne kadar uyuyorsun uymuyorsun onu gözlemle.

Kulluk ~ Niyet

Oruc'a nasıl niyetlenirsin de sesin çıkmaz, Sabr'a ve diğer İbadetlere de öyle Niyetlen.

Masiva

"Masiva" kişinin seviyesine göredir. Mesela "Hayvan" kimine göre Necasetten ibarettir. O aynı Hayvan "Hadis"le sabittir, seni Cennet'e de girdirir, Cehenneme de sokar.. Evet.. İşte sen böyle en basitinden de olsa Tefekkür ediver artık "Masiva" nedir..

Zikir ~ SubhânAllah

Nefsin dahil Masiva gördüğün ne varsa şahdamarından daha yakın olandan "Subhânallah" diyerek Tenzih et.

Allah

"O", bir ışık hüzmesi değildir.. "O", zaman dilimi olan an değildir.. "O" tanımlanamayan bir cisim değildir.. "O", bir vecd, mutluluk parıltısı da değildir.. "O" her şeyin yaratıcısı olan, benzeri olmayan, Rabbin olan, Kulu olduğun, Gören, Duyan, Dualara İcabet eden.. "Allah" !

Nefs ~ Şuur

Nefsini susturmaya çabalamaktan vazgeç, Allah ile olduğunun Şuuruna tutun. Dua cümleleri kurmayı bırak, Lütfunu Şifasını, Bereketini kabul et.

Kulluk

Sokakta bi köpeğin havlaması biraz uzun sürse çileden çıkarsın. Uzun uzun onun ölmesini ister. Allah'a göre sen de aynı o köpek gibisin. Duan kabul olsa da köpekçik ölse belki üzülürsün. Merhamet'e gelirsin. Allah seni de onu da hem yaşatıyor hem yok iken varetmiş. Ama sen Allah'a sabredemiyorsun ! Hani erkekler kız gibi olma derler ya. Bu durumda işte biz Kulluk istemeyen Kafir Kullar gibi oluyoruz. Yahut feryad edip durup da dünyadan haberi olmayan bebekler, çocuklar gibi.

An ~ Hakk'ın Varlık Nûru

An kafandaki zaman ise, Geçmiş de Gelecek de aynı öyle hayal oldu yok oldu gitti. Ama "Şimdi" dersen, işte Hakk'ın Varlık Nuruna ulaştın.

Kader ~ Ruh

Oluş, Allah'ın Dilemesi ve Yaratması ile Kader'e bağlıdır. Ruh ise hem Oluş'tan hem Kader'den hür, azadlısıdır; Sevdiği ile Beraberdir.

Allah Korkusu

Kötü insanın Şerrinden sakınmak ve bunun için yapılan şeyler siyaset değildir, müslüman için bir haktır ve ruhsattır; bazen o kişinin de iyiliği düşünüldüğünde sâfi Marifettir ; Allah Korkusuyla çelişmez. Yalnız Allah'tan Korkarım deyip diline geleni söylemek eline geleni yapmak kırıp geçirmek ise Marifet değil Hamlıktır. Ne yaparsan yap Allah için ve Allah'a Teslim olarak yap, Nefsinle yapma.

Sıfat Orucu

Bazen Duygu, Zevk Perhizi, bazen Bilgi, Marifet Perhizi yap; Sıfat Orucu tut. Böylece İnsanlık'dan Dünya'dan çık, Zât'a Vuslat kıl.

Allah'ın Sevgilisi


Allah'ım edepsizlik etmiş olmam inşaallah ama Sevgilin gerçekten çok güzel..


1090 - Sa'd Ibnu Ebi Vakkas (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), ben yanında otururken, bir grub insana ihsanda bulundu. Ancak onlardan benim daha çok hoşlandığım birine hiçbir sey vermedi. Ben: "Falanca ile aranızda ne var (ona niye vermedin)? Allah'a kasem olsun, ben onu mu'min görüyorum!" dedim. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Müslüman (görüyorum de!)" buyurdu. Sa'd (dayanamayıp) bu kanaatini üç kere soyledi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) da her seferinde aynı şekilde karşılıkta bulundu. Sonuncu sefer şunu ekledi: "Ben, nazarımda daha sevgili olana hiçbir şey vermezken, yüzü üstü ateşe düşeceğinden korktuğum insanı kurtarmak için ona ihsanda bulunurum (ihsanda bulunmam sevgime ölçü degildir)"

Kütüb-i Sitte

Buhari, Zekat 3, Iman 53; Muslim, Iman 236, (150), Ebu Davud, Sunnet 16, (4685); Nesai, Iman 7, (8,103,104).


Tasavvuf ~ Kuran

Sözüm ona "Kurancılar"ın Tasavvuf Büyüklerine burun kıvırdıkları sebeplere bakarsan bu Ayet'e de burun kıvırmaları gerekir ; lakin nefislerinin farkında olmadıkları için kalplerindeki sıkıntıyı farketmezler.. :

"De ki: Eğer Rahmân'ın bir çocuğu olsaydı, elbette ben kulluk edenlerin ilki olurdum!" [Zuhruf 81]

Tasavvuf ~ Sıkıntılı Sözler (!?)

"Yâ Ali! İnsanlar senin muhabbetinde birleşselerdi, Allah cehennemi yaratmazdı."

sav

İnsan nefsinde değil de bu sözde bir sıkıntı bulursa, alttaki sözde ondan daha da büyük bir sıkıntı bulur..

"De ki: Eğer Rahmân'ın bir çocuğu olsaydı, elbette ben kulluk edenlerin ilki olurdum!"

İnsan

Ne Duyu ne Duygu, ne Akli ne Ruhani Yetenek; ne Sanat ne Bilgi ne Kudret ne de Suret bakımından İnsan'dan daha Üstün tutulmuş bir Mahluk yoktur. Hiçbir Hayvan türü İnsan'daki bu özellikleri böyle şumüllü toplayıp kuşatamazken, İnsan, varlığında bütün Hayvanları hatta Zahirinde ve Batınında bütün Alem'i Dengeli olarak toplar ve kuşatır. İnsan'ı İnsan olarak bu derece tanıyabilen başka bir Mahluk yoktur. Allah'a ondan daha Yakın bir varlık da yoktur. Allah ona "Kendi Ruhumdan" demiş ve Suretini de buna göre yapmıştır; Alem'in Ruhu olmuştur. Ondan daha Yakını olmadığından, Uzaklaştırıldığında da ondan daha zelili, daha bedbahtı olmaz.

Halife ~ Melek ~ İblis

Halifelik için kendileri yerine, yeni bir mahluk meydana getirmesi, "İnsan"ı yaratıp seçmesi, başta Meleklere kendi yaratılışlarındaki Temizlik ve Allah hakkındaki Marifetleri bakımından Kompleks (Girift) ve Kötü geldi. Yani bizi Allah'ın Suretine Yakıştıramadılar. Cinni ise bu durum daha da zorladı, çünkü onların konumları Allah Katında Meleklerden zaten daha farklıydı ve İnsan'a benziyordu. Allah anlıyamadıkları bu Fitne'den onları ikaz ile "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim" buyurarak ve Adem'e (as) İsimleri öğrettiğini onlara göstererek Emin kıldı. Lakin Cinlerden olan İblis dayanamadı. İnsan'ın Yaratılışda Allah'dan bir Ruh olması ve bilinmedik İsimlerini bilmesi (İlim) İblis'i Nefsinin elinden kurtaramadı. Aksine bunlar onun için daha da çileden çıkarıcı oldu. Melek gibi Emre amade ve Nur'dan veya Hayvan gibi Aklı, Bilgisi eksik ve Topraktan bir Canlı Mahluk olmuş olsaydı bu durum gerçekleşmezdi.

"Muhammedi Şeriat (Yol) " (Devam)

Düşünenler bir uçta Maneviyatçılar bir uçta kalmışlardır. İkisinin de birliği ile Kemal yalnızca "Muhammedi Şeriat"da mevcuttur; Hamd Allah'a, Selam Resulüne. Hristiyanlık ve Uzakdoğu, Düşünme'yi dışlarken, Akılcılar, Felsefeciler, Kelamcılar, Fıkıhçılar ve son dönemde (güya) Kuran'cılar, Maneviyat'ı dışlarlar. Yahudiler ise zaten Irklarına mensup olmıyanları İnsan'dan saymazlar. Hakk "Muhammedi Şeriat"da O'nun (sav) varisleri olan Tasavvuf Ehlinde Apaçık Aşikardır; Görene !

Hu

Kullarıyla onlara lazım olan surette ve gerektiği şekilde bizzat Muhatab olan Allah ne Mübarektir. Celal ve Cemal sahibidir.

Kalp

Üç boyutlu gözlüğün yok, bu film üç boyutlu değil diyorsun ; Gözlük burnun ucunda olduğu halde gözlüğüm nerede diye aramak gibi.. O üç boyutlu gözlük Kalbinde senin.

Kulluk ~ Varlığın Varlığı

Akıl kesmese de evet, Vallahi her şeye değer O, bilirim.. Yağmur gibi zulme cefa'ya razı olursun, can feda edersin O'na gönüllü.. Ve O Merhametli Şefkatli olan da değil mi ?.. Lazım ise, Kabz ve Bast, Kulluğuna yeter derecede Celal de Cemal de, O'nda !.. Hem hiç bırakmaz da Kulluğu Kuluna, bilirim.. Allah, Kuluna yeter değil mi ?.. Yaratmış Seni, O Varlığın Varlığı, Yeter değil mi ?..

Tasavvuf ~ Müzik ~ Mana - Duygu ~ Söz

Kalp Kulağını açık tutanlara Hafler Nota, Kelimeler Melodi, Cümleler bütün bir Şarkı gibi olur. Kalp Kulağı olana, Güzel Sözler de Güzel Müzik gibi, hatta daha da Anlamlı, Duygulu, Etkili gelir ; Allah Kelamı !

Kulluk ~ Sır ~ Neden Yarattı

Sen muhtaç değilsindir ama "Hediye" sevmez misin ?.. Sen sendeki iyiliği bilirsin ve kimse teşekkür etmese de iyilik edersin..; ama "İyilik"den de "Teşekkür"den de hoşlanmaz memnun olmaz mısın ?..

Hadisler ~ Hz Peygamber (sav)

Hz Peygamber'in (as) maddi manevi yüklenip kaldırdığı yükü Akıl Hayal ile Fikir ile tartamaz, Kıyas edemez. Sonra bilen bilir ki bize Miraç olan bazı bazı yaşadığımız Haller onun normal hali idi. Sen bi de O'nun Miraçlarını düşünüver ! İlmin kapısı Hz Ali Efendimizin (as) basitçe ve sadece dilde ifadeye getirdiği İlminin Nurları Akıl almazdır ki sen bi de Efendimizdeki dile getirilmemiş İlmi düşün. Hadis okumak çok büyük bir zevk çok büyük bir hazine ve nimettir, sahteydi değildi sen boşver, oku, sen onları zaten fıkıh için değil, başka bir hüsnü niyetle, başka bir sahih arzu ile okuyacaksın ! Sen O'nu görebilmek için oku ! O'nu seyredebilmek için oku ! Göreceksin, seyredeceksin.. doyamıyacaksın. Çok büyük bir Hayret duyacaksın. Gördükçe duyduğun Sevgi Huzur varlığından taşıcak. Hakikaten bir "İnsan" göreceksin ki benzeri gelmemiş gelmeyecek !...

" Biz Resulullah (sav) ile beraberken bize yağmur isabet etti. Efendimiz elbisesini açtı, bedenine yağmur isabet etti. "Bunu niye yaptınız?" diye sorduk. "O Rabbinden yeni geliyor" buyurdular. "

" Mescidi süpüren siyahî bir kadın (Ümmü Mihcen) vardı. Öldüğünde sahabe Peygamber Efendimiz'e haber verme ihtiyacı duymayarak namazını kılıp, defnetmişlerdi. Bir gün Rasûlullah (s.a.s.) onu görememiş ve kendisini sormuştu. Sahabe öldüğünü ve defnettiklerini söyleyince Rasûlullah (s.a.s.): "Bana haber vermeli değil miydiniz?" diye serzenişte bulundu ve kendisine onun kabrini göstermelerini istedi, gidip kabrinde cenaze namazını kıldı. "

" İnsanlar kıtlığa maruz kaldılar. Resulullah (sav) bir cuma günü hutbe verirken bir bedevi kalkıp: "Ey Allah`ın Resulü, malımız helak oldu, horantamız aç kaldı, bizim için Allah`a dua ediver!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu Vesselam ellerini kaldırdı. Biz gökte bir bulut göremiyorduk. Nefsim elinde olan Zat`a yemin olsun, daha ellerini geri çekmeden semada dağlar gibi bulutlar peydah oldu. Derken daha minberden inmemişti bile ki, sakalından yağmur damlaları dökülmeye başladı. O gün, ertesi güne kadar yağmur yağdı. Daha sonraki günde de yağdı, onu takib eden günde de yağdı, hatta müteakip cumaya kadar yağış devam etti. Öyle ki, o bedevi veya bir başkası kalkıp: "Ey Allah`ın Resulü, binalarımız yıkıldı, mallarımız suda boğuldu, bizim için Allah`a dua ediver (artık yağmur kesilsin)" dedi. Aleyhissalatu Vesselam ellerini kaldırıp: "Allahım etrafımıza yağdır, üzerimize olmasın!" diye dua ettiler. Eliyle bulutlara doğru hangi istikametteki buluta işaret etti ise, bulutlar orada açıldı. Bütün Medine buluttan temizlendi." Bir rivayette de de şöyle denmiştir: "Allahım, (yağmur) etrafımıza yağsın, üzerimize değil! Allahım,dağların ve tepelerin üzerine, vadilerin içine, ağaç biten yerlere olsun!" Hz. Enes der ki: "Bulut hemen çekildi, biz de çıkıp güneşte yürüdük." "

" Resulullah (sav) ufuk-ı semada bir bulut belirtisi gördü mü işi terkeder, namazda idiyse kısa keser ve şu duayı okurdu: "Allah`ım, bunun şerrinden sana sığınırım." yağmur başlarsa: "Allah`ım, bol yağmur, faydalı yağmur (ver)" derdi. "

" Ben Resulullah (sav)`ı ciddi bir şekilde, küçük dili görünecek derecede güldüğünü görmedim. O, sadece tebessüm ederdi. (Buhari`nin bir rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "Resulullah (sav) bir bulut görecek olsa bu yüzünden bilinirdi. Ben (bir seferinde): "Ey Allah`ın Resulü, halk bir bulut görecek olsa, yağmur getirebilir ümidiyle sevinir, halbuki sen bir bulut gördüğünde üzüldüğünü yüzünden okuyorum, sebebi nedir?" diye sordum. Bana şu cevabı verdi: "Ey Aişe! Bunda bir azab bulunmadığı hususunda bana kim te`minat verebilir? Nitekim geçmişte bir kavm rüzgarla azaba uğratılmıştır. O kavim azabı gördükleri vakit "Bu gördüğümüz, bize yağmur getirecek bir buluttur" demişlerdi.) "

" Hz. Aişe (ra) Hz Peygamber (sav)'in kendisine şöyle söylediğini bildirmiştir: "Benden önce ölmüş olsan seni ben yıkardım." "

" Esma binti Umeys (ra)'ten naklen bildirilmiştir: "Hz Fatıma (ra) kendisini Hz. Ali (ra)'nin yıkamasını vasiyet etmiştir." "

1090 - Sa'd Ibnu Ebi Vakkas (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), ben yanında otururken, bir grub insana ihsanda bulundu. Ancak onlardan benim daha çok hoşlandığım birine hiçbir sey vermedi. Ben: "Falanca ile aranızda ne var (ona niye vermedin)? Allah'a kasem olsun, ben onu mu'min görüyorum!" dedim. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Müslüman (görüyorum de!)" buyurdu. Sa'd (dayanamayıp) bu kanaatini üç kere soyledi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) da her seferinde aynı şekilde karşılıkta bulundu. Sonuncu sefer şunu ekledi: "Ben, nazarımda daha sevgili olana hiçbir şey vermezken, yüzü üstü ateşe düşeceğinden korktuğum insanı kurtarmak için ona ihsanda bulunurum (ihsanda bulunmam sevgime ölçü degildir)"

Kütüb-i Sitte

Buhari, Zekat 3, Iman 53; Muslim, Iman 236, (150), Ebu Davud, Sunnet 16, (4685); Nesai, Iman 7, (8,103,104).

 ...

Kulluk

Pencerenin önüne Kuşlar için su koy yem koy.

Yoga

Zevzeğe ne Yoga'dan fayda var ne Namaz'dan ! Bu noktada haklısın.. Çünkü O'nunla olmak için hiçbir şey yapamayışın ne demek olduğunu öğrenmişsindir.. O halde O'nunla olmanın O'nun İstediği şekilde olması gerektiğini de anlamışsındır.. Bu "Rıza", Bedeni İbadet'den başlayıp tüm vakitleri kuşatan bir Beraberliğe ulaşır. Hatta Hamd O'nadır ki Zâtına Mahrem olursun ! Lakin şunu bil ki o yüksekliğe ulaşsan bile, Habib'ini görmen görecelidir ! Ona uymamak mı ? O işte hiç olmadı !...

Dinlerin Çokluğu - Hakikat'in Birliği - Şeriat - Uzakdoğu Öretileri; Hinduizm, Budizm vs - Kast Sitemi - Reenkarnasyon vs..

"Hakikat"de Aynılık vardır, her Halk, her İnsan, O'nun Huzurunda toplanır toplanacaktır; Dönüş O'nadır ! Lakin "Şeriat" dendiğinde eğer aklına sadece sevmediğin Hacı Hoca İtikadı, Yobazlık geliyor, yani O Yolu Halk'a Nispet ediyorsan, kesinlikle "Doğru Yol"da değilsin. İşin içine Kast Sistemi girer, Reenkarnasyon girer, Altın yaldızlı Papazlar, Günah Çıkarma, İnsanların İneklerin Farelerin Tanrılığı, Putsevicilik daha türlü türlü sapıklıklar abuk sabuk inançlar.. "Muhammedi Şeriat"ı ve Hak Din'i bunlarla bir tutuyorsan sen "Hakikat Bir" filan deme çünkü henüz Hakkı görmemiş, İdrak edememişsin !

Örneğin Uzakdoğu Şeriatında (Yollarında) "İlahi Düşünce" Hakikat'e Ulaşma ve Birleşme bakımından yok sayılır, engel görülerek dışlanır. Hem de bunu onların avam olanları değil Bilge Statüsünde olanları, bilinçli olarak Halka devamlı olarak empoze ederler. "Muhammedi Şeriat"da ise "Felsefe" İhtilafları açısından elbette kabul görmezse de "Düşünce" Hakikat bakımından onlardaki gibi dışlanmaz; Feyz'in dönüp dolaşıp çağlayacağı Sabit bir Bilgi kaynağı olan Vahiy ve Resul, varisleri olan Veliler (Sayısızdır lakin bu anlamda özel örnek olarak başta: Muhyiddin İbn Arabi (ks) , Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks) , Sadreddin Konevi (ks) ) Düşüncedeki İhtilafı engeller. İslam'da "İlahi Düşünce" kesintisiz bir Bilgi zincirine (İlahi Feyz'e) sahiptir; ne Hakk'a Ulaşma ne de Birlik (Vahdet) açısından "Düşünme" İslam açısından bir engel sayılmaz. Tabi biz bu Apaçık Aşikar Farkları yine işinde gücünde olan Halk, Kuru Bilgi sahibi Alimlere nispetle değil bizzat "Hakikat" açısından söylüyoruz. Tekrar söyleyelim; Her şey O'nun Kulu olması, O'na dönmesi sebebiyle Hakikat Aynılık gösterse de, Şeriatların hepsi Hakikat değildir !

İsimler ~ Mütekebbir

Farzedelim "Mütekebbir" İsminin Tecellileri, Taarruzları altındayız ?.. Buna nasıl dayanılır; böyle bir şey var mı yok mu.. Kul bu İmtihan'dan Hakkıyla ve yüzü ak, gönlü pak bir şekilde nasıl çıkabilir, neler yapabilir...

Kulluk

Sen hep Sevilmeyi istiyorsun ? O'nu hep Seviyor musun ? Versin istiyorsun ? O'nun için bir şey veriyor musun ? İstediğini yapsın istiyorsun ? O'nun için bir şey yapıyor musun ? Razı olunmak istiyorsun ? Sen Razı mısın ?

Kulluk

Başkasında gören kendinde de görür. Kendinde görmeyen ise başkasında da görmez. Bu durum ne kendini horlamayı ne Tevazu'yu ne de Lüzumsuz Tevazu'yu gerektirir. Lakin muhakkak ki Şükr, Hamd ve Muhabbet'i gerektirir.

Osho , Eckhart Tolle , Deepak Chopra , Jiddu Krishnamurti vb..

Batı'da ve Uzakdoğu'da tatlı tatlı uzun uzun Ruh'tan bahseden, sanki O'ndan bir Ruh olduklarının idrakine varmış zannedebileceğin pek çok kimseler görürsün. Bunların dürüst ve az da olsa sahih bilgi sahibi olanları, bilincinde olmaksızın sadece "La İlahe" diyebilmiş olanlarıdır. Yani zannetmeyesin ki "İllallah" diyorlar ! "İllallah" diyebilmek için, "La ilahe" Sırrına ermiş olmak yetmez, bilincinde ve fakında olarak Sıdk ile "Muhammeden Resulullah" diyebilmek gerekir ! Nerede o Dürüstlük, nerede o Sıdk !

Kulluk ~ Ruh ~ Muhtaçlık

Muhakkak ki Yüce Allah'ın Varlık ve Yaşam için Beden'e muhtaçlığı olmadığı gibi Ruh'a da muhtaçlığı yoktur, O zaten Ruh'tur, ve Beden'i yoktur.. Kayyum da bizZat O, Hayy da bizZat O ; yani Gayrı değil.. Ve O'ndan bir Ruh olan Senin ise hem Varlık hem Yaşam açısından, bilirsen O'ndan başka hiçbir şeye Muhtaçlığın yok.. Bilmezsen, sınırsız uzun bir kuyruğu olan, boğa yılanı gibi, kavi, pençelerinden asla sıyrılamayacağın, Dev bir Vehim Canavarı arkanda saklanıyor, peşinde ; Bilesin.

Ruh ~ Beden ~ Dün'ya

Kendini Varolmak için "Beden"e Muhtaç görüyorsan.. Hayır ! O yoktu.. ; ve o Beden öldükten sonra da, Yaşamın devam edecek.. İtikadı bozuk olanlardan isen, sana Kuran'dan Şehitlerin öldükten sonraki, şimdiki durumlarını delil gösteririz. Şimdi Sen Varlık için neye Muhtaç olduğunu bir anlasan, zaten sohbeti bu Dünya'dan açmazsın; Yaşam için de gerçekten neye Muhtaç olduğunu anlasan, öyle çok konuşup atıp tutamazsın, dilin tutulur.

Tasavvuf / Ben-lik

"Ben Ben" diyorsun ama : Acıkıyor olan Karnın, Şehvet isteyen Organın, Mülk isteyen Hırs'ın..; Emreden Nefsin.. Köle olan Sen.. : Yani ortada Hükmü olan, iyi ve kötü Emreden her şey Senin dışında ve onların birer "Kölesi" durumundayken.. Sen "Ben" diyorsun.. Hani "Sen" ? Nerede bu "Ben" ?...

Gördüm O'nu.. ~ A'mâ ~ Ruh

Gördüm O'nu..
Karanlıktı,
Hiçbir Cisim, Işık ve His yoktu.
Kendim diyeceğim bir Cismim yoktu, Hissim yoktu; Yoktum.
Ama, vardım.
Biz'den başka Hiçbir şey yoktu ve Karanlıktı; ama Görmekti bu.
Hiçbir Hal yoktu.
Hiçbir Söz, Ses, Düşünce geçmedi aramızda; Bilgi de : Ama Gördüğüm O'ydu..
Ne Boşluktu, ne de sınırsız Genişlik.
Yokluktu, ama Gördüğüm O'ydu: O Var'dı.
Sonra önüme doğru bir Mesafe açıldı, uzadı; Boşluk olmadan.
Sonra, Dönmeğe başladı,
Ama bu Cisimsiz Hareketinin içinde O, aynı zamanda Sabit idi.
O'ndan sonra, Ben de Dönmeğe başladım, ama, O'nun gibi Sabit idim..
Sonra İkimiz de Dönmeğe başladık, ama yine Hareketin içinde, Sabit, Hareketsizdik.


Tasavvuf ~ Oruç

İftar Vakti geliyor da Oruc'unu Ezan mı açıyor, yemekler, eller, mide vs.., mi İftar ettiriyor sana ? Hayır ! Doyuran, kendisi doyurulmayan, Eşya'nın Faili, Lütfuyla Tecelli etmiş O Allah sana İftar ettiriyor ! Nasıl ellerimiz Oruçken yemeğe uzanmıyor, nasıl unutulup da yediğinde Allah sana yediriyorsa, ellerin ayakların nasıl fiil ediyorsa, öyle !

Nefs ~ Ruh

Ne kadınsın ne erkek. "İnsan"ın kadınlığı ve erkekliği tabiatlarından, doğalarındandır; yani Nefs'in Hakikatlerinden.. Sırrımız da O'ndan ! ; Kim bilmez ki Ruh'un ne erkeği olur ne kadını ! Erkeğe kadın, Kadına Erkek ! Ey Nefislerimizi ve Ruhlarımızı kendisine Kullukla Rabteden ve Kayıtlayan ! Güzelliğin Kendisi olan O Latif ! Her şeyden Münezzeh Allah ne Mübarek ne Yücedir !

Hz Ali ve Yetimler Öksüzler

Bir gün Hz. Ali (a.s), su kırbasını omzuna alıp giden bir kadını gördü. Ona acıdığından ileri gidip su kırbasını alıp onun evine götürdü. Sonra durumunun nasıl olduğunu sordu. Kadın şöyle dedi: “Ali bin Ebi Talib, eşimi memuriyete gönderdi, o da o memuriyette öldürüldü, şimdi bir kaç yetim çocuk bana kalmıştır, onları geçindirmeye de gücüm yoktur. İhtiyaçtan dolayı halka hizmet etmek mecburiyetindeyim.
Hz. Ali (a.s) bu sözleri dinledikten sonra evine döndü ve o geceyi sabaha kadar rahatsız bir şekilde geçirdi. Sabahleyin, içi yiyecekle dolu olan bir sepet götürüp o kadının evine doğru hareket etti. Yolun yarısında bazıları Hz. Ali (a.s)’a; Sepeti verin biz götürelim diyorlardı. Ama Hz. Ali (a.s) onlara cevaben; “Kıyamet günü benim amellerimi kim omuzlanacaktır? diye buyuruyordu.
Nihayet o kadının evine yetişti, kapıyı çaldı.
Kadın - Kim o ?
Hz. Ali - “Dün sana yardım edip su kırbasını evinize getiren kimseyim, çocuklarına yiyecek getirmişim, kapıyı aç!”
Kadın kapıyı açıp şöyle dedi:
- Allah senden razı olsun, benimle Ali bin Ebu Talib arasında Allah hükmetsin.
Hz. Ali (a.s) içeri girip kadına şöyle dedi:
- “Ekmek mi yapıyorsun yoksa çocukları mı saklıyorsun?”
Kadın- Ben ekmeği daha güzel yaparım, sen çocukları sakla!
Kadın unu hamur yaptı, Hz. Ali (a.s) da kendisiyle birlikte getirdiği eti kebap yapıp hurmayla çocukların ağzına bırakıyordu. Sevgi ve şefkatle babacasına lokmayı çocukların ağzına bırakırken her defasında; “Evlatlarım! Eğer Ali sizin hakkınızda kusur etmişse onu helal edin” buyuruyordu.
Hamur hazır olunca Hz. Ali (a.s) tandırı yakıp yüzünü onun ateşine yaklaştırarak şöyle diyordu: “Ey Ali! Ateşin tadını (yakıcılığını) tat! İşte bu, öksüz çocuk ve dul kadınların durumundan habersiz olan kimsenin cezasıdır.”
Komşunun hanımı tesadüfen Hz. Ali’yi görüp tanıdı, işte bundan dolayı aceleyle ev sahibi kadının yanına gidip şöyle dedi: “Yazıklar olsun sana! Bu şahıs, Müslümanların önderi ve bu ülkenin yöneticisi Ali bin Ebu Taliptir.”
Kadıncağız dediği sözlerden utanç duyduğu halde aceleyle Hazreti Ali’nin yanına gelip; “Ey Emir’el-Muminin! Sana karşı mahcubum, beni affet” dedi.
Hz. Ali (a.s) da cevaben; “Senin ve çocuklarının hakkında kusur yaptığımdan dolayı ben sana karşı utanç duyuyorum!” buyurdular.

http://yetim.ihh.org.tr/

Hz Ali ve Yetimler Öksüzler

Bir gün Hz. Ali (a.s), su kırbasını omzuna alıp giden bir kadını gördü. Ona acıdığından ileri gidip su kırbasını alıp onun evine götürdü. Sonra durumunun nasıl olduğunu sordu. Kadın şöyle dedi: “Ali bin Ebi Talib, eşimi memuriyete gönderdi, o da o memuriyette öldürüldü, şimdi bir kaç yetim çocuk bana kalmıştır, onları geçindirmeye de gücüm yoktur. İhtiyaçtan dolayı halka hizmet etmek mecburiyetindeyim.
Hz. Ali (a.s) bu sözleri dinledikten sonra evine döndü ve o geceyi sabaha kadar rahatsız bir şekilde geçirdi. Sabahleyin, içi yiyecekle dolu olan bir sepet götürüp o kadının evine doğru hareket etti. Yolun yarısında bazıları Hz. Ali (a.s)’a; Sepeti verin biz götürelim diyorlardı. Ama Hz. Ali (a.s) onlara cevaben; “Kıyamet günü benim amellerimi kim omuzlanacaktır? diye buyuruyordu.
Nihayet o kadının evine yetişti, kapıyı çaldı.
Kadın - Kim o ?
Hz. Ali - “Dün sana yardım edip su kırbasını evinize getiren kimseyim, çocuklarına yiyecek getirmişim, kapıyı aç!”
Kadın kapıyı açıp şöyle dedi:
- Allah senden razı olsun, benimle Ali bin Ebu Talib arasında Allah hükmetsin.
Hz. Ali (a.s) içeri girip kadına şöyle dedi:
- “Ekmek mi yapıyorsun yoksa çocukları mı saklıyorsun?”
Kadın- Ben ekmeği daha güzel yaparım, sen çocukları sakla!
Kadın unu hamur yaptı, Hz. Ali (a.s) da kendisiyle birlikte getirdiği eti kebap yapıp hurmayla çocukların ağzına bırakıyordu. Sevgi ve şefkatle babacasına lokmayı çocukların ağzına bırakırken her defasında; “Evlatlarım! Eğer Ali sizin hakkınızda kusur etmişse onu helal edin” buyuruyordu.
Hamur hazır olunca Hz. Ali (a.s) tandırı yakıp yüzünü onun ateşine yaklaştırarak şöyle diyordu: “Ey Ali! Ateşin tadını (yakıcılığını) tat! İşte bu, öksüz çocuk ve dul kadınların durumundan habersiz olan kimsenin cezasıdır.”
Komşunun hanımı tesadüfen Hz. Ali’yi görüp tanıdı, işte bundan dolayı aceleyle ev sahibi kadının yanına gidip şöyle dedi: “Yazıklar olsun sana! Bu şahıs, Müslümanların önderi ve bu ülkenin yöneticisi Ali bin Ebu Taliptir.”
Kadıncağız dediği sözlerden utanç duyduğu halde aceleyle Hazreti Ali’nin yanına gelip; “Ey Emir’el-Muminin! Sana karşı mahcubum, beni affet” dedi.
Hz. Ali (a.s) da cevaben; “Senin ve çocuklarının hakkında kusur yaptığımdan dolayı ben sana karşı utanç duyuyorum!” buyurdular.

http://yetim.ihh.org.tr/

Nefs ile Cihad

Müslümanlar kavga ederek değil, aksine Nefisleri ile Cihad ederek birbirlerinden ayrışsalar; ne güzel olurdu. Öyle değil ama Allahüâlem belki bağışlar da öyle kabul eder. İster Cemal ister Celal yönünden bak Yüce Allah İnsanları bir tek Nefis üzere yaratmıştır; buna arif olmayan zaten bilmez. Bir iddian bir fikrin var ise Nefsine sun, Nefsine söyle; onunla tartış.

Allah'ı Bulmak

Allah'ı bulanlar Mazlum, Masum, Tevbekar, Saf olanlardır. İster Putperest doğsun ister Müslüman; Derinden yönelen, O'nu bulur.

“dilediği kimseyi dalâlette bırakır
ve
O'na yönelen kimseyi
Kendine ulaştırır (hidayete de erdirir).”


Rad 27

“Allah, dilediğini Kendisine seçer
ve
O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır.”

Şura 13

Nefs ~ Miraç ~ Rıza ~ Aşk ~ Ruh ~ Hû ...

Manevi ruh, manevi yükseklik olarak "O" Esma-Sıfatı ile Lütfedip Tecelli etmeden zorlama, zorlanma, Nefsinle O'na Yakın olamazsın; "Miraç" edemezsin. Bu sözlerin manalarında, bizim için Rıza'sını ve Aşk'ını gizlemiştir. Lakin Özünde, Asli Zâtî Ruhunda O'ndan bir an bile ayrı değilsin, O'nun gayrında da olamazsın ! İşte bu Sırra Uyan ! Nefsine değil O'na, Zâtına Uyanık ol !

Can ~ İnsan Ruhu

Ruh, sırf Can demek değildir. Taş başka, Bitki başka, Hayvan başka.. Kaldı ki "Kendi Ruhumdan Üfledim" buyurduğu "İnsan Ruhu" muhakkak ki bambaşka !

Ruh ~ Nefs ~ Ve Nefs'e Uymak

Sen istemesen de, başına düşünceler üşüşür, sen de onlara kapılırsın di mi ? Şehvet, istemesen de gelir ve sen onun peşine meftun gidersin di mi ? Korkmak istemesen de, ürkersin, ve korkuya kapılırsın di mi ? Sıkıntı Kötülük, ne yapsan geliyor ve Ümitsizliğe kapılıyorsun ? Öfkeleniyor ve Sen istemesen de patlıyorsun di mi ? İşte basitçe gör Sen-Ruh, Nefsin, ve ona Uyman !

Hu

Sivrisinekler dahi O'ndan mahrum değildir !

Tasavvuf ~ Mecaz ~ Mana

Ya, "Söz" dediğin şeriatıyla hakikatiyle zahiriyle batınıyla işte böyle tam, böyle bütün, böyle kemalli olur ! Öyle sırf mecaz mana ile, abuk sabuk, kendi kafana göre, kendini bir şey zannetme ! Biz ikaz edince de bunlar manadan anlamaz zahir ehli deme ! Ahmak, ey "Hakikat Yobazı" ! Öyle deme !..

"Allah Kadir gecesidir. Kadir gecesi, İnsan her geceyi ibadetle geçirsin diye geceler içinde gizlidir ya Allah da öyle gizli. Ey genç, her gece Kadir gecesi değildir ama bütün geceler de ondan hâli değil."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks)

Kuran ~ Mecaz ~ Mana

Bazı şeyleri tecrübe etmemiş, görmemiş, bilmemiş kimseler kimi Ayet'leri bu bilgisizlikleri ile Mecaz Mana'ya, Akıllarına, yahut Bilimsel Gerçeklere ( Göre ?! ) yorarlar ( ve bununla da "Marifet" zannedip övünürler ) ; Bilenler ise Mecaz olmıyan Ayetleri tecrübe ettikleri gördükleri bildikleri için lüzumsuz yere Mecaz Mana'ya yormazlar.

Mesela İsa'nın (as) beşikte konuşması hakkında İbn Arabi Hazretleri şöyle misal verir :

"..Bazı kimseler beşikteyken, yani henüz bebeklik çağlarında konuşmuştur. Biz ise daha fazlasını gördük ve dini bir vecibeyi yerine getirmek üzere anne karnında konuşanlara şahit olduk. Annesi hamileyken hapşırmış, Allah'a hamd etmiş, karnındaki çocuk orada bulunanların duyacağı şekilde 'yerhamukillah (Allah sana merhamet etsin)' diye cevap vermişti. Benzer bir misal daha verirsek, benim Zeynep adındaki kızım henüz bir yaşında veya daha küçük bir bebekken annesinin ve dedesinin huzurunda şakalaşmak maksadıyla kendisine şöyle bir soru sormuştum: 'Kızım! Eşiyle cinsel ilişkiye girip boşalmayan bir adamın ne yapması gerekir?' Kızım 'Boy abdesti alması gerekir' deyince, oradakiler verdiği cevaba şaşırdı.

O sene kızımı annesinin yanına bırakarak ayrıldım ve annesine de hacca gitmesi için izin verdim. Ben de Irak'tan Mekke'ye doğru yola çıkmıştım. Arafat bölgesine geldiğimde, bir cemaatle yola çıkarak Şam rüknü tarafında ailemi arıyordum. Kızım henüz annesini emerken beni gördü ve şöyle bağırdı: 'Anneciğim, şu adam benim babam, geliyor!' Annesi de bana baktı ve benim onlara doğru yöneldiğimi gördü ve kızına şöyle diyordu: 'İşte baban, işte baban!' Dayısı bana bağırdı. Ben de onlara doğru gittiın. Kızım beni görünce, güldü ve bana doğru atılarak 'babacığım, babacığım' demeye başladı. Bu ve benzeri hususlar beşikte konuşmayla ilgilidir.."
Muhyiddin İbn Arabi (ks)

Hakk

Hakk "Cemil"dir.. ve Rabbinden gelen Hakk'tır.

Nefs ~ Ruh

Nefis hareketli, canlı, dağıtıcı, Ruh Sabit, Diri, Kayyum'dur.

Güzel

"Güzel" öyle Sırdır ki, Suret Şekil aynı kaldığı halde Güzellik Artmaya devam eder.

Saygı ~ Sevgi ~ Hürmet

Birini Övmek, onda gördüğün güzelliği İkrar ve Tasdik etmek kendini aşağılamayı gerektirmez. Keza bir insana hürmetini saygını yahut sevgini bedeninle göstermen de seni küçültmez.

Kendi Ruhumdan Üfledim ~ Min Ruhi

Adem'in (as) İsimleri öğrenmesini sağlayan Yeteneği Zaman içinde oluşmamış, Örümceğin Ağ örmesi, Arı'nın bal petek yapması yahut bazı hayvanların hemen ayaklanıp koşmasındaki gibi Yüce Allah tarafından Ruhuna hibe edilmiştir. Keza bizim için de yeteneklerimizin kaynağı olan Ruhumuz, Özümüz (Min Ruhi) zaman içinde oluşmaz; (İsa'nın (as) beşikte konuşması, yahut çok ufak yaşta çok yetenekli çocuklarda görüldüğü gibi) Allah'ın üflediği bu Ruhun Pak Nefsinin üzerindeki perdesini erken kaldırılmasıyladır. Allah'ın Batından Özümüze Aslımıza bahşettiği Lütuf çok büyüktür ( Min Ruhi ) : "Ki O, her şeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır." [Secde 7] "Sonra, onu dizayn etti ve onun içine (fizik vücud) ruhundan üfledi ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz." [Secde 9]

Nur

Nur'un Zahir'i Suret'in Hakikati, Batın'ı ise Bilgi'nin Hakikatidir.

Oniki İmam ~ Ehl-i Beyt

Oniki İmam hakkında hiçbir bilgim yokken Ali Naki (ks) Hazretlerinin bir Hutbesine rastlamıştım ve konuşma üslubunu Kuran ve Hadislerden tasavvurumda oluşan Meleklerin, Cebrail'in konuşmasına benzetmiştim. Keza Hz Ali (kv) efendimizin ilk rastladığım Hutbesini okurken göğsümde neredeyse dışarı vuracak kadar bir ısınma oluşmuştu. Daha neler anlatayım, nasıl diyeyim ki, Allah sana onları tanıtsın, seni Ehl-i Beyt Sevgisinden ve eşsiz Değerinden nasipsiz bırakmasın, nefsinin şeytanların fitnelerine karşı muhafaza etsin.. Değerli olduğu apaçık olan şeylerin fitneye düşücem diye üstünü kapama, uzak kalma, korkak olma, asıl vehme böyle kapılırsın, lüzumsuz abartma; zira Hz Peygamberi (as) sevmekde bile İmtihan olduğu muhakkaktır. Demem o ki şii değilim ama onlar hakkında konuşurken de çok dikkatli edepli olmalı çünkü onlar yaşattıkları hallerden duygulardan başka İlim, Ahlak, Yükseklik, Miras bakımından da benzersizler; haklarında kesinlikle herhangi insanlarmış gibi konuşmamaya dikkat et, edeb et.. Çok yüce bir Değerden Mahrum bırakılırsın.

Ruh ~ Suret ~ İnsan ~ Hilafet ~

Hepsi Topraktan Sudan ama, Sanatında İnsan Sureti gibi bir Kemal örneği bulunmaz. Onlarda da bir miktar Bilgi Yetenek görünür ama İnsan'ı Sureti üzere yaratmış. Taş toprak kuş böcekte bile Can var ama Kendi Ruhundan Üflemesiyle Maymun değil "İnsan" olmuş. İsa yapmış da ölüleri diriltir, topraktan kuş heykeline üfler de o hemen canlanır kanatlanır.. Anne yapmış da Seni onun içinde dokuz ayda işler.. Var mı gördün mü ondan başka her yönden Hilafet'e layık bir Varlık Sureti ?! Hem var hem yok, hem yoksul hem zengin, hem vahşi hem uysal, hem her şeyi bilir hem cahil, hem hayvan hem melek; Hem Ruh hem Nefis ! Hem okur yazar da, Vahyettiğini bir de eline kitap olarak tutuşturmuş. Sen şimdi Can nedir, Ruh nedir, Suret nedir bilir misin !? Şu Vahdet'e Şu Hilafet'e bir dal da Yakından bak !

Muhabbet

Yüce Allah seni O'nun karşısında kendini Horlaman için yaratmadı. O Nefsini bil yeter. Ötesi hepsi Rabbi ile Kulu arasında Muhabbet vesilesi.

Tasavvuf ~ Hu ~ O

Yükselip alçalan, çoğalan azalan, gelip de geçen, bazen olan olmıyan; Haşa "O" değildir. Nefsindir o; ne yediğin bilmeden gözü doymıyan, sofraya çağrılan da Huzur'a gelmeyen, Tecellisine doymayıp da ne Zâtını, ne de kendisini bilmeyen.

Varlık O'dur ~ Nefs ~

Varlık O'dur görmezden, Ruhundandır Özün Dünya'a bulamadan,
Kalp O ile dolmadan, Doymaz olası Nefis neyin peşinde Bilmez.

Huzur ~ Miraç

Huzur'da olmadan Huzur olmaz. Namaz'da olmadan ise "Miraç" olmaz.

Ruh ~ Zât

Görmedikten sonra masmavi renkli olsa et gözü ne işe yarar ? Kalp görmedikten sonra da görüş olsa ne fayda ! Ruh yoksa kardeşim zaten ne kalp gözü var ne et gözü var ne de görüş ! Sıfat olup da eşya olmasa ehemmiyeti yok lakin Zât olmasa ne Var ki ey kardeşim !

Tasavvuf ~ Tevekkül ve Sabır

Sabır'da muhakkak ki Mücadele Merhalesi vardır. Lakin "Sabır Mücadele"dir diye ısrar eden Kul Sabr'ın esasta ne olduğunu mücadele edemeyeceği bir durumla İmtihan edildiğinde görebilir. Sabır, Es-Sabr "Allah"tır. Keza "Tevekkül"e 'Çalışmaktır' diyen bir Kul da Tevekkülün esasta ne demek olduğunu ancak böyle bir imtihan ile imtihan edildiğinde anlıyabilir. Allah'ın Rahmet ettikleri müstesna, gerisi "İddia" gibi boş laflardan ibarettir ve dışı Din'e dayanır görünse de muhakkak ki Dünyevidir.

Allah'ın Zâtı-Ruhu / Esma / Sır

Güzelliğin "Beğenmek"de olmadığını gördük. "Güzel" Kendiliğinde Güzeldir, Zıttı olan Çirkinliğe Gerek olmaksızın Zâtiyeti vardır. Allah onu şeytan'ın nefs'in tuzağına yem yapmamıştır; o tuzağa layık görülen ancak zevktir, ve beğenmedir. Konuştuklarımızın konusu Allah'ın Esması olması bakımından her İsmin diğer bir İsme muhtaçlığı olmaksızın Zâtiyeti vardır. Hepsi de "Güzel"dir : "Esmaül Hüsna". Fakat onlar O'nun dilemesiyle Nefsimizde nispetlenerek, ayrılırlar. Sen sana Mutlak Gerekli ve Üstün olanın, Sırrın, "Zât ( Ruh )" da olduğunu anlamalısın : "Ruh ( Zât )" olmadan ne Rabliğin ne Kulluğun ( Min Ruhi ) ne de hiçbir Esma'nın ne Varlığı (Tecellisi) olabilirdi ne bir Hükmü olabilirdi; O Zât'ın Dilemesi var İradesi var Güç Kuvveti de yerinde, her bir şeyleri en Güzel en Mükemmel "Var", lakin, "O Allah ki", "Dilemese" idi meydana gelen hiçbir şey olmazdı.. Kudretmese (!) idi ?.. Lüfetmese idi !.. Keza Hz Peygamber (as) bize Allah'ın hiç Bilinmedik İsimleri olduğunu da haber verdi.. Bu söylenenler Aşıklar için Güzel ve önemli ; Anla ! Hz Ali Efendimiz'in (kv) şu sözünü hatırlatmak da yerinde ve güzel olacaktır: "..Allah'la onun sıfatları arasında bir ayırım söz konusu olamaz. Aynı zamanda, kendisinin, kendi sıfatlarına üstünlüğü de söz konusu değildir.."

Min Ruhi / Oluş / Fena / Zâti Tecelli ..

Bedeni ( dolayısıyla Nefsini Doğasını ) dizayn ettikten sonra onun içine ( fi-hi [Hicr 29] ) Ruhundan üfledi ki bu ( Beden ) "OL" denilmesi ile Ruh'un Suretteki Arş'ı oldu. Hakikatte ise Kendisinden olan ( Min Ruhi ) Ruh'a yine O'ndan başka bir Sınır ve Arş yoktur. Arifibillah olanlar Zâtından başkasıyla Mutmain bulmaz ki eğer Kul Hakikaten Teslim olup "Beyin" sınırlarından kurtulursa Ruh'a Rabbisinin Emrinden başka bir Tasarruf İmkanı da yoktur. Kul, Halktan, Alemden, Nefsinden, İzafi Sıfatlarından Fena bulup Özünde Sırf bir Ruh olduğu Keşf olunca bu "Hakiki Fena" onun Varlığını Nispet ettiği üzerindeki Oluş Alemi Perdesini sıyırır atar ve O Özünü ( Min Ruhi ) ve tüm Oluşu, Sıfatları, Varlığı, Hakiki Nispeti olan Yüce Zât'da bulur. Artık onun eli ayağı Alemlerden Gani olan Yüce Zât ile Oluş'dan kesilmiştir. Bu Yakınlık Nihai Zâti Yakınlık Makamı olup Ebedi olduğu fakat Tecellisine ne de olsa Uzaklık olduğundan bir zaman sonra Aşıkı Sadık'tan OL Makamı da Esirgenmez ve o Ruh Makamında olduğu halde Oluş Alemine Döndürülür. "Oluş Alemi" dedik Halk'a döndürülme demedik çünkü bu Makam'da İnsanlar anlamında Halk ve Yaratılış anlamında Halk İtibarı yoktur. Müşahede, Yaratılış'dan Oluş'a, Oluş'dan "Tecelli"ye Yükselmiştir [..Halk da O'nundur, Emir de..] Yani Oluş dediğimiz onun için "Tecelli"dir; Zâti Tecelli... Allah en doğrusunu en güzelini Bilendir.

Düşünce

Duyulmayanlardan biri "İç Sesi".. Görülmeyenlerin Duyulmıyanların başında "Rüya" ve "Düşünce".. Bunlar hep bir "Bilgi".. Alem var-mış gibi, "İnsan" da Bir'dir gibi.. Ama hepsi nevi şahsına münhasır Nefisleri ve Ruhları Tek tek.. Neredeler ? Biri ötekine benzemez; aynı değil.. Ama Ne, neyin aynı olmaz.. Hepsi Duyularınla Şahit kılındığın "Gerçek Bilgi" bunların.. Herkese apaçık görünmede, duyulmada.. Vahyedilmiş hem hep.. Ama Düşünen çok az.. Bilen çok az.. 

Zikir

Sen neticeyi boşver, olmuşu olmamışı bırak, nasıl ne ile ne şekilde zikredersen zikret, Allah'ı Zikretmek için Allah'ı Zikret !

Ol Emri ~ Yaratmak da O'nundur, Emir de ~ Tecelli

Sen Ol Emrini Fiil'de görürsün.. Halbuki bu Tecelli, Sıfat ile Zât'a dönmektedir: "..Yaratmak da O'nundur, Emir de. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne mübarek, ne yücedir." [Araf 54]

Dost

Sırdaş olmayan Dost olur mu..

Hu

Gözden saklıyan Sen.. Kemâli isteyen Sen.. Saklanan Sen.. İsteyene istediğini veren yine Sen..

Halkta Hakkı görmek / Tasavvuf

Kafir'de Müslümanlığı, Müslüman'da Kafirliği görmek..; Halkta Hakkı Müşahede etmek midir..

Kulluk

Günahın teferruatını ayrıntısını değil de Allah'ın Gazabını bilir, Allah korkusuna sahip olursan o senin için daha hayırlı iyi, daha faydalı olur. Razı olacağı şeyleri, Sevapları ise en ince ayrıntısına kadar bütün teferruatını kurcala; ki Kulluktur. Bilesin ki Kulluk "Halvet"tir. Sakın kafirler müminler, insanlar filan diye çoklukla kendini kandırıp aldanmayasın: Allah'dan başka bir tek kişi bulamazsın !

İyiler / İyilik

Evet bunca kötülük, İyileri ayıklamak için. İyilerin Aşığı, kötülerin sahtekarların Ezeli ve Ebedi Kabusudur O. Tuzak kuranların en hayırlısıdır; Dünya hayatı seni sakın aldatmasın ! Ey Rabbim Seni Sevmekten Sana Sığınmaktan başka bir İyiliğe Kudretimiz yok ! Elimizde Senden başka bir şey yok ! Allahım hoşlanmadığın her kötülükten uzak tut, bizi muhafaza et, zalimlerin şerrinden de uzak tut ve koru !

Nefs / Akıl / Din

Nefs ile Akıl bir değildir. Hiçbir İnsan (Çocuk) cinselliği ve eylemini Aklı ile bulmaz; bunu ona doğası (Nefsi) zorlar. Aklın cevheri bozulmasa da hangi açıdan olursa olsun "Nefsine Uyan" bir İnsan'a "Akıllı" denemez. Hele ki bu Temiz olmıyan Akıl "Din"e karşı elbette tamamen kördür. Ve ne kadar Kamil ve Temiz olursa olsun "Akıl" bir "Din" meydana getiremeyeceğini İdrak eder; bu onun Cinselliği Aklı ile bulmayışındaki kadar Apaçıktır.. Ancak İnsan Kalbi onu Kabul edebilir bir İstidatta yaratılmıştır. "Din" derken İneğe, Fareye, Güneşe, İnsana, Para pula Kadına çeşit çeşit Putlara tapılmasını kastetmiyoruz; bunların "Din" değil, Saf Cehalet olduğu Akıllılar için istisnasız her dönem aşikardı. Yine "Din" derken kendilerini "Dindar" olarak niteleyen kimselerin Ahlaklarını, yahut Dinsiz ama çok Ahlaklıların Akıllarını da kastetmiyoruz. Kim ki Halktan ve Nefsinden geçerek, Doğayı aşarak Aşk ile Varlığın Hakikatini Samimiyetle ve Canıyla arar, o kimse ki O'nu, Din'ini, Lütfunu, Nebi ve Resullerini, Dostlarını, Doğasının İnkar edemeyeceği bir tarzda içinde ve dışında "Hazır" bulur.

Tesettür / Estetik

Şort giyen bir Kadın bana göre slip mayo giyen Öküzden daha az Ayı değildir. Bişeyleri anlayamıyan birileri varsa onun için söylüyorum bunu. Fare bile Güzel yaratılmıştır da sana tiksindirici gelebilir.. belki de güzel değildir yani bize göre hakikaten. Mesela yemek masasında.

Niyet

Bir gün de "Bugün Hoşnut olmıyacağı şekilde tek bir söz etmeyeceğim tek bir hareket yapmıyacağım" diye Niyetlen.

İbn Arabi Hazretlerinden "Ehl-i Beyt" (as) Hakkında; "Nihai ve Asli Mana" ...

İbn Arabi Hazretlerinden "Ehl-i Beyt" (as) Hakkında; "Nihai ve Asli Mana" :

Sen ahlakınla ehl-i beyt'e denk olamazsın
Ehl-i beyt efendilerdir

Onlar bir insanı sevmezse hüsrandır onun sonu
Onları sevmek emin ol ki bir ibadettir ibadet

Muhyiddin İbn Arabi (ks)

"..Ebu Talib de Mekkelilere Tövbe suresini okumak üzere Hz. Peygamberin vekiliydi. Hz. Peygamber bu sureyi okumak üzere Hz. Ebu Bekir'i göndermiş, sonra görüşünden vazgeçerek şöyle demişti: 'Kuran'ı benden Ehl-i beytim'den birisi tebliğ etmelidir.' Bunun üzerine Hz. Ali'yi çağırtmış, onu görevlendirmiş, Hz. Ebu Bekir'e yetişmiş. Mekke'ye ulaştığında, Hz. Ebu Bekir insanlarla hac yaptırtmış, Hz. Ali de onlara Tevbe suresini tebliğ ederek Hz. Peygamber'i vekâleten insanlara okumuştu. Bu durum Hz. Ebu Bekir es-Sıddik'in halifeliğinin sahihliğine olduğu kadar aynı zamanda Hz. Ali'nin de mertebesinin üstünlüğüne delil teşkil eder.."

"..Ehl-i beyt'in değerini ve kadrini ancak Allah’ın onların işlerine muttali kıldığı insanlar bilebilir. Onu öğrenen ise hemen kendisine dayanır ve istinat eder. Ehl-i beyt en büyük dayanak ve kendisine yönelmede en güvenilir şeydir. Öyleyse sen de akıbet için onların sevgisine sarılmalısın. Hz.Peygamber bizden sadece ‘akrabaları hakkında mevedded, yani sürekli-sabit sevgiyi talep etmiştir.."

"..Bu ayet, Allah’ın Ehl-i Beyt'i 'Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın diye' ayetinde Hz. Peygambere ortak kıldığı anlamına gelir. Hangi kir ve pislik günahlardan daha kirli olabilir ki? Allah peygamberini bağışlamakla arındırmıştır. Bizce günah olan bir şey Hz. Peygamber’den meydana gelseydi, gerçekte değil görünüşte günah sayılabilirdi. Çünkü gerçek anlamıyla günah, ne Allah ne de bizim tarafımızdan Hz. Peygamber’e nispet edilmez. Ayette geçen şey (bizim anlayışımıza göre) günah olsaydı, onun hakkındaki hüküm peygamberin fiiline de eşlik eder ve şu ifade doğru olmazdı: ‘Sizden kiri giderdi ve sizi tertemiz
yaptı.’

Fatıma’nın oğulları olan şerifler ve Selman-ı Farisî gibi Kıyamet gününe kadar Ehl-i Beyt'ten olan kimseler, bu ayetteki bağışlanma hükmüne girer. Onlar, Allah’ın tahsisi ve inayeti olarak, Hz. Muhammed’in üstünlüğü ve Allah’ın kendisine olan inayetinin gereğiyle tertemizdir. Bu üstünlüğün hükmü, Ehl-i Beyt için ahiret hayatında ortaya çıkar. Çünkü onlar, bağışlanmış olarak diriltilecektir..."

"..Kendilerine muhtaç olduğun Ehl-i Beyt ve Hz. Peygamber karşısında -ki Allah sana onun vasıtasıyla doğruyu gösterir- bunun zıddı bir hareket yaptığını gördüğümüzde, peygamberinin ailesi hakkında böyle hareket ederken beni çok sevdiğin, benim haklarımı ve mertebemi titizlikle gözettiğini iddia ettiğin sevgine nasıl güvenebilirim? Allah'a yemin olsun ki: Bu yaptığın, sadece imanının eksikliğinden ve Allah'ın seni aldatmasından ve farkında olmadığın yönden seni saptırmasından kaynaklanır..."
 
Muhyiddin İbn Arabi (ks)

Kelam Sıfatı ~ Alah'ın Konuşması ~ Muhabbet

Allah bizimle bizim dilimizce konuşmasaydı yarattığı her şeyin bilgisini bize kelamının kudretiyle bir anda aktarmış olurdu. Ve Rabbin Kulları ile konuşmasından murad sadece öğretmek de değil ama muhakkak ki Muhabbettir. Ve O'nun Kelam Sıfatı Zâti olmasaydı Bilgi'nin aktarımında "Kelam" olmazdı; çünkü Konuşmak öğretmenin tek şekli değildir. Ve "Muhabbet" her türden ilişkiyi kapsar. Ve Konuşmak sadece Ses ile olmadığı gibi, Mana Kelimelerle de Sınırlı değildir.

Ali (kv) ~ Ehl-i Beyt

Aşağıdaki Metnin Hz Ali (ra) Efendimizin dilinden çıktığına, Hz Peygamber Efendimizin (sav) Dünya Krallarına gönderdiği Mektublarından nasıl emin isem o kadar eminim.. Keza "Ali, Fatma, Hasan, Hüseyin"in Özel Değişmez Dairede ( Yani Ayetle Sevilmesi FARZ kılınmış olanların en başta ve kesin olarak onlar ) "Ehl-i Beyt" olduklarından da aynı şekilde Eminim.. Keza Kuran'ın Katışıksız ve Eksiksiz Allah Kelamı olduğundan da aynı bunlardan Emin olduğum gibi Eminim...

Muaviye'ye:

Mektubunu okuyup, cevap verme konusunda tereddüt içindeyim; görüşümü gevşetip ferasetimi yanlış mı sayayım ! Benden, olmayacak şeyler istedin, mektuplar yazıp gönderdin. Tıpkı, karnı tıka basa dolu olarak yatıp derin uykuya dalan, aldatıcı rüyalar gören, kalktığında ne yapacağını şaşıran, işlerin lehine mi yoksa aleyhine mi çıkacağını bilmeyen kişiye benziyorsun. Sen, o değilsin, fakat, o sana çok benziyor. Allah'a yemin olsun, helakını geciktiren bazı ümitler olmasaydı, benden sana, kemiklerini kırıp etlerini dökecek ağır bir saldırı gelirdi. Şeytanın, iyi işlere dönmene, söylenen nasihatleri dinlemene engel olduğunu bil. Selam, ehlinedir.

Ali (ra)

Muhyiddin İbn Arabi (ks) Hazretlerinden ~ "İlahi Ruh ( ve nefahtu fîhi min rûhî )" , "Adem" , "Halife" , "İnsan" , "Nefs"...

"..hayvanın bütün yaptığı işler ve bilgileri, bir tedbir veya düşünmeyle gerçekleşmez; hayvan kendisinden ortaya çıkan şeyleri bilme yaratılışındadır (Arı, Örümcek.. vb ).."

"..İnsan ise öyle değildir, çünkü insanın elde ettiği herhangi bir bilgiyi ancak. fıkir, tedbir ve düşünme gücüyle elde ettiği bilinir.."

"..Allah Adem'e ki o insandır, musavvire, müfekkire ve akletme güçlerini tahsis etmiştir. İnsan bu güçler sayesinde hayvandan ayrışır.."

"..Dilerse seni kemal suretinde yaratır ve alemde halifesi yapar. Dilerse hayvan suretinde yaratır.."

"..Hayvan insan ile halife insan-ı kamili ayırt ettik, çünkü Allah Teala 'Ey insan ! Seni kerim Rabbine karşı kışkırtan nedir, o seni yaratmış düzenlemiş ve itidal vermiştir' buyurur.."

"..Adem'in halifeliği hakkında 'Yeryüzünde bir halife yaratacağım' demiş, Adem'i ve oğullarını kastetmiş, sonra da meleklerine Adem'e secde etmelerini emretmiştir.."

"..insan-ı kamil tesviye, itidal, ruhun üflenmesi ve 'ol' sözünden meydana gelmiştir.."

"..Halife olmayanları da Allah tesviye etmiş, ruhundan üflemiş, halbuki ona 'ol' dememiştir.." (Halifelik Kemâline eriştirmemiştir)

"..'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.'Her korkudan onun vasıtasıyla eman bulunur. Allah insana itaat edicilik özelliği vermiş, bölgelere hakim kılmış, yalan ve uzakta hüküm verdirmiş, onu varlığın kendisi yapmış, kendisine secde ettirmekle ikramda bulunmuştur. İnsan-halife, pak bir ruh ve yönetici imamdır. Bir onunla çift olmuş, dıştaki var oluşu çokluğu ortaya çıkartmıştır. Alemdeki her parça delalet itibarıyla onun benzeri olsa bile insan bir gölge değildir ve bu nedenle halifelik insana mahsus kalmış, peygamberlik özelliğiyle ayrıcalık kazanmış, şeriat olan hükümleri şeriat kılmış, tabi olmuş ve kendisine tabi olunmuştur. Bu özellikleriyle insan kendisiyle akdin gerçekleştiği kimse olduğu gibi emanetin ve ahdin taşıyıcısı olmuştur. O hüküm vermiş, insanları hükmünü uygulamak üzere zorlamış, bu sayede fayda ve zarar ortaya çıkmış, ilk zarar gören ise daha önce belirtildiği üzere bizzat kendisi olmuş, zarar sınırlı kalmamış, Hakka eziyet ve hakaret etmiştir. Sonra kalbini vermiş, O’nun kendisinin rabbi olduğunu bilmiş, O'nu sevmiş; kendisiyle niza ettiğinde veya gıpta ettiğinde, O’nu kızdırmış ve öfkelendirmiş, ardından Allah ona hidayet etmiş, razı olmuş, onu seçmişti. İlahi suretin gücü olmasaydı insan inayete mazhar olmayacağı kadar Hakka dönüşü nedeniyle de ‘feta’ diye isimlendirilmezdi’. İnsan arzu ve gayesini izale etmek üzere (İlâhî) cömertlik vasıtasıyla zuhur etmiş, gayesinin ortadan kalkmasıyla hastalığı iyileşmiş, iş nizama kavuşmuş, ay yörüngesine yerleşmiştir..."

"..Nefs, ilahi üflemeyle, düzenlenmiş beden arasında (berzah olarak) ortaya çıkmıştır. Mizaç kendisine etki eder ve nefisler derece derecedir. Çünkü ilahi üfleme yönünden bir derecelenme söz konusu değildir. Derecelenme kabiliyetlerde olabilir. Öyleyse onun bir yönü doğaya bir yönü ilahi ruha dönüktür..."

Muhyiddin İbn Arabi (ks)

Muhakkak ki Allah bir sivrisineği, hatta onun üstünde olanı da misal vermekten çekinmez. Fakat iman edenler, onun Rab’lerinden bir hak olduğunu bilirler. Kâfirler ise: “Allah, bu misalle ne demek istedi?” derler. Onunla birçoğunu dalâlette bırakır, birçoğunu da onunla hidayete erdirir. Ve onunla fâsıklardan başkasını dalâlette bırakmaz. [Bakara 26]

Yoksa sen onların çoğunluğunun, işittiklerini yahut akıllarını kullandıklarını mı sanıyorsun? Onlar ancak en'am (koyun - sığır - deve) gibidirler; belki onlar tuttukları yol itibarıyla daha sapmışlardır (insan olmaktan) ! [Furkan 44]
 
“...insanın hakikati felekten oluşmuş değildir.
Bilakis o, üflenilen ruhtandır
ve bu ruh mekansızdır. Dolayısıyla feleğin üzerindedir...”

Muhyiddin ibn Arabi (ks)

Beden yeryüzünde öyle yapayalnız kaldı ki, bu hiç umulmazdı. Halbuki ruh şüphenin bile gidemedigi bir yere gitti, ulaştı.
...
Size göre, başınızda hiç böyle bir şey yok ! Fakat aslında sizin iki başınız vardır. Birisi yerden gelen görünen şu toprak başı, birisi de gökten gelen ve görünmeyen tertemiz manevî bas !
Senin şu görünen başın, öbür gizli başından meydana gelmiş. Bunu bilesin, anlayasın diye nice tertemiz başlar, toprağın ayağına dökülüp saçılmış, toprağa karışmıştır.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks)

"O insanlığın hakiki yönü (ve nefahtu fîhi min rûhî); öyle birşeydir ki, ona göre, ne cisim, ne de cismani olmak var… Onun varlığı; Hakk'ın (CC) zatına karşı bir mahrem teşkil etmez."

Abdulkadir Geylani (ks)

Tekrar / Zikir

Çok bildim dememeli, tekrar etmeli. İslam'da tekrar yoktur zikir vardır. Çokça zikretmeli, çokça tekrar etmeli ki yeniden yeni yeni bilmediklerimizi, göremediklerimizi, kaçırdıklarımızı, anladıklarımızı yine anlamalı, yeniden anlamalı; tekrar etmekten, zikretmekten zikrettiklerimizin Hakikatinden dolayı zevk almalı... Zikir yoksa, bildim deyip tekrar saymak varsa orada çok bildimcilik vardır, zenginliği görememek, basit görmek vardır, öyle olunca tekrardan usanç vardır, yerinde saymak, kısır görmek vardır, zevk yoktur; yani Zikir yoktur.

Hatırlama / Ruh

Nasıl Hatırlıyorum ? Bir düğme yok ki parmağımla oraya basayım da işte öyle hatırlıyorum diyeyim.. Parmağımı nasıl oynatıyorum ? Nasıl düşünüyorum ? Nasıl Hatırlıyorum ?..

Mütekebbir

O'nu Latif ve Mütekebbir olarak göremeyen bilmem acaba "Adam" olur mu ?..

Zâti Tecelli

Bilene Zâti Tecellidir, bilmeyene bilmem neler ola ?..

Hakk

İki kişi de birbirine öfkeleniyor birbirine kötü söz söylüyorsa birbirlerinin aynı olmuşlardır; neden kavga ediyorlar ki ?..

Mahbûb-i Sübhâni

Abdulkadir Geylani Hazretlerinin Yüce Üstün Makamı yaş aldıkça gözümde daha da netleşiyor... Ne desem az da işte anla övmek geliyor içimden yine de..

Görmek

Görmek Bilmeye perde olabilir ama Bilmek Hakkı Görmeye perde olmaz.