Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

"Sevdiklerinizden infak edinceye kadar iyiliğe ulaşamazsınız"

Sevdiği Şeylerden İnfak Edenin Durumu

Allah şöyle buyurur: "sevdiklerinizden infak edinceye kadar iyiliğe ulaşamazsınız".
Abdullah b. Ömer, bu ayetin gereğini yerine getirmek amacıyla tatlı satın alır, onu sadaka olarak verir ve şöyle derdi: "En çok tatlıyı severim". İnsan için sevimli olan şey, onun nefsidir. Nefsini Allah yolunda infak ederse, onun karşılığını ve bedelini elde eder. Çünkü bir şeyi yok eden kimsenin yok ettiği şeyin değerini ödemesi gerekir. Hak kulun nefsini yok etmesini istemiştir, çünkü insana sevdiği şeyleri infak etmesini emretmiştir. O'nun yanında nefse bedel olarak cennetten başka bir şey yoktur. Bu nedenle başka bir şey bulamadığında Allah'ı bulursun, çünkü Allah, kendilerine boyun eğilen eşya bulunmadığında bulunabilir. İnsanın nefsi ise, bütün eşyadır ve o yok olmuştur. Öyleyse nefsin bedeli zikrettiğimiz şeydir (Allah).

Sadakanın değerinin ne kadar yüksek olduğuna bakınız.!

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Cenab-ı Allah Adem (a.s) ın neresine Ruh üflemiştir ?

Adem (a.s.), Ruh üflenmeden önce (Alemlere göre) hariç varlıkta (Zahir Alem) Adem (a.s.) olarak değil fakat elbette Allah'ın İlminde Adem (a.s.) olarak mevcuttu.



"...ilmi her şeyi kuşatmıştır..." (Taha 98)



Zahir alemde, düzenlenmiş Toprak bulunuyordu (Vücut/Fizik Beden/Nefs/Bilgisayar!).



"Onu düzenleyip tamamlayıp..." (Sad 72) Ruhundan (Min Ruhi) üflemesinden sonradır ki



Hayat/Bilinç kazanmıştır, O'ndan bir Ruh olarak.



"...kendi Ruhumdan üflediğimde, onun için (hürmet-saygı) secdeye kapanın."



İşte Adem (a.s.) o an Adem (a.s.) oldu.



İnsan, Ruhunun farkına varmadan, Bedeniyle Meleklerin Secdesine (Saygı) layık olmaz.



"...İşte bunlar kalplerinin içine imanı yazdığı (şuurlarında imanı yaşattığı) ve tarafından ruhu olarak teyit ettikleridir!..."



(Mücadele 22)



Allah'ım, kalbimize imanı yaz ve bizi Kendinden bir ruh ile destekle..



Bedenin neresine üflendi sorusuna gelirsek..



Ruh "Min Ruhi" olması bakımından Cihetsiz'dir. Fakat O'ndan olan Ruh'un kendi Vücudunu veya Varlığını (Yaratılış Fıtratını/Toprak Vücut/Fizik bedenini/Nefs) kavraması/BİLMESİ (Bilgi) bakımından içten dışadır.



Şöyle tarif edebiliriz: Uykudan Uyandığımızda ne oluyorsa, öyle.

Ey bir cihanın tok gözlüleri vuslatına susamış olan sevgili!

Ey bir cihanın tok gözlüleri vuslatına susamış olan sevgili!

Senden ayrı düşmek korkusu ile cihanın kahramanları titremekte,

Ceylânlar, senin gözüne bakmakla ne kazanırlar?

Ey zülfü aslanlara ayakbağı olan güzel sevgili!


Ola ki, bu şiiri terennüm eden kimsenin ya bundan haberi yoktur, yahut da hal ehli değildir Belki bir çiftçi, yahut bir köylüdür o Ne nazım'dan anlar, ne de düz yazı bilir Ama bunları hep Hakim Senayı, Nizamî, Hakanî ve Attar mı söyler? Onların da o sözlerde birer payı vardır Peyniri Pars denilen canavar da yer, o süt de içer Yürekler paralar, ciğerler söker, karnını doyurur Herkesin bir azığı vardır

Rabb-ı Hass (Devam)

Rabb-ı Hass'a kendi Rabbleri gibi sarılanlara.. "Alim" İsmi herşeyi kuşatır bir İsimdir. Madem ki İlm'e Talip oldunuz Alim'i aramaktasınız. O halde İlim'den bir damla olan "Rabb-i Has"a çakılıp kalmaktansa Alemlerin Rabbi'nin İlmine İntikal ediniz. "Futuhat-ı Mekkiye" Rabb-i Hass eseri ortaya çıkmış bir Eser değildir. O halde OKUyunuz ve ne kendinize ne başkalarına kendi özelinizde büyüttüğünüz İlimden bir Damlayı ! Genelleştirmeyiniz. Aldanır, çakılırsınız. Eğer OKUyorsanız ! Alemlerin Rabbi'nin İsmine intikal etmekte olduğunuzu İdrak ediniz. Şahıslara değil İlm'e bakınız ! Görünüz !

Hikmette Son Nokta'dan

"...Olağanüstü şeyleri gerektiren ikinci sebep, nazari kuv-vettir. Bu da kemal derecesine ulaşmış ve eksiklik düzeyine inmiş olmak üzere ikiye ayrılır. Kemal düzeyine ulaşmış olanı da ikiye ayrılır. Birincisi, beşeri öğretime ihtiyaç duyar. İn-sanların çoğunluğu açısından durum böyledir. Bunlar da çabuk öğrenenler, geç öğrenenler olmak üzere ikiye ayrılır-lar. Bu ikisi arasında ise sınırlandırılamayacak kadar çok erken öğrenme ve geç öğrenme mertebeleri vardır. İkincisi, beşeri öğretime ihtiyaç duymayan. Bilakis, şerefli cihetten ve ulu eşikten gelen işaretlerden anlaşılır. Nitekim bir ayette şöyle buyrulmuştur: “Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir.” (Nur, 35)Yani insan türünden bir öğretici olmadan da öğrenilir. Kuşkusuz insan türü açısından bu özelliği olan bir şahsın bulunması kaçınılmazdır. Eğer herkes için bir beşeri öğretici zorunluluğu getirilirse, sonu gelmez bir zincirleme söz konusu olur. Dolayısıyla beşeri mahluk arasında ilim diye bir şey de hasıl olmaz. Çünkü sayıları sınırlandırılamayan bir şeye bağlı olanın varlık daire-sinde hasıl olması nasıl mümkün olabilir? Şu halde parlak akıllardan gelen işaretleri anlamakta olan bir şahsın insanla-ra bu anlamda hakimiyet kurması kaçınılmazdır. Bu da ya bir kerede olur. ki Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Rabbimi en güzel surette gördüm. Bana dedi ki: Ey Mu-hammed! Mele-i a’la ehli hangi konuda tartışırlar bilir misin? Dedim ki: Ey rabbim! Sen daha iyi bilirsin. Bunun üzerine elini omuzlarımın arasına koydu. Serinliğini göğsümün orta-sında hissettim. Bunun neticesinde göklerle yer arasında olan her şeyi bildim.”
Bunun gerçekleşmesi şöyledir: Akıl gözü için öyle bir an hasıl olur ki onun katından ilk ezele uzanan varlık silsilesinin orta sınırın gözlemler. Bunun neticesinde göğsüne bir ilim akıtılır, içine üflenir. Bu ilim bütün varlığa ilişkin külli ilimdir. Adem’e bütün isimlerin öğretilmesi gibi. Ya da Rasulullah’ın (s.a.v) “Yeryüzü benim için toplandı.” demesi gibi. Bundan maksat da varlık arzıdır. Ya da zamanların birbirini takip etmesi sonucu olur. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuş-tur: “Onu Rûhu'l-emîn, senin kalbine indirmiştir.”(Şuara, 193) “De ki: Onu, Mukaddes Rûh, Rabbin katından hak olarak indirdi.” (Nahl, 102) Bu ayetler “ona ancak bir insan öğreti-yor.” (Nahl, 103) “Sen ancak bir iftiracısın.” (Nahl, 101) “Baş-kasına yazdırıp da kendisine sabah-akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır.” (Furkan, 5) diyenlere cevap nite-liğindedir. Bu gibi sözler söyleyen kimselerin bu sözlerin reddetmek, bir beşer tarafından öğretildiğini söylemeyi nef-yetmekten daha etkili bir yöntemdir. Çünkü şu ayette, ruhul kuds’ün öğretmesi de nefyediliyor: “De ki: Onu semavatta ve arzdaki gizlilikleri bilen Allah indirdi.” (Furkan, 6) Yani bütün ilimler O’nun feyzi olarak gelmektedir. Hiçbir mahlukun se-bebiyeti söz konusu değildir. İşte bu noktada mülhitlerin ve her şeyi mubah sayanların ağızlarından esen zehirli rüzgar diniyor. Ki onlar şöyle demektedirler: “Hakikatleri bilmeye, özellikle yaratıcıyı bilmeye ulaşmak için bir imama, bir şeyhe uymak zorunludur, o bizi bu hakikatlere ulaştırır ve bizi bu sonucu elde etmede muvaffak kılar.” Aslında bu sapkınlıkla-rının ulaştığı son sınırdır ki bunu başarı ve hidayet şeklinde algılıyorlar. Eksiksiz sapıklıkları kendilerine doğruluk ve dirayet olarak görünüyor. “İşte onların erişebilecekleri bilgi budur.” (Necm, 30) “Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzu-suna uyuyorlar.” (Necm, 23) “Semavatta nice melek var ki onların şefaatleri bir işe yaramaz.” (Necm, 26) Büyük şeyhin veya kör muallimin şefaati mi işe yarayacakmış? Allah için ey adam söyler misin, bu sözle “ona ancak bir insan öğretiyor.” “Başkasına yazdırıp da kendisine sabah-akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır.” ifadeleri arasında bir fark var mıdır? Aralarında bir fark görebiliyor musun? Evet şeyleri büyüktür, ama muattila’nın büyüğüdür. O, haktan hali karan-lık bir kuyuya benzeyen bir kalbe sahiptir. Bunun aksine müminin kalbi sağlam yapılmış bir bina gibi olup hak marifet-lerle sağlamlaştırılmıştır. Onların muallimleri de imamdır, ama karga ve serap gibi, uğursuz baykuş gibidir.“Allah,
kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi.” (Maide, 31)Ama bu karga kardeşinin ayıp yerlerini açıp ortaya çıkarmak için gönderil-miş gibi. Şu darb-ı mesel tam da bunlara uymaktadır:
Karga bir kavmin kılavuzu olunca, yollarının sonu helak-tir.
Yani onları yürüten kimse helake götürmektedir. “Ey Mâ-lik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Mâlik de: Siz böyle kalacaksınız! der.” (Zuhruf, 77) Ama Allah’a karşı bir dinarlık bir yardım bile yapamaz.
“Ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür!” (Cu-ma, 5) “Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstü-ne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir.” (Araf, 176) “Âyetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmetmiş olan kavmin durumu ne kötüdür!” (Araf, 177) Eşek şehvetin kulu, köpek de gazabın kuludur. Kur’an’ın sunduğu delil, şehvet ve gazabın kullarının örneklerini eşeklik ve köpeklik olarak tescil ediyor, sonra da örneğin ne kötü olduğunu vurguluyor. Bununla onların durumlarının eşeklerin ve köpek-lerin durumlarından daha kötü olduğunu ima ediyor. Bu yüzden bunların ardından yer alan bir ayette “İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar.” (Araf, 179) deniyor..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Tasavvuf/ Tasarruf/ Marifet/ Himmet/ Makam/ Arif/ La Makam (Devam)

"...Himmet üç mertebedir" demişlerdir: İkaz himmeti, irade himmeti ve hakikat
himmeti..."
*
"...Marifet himmete tasarruf imkanı bırakmaz. İnsanın marifeti arttığında,
himmet vasıtasıyla tasarrufu eksilir..."
*
"...Arif alemde himmet ile tasarruf ederse, bunun nedeni, kendi iradesi değil, ilahi
bir emir ve zorlamadır..."
*
"...Makam sahibi hüküm vermek isterse (!), bu inişin makamına tesir edeceğini bilmezse (!) hale iner. Çünkü hüküm vermek, hallere aittir..."
*
"...Allah onları serbest bırakırsa, mutlaka yaratıklarından gizlenmeyi ve Allah'a
yönelmeyi yeğlerler. Onların halleri mertebelerini kendilerinden bile gizlemek
olduğuna göre-nerede kaldı başkaları!-onların korunma menzillerini açıklamamız
gerekti..."
*
Kemal ehli bütün makamları ve halleri idrak etmişler ve celalin de cemalin de
ötesine geçmişlerdir, böylece onların ne sıfatı ne de vasfı yoktur. Ebu Yezid'e "Bu
sabah nasılsın" diye sorulduğunda, "benim sabahım ve akşamım yok; sabah ve
aksam sıfatlarla kayıtlanmış olanlara aittir, benimse sıfatlarım yok."

Marifetin aslı ariflerin ulaştığı en son makamdır, yani "la-makam"dır ve Allah şu
ayette bu makama isaret eder:"Ey yesrib halkı, makamınız yok"(33:13). Bu makam
hiçbir sıfatla kayıtlanmamıştır. Ebu Yezid,"bu sanah nasılsın?" sorusuna verdiği
cevapta buna dikkat çekmiştir...

"Sabah" doğu güneşine ve "Akşam" da batı güneşine ilişkindir. Doğu güneşi
zuhura, mülk alemine ve şahadet alemine ilişkindir, batı güneşi ise örtülmeye, gayb
alemine ve melekuta aittir. Bu makamda arif, "ne doğudan ne de batıdan olmayan
zeytin ağacıdır," çünkü hiçbir vasıf bu makamın hükümlerini belirlemediği gibi, bu
kimse de onunla kayıtlanmaz. Bu, söz konusu arifin, "O'nun benzeri yoktur"(42:11) ve "Allah, onların vasıflandırdıklarından münezzehtir"(37:180)'e iştirakidir.
*
"...O şahısların doğrulukta derin izleri vardır. Onlar Himmet vasıtasıyla öldürürler. Himmet doğruluk demektir..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Tasavvuf/ Terkip / Rabbi Has /Tecelli... (Devam)

"..hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir." (Hud 56)

"..Allah 'hiçbir canlı yoktur ki, Allah onun perçeminden tutmasın. Rabbim dosdoğru yol üzerindedir' buyurdu. Böylece, yücesiyle-düşüğüyle bütün hareketliler, kul olarak ve hor bir şekilde bu ayetin hükmüne girer. İnsanlar ise, bu ayeti anlamada ya alındaki eli gören keşif sahibi veya [görmediği halde ayete inanan] mümin olmak üzere ikiye ayrılır. İnsan ve cinlerin dışında bütün canlılar (dabbe) genel olarak bu hükme girmişken, insan ve cinlerden sadece salih kimseler bu hükme girer.."

".. Perçemlerinin Allah’ın elinde olduğunu görürcesine inansalardı, bir an bile Allah’a isyan etmez ve diğer yaratıklar gibi‚ gece ve gündüz tesbih ederlerdi."

"..Rabbini müşahade edişinde ve O’na bakışında perçemlerin Allah’ın elinde bulunduğunu, kendi perçeminin de eldeki perçemlerden biri olduğunu gören kişiden bu keşfe rağmen Yaratanına karşı bir büyüklük ve izzet tasavvur edilebilir mi?.."

"..Bütün insanlar ve cinler ayetin hükmüne girseydi, hiç kuşkusuz, hepsi doğru yolda, başka bir ifadeyle 'Rab' olması bakımından Allah'ın yolunda olurdu. Allah şöyle der: 'Her şey Allah'ın övgüsünü teşbih eder" Alınlarını (perçem) eline vermeyen -ki bunun anlamı emir ve yasaklarında iradelerini Allah'ın iradesine bırakmaktır- insanlar ve cinler hakkında ise, korkutmak ve tehdit amacıyla 'Sizin için boş olacağız". Bu nedenle 'nimet verdiklerinin yoluna" demiştir. Burada, bu hale ulaştırdığı kimseleri kast eder. Söz konusu olanlar bütün âlemler [insanlar ve cinlerden başka bütün yaratıklar], insanların arasından ise peygamberler, nebiler, veliler, salih müminler olduğu gibi cinlerden de böyle olanlardır. Dolayısıyla Allah, doğru yolu ancak peygamber, nebi, özü sözü bir kimseler, şehit ve iyi insanlar gibi nimet verdiklerine ait yapmıştır. Allah, 'her canlının alnından tutmuştur.'.."

"..Allah, 'herkesin perçemini tutandır', 'dostdoğru yola ulaştıran', 'günahkarları cehenneme
sürükleyen', 'bütün işlerin kendisine döneceği kimsedir.' Artık 'O'na ibadet et ve tevekkül et.'.."

Muhyiddin ibn Arabi (ra)

Zatına muhtaç olduğum. Seni bilmeklikten yoksun bırakma.

Kedilerdeki zerafetine bile kurban olduğum. Uçurumlardaki heybetinden korktuğum. Suretindeki suretsizliğe hayret ettiğim. Zatına muhtaç olduğum. Seni bilmeklikten yoksun bırakma.

Hindu/ Tanrı/ Sai Baba

"..Hinduların yaşayan tanrı olarak kabul ettiği guru Sri Sathya Sai Baba 86 yaşında hayata veda etti. İçlerinde politikacıların ve iş adamlarının da olduğu 6 milyona yakın müridi bulunan Baba'ya bir haftadan uzun süredir solunum ve diyaliz desteği veriliyordu.."

http://www.dailymotion.com/video/xie10n_hindularyn-yayayan-tanry-sy-oldu_news

Allah rahmet eylesin ama son bi kez daha doğmuş yine hemen.. Bırakamıyo bizi ahaha :)

Yaşayan Tanrı.. Ölüsü de varmış demek ki.

Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin. (Onlar da cevaben) cahilliklerinden dolayı haddi aşarak Allâh'a söverler! İşte böylece her topluluğa yaptıklarını bezeyip güzel gösterdik. Sonra dönüşleri Rablerinedir. (O da) onlara yapmış olduklarının anlamını bildirir.

Enam 108

"...Padişahın cinsinden değilim, haşa bunu iddia etmiyorum. Fakat onun tecellisiyle, onun nuruna sahibim...Nice kişiler var ki suret, onların yolarını kesti. Surette kastettiler, Allah’a çattılar... Ahmet’in (s.a.v.) ümmetler üzerindeki hakkını bil, başın puta secde etmekten, bunu bilesin diye kurtuldu. Söylersen bu puta tapmadan kurtulmanın şükrünü söyle de Tanrı, seni batın putundan da kurtarsın. O, nasıl, başını putlardan kurtardıysa sende o kuvvetle gönlünü kurtar..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)

Nefs / Yakin / Niyaz kelimesi

Geveze Nefs'i ve Şeytanları sükuta boğmak için, Tevhid kelimesini çoğalt. "La İlahe İllallah"...

Yakin'den uzaklaşmamak için de, bir şey talep etmeksizin Niyaz kelimesini çoğalt. "Allahım"...

Din Budur... (Devam)

İnsanların Bakışlarına değil, Allah'ın bakışına göre ol.

İnsanların bakışlarının yetişemeyeceği yerlerdedir İnsanlık.

Sonrasındadır rezillik ki artık ne fayda. Hesap günü O'nun huzurunda herkes Çırılçıplak olucak bilirsin.

Hem de her surette her anlamda.

Tasavvuf/ Öz / Varlık (Devam)

Türk olursun, Alman olursun, Eskimo olursun.. Kadın, Erkek, Bebek, Çocuk, Yaşlı, İnsan, Hayvan, Alem, Hiç, Toprak olursun.. Bilmedi geçip gider; Hissetti, Tanımadı Öz'ünü..

"Kim ilimden sonra hala Rüy'et isterse o (mahcub) perdelilerdendir."..."Kim Rüy'eti, ilmin gayrı zannederse, O güvenilmeyecek zanna aldanıp mağrurlardan olur."

(Gavsiye)

Ey aşıklar, ey candan geçenler! Birisi; "Siz kimsiniz?" diye sorarsa, hemen şu cevabı veriniz! Deyiniz ki; "Bizler, canın canına can olanlarız!"

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

İşlerin Hakikatlerini.. Ki Varlığın Özünü.. Aramayı bırakanla işi yoktur Bilenin. "İdrak edememek" manasında "Bilmemek/Bilememek"; Kuşatamamaya işaret. Bulamadığını İtiraf edemeyen, "Bilememeyi" genelledi. Ki Arayışına "Mühür" vuruldu onun. Sabredenler hem Bilirler Hem Bulurlar. Azmedenler hem Buldu hem Bildi.

Zaman

Dedi ki: «Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?»

Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara (Hesap tutan Melekler) sor."

Buyurur: "Ancak pek az bir süre kaldınız, eğer gerçekten bilseydiniz!"

Müminun 112/113/114

Öbürkiler onların avuçlarını yalayacaklar

Beşerin kaldırdığı Kötülük dumanı Masumların boşluklarını arar yerleşmek için. O Beşerler Masumları kovmaya çaba gösterirler de Kötülüğü gidermeye azmetmezler. Tozu dumana katmaya devam ederler. Masumların kovulmalarıyla kavuştukları Ev ne Beşerin ne de Toz Dumanın eliyle yapıldı. O Ev'in yolunu onlara ancak O hünerli El'in sahibi gösterdi. Öbürkiler onların avuçlarını yalayacaklar.

Mütekellim / Düşünce / Melekler / Vahiy / Mana

Hayret Vallahi! Şu Düşünceler ne acayip şey. Hayret! Ok gibi saplanırlar, Deprem gibi sarsarlar vücudu bazen.Hiç Yoktur Varlıkları ! Ne Suretleri ne Ağırlıkları. Sanki Araç onlar, vagon, havadaki kepçeler Manaları yüklenmiş taşıyan. Çünkü parça parça onlar. Mana orda, duruyor; Asıl. Sabit. Ondan bölük bölük parça parça taşıyor, getiriyorlar.Sanki Melekler onlar; perde arkasında çalışan Varlıklar; işçiler gibi.

Melekler Fıtratları sebebiyle Yakin olduklarından yapılarında Mana Taşıyıcıları yoktur. Onlar Mütekellim'in o Kelam Sıfatına direkt muhattabtırlar. Elbette her Varlıkta ve Varlık Mertebelerinde olduğu gibi onlar da derece derecedirler. Bilindiği gibi Cebrail İnsan için olan "Vahyin" taşıyıcısıdır. Herhangi bir Mana, İlham ve Vahy Varlık Mertebelerindendir.

Cinlerde de yapıları gereği bir Yakin bulunsa da Sorumlu olmalarından ötürü Kelam Sıfatına Perdeleri Meleklerden aşağı, Arılardan yukarıdadır. İyi bil ki ! Yapı bakımından Bedenimiz Varlık Mertebesinde aşağılarda bulunsa da ! Özümüzde Kendi Ruhundanız ! İnsandan yakın Mahluk yoktur ! Cinlerden olan İblis'in çekemediği burasıdır.

Ve Kelam Sıfatı Perdemiz/Yakinimiz hem Kuran sebebiyle genel, hem de Perde arkasından konuşması bakımından özel yakınlaştırılmışlardan olabiliriz ! Arılar veya Melekler gibi Kelam'da Sabit bir Perdemiz yoktur. Yani Yükselmede ve Alçalmada Sabit sınırımız yoktur. Fakat Vahiy, Bilgi ve Mana bakımından çok Yüksek olduğundan, Aciz kalmamak mümkün olmaz.

Tasavvuf/ Şaka

"...Latifeleri vehimdir;

Buna şaşmak gerek bence..."

Abdulkerim Ceyli (k.s.)

Ne zevk alsın, ne de bir şeye zevk versin

Ey cemaat! Olmasını arzu ettiğiniz şey varsa şu olsun: Dış varlı­ğınız dünya kapısında kalsın, kalbiniz öbür âleme dönsün. İç âlemi­niz de Mevlâ kapısından ayrılmasın. Bu hâl, dış varlığınız kalbe uyun­caya, ve onun tattığını tadıncaya kadar devam etsin. Kalp, sır olsun, sırrın tattığını tatsın. Sırrınız da fena –yokluk- âlemine varsın, ne zevk alsın, ne de bir şeye zevk versin. Bu hâlde ölmüş olur. Sonra O'nun için dirilir, başkası için değil. Bu hâle eren sır, kimya olur. Bu kimyanın bir kuruşu bin altın yerine geçer. Bin altın demek bir benzetmedir. Aslında ona paha biçilemez; çünkü asıldır, küldür ve devamlıdır. Saadetler o kimseye olsun ki, sözümü anlar, iman eder, sözümle amel eder. Ve ihlâs sahibi olana saadetler olsun. Mübarek olsun o kimseye ki, doğru iş tutar, dolayısıyla yaptığı iş onu gayesi­ne ulaştırır.

Abdulkadir Geylani Hazretleri(r.a.)

John Hagelin - Bilinç üzerine (07.03.2011)

http://vimeo.com/20720879

İhlas 1/2/3/4/
Fussilet 53

Bu Vidyo Modern Batıda şu ana kadar gördüklerim içindeki en temiz Bilgi.

http://jonasclean.blogspot.com/2008/03/ibn-i-arabi-allahn-zatn-anlayabilmek.html

Pek çok şeye şahit olmaya layık ve yalandan iftiradan inkardan uzak durarak bütün zamanlarda, bilerek bilmeyerek, O Hakkı görmüş şehadet etmiş kimselere ne mutlu. Hamd (Övme ve Övülme) O'na Mahsustur.

Nefsim (!)

Gözün o kadar çok Mertebe, Makamda; Başkasında ki, Mütekebbir'i görmemen Sünnetullah'a aykırı olur.

Mütekebbir ile Hamid ile Aliyy ile Müteali sen aynı çuvala sığar mı sandın ?
Minareyi çaldın da Aziz Dostum 99 saymadan Tespih oldu mu sandın ?

Farz'lar Farz'dır.. Mecburi değildir.. Su içmek Mecrubiri'dir Farz değildir..

Sevap, Sevap demektir. İyilik demek değildir. Zalimler birbirlerine İyilik ederler fakat Sevap işlemiz olmazlar.

Sen zannedersin ki.. Bilim " İlim " demek olur. Veya Felsefe " Tefekkür " olur.

Oldu gözlerim doldu.. Bunu da " Alay " zannedersin.. İlmi " Kibir " zannettiğin gibi..

Şu Ayeti bildiğim halde.. "..Allah bilir, siz bilmezsiniz.."

"Tavır" değil.. Tam olarak uygun karşılığı bulursun.. İlimsel olarak..

"Hüküm" değil.. Gerekli "Edep" yok ise sende.. Bilen'e.. Tam uygun karşılığı bulursun..

"La edri" (Ben bilmem), pehlivan !.. La edri..

Herhalde, bu sözler tesadüfen alt alta geliyor, veya öylesine.. zannediyorlar.

Veya bunları Nefsim için bir araya getiriyor, paylaşıyorum zannediyorlar.. Gösteriş yani bu ?..

"Bir müslüman, bir din kardeşine, onun hidayetinin artmasına vesile olacak veya kendisini manevî tehlikelerden kurtaracak bir sözden daha iyi hediye veremez."

s.a.v.

Hediyeyi umursamayana Hükmü koyar.. Güreşir durursun Vehminle..

"..Lafsız amel ol. Riyasız ihlas ol. Lafını edeceğine amel işle. insanlara gösteriş yapacağına Allah için yap. şirksiz tevhid ol. Sessiz zikir ol.

Tasavvuf kelimesi, safa’dan türemedir. Yani bu kelimenin aslı, safadır ki bu, halis, safî, temiz demektir..."

Mahbub-i Subhani Abdulkadir Geylani (k.s.)

Mesele sen neden başka bir dille konuşmamı gerektiriyorsun? Niyetine baksana bi.. Ben mi göstereyim.. Hedefin niye Ben oluyorum düdük makarnası ?.. OKU.. Niyetine baksana bi.. Sen Beni niye görecekmişsin ? Emin ol o aradığını görürsün. Beni değil.. Şu konuşmam dahi Hediye sana. Belki Nefsinin Tehlikelerinden korur seni.

Nefs, Makam, Mertebe Dedektörleri çoktur ortalıkta. Fakat Kendi Nefslerinin değil.. Bütün gün harıl harıl çalışırlar.. Ki Kendi Nefslerini bilemesinler. Çalıştıklarının karşılığı tam olarak verilir..

"...Ben küfür eden kişiyi beğenirim fakat beni öveni pek tutmam zira övgüden dönülürse daha da kötü olur. Münafık, kafirden daha kötüdür, Kur`an-ın dediği gibi, "İki yüzlü insan cehennemin en alt katındandır."..."

Şems-i Tebrizi (k.s.)

Eksik bırakıyor olmam.. Endişe etme.. Siliyorsam sözünü, Tamamlıycaktım diye.. Anlamaz olma.. Zanna düşmezsin öylece..

"Allah hakkındaki bilgi cem’, Allah’tan gelene dair olan bilgi tefrikadır. İkisi de aynı derecede önemli ve gereklidir."

Sühreverdî (k.s.)

Meseleyi üzerine alırken/alınırken Akıllı ol.. Lütfunda hoş kahrında derken Şirk'e balıklama dalarsın..

Türk olursun, Alman olursun, Eskimo olursun.. Kadın, Erkek, Bebek, Çocuk, Yaşlı, İnsan, Hayvan, Alem, Hiç, Toprak olursun.. Bilmedi geçip gider; Hissetti, Tanımadı Öz'ünü..

"Kim ilimden sonra hala Rüy'et isterse o (mahcub) perdelilerdendir."..."Kim Rüy'eti, ilmin gayrı zannederse, O güvenilmeyecek zanna aldanıp mağrurlardan olur."

(Gavsiye)

Ey aşıklar, ey candan geçenler! Birisi; "Siz kimsiniz?" diye sorarsa, hemen şu cevabı veriniz! Deyiniz ki; "Bizler, canın canına can olanlarız!"

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Anlatma bana Pehlivan..

Ya Gel, Ol ve Git !
Ya da Git, Ol ve Gel !

Duruma göre.. gayet Makul..

Tasavvuf (Devam)

Yahu kardeş!

Ne gelebiliyorsun, ne bilebiliyorsun! Herşeyin eciş-bücüş!
Ne gelmegin gelmek durur ne bilmegin bilmek durur
Son menzilin ölmek durur duymadun ‘ışkdan bir eser

Yunus Emre (k.s.)

"...İsterim aşta pişesin, fikrederim endişedesin,..."

Yunus Emre (k.s.)

"...Hazine üstüne bir ev yapsan da otursan;
Taki, görüp yaya kalmaya cahil saygıda..
Bu sana emanet, onu çok çok iyi sakla;
Bırakma onun sırrını yaygaracılarda..."

Abdulkerim Ceyli (k.s.)

"...Bütün bu incelikleri ancak; Allah ve Rasûlü'nün yolunda ittibâ edenler Allah ve Rasûlü'nün bildirdiklerine çelişmeyecek tarzda anlatanlar idrâk edebilir..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

"...Kabz ve bast, bu Tarikat-ı Aliyye'de iki uçuş kanadıdır. Ne kabz haline hüzün duymalı; ne de bast haline sevinmelidir..."

İmam-ı Rabbani (k.s.)

"...Buna erebilmek için, dinin emirlerine uymayan işleri birakmak gerekir. Hatta, tarikat adabina uymayan hataları da birakmak icab eder..."

Abdulkadir Geyani (k.s.)

"...12. Cemale temaşa ile
Celalden,

13. Mutedil olmakla
>>Cemala takılı kalmaktan,<<

14. Visalle
arzularla yetinmekten,

15. Hatalardan geri dönmekle
yerinde kalmaktan hep Allah'ın onu koruduğunu mülâhaza etmeli..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


"...Bu yüzden bu anlamı bilen muhakkiklerden biri şöyle demiştir: "Bu döşeğin
üzerine otur, ama sakın uzanma (herhangi yayılma). Çünkü Onun, bizim içimizdeki celâli, huzurda edebsizlik etmemizi engeller." Tıpkı Onun cemâli ve açılması karşısında ürpermemiz, heybete kapılmamız, edebsizlik etmemize engel olması gibi. O halde bizim ashabın keşfi doğrudur, ama celâl içlerine kapanmalarına, cemâl ise açılmalarına neden oluyor, hükmünde bulunmaları ise yanlıştır..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

"...Allah'ın tarikatının ehli olanlardan hiç kimse buna karşı çıkmaz..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

İrfan sahipleri, hep Allah’ın Zat’ı ile olmaktadırlar;
sıfat ve isim tecellilerinin zuhuru olan geçici şeylere uymazlar.

Abdulkadir Geylani (r.a.)

Küfr olsa da, îmân olsa da, her dilek,
Dost'a kavuşmağa engel olurlar hep!

İmam-ı Rabbani (k.s.)

"...Allah'ın tarikatının ehli..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

"...Hazine üstüne bir ev yapsan da otursan;
Taki, görüp yaya kalmaya cahil saygıda..
Bu sana emanet, onu çok çok iyi sakla;
Bırakma onun sırrını yaygaracılarda..."

Abdulkerim Ceyli (k.s.)

"Bir müslüman, bir din kardeşine, onun hidayetinin artmasına vesile olacak veya kendisini manevî tehlikelerden kurtaracak bir sözden daha iyi hediye veremez."

s.a.v.

“…Kibirlenenlerin büyüklenmeleri karşısında, bunun Allah’tan olduğunu bilsen de
tevazu gösterme. Çünkü büyüklük O’nun bir sıfatıdır…”

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

İlim gözükmüyor da İma ve Kinaye varsa.. İlim var fakat yerinde veya Esaslarından değilse.. Açıklaması İzahı yetersiz ise.. İşte o Kibirdendir veya Cehaletinden bir Yol tutmuştur.. Ya Uzak ol o kişiden ya da gereğini yap.

"Kim ilimden sonra hala Rüy'et isterse o (mahcub) perdelilerdendir."..."Kim Rüy'eti, ilmin gayrı zannederse, O güvenilmeyecek zanna aldanıp mağrurlardan olur."

(Gavsiye)

Denizde yüzen gemiye şaşılmaz.

Bilgin kişinin varlık gemisi şaşılacak birşeydir.
Gözü gören kişinin kuyuya düşmesine şaşılır.
Denizde yüzen gemiye şaşılmaz;
Bir gemide binlerce denizin bulunuşuna şaşılır.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Gönül..

"...Se­nin bir sa­man çö­pü ka­dar de­ğer ver­me­di­ğin yı­kık gö­nül, Arş’tan da üs­tün­dür, Kür­sî’den de, Levh’ten de, Ka­lem’den de! Hor bi­le ol­sa gön­lü ha­kîr tut­ma! O, hor­lu­ğuy­la ge­ne de üs­tün­ler üs­tü­nü­dür. Yı­kık gö­nül, Al­lâh’ın na­zar et­ti­ği var­lık­tır. Onu ya­pan can ne mübârek­tir. Kı­rıl­mış, iki yüz par­ça ol­muş gön­lü tâ­mir et­mek, Allah ka­tın­da bir­çok ha­yır-ha­se­nât­tan da­ha yeğ­dir.Sus! Her kı­lın­da iki­yüz dil ol­sa da söy­le­sen, gö­nül, ge­ne de an­la­tı­la­maz..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

İnsan Sözleri, Düşünceleri..

Işığın yokluğu her zaman Karanlık olmaz, sıcağın yokluğu her zaman Soğuk olmaz, sevmemek, sevememek her zaman Nefret etmek demek olmaz..

Halbuki ruh şüphenin bile gidemediği bir yere gitti, ulaştı.

• Ruh geldi bedene girdi. Beden ruh tarafına gitmedi. Gerçekten de, okun uçup gittiği yere yay gitmez.

• Rüh bedenden uçup gitmek için çevikleşti. Sıçradı gitti. Şu hantal bedense toprağa, yere uzandı. Gökyüzüne yükselmedi.

• Rüh balçıktan yapılmış evde, bedenin ev sahipliğini yaptı. Fakat bedeni, evi sevdi. Eve öyle bir bağlandı kaldı ki, ev sahibi ile beraber çıkıp gidemedi.

• Beden yeryüzünde öyle yapayalnız kaldı ki, bu hiç umulmazdı. Halbuki ruh şüphenin bile gidemediği bir yere gitti, ulaştı.

• Dünya dünya olalı her şeyin sonunun ayrılık olduğunu gör! Şu dünyada dünyaya gelip de gitmeyen kişiyi kim gördü?

• Bir gün ölüm gelir çatar, boğazını sıkar da şaşırır kalırsın. "Sanki haberci gelmedi. Sanki ölümün geleceğini sana söylemedi" dersin.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Divan-ı Kebir

Kuşku / Şüphe / Allah Bilir Siz Bilmezsiniz

Dün gerçekleşmiş bir olayın haberine inanmak için bile kırk delil arayan İnsan'ın herhangi bir yazılı Tarih'den şüphe etmesi hiç anormal değildir. Bariz anormal olan bu durumdayken onun İnanmaktan çok hiç delil aramadan inançsızlığı yönündeki her aktarılan bilgiyi ön yargısıyla direkt kabul etmesidir.

Aşkımı bildiler lâkin, aşkımın kime ait olduğunu bilemediler.

Aşkımı bildiler lâkin, aşkımın kime ait olduğunu bilemediler.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Bu, dostun huyu değildir.

Ne şaşılacak şeydir ki; nazla, işve ile seni eritir, zayıflatır, kıla döndürür de, yine sen, dostun bir kılına iki dünyayı bile vermezsin. Dostla oturmuşuz. Onunla bir aradayız da dosta; "Ey dost! Dost nerede?" diye soruyoruz. Dostun mahallesindeyiz de gafletimizden; "Dost nerede? dost nerede?" deyip duruyoruz. Kötü, hoş olmayan kuruntular, uygunsuz düşünceler bizim gevşek tabiatımızdan meydana gelmededir. Bu, dostun huyu değildir.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Tasavvuf / Dua / Ümid

Ümid ağacının kök salabilmesi için Dua suyu gerekir.

DMT/ Ruh Molekülü belgeseli / Psychedelic / Beyin / Ruh

http://youtu.be/3iJ2J6GNmZ8

Bütün OL-uş'lar (Mükevvenât) Beyin organından süzülerek Ruh'a yansır. Dünya ve Beden ile uyum Beyin'e Tâbidir. Ne tür olursa olsun Kimyasalların, dıştan, fiziki bir müdahale bulunmadığı halde de, Ruh sayesinde Beyinden açığa çıkartılabildikleri Bilinen bir gerçektir. Beyin Ruh'a Tâbidir.

" Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir.” ..." İSRA-85

İnsanların, Ruh'dan çok ( Min Rûhî ) Beyinlerine Yönelmelerinin sebebi, Kimyasalların verdiği "Haz"dan ve, " İbadet " etmek ( Hakkıyla Şükür) Zor geldiği içindir. Oysa Ruhsal İbadet hem Süreklilik ( Uyum) kazandırır ve hem de Gereklidir. Ve Kimyasallar ( Beyin ) biter, Müdahaleler kesilir ( Ölüm ), fakat " Ruh " bitmez. Ve o Ruh ("Sen-Ben"in öz yapısı) Haz'a ihtiyaç duymaksızın/duymuycak derecede kendine yeterlidir.

"..Keşke (şükredenlerden olsalardı da) bilselerdi.." (ayet/mealen) denmemesi ümidi, duasıyla...

Reenkarnasyon (Devam) Ya Evrilmeyi bekliyor ya da Reenkarne olmayı...

Eşref-i mahlukat (yaratılanların en şereflisi) olmaya burun kıvıran İnsan (?), bir Hayvan Türü olmayı kabul etmiştir. A-a, " Hakikat " ne imiş bilgiç kuzum ? Ya Evrilmeyi bekliyor ya da Reenkarne olmayı. Daha çok bekler. "Gaflet uykusundan yatar uyanmaz, Can gözü kapalı gafilan çoktur". Allah sana Ruhundan üflediğini bildirdi ! A bilmediğini ikrar ettiği halde Bilgiçlik yapan İnsan ! Uyan !

http://vimeo.com/22698938

Tasavvuf / Zikir (Devam)

Örneğin eğer "Affetmek"te bir sorunun varsa O'nun O Sıfatını O İsmiyle Zikr et; "Gaffar"a sığın.."Öfkelenmek"te bir sorunun varsa örneğin, "Halim" İsmiyle çağır..
Hangi Sıfatına yönelişin var, ihtiyaç hissediyorsan, hangi yönünü seviyorsan, öyle Tecelli etmesini iste. Bir sebep olması icab etmez Aşıkların Zikri için; Allah İsmiyle İnsanların Şahdamarlarından Yakın O Zat'a sığın.

Tasavvuf/ Zikir / Ayet Zikri (Devam)

Muhakkak ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
Evet, gerçekten her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.

İnşirah 5

Ayetleri Hatırlamak ne büyük bir yücelik getirir..

Eşsiz, Bir, Tek; Hu (O)..




Sığ suları bulandırabildiklerini görenler,
Vurgun'dan güvende olduklarını düşünürler..





"...



İdrâk noktaları yüce;

Âlemleri de gizlice..





Çokçadır tehlikeleri

Vuruşları da sessizce..





Gözler onu görmeyince;

Sınır da alamaz içe..





Vasıf getiremez öne;

Ona nedim olan nice..





Önünde ibare dilsiz;

İşaretleri gidince..





Mamuresi yıkılır;

Çarpışanı devrilince..





Yüce ama, sema değil;

Ruhtur da, değil melekçe..





Hem sultan hem de mülkü var;

Mahremleri de azizce..





Bir göz ama bu göz değil;

İlimdir değil haberce..





Bir fiildir de izi yok;

İşaretleri bilmece..





Kutuptur felek üzere;

Güneştir yola esence..





Bir tavustur yükseklerde;

Görünüşte de pek yüce..





İstılahla da saridir;

Hem satırdır enmuzece..





Hep ruhumdur âlemleri;

Varlıktan yana temizce..





İşte yapılmış bir evdir;

Bir savaştır ki renklice..





Kanı diken diken ölü;

Nefesi derli topluca..





Zatı da tecrit edilmiş;

Hem sıfattır dahi tekçe..





Nişanları da sıra sıra;

Okunurlar yazarınca...





Nefyi kendi kapsamında;

Varlık temizdir özünce..





Bilinir de bilinmez de;

Kim uykucu kalkınca..





Nefiy olsa da sabittir;

Atılsa yine gerekçe..





Bir işarettir bilinir;

Bir yayındır ki eserce..





Tamaha dahi kapılma;

Görmezsin onu mahremce..





Şayet ganimetçi isen;

Ganimetleri hazırca..





Onun mağrib kuşu Anka;

Sensin onunla dilekçe..





Ve nasıl uygun olursa;

Karışık ya da temizce..





Denizdir aldatması var;

Dalgaları koca koca..







Ateştir külleri de var;

Süslenir onu sevince..





Bilinmez, vasfı edilir;

Marife olur nekrece..





Vahşîdirülfet edilir;

Kalb de bağlanır zalimce..





Bir bildiğini söylesem;

Sen durmazsın insaflıca..





Bilmediğini söylesem;

Ama sendedir bilmece..





Sırrım onun kimliğidir;

Benliği de tam ruhumca..





Kalbimde onun kürsüsü;

Hizmeti olur cismimce..





Onu akıl ediyorum;

Ama durumum cahilce..





Kim onları aparır ki;

Ki koyunları seslice..





Saklarımda yükseldikçe;

Hem de bilirim döndükçe..





İmlâ oldukça yazarım;

Seni korkutur durunca..





Tenzih ettim uryan oldu;

Benzettim kaydı gizlice..





Cisme benzettim de çıkıştı;

Bana dayanma o güce..





İndirdim de kayıp gitti;

Dağıttı hep güzellikçe..





Ona bağlanan kavuşur;

Kirpiklerdedir kesmece..





Sicili yanaklarında;

Şuleleri de parlakça..





Gözlerinde sürmesi bir;

Mızrak gibi durur ince..





Tükürüğünde de bal var;

Ve bir fidandır o boyca..



Lüle lüledir saçları;

Dişleri güler zalimce..





Bilekleri nakış işli;

Saçları dahi siyahça..





Dişleri beyaz beyazdır;

Tebessümü dahi alca..





Parmağındaki şaraptır;

İhsanları büyülüce..





Latifeleri vehimdir;

Buna şaşmak gerek bence..





Bilinmez vasfı edilir;

Anlaşılır saltanatça..





Yabancıyla ülfet oldu;

Konuşmaları kalbimce..





Sanatı dahi yırtmaktır;

öldürmek de âdetince..





Ayırmak oyuncağıdır;

Yemekleri ağulunca..





Yaygın olan terkibi var;

Bağlanır o çözülünce..





Ne cevherdir ne de araz;

Ne hasta sayılır sağca..





Oktur, hedef dahi odur;

Yayları dahi şaşkınca..





Bir ferdir ama çoğaldı;

Topluca hem de ayrıca..





Önümüz ve kalanların;

Hepsi de onun, âlemce..





Cahildir ama ilimdir;

Harptir ama selâmetçe..





Zulüm gibi ama âdil;

Tehlikeleri yaygınca..





Ağlatır güldürür beni;

Ayıltır eder sarhoşça..





Hem kurtarır hem de boğar;

Dileğimdir duruşmaca..





Bazan olur oynaşırım;

Bazan dahi arkadaşça..





Bazan hepten tanışmayız;

Bazan dahi konuşmaca..





Bazan bana vuslat verir;

Bazan da kucaklar dostça..





Bazan benimle cenk eder;

Bazan da bakar hasımca..





Böyle.. bu ferahtır desem;

Ki metin durur görünce..





Yabancılık eder durur;

Hiç tanımaz; bir bilmece..





Bir zattır ki vasfa gelmez;

Düsturları da çok yüce..





Bir güneştir aydınlatır;

Şimşekler çaktı parlakça..





Bir sözdür yayıldı böyle;

Kuşları beni aşınca..





İki zıd dahi birleşti;

Onda yoktur ayrılmaca..





Bir kaynaktır ki kaynadı;

Dalgaları da coşunca..





Tadana zehir kesilir;

Misk olur hep koklayınca..





Alâmetleri kaybolur;

Dalana denizdir onca..





..."





Abdulkerim Ceyli (r.a.)






http://jonasclean.blogspot.com/2009/02/sallallahu-aleyhi-vessellem.html

Dostla oturmuşuz. Onunla bir aradayız da dosta; "Ey dost! Dost nerede?" diye soruyoruz

•Aşıklara dostu araştırmak farzdır. Aşıkların coşkun akan bir sel gibi yüzleri, başlarını yerlere sürerek, taşlara vurarak dostun deresine varıncaya kadar koşması gerektir.
•Zaten dileyen, isteyen hep O'dur. Bizler gölgeler gibiyiz. Bizlerin konuşup görüşmemiz, dedikodularımız hep dosta aittir. Fakat hakîkatte kendi kendinden bahseden, konuşan hep O'dur.
•Bazen akar su gibi, dostun deresine doğru çağlar, gideriz. Bazen de durgun gibi dostun testisinde haps olur kalırız.
•Bazen ateşin üstündeki güveç toprak tencere gibi kaynar dururuz, coşarız.O ise birşeyler düşünerek fazla taşmayalım diye kepçe ile başımıza vurur. dostun huyu böyledir.
•Ne şaşılacak şeydir ki; nazla, işve ile seni eritir, zayıflatır, kıla döndürür de, yine sen, dostun bir kılına iki dünyayı bile vermezsin.
•Dostla oturmuşuz. Onunla bir aradayız da dosta; "Ey dost! Dost nerede?" diye soruyoruz. Dostun mahallesindeyiz de gafletimizden; "Dost nerede? dost nerede?" deyip duruyoruz.
•Kötü, hoş olmayan kuruntular, uygunsuz düşünceler bizim gevşek tabiatımızdan meydana gelmededir. Bu, dostun huyu değildir.

Divan-ı Kebir

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

(Solaris - 2002) Kendi şarkıma yaptığım klip (Montaj)

http://www.vimeo.com/22698938


323

00:44:28,358 --> 00:44:32,067

The idea of God

was dreamed up by man.



324

00:44:32,317 --> 00:44:34,525

A silly animal with a small brain.



325

00:44:34,775 --> 00:44:37,983

Even the limits

that we put on it are human limits.



326

00:44:38,233 --> 00:44:42,942

- It designs, it creates...

- No, I'm talking about a higher intelligence.



327

00:44:43,233 --> 00:44:47,400

No, hold it. You're talking about

something else - a man in a white beard.



328

00:44:47,650 --> 00:44:51,025

Ascribing human characteristics

to something that isn't human.



329

00:44:51,317 --> 00:44:53,400

Aren't we all?



330

00:44:53,650 --> 00:44:58,150

Rheya, given all the elements

of the known universe and enough time,



331

00:44:58,442 --> 00:45:00,692

our existence is inevitable.



332

00:45:00,942 --> 00:45:04,483

It's no more mysterious than trees or sharks.



333

00:45:04,733 --> 00:45:08,900

We're a mathematical probability,

and that's all.



334

00:45:09,150 --> 00:45:11,942

How do you explain that

of all the creatures on this planet,



335

00:45:12,192 --> 00:45:14,775

only we are conscious of our own mortality?



336

00:45:15,025 --> 00:45:18,275

You can't explain that.

That doesn't mean there's a God.



337

00:45:18,483 --> 00:45:21,025

Maybe religion has been bred into us.



338

00:45:21,275 --> 00:45:23,358

The pope is a wonderful woman...



339

00:45:43,858 --> 00:45:47,483

- Excuse me.

- A nihilistic shrink. Is there a school?



340

00:45:47,733 --> 00:45:49,733

Not yet.



341

00:45:49,983 --> 00:45:51,900

You see? He's funny, at least.



342

00:46:06,525 --> 00:46:10,525

Where you been?



343

00:46:14,817 --> 00:46:19,233

Away from those fucking people.



***



290

00:44:17,800 --> 00:44:21,400

Tanrı fikri insanlar tarafından yaratılmış.



291

00:44:21,700 --> 00:44:24,100

Küçük beyinli aptal bir hayvan.



292

00:44:24,200 --> 00:44:27,400

Üzerine koyduğumuz

limitler bile insan limitleri.



293

00:44:27,600 --> 00:44:32,300

- Tasarlıyor, yaratıyor...

- Daha yüksek bir zekadan bahsediyorum.



294

00:44:32,700 --> 00:44:36,900

Beyaz sakallı Tanrı'dan

bahsediyorsun yine.



295

00:44:37,100 --> 00:44:40,500

İnsanın özelliklerini insan

olmayana atfediyorsun.



296

00:44:40,700 --> 00:44:42,900

Hepimiz etmiyor muyuz?



297

00:44:44,400 --> 00:44:50,000

Bilinen evrenin bütün unsurlarıyla ve

yeterli zamanla varlığımız kaçınılmaz.



298

00:44:50,400 --> 00:44:53,900

Ağaçlar veya köpekbalıklarından

daha gizemli değil.



299

00:44:54,100 --> 00:44:58,200

Matematiksel bir olanağız ve hepsi bu.



300

00:44:58,500 --> 00:45:04,100

Yaratıklar arasında, ölümlülüğünün farkında

olanın tek biz olmasını nasıl açıklıyorsun?



301

00:45:04,500 --> 00:45:07,800

Bunu açıklayamazsın.

Bu Tanrı olduğu anlamına gelmez.



302

00:45:08,000 --> 00:45:10,500

Belki din içimize işlenmiştir.



303

00:45:10,700 --> 00:45:12,800

Papa harika bir kadın...



304

00:45:33,300 --> 00:45:36,800

- İzninizle. - Nihilist bir psikolog.

Tarikatı var mi?



305

00:45:37,100 --> 00:45:39,200

Henüz değil.



306

00:45:39,400 --> 00:45:41,400

Görüyor musun? En azından komik.



307

00:45:56,000 --> 00:45:58,600

Neredeydin?



308

00:46:04,200 --> 00:46:07,900

O salak insanlardan uzakta.

"Falan kişi şöyledir" veya "...Böyledir" diyerek Hüküm verme..

"Falan kişi şöyledir" veya "...Böyledir" diyerek Hüküm verme. En fazla "Şu yaptığı Doğru değil" de. Kişiler Allah'ın iki parmağı arasındadır. Çünkü "İyi Kötünün" hesabını ancak Allah tutabilir ve ancak O'dur öylece Hükmü verebilecek. Yoksa Müşahedeye göre sen de bir an Kafir bir an Mümin'sin. Uzun süreler Mümin kalmak kolay iş değildir. O yüzden ki Allah, Kelime-i Şahadeti kendi katından bir Rahmet olarak yaydı ve kabul eder.

Sen Doğru ol. Seni Hüküm veriyor olarak gören bırak görsün. Öyle görecek kimse, Allah'a da "La ilahe illallah" diyebilecek bir Tavır/Perde içerisinde olduğunun farkında değildir.

Takva Filmi ile İlgili...

Bi zamanlar oynamış Takva filmiyle ilgili olarak okuyun Hazretin sözünü..

Dünyada yarım ekmeği olanın, oturmak için bir de yuvası bulunanın iyi bir hali vardır. O, kimseyi dilemez, istemez. Kimse de onu istemez, dilemez. Böyle bir kişiye: "Neşe ile yaşa!" de! Çünkü, o isteklerden, arzulardan kurtulmuş, mutlu olmuştur. Onun kendine gore hoş bir alemi vardir.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)


Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. (Nahl 90)

"...Kesinlikle salât fahşadan (kendini beden kabulünün getirisi olan aşırı davranışlardan) ve münkerden (Sünnetullah'a ters düşüren şeylerden) uzaklaştırır..." (Ankebut 45)

"...secde et ve yaklaş." (Alak 19)

Özel secde ancak namazda kabul olur, ki bu kalbin secdesidir. Her kalbin secdesi de bilgisi ile sınırlıdır. Bilgisi de kendisine hakkın tecelli etmesi miktarıyla sınırlıdır.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Ateizm (Devam)

O'nu örtmeye çalışmakla kendisini Hayvanlık mertebesine düşürmüş olur. Din'i ise sadece aşağı gördüklerinin gözüyle değerlendirmeye aldı. Ellerin Ayakların konuşacağı haberini gülünç buldu. Oysa kafatasının içinde susturamadığı da bir et parçasından ibaretmiş. O et parçası onun hesabını hiçbir şeyi örtmeden apaçık, sapasağlam kaydetmeye devam etmektedir. "İnanmayan bir gönül, içinde kuş bulunmayan bir kafese benzer"

İnsan / Halife (Devam)

İnsan ile karşılaşmak istemedikleri ve o Put'u kıramadıkları için İnsan İnsan'ın Zulmünü bir dönem Din'e yığar. İnsan'ın içinde kendileri de vardır çünkü o İnsanların. İnsan iyi veya kötü, o Nefsi istesin veya istemesin; Halifesidir O'nun.

"...«Biz seni tesbih ve takdis edip dururken orada fesat çıkaracak ve kanlar akıtacak bir yaratık mı yaratacaksın?» dediler..."

Bakara 30

Tasavvufta temel ölçü istikamettir...

Tasavvufta temel ölçü istikamettir. Kişinin Resululah(s.a.v.)'in sünnetine tabi olmasıdır. Mürid şeyhin kendisini Allah yoluna çağırdığı için sever. Şeyh Resulullah(s.a.v.)'ın yolunu gösterir. Müridin gayesi şeyhin vasıtasıyla bu yolu bulmaktır. Şeyhi bulmak değildir.

Şeyh Muhammed Kazım (k.s.)

"Hakikatte Arş ve Beytullâh, Allah'ı bilen arifin kalbidir."

"Hakikatte Arş ve Beytullâh, Allah'ı bilen arifin kalbidir."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Hz. Ömer Efendimiz (ra) “Vallahi seni öpüyorum. Senin taş olduğunu, zarar ve fayda veremeyeceğini de biliyorum. Eğer Resulullah’ın seni öptüğünü görmeseydim, seni öpmezdim.” demiştir.

Abdulkadir Geylani (k.s.) (Devam)

O (k.s.) bir Veli, Şeyh, Kutup değildir. Kutbul aktab'dır !! Hani Tasavvuf yoluydu, Meşrebiydi filan diye ! hem kendini hem başkalarını uyutanların haberi olsun..

Meşrep / Yumuşaklık / Edep / Edepsizlik

"...Dozunu azalt Şeyh efendi...Güzelllllllllllll..." veya "...Şeyf edendi çok ağırdan gidoyorsun Biraz dozunu Düşür Herkes anlasın..." gibi konuşanlar veya böyle konuşanlara herhangi bir sebeple mazeretle (ne olursa olsun) müsade edenler Akıllarını başlarına alsınlar.

Mümin yumuşaktır ama "Aptal" değildir. Sesli veya Sessiz olarak bu gibi şeylerden uzaklaşmalı ve uzaklaştırmalıdırlar. Yobazın Dinlisi de Dinsizi de Edep olarak farklı değildir. Şaka olmaz o Ahlakta.

"...Dozunu azalt Şeyh efendi...Güzelllllllllllll..." veya "...Şeyf edendi çok ağırdan gidoyorsun Biraz dozunu Düşür Herkes anlasın..." gibi konuşanlar veya böyle konuşanlara herhangi bir sebeple mazeretle (ne olursa olsun) müsade (veya müsamaha) gösterenler uzak olsunlar.

"Seni sert bir elle yola getiriyorum. Münafık dili ile değil."

Abdulkadir Geylani (k.s.)

O (k.s.) bir Veli, Şeyh, Kutup değildir. Kutbul aktab'dır !! Hani Tasavvuf yoluydu, Meşrebiydi filan diye ! hem kendini hem başkalarını uyutanların haberi olsun..

"Meşreb"miş, "Nefret ettirmemekmiş" filan ! Anlamam güzel kardeşim ! Anlatma !

"Doğrular" Nefs'e Sert gelir. Hakiki Yumuşaklığı verirler. Yumuşaklık Zulme uğrayanlar içindir. Bilemeyenler içindir. Saygısı Sevgisi bulunmayıp Haddi aşan için değil.

Affetmek, zaferin zekâtıdır.

(s.a.v.)

Peygamber (s.a.v.) huzuruna girip "Zina" için izin isteyen genc'e yumuşak davrandı fakat sözünü eğip bükmedi. Dosdoğru söyledi (s.a.v.). Ve o Genç (selam olsun) ikinci kez gelmedi. İkinci kez hiçbir şey duymamış gibi gelene yumuşak olunmaz.

"Yumuşaklık" bir "Şart" değildir. "Meşrep" diye de Tavırların sorumluluğundan Taviz yoktur. İsterse "Sertlik" olsun. Neye göre "Meşrep" tuttun diye sorulursun ! İlm'e göre ise: Sadece Doğru konuşmak Şartı vardır. Meşrep veya Hüküm vesaire geçmez İlim'de.

Râsûlullah Efendimiz (s.a.v.) Ömer b. Ebî Seleme'ye "Çocuk, besmele çek, sağ elinle ye, ve önünden ye" (Buhârî at'ime 2) buyurmuştur.

Her kim Allah’ın rızasını nazara almadan insanların gönlünü kazanmak için iş yaparsa, Allah da onu insanların eline bırakır. Böylece felakete sürüklenir.

(s.a.v.)

Hoş bak Tacına; Teneke paslanır. Hırkanı almasın; Donarsın. Biatına güvenme; "Bilet" geçmez.

Aşk, Halk İrşad olsun, Kafir İmana gelsin, bağ bahçe kuş böcek Aşkı değil. Bunu iyi bilesin.

Mevlânâ Halid-i Bağdadi hazretlerinin methini duyan, Bağdât Vâlisi Saîd Paşa bir gün dergahın kapısını çalar. Onu içeri alır baş köşeye oturturlar. Ancak vali, Mevlânâ Hâlid’in heybetine dayanamaz, diz çöküp titremeye başlar. Büyük veli ona “kıyâmette, herkese nefsinden suâl olunur” buyururlar, “sana ise hem kendinden, hem de emrin altındakilerden sorarlar. O günün dehşetinden analar evlâdını unutur, hâmileler vakitsiz doğururlar. Nice harp görmüş cengaverler korkudan sarhoş olurlar...” Paşa yaprak gibi titrer ve “n’olur bana dua edin” diye ağlamaya başlar. Mevlânâ Halid hazretleri “elbette” der “elbette dua ederim ancak bir mazlumun ahını aldıysan faydası olmaz. Vakit geçirmeden helallik almaya bak!”

O'na Muhtaçlık sonu gelmeyen en güzel şeydir.

O'na Muhtaçlık sonu gelmeyen en güzel şeydir.

Allah'ın Dilemesi / Allah'ın Razı olması c.c. / La Faile İllallah... (Devam)

Dilemediği şey, olmaz. Razı olmadığını yaptırırsan da; çok gecikmeden hayatın kayıyor demektir bil.

Takva/ Edep/İlim

Kemal bulmuş Alim'in Allah'tan korkusu Nefs'le değil, Edep'ledir. Yani o, Gereğince Korkar (Takva).

Şems-i Tebrizi (k.s.) ve Felsefeciler (Devam)

Felsefeciler Şems-i Tebrizi'ye (k.s.) "Sizin Tanrınız neden yapıp ettiklerimizden ötürü bizi ayrıca sorumlu tutuyor" cinsinden bir soru yönelttiklerinde O, Felsefecilerin kafasında canı istedi de, öylesine, durduk yere Kerpiç kırdı. Felsefeciler gittiler onu Kadıya şikayet ettiler. Nefs'i bilmeyen, Rabb'i bilemez.

Benim için Köpeğin havlaması, ısırması, Kedinin tırmalaması hiç anormal şeyler değildir. Çünkü onlar Doğal olarak Tabiatlarına Mahkumdurlar.

Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse (arındırmışsa) felâha (kurtuluşa) ermiştir.

Şems 9

Nefs (Devam)

"...Kişinin kendine ettiğini
Edemez kişiye hiçbir fani..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Tasavvuf / İlim (Devam)

Hz.Allah imanı şirkten temizlenmek; namazı kibirden arınmak; zekatı nefsi tezkiye etmek ve rızkı arttırmak; orucu ihlası sabit kılmak; haccı dini güçlendirmek; adaleti kalpleri birbirine bağlamak; itaatimizi dinin düzenini sağlamak; imametimizi tefrika ve dağılmayı önlemek; cihadı İslam'ın izzetini yüceltmek; sabrı Hakk'ın mükafatını elde etmek; iyiliği emretmeyi umumun maslahatını korumak; anne ve babaya iyiliği Allah'ın gazabını önlemek; sıla-ı rahimde bulunmayı müminler topluluğunu arttırmak; kısası nefisleri ve kanları korumak; ahde vefayı mağfirete erişmek; tartıda doğru olmayı kıtlıkla yoklukla savaşmak; şarabı yasaklamayı kötülükten uzak kalmak; iftira ve yakışık olmayan isnatlardan kaçınmayı Allah'ın lanetinden korunmak; ve hırsızlık etmemeyi iffetli olmak için bir sebep kılmıştır.Hakeza Allah, şirki de Hakk'ın Rububiyeti ve kullukta ihlaslı olmak için haram kılmıştır. O halde Allah'tan gereği gibi sakının ve sadece müslüman olarak ölün. Allah'a emir ve yasaklar hususunda itaat edin.Şüphesiz ki Allah'tan sadece alim kulları korkar (gerektiği gibi çekinir ve haşyet duyar).

Hz Fatıma(a.s.)

Hikmet sahiplerinin dünya ehline alçak gönüllülük göstermesi yakışık almaz..

Hikmet sahiplerinin dünya ehline alçak gönüllülük göstermesi yakışık almaz. Allah dünyayı " az " , hikmeti " çok " olarak zikretmiştir. " De ki, dünya metaı azdır " (4/77) . " Allah hikmeti istediğine verir, hikmet verilene çok şey verilmiştir. "(2/69).

İlham ile vesveseyi ayıran marifet nuruna hikmetin hakikati denir.

Hikmet her gece gökten inerse de, dünyaya rızık için üzülen, kardeşlerini kıskanan, mevkii seven kalbe inmez...


Ebu Sabit Muhammed Bin Abdulmelik (k.s.)

Tasavvuf / Rabb / Zat-i Tecelli (Devam)

Ana Baba sevgisi ilgisi ne büyüktür. Ya onlar Rab midir? Ya Yetim ? Ya Allah !

Çocukluk Vaktinde O'nu Tonton Dede, Bulut ve benzeri Hayal etmek Çocukluk Vakti Tecellilerindendir. Zati Tecelli, Zati Tecelli'dir.

Tasavvuf/ Akıl/ İlim (Devam)

Gerçek (Mutlak) Varlık Subhan Hakk Teala Aklı Varlığına ulaşan bir yol olarak Kabul edici olduğu gibi Sınırlarını belirleyici olan da yine Kendisinden başkası olmaz. Çünkü O Tek ve Bir olandır. Çünkü Evvel (Herşeyden önce) de ancak O'dur.

Eğer O Mutlak olan, Alim ve Fail olmasa idi, ne Uykuda Yok olduktan sonra, ne de Rüya ile Rüyada seni Varlığa döndüren bulunabilirdi. Ki O sana sen hiçbirşey değilken de Varlık vermişti. O'nun Zati bir sebebi yoktur. O kendi İlmiyle "Sebep"in kendi varlığını açığa çıkarmış ve onu çoğaltarak tayin etmiş olandır. Tek olanı Sebep edinene ne mutlu.

"...ketebe alâ nefsihir rahmeh..."

Enam 12

O ne Zatı ne Sıfatları ile hiçbir şeye zorunlu olmadığını çok çeşitli vesilelerle hiçbir zan bırakmıycak ve öyle bir Fikirden de kesinlikle bezdirecek bir şiddette kendi Ehline belirtir. Bazen akıl almaz bir Rahmet bazen de akıl almaz bir Kahır ile, ki bu iki tecrübe aynı anda Tam olan bu Rahmet'ini verir: Marifetullah...

"...Sehl bin Abdullah -Allah ondan razı olsun- bu makamda alâkalı söylemiş olduğu şu cümleleri, işin hakikâtini ne güzel izah etmektedir.

— "Kişinin Ârif-i Billâh olması; ilim ile ALLAH'I bilmesine bağlıdır..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Güzel Efendimiz s.a.v.

"Peygamberimiz Zahir'i çok severdi. Halbuki Zahir hiç de güzel değildi. Fizikî olarak son derece çirkin bir adamdı. Bir gün pazarda çölden getirdiği malları satmaya çalıştığı bir sırada Peygamber Efendimiz gitti, sessizce yaklaştı, Zahir'i arkasından kucakladı ve elleriyle gözlerini kapadı. Zahir tutanın kim olduğunu göremiyordu. Tutan kimse bıraksın' diye çabalamaya başladı. Bu arada göz ucuyla arkasından tutanın Efendimiz olduğunu anlayınca sırtını Peygamberimizin göğsüne iyice dayamaya başladı. Zahir'in bu neşeli hareketinden hoşlanan Peygamber Efendimiz yüksek sesle: Bu köleyi satıyorum, var mı alan?' diye seslenmeye başladı. Zahir boynu bükük, mahzun bir halde: Yâ Resulallah, benim gibi değersiz bir köleye vallahi kuruş veren olmaz' deyince Peygamber Efendimiz: "Hayır, yâ Zahir, sen Allah katında hiç de değersiz değilsin' buyurdu."

Aklını kullanan kimse. Etrafta kablo birikintileri görüyor musun. Usb veya Fiş. Görüyor musun ?..

Etrafta kablo birikintileri görüyor musun. Usb veya Fiş. Görüyor musun ?.. Aklını kullanan kimse. Veya benzeri bir bağlantı görüyor musun ? Bağlantı sağlayan bundan başka benzeri herhangi bi sistem görüyor musun ? Popondan Aleme takılmış Fil burunlu, Çok Kollu Biblolar.. veya içinden çıkıp Aleme takılmış senin gibi bir İnsan görüyor musun ? Akıllı kimse bize soruyorum ? Görüyor musun ?

Şu Düşünce kablolarını Hırs ile rastgele çıkarıp rastgele sokma istediğin yere. Sonra başlangıçtaki doğru yerlerine takamama ihtimali vardır. Hak Dinin derinliklerinin bilinmesi gerçekten Düşünen Akleden kimselere özgüdür. Yanlış yere takılmış tek bir kablo bulunamadı. Aklını kullanmayan kimseler uyutmasınlar seni. Çünkü İnanç Akılsızca olursa ona İnanış denir. Hak Din ise kesinlikle Tektir.

Benzeri bir Din veya Kaynak Kitap görülemedi.

"...Siz hiç düşünmez misiniz ?" (Secde 4)

Tasavvuf / İlim / Tavırlardan uzaklaştıkça..

Tavırlardan uzaklaştıkça İlm'e yaklaşılır.

(Karınca Suresi)

Nihayet Karınca Vadisine geldikleri vakit, bir dişi karınca: "Ey karıncalar. Meskenlerinize girin. Süleyman ve orduları farkında olmadan sizi ezip yok etmesinler" dedi.

Neml (Karınca Suresi) 18

Karıncanın sözünden dolayı tebessüm etti (Süleyman) ve şöyle dedi: "Rabbim. Bana ve ana-babama bahşettiğin nimete şükretmeme, razı olacağın sâlih amel yapmama beni muvaffak kıl ve (hakikatimdeki Rahıym isminden gelen) rahmetinle beni sâlih kullarının içine dâhil et."

Neml (Karınca Suresi) 19

Ey Anlamaz..

Bunca söylemeden önce acaba bence sen var mısındır diye düşündün mü hiç.

Düşünce..

• Şu sonsuz, sayısız halka dikkatle bak, hepsi de bir düşünceye dalmış, yeryüzünde sel gibi akıp gitmede. • O düşünce, halk nazarında önemsiz küçük bir şeydir. Fakat, sel gibi dünyayı sürükler götürür.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Kendilerini Kafirliğe yükselten ayetler...

"Allâh, kendisine hükümdarlık verdiği için, İbrahim ile Rabbi konusunda tartışanı görmedin mi? İbrahim: "Benim Rabbim O'dur ki diriltir ve öldürür" dediğinde, o da :"Ben de diriltir ve öldürürüm" dedi..."



Bak o kimse bugün Kuranı Batınından gördüğünü bildiğini düşünen (çelişkili) kimseye benzer.



Sonra diğerleri Ayetin devamını okur



"...İbrahim: "Allâh Güneş'i doğudan doğduruyor, hadi sen batıdan doğdur bakalım" dediğinde ise, o kâfir (hakikati örten) apışıp kaldı! Allâh zâlimler topluluğuna hidâyet etmez."



Ve bu örneği yeterli bulmayıp Kibrini yine boynuna dolayarak "İşte muhammedin ilmi de o kadarmış" der kapatır konuyu..



İşte tüm bu tip insanların ilmi bu kadardır.



Kapattıktan sonra da zaten artık ipini koparmış olduğu için deli danalar gibi etrafta böğürdüğünü görürüz. İleri gittikçe gider artık. Saf müslümanlara İlim satarak İnançsızlaştırmaya akıllarını çelmeye çalışır o cehaletiyle. Bütün pisliklerin dayandıkları nokta bu bakış açısıdır. Onlara uyacak olanlar da onlardan !



Şu ayeti de öyle görürler onlar:



Güneşin battığı yere vardığında (Zülkarneyn) onu, balçıklı bir kaynakta batıyor buldu.



Kehf 86



Fakat onlar şu ayetleri artık asla okuyamazlar...



" Doğuların ve batıların Rabbi ..."



Mearic 40



Daha yükseğe çıkartılmazlar..



Güneş Ay’a yetişemez. Gece de gündüzü geçemez. Hepsi bir felekte yüzerler.



Yasin 40



Âfakta (ufuklar - dışta) ve enfüslerinde (bilinçlerinde) işaretlerimizi onlara göstereceğiz, tâ ki O'nun Hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun! Rabbinin her şeye şahit oluşu yetmez mi?



Fussilet 53



İnsan, hemen oluşturmak isteyen (aceleci) olarak yaratılmıştır! İşaretlerimi (ne demek olduğunu) size yakında göstereceğim. (Onların oluşmasında) acele etmeyin



Enbiya 37



Nasıl gelsinler ki ? Kapı kapanmıştır bir kere yüzlerine !..



"...Daha önceden yalanlamış oldukları şeye (gene) iman etmediler. . . İşte haddi aşanların kalpleri üzerine böyle mühür vururuz (şuurları kilitlenir)!"



Yunus 74



"...Allâh onlara zulmetmedi, lâkin onlar kendilerine zulmediyorlar..."



Ali İmran 117



"Yükselten" dedim.. Çünkü aşağısı olan Münafıkların durumu çok içler acısıdır !..

Allah'la Karşılaşmak...

Allah şöyle buyurur: “Onunla karşılaştıklarında sözleri selam olur.” (Ahzap: 44) Yani, (kul ile Allah arasında) karşılaşma gerçekleştiğinde, kul karşılaşmadan sonra bir daha asla bedbaht olmayacağı esenlikle müjdelenir. Allah’ın öyle kulları vardır ki, dünya hayatında kendisiyle karşılaşır ve selamla müjdelenir.

Öyle kulları da vardır ki, öldüklerinde Allah ile karşılaşır.

Bazı kulları ise diriliş vaktinde, bazı kulları çok sayıdaki kıyamet duraklarının birinde Allah ile karşılaşır.

Bazı kullar ise, cehenneme girdikten ya da cehennemde azap gördükten sonra Allah ile karşılaşır.

Kavuşma gerçekleştiğinde, Allah kulunu ‘selam’ diyerek selamlar. Dolayısıyla insan bu kavuşmanın ardından bir daha bedbaht olmaz.

Bunun üzerine, selam kavuşmaya bağlanmış, kavuşmadaki derecelerin (veya yerlerin) farklılığı nedeniyle özel bir vakit (ve yer) belirlenmemiştir. Allah’a kavuşacak son kişi, özel olarak Allah’ın varlığına inanan kişidir. Çünkü Allah ayette ‘müminlere’ (Allah müminlere karşı merhametlidir, Ahzap:44) demiş, sınırlamamıştır. O sınırlamadığına göre biz de sınırlamayız.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Charles darwin/ Evrim / Bilim

"...Kafkas ırkları olarak bilinen daha uygar/medeni ırklar, varolma mücadelesinde Türkler’i tam bir yenilgiye uğratmıştır..."

Charles darwin

Bilimsel di mi bu söz şimdi..

Tasavvuf / Kabz ve Bast Halleri / O ne gidicidir ne gelici...

Kabz ve Bast "Allah'a yakınlık" içinde olan şeyler değil Nefs'in Hallerine ait şeylerdir..



Eğer Nefs'in Hali iyiyse o Nefs'e Sıfat Tecellisi olmuştur..



Eğer Nefs o Tecellinin verdiği Hale kapılmışsa Tecelli bitip o Hal gittiğinde kendisini elbette Noksan bulur..



Halbu ki o Tecelli Yakınlık demek değil ki.. Hal gidince UZAKLIK olmuş olsun..



Kişi İlimde talepkar değilse bu gibi zorluklara girer ki uygun karşılıktır..



Allah Zatı için sevilir.. Kaşı gözü (Tecellileri) için değil..



Allah Zatı ile yakındır.. Yakınlık Sıfatları ile olsaydı Alem ya Cennet ya Cehennem olurdu..



Bana seni gerek seni..



Şahdamarından yakın olan Zat'a yönelmezsen açıklandığı gibi Kaş göz (Tecelli/Sıfat) peşinde olursan Kabz ve Bast ve Uzaklık olduğu zannedilmesi (Vehim) kaçınılmazdır...



Bu çok büyük meseleler hep İlim noksanlığındandır..



"İlim sabit, Hal gidicidir"



Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)



Allah ne gidicidir ne gelici...



"...Hareketin hızının verdiği kuşkuyu görmez misin? Bir şeye bakan, o şey hakkında onun bulunduğu hale aykırı hüküm verir. Böylece, genleşme hareketi hızlandırıldığında kordaki ateş ya da fitilin başındaki ateşin uzayan bir çizgi olduğunu iddia eder. Ya da hızla çevrildiğinde, havada bir ateş dairesi görür. Bunun nedeni, sabitliğin olmayışıdır. Menziller sabit olduğunda ise, içermiş oldukları ilahi ilimleri gösterirler..."



Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)



"...Elinde hızlı hızlı oynattığın ucu ateşli bir sopa nasıl upuzun ve tek bir ateş hattı gibi görünürse de pek çabuk akıp geçtiğinden daimi bir şekilde görünür.



Ateşli çöpü sallasan ateş gözüne upuzun görünür. Bu ömür uzunluğu da Tanrı'nın tez tez halk etmesindendir. Tanrı'nın yeniden yeniye ve süratle halk etmesi ömrü öyle uzun ve daimi gösterir.



Bu sırrı bilmek isteyen, pek büyük ve derin bir alim olsa bile -kendiliğinden- bilemez..."



Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)



"Perdeler kalksa Yakinim artmaz"



Ali (k.v.)


http://jonasclean.blogspot.com/2011/03/ilim-perdeler-kalksa-yakinim-artmaz.html

Işığın Yokluğu her zaman Karanlık demek olmaz. Sıcağın Yokluğu her zaman Soğuk demek olmaz. Sevmemek, Sevememek her zaman Nefret etmek demek olmaz.


"...Et-Temkin: Telvin halinde (Halden hale İntikal edişte/dönüşmede) "yerleşiklik" (Uyanıklık/Temkin/Sabitlik) kazanma demektir bize göre. Bazılarına göre ise vusul ehlinin halidir..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

http://jonasclean.blogspot.com/2011/04/haller-devam.html


http://jonasclean.blogspot.com/2011/03/haller-ilim-haller-en-buyuk-perdelerdir.html


"...Ne şaşılacak şeydir ki; nazla, işve ile seni eritir, zayıflatır, kıla döndürür de, yine sen, dostun bir kılına iki dünyayı bile vermezsin. Dostla oturmuşuz. Onunla bir aradayız da dosta; "Ey dost! Dost nerede?" diye soruyoruz. Dostun mahallesindeyiz de gafletimizden; "Dost nerede? dost nerede?" deyip duruyoruz. Kötü, hoş olmayan kuruntular, uygunsuz düşünceler bizim gevşek tabiatımızdan meydana gelmededir. Bu, dostun huyu değildir..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)


http://jonasclean.blogspot.com/2011/01/allah-sizinledir.html

http://jonasclean.blogspot.com/2009/12/ey-ogul.html

http://jonasclean.blogspot.com/2011/04/veysel-karani-ra-allah-bilir-misiniz.html

http://jonasclean.blogspot.com/2010/02/verileni-gormeden-vereni-gormek.html

"...Sehl bin Abdullah -Allah ondan razı olsun- bu makamda alâkalı söylemiş olduğu şu cümleleri, işin hakikâtini ne güzel izah etmektedir.

— "Kişinin Ârif-i Billâh olması; ilim ile ALLAH'I bilmesine bağlıdır..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Ey insanlar! Seslerinizi kısın. Çünkü siz sağır ve kayıp olana dua etmiyorsunuz. Siz duyan ve (size) yakın olana dua ediyorsunuz. O, sizinle beraberdir.

(s.a.v.)

(Müslim, Zikr, 44. III, 2076. bk. Buhârî, Deavat, 5. İbn Mâce, Dua, 15)

Obsesif-Kompulsif bozukluğu / Vehim / Nefs / Tasavvuf

Bir şeyi yapamamak ile yapmaya yeterince azmetmemiş olmak farklıdır. Hastalık boyutunda ele aldığımızda bir şeyi gerçekleştirememek o şeyin gereklerinin bizde gerçekten olmaması demektir. Örneğin Akıl hastalığı varsa (Delilik) sorumluluk yoktur. Fakat gerekler (Akıl / Bilgi (ilim) / Ruhani kuvvet/ Himmet (doğruluk)) varsa sorumluluk kalkmaz sonuna dek azim istenir. Bu durumda Aşırı takıntı durumları Delilik veya Sakatlık gibi (namazı vücuduyla kılamamak) kesin olan sorumluluk kaldırıcı hastalıklardan değildir. Yani Hastalık denmesi o şeyin gerçekten sorumluluk kaldırıcı bir Hastalık türü olduğunu kanıtlamaz. İslamda o hastlaık sayılan şey Vehim ismiyle geçer. Aşırı olması hiçbirşey değiştirmez. Zaten İslamın gerekleridir Vehim'i ortadan kaldıracak olan.. Yani Batıl inançların Hakk olan bilgi ile yer değiştirmesi. Bu İslamda var olan en basit sorumululukları yerine getirmek ve Hak İlmine samimiyetle yönelmek kabul edici olmakla gerçekleşir.

Seyri süluk ise burada Vehim konusunda ayrı ele alınması gereken bir alandır. Çünkü Farz bir sorumluluk değildir. Herkesin Allah'a Yakınlardan olamayacağı Kader ile Sabittir.

Burda anlaşılması gereken, insan sözü ile değil Hakk ilmine göre bakıp, Hastalık kavramından Vehim kavramına intikal etmek gerektiğidir. Vehim için şöyle güzel bir örnek var :

"...Vehmin tasallutuna uğrayan adamın durumu, iki yüksek duvarın üstüne bir karış enindeki tahtayı koyup bir duvardan diğerine geçmek isteyen şahsın haline benzer.
Bu adam iki duvar arasına koyduğu tahtanın üstüne çıktığında altına bakar ki çok yüksekte olduğunu anlar. Ve hep hayâlinde şimdi düşerim diyerek hayâl kurar...
Artık öyle bir hâle giriftar olur ki o yükseklikten yere çarpı verir. Halbuki bu adam daha önceleri bir parmak kalınlığındaki bir nesnenin üstünde o yüksekliklerde yürürdü. Ve onun düşmesi vakî değildi. Vehim, olmamış bir şeyi olmuş gibi kabullenmektir. Bu adam mevhum düşmeyi hayâline sokup sonunda gerçekleştirdi.

Müridlere araz olan hallerde bu bölümdendir..."

Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri (k.s.)
(Allah'ın Selamı üzerine olsun)

Şöyle diyebiliriz. Vehmin geçiciliği karşısında kalpte İman sabittir.
Nefsi mücadele İmana dayanır. İman Hakk ilmi ile parlar. Vehim Nefstir.

Ruh Molekülü belgeseli / DMT/ Psychedelic / Beyin / Ruh / Tasavvuf

http://vimeo.com/22275825



Bütün OL-uş'lar (Mükevvenât) Beyin organından süzülerek Ruh'a yansır. Dünya ve Beden ile uyum Beyin'e Tâbidir. Ne tür olursa olsun Kimyasalların, dıştan, fiziki bir müdahale bulunmadığı halde de, Ruh sayesinde Beyinden açığa çıkartılabildikleri Bilinen bir gerçektir. Beyin Ruh'a Tâbidir.



" Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir.” ..." İSRA-85



İnsanların, Ruh'dan çok ( Min Rûhî ) Beyinlerine Yönelmelerinin sebebi, Kimyasalların verdiği "Haz"dan ve, " İbadet " etmek ( Hakkıyla Şükür) Zor geldiği içindir. Oysa Ruhsal İbadet hem Süreklilik ( Uyum) kazandırır ve hem de Gereklidir. Ve Kimyasallar ( Beyin ) biter, Müdahaleler kesilir ( Ölüm ), fakat " Ruh " bitmez. Ve o Ruh ("Sen-Ben"in öz yapısı) Haz'a ihtiyaç duymaksızın/duymuycak derecede kendine yeterlidir.



‎"..Keşke (şükredenlerden olsalardı da) bilselerdi.." (ayet/mealen) denmemesi ümidi, duasıyla...

Bu ona ağır gelse de...

Arkadaştan sakın, çünkü arkadaş yanından ayrılmayan düşmandır. Ona hakkı göster. Bu ona ağır gelse de Allah katında sana teşekkür edecektir.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Veysel Karani (r.a.)/ Allah'ı bilir misiniz?

-Allah'ı bilir misiniz?
-Evet biliriz
-Öyleyse başka şey bilmeseniz de olur

-Efendim bir nasihat daha

-Allah sizi bilir mi?
-Elbette bilir
-Öyleyse başkaları bilmese de olur..

Veysel Karani (r.a.)

Böyle yapanları Allâh, şükredici ve sabredici olarak yazar.

“...Dindarlıkta kendinden üstün olana bakıp tâbî olmak, dünyalıkta ise kendinden aşağıda olana bakıp, Allâh’ın kendisine verdiği üstünlüğe hamdetmek... Böyle yapanları Allâh, şükredici ve sabredici olarak yazar. Kim de dindarlıkta kendinden aşağıda olana, dünyalıkta ise kendinden üstün olana bakar da elde edemediğine üzülürse, Allah onu şükredici ve sabredici olarak yazmaz.”

s.a.v.

Kim sabrederse rızkı gelir ona.

Kim sabrederse rızkı gelir ona. Aşırı hırsla çalışma ve çabalama sabırsızlıktır.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Tasavvuf/ La Faile İllallah/ Benlik/ Yokluk (Devam)

Kuvvet olmazsa Dilini oynatamaz İnsan. Buna rağmen sanki kendi Zatımızla kaimiz gibi Dilimiz Tavrımız Benlik İddiasında. Yemek yediğimizi, Sindirim sistemimizi, Nefes aldığımızı ise tamamen unutuyoruz... Sanki bunlarda Fail biziz gibi. Ve O zaten hiç yok !..

"Keşke cennetine (bağına) girdiğinde 'maşâAllâh {Allâh dilemesinin meydana getirdiğidir}; la kuvvete illâ Billah {bende açığa çıktığı görülen} kuvvet sadece Allâh'a aittir', deseydin. Gerçi sen beni, zenginlik ve evlatça kendinden düşük de görüyorsun."

Kehf 39

Sırf Lütuf 'tur..

Allah'ın (c.c.) Şanını duyurması İnsanın kendi nefsini övmesi gibi değildir. Sırf Lütuf olur.

Tasavvuf/ Ayna/ Vahdet/ Vuslat/ Mutlak Bir... (Devam)

"...Hak,sonsuz sayıdaki Güzel İsimleri’nden dolayıdırki,bu İsimleri’nin aynlarını görmeyi diledi.Çünkü bir şeyin kendini kendinde görmesiyle,kendini kendine ayna olabilecek bir başka şeyde görmesi aynı değildir:Kendini aynada görmek,bakılan yerden yansıyan bir suretin zahir olmasıyla olur.Bu(yansıyan)suretin kendisine zahir olması için,bu yerin(aynanın) olması ve kendisinin bu yere tecelli etmesi gerekir..." *


"...Hükümler birbirinden farklı olsa da, ayn birdir; ve durumun böyle olduğunun bilinmemesi söz konusu değildir, çünkü Hakkın sureti olan insan, kendi nefsinden durumun böyle olduğunu (yani, söyleyen ve işitenin bir olduğunu) bilir..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

* Hazret ilk sözünde Ayna Misalinin Allahın Zatı hakkında aslında yetersiz olduğunu belirtirken (Mutlak Tek oluşunu) , İnsan'ın bunu yapamamasına ( İmkansızlık/ veya (Zihninde) yaptığında parçalanacağı / Helak ) işaret ederek Vuslat'ı Şirkten temizliyor.

Yani bu bağlamda olarak bir başka anlatımla: "Vuslat (Vahdet)" ancak "İnsanın kendi varlığnının kendi nefsine dayanmadığını farketmesiyledir" demektir.

http://yunuscomlek.blogspot.com.tr/2016/03/tasavvuf-ayn-ayna-ayan-sabite-guzel.html

İbn Arabi(k.s.).. (Devam)

"İndirilen şeriatlara inanmayanlar da riyazet, mücahede ve nefsi doğanın etkisinden kurtarmak gibi hususlarda bizimle ortak olunca, onlar da temiz ve arınmış ruhlara ulaşabilir ve bu ulaşmanın hükmü, indirilmiş şeriatlara göre davranan müminlerde ortaya çıktığı gibi onlarda da ortaya çıkar. Bu nedenle, bizimle onların arasında - insanların genelinin nezdinde- bu noktada bir benzeşme ortaya çıkmıştır. Biz riyazet keşfinin ve yüce ruhların yardımının verdiği bilgilerden söz ettik, bu erdemli nefislerde alemdeki her şey nakşedildi ve böylelikle bilinmeyenlerden konuşmuşlardır. Benzerliği ortadan kaldırmak için Cüneyd şöyle der: " Bizim davranışımız ile akılcılar arasında( görünüşte ) bir ortaklık gerçekleşse bile, bizim riyazet, mücahede ve bu bilgileri ve bizde ortaya çıkan temiz halleri bize kazandıran amellerimizin dayanağı, Kitap ve Sünnete göre davranmaktır." Cüneyd' in " Bizim bu ilmimiz Kitap ve Sünnet ile sınırlıdır " sözünün anlamı budur. Kıyamet günü o insanlardan böyle ayrışacağız. Çünkü onlar ilahiyat bahislerinde bizim sahip olduğumuz zevke sahip değildirler. Onların feyizleri ruhani iken bizim feyzimiz hem ruhani hem ilahidir. Çünkü biz " Şeriat " denilen ilahi bir yolu takip ettik . Bu yol, bizi şeriatı ortaya koyana ulaştırdı ki, O da Allah' tır. Çünkü O, bu yolu kendisine ulaşan bir yol taptı, bunu bilmelisin!"

Muhyiddin İbn Arabi(k.s)

Hazretin (selam olsun)belirttiği benzeşme Hal boyutundadır. İlim'de değildir. Onların (selam olsun) edindikleri, açığa çıkardıkları İlmin derecesinin bir benzeri yoktur.

Tasavvuf/ Mümkün/ Müzik/ Rüya/

Rüyalarımda dinlettiği müziklerin açığa çıkmasını isterdim ama bunun için ne imkan ne mümkün kılmış. Nota bilmek bilmemekle alakalı değil bu söylediğim. Rüyada yaşanan Duygu Yoğunluğu da değil. Çünkü o Müziklerin teknik yapısı da İmkanla Mümkünde açığa çıkıcak gibi olmuyor. İnşaallah başka bir Mümkün'de.

Tasavvuf/ Kuran/ Tradisyonalizm/ Metafizik/ Ruh/ (Devam)

Gelenekler asla hiçe sayılmamıştır. Sanat, öyledir. Yeri bellidir. Bir biçimde erişmiş olan ki onunla zaten ilgilenmez. O kimse O'ndan başkasıyla ilgilenmez. Ancak O'nun yaratması vasıtasıyla olabilir ilgisi ki kendisi de o ilgi vasıtasıyla OL-muştur. Fakat Nübüvvet O'nun ilgisi değil, bizim için Zorunlu Tezahürüdür.

http://www.kuranmeali.org/8/enfal_suresi/35.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx

Bir Kitap ki benzeri olamamıştır. Görene göstermediği hiçbir dünyevi bağlantı eksik bırakılmamıştır. Hem de hem Zahiri hem Batıni olarak. Benzeri yoktur.

O'ndan olanı kategorize etmekle, O'nu Bilmek Muhakka ki farklıdır. O'ndan olanın Kategorize edilmemesi İnsan'ı yok eder ki İnsan Tezahürü O'nun Muradıdır. İnsan'ın değil. İnsan kendi kendisinin Muradı olsaydı en basitinden Spermin Maddeden önce olması gerekirdi. Oysa Ruh önce olsa bile kendi hakkındaki Bilgisi yine kendisi haricinde/sonrasında kalır.

Örneğin uykudan döndürüldüğü ilk anlar gibi. Aklı olanın bunları değerlendirmeyip bir şey iddia etmesi geçersizleşir. Aklı hariçte tutan için ise zaten hiçbir konuda ve biçimde İddia söz konusu olamaz. Dolayısıyla Mutlak olan Mutlak olarak kalır. Bilmekliğini değerlendiren ise bunları değerlendirmek zorundadır. Ki yine O'na çıkar.

Nefsinin Haddini bilmeyen kimse

Bazılarının Beyni henüz Bilgiyi bütünleyememişse (Yani Birleyememişse) konuları ancak Kategorize ederek değerlendirebilir. Fakat Varlık (!) karşısında Nefsinin Haddini bilmeyen kimse ki Bilgiler sahibi olduğunu belirtirken en hoşlanmadığı şey kendisinin bir tarafta görülmesidir.

Ben şimdi çok değerli ve tam söz söyledim. Fakat o kimse ki Varlığı Katogerize edilmiş Bilgiden gördüğümü düşünüp beni çoktan kategorize ettiği için Bilgi yoluyla O Varlığı yine apaçık göremeyecektir.

İnsan

İnsanın önce bir hiç olduğunu sonra bebekliğini sonra yaşlılığını sonra öleceğini bilmiyormuş gibi olup belli yaşlarda sesini yükseltmesi ne acayip şey

Vilayet/ Nübüvvet/ Tasavvuf

Ben ne Yüz değiştiriyorum ne Hal. Olduğum gibi duruyorum göründüğümden beri. Şu var ki anlayamadığın, benim Rabbim, Alemlerin Rabbi'dir...


Semâdan sırr-ı tevhidi, duyan gelsin bu meydâne,
Derûn içre bugün Allah, diyen gelsin bu meydâne.

Salâdır ehl-i irfâne, götürsün cânı kurbâne,
Bugün başını merdâne, koyan gelsin bu meydâne.

Bilenler sırr-ı Settârı, görenler nûr-i Gaffârı,
Cihânda şişe-i ârı, kıran gelsin bu meydâne.

Kamunun hâlıkı birdir, niçin bazısı kâfirdir,
Bu ne hikmet bu ne sırdır, bilen gelsin bu meydâne.

Gönül maksûdunu buldu, cihân envâr ile doldu,
Bugün Nûri imâm oldu, uyan gelsin bu meydâne.

Abdülehad Nuri Sivasî k.s.

O Sübhan Zat'ın yüce katında bir şühud ve müşahede var ise, her ikisi de kendisinden kendisinedir. Eğer o Sübhan Hakkın zatında bir ilim var ise o, kendisi ile alim, kendisi ile malumdur. Aynı şekilde Sübhan Hak, kendi nefsinde (zatında) kelâm eder; kendi nefsi ile dinler. Bütün kemalât, orada mufassal ve mütemeyyizdir. Lâkin, lâkeyfiyet unvanı ile. Zira, keyfi olanın lâkeyfiye yolu yoktur. Halk ne şeydir ki, Sübhan Hakkın kemalâtına ayna ola...

İmam-ı Rabbani (k.s.) 526. Mektub

Âlem-i emr ile bağlılığı dahâ çok olan bir ârif, Vilâyetin derecelerine dahâ çok kavuşur. Âlem-i halk ile ilgisi dahâ çok olan da, Nübüvvetin derecelerine dahâ çok kavuşur. Bunun içindir ki, Îsâ “aleyhisselâm”, Vilâyetde dahâ ileri gitmişdir.
Mûsâ “aleyhisselâm” da, Nübüvvetde dahâ ileri gitmişdir. Çünki Îsâ aleyhisselâmda, Âlem-i emr kuvvetlidir. Bunun için, melekler gibi oldu. Mûsâ aleyhisselâmda, Âlem-i halk kuvvetli olduğu için müşâhede ile doymayıp, rü’yeti istedi.

İmam-ı Rabbani (k.s.) 260. Mektub

Efendimiz s.a.v. Zatına ve Vechine seçildiği, yaratıldığı içindir ki ümmetinden olan Salik'ler diğer Peygamberlerimizin a.s. Mertebelerinden nasiplenebilmişlerdir. Yoksa başka bir vesile ile ne İsa a.s. ne Musa a.s.ın kemalatlarından haberleri olabilirdi.

http://www.facebook.com/album.php?aid=373163&id=577220829&l=6542c15edb

Allah'ın Zat'ı / Vech'i / Bilinmesi ... (Devam)

Hayvanlar da çok olmasına rağmen Yüz'leri bizler gibi birbirinden farklı değildir. Ama bizim her birimizin Sureten de kendiliği vardır. Yüz öyle bir bölüm ki en yakınını bile tam olarak ancak Vechinden tanıyabilirsin. Allah'ı Sıfatlarından tanıyamamak Vechini tanıyamamaktandır. Yoksa O'nun Vücudunun zaten Suret'i yoktur. Görünmemenin kendisidir Zat'ının Vücudu. Vechi de aynen öyle Zat'ının bilinebilmesini sağlar. İnsanın Suret'de olmayan Vechini Bilmek Allah'ı tanımaktan zor hale gelir. Çünkü İnsanın Vechi ancak Allah'ın Vechini bilmesiyle oluşur. Yoksa Yüzsüz bir Vücut olur. Yani Tanınamaz, bilinemez. Yüzsüz olur.

Tasavvuf/ Suret/ Tecelli/ O

http://vimeo.com/20596477

Hissettiğin Duygu'dur (Sıfat Tecellileri) Hayran kaldığın. O Suret'in Şekilleri, Karanlık Ormanlar, Vahşi Doğa.. değil !...

İşte O'nu bırakıp, O'nu sevip, O'nu sevmemek.. Güzel şey değil..

Vahşi Doğa Ana.. Şefkat gösteremeyen Tesadüf Baba.. Akıl Mutasyonları.. Maymun Hayvanı.. Evrilemeyen Ateist Tırtıllar.

Güneşte Sevgi kaynamaz. Sıcaklık mesafede olmaz. İki Et Görmez.

Haklı olanın Hesap sorması ...

Haklı olanın Hesap sorması "kendisini bi bok zannediyor" olmasından değil, Hakk'lı olmasından gelir.

Tasavvuf/ Elektronik Müzik

Yaptığım müzikde Vokal Enstruman olarak kullanılır sözün Manası dikkate alınmaz. Tekrar'ın (Loop) olması ise ilgisi olmayana anlatması daha zor bi konu. Elbette aynı Tecelliler olmamakla birlikte, Din'de Zikr (Bir Esma'ya odaklanmak) ne demek, Hal'den Hale kapılmamak ne demekse o Manayı taşır temellerinde. Fakat Herşeyi İlmiyle kuşatmış olanın İlminin herşeyde olması, görmek istemeyen için ne de anlaşılmaz !

Ki ben asıl şöyle düşünürüm..

"Şarap nedir, güzel ses ve çalgı dinlemek yahud bir güzelle buluşmak nedir ki sen, onlardan bir neşe, bir menfaat ummadasın!. Hiç güneş, bir zerreden borç ister mi? Hiç Zühre yıldızı, bir küçücük küpten şarap diler mi?"

Mevlâna Celalleddin-i Rumi (k.s.)

Sen de bir yer tut

Haydi bahar mevsimi geldi. Mestane bir eda ile ağaç gibi, rüzgar gibi sıçra, sen de bir yer tut!

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Sözüm

Zorlama değil, sadece yaşadığım şeyin Bilgisi samimiyetle apaçık görünüyor. Sen yaşadığını konuşursun ben yaşadığımı konuşurum bundan daha doğal ne olabilir ki. Bilgisiz ne öğrenilebilir ? Eğer paylaşımdan bir rahatsızlık doğuyorsa iki taraf da birbirini görmez olur biter. Bununla birlikte elbette ancak sabredenler bir şeyler öğrenebilir bir şeyler paylaşabilirler. Sevgi de ancak böyle açığa çıkabilir.

Cemaat

Hiç bi Cemaatde ne Tesbih'e yetişebildim ne Fatiha'ya. Bilmiyorum bu Fitneye mi sebeb. Yoksa bende mi bi yavaşlık var.

Tasavvuf/ Nietzsche (Devam)

Yokluk, Hiçlik tecrübesinde Nietzsche''nin Neşet Ertaş'tan daha ötede olabileceğini zannedenler ve bu hiç akıllarının ucundan dahi geçmeyenler çoktur..

Determinist Materyalist düşünceye inanmışların Çölü o manada düşünemiyor olmaları haşa Allah'ın kabahati değildir. Fakat Allah'ın Tuzağı pek ince pek sağlamdır.

***

Şimşekler çaktı, gök gürültüleri duyuldu, esti sabâ rüzgarı/ Ya da kuzey rüzgarları güney rüzgarları, koptu şimal fırtınaları/Yollardan, akik taşlarında söz ettiysem tertemiz/Ya da dağlardan, hayallerden, yankılardan, kumlardan/Ya da samimi dostlardan, göçlerden,sazlıklardan,geçitlerden/Ya da verimli topraklardan, verimsiz topraklardan, yüklerden/Ökçeleri üzerinde kıvrak kıvrak yürüyen zarif kadınlardan/Al gibi doğan, güneş gibi parlayan al yanaklı kızlardan/Her ne zaman onun adının geçtiği yerleri andıysam, ya da ona benzer şeyleri/ Hep O söz konusudur eğer anlarsan.

Muhyiddin ibn arabi (k.s.)

***

Ki bu şimdi yazdıklarımdan anlaşılanlar, sadece Sıfatlarının Genel Tecellileri ile alakalı. Direkt Zatı ile Özel irtibatın çok az bir derecesi o anlaşılan manalar.

Şu irtibat Zat'a yakındır sadece bir çeşidinden misal olarak gösteriyorum. Yokluk Hiçlik'ten sonradır bu türde irtibatlar onu da belirteyim. Bir de bu anlaşılanlardan demem o ki : Onların İnkarları hakikaten Akılsızlıktır..

http://www.youtube.com/watch?v=qO6AN37XZg8

Allah kozalak tanesi yutturmasın. Hayal, Gerçek, Celalinin oyuncaklarıdır.

Dost'u bırakıp Psikoloğa gitmek ne ki ? Trübülansda yalvarmayanın gerçeği Hakk'ın yanında ne ifade eder ki a Dostum.

"Dost'u bırakıp Psikoloğa gitmek ne ki ?" diye sordum bak Dostum..
Yani Psikoloğa gittiğinde o gitmen ne manaya gelir?
Ve Psikologların çıkış sebebi nedir?
O hastalıklara sebep olan şeyler nelerdir?
Tedaviyi geçersiz kılan şeyler nelerdir ?

Yani mesele sözümün ekslikliği değil senin Dostunu gerçek manada tanımıyor olmanda.. Bi de üstüne Nankörlük binmiş.. Durumun bu yani. Ben değilim sorumlusu o durumunun. Senin şu bi Dostunun kıymetini bilmemenden. Psikologlara yalvarmandan. Kimyanın nasıl bozulduğu da Algıya bakar. Ayrılıktan şikayet etmedesin.. Kendi Tavırların sebebiyle süregelen bitmeyecek bir ayrılık..

Bana dışarıdan gülen dostlarım
Girdab-ı belaya girin de görün
Halimi seyretmeye gelen dostlarım,
aynanın önünde durun da görün
Adam akıllıyken deli olurmuş
Zırdeli başına veli olurmuş
Aşık maşukunun kulu olurmuş
bunu bir kamilden sorun da görün

Neyzen Tevfik

Tasavvuf/ Vuslat (Devam)

Düşüncenle, Hayalinle, Vücudunla.., Vuslat'ı zorlama. Bu, Benliğine dayanmak demektir. Sınırlanmış şeyden Sınırsız olana yol olmaz. Benlik yapma. Ruhun O'ndan gayrısına düşmez. Fiilinde Batmamak için de bir şey talep etmeksizin Niyaz'da ol. "Allah'ım. Allah'ım. Allah'ım."... Şüphesiz Amelden de bir Yol vardır, fakat Rızasındandır o. Anlattığım İlerisi ise ; O'nunla O'ndan. "Allah'ım. Allah'ım. Allah'ım."...

Tavır

Tavırların Düşünmekden önde tutulmasındandır anlamazlıklar; örtmeler.

Sözü yorumsuz ve açık söylüyorum...

Sözüm anlattıklarımı bütünüyle değerlendirme zahmetine girenler, Sabredenler içindir. Bidibidi olarak algılayan, aval aval nasihat verecek olan "Takip etmesinler", tşkları rahatlar, beni de yükten kurtarmış olurlar.

***

Batın için bilgi zahir için amel gibidir. Batın için cehalet, zahir için farz ibadeti terk gibidir.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

"...bizim tarikatımızda kesin olarak bilinen bir husus vardır: Kişi bu yolun makamlarından bir şey tattığı, bu makamlarla bağlantılı olarak bir huyla ahlaklandığı zaman, bunun onun zahiri üzerinde etkili olması kaçınılmazdır. Bu etkiye halin şahitliği adı verilir.İtimat edilen sahih kanıt budur, fesahat veya bağırıp çağırma değil..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

"...Et-Temkin: Telvin halinde (Halden hale İntikal edişte/dönüşmede) "yerleşiklik" (Uyanıklık/Temkin/Sabitlik) kazanma demektir bize göre. Bazılarına göre ise vusul ehlinin halidir..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Bizim başımızda başka bir himmet, başka bir iş vardır. Bizim güzel sevgilimiz, başka güzellere benzemeyen bambaşka bir güzel. Allah'a yemin ederm ki,biz yalniz aşk ile de kanaat etmeyiz,aşkı da yeter bulmayz ...

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Bizim veliliğimiz bahsinde bundan incinirler. Onlara, eşek, diyen zavallı taklitçi eşektir. Şimdi bana kendinden bir fazilet, bir üstünlük veriyorsun. Ben onu söylemiyorum. Benim önümde bu böyledir. Sözü yorumsuz ve açık söylüyorum.

Şems-i Tebrizi (k.s.)

Felsefe/Din

Firavunların Panik hastalıktan nasibi olmaz. Olsa da Kulenin ikinci katını çıkmalarına sebep olur. Ateist ufaklıklar bir Hayat belirtisi aramaktadırlar.

Depresyon ise sadece Determinist yaklaşımı doğurur. Belki sadece Arayışı getirir. Varlık Hakkında derin düşünenler ise pek az olagelmiştir. Felsefeciler, Düşünce zincirlerini belirginleştirdiği için İnsanların Varlık hakkında Saf yönelişini bir biçimde baltalar. Yani Kurumsallaştıkça o da Varlık hakkındaki Temelden uzaklaştırır.

Tasavvuf bir biçimde İslam'ın Kurumsallaşması olsa da Tarikatlar arayıştaki Temel Bilgide Kesifleşme yapmazlar. Yol Tek'dir. Varlık !. Hayy !. Kuran'da, Tecrit edilmiş hiçbir İnsani Düşünce yoktur. Derin OKU'yana her katmanı verir.

Nietzsche'nin "Tanrı öldü" sözü kendi halkının Dininin Kurumsallaşması ile ilgilidir. Çünkü Din Kurumsallaştıkça Varlık hakkında derin düşünüşü baltalar. Halk için Saf İman yeterlidir. Fakat Nietzsche, Varlık hakkında Derin bir düşünüş içinde olanlardandı. Halkının Saf İmanı da bi şekilde kurumsallaşamadığı için Mutlu da olamadı. Bu onun için İyiydi.

O Güzellik/Mutluluk İslam'dan gayrı hiç bir Dinde/Düşücede/Anayışta (İnsanların çocukluk dönemleri hariç) bulunmaz: "Ya Allah! Dediğim zaman, niçin çağırıyorsun dedi. Şayet çağırmasam, bu sefer, çağırsana, diyor." Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Ve şu da: "Allahım! Ey Yücelerin Yücesi, sana kul, kurban olayım; çarığını dikip elbiseni yıkayayım, saçlarını tarayıp bitlerini ayıklayayım. Sana süt vereyim. Ellerini öpeyim, ayaklarını ovayım. Uykun geldiğinde yatacağın yeri süpüreyim. Ey bütün keçilerim yoluna kurban olası! Ey hey hey, hey heey diye andığım!" Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)


rabbe-nâ: Rabbimiz

ahric-nâ: bizi çıkar

min-hâ: ondan, oradan

fe: artık, böylece, bundan sonra

in: eğer

udnâ: biz döndük

fe: böylece, o zaman

innâ: muhakkak ki biz, biz mutlaka

zâlimûne: zalimler



kâlahseû (kâle ıhseû): (orada) kalın dedi

fî-hâ: orada

ve lâ tukellimû-ni: ve benimle konuşmayın, bana söylemeyin



Müminun 107/108





bir kez daha, yoluma devam etmeden

ve gözlerimi ileriye dikmeden önce

yalnızlık içinde kaldırıyorum ellerimi

sana doğru, sığındığıma

tüm kalbimle

sunaklarda yalvardığıma

ki daima

senin sesin çağırıyor beni

bunun üzerine alevleniyor nakşedilmiş

meçhul tanrıya sözü

ben o’nunum imansızlar güruhu içinde

şimdiye kadar kaldıysam da

ben o’nunum- ve düğüleri

hissediyorum

beni kavgada yere sürükleyen

ve, ben kaçmak isteyince,

beni yine onun hizmetine zorlayan

seni tanımak istiyorum, ey meçhul

sen, ruhumu derinden yakalayan

hayatımda bir fırtına gibi dolaşan

sen, kavranamayan; bana yönelen!

seni tanımak

sırf sana hizmet etmek istiyorum



Friedrich Nietzsche: Meçhul Tanrı'ya



Şimdi sen bana orada İmansız bir kimsenin son kalmış duygularını törpülediğini söyleyeceksin ama bugün yazdıklarımı tümden bi tekrar oku sen.

İnkar'ın Batı Temelli olduğu için Dilin laf yapar fakat bağlantısızlığı kavrayamaz. Bizdeki İnkar kendi Varlığın dahil tüm Varlığı İnkar manasına gelir ki; anla ! Var'dan Gayrı olamazsın ki. Panteizm de değil diyoruz ama hala anlatamadık meseleyi. Var saydığımız, sadece İnandığımızda VAR olan bir şey değil O. Bağlantısızlığını anlatmaya çalışıyorum. Hani anladığını VAR sayıyorsun ya.



İsa'dır ! LA !

Hepsi'dir ! LA !

Var O VAR'dır; Var !



1. zâlike : bu, işte böyle

2. bi enne : sebebiyle, çünkü

3. allâhe : Allah

4. huve : o

5. el hakku : hakk

6. ve enne : ve muhakkak

7. mâ : şey(ler)

8. yed'ûne : dua ediyorlar, tapıyorlar

9. min dûni-hî : ondan başka

10. huve : o

11. el bâtılu : bâtıl

12. ve enne allâhe : ve muhakkak Allah

13. huve : o

14. el aliyyu : âli, yüce

15. el kebîru : kebir, büyük



Hacc 62



Duydum Ki Gıybetimi Yapmışsın ,Yüzüme Söylemekten Kaçmışsın..! Benim Gibi Bir Acizden Korkmuş ALLAH'tan Korkmamışsın.


Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)



İsa gibi (onların anlayışındaki) gökteyken yere inip de yapmıyor yapacağını ! Gökte olup da değneğiyle yıldırım göndermiyor ! İki olup da Üç'e ayrılmıyor ! Basıyo mu kafan !



Hamd, şeyleri yokluktan ve yokluğun yokluğundan izhar eden Allah'adır.


Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)



1. e lem tere : görmedin mi

2. ilâ rabbi-ke: Rabbini

3. keyfe : nasıl

4. medde : uzattı

5. ez zılle : gölge

6. ve lev şâe : ve eğer dileseydi

7. le : elbette

8. ceale-hu : onu kıldı

9. sâkinen : sakin, sabit

10. summe : sonra

11. cealnâ : biz kıldık

12. eş şemse : güneş

13. aleyhi : ona

14. delîlen : delil



Furkan 45



Allah'ın So-b-ası yok. Samed; İhtiyacı da yok.



">>Yakıtı<< >insanlar< ve >taşlar (Madde) < olan Cehennem >>ateşinden<< sakınınız" Bakara 24 Evvel'dir (Önce), Ahir'dir(Son), Zahir'dir (Görünen), Batın'dır (Görünmeyen). >>O<< h e r ş e y i b i l e n d i r.


Hadid 3



Ne İnkarından ! Ne Var saymasından bahsediyorsun !


İnkar (İslam'da) = Örtmek..

Neyi ? Nasıl ?

Nereye kadar...

Agnostik org

Agnostik org'un yaklaşımlarından anlaşılan o ki çok önemli bir "Gerçek'ten" habersizdirler. O haberi olmadıkları Gerçeklik şudur: Zihin kötü yargıya yeterince zorlanır, kilitlenirse (Vehim) zaten "herhangi edilmiş bir söz"den de çok rahatlıkla kötü mana çıkartılabilir.

*Demek Alkol kontrolleri filan da hep Din bağlantılı...

http://jonasclean.blogspot.com/2009/12/deizmagnostisizmpanteizmmetryalizmputpe.html

Avam/ Gafil/

Avamın zehirli dilinden Allah korur.. Yoksa o Dilin kesilmesini en kötü tabiatlı Zalim dahi yapamaz.. O kadar lanetli kara pis dilleri vardır.. Peygamber efendimize s.a.v. de onlar gerçek manada saygı duymazlar.. Ancak yalakalık yaparak.. Allah korusun cahillerin şerrinden.

(Arabların göçebe kısmı olan) bedevîler, küfür ve nifak cihetiyle (şehirdekilerden) daha şiddetli ve Allah’ın, Resûlüne indirdiği şeylerin (o hükümlerin) hudûdunu bilmemeye daha lâyıktırlar. Allah ise, Alîm (hakkıyla bilen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.

Tevbe 97

"...Bunlar, cahillerin irsadından ne zaman ümidsizlestiler isi Allah'a havale
ettiler. Ve kendileri her seyden yüz çevirdiler. Yalnız Allah'a yakîn olmaya vesile
olacak amellerle istigal ettiler. Böylece ser'an cahillerden yüz çevirdiler ve hakikaten de selâmeti buldular..."

Muhyiddin ibn Arabi (k.s.)

Ahmed Hulusi (Devam)

Aslı olmayan gölge, gördünüz mü?.. Gölge "var" mıdır?..

Ahmed Hulusi

Yüzeyde kaldığınız sürece, dalgalardan kurtulamayacağınızı biliniz.

Ahmed Hulusi

Bireyselliğin izzeti zillettir!.. İzafî benliğin izzeti peşinde koşanlar ergeç zilleti tadacaklardır.

Ahmed Hulusi

Aklın da bir hacmi olduğunu unutmayınız.

Ahmed Hulusi

Aklınıza gelenlerin değil, onları istikâmetlendirişinizin tabiî neticesine katlanırsınız.

Ahmed Hulusi

Gerçek sevgi, sahibini, önce gururunun kölesi olmaktan kurtarır.

Ahmed Hulusi

Seni sevenlerin sevgisinin, gerçekte "Allah"a olduğunu farkedebildin mi?..

Ahmed Hulusi

Karşınızdakinin büyüklüğünü idrâk edemiyorsanız, ona yaklaşınız!..

Ahmed Hulusi

http://download.ahmedhulusi.org/download/prog/dost.exe

http://jonasclean.blogspot.com/2009/08/rasulullahn-huzuruna-cktgnzda.html

"Ağırlıklı olarak "Hakikat ilmi" yönüyle açıklamaya çalıştığımız Kurân-ı Kerîm çözümü, maalesef bazı anlayışlarda herşeyin insanda başlayıp bittiği anlayışını oluşturmuştur..."

http://jonasclean.blogspot.com/2010/06/ahmed-hulusi.html

*-*-*

Korku kanadı ile uçan, heyecandan kurtulamaz.

Ümit kanadı ile uçan talebi bırakamaz.

Muhabbet kanadı ile uçan ihtiyaç arz etmekten geçemez.

Şevk kanadı ile uçan aşırı sevgiden kurtulamaz.

Ahmed Er-Rufâî (r.a.)


Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim. Olur ya; Kalp durur! Akıl unutur!... Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne de unutur .

Hz Mevlana (k.s.)

“...insanın hakikati felekten oluşmuş değildir. Bilakis o, üflenilen ruhtandır ve bu ruh mekansızdır. Dolayısıyla feleğin üzerindedir. İnsan ruhunun bedende döngüsel olan veya olmayan bir tahriki söz konusu değildir...”

Muhyiddin ibn Arabi (k.s.)

http://jonasclean.blogspot.com/2011/03/terazi-nerede-adl-nerede.html