Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

“Kim, Allah’ın olursa Allah onun olur.”

Ey derileri altında yokluğun çürütüp mahvettiği kimseler ! Sevgilinin sesiyle yokluktan dönün, tekrar var olun! O ses, Allah kulunun boğazından çıksa da esasen ve mutlaka Padişahtan gelmektedir. Allah ona dedi ki: “Ben dilim, sen vücutsun. Ben senin hislerin, memnuniyet ve gazabınım, Yürü! Benimle duyan, benimle gören sensin. Sır sahibi olmak da ne demek? Bizzat sır sensin. Sen mademki hayret âleminde “Lillâh” sırrına mazhar oldun, ben de senin olurum. Çünkü “Kim, Allah’ın olursa Allah onun olur.”

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Sevgi (Devam)

"...Allah rahmet etsin Şeyhimiz Ebul Abbas Cafer el Üryanî bir duasında Allah’tan sevgiyi değil de sevgi hissini, zevkini istemişti..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

"...Tabii sevgi ise tamamen bütün arzularını tatmin etme yolunu araştıranların sevgisidir. Onun bu çabası, sevgilisinin hoşuna gitsin ya da gitmesin, hiç önemli değildir. Bugün insanların çoğu bu sevgi üzerinedir..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Atom / Nötron / Proton / Elektron / Kuark / Bilim (Devam)

http://youtu.be/-x2dHFB2lbQ

Fakr (Devam)

Hakikatte fakir o kimsedir ki, kendisini ne malik, ne de memlük görür. Nitekim denilmiştir ki "Fakir ne malik nede memlük olur." O fakirlik, yokluk ıztırabı değildir. Belki o fakirlik Hak'tan başka hiçbir şeye kendi de dahil olduğu halde vûcûd vermemektir.

Mevlâna Muhammed Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Teslimiyet / İslam / "...Bir şey yapılacaksa Hakk Teala en iyisini yapar..."


“>Siz< eğer >gerçekten< tevekkül etmiş olsaydınız, kuşlar gibi beslenirdiniz. Kuşlar sabahleyin kursakları boş olarak yuvalarından çıkarlar, dolu olarak yuvalarına dönerler.”

s.a.v.

"...Bir şey yapılacaksa Hakk Teala en iyisini yapar..."

Abdulkadir Geylani (k.s.)
Açık olan bu noktada, yine bir şeye sıçrarsan, Tevekkül hakkında şu söylenenleri hiç sanki duymamışsın gibi anlamamış olursun..


"... 8- Rabbinin adını an!.. Bütün varlığınla O’na yönel!

9- O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka ilah yoktur. Öyleyse yalnız O’nun himayesine sığın

“Rabbinin adını an…” Rabbinin ismi sensin. Yani kendini tanı ve zikret! Sakın unutma, yoksa Rabbin de seni unutur. Hakikâtini öğrendikten sonra kemalini elde etmeye çalış. “Bütün varlığınla O’na yönel!” Kendini tamamen Allah’a ver, O’ndan başkasından yüz çevir. Bu ayrılma tam olsun ve sürekli tekrarlanan bir alışkanlık haline gelsin.
“O, doğunun da batının da Rabbidir.” Nurunu sende izhar etmiştir, seni var etmekle varlığının ufkunda doğmuştur. Aynı şekilde senin varlığında gizlenmiş, nuru sen de batmış ve seninle perdelenmiştir. “…ilah yoktur…” varlıkta, “O’ndan başka…” Varlıkta O’ndan başka ibadet edilen bir şey yoktur. O, ilktir (evvel’dir), sondur (ahir’dir). Açıktır (zahir’dir), gizlidir (batın’dır). “Öyleyse yalnız O’nu vekil kıl!”… O’nun himayesine sığın. Bütün fiilleri O’ndan görerek kendi fiilinden ve tedbirinden sıyrıl. Böylece senin işin O’na kalır, O, senin işini idare eder, seninle dilediğini yapar ve sen de tevekkül etmiş olursun..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


"...Bir şey yapılacaksa Hakk Teala en iyisini yapar..."

Abdulkadir Geylani (k.s.)
12. ve yehdî : ve hidayete erdirir (ulaştırır)
13. ileyhi : O'na
14. men enâbe : dönen, yönelen kimse (yi)

Rad 27




"Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O'dur..." (A'RAF/57)

Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah'tır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkaran O'dur. İşte Allah budur. O halde nasıl yüz çevirirsiniz? (EN'AM/95)

O damlaların birbirine değmesi nasıl olurdu ? Değmezler birbirlerine !..

Canlarına Azab değince.. Normalden Doğadan Tesadüften uyanırlar. Şu ET gözler bile keskinleşir..

Rahatın Batışı..

Allah Hizmet eder fakat Hizmetçi değildir.

"...Allah zatını sıfatlarla gizlemiştir. Sıfatlarını da işlerle örtmüştür. İlim, irade ile olur. İradeyse hareketlerle ortaya çıkar.

Sanat yapanı sakladı.

Sanat irade ile belirdi. O gizliliği içinde saklıdır. Nimetleri yer yüzünde zahirdir. Kudreti açıktır. Hiç bir şey ona benzemez. O görür ve işitir..."

İbn-i Abbas (r.a.) / Futuhul Gayb / Abdulkadir Geylani (k.s.)


1. ve izâ : ve olduğu zaman
2. el mev'ûdetu : diri olarak toprağa gömülen kız çocuğu
3. suilet : soruldu

1. bi : ile
2. eyyi : hangi
3. zenbin : günah
4. kutilet : öldürüldü

Tekvir 8-9


1. ve lâ tahsebenne allâhe : ve Allah'ı sanma, zannetme
2. gâfilen : gâfil, bilmeyen
3. ammâ (an mâ) : şeyden
4. ya'melu : yapıyorlar
5. ez zâlimûne : zalimler
6. innemâ : sadece, yalnız
7. yuahhiru-hum : onları tehir eder (erteler)
8. li yevmin : o güne
9. teşhasu : (gördüğü şeyin dehşetinden) açık kalır
10. fî-hi : onda
11. el ebsâru : gözler

İbrahim 42


1. kullu : bütün, hepsi
2. nefsin : nefs
3. zâikatu : tadıcıdır
4. el mevti : ölüm
5. summe : sonra
6. ileynâ : bize
7. turceûne : döndürüleceksiniz

Ankebut 57


Dedi ki: «Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?»

Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara (Hesap tutan Melekler) sor."

Buyurur: "Ancak az (bir süre) kaldınız, eğer gerçekten bilseydiniz!"

Müminun 112/113/114


Hamd, eşyayı (şeyleri) yokluktan ve yokluğun yokluğundan İzhar eden Allah'adır.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Allah (c.c.)


Zat / Sıfat / İsim / Tecelli / İlim (Devam)

Bir sonraki An'ları, Oluşu, Ahir İsminden görebilirsin. Bütün Güzel İsimler O'nundur.
Hiçbir şeye tutunmazsan Zatına tutunmuş olursun. Bir şeye tutunuyorsan da ya Tecelli'ye ya da İsmine, Sıfatına tutunursun.
Bu İlim'dir; yani O'nu bilmek, tanımaktır.

OSHO Pezevengi (Devam)


Hakikat, birçok Beşer O'na yol almış,
O Hakk ( BizZat Gerçek/ Kaynak ) üzere
bir şeyler Bilmiş, Yol tarif ederse de..
O (s.a.v.) Elçiler O'ndan Gelmiştir;
nasıl başka bir Yol olabilir ?

Şimdi ben O'nun Peygamberlerine (hepsine selam olsun) inanmayacağım da Allah'dan bir Elçi kabul etmeyen, yani Din kabul etmeyen bu ne haber verdiğinden haberi olmayan BAYAĞI PEZEVENK'in sözüne mi inanacağım ?

"...asyada yeniden doğum fikrinin gevşeyen insanlar tarafından suistimal edildiğini gören tanrı, ortadoğuda farklı bir taktik izleyerek tek hayat+cennet/cehennemle insanların gelişimlerini ağırdan almalarını önlemek istemişti..." (OSHO)

Bunu yoksa sen bir BOK mu zannettindi ?

Doğru yapıyorsun..

Yoksa sen İslam'ı bir İnanç mı sanıyorsun ? Hani reenkarnasyon veya İneğ'e, Putlara filan tapmak gibi.. Ööle bi İnanç, öyle bi yol yani.. Hakk kavramını İnanç kavramıyla eşit mi zannediyorsun ?.. Örneğin İntihar'a meyl edecek duruma gelmiş bir insan'a Reenkarnasyon'u önermek.. Hakk olabilir mi ? Gerçek olabilir mi yani ? Sen Hakk üzere, Gerçekten Düşündüğünü, Tanıdığını filan mı sanıyorsun ? Yani tek bir Yaşam'da işini halledemedi de başka bir Yaşam'a kaldı iş ? Hakk bu mu yani mesela ? Yani bu Kainat'ı meydana getiren Hakk'ın "böyle" yapacak bir Noksanlığı bulunuyor.. Böyle midir O Hakk sence ? Yani Hakk'da mı Noksanlık da bir sefer de halletmiş olamıyor ?..

Senin İnancını konuşuyoruz şimdi.. Hakk hakkındaki yani.. Yoksa Hakk'ı konuşuyor değilim.
Bunlar Derin Meseleler.. Onun için Sana soruyorum. Yoksa bana göre, O Bilir, Biz değil...

Aa şu OSHO PEZEVENGİNE de bak.. O'nun hakkında neler neler söylüyor..

"...asyada yeniden doğum fikrinin gevşeyen insanlar tarafından suistimal edildiğini gören tanrı, ortadoğuda farklı bir taktik izleyerek tek hayat+cennet/cehennemle insanların gelişimlerini ağırdan almalarını önlemek istemişti..."

Fakat, Peygamberliği ve Din'i "Hakk" olarak kabul etmiyor..
Ne ilginç.. ne Bilge bir PEZEVENK..

Oyunla bu iş olur mu canım benim ?..

"...Dostlar bizi, dünya perdelerinde karagözler gibi çok oynattılar. Bu dünyada, çeşitli merhalelerde oynayıp durdunuz. Şimdi vakit geçirmeden, o hakikat cihanında, oteki dunyadaki oyuna, oynamaya hazırlanın..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

"...Ben küfür eden kişiyi beğenirim fakat beni öveni pek tutmam zira övgüden dönülürse daha da kötü olur. Münafık, kafirden daha kötüdür, Kur`an-ın dediği gibi, "İki yüzlü insan cehennemin en alt katındandır."..."

Şems-i Tebrizi (k.s.)

Müslüman mahallesinde salyangoz satana başka ne diyecektim Mıymıy Müslüman..
Açının olmadığı yerde Bakış yoktur.. Ya baştan aşağı Göz olursun veya Açı uydururlar.
Gözüne..

İlim (Devam)

Dert Nefis, Hakk Dermandır. Derdini terket de Derman'ı Hatırla. Bil, Unutma.

"...Hiç kimse kendi ameliyle cennete giremez..." s.a.v.

Bilirsen onu kimdir sen nesin başta;
Bulursun kendini hemen o yüce zatta.

Kimin gölgesi olduğunu bir bilsen,
Gam çekmezsin yaşasan veya ölsen.

İmam-ı Rabbani (k.s.)

"...Lâ tahzen innallâhe meanâ..." Tevbe 40

Dert Nefis, Hakk Dermandır. Derdini terket de Derman'ı Hatırla. Bil, Unutma.

Allah (c.c.) (Devam)


1. ve mâ uberriu : ve temize çıkaramam
2. nefsî : nefsimi
3. inne en nefse : muhakkak >nefs<
4. le emmâretun : mutlaka emreder
5. bis sûı : kötülüğü, kötülük ile
...

Nefs, Kalp, Ruh, Sır, Hafi, Ahfa..

"...Kim Allah katındaki derecesini öğrenmeyi severse, Allah'ın kendi yanın­daki derecesine baksın. Şübhesiz ki Allah kula, kulun kendisine verdiği değeri verir." buyurdu." s.a.v.

Ey iman edenler. . . Seslerinizi (fikirlerinizi) O Nebi'nin sesinin (bildirdiklerinin) üstüne yükseltmeyin! Birbirinize hitap ettiğiniz gibi (lâubali şekilde) yüksek sesle O'na hitap etmeyin! (Yoksa) siz farkında olmadan yaptıklarınız boşa gider!

Hucurat 2

Kim ki, sırça çanakta kavurma yapar;
O bir muhal uğruna ömrünü harcar...

İmam-ı Rabbani (k.s.)

Hiç yok, yalnız O var dediler, yükseldiler.
yüce serâydan, hepsi eli boş döndüler.

İmam-ı Rabbani (k.s.)

Bilirsen onu kimdir sen nesin başta;
Bulursun kendini hemen o yüce zatta.

Kimin gölgesi olduğunu bir bilsen,
Gam çekmezsin yaşasan veya ölsen.

İmam-ı Rabbani (k.s.)

"...Bunların bulunduğu makâmın üstü, (Rûh makâmı)dır. Bunun için, rûh makâmından yukarısını göremezler. Rûhun şühûdünden başka, şühûdleri olmaz. Rûhun üstünü görebilmek için, rûh makâmına kavuşmak lâzımdır. Muhabbet ve çekilmek de, şühûd gibidir. Hak teâlânın şühûdü için, belki Ona muhabbet ve çekilmek için, Seyr-i ilallahın sonundaki Fenânın hâsıl olması lâzımdır. Fârisî beyt tercemesi:

Bir kimsede hâsıl olmazsa Fenâ,
Hak teâlâya yol bulamaz aslâ!..."

İmam-ı Rabbani (k.s.)

Bilirsen onu kimdir sen nesin başta;
Bulursun kendini hemen o yüce zatta.

Kimin gölgesi olduğunu bir bilsen,
Gam çekmezsin yaşasan veya ölsen.

İmam-ı Rabbani (k.s.)

Bütün bu incelikleri ancak; Allah ve Rasûlü'nün yolunda ittibâ edenler Allah ve Rasûlü'nün bildirdiklerine çelişmeyecek tarzda anlatanlar idrâk edebilir. Allah Celle ve Alâ; «Ben, kâinatı, arşı, insanı ve bütün varlıkları yarattım» diyor. Hayır efendim, "âlemde hiçbir şey yoktur, yalnızca ALLAH mevcuttur..." veya "Allah âlem'in bâtınında ve zahirinde görünmektedir.." denilebilir mi?.. Tâbi ki Hayır!. Ancak, varlık Allah'ın sıfatlarının gölgesidir.. Dolayısıyla, âlemde Allah'ın "El- Bâtın" isminin tecellisi batini ve "Ez-Zâhir" isminin
tecellisi zahiri olmak yönüyle, âlem'in batini ve zahiri özellikleri o isimlerin hakikâtlarinde sabit olan hakikâtlarıdır..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Bilirsen onu kimdir sen nesin başta;
Bulursun kendini hemen o yüce zatta.

Kimin gölgesi olduğunu bir bilsen,
Gam çekmezsin yaşasan veya ölsen.

İmam-ı Rabbani (k.s.)
 

La Makam Şeyh-i Ekber..

O Dost'un Makamında çekişmezler.. senin Nefsinde yarışırlar..


Senin sözünü söyleyip mütemadiyen seni anmak
beni sükuta mecbur etti
seninle meşgul olmaktaki zevk ve lezzet beni işsiz bıraktı

senin tuzağından gönlüm evine kaçtım
halbuki gönlüm tuzak oldu ve ben gene sana tutuldum.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)


"...Bana Aşk ile oynamak Helaldir..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Aşkım, ab-ı zülalden daha latif ve paktir.
Bana aşk ile oynamak helaldir.
Başka aşıkların aşkı halden hale inkılap eder.
Benim aşkım ve benim maşukumun ise
zeval ve intikali yoktur.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)


“…'Allah'ı tanıma bahsi derindir.'

Ey ahmak derin sensin!

Derin olan bir sey varsa, o sensin! Sen nasıl bir dostsun ki, damarlarının içine kadar girmis olan sevgilinin sırrını el ayası gibi açık bilemiyorsun! Sen nasıl Allah kulusun ki, onun sırlarını ve iç yüzünü bilmiyorsun!
Seninle konustuğum bu sözleri senin seyhinle konuşmadım. Onu kahır içinde bıraktım gittim…”

Sems-i Tebrizi (k.s.)

Sen aman incinme.. Öyle mıymıy öyle hiç bi şeyden anlamaz bir mıymıy olarak gel öyle mıymıy olarak pılını pırtını topla git..

Tevbe / İstiğfar / Zikir / Tespih (Devam)

"...İstiğfar etmek, günahların örtülmesini istemektir. Tenzih kelimesi (Sübhanallah) ni okumak ise, günahların yok olmasını istemektir. O nerede, bu nerede?

Sübhanallah şaşılacak bir kelimedir. Söylemesi çok kısadır. Manaları ve faydaları ise pek çoktur..."

İmam-ı Rabbani (k.s.)

Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür. Ama baki kalacak faydalı işler, sevap olarak da, emel olarak da Rabbinin katında daha hayırlıdır" (Kehf, 46)" ayetinde geçen "baki kalacak faydalı işler", kulun sarfedeceği "Allahu ekber, "Sübhanallah", "Elhamdülillah", "Lailahe İllallah", "La-havle ve-la kuvvete illa billah" sözlerdir.

s.a.v.
"...Tevbe kelimesinin sözlük anlamı, dönmektir. Terim anlamı ise, dine göre, çirkin görülen kötü durumdan vazgeçip, dinin övdüğü bir duruma dönmektir. Allah'a yönelmektir..."


Ruh / Nefs / Kalp / İlim (Devam)

Bir yere kadar Beden'dir Ruh'un örtüsü. Sonra Nefs. Sonra Kalp. Sonra Kemal bulmana veya Ameline, İştiyakına göre Zat-i İlim. Sonra bakmışsın ki Örtüler üzerine Şefkatle gerilen Kanatlardır veya Sancak. Buraya şöyle böyle Uçarak gelmiştin. Şimdi Konma, Gölgelenme ve Yerleşme zamanıdır.

Ey Canım

Seni yaratmış.. daha ne isteyebilirdin ki..

Dildeki Büyü

Çözemediklerini İzah edemeyenlerin dillerinde Büyü olur. Düğümü çözmek dilersen Nefsini yormadan yalnızca İzah iste. Çünkü Ağırlık Nefsinden değil de Mana'dan ise İzahında mutlaka başarıya ulaşır ve sen de o kişi de Büyüden kurtulmuş olursunuz.

Baktın edemiyor da yine Büyüye başvuruyor; Nefsine terket onu.

Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır. Ölüden diriyi çıkarır. Diriden de ölüyü çıkarandır. İşte Allah budur. Böyleyken siz nasıl yüz çeviriyorsunuz ?

Senin şu Sözde Sırrını tırnağımın ucuyla Kazı Kazan gibi kazırım.

Altından Numaralar çıkar..


209. Bu bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz.
210. O Kur’an’ı şeytanlar indirmemiştir.
211. Zaten bu onların harcı değildir, buna güçleri de yetmez.
212. Çünkü onlar işitmekten uzaklaştırılmışlardır.
213. Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, sonra azab edilenlerden olursun!
Şuara


"...Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Onu Rûhu'l emîn, senin kalbine indirmiştir.” (Şuara, 193) “De ki: Onu, Mukaddes Rûh, Rabbin katından hak olarak indirdi.” (Nahl, 102) Bu ayetler “ona ancak bir insan öğretiyor.” (Nahl, 103) “Sen ancak bir iftiracısın.” (Nahl, 101) “Başkasına yazdırıp da kendisine sabah-akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır.” (Furkan, 5) diyenlere cevap niteliğindedir. Bu gibi sözler söyleyen kimselerin bu sözlerin reddetmek, bir beşer tarafından öğretildiğini söylemeyi nefyetmekten daha etkili bir yöntemdir. Çünkü şu ayette, ruhul kuds’ün öğretmesi de nefyediliyor: “De ki: Onu semavatta ve arzdaki gizlilikleri bilen Allah indirdi.” (Furkan, 6) Yani bütün ilimler O’nun feyzi olarak gelmektedir. Hiçbir mahlukun sebebiyeti söz konusu değildir. İşte bu noktada mülhitlerin ve her şeyi mubah sayanların ağızlarından esen zehirli rüzgar diniyor. Ki onlar şöyle demektedirler: “Hakikatleri bilmeye, özellikle yaratıcıyı bilmeye ulaşmak için bir imama, bir şeyhe uymak zorunludur, o bizi bu hakikatlere ulaştırır ve bizi bu sonucu elde etmede muvaffak kılar.” Aslında bu sapkınlıklarının ulaştığı son sınırdır ki bunu başarı ve hidayet şeklinde algılıyorlar. Eksiksiz sapıklıkları kendilerine doğruluk ve dirayet olarak görünüyor. “İşte onların erişebilecekleri bilgi budur.” (Necm, 30) “Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar.” (Necm, 23) “Semavatta nice melek var ki onların şefaatleri bir işe yaramaz.” (Necm, 26) Büyük şeyhin veya kör muallimin şefaati mi işe yarayacakmış? Allah için ey adam söyler misin, bu sözle “ona ancak bir insan öğretiyor.” “Başkasına yazdırıp da kendisine sabah-akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır.” ifadeleri arasında bir fark var mıdır? Aralarında bir fark görebiliyor musun? Evet şeyleri büyüktür, ama muattila’nın büyüğüdür. O, haktan hali karanlık bir kuyuya benzeyen bir kalbe sahiptir. Bunun aksine müminin kalbi sağlam yapılmış bir bina gibi olup hak marifetlerle sağlamlaştırılmıştır..."

Hikmette Son Nokta / Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


Ey bir Üflemelik olan kişi

Önce Sen Nefsin Zatın Ruh Haddin bilmez isen İnsan'ın,

Fayda gelmez sana Sır'dan Hafi'den Ahfa'dan..

"...İbn Sevkedin bana şöyle demiştir: "Sana mutlaka yerine getirmen gereken bir nasihatte bulunayım ki, o Allah karşısında benim kademimdir [özellik, hal]. Asla kulluktan ayrılma..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Depresyon (Devam)

Depresyon vücud kimyasının bozulması veya tükenmeleriyle değil Vehm'ledir. Korkudan Korkmakladır. Kurtuluş da Cesaret de Felah da yalnızca Allah'dan Korkmakla, Sakınmakladır. Cehennem Hak üzeredir Vehm üzere değildir.

Sen benden kırılıyorsan..

Sen benden kırılıyorsan bunun benden olduğuna çok şükret çünkü belki de bu senden olurdu.

Kim Allah'a gerçekten secde ederse, ebediyen başını secdeden kaldıramaz.

"..Alçalmada yücelik olmasaydı, yüzlerimiz, görüneni gözler ile aramakla alçalmazdı..."

"...Dağların da üstündeki yüce zirvelere olan teceliyat-ı ilâhiyeye bir bak!. Bil ki!.. O görenlerin, daima nazarları o zirvelerdeki tecelliyata olur. Alçalmada yücelik olmasaydı, yüzlerimiz, görüneni gözler ile aramakla alçalmazdı...

İşte bundan dolayı Allah bize, secde etmemizi emr etti..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Kim Allah'a gerçekten secde ederse, ebediyen başını secdeden kaldıramaz.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
 

Suret (Devam)

İnsan Suretinin Deniz Suretine katılmasıyla olmaz Ferahlık.

Göklerde ve yerde bulunan herkes...

Göklerde ve yerde bulunan herkes, O’ndan ister. O, her an yaratma halindedir.

Rahman 29

"...onlar bilmezler." Tevbe 93

"...bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?..." Zümer 9

Allah ismi ile rahman rahim bulunuyor.

Fatiha 1

Allah'ı Sevmek ile Resulüne Tâbi olmak/ Örnek almak...

Andolsun ki, Rasûlullah'ta sizin için mükemmel bir örnek yaşam vardır! Allâh'ı ve sonsuz geleceği umanlar ve Allâh'ı çok zikredenler (hatırlayanlar) için! (Ahzab 21)

De ki: "Eğer Allâh'ı seviyorsanız bana >tâbi< olun (uyun); ki Allâh sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir." (Ali İmran 31)

De ki: "Muhakkak ki ben, Allah'a, dîni O'na halis kılarak kul olmakla emrolundum." (Zümer 11)

Eğer bir dost (halil) edinseydim Ebu Bekir'i dost edinirdim. s.a.v.

Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'tan korkup sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat 10)

De ki: "Eğer Allâh'ı seviyorsanız bana >tâbi< olun (uyun); ki Allâh sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir. " (Ali İmran 31)

"Ey iman edenler. Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allâh (onun yerine) öyle bir topluluk getirir ki, onları sever, O'nu severler...." (Maide 54)


Melami-lik (Devam)

Melami Melamiliğe dayanıyorsa La Makam'dan haberi yoktur.
Allah'dan başka Dayanak yoktur.

"Allah Bilir, Siz Bilmezsiniz"

Sözüm, Melami'yiz biz diyen Kullara.

Quran

http://www.ted.com/talks/lang/eng/lesley_hazelton_on_reading_the_koran.html


http://www.ted.com/talks/lang/eng/imam_feisal_abdul_rauf.html

Fiil / La Faile İllallah (Devam)

Allah'ı Gözle görmek isteyen FİİL'e baksın. Sonra hiç Fiil'siz olmayışa baksın. Herşey O'nun o Fiil'ine muhtaçtır herhangi bir Fiil'de bulunmak için. Allah ise onun cüzzi iradesine hiç Muhtaç değildir Fiil için, Bilsin. Gerçekten O'nunla olmak isteyen ise Fiil'e de Sıfat'a da Tecellilere de o gözünü yumsun.

"Çocuk, besmele çek, sağ elinle ye, ve önünden ye"

"...Nefsinizi temize çıkarmayın. Allah, günahlardan korunanı en iyi bilendir."

Necm 32

"...(s.a.v.) Ebî Seleme'ye "Çocuk, besmele çek, sağ elinle ye, ve önünden ye" (Buhârî at'ime 2) buyurmuştur..."

İncinmeye de İncitmeye de.. Razı olun..

Çocukluğumda gençliğimde Kızmak nedir hiç bilmedim.
Ya yer yutardım veya küserdim, giderdim.
Bir dönem Laf cambazlığı da yaptım.
İdrak ettim anladım ki, Cehennem lüzumsuz değil , Cennet dahi ucuz değil.
Sığındım Aziz Allah'ın Celaline Cemaline..
Çünkü ancak O Sevmesinde de Haklı, Kızmasında da Haklıdır.
Çünkü ancak O'dur Hakk. O'na Teslim olun.
Çünkü ancak O'dur Haklı..
Kızdırdığında da..
Ağlattığında da..
İncinmeye de İncitmeye de..
Razı olun..

Düşünmek / Nefs / Hal / İlim / Zikir / Tespih (Devam)


Bir şeyi bulma aşaması kademeli olur, Düşünürsün, düşünceden düşünceye sıçrar halden hale geçirilirsin. Sonucunda, aradığını Bulmuş OLursun. Yani oradaydı, O aradığın.Yani İlim Sabittir, Hal, Düşünce, Fikir geçicidir yani. Yani Alim Sabittir İlim geçicidir yani. İmdi Oturarak Andığında, Hakikaten O'nu Anar ve gerçekten O'nu Tespih edersin.

Futuhat-ı Mekkiye (Devam)

Ey gülerken ağlayan!
Sensiz bizden şikayetçi ve şikayet edilen
Oruç, yükselmeksizin tutmaktır
Ya da yükselmektir, tutmaksızın.
Bazen ikisi de birden.
Ortak koşarak birlemeyi ispatlayan nezdinde
Akıllar tasarruflarından engellendi
İpler ve ağlar olmaksızın
Akıllar eylemlerinden alıkondu
Şeriatın keskin kılıcıyla.
Böylece kanıtlarının reddettiğini kabul ettiler
İdrak olmaksızın iman ettiler
Hidayet yıldızı onu yüzerek geçirdi
Feleklerle melekler arasında
Ey Nefs! Sen olmasaydın, O olmazdın
‘Sanki o’, sen olmasaydın, sen olmasaydın
Oluştan kesilin, iftar etmeyin
Halkın ilahı böyle seni dost edindi.
O olması bakımından bu oruca niyetlen
Çünkü O seni oluşla gıdalandırır
Oruçta bir anlam var ki onu bir düşünsen
Hiçbir yaratık senin sözünü taşıyamazdı
Orucun benzersizdir, böyle dedi bana
Onu emreden; artık bunu düşünün!
Çünkü oruç terktir, nerededir o yaptığın
Ya da nerededir senin (yaptım) iddian!
İş aslına dönmüştür
Rabbim de seni böyle dost edindi
Orucun hikmetlerini bir düşünsen
Onun asıl anlamı senin manandadır
Sonra O’nun nezdinden bir haberci geldi
Senin emredilmiş orucundan seni soyutladı
Oruç Allah’a aittir, cahil olma!
Sen onun tecelligahısın, bunu bilmelisin!
Sen ise aç kalarak ölürsün, bunu bil.
Rahman seni (nefs) dişi yaptı ki
Seni düzenlediğinde senden çıkandan ötürü (kadın, Havva)
Seni kendine ehil olarak düzenleyen münezzehtir
Ona ehil senden başkası olamadı
Sen O’nun için tıpkı toprak gibi bir döşeksin
Onun ağlamak özelliğindeki gözü gibisin
Allah’ın yaratması onun gözü görünür
Sizin aranızda; senin yerin neresi?
Horluk içinde Allah’a dua edersen
Onunla Allah seni güldürür
En yüce Kalem Levhasında
O’ndan yazdı senin nezih özelliğini
Sen hepsinin aynısın, O’nun aynı değil
Bir açıdan sana yakın, bir açıdan ise uzak
Razı olduğunda yetinmekten sakın
O seni razı etsin diye
Dilediğin her işte kendi aslın gibi ol
Unutma ki, unutulma!
İşte budur bana gelen ilim
İftiracı olmayan söyleyenden, (Peygamber)
Bildireninin emriyle onu indiririm
Zahit ve abidlerin arasına
Hamd olsun Allah’a ki
Nurların ve halkların bilgisine tahsis etti beni
Beni öyle bir surete sahip kıldı ki
Kemali ancak kendisiyle ortaya çıkar..

Allah sana yardım etsin, bilmelisin ki oruç, (nefsi hazlardan) tutmak ve yükselmek demektir. ‘Same en-nehar’ gündüz yükseldi denilir. Şair İmru’l Kays bir mısraında şöyle der:
İza same en-neharu ve heccera  /Gün yükseldiğinde (demektir)
Oruç diğer bütün ibadetlerden daha yüksek olduğundan, oruç (savm) diye isimlendirildi. Allah, daha sonra belirteceğimiz gibi, orucu ibadetler arasında benzeri olmamakla yükseltmiştir. Kulları onu ibadet olarak yerine getirse bile, Allah orucu kullarından düşürmüş ve kendisine izafe etmiştir. Orucu tutanın ödülünü ise, kendi eliyle vermiş ve benzersizlikte onu kendisine katmıştır.
Oruç gerçekte bir şey yapmak değil, yapmamaktır. Benzersizlik de, olumsuz bir niteliktir. Böylelikle Allah ile oruç arasındaki ilişki güçlenmiştir. Allah kendisi hakkında şöyle buyurur: ‘O’nun benzeri bir şey yoktur’ (42:11) Allah kendisinin bir benzerinin olmasını reddetmiştir. Şu halde Allah, dini ve akli kanıtlara göre, benzeri olmayandır (misilsiz). Nesai Ebu Ümame’den şöyle aktarır:  ‘Hz. Peygambere geldim ve ‘Bana yapacağım bir emir ver’ dedim. Peygamber de ‘Oruç tutmalısın, çünkü oruç misilsizdir’ buyurdu. Böylelikle Hz. Peygamber, Allah’ın kullarına emrettiği ibadetler içinde orucun bir benzerinin olmadığını belirtti.
Orucun selbi bir nitelik olduğunu bilen kimse –çünkü o, yenilecek şeyleri terk etmektir- kesin olarak onun misli bulunmadığını da bilir. Çünkü onun dışta anlaşılacak şekilde varlıkla nitelenilecek hakikati yoktur. Bu nedenle Allah ‘oruç bana aittir’ dedi. Öyleyse oruç, gerçekte bir ibadet ya da amel değildir. Oruca amel denilmesi, mecazi olabilir. Bu durum, mevcut sözünü bize akledilir olan Hakka vermemizin mecazi olmasına benzer. Çünkü varlığı zatının aynı olan ile varlığın ilişkisi, varlığın bizimle ilişkisine benzemez. Çünkü ‘Onun benzeri bir şey yoktur’.
 Müslim’in es-Sahih’te Ebu Hureyre’den aktardığı bir (kutsi) hadiste Allah şöyle buyurur: ‘Orucun dışındaki bütün amelleri kuluma aittir. Oruç ise bana aittir ve onun ödülünü ben vereceğim. Oruç bir kalkandır. Aranızdan birisi oruçlu olduğunda, kavga yapmasın ve kızmasın. Birisi kendisine sataşırsa veya kavgaya tutuşursa ‘ben oruçlu bir insanım’ desin. Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin olsun ki, oruçlunun ağız kokusu kıyamet günü Allah nezdinde misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun iki sevinci vardır: Orucunu açtığında, sevinir. İkincisi ise, Rabbiyle karşılaştığında oruç tuttuğu için sevinmesidir.’
Bilmelisin ki, Nesai’den aktardığımız hadiste Hz. Peygamber orucun benzeri olmadığını belirttiği gibi Hakkın da bir benzeri yoktur. Bu nedenle oruçlu ‘benzer olmamak’ özelliğiyle Rabbine kavuşur ve O’nu kendisi vasıtasıyla görür. Bu durumda Hak, gören ve görülendir. Hz. Peygamber ‘orucuyla sevinir’ deyip ‘Rabbine kavuştuğu için sevinir’ demedi. Çünkü sevinç, kendisiyle sevinmez, bilakis onunla sevinilir. Görmesi ve müşahedesi esnasında Hak kimin gözü olmuşsa, O’nu görürken kendinden başkasını görmez.
Öyleyse oruçlunun sevinci, benzerliğin ortadan kaldırılması derecesine katılmaktır. Dünya hayatında orucunu açarken ise, özü gereği beslenmek isteyen hayvani nefsin hakkını kendisine ulaştırmak bakımından sevinmişti. Arif, hayvani ve nebati nefsinin kendisine ihtiyacına tanık olup Allah’ın bir yükümlülük olarak üzerine yazdığı hakkını ulaştırmakla nefsine yaptığı cömertliğini gördüğünde, burada Hakkın niteliğiyle zuhur etmiş demektir. Böylelikle Hakkın eliyle verir. Nitekim kendisine kavuşulduğunda da Hak, kendi gözüyle görülür. Bu nedenle oruçlu, Rabbine kavuştuğu esnada orucu nedeniyle sevineceği gibi, (dünyada, kendisine Hakkın cömertlik özelliğini kazandıran) iftarıyla sevinir.
Kul, oruç tutması nedeniyle (benzersizlik) özelliğiyle nitelenmiş ve bu nitelikle de oruçlu adını hak etmiştir. Onun oruçlu olduğunu kabul ettikten sonra, Hak kendisinden bu ismi düşürmüş ve ‘Oruç bana aittir’ diyerek kendisine izafe etmiştir. Başka bir ifadeyle (hiçbir şeye muhtaç olmamak anlamındaki) samedanilik özelliği, sadece bana ait olabilir. Bu özellik, beslenmekten münezzehliktir. Ben seni (kul) o özellikle nitelemiş olsam bile, şanıma yaraşan ‘mutlak tenzih’ bakımından değil, sınırlı tenzih yönünden niteledim ve ardından ‘onun ödülünü ben vereceğim’ dedim. Böylelikle Hak, kendisine döndüğünde oruçlunun orucunun karşılığı olur ve kul da ‘benzeri olmayan’ın özelliğiyle Hakka kavuşur. Kastedilen, oruçtur. Çünkü ‘benzeri olmayanı’ sadece ‘benzeri olmayan’ görebilir. Zevk sahiplerinin büyüklerinden Ebu Talib el-Mekki de buna böyle işaret etmiştir: ‘Kimin yükünde bulunursa, onun cezasıdır.’ Ayet bu duruma ne kadar uygun düşmüştür!
‘Oruç bir kalkandır.’ Kalkan koruyucudur. Allah, ‘Allah’tan sakınınız’ (Bakara:189) buyurur. Başka bir ifadeyle O’nu (kendinizi koruyacağınız bir) ‘kalkan’ yapınız. Böylelikle, koruyuculukta oruç Allah’ın yerini almıştır. Allah ise ‘kendisi gibi bir şey olmayan’dır.  Oruç da, ibadetler arasında ‘benzeri olmayan’dır. Oruç için ‘kendisi gibi bir şey olmayan’ denilemez. Çünkü şey, olumlu veya varlıkla ilgili bir durumdur. Oruç ise, terktir. (olumsuz) Dolayısıyla oruç, (gerçekte) yok olan akledilir ve olumsuzlayıcı bir niteliktir. Bu nedenle onun benzeri yoktur. Yoksa onun benzeri bir şey yoktur denilemez. Benzersiz olmada, Hak ile orucun özelliği arasındaki fark budur.
Hak oruçluya yasak getirmiştir. Yasak, terk demektir ve olumsuz bir eylemdir. Allah şöyle der: ‘kavga etmesin, kızmasın (yasak)’.  Ona bir şey yapmayı emretmemiş, bunun yerine herhangi bir nitelikle nitelenmeyi yasaklamıştır. Oruç, terk demektir. Böylelikle, oruç ile oruçluya yasaklanan şeyler arasında ilişki mümkün olmuştur. Sonra oruçluya, kendisiyle kavga etmek isteyen veya ona sövene şöyle demesi emredildi: ‘Ben oruçluyum!’ Ey benimle kavga etmek isteyen ve bana söven kişi! Ben,  senin yaptığın bu davranışı yapmayan biriyim. Böylelikle oruçlu, Rabbinin emriyle, kendisini bu davranıştan alıkoymuştur. Dolayısıyla Hak da, terk eden olduğunu bildirmiştir. Başka bir ifadeyle Hakkın nezdinde, kendisine sövenle veya kavga edenle dövüşme ve sövme özelliği yoktur.
Sonra şöyle der: ‘Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin olsun ki’ –Hz. Peygamber (s.a.v) yemin etmektedir- ‘Oruçlunun ağız kokusu’. Bu, sadece teneffüs ile –ki kendisine emredilen bu güzel sözü söylemekle de teneffüs etmiştir- meydana gelen oruçlunun ağız kokusunun değişmesidir. Teneffüs etmesini sağlayan şey ‘ben oruçluyum’ demesidir ki, bu bir kelimedir. Oruçlunun her nefesi, ‘kıyamet günü’, başka bir ifadeyle insanların alemlerin Rabbi için ayağa dikildiği gün ‘Allah nezdinde misk kokusundan daha güzeldir.’ Burada, bütün isimlerin özelliklerini kendinde toplayan Allah ismini getirmiştir. Başka bir ifadeyle misli olmayan bir isim zikredilmiştir, çünkü Allah’tan başka kimse bu isim ile adlandırılamaz. Böylelikle (getirilen) isim misli olmamak özelliğinde oruca uymuştur. Misk kokusu ise, koklayanının kendisini algılayıp sağlıklı ve dengeli bir mizacın haz alacağı var olan bir şeydir. (Oruçlunun ağzındaki) Koku, ondan daha güzel sayılmıştır. Kokuların Allah ile ilişkisi, koklayarak kokuları algılamaya benzemez. Söz konusu şey, bizce çirkin bir kokuyken Allah katında miskten daha güzeldir. Çünkü o, oruç tutulduğunda ‘misilsiz olmak’ özelliği kazanmış (bir ağızdan çıkmış) bir ruhtur. Dolayısıyla koku kokuya benzemez. Çünkü oruçlunun kokusu soluklanmaktan meydana gelirken misk kokusu miskin teneffüsünden meydana gelmez.
Buna benzer bir olay başımdan geçmişti: Mekke-Harem’de, Menare’de Hazevvere kapısında Musa b. Muhammed el-Kabbab’ın yanındaydım. Orada ezan okurdu. Bir yemeği vardı ki, kokusunu duyan herkes rahatsız olurdu. Bir hadiste Hz. Peygamber’in (s.a.v) ‘Melekler Ademoğlunun rahatsız olduğu kokulardan rahatsız olur’ dediğini duymuştum. Peygamber, soğan, sarımsak ve soğan kokusuyla camiye gelmeyi yasaklamıştı. Melekler gelebilsin diye, adama o yemeği mescitten uzaklaştırmasını söylemek niyetindeyken uyumuşum. Rüyamda Hakkı gördüm. Bana şöyle dedi: ‘Ona yemekle ilgili bir şey söyleme! O yemeğin benim katımdaki kokusu, sizin katınızdaki kokusuyla bir değildir.’ Sabah olduğunda, her zamanki gibi yanımıza geldi. Başımdan geçen hadiseyi kendisine anlatınca, ağladı ve Allah’a şükrederek secdeye kapandı. Sonra bana şöyle dedi: ‘Efendim! Öyle olabilir ama, şeriat karşısında saygılı davranmak daha iyidir.’ Ardından o yemeği mescitten çıkardı. Allah kendisine merhamet etsin!
Çirkin ve nahoş kokulardan, insan, melek gibi sağlıklı doğal mizaç sahipleri uzaklaşır. Bunun nedeni, arada bir ilişki olmadığı için, duydukları sıkıntıdır. Hakkın çirkin kokulardaki yüzünü ise, Allah’tan ve onu kabul etme mizacına sahip olmayanlardan başkası idrak edemez. Kastedilenler, hayvan ve o hayvanın mizacındaki insanlardır –melekler değil! Bu nedenle, ‘bizim katımızda’ dedi. Çünkü oruçlu da insan olması yönünden sağlıklı bir mizaç sahibidir. Hem kendisinin hem de başkasının çirkin ağız kokusundan nefret eder.
Acaba sağlıklı mizacı olan bir yaratılmış belirli bir vakitte veya müşahede halinde Rabbiyle özdeşleşerek, genel anlamda bütün çirkin kokuları güzel algılayabilir mi? Böyle bir şey duymadık. Burada ‘genel anlamda’ dememin nedeni, özellikle hararetli mizaç sahibi olanlar olmak üzere, bazı mizaçların misk ve gül kokusundan rahatsız olmalarıdır. Kendisinden rahatsız olunan bir şey, böyle bir mizaç sahibine göre temiz değildir. Bu nedenle ‘genel olarak’ dedik. Çünkü mizaçlar genellikle misk, gül kokusu ve benzerlerini güzel bulur. Bu güzel kokulardan rahatsız olan ise, yabancı, başka bir ifadeyle alışık olunmayan bir mizaçtır.
Allah bir insana –ona göre çirkin koku kalmayacak şekilde- bütün kokuların denkliğini algılama imkanı vermiş midir, vermemiş midir bilemiyorum. Böyle bir şeyi kendimizden tecrübe etmediğimiz gibi birisinin böyle bir şeye ulaştığı da bize aktarılmamıştır. Buna karşın, kamil insanlardan ve meleklerden aktarılan, onların çirkin kokulardan rahatsız olduklarıdır. Bütün kokuları güzel algılayabilmek, sadece Hakka özgüdür. Bize nakledilen budur. İnsanın dışında, bu konuda hayvanın durumunun ne olduğunu da bilemiyorum. Çünkü Allah beni bazı vakitlerde melek suretine yerleştirmişken bir hayvan suretine yerleştirmemiştir. En iyisini Allah bilir!
Şeriat, orucu anlam bakımından üzerinde hiçbir kemalin bulunmadığı kemal özelliğiyle nitelemiştir. Çünkü Allah oruca (cennette) özel bir kapı ayırmış ve onu kemali isteyen bir isimle ‘reyyan kapısı’ diye isimlendirmiştir. Oruçlular bu kapıdan girecektir. (Kelimenin kökü olan ve kanmak anlamındaki ) Riyy, içmede doygunluk derecesidir. Kandıktan sonra bir şey içilemez, içilebildiği sürece, arz veya canlıların arzından başka bir yer olsun, insan kanmış sayılmaz.
Müslim, Sehl b. Sad’ın rivayet ettiği bir hadisi eserine almıştır. Hz. Peygamber şöyle buyurur: ‘Cennette ‘reyyan’ denilen bir kapı vardır. Kıyamet günü oruçlular oradan girecektir ve onlarla birlikte başka kimse girmeyecektir. Şöyle duyurulur: ‘Oruçlular nerede?’ Bunun üzerine oruçlular o kapıdan girerler. Sonuncu kişi girdiğinde, kapı kapanır ve bir daha kimse o kapıdan içeri girmez.’ Orucun dışında, yasaklanan veya emredilen ibadetlerin hiç birisiyle ilgili böyle bir şey söylenmemiştir. Hz. Peygamber (hadisinde) ‘reyyan (kanmak, doymak)’ kelimesini kullanarak oruçluların, yaptıkları işle kemale erdiklerini açıklamıştı. Onlar, daha önce belirttiğimiz gibi, misli olmayan bir şeyi yapmıştır. Misilsiz ise, gerçekte kamil olandır. Kamil arifler, dünyadayken o kapıdan girerken orada (ahirette) bütün yaratıkların bileceği şekilde (açıkça) gireceklerdir.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Tek / Bir / Tevhid (Devam) "...O'nun Adıyla anılan başka bir varlık bilir misin ?"

Dikkat et Tek ve de Bir dendi. Sadece Bir değil Tek'dir de; sadece Tek değil Bir'dir de yani. İnsan Bir'dir de İnsan'lar çoktur. Fakat pekçokları bilmez O'ndan başka bir Tek hiç görülmedi. Hem O'nun bizlerin Şuhudundan önce Tek ve Bir oluşu ile bizim için Tekliği Birliği çok Farklı. Pekçokların dili çok söyler ama hiç düşünemez O'nsuz O'nun Sırları.

1. ve li allâhi : ve >Allah'ındır<
2. el esmâu el husnâ : >en güzel >isimler<
3. fe ud'u-hu : artık >O'na< dua edin

"...O'nun Adıyla anılan başka bir varlık bilir misin ?"

Ruh (Devam)


Nefsin içre Ruhun Tertemiz Münezzehtir ama O Tek'den Bir Ruh'tur bir başka Allah değil.

Nefs (Devam)


Nefs'ini bil de sen kına ki İftira görmüş olmayasın.

Nefs (Devam)


Kendi gözünle bakarsan kendi kuyun kazarsın. O'nun gözüyle bak da Kul Hakk'ın veresin.


Firkat kar etti canıma Gelsin aşıklar yanıma Aşk zencirin dost boynuma Taka geldi taka gider


Alim midir ol ilmine layık ameli yok
Cahil midir ol satar Aşka iki cihanı
 
Eşrefoğlu Rumi (k.s.)


Aşkın odu ciğerimi
Yaka geldi yaka gider
Garip başım bu sevdayı
Çeke geldi çeke gider

Firkat kar etti canıma
Gelsin aşıklar yanıma
Aşk zencirin dost boynuma
Taka geldi taka gider

Bülbül eder zar ü efgan
Aşk oduna yandı bu can
Benim gönülcüğüm hemen
Hak'tan geldi Hakk'a gider

Arifler durur sözüne
Gayri görünmez gözüne
Eşrefoğlu yar yüzüne
Baka geldi baka gider

Eşrefoğlu Rumi (k.s.)


Dostluklarında Şüphe bulundurmayan, Kul'a Hakk'ın vermede Cimri olmayan,
Hakk'ı görmede göstermede Kusurları bulunmayan O Büyüklere Sonsuz Sınırsız Selam olsun..

Allah onların ayaklarının tozu olmaya layık etsin..

Ramazan / Oruç / Şeytanların Bağlanması


Özürden tutamadığım Ayın Hakikatini Vasıtasız gösteren, Lütfunda Cömertliğinde Kir olmayan Allah Büyüktür. Övgüler ve Sevgiler ve Herşey yalnızca O'na aittir. O Dilediğini Yapar.

Yokluk / Mucize (Devam)

Bu nasıl İlüzyon ..
Bu nasıl Mucize ..
Sen Yoktun bir zamanlar ..
Şimdi bak nasıl Varsın ..

Şuhud (Devam)

O Kat, Her Şuhudu içerir.. Tek bir Alanı değil..

Kûn Fe Yekûn (Devam)


Dünya'nın Dünya olabilmesi için elbette Sebepler çokluğu olması şarttı. Yoksa O'nun Katından durum << Kûn Fe Yekûn >> dür.. O bir Sisteme tabi değildir ki; Apaçık Yok'dan Yaratmış ve Yaratmaktadır. Neyin hangi Nedeni Neye galebe çalıcak ! Geceleri nasıl bir YOK oluyorsan işte o YOK'dan.. Siyah mı ? Beyaz mı ? Nasıl ki Yok ? Sabahları Nasıl VAR oluyorsan öylece ! Ve An'a erdi isen öylece OLdurarak !

Nefs (Devam)


Nefs Allah'ın Emrettiklerini yapmayıp Amelsiz kalınca Şeytan İnsana İyiliği mutlaka unutturur. İnsan İyiliği Unutur ve İyi bir İnsan olduğunu Unutur. Bundan sonra Boş işler Zeka ve Oyunlar Boğaza düğümlenir. Saflık gidiverir. Allah Hatıra gelmez. İnsan çok Zalim çok Nankör ve çok Cahildir.


Ruh (Devam)


"...Rûhların âlemi, letâfet, ihâta ve sereyân bakımlarından, görünüşde, kendini yaratana benzer. (Allahü teâlâ, Âdemi kendi sûretinde yaratdı) hadîs-i şerîfi, böyle olduğunu bildirmekdedir. Bunun için, rûhun şühûdünü, Hakkın şühûdü sanırlar. İhâta, sereyân, kurb ve ma’ıyyet de böyledir. Çünki sâlik, bulunduğu makâmın bir üstünü görebilir. Dahâ üst makâmları göremez.

Bunların bulunduğu makâmın üstü, (Rûh makâmı)dır. Bunun için, rûh makâmından yukarısını göremezler. Rûhun şühûdünden başka, şühûdleri olmaz.

Rûhun üstünü görebilmek için, rûh makâmına kavuşmak lâzımdır. Muhabbet ve çekilmek de, şühûd gibidir. Hak teâlânın şühûdü için, belki Ona muhabbet ve çekilmek için, Seyr-i ilallahın sonundaki Fenânın hâsıl olması lâzımdır. 

Fârisî beyt tercemesi:

Bir kimsede hâsıl olmazsa Fenâ,
Hak teâlâya yol bulamaz aslâ!

Başka söz bulunamadığı için şühûd diyoruz. Yoksa, bu büyüklerin işi, başkalarının dedikleri şühûdün çok ilerisindedir. Bunların aradıkları, anlaşılamıyan bir varlık olduğu gibi, Ona kavuşmaları da, anlaşılamıyan bir kavuşmakdır. Maddeli, ölçülü olan, Ona yol bulamaz. Sultânın hediyyelerini, ancak onun hayvanları taşıyabilir.

Fârisî beyt tercemesi:

Anlaşılmaz, ölçülmez bağlantılar,
Hak ile rûhumuz arasında var!..."

 İmam-ı Rabbani (k.s.)




Sır, Hafi, Ahfa, ( Devam)


Sen nasıl Suret'in ve Hal'in an be an, gün be gün değiştiriliyorken "O'ndan bir Ruh" olarak OLuştan Münezzeh kalabiliyorsan... işte o Suret'in ve Şen'in Hakikati de ancak Öylece O'nda.. "kulle yevmin huve fî şe’nin"...

Ey bir Üflemelik olan kişi
Önce Sen Nefsin Zatın Ruh Haddin bilmez isen,
Fayda gelmez sana Sır'dan Hafi'den Ahfa'dan..

İbn Arabi (k.s.) / Tevhid

Adem, bu insan türünün kendisinden yaratıldığı tek nefstir. Bu durum Hakkın şu ifadesinde belirtilmiştir. “Ey inananlar sizi tek bir nefsten yaratan, ondan eşini yaratan, bu ikisinden de pekçok erkek ve kadını yaratan Rabbinizden ‘sakının’(4,1) Rabbinizden sakının, görünen yönünüzü Rabbiniz için siper edin demektir. Cünkü iş (insanın vereceği yargı; kınama ve övgüdür.) Bu sebeple siz, kınamanın gerektiği durumlarda kendinizi O’na siper ediniz, O’nu ise övgüde kendinize siper ediniz. Böyle yaparsanız, (gerçeği) bilen ve (Hak karşısında) saygılı insanlar olursunuz.

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)

"...gerekli çaba sarfedildikten sonra ulu huzura yaraşır şekilde kusuru itiraf etmek gerekir..." .. "...Eğer kusurların senden "türediğini" görmezsen, o kusurlardan dolayı nefsini yadırgamazsan..." .. "...edebli olmayı gerektirmeyen Tevhîd Tevhîd değildir..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

İbn Arabi (k.s.) / Felsefe / İlim / "..Sana yakışan budur..."

Bugün, Rabbin hakkındaki ma'rifeti ilahi ya da Rabbani tecelliden elde et ve bu durakta öncüller oluşturmaya dayalı olan aklî düşünceyi bir kenara at. Bugün, Rabbin hakkındaki ma'rifeti, kulunu nimetlendirmek için lütufta bulunan el-Vâhib'in vereceği Rabbani bağıştan ve ilâhi ihsandan kazan. Çünkü O, öncüller oluşturmak üzere tetkikte bulunsan da bulunmasan da kendisi hakkındaki bilgiyi her hâlükarda senin nefsine yerleştirir.  Sen de O'nun bu ihsânına parçalı ve dikişli elbiselerini çıkarmak suretiyle, parçalı ve dikişli elbiselerini çıkarmak suretiyle,  nazâri bilgilerden soyutlanmakla karşılık ver. Sana yakışan budur.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Tek-lik / Bir-lik / Şirk (Devam)


Ey Şirk'e bulanmış Yüz.. Bize o Göz'ler ile, Parça'ların Benliklerinin oluşturduğu bir Bir ve Tek gösterebilmiş ol ki, "O" değil de Tanrı-lar'a Gönül vermiş olalım...

Şimdi O'nun Hakkında Kuran'a değil de.. O'ndan başkasının sözüne mi bakacağız biz.

Dört şey yapan kişi orucu gayet rahat tutar:.


Dört şey yapan kişi orucu gayet rahat tutar: İftarı su ile açması, sahuru terk etmemesi, öğle istirahatını terk etmemesi, güzel koku kullanması.

s.a.v.

İlim (Devam)

İlim tâlimine, öğretimine memur olan insanların öğrettiği ilim ile ister amel edilsin, ister edilmesin; ücreti, ancak kabul olmuş bin rekât nafile namaz kılmaktan efdaldir. Eğer o kimsenin öğretmiş olduğu ilim ile amel edilirse, kıyamete kadar amellerin sevabı o kimsenin defterine yazılır.

Bediüzzaman (k.s.)

A'yan-ı sabite (Devam)

Yokluk özelliğindeki ve yoklukta sabit olan a'yan[-ı sabite] varlık kokusu koklamamıştır. Buna göre onlar, mevcutların suretleri artsa bile, kendi hallerinde kalırlar.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Subut aleminde bütün haller diğer halden ayrılmıştır ve haller tek bir ayn (Zat) olarak asla bir araya gelmezler. Halbu ki onlar varlığın şeyliğinde tek ortaya çıkarlar. Söz gelişi Zeyd bir vakitte sağlıklı, başka bir zaman ise hastadır. Subut aleminde ise böyle değildir. Çünkü elem, örneğin, elem duyanın aynında (zatında) bulunmaz, kendi aynında bulunur.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

"...Ne demek istiyor ki..." / Sivrisinek / Ayet

http://www.tvmanya.com/kelebege-yakin-cekim.html

Şüphe yok ki Allah, sivrisineği de örnek getirmekten çekinmez, ondan üstün olanları da. İmanın gereğini yaşayanlar bunun Rablerinden kaynaklanan bir Hak olduğunu bilirler. Fakat inanmayanlar, Allah bu örnekle ne demek istiyor ki derler. O, bununla çoklarını şaşırtıp azdırır, çoklarını da doğru yola getirir. Azdırıp şaşırttıkları, ancak kötü işler yapanlardır.

Bakara 26

"...Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır."

Neml 88

Zerre küllün aynasıdır.

s.a.v.

Yakında delillerimizi, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi?

Fussilet 53

İsevi / Hristiyanlık (Devam)


Ey Güzel Hristiyan Kardeşim ! Biz Peygamberlere bildirilenlerin hepsini Hak bilir onların arasını ayırmadan hepsinin Elçiliğini kabul ederiz. Biz bu manada hem İsevi'yiz Hem Musevi'yiz. Sen bize şimdi bir sebep söyle ki Muhammedi (s.a.v) olmayalım da birini inkar edelim veya Allah'dan başka bir İlah edinelim !

Yani bir sebep söyle ki birisi (s.a.v.) sayesinde hepsini Hak bilmek yerine içlerinden birini inkar edeyim ! Bundan ben utanırım açıkçası ! Bunun Akılla da İmanla da açıklanabilir bi tarafı yok ! Hak işte apaçık !


Tespih (Devam)

"AllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllah
AllahAllah"..Vesvese veya  bir Hayal/Suret veya Nefs-i Natıkan'ın sesi gelip Düşüncelerine daldığını farkedince Tekrar Tespihe dön.. "AllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllah AllahAllah AllahAllahAllah AllahAllahAllahAllah".. böylece Nefsini boğmadan rahatça Tespihi devam et Zihninde.. "AllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllahAllah
AllahAllah"...Kemal olan Düşünceler (Feyz) bu durumda zaten sen istesen de gelir istemesen de.. O yüzden Tespihini yine bırakma.. Vesveseleri, Hayali, Nefs-i Natıka'nı Engellemeye uğraşma, sadece Tespihi devam ettirmek olsun işin. Düşüncelere (Nefsine) daldığını farkettikçe yine dön Tespihi devam et "AllahAllahAllah AllahAllahAllahAllah AllahAllahAllahAllahAllahAllahAllah Allah AllahAllahAllahAllahAllahAllah"..

Beyin / Kelime / Mana / İlim / Esma /


Beyin Kelime, Mana Ruh gibidir. Mana Vardı ki, Kelime OLdu. Çünkü Kelime'nin varlığı Mana'yı açığa çıkarmak için sadece bir vasıtadır, Surettir. Şimdi sen anladıysan, Mana'da kal. Çünkü İlim olmaksızın Mana'nın açığa çıkışı Kelimelerle Cümlelerle noksan olur. İlmin varsa da Tespih etmeksizin Mana yine noksan olur. Çünkü Mana İlm'e, İlim Mana'ya dönüktür. İsimlerin her birinin Tek Zat'a işaret etmesi, dönmesi gibi.

"- Allah'ın geniş olan rahmetini daralttın!" buyurdu....


Bir bedevî Peygamber Efendimiz'i ziyarete gelmişti. Mescid-i Nebevî'nin köşesinde namaz kıldıktan sonra ellerini kaldırıp dua etmeye başladı:

- Yâ Rabbî! Bana ve Muhammed'e merhamet et, ikimizden başka kimseye merhamet etme, dedi.

Orada oturmakta olan Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bedevînin bu garip duasına güldü. Sonra ona dönerek:

"- Allah'ın geniş olan rahmetini daralttın!" buyurdu.

Ruh / Nefs / Beyin vasıtasıyla bilme kendini, sürekli bir aldanışta olursun...


O, Nefs'in önüne Zıtlıkları sermezse İnsan'ın Aklı Yok Hükmündedir. Keza Cüzzi denen, Hakikatiyle "Yöneliş" demek olan İrade de Hükümsüz kalır. Bunda Ruh'a (İnsan'a) ait pek büyük, çok hoş Sırlar var. O, Ruhuyla Zıtlıklar Perdesi ardından Sıfatlarıyla Her Şey'i açığa çıkarıp Var ve Yok kılandır.

Ruh'lar her anlamda O'ndan başkasından değiller. Ve fakat Nefs'lerinde Açığa çıkardığı İradesine (Herşeye Yaratılışını veren) yönelenler Zıtlıkları İrade ettikleri Zannıyla Avunmakta ve Hüsrana uğramaktadırlar. Oysa İnsan Hakk'a (Gerçeğe) göre Yok Hükmündedir. Yok'u böylece Vehim olarak ve olmaksızın Var kılan O, Asıl'dır. Hakk'dır.

Allah'dan bir Ruh olarak bul, duy kendini. 

Beyin vasıtasıyla bilme kendini, 

sürekli bir aldanışta olursun.

Allahım Zâtında iyi edepli olmayı bize nasip eyle...

"...Allahım Zâtında iyi edepli olmayı bize nasip eyle. Hele seçme kullarına karşı edebimizi hiç bozma. Sebeplerle ilgilenmek ve onlara dayanmak hâlini bizden uzak kıl. Tevhid hâlimizi senin için sabit eyle. Sana tevekkülümüz tam olsun. Seninle zengin olalım. Her derdimizi sana açma duygusunu bize nasip eyle. Sözümüzle, işimizle bizi belaya atma onlar için bizi sorguya çekme. Bize kereminle muamele et. Hatalarımızdan geç ve müsamaha ile karşıla.

Âmin!..."

Abdulkadir Geylani (k.s.)