Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Zikir (Devam..) (Nasıl Zikretmeliyiz)

Bazen ses çıkmadan dilini damağına değdirerek yavaş yavaş zikret...Bazen kalbinle bazen usulca sesli ...Bazen de öyle seri zikret ki sessiz, dilin damağına vura vura "AllahAllahAllahAllahAllahAllahAllah" diye..nefsin geçit bulamasın zihnine kalbine..

Unuttuğunda zikret..hatırladığında zikret...Bazen bilirsen sade hatırlamanın kendisi bizzat O'nun seni zikretmesi...Mesela Tespihle ki kalbine geçer tespihten o devamlılık; öyle ki başka bir şeye daldığında kendini tespih çekiyor bulursun..Bi süre sonra hatta bakmışsın kalbin öyle olmuş...Bazı kalıbınla, bazı Ruhunla, bazı muhabbetinle, bazı ilminle, bazı sevginle... Şüphesiz onların hepsi de Onun; ve seni Zikri...Buyurmadı mı "...Beni anın, ben de sizi anayım..."

"...Allah'a hamd olsun ki... bunu bize hidayet eyledi... Eğer Allah bize hidayet etmeyeydi, biz yolunu bulamazdık. Rabbimizin resulleri hakkı getirdi..." [Araf/43]

***

Cabir (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Ey insanlar, Allah Teâlâ'nın meleklerinden birtakım birlik­leri vardır. Bunlar, yeryüzüne inip zikir meclislerinde dururlar. Cennet bahçelerinde otlayınız!"

Ashab:

-Cennet bahçeleri nerededir? diye sordular.

Rasulullah (s.a.s.):

"Zikir meclisleridir. Sabah veya akşam Allah'ı zikretmeye gidiniz ve devamlı Allah'ı kendi kendinize zikrediniz. Kim Allah katındaki derecesini öğrenmeyi severse, Allah'ın kendi yanın­daki derecesine baksın. Şübhesiz ki Allah kula, kulun kendisine verdiği değeri verir." buyurdu.

(s.a.v.)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:

“Ben kulumun bana olan zannının yanındayım. Beni zikrettiği zaman da ben onunla beraberim. O beni gönlünden zikrederse, onu gönlümden zikrederim. Cemaat arasında zikrederse, onu o cemaatten daha hayırlı bir cemaat arasında zikrederim. Bana bir karış yaklaşırsa; ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa; ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim.”

***

Zikir:
l- Kalben
2- Suren
3- Fiilen.
l- Kalben, esmayı sükûn ve huzur içinde dil ile
zikirle elde
edilir.
2- Sırren, Esmada erimektir...
3- Fiilen, ki en kıymetli zikirdir. Bu zikir Allah'ın emirlerinde gizlidir. Resulün sünnetlerinde yaptığı hareketlerde görünür...Zekât, sadaka el Rezzak esmasını Fiilen zikirdir. Merhamet ve şefkat; El Rahim, El Rahman esmalarının fiili zikridir.
Muzır diye telâkki ettiğimiz hayvanlara bile şefkat ve merhamet şâmildir. Resulü Ekrem fiili zikrin tam kendisi idi. Ahlâkı ve bütün sünnetleriyle... Bu zikre giren büyük bir tahdidat altındadır. Resul'e abdestli bulunmak, yerde yatmak, Teheccüd namazı kılmak, misvak kullanmak farzdı. Fiili zikir olmasa diğerleri bir şey ifade etmez. Namaz da bir zikirdir. Miraca gitmektir, ibadet bundan dolayı farzdır. "Farz" demek mecburi demek değildir. Hak'ka yanaşmak için muhakkak şarttır. Hak'ka yanaşmanın edebidir, usulüdür bunsuz olmaz demektir.

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)

Tasavvuf/Müzik/Aşık Veysel/Neşet Ertaş/Cem Karaca

http://www.youtube.com/watch?v=ikWy3Nhn3cs

http://www.youtube.com/watch?v=jLKSf8SaN2g

http://www.youtube.com/watch?v=WAwKZUmgVq8&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=VQ7EKZ63kcE

http://www.youtube.com/watch?v=N0YSVFM5efo&feature=related


http://www.youtube.com/watch?v=rrFXJaGFxFc

Tasavvuf/Sabır/Şahdamarından Yakın

Sabırlı olmayan, çareye de erişemez;.. derman olan Derd'e de...Çaresi bulunmayanı gördüklerinde, Sabredenlerden olmayıp kolaylara kaçanlar, kendisinden başka derd ve çare olmayanı bulamayacaklardır...Çareleri ise yerlerinde bulamayacaklar...

"Şüphesiz ki Allah, Sabredenlerle Beraberdir." [Bakara/153]

O'nun, Hikmet'i olduğu, ve Hikmet'li olduğu...Şüphesizdir...Ki Noksanlıktan Münezzeh olduğu da...

"Men Arefe Nefsehu Fekad Arefe Rabbehu " (Nefsini bilen, Rabbini bildi.) [(s.a.v.)]

"Şayet kullarım Beni senden sorarlarsa, gerçekten Ben çok yakınım..." [Bakara/186]

***

Kötülüğe pişman oluyor, Allah (c.c.) demeye başlıyorsun ya;

İşte o zaman seni belâdan kurtarmak için kendisine çeken O (c.c.).

Yaptığın suç yüzünden korkuyor, kurtulmaya çareler soruyorsun ya;

O anda seni korkutanı ne diye kendinde görmezsin?

Gizli gizli o kadar dua et, geceleri o kadar ağla, inle ki;

Sonunda yedi kat göğün kulağına bir sestir, gelsin.

[Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)]

Var oluşun da

Ceninken Can var. 120. gününde Ruh üflenir buyurdu (s.a.v.).Kendimizi Bilmediğimize göre, hatırlamıyor olmak da bir şey ifade etmez. O halde "Ben" idraki "Var" oluşuna bağlı değil. Bazı özelliklere; dahası Sıfatlara bağlı. Örneğin Bilmek için "İlim/Alim" Sıfatı...
Ey kardeşim...Görmez misin.. Var oluşun da bir Sıfat'a bağlıdır...

Sayısız yıldızları bağrına basmış olan gökyüzü, hudutsuz ve çok büyük olduğu halde Allah'ın kudreti etrafında bir değirmen taşı gibi döner durur

Sayısız yıldızları bağrına basmış olan gökyüzü, hudutsuz ve çok büyük olduğu halde Allah'ın kudreti etrafında bir değirmen taşı gibi döner durur.

[Hz Mevlana (k.s.)]

***

"Cismim, canım, nem varsa Senindir; hüküm de Senin, ferman da!"

[Hz.Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.)]

***

Biz mest olmuşuz; başımız dönmede, başkalarının yaptıkları işlerle bizim ilgimiz yok. Dünya alt üst olsa, yakılsa, yıkılsa umurumuzda değil...Yeter ki senin aşkını kaybetmeyelim. Yeter ki senin aşkın ebedî olsun!

[Mevlana Celaleddin Rumi (r.a.)]

***

Allah onun kalbinden ayırmasın himmetine boğsun bizleri. Amin. Selam olsun.

Başkaları acısın diye mi

Sence ufak şeyleri, mesela kedi yavrularını, başkaları acısın diye mi sevimli kıldı. Samed'dir oysa ki O. Mutlak güzeldir.

Başkalarının iyiliği ve fenalığı Allah'ın bileceği iştir

"Biz iyiniyetle düşünmekle mükellefiz. Kusuru görülecek olan kendi nefsimizdir. Başkalarının iyiliği ve fenalığı Allah'ın bileceği iştir."

[Kenan Rifai (k.s.)]

Sanki benimsin

Senin bu nazın kime ki. Sanki benimsin.

"İlim bir kıyl u kal imiş" sözünü maksadından farklı anlayanlara...

“Allah’a karşı bu muhabbet, ilim neticesidir. Saçma sapan biri, böyle bir taht
üzerine nasıl oturur.”... “Eksik bir ilim bu aşkı nasıl doğurabilir. Evet, nakıs bir aşk doğar; amma cemadata ve mahluklara karşı.”

[Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)]

***

Bizim yolumuz ilim, irfan yoludur. İlimden gitmeyen yolun sonu karanlıktır.

[Hacı Bektaşı Veli (k.s.)]

***

"Bir kimse nası gücendirmek pahasına, Allah'ı hoşnud ederse, insanların kötülüklerine karşı Allah kafi gelir. Bir kimse de insanları hoşnud etmekle Allah'ı gücendirirse, Allah onu insanlara bırakır."

Hz Muhammed (s.a.v.)
Ravi: Hz. Âişe (r.anha)

***

“Yine O’nun delillerindendir ki, size kendi cinsinizden, kendilerine meyil ve ülfet edeceğiniz eşler yarattı. Aranızda merhamet ve sevgi koydu. Şüphesiz bunda düşünen bir kavim için, ibret alınacak çok deliller vardır.”

[Rum/21]

***

Sen Aşık olduğunu sandığın kişiye bağlanıyorsun. Onsuz yapamam çok seviyorum diyorsun. Düşünmezmisin onu sana sevdiren kim?

Ben seni; bana sevdireni sevmişim.

[Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)]

Onları Rahmandan başkası havada tutmuyor/Haşyet ...(Büyük Tecellilerden Biridir)

E ve lem yerev ilet tayri fevkahum sâffâtin ve yakbıdn(yakbıdne), mâ yumsikuhunne iller rahmân(rahmânu), innehu bi kulli şey’in basîr(basîrun).

1. e ve lem yerev ilâ : ve görmüyorlar mı (...a bakmıyorlar mı)
2. et tayri : kuşlar
3. fevka-hum : onların üstünde
4. sâffâtin : sıra sıra süzülenler
5. ve yakbıdne : ve açıp kapayan, kanat çırpan
6. mâ yumsiku-hunne : onları (havada) tutmaz (düşmekten alıkoymaz)
7. illâ er rahmânu : Rahmân'dan başkası
8. inne-hu : muhakkak ki o
9. bi kulli şey'in : herşeyi
10. basîrun : en iyi gören

[Mülk/19]

1.27 gibi hissedilen duygu "Haşyet"tir...

Haller (Devam)

Hal güzel bir gelinin cilvesidir; makam ise o gelinle halvet olup vuslatına erişmektir.

Gelinin cilvesini padişahta görür, başkaları da. Fakat onunla vuslat ancak aziz padişaha mahsustur. Gelin, havassa da cilve eder, avama da. Ama onunla halvete giren ancak padişahtır.

Sufiler içinde hal ehli çoktur, fakat aralarında makam sahibi nadirdir.

[Mevlana Celaleddin-i Rumi(r.a.)]


Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar.
Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor.
Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.

[Şems-i Tebrizi (r.a.)]

Bilim/Tesadüf/Evrim Teorisi/Dinler

"Tesadüf! Doğal! Tesadüf! Doğal!" diye Halkın beynine beynine konuşup da, bütün ömrü, Sebep/Sonuç zincirinin gözlemlenmesi demek olan "Bilim" yolunda geçen İnsanların, ağlanacak İnkarlarına güler O...

İnsan yapsalar, vallahi bu işi hangi örnekten yaptıklarını görmezler...Hatta o eşsiz örneği silerler de, kendi Kibirleri sebebiyle Orjinalini unutturmak için, yerine yaptıkları taklidini piyasaya sürerler...Sonra da yüksek kulelerinden şöyle büyüklenirler: "Sizleri Tanrı değil, görmüyor musunuz biz yaptık, sizin Tanrılarınız bizleriz"...

Vah! Vah o fısıltıya vah! Okumakla olmadıysa, "boşa kelam saydın" dedin sen ya hu!

Düşünsene! Düşünebilir misin? O Mevlana(r.a.), Hüsamettin'e yazdırıyor da Mesnevi'yi, sen o huzurdasın..Şöyle boynunu eğerek fısıltıyla yanaşıp diyorsun ki "Okumakla olmaz ki bu iş üstad, ne diye çeneni yoruyorsun"...Vah vah!..Vah o Biat'ıyla övünenlere Vah!...

http://jonasclean.blogspot.com/2009/02/inna-lillah-eger-bu-cocuk-yakine.html

http://jonasclean.blogspot.com/2008/11/sufilere-zulmetmek.html

http://jonasclean.blogspot.com/2010/03/elhamdulillah.html

Ah kardeşim ah! Konuşmakta hayır yoktur...

" Ey dost!...Peygamber Efendimiz'e yetişip de aynı istifadeyi sağlayamadım diye üzülme!...O mübarek varlığın vârisi olan sâdıklarla beraber ol, aynı nasipten istidâd ve iştihân kadar rızıklanırsın."

Hz.Mevlânâ (k.s.)

Sen benim gönlümde oldukça, Yemen'de de olsan benim yanımdasın. Eğer sen benim gönlümde değilsen, yanımda da olsan Yemen'de sayılırsın.

Hz Mevlana (k.s.)

Sen olamadıysan, bari OKUyana zulm etme..

Tasavvuf/Neyzen Tevfik/Behlül'ler

Sonra, (Behlüllerden olan o şahıs) beni tanık tutarak şöyle dedi: Delikanlı ! Doğru söylemiyor muyum? Ben de 'evet, doğru söylüyorsun' dedim. Sonra yanına oturdum. Gülmeye başladı ve dedi ki: 'Ey insanlar! Korkmuş arkalar birbirine yellenir. Bu delikanlı benim gibi bir korkmuş!

[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)/ Fütuhat-ı Mekkiye II-264]

***


Ey kardeşim! Felsefeydi, Hintliydi, Hümanistti, Nihilistti, Deistti, Ateistti, şöyleydi böyleydi, şöyleler böyleler, şöyleyim böyleyim, amaydı, şuydu, buydu, İnsanlıktı, Sevgiydi, Birlikti, Teklikti, Hiçlikti, Sendi, Bendi, Oydu, Buydu, Değildi, Öyleydi, Böyleydi,Enerjiydi,Sinerjiydi, Özgür düşünceydi, Mutaassıbtı, Şutaassıptı, olurdu, olmazdı, filandi falandi ! İlla Allah ! Karıştırma Behlüllerle !...

***

sahne-i ömrümden nefs-i emmâreye hitâbım:
[hayat sahnemden beni kötülüğe sevkeden nefsime sözlerimdir]

âlemin bağ-zârını sikeyim!
[dünyanın bahçelerini sikeyim]
sünbül ü verd ü hârını sikeyim!
[sünbülü de, gülü de, dikeni de sikeyim]
andelîb-i nizârını sikeyim!
[bitkin ve yorgun bülbülü sikeyim]
hâsılı: nev-bahârını sikeyim!
[özetle, ilkbaharını sikeyim]

bana yoktur, lüzûmu gülşeninin,
[bana lazım değil gül bahçen]
şeb-i târık ü rûz-ı ruşeninin,
[ne karanlık gecen gerek, ne de parlak günün]
ne gulâmının ne de zenninin,
[ne erkeğin, ne de kadının]
hepsinin ta: mezarını sikeyim!

ağlamam ben, ben erkeğim erkek,
hayli güçtür bana cefa etmek,
minnet etmem bu ömre be felek!
atını al! tımarını sikeyim!

güççedir. bu fakiri aldatmak.
yüzdürüp, sonra kündeden atmak,
gözünü aç da sen bana bir bak!
ben senin i'tibârını sikeyim!

saki-i mahruyûna sıçayım,
[ay yüzlü sakine sıçayım]
gülünün reng ü buyûna sıçayım!
[gülün rengine de kokusuna da sıçayım]
mutrîbin hay ve huyuna sıçayım,
[şarkıcının hay ve huyuna sıçayım]
sâgar-ı neşvedarını sikeyim!
[keyif veren o kadehi sikeyim]

yok safası hezâr-ı dem-gerinin,
[gönül aldatan bülbülün sefası yok]
gülistanda, şükûfe-i terinin,
[gül bahçesindeki taze çiçeklerin]
bezm-i sahbâ-yı ruh-perverinin,
[ruha ferahlık veren içki meclisinin]
neşvesiyle hümârını sikeyim!
[zevkini de, başağrısını da sikeyim]

feleğin uğradımsa vartasına,
[kader beni boka batırdıysa]
sıçayım ağzının ta ortasına,
bunu yazsın! cihan da hartasına,
[bunu yazsın dünya haritasına]
kıta'at ü bihârını sikeyim!
[karalarını ve denizlerini sikeyim]

[Neyzen Tevfik]

***

“sanmayın ustalıkla sarf ederim sanatımı, ney elimde suyu durmuş kuru
musluk gibidir. içki meclislerinde sarhoşların saza vurgun oluşu, nazarımda
su içen eşeğe ıslık gibidir.”

[Neyzen Tevfik]

***

http://jonasclean.blogspot.com/2009/03/aziz-dostum-sen-yuzunu-hakka-cevir-halk.html

***

Felsefemde yok ötem, çünkü sırr-ı vâhidim. Cem-i kesrette yekûnen sıfır-ı mutlak olmuşum. Yokluğumla âşikârım, ehl-i beyt'e âidim. Secdemin şeklindeki ism-i Muhammed’e şâhidim.

[Neyzen Tevfik]

***

Ancak Rabbinin rahmetle yarğıladığı kimseler başka. Onun içindir ki,
onları yarattı. Ve Rabbinin "Andolsun ki cehennemi cinlerden ve
insanlardan tamamen dolduracağım" sözü böylece tamam oldu.

[Hud/119]

***

«Yavrucuğum! Haberin olsun ki, yaptığın (İyilik veya Kötülük) bir hardal tanesi
ağırlığınca olsa da, bir kaya içinde veya göklerde, yahut yerin dibinde
gizlense, Allah onu getirir, mizanına kor. Çünkü Allah en ince şeyleri
bilir, her şeyden haberdardır.»

[Lokman/16]

***

"Hakikatı insanların ölçüleriyle değil; insanları hakikatın ölçüleriyle tanı."

[Hz Ali (k.v.)]

Aşk'ın Şeriatı (Devam)

Aşkım, ab-ı zülalden daha latif ve paktir.
*Bana aşk ile oynamak helaldir.
Başka aşıkların aşkı halden hale inkılap eder.
Benim aşkım ve benim maşukumun
ise zeval ve intikali yoktur.

[Hz Mevlana (r.a.)/ Rubailer'den]


Sevgilimden başkasıyla hembezm olmama rağmen vallahi gönlümde ondan başka hiçbir kimsenin aşk ateşi yoktur. Güneş batınca karanlıkta kalan, güneş yerine kandil yakmaz mı?..

[Hz Mevlana (r.a.)/ Rubailer'den]

(( Geylani hazretleri böyle bir şeyi hiç söylemez. Sadece bilinmesi için dile getirdim. Allah korusun yanlış anlaşılmaktan. Selam olsun.))


Ayın güzelliği biraz onun yüzüne benzer. O melek huyluyu biraz andırır... Hayır...Hayır!...Nereden nereye?.. Ay kim oluyor? Canım ona kurban olsun; ona benzeyen varsa ancak kendisidir...

[Hz Mevlana (r.a.)/ Rubailer'den]

((..Bana aşk ile oynamak helaldir..))


((Şöyle bir hadis var: Peygamber Sallâllahu Aleyhi Vessellem “ Sa’d,çok kıskançtır, ben Sa’d’dan daha kıskancım, Allah ise benden de kıskançtır. Kıskançlıgından dolayı görünür, görünmez bütün kötülükleri haram etmiştir“ buyurdu.

Onun için Sadece "..oynamak.." buyurdu Hazret yukarıda...Yoksa hadiste de şer-i manada (mutlak) Haram denmedi...Sevgilim'le oynamak demedi yani, Aşk ile oynamak dendi..

Şu örnekte asıl >>O'nun (c.c.)<< oynadığını şöyle ifade ettiği gibi :))

O ne akıl almaz işler yapar, ne nakışlar, ne san'at eserleri ortaya koyar. Şekillerde, süretlerde görünür, ama kendisi can yolundan kaçar gider.

Sen onu göklerde ararsın, ay gibi suyun üstüne düşer, orada parıl parıl parlar. Sen onu bulabilmek için suya girersin. Bu defa o gökyüzüne kaçar.

Sen onu mekansızlık aleminden ararsın, o izini sana mekan aleminde gösterir. Mekan aleminde aramaya çalışırsın, o mekansızlık alemine kaçıverir.!

HZ.Mevlana Celaleddin Rumi (K.S.)

(("Benim aşkım ve benim maşukumun ise zeval ve intikali yoktur."

Aşkım ve Maşuk'umun intikali yoktur demesindeki inceliğine bakınız...

Selam olsun..))

Budizm/Tasavvuf/Reenkarnasyon

Bir Budist rahip Hz Peygamber hakkında şöyle demiş: "Onda (s.a.v.), O'ndan (Hu) başka bir şey görünmüyor.." Şüphesiz bu doğru bir övgüdür; fakat söyleyen söylediğini tam olarak idrak edememiş veya bilmiyor olmalı ki: "O'ndan başkasının olmayan" kitabında, "O'nun" buyurduğu "RÜKU" nun "MANASI", MADDİ ve MANEVİ olarak "iki" ye ayrılmaz; RÜKU, iki mana ayrılmamak üzere, bölünmeden, RÜKU' dur..

Secde ise ayrı yorumlanması mümkündür...

"İçe dönülmedikçe yapılan her bedensel hareket boşadır." diyen bir kimse, bu düşüncesiyle diğer kanadını da kırdığının farkında değildir..

Reenkarnasyona gelince zaten O'na Noksan bir Sıfat isnat etmekten başka bir şey olamaz. Bu da zaten zannedildikleri ölçüde O'nu tanımadıklarını ortaya koyar. Ki onların hiçbiri "Vahiy" aldığını da iddia etmedi.Sırf İlhamdır. Reenkarnasyon düşüncesi sadece, "Tanrı, bir ömürde işini tamamlayamıyor" manasını verir. Dolayısıyla sadece saplantılı bir fikirdir ve cevabı da abes olur..

"Size düşünüp taşınacak kimsenin düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi?!..." [Fatır/37]

Hanif'ler..

Bir haller olur; sallanır, serilir; ayrılmazlar yamaçlarından. Topraklarını verimli kılan İbrahim (a.s.) duasıydı. Haller rüzgara karışıp dağları savurduğunda: Musa'nın (a.s.) dağı onlar. Dölleyen İsa'nın (a.s.) nefesidir.

Harman ve Hasad zamanı öyle bir Yetiştiricinin Varisleri lazım ki onlara (s.a.v), hem harmanda fırtına durduğunda, hem Hasat Vakti çattığında..

Savrulmasınlar yamaçlarında...

http://jonasclean.blogspot.com/2009/12/insan-kamiltasavvuf.html

Biat

Madem ki gayretle aradın dikkatle baktın, bu işe adamakıllı sarıldın. Elbette bulursun. Bir işe ciddi bir suretle sarılan yanılmaz demişler. Ey iyi bahtlı, ansızın atlı gelir, seni sımsıkı kucaklar. Sen kendinden geçer, dostlarından ayrılırsın. Bu işten haberi olmayan da “ İşte sana riyakar, işte sana münafık!” der..

[Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)]

Ey evlat! Gücün yettiği kadar duyduğun mânevi zevki sakla; güçlü olursanbunu yap. Duygulara alt olursan mazur sayılırsın. Sev­gi, perde ve örtüleri harap eder, haya duvarını yıkar, vücut yapısını bozar, halkı görmeyi yok eder. Halk sevgisi kalpten zorla çıkarılma­lıdır. Hak sevgisini kalbine yerleştiren, o sevginin mağlûbudur.
O sevgi ayağından çıkan tozu sürme yap, gözüne çek. Bu sayede her gördüğün şeye, içinden kopup gelen her duyguya: “Bu nefisten geliyor, bu kalpten geliyor, bu halktan geliyor ve bu da Hak'tan geliyor” diyebilirsin..

[Abdulkadir Geylani (r.a.)]

***

İşlerini yürütmesinde O'na bir engel, had, kayıt olabileceğini düşünüyorsun ya..Bana eziyet etmemeni, fakat evet aynen, büyüklerim gibi, bi şekilde kayıtlı olarak görmeyi benimsiyorum...Bu konu bu kadar da değildir. Çok bahsettim bu blogda çeşitli şekillerde. Yaratan Rabbinin adıyla OKUmanı tavsiye ederim...

Sadece konuşmakla uyarıcı olanlara

Resulüllah S.A.V. Efendimiz şöyle buyurdu:- «Mana yolunda ki seferinize devam ediniz, zira ferdiyet makamına varanlar, müsabakayı kazandılar.»

[Tuhfetussefere/ Muhyiddin İbn Arabi (r.a)]

(Yaratan Rabbinin adı ile okumayıp, Yaratan Rabbi yolunda amel etmeyip sadece konuşmakla uyarıcı olanlara gelsin Hazretin bu değerli eserinden sadece bu cümle...)

Ahmed Hulusi

Ağırlıklı olarak "Hakikat ilmi" yönüyle açıklamaya çalıştığımız Kurân-ı Kerîm çözümü, maalesef bazı anlayışlarda herşeyin insanda başlayıp bittiği anlayışını oluşturmuştur.

İnsanın Hakikati itibariyle tüm yazdıklarımız elbette ki tüm hakikat ehli tarafından paylaşılan şeylerdir.

Ne varki...

Her şey bundan ibaret değildir.

İçinde yaşadığımız Evrende, Galaksimizde, hatta Güneş Sistemimizde, beş duyuya dayalı bilimin henüz tesbit edemediği ama şartlanmasız objektif düşünen beyinlerin son derece makul gördüğü sayısız değişik türlerin varlığı inkâr edilemez!

İnsanın hakikatini oluşturan oluşum mekanizması-sistemi muhakkak ki diğer türlerde de olabilir.

Kur'ân-ı Kerîme göre ise bunlar vardır!

Gerek İbrahim a.s., gerek Lut a.s. ve gerekse Hazreti Meryem olaylarında "Resuller" olarak tanımlanan bu tür varlıkların olaylarını defalarca görüyoruz.

Ayrıca Cibrîl adıyla işaret edilen ve "melek-kuvve" olarak tanımlanan varlığın da, beynin ürettiği hayal mahsulü bir varlık olmayıp; algılama sistem ve kapasitemizin ötesindeki bir tür olduğunu; ancak ona dair görüntülerin beynin işleyiş mekanizması sonucu olarak oluştuğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Kezâ diğer isimlerle anılan "melek"lerin de!

Beynin çalışma mekanizmasını henüz kavramaya başlayıp dile getirdiğimiz bu süreçte şimdilik bu konuda daha fazla konuşmanın uygun olmayacağını söyleyebilirim.

Şunu da eklemeliyim ki, inanıyorsanız samimiyet ve dürüstlüğüne, Başta Abdulkerîm Ceylî ve Muhyiddin Arabî olmak üzere pek çok hakikat ehli zevat, bu türlerle bilemeyeceğimiz bir şekilde iletişim kurmuşlardır. Bunlardan başka şu âyet de dikkat çekicidir:

"Ma kâne liye min ılmin Bil Meleil A'la iz yahtesımun;" - "Mele-i Âlâ'daki tartışma hakkında ilme sahip değilim." (38. Sâd: 69)

"Mele-i Â'lâ" diye isimlenen bir kısım varlıklar ve bazı işlevleri hakkında, İlâhiyat Profesörü Hayreddin Karaman tarafından dilimize çevrilmiş "Şah veliyyullah Dehlevî"nin çok ünlü eseri "Hüccetullahil Baliga"da da çok enteresan açıklamalar mevcuttur.

Rasulullah Aleyhisselamın "Beni Refiki â'laya arkadaş et" şeklindeki duası ehline büyük ışık tutar bu konuda!

Dolayısıyladır ki...

Olayın yalnızca içsel boyutuna kapanıp, dışsal-evrensel boyutundan da perdeli olmamak gerekir düşüncemize göre.

Bu arada 40 yıl önce yazmış olduğumuz "RUH-İNSAN-CİN" kitabında vurguladığım gibi, günümüzde pek çok cinni olayların "meleki ilişkiler" gibi pazarlanmasına karşı da uyanık olmak gerekmektedir.

Ahmed Hulusi (18 Haziran 2010)

SubhanAllah

Eğer Subhan İsmine bakmaya azmedersen, O'na perde olacak hiçbir şey göremezsin. En gizliden en açığa O'nun İzni, Emri, Hikmeti ve İlmi aşikar madem, bilsen de bilmesen de O Subhan işini bilir madem. Kuşatır Örter seni de Noksanlıktan Münezzeh olan, hiç tereddüt etme. Zikret Subhan'ı ne kadar varsan.

Hakikati örten kimseyi O'ndan uzaklaşmada en çok seven şey Noksanlıklardır. Denge kaybolduğunda da en çok ihanet edenler o Noksanlıklar!. Denge Vehimde kaybolur!
Allah bundan Münezzehtir! Ey gönül! İmanın Hakikatini gör!, ve yalnızca O Noksanlıktan Münezzeh olan Subhan Zat'ın varlığına yönel. Dengeye güvenemeyeceğini idrak etmiş olman gerekir!. Yalnız O'dur güvenip dayanılacak Hakikat! Gör!.

Kendisi ile şımarana perdeleri indiriverir. Uzak duranın şımarması ise sırf nefsine zarar. Farkında olsak da olmasak da...

Ey insan! Madem zahmetli bir çaba ile Rabbine yönelmektesin, öyleyse sonunda mutlaka O'na kavuşacaksın! [İnşikak/6]

Hu/O

Ve muhakkak ki O'dur, güldüren ve ağlatan. Ve muhakkak ki O'dur, öldüren ve dirilten.

[Necm/43-44]

"...Onun için hep O'na yönelin ve O'nun bağışlamasını isteyin; vay haline o
ortak koşanların."

[Fussilet/6]

İslam/Sevgi/Din

Bu insanlar evlatlarına Meryem, İsa, Musa isimlerini vermişlerdir.Bu inceliği göremezsin. Bu incelik öyle büyük bir Hakikat ki, O yüzden işte O, başka bir Din'i asla tanımayacaktır. Başka bir sebebten değil...

Bu sözüm koşulsuz Sevgi böcüklerinedir..

Celle Celalühu

Böcek çiçekde, çiçek toprakta, toprak uzayda, uzay nerede durur.Bu sözlerin hiçbir değeri yoktur.Seni takdir edemiyoruz, ne edebsisiz.Bırak hiç değilse utancımızdan yok olalım. Onu da istemedin.Bu nasıl merhamet, bu nasıl Aşk.Hakkıyla takdir edemiyoruz.

***

Ne alıkoyar, ne bırakır. [Muddessir/28]


"...«(Melekler) Â!.. Orada fesat edecek ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın?. biz hamdinle tesbih ve seni takdis edip dururken» dediler. «Her halde ben sizin bilemiyeceğiniz şeyler bilirim» buyurdu." [Bakara/30]


Derken (İbrahim) yıldızlara bir baktı da
[Saffat/88]

«Ben gerçekten hastayım» dedi.
[Saffat/89]

Telvin

hak bir gönül verdi bana/ ha! demeden hayrân olur/ bir dem gelir şâdân olur/ bir dem gelir giryân olur/ hak bir gönül verdi bana/ ha! demeden hayrân olur/

[Yunus Emre (r.a.)]

Et-Telvin: Kulun hallerinde intikal edişi./
Et-Temkin: Telvin halinde yerleşiklik kazanma demektir >Bize göre<.

[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)]

Adem/Secde/Şeytan/Kovulma/İndiriliş/Aşk

Adem ile birlikte indirilmişlerken yüksek mevkilerden/ Adem rabbine niyaz etti de Aşk oldu/ Şeytanın aklı ise hala Ademdedir

İbrahim (a.s.)/Putlar/Allah ile Konuşma

[(İbrahim:) "Bu işi,  belli ki, şu yapmıştır, putların en  irisi yani: ama en iyisi, siz kendiniz onlara sorun; tabii, eğer konuşmasını biliyorlarsa!"

Bunun üzerine birbirlerine dönüp içlerindeki sese kulak verdiler: "Doğrusu, asıl zalim olan sizlermişsiniz!".

Ama çok geçmeden yine eski düşünce tarzlarına döndüler ve (İbrahim'e:) "Bu (put)ların konuşamadıklarını kendin de pekala biliyorsun!" dediler.]
  
[Allah'da bu alaycı tavırlarından dolayı onlara hak ettikleri karşılığı verecek ve onları küstahlıkları ile baş başa şaşkınca bocalamaya terk edecektir.]

[Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile yada perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi  izniyle dilediğine vahyetmesi başka. Gerçekten O, yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.]

***
İnsanların, kedilerin, kuşların, köpeklerin, çiçeklerin konuşmasını önce bir düşün, sonra belki O'nun biz-Zat konuşmasına kulakların açılır...

Çünkü Ay yerde degil yücelerdedir...

Sevda mevlasını arayan yürektir. Ey Can! Yer kapılarını çalmayı bırak gel gök kapısını çal! Ey Can! Şu fani varlıklara gönül vererek yerlerde sürünme, aşk kanadını açta biraz yüksel, uç, çünkü Ay yerde degil yücelerdedir, gölge ise aşağılardadır.

[Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)]

Şems-i Tebrizi (r.a.)

İki sevgili arasındaki davranış nasıl olursa, ben de, sana öylece gelip boynuna sarılıyorum. Başka ne yapabilirim? Bu niyaz ile elde edilirse, demek ki, Hakkın iradesi dileğimize göre açıkça belirmiştir. Çünkü murat yani istek iradeden pek gizlidir. Murat, iradeyi bilir, ama irade muradı bilmez. Şu halde, o ne yaparsa Allah iradesi ile yapar.

[Şems-i Tebrizi (r.a.)]

Her seferinde kurtarıcın O değil mi?...

Dar'a düşmekten niye sıkılırsın..Her seferinde kurtarmaya gelecek olan Sevgili Allah değil mi?.Sen bu kavuşmayı hafife mi alıyorsun?..

Zahir/Batın/Amel/Nefs/Zahirini Allah'ın Emrine Boyun Eğdirmek

Nefsine karşı kaşların çatık kalsın. Eğer sen zahirinde Celal tecellisini böylece bulmazsan, zahirinden batınına tesirler başka nefslerden başka şeylerden olur. Bakışın böyle bir marifetle devamlı nefsinde olursa başka nefslerden başka şeylerden meşguliyetin azalır. Bu namaz dışında da bedenini Allah'ın emrine vermek demektir. Suretini Allah'ın emrine ver. Çatık kaşlarını her an kötülüğe meyilli nefsinde tut.Bu amelde devamlı olursan Allah'ın Celal-i Kibriyasından nefsine Heybet hediyesi verilir. İbn Arabi hazretlerinin buyurduğu gibi "Zahir ve batın, birbirinden ayrılmayan ikiz kardeşlerdir."...

Vâh size karşı ciğerimin yangınlarına!

Hırka; "bildi, geri dönmedi ve ihlâs ayağı üzere bekledi" kalbinin ateşinden ibarettir. Sır tahtları sâdece ve sâdece hakka'l-yakîn çadırlarında kurulur. Hakka'l-yakîn, tevhîd dâiresinin noktasıdır. Tevhîd vücûd/varlık binasının temelidir. Hüviyyet-i ehadiyye651 ariflerin kalplerini çeken bir mıknatıstır. Ebediyet bahçesi mükâşefe ehlinin gezip dolaştığı yerdir. Cenâb-ı Hak, ruhlara "Elest (Rabbiniz değil miyim)?! gecesinde kıdem sırlarını göstermiştir. Akıllara, " [Ahitlerini] aldığında" meclisinde ahdini takrir (kabul ettirme) lütûflarını bahşetmiştir. Hatırlara, sermediyet/sonsuzluk meclisinde "Onları şahit tuttu" ferahlığını (bast) ihsan etmiştir. "Elest" hitâbıyla ezel yurdunda sırlara yakınlaşmıştır. Onlara muhabbetinin kâselerini kurbiyet sakisinin elleriyle sunmuştur...

Onlar dünyâya döndüklerinde başlarında hâlâ bu şarâbın sarhoşluğu bulunur. Gözlerinde o cemâlin suretinin izleri olur. Kalp gözbebeklerinde ise
o canibin şimşekleri parıldar.

Vâh size karşı ciğerimin yangınlarına! Nasıl öleceksiniz! Siz Rabbinizi
tanımıyorsunuz!

"Cesaret bir saatlik/anlık sabırdır."
Ey Acemli/İranlı! Fıtnat/akıllılık Arap memleketine gitti!

Ey nefisleri ölmüşler! Hidâyet Hindistan'ına gidin! Bâzı ariflere bu şaraptan bir damla içirildi ve kaderinde olanlar kendisine bir yudum söylendi de, ruhu arkadaşları arasında oynamaya başladı. Mûsâ dağı tecellî şimşeği parladığında şevkle titredi; mahbûbun sırrına nazar etti ve aşkının taşkınlığıyla "Ene'1-Hak (Ben Hakkım)!" dedi. Diğer bir arkadaşı da sarhoş oldu ve "Sübhânî (şânımı tenzih ederim)!" dedi.

Ruh kuşlarından bir kısmı beden kafeslerini terk ettiler ve şevk kanatlarıyla kara sevda fezasına uçtular. Vecdin yardımıyla ezel münâdîsinin vadisini görmeye gittiler. Kıdem Tûr'undan müşâhade tohumunu yemek istediler. Fakat azamet doğanları onların talep güvercinlerini yakalayıverdi. Yeryüzünde ve gökyüzünde kim varsa, Allâhu Teâlâ'nın dilediği kimseler hâriç, herkes çarpıldı. Deymûmiyet/sonsuzluk celâlinin güzelliği, âlemlerin sırrında parladı. Ehadiyet kemâli, kıdem gaybı nurunun kandilinden ariflerin gözlerini aydınlattı. Mahlûkat ayaklarının önde gidenleri "Allah'ı hakkıyla takdir edemediler" çöllerine düştüler. Âsîler çöllerde bitip tükendiler. Mürîdlerin şerlileri Allâhu Teâlâ'yı unuttular!

Âdemoğlunun suretinde gayb sırlarından birisi gizlidir. Toprağında yücelik hazînelerinden birisi saklıdır. Bâzıları bu sırrı bilmenin ve bu defineye muttalî olmanın sebeplerini araştırdılar. Nefisleri elinde tutan, onları bu isteklerinden men etti ve onlar selsebîle656 gidecek bir yol bulamadılar. Ey arifler! Kuruntu çadırlarından ve emel hırsızlarının tuzaklarından sakının. Ciddî olun; çünkü bu (tasavvuf, dervişlik) ciddî bir iştir. Mahbûb sizden gizli/gâib değildir; O sâdece "hüviyet" perdesi arkasındadır. Vallahi, nefislerin hevâsi, akıl ayakları için birer bağdır. Şehvet adımları fehim/idrâk ayaklarını kaydırır.

Ey ihvanım! Mahbûba doğru himmetlerinizle seyredin/yürüyün. Musavvir'in nazarını talep için suret ordularından çıkın. Kurbiyet Kâf’ı altındaki ebedî hayâtı isteyin. "Azık hazırlayın ve bilin ki, azıkların en hayırlısı takvadır."

Derviş-i Hakkani Mahbub-i Subhani Hz Abdulkadir Geylani (r.a.)

Yenilen-mek/ İlerle...

Geçmişten sıyrıl. Gelecekten de. An'ı da geçmeyi bil o zaman. İlerle..

Refleks/Korku/Vehim/Rahman ve Rahim/Tasavvuf

Refleks yapan korku Vehimden kaynaklanan korku gibi olmasa da..Yine de Varlığın aslına dair olan mutlak cehl'den kaynaklanır..Oysa Allah mutlaka Rahman ve Rahim bulunmaktadır..

http://jonasclean.blogspot.com/2009/12/tasavvufvehim.html

İlah/Kuran/Sivrisinek/Varlık/Kudret/Kadir/İrade/İlim/Hayat/Tasavvuf

Yatağında uzanmışken Kudret mevcuttur da sen hissetmezsin.Ayağa kalktığında ise istemesen de kudret'i talep etmiş olursun ki o zaman kuvvetini yani kudretin gölgesini hissedersin. Senin yaşamına amade kıldığı kuvvettir, Kudret'i değil. Eğer Kudret'ini yaşamına amade kılsaydı mesela okyanusların ağırlığını devamlı hisseder olurdun...

Ve de bütün uzuvlarını aynı anda algılamak dahi ne derece bir "Varlık Sahibi" olduğunu ifade eder...

Okyanusun ağırlığını hissediyorken bir Sivrisineği dahi önemsiyorsan işte ancak o
zaman O Kudret'in sana bir ikramı olur...

***

Muhakkak ki Allah bir sivri sineği, hatta daha üstününü misal getirmekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o şüphesiz haktır, Rabb'lerindendir. Ama küfre saplananlar: «Allah böyle bir misal ile ne demek istedi?» derler. Allah onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o fasıkları şaşırtır. [Bakara/26]

Yokluk/Muhyiddin İbn Arabi(r.a.)/İmam-ı Rabbani(r.a.)/Nur

Röportaj: İmam-ı Rabbanî Hazretlerinin bu bahiste söylediklerini, alelâde insanların Vahdet-i Vücud mevzuundaki sözkonusu yanlış yorumlarına bir sed çekmek ve hakikati yerli yerine oturtmak tarzında değerlendirebiliriz değil mi?

W.Chittick: Kesinlikle öyle. Basit insanların bakışını düzeltmek içindir bunlar. Zaten gerek İbn Teymiyye’nin çağında yaşayan tasavvuf erbabı, gerekse İmam-ı Rabbanî devrinde Hindistan’dakiler, tek kelimeyle muhteşemdir ve Vahdet-i Vücud’a dönük böylesi yanlış bir yaklaşımları yoktur. Bunlardan, meselâ Şeyh Muhibbullah, İbn Arabî’nin Hindistan’daki en büyük talimcisidir. Fevkalâde bir anlayışı vardır İbn Arabî üzerine. Ve yine diğer birçokları da söz konusudur. Gerçi bunlar pek bilinmiyor artık. İmam-ı Rabbanî tanınıyor daha ziyade ve sanıyorum bunun arkasında çok çeşitli içtimaî, siyasî ve tarihî sebebler mevcut. Neticede, dediğimiz gibi, Şeriat karşıtlığının gerekçesi olabilecek tarzda beliren kimi yanlış Vahdet-i Vücud algılamalarına karşı İmam-ı Rabbanî, “Her şey O değil, O’ndandır” demiştir. Yine bu çerçevede, bir de, “Her şey O’nun Yoluyladır” denmiştir.

İbn Arabî’yi okursanız, elbette ki, “el-Vücud el-Hakk vel-Vahid” demiştir. Çünkü Tevhid’e inanır o. “De ki: O, Allah Bir’dir” (İhlâs, 1)

Röportaj: Allah’ın Varlığı ve Birliği önünde, kul için “ben!” demek nasıl bir cürettir diye de düşünmek lâzım.

W. Chittick: Tabiî ki. Toparlarsak, İbn Arabî, Hakk’ın Vücuduna ve Birliğine inandığı için tüm bunlardan söz etmiş, fakat Vahdet-i Vücud ifâdesini ayniyle kullanmamıştır. O yalnızca “Tevhid”i savunur eserlerinde.

Röportaj: Gerçi alelâde insanlar sadece İbn Arabî Hazretlerini değil, hemen her şeyi yanlış anlıyorlar ya, neyse. Bu noktada hatırımıza gelen bir incelik: Hafızamız yanıltmıyorsa, bir Nakşî büyüğü olsa gerek, Vahdet-i Vücud telâkkisi karşısında Vahdet-i Şühud’u savunuyor, ancak bu bâbda serdettiği hususlar Vahdet-i Vücud’u doğrular bir mahiyet arzediyor. “Hâl” meselesi…

W. Chittick: (Tebessüm ediyor) Aynı durum İmam-ı Rabbanî için de cârîdir. Eğer okursanız, İmam-ı Rabbanî İbn Arabî’nin söylemediği bir şeyi asla söylemiyor. İbn Arabî’nin “Vücud”la ilgili söylediklerini kendi kelimeleriyle aynen tekrarlıyor. “Şuhud” için de aynı husus geçerli. İmam-ı Rabbanî yalnızca, kendi zamanındaki Hindlilerin, “Heme Ost” (Her şey O’dur), demek ki Şeriat’e de gerek yoktur yollu, böylece Şeriat’ı zedeleyecek tarzda algılayabildiği Vahdet-i Vücud’a dair yanlış anlayışlarını doğrultuyor, bu nitelikteki sorularını cevablıyor. Hayır, böyle değil, diyor ve meseleyi izaha kavuşturma ve ifâde etmenin bir başka yoluna ihtiyaç duyuyor.

-23-28 Mayıs 2008 Hayreddin Soykan- W.Chittick röportajından alıntı-

***

Hiçbir suret(şekil),hiçbir ışık,hiçbir cisim,hiçbir duyu olmayan bir yokluğu görüyordum. Ancak bir mesafe vardı bakış olduğu yokluktan görüşün olmadığı yokluğa doğru. Sonra içinde küçük bir alanda dönüş olmaya başladı. Görüyordum. Yokluk hala sabitti dönmüyordu. Fakat o alanın döndüğünü de hissediyordum. Sonra aynı şey uyum halinde bana da oldu. Ben de hem sabittim hem de döndüm. Hem de hala hiç yokluktum. Dönmüyordu fakat görüyordum ve somut olarak hissediyordum döndüğümüzü. Ve sabitti-k-(m)...

Muhyiddin İbn Arabi hazretlerinin O'na 'Sırf yokluk'dur' demesi ile İmam-ı Rabbani hazretlerinin o'nun bu ifadesine karşın O'na 'Sırf Nur'dur dese idi daha uygun olurdu' demesinin aslında aynı manayı ifade ettiğini anladım... İki büyük şeyh hakkında yeterli bilgisi ve Seyr-i sülûk tecrübesi olmayan kardeşler onların arasında varolduğunu zannettikleri muhalefetin aslında yalnızca kendilerine özgü engin Marifetleri boyutunda olduğunu idrak etmeleri örnekler ne kadar çoğaltılırsa da zor olacaktır.


Örneğin şu üç alıntıyı dikkatle okuyunuz..


“..Dağların da üstündeki yüce zirvelere olan teceliyat-ı ilâhiyeye bir bak!. Bil ki!.. O görenlerin, daima nazarları o zirvelerdeki tecelliyata olur. Alçalmada yücelik olmasaydı, yüzlerimiz, görüneni gözler ile aramakla alçalmazdı... İşte bundan dolayı Allah bize, secde etmemizi emr etti...“


"...insan, hayret edilecek şekilde bir varlıktır. Hilâfete liyakat peydan eylemiş emanet ağırlığını dahi yüklenmiştir. Sana anlatılacak olan, insanın duyulmamış hususiyetlerini dinle... İnsan muamelesi, o mertebeye ulaşmıştır ki onun için, mücerred ehadiyet aynalığı hasıl olmuştur. Böylece de, Zat-ı Ehadiyete bir zuhur mahalli oluyor. Hem de, sıfatların ve şüunatın iktiranı olmadan... Halbuki Hazreti Zat, bütün vakitlerde sıfatları ve şüunatı özünde toplamaktadır. Asla aralarında ayrılmak yoktur. Hem de vakitlerin hiçbirinde... Üstte anlatılan cümlenin daha açık manası şöyledir: İnsan-ı kâmil, Yüce Mukaddes Hazret-i Zat'tan gayrının esaretinden halâs olduğu zaman onun için Zat-ı ehadiyet ile alâka meydana gelir. Bu durumda sıfatlardan, şüundan hiçbir şeyin mülâhazası, nazara alınması, maksud ve matlub olması onun için yoktur.

"İnsan sevdiği ile beraberdir."..."


Örneğin şu alıntı kime ait gözüküyor?


"...Bütün bu incelikleri ancak; Allah ve Rasûlü'nün yolunda ittibâ edenler Allah ve Rasûlü'nün bildirdiklerine çelismeyecek tarzda anlatanlar idrâk edebilir. Allah Celle ve Alâ; «Ben, kâinatı, arsı, insanı ve bütün varlıkları yarattım» diyor. Hayır efendim, "âlemde hiçbir sey yoktur, yalnızca ALLAH mevcuttur..." veya "Allah âlem'in bâtınında ve zahirinde görünmektedir.." denilebilir mi?.. Tâbi ki Hayır!. Ancak, >varlık Allah'ın sıfatlarının gölgesidir<.. >Dolayısıyla<, âlemde Allah'ın "El- Bâtın" isminin tecellisi batini ve "Ez-Zâhir" isminin tecellisi zahiri olmak yönüyle, âlem'in batini ve zahiri özellikleri >o isimlerin hakikâtlarinde< >sabit olan< hakikâtlarıdır. Ayrıyetten şunu da belirtmekte fâide vardır. Zira Esmalar Uluhiyet Makamında her birisi diğerinin aynıdır. İste bu cihetle "Vahdet-i Vücûd" denmektedir. Yani, Esma ve Sıfatlar, >Zât-i İlâhinin varlığında< her biri bir >diğerinin aynıdır.< Orada isimlerde taaddüt yoktur. Ve Zâtta bütün Esmalar birbirinin aynıdır. Âlemde ki tecellilere gelince, bu varlıkların istidadına göre açığa çıkmaktadır. Öyle ise, varlıkta açığa çıkan isim ve Sıfatların özellikleri Hak'kın isim ve Sıfatlarının aynı değildir. Meselâ; insanda açığa çıkan ilim Hakkın İlim Sıfatının tecellisidir, fakat Hak'kın ilmi, diğer bütün Sıfatların aynı olduğu gibi Ezelî ve Ebedi'dir, >fikir yoluyla elde edilmis değildir.< Bizim ilmimiz ise, sonradan olma olduğundan Ezelî ve Ebedî değildir. Ayrıca bizde açığa çıkan ilim, bizim diğer sıfatların aynı da değildir. Şayet, "bizden açığa çıkan sıfatlar ve özellikler Hakkın Sıfat ve özellikleridir" dersek Hakkı kayıt altına sokmus oluruz.. Bu da apaçık olarak Tevhîd'e aykırıdır. Zât-ı İlâhî'yi kayıt altına aldıktan sonra tenzîh'in ne anlamı kalır...???!!!..."

***

Marifet'i olmayan Marifet'i oyun zanneder...

Varisler oynamaz..

O halde Hakk-ul-yakîn'e kadar Zan ile hareket etmemek vazifedir..


***

İnsanlara akılları nisbetinde ve idrak seviyelerine göre konuşun!

s.a.v.


***

“Bize o padişahın huzuruna varmaya izin yoktur” deme....

O'nun aşkını seç ki bütün peygamberler, onun aşkı ile kuvvet ve kudret buldular, iş güç sahibi oldular. Sen “Bize o padişahın huzuruna varmaya izin yoktur” deme. Kerim olan kişilere hiçbir iş güç değildir.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)

Abdulkadir Geylani (r.a.) / Risaleler'inden

Susuz akılların içtiği en tatlı pınar, zikir ve tevhîd pınarıdır. Allâhu Teâlâ ile ünsiyet etmek "kalp burunları"na esen manevî kokuların en güzelidir. Allâhu Teâlâ'ya münâcâtın tadına varmak, ruh şarabının kadehidir. Allâhu Teâlâ'yı zikretmek, akıl gözünün cilâsıdır. Allâhu Teâlâ'ya hamd incisi ile ancak sır zülüflerinin ayrım yerine konmuş olan taçlar süslenir. O'na şükretmenin misk kokusu, ancak ruh elbiselerinin ceplerinde kokar. O'nu övmenin gülü, ancak O'nun mü'min kullarının dil ağaçlarından derlenir.

Eğer Rabbini san'atındaki güzelliklerle zikredersen, kalp kilitlerin açılır. Eğer Rabbini, hükmündeki sır letafetleri ile anarsan, işte sen o zaman gerçekten O'nu zikrediyorsun demektir. Eğer O'nu kalbinle zikredersen, rahmet canibine yakınlaşırsın. Eğer sırrın ile zikredersen, kutsallık mertebelerine yaklaşırsın. Eğer O'na olan muhabbetinde sâdık kalırsan, O seni lütuf kanatlarıyla "Sadâkat makamı'na 589 götürür. O'nun zikrinden bir an ayrı kalan, O'nun yüceliğinin kadrini bilemez. Bir an olsun sır gözüyle O'ndan başkasına teveccüh eden kimse, O'nun vahdâniyetinin/birtekliğinin ezelîliğini anlayamaz.

Zikir, rahmet canibinden gelen bir rahatlıktır, gönül huzurudur. Onun o tatlı nesîmi, zâkirlerin "ruh burunları"na güzel kokular getirir. Onun o güzel kokusundan, cisim kafesi içerisinde bulunan ruh dalları sallanır, müteessir
olur. Akıllar, suret bahçelerinde raks etmeye başlar. Sırlar kendinden geçmiş bir şekilde vecd çöllerine düşer. Sarhoş bülbüller definelerde gizli şeyleri anlatmaya başlar. Muhibler, hasret ateşiyle yanıp kavrulurlar. İştiyak çekenler ise, bu hayıflanmanın şiddetinden dolayı kendilerini kaybeder. O vecde ulaşan kişinin lisânı, Vâhid'e yakınlaşmış olmanın verdiği sevinçle, şöyle der: "Doğrusu ben Yûsuf'un kokusunu alıyorum." 590 Bunun üzerine, kıdem cariyeleri ortaya çıkar; fikir köşklerindeki mahbûbun sıfat gelinleri gönül gözlerinde belirmeye başlar. Sonra onların üzerine izzet/şeref örtüsü örtülür de azamet/yücelik elbisesiyle gizlenirler.

Aşkın harareti gözlerde yaş bırakmaz. Şevk ayakları, bir yandan yolun uzunluğu, diğer yandan hicret çöllerinin kızgın sıcakları dolayısıyla yürümeye mecalsiz düşerler de, yere yığılıp kalırlar. İşte tam bu anda kerem/cömertlik ve iyilik elçisi "kader doktoru"nu gönderir: Onun gözündeki hastalığı "Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm" sürmesi ile tedâvî eder. Bu ismin/esmânın ışıkları "celâl ceberûtu (âlemi) "nde ortalığı aydınlatıp, "kibriyâ ordusu"nun sancakları altında izzetin nüfuzu her tarafı kaplayınca; akıl gözleri şaşakalır, fehim bakışlarını dehşet sarar, fikir kuşları yere düşer, kâinat kitabının satırları silinir gider.

"Ehadiyet" (Hakk'ın mutlak birliği) heybetinin dili der ki: "Sesler Rahman için susmuştur." 591 Gönül dağları yerinden oynar; "tecelli'nin nurunun güzelliğinden beşerî vasıflar paramparça olur.592 Ruh kanatları budanmıştır, artık tefrîd/tevhîd ilmi fezasında onların uçabileceği yer yoktur!...

O'nun aşkının şevki ile kalpler O'ndan başkasını görmez olur. O'nun aşkının kara sevdasıyla özler yanıp tutuşur. O'nun yakınlık-uzaklık çöllerinde fikir bülbüllerinin dilleri dolaşır.

O'nun hikmetleri bütün zâtlara/özlere serpilmiştir. Her sanatta onun sanatının izleri parlar. Her şeyde O'nun kudretinin güzelliği zahirdir. Her mevcutta O'nun vahdaniyetinin burhanları vardır. Her akıl gözünde O'nun kudretinin nuru ışıldar. O'nun sanatının dili, heybet şâhidlerinin işaretleriyle "ehl-i vücûd"a 593 hitâb eder.

Akıl aynaları O'nun harikulade a'yânının/özlerinin suretlerini yansıtır; kullarının kalp gözlerinde gayb sırlarının gelinleri belirir: "İste (bütün bunları yapan) Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'nu bırakıp da kendilerine yalvarıp yakardıklarınız ise, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir. 594

589 Kamer, 54/55.
590 Yûsuf, 12/94.
591 Tâ-Hâ. 20/108.
592 "Rabbi dağa (Tûr-iSinâ) tecellî edince, onu paramparça elti" (A'râf, 7/143) âyetine telmih vardır.
593 Ehl-i vücûd: Manâdan anlaşılan o ki, burada ehl-i vücûddan maksat, varlığa hikmet naza
rıyla bakabilenlerdir.
594 Fâtır, 35/13.

Tasavvuf/Haller

Çocuklar masalı dinlerken kendilerinden geçmiş masal olmuşlar, anlatıcı Zat'ı tamamen unutmuşlar. Uyumuşlar rüyadan rüyaya dalmışlar... Bu haller misali;.. bazen, Gafletin.. bazı ise Rahmeti.. Masal olmuşken anlatıcı Zat'ı unutmamak ne çetin iş! Ve bu Vefa ne hesapsız, ne Yüce bir Dostluk!...

Ve hiç kimsede Allah’tan bir şey yoktur

...Ve hiç kimsede Allah’tan bir şey yoktur. Ve herbir kimsede, suretler ne kadar çeşitli olursa olsun, kendi nefsinden gelenden başka bir şey yoktur...

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)

Lâ mevcude illâ Hu...

Rahmetini istediğinde ve O gösterdiğinde, hissedersin ki o rahmeti diğer insanları da kuşatır. Bu yüzden ki diğerleri de aynı şekilde yönelirse, rahmet daha da fazlasıyla açığa çıkacaktır. Anlarsan, aslında O sıfatlarıyla Mevcud olan da...kullar O'na perde...

Fakat bu manada iyi bil ki, Zatı'na hiç bir şey perde olamaz.. Tıpkı bir kadın örtündüğünde güzelliği kaybolmayacağı gibi..

Zat'ı Ruh, Sıfatları nefs misali...

Çünkü seven sevdiğine itâat eder...

Allah’a isyan edip durduğun halde O’nun muhabbetinden dem vuruyorsun.. kasem ederim bu anlaşılır gibi değil!(çok acib birşey bu şaşırıyorum) Eğer muhabbetinde sâdık olsaydın O’na itâat ederdin; çünkü seven sevdiğine itâat eder.

[Râbia el-Adeviyye (k.s.)]

Tasavvuf/Tefekkür/Zikir

Allah, Alim isminin tecellisi olarak, senin ruhunun göğünde senin için "Biliş" gerçekleştirir ki bu, o gökteki esintilerin mahiyetine göre bazen "Tefekkür" ismiyle anılır, bazen de yapmakta olduğun "herhangi bir "iş" tir..O'na daimi kulluk etmek ve yakın olmak isteyenlerden isen dikkat et ve unutma ki bak kaynak değişmez...Bu izah sırasında gerçekleşen biliş ise senin değerlendirişin sonucunda pek çok Zikri içinde barındırmıştır...

Nübüvvet bunları kendi kucağında terbiye etmiştir, tıpkı Veysel'i terbiye ettiği gibi...

1259 - Ebu Vâil (radıyallahu anh) anlatıyor: "es-Subeyy İbnu Ma'bed dedi ki: "Ben Hıristiyan bir bedevî idim. Sonradan Müslüman oldum. Kabilemden Hüzeym İbnu Sürmüle adında bir kimseye gelerek: "Hey adamım, ben cihâd hususunda hırslıyım. Hacc ve umre yapmayı da üzerime vecibe buldum. Ben bu ikisini nasıl birleştirebilirim?"diye sordum. Bana:

"İkisini birleştir ve kolayına gelen bir kurban kes" dedi. Ben de ikisine birden (niyet edip) ihrama girdim. (Küfe'ye bir merhale mesafedeki) Uzeybe nam mevkiye geldiğim zaman Selmân İbnu Rebîa ve Zeyd İbnu Sühan ile karşılaştım. Ben hacc ve umre her ikisi için ihramdaydım. Biri diğerine benim hakkımda:

"Bu adam devesi kadar da bilgili değil" dedi. Bunu işitince tepeme dağ yıkıldı zannettim. Doğru Ömer İbnu'1-Hattâb (radıyallahu anh)'agittim. Ben, hac ve umre her ikisi için de ihramımı devam ettirerek, hikâyemi anlattım. Hz. Ömer bana:

"Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) sünnetine irşâd edilmişsin" dedi."

***

...Şunu bil ki, üveysiler denilen bir zümre vardır. Bunların şeyhe ihtiyacı yoktur. Zira başka bir aracıya hacet kalmadan nübüvvet bunları kendi kucağında terbiye etmiştir, tıpkı Veysel'i terbiye ettiği gibi. Gerçi o zahiren Peygamberler Efendisini görmemişti. Ama onun tarafından terbiye ve irşat edilmişti. (Risalet ocağında) nübüvvetten terbiye görmüş ve hakikatle dost olmuştu. Bu makam o kadar ulu ve yücedir ki, kolay kolay kimseyi oraya ulaştırmazlar. Bu devlet kime yüz gösterir ki? "Bu Allah'ın dilediğine bahşettiği bir lütufdur." [MAİDE 5.54]

Feridüddin Attar (k.s.)

Tasavvuf Sohbet

Bi Sohbet: http://www20.zippyshare.com/v/38153210/file.html

Evrim/Egzistansiyalizm (Devam)

Tin/4-Gerçekten de biz, insanı, en güzel bir sûrete sâhip olarak yarattık.
Tin/5-Sonra da onu döndürdük, aşağıların en aşağısına attık.

***

Egzistansiyalizm: İradesi ve bilinci olan insanların, irade ve bilinçten yoksun nesneler dünyasına >fırlatılmış< olduğunu öne süren felsefe okulu.

Deist /Deizm(Devam)

Tanrı bir gün Deist'in kulağına eğilip şöyle fısıldamış: "-Cebrail sana benim hakkımda birşeyler mi söyledi."

Ateist/Ateizm (Devam)

Ellerin ayakların konuşacağı haberini duyunca gülersin. Ama kafatasının içinde
susturamadığın bir et parçasıdır..Kim güler bu duruma..

Panteizm/Evren/Alem/Tek ve Bir/ (Aklınızı Kullanmaz mısınız?)

İki şey (şeyler), örneğin gözler, Bir'i verir. Tek dersin de, ne gösterebilirsin ne de nedir Tek diye düşünmezsin ki Akledesin. Evren diye seslendiğinde sadece "şeylere" işaret etmiş oluyorsun. Herşey böyle ayrı ayrı "şeyler" de. Bu Bir algısı nasıl mümkün ve Tek hani, düşündün mü? Özgür demiyelim de Akletmez, düşünceliler..

Ne diyosun? Çekomastik mi sence?

Kedidir kedi...

Tasavvuf/Veli/Varis...

Yahudi bilginlerinden birisi bize şöyle dedi: ‘Sizin birlikte bir nasibiniz yok! Kitabınızın sureleri B ilebaşlıyor.’ Ben de şöyle yanıt verdim: ‘Sizin ki de öyle! Çünkü Tevrat’ın ilk harfi de Ba’dır.’...Bunun üzerine sustu kaldı ve başka bir şey söyleyemedi. Çünkü Elif ile asla başlanamaz. [Muhyiddin İbn Arabi (r.a)]

İş adam gibi konuşmaya tartışmaya kalsaydı öyle bir kimse var ki geçmişe koyduğu gibi geleceğe de koymuştur ayağını. Hoş! bu taraf da bilemedi kıymetini ki çok ağır ödetmektedir hala bedelini: "O"... Şimdi sohbetler yoktur, cehalet ve hakedilen şekilde maymunların çığlıkları vardır...

Mevlana'nın (r.a.) toplumlar arası etkisini görürsün. Hakikaten görseydin inanamazdın. Aşk ayağı o, Akıl ayağı ise İbn-i arabi'dir (k.s.). Müslüman tek bacağını kırmıştır. Aşk herşeyi affetti mi? "la edri": Ben bilmem ...

Allah'ın Konuşması

İnsanların, kedilerin, kuşların, köpeklerin, çiçeklerin konuşmasını önce bir düşün, sonra belki O'nun konuşmasına kulakların açılır...

İnsan kör olmayagörsün, adını bile unutur...

Seratonin de şöyle yağmur gibi yağsaydı, ilk kuraklıkta birbirimizi yerken dünyadan aşağı düşerdik. Ya da birbirimizin gözüne parmak sokar, uçurumlardan atlardık sevinçten. Tabiat ana doğa baba dünya kardeş siz ne ince hesaplar sahibisiniz.

Ohoo ne ölçüsü herşey tesadüf öle kendi kendine doğal ne bozulması hem bozulsa da bilim adamlarımız var bi teori bulurlar bitti gitti.

Allah tabiat ana doğa baba dünya kardeşin seratonini dengeli eylesin akıllarını korusun asablarını bozmasın, amin.

Ruh ve Can (Devam)

Uykuda, beden, nefes, kan; Can/ Ne fayda?/ Sen hanidin?/ Yoktan yaratmaya şaşılırya/ Ruhundan üflemese; onlar hani ki?

Bunların ibret alacağı yoktur

Bedenini kaldırıma bıraktığın kediyi kaldırdım. Bunların ibret alacağı yoktur.

Kulluk

Çaba sarfedicilerden isen yorgunluk geldiğinde unutma:

De ki: Benim namazım, ibadetim, >>hayatım ve >>ölümüm<< hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.

Allah neden kendisine kulluk etmemizi ibadet etmemizi tapmamızı istiyor

Allah kendisine kulluk etmeni istediğinde şüphesiz doğruyu söylemiş ve sırf senin saadetini, iyiliğini ve özgürlüğünü istemiştir. Çünkü İnsan ve herşey mutlak olarak acizdir. Dünya üzerinde kalabilmesi dahil kendi zatından değil örneğin yerçekimi denen gayrı bir kuvvetledir. Yerçekiminin varlığı da şüphesiz bu şekildedir. Herşeyin varlıkları da tıpkı böyledir. Hiçbirisi kendi zatlarıyla var değillerdir. Ve hakikatlerini sürekli olarak ikrar etmekteler. Eğer onlar hakikatlerine uymayan bir iddiada bulunsalardı denge şüphesiz kalkar ve dağılırlardı. Öyleyse hepsi mutlak olarak acizdir. Dolayısıyla hakikatini inkar edip aksini ikrar etmeye mahkum olan kahrolur. Ve çivi çiviye kendi rızasıyla sonsuza dek mahkum kalacaktır.Allah kendisine kulluk etmeni istediğinde şüphesiz doğruyu söylemiş ve sırf senin saadetini iyiliğini ve özgürlüğünü istemiştir...

"Yerde Gökte Allahtan başka ilâhlar olsa idi ikisi de fesada uğramış gitmişti..."[Enbiya/22]

Sonra bir duman halinde olan göğü yaratmayı hükmetti ve ona ve yeryüzüne: "İsteyerek veya istemeyerek meydana gelin." dedi. İkisi de, "İsteyerek geldik" dediler.[Fussilet/11]

"Semayı(göğü) yükseltti ve ona ölçü(mizan) koydu. Sakın bu ölçüleri bozmayın. Siz de bu dengeleri koruyun ve dengeleri zorlamayın..." [Rahman Suresi]

"Görmedin mi; göklerde olan herkes ve her şey ve yeryüzünde bulunan herkes ve her şey; güneş, ay, yıldızlar, dağlar, bitkiler, hayvanlar ve pek çok insan gerçekten Allah'a secde ediyorlar. İnsanlardan çoğu da vardır ki onlara azap hak olmuştur." [Hacc Sûresi/18]

http://jonasclean.blogspot.com/2010/02/sevgililer-gunu.html

Zikir (Devam)

Ne kadar aklına geliyor ve hatırlıyorsun İsmiyle çağırmadan. Ve ilki ikincisinden farklı. İlki Zat'ı, ikincisi fiil veya sıfatları yoluyla.

doğruyu söyler ve doğru yola ulaştırır

Hiçbir şey hakkında sakın “yarın şunu yapacağım” deme! Ancak, “Allah dilerse yapacağım” de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve “Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır” de. [Kehf/23-24]


"...doğruyu söyler (!) ve doğru yola ulaştırır (!) ..."

Ruh/Nefs/İmtihan (Devam)

Yaşam işte; imtihan dediği. 'Hay'at ise O: Yaşam kaynağı. İmtihandan çekmek istediği nefessin Ruhunda; çünkü üfledi..

“ALLAH de ötesini bırak” [En'am/91]

Ruh/Nefs/İmtihan (Devam)

Nasıl ki O kitapta bir ayette kendisi sorar başka bir ayette kendisi cevaplar, sen ise ortada seyreden bir ruh nefsinde oluşan dalgalarda seyreder ve tercihlerde yönelişlerine göre halden hale aşamadan aşamaya geçirilirsin.Yaşam işte; imtihan dediği. Ümit veya sabır. O gözetleyen ve her konuda lehine ve aleyhine süreye göre yumuşaklık ve Adaletiyle(!)Hükmedendir. Allah kendisine yönelenlerden kılsın.Amin.

İslamda Şiddet (2)

Hiç evinde aniden yabancı bir adamla karşılaştın mı. Evine izinsiz girmiş, malına canına ve ırzına tecavüz edecek kadar korkusuz bir kimseyi bunu yapmaması için önceden nasıl korkutabilirdin. Biliyorsundur Zekat zorunludur ve vergi gibi değil direkt ihtiyaç içinde olanlaradır.

Başına geldiğinde anlaşılır bazı şeyler/Kendin dayanırsın zalimin zulmüne belki de/ Kendini değil/O zaman meydana çıkar bir kuvvet bulamayanları ne kadar sevdiğin.

http://jonasclean.blogspot.com/2010/04/islamda-siddet-turan-dursun-severlere.html

Senden başka kim var?

"Herşey fanî, herşey gelip geçici.Fakat senin vahdet sofran daimîdir, daimîdir, daimî! " Dünyada senden başka birisi var mı? " diye gözümü ovuşturup bakıyorum.Senden başka kim var? Senden başka kim var? Senden başka kim var."

Hz.Mevlana Celaleddin Rumi(k.s.)

Tasavvuf / Muhyiddin İbn Arabi (r.a.) / Fütuhat-ı Mekkiye / Doğa-Tabiat

Hayır; Allah, inkârları dolayısıyla ona (kalplerine) damga vurmuştur

Onların kendi sözlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerine karşı inkâra sapmaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: 'Kalplerimiz örtülüdür' demeleri nedeniyle (onları lanetledik.) Hayır; Allah, inkârları dolayısıyla ona (kalplerine) damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar. [Nisa/155]

Zamanı geldiğinde insana mesajlarımızı (evrenin) uçsuz bucaksız ufuklarında (Dış Alem) ve kendi öz benliklerinde (bulduklarıyla) tam olarak anlatacağız ki bu (vahy)in tartışılmaz bir gerçek olduğu, apaçık ortaya çıksın. Rabbinin her şeye tanık olduğu(nu bilmeleri onlara) hala yetmez mi? [Fussilet/53]

Gökten İnme

Bir de o dağları görür, onları sabit sanırsın; oysa onlar, bulut geçer gibi geçip gider. Bu, herşeyi sapasağlam yaratmış olan Allah'ın sanatıdır. O, şüphesiz bütün yaptıklarınızdan haberdardır.[Neml/8]

"Gökten inme" derken yeryüzünün herhangi bir yerinden bakıldığında görülen sabit bir yer kastedilmediği ve Hz Peygamber'e (s.a.v.) vahyin bir tablet halinde inmediği biliniyordur di mi.

Kitap ehli, (Yahudi'ler) senden kendilerine gökten bir kitap indirivermeni istiyorlar. Çok görme: Musa'dan daha da büyüğünü istediler ve: "Allah'ı bize açıkça göster." dediler de zulümleri yüzünden kendilerini yıldırım çarptı. Sonra kendilerine o kadar mucizeler gelmişken tuttular danaya taptılar. Biz bunları bağışladık ve Musa'ya güçlü bir saltanat verdik. [Nisa/153]

"...(Gelecekte) "Bir kavim var. Sünnetimden başka bir sünnet edinir; hidayetimden başka bir hidayet arar. Bazı işlerini iyi (ma'rûf) bulursun, bazı işlerini
kötü (münker) bulursun"..." [Hadis](s.a.v.)

Hiç ve Deizm

Bir şey'e yoğunlaşmakla getireceğin delil, Hakk'ın olmadığına delil sayılamaz. Aynı şekilde bir şey'e yoğunlaşman da o şeyin Hakk olduğuna delil sayılamaz. İki durumda da hiç bir bilgi olmasa dahi Hakk'ın Zat'ına yoğunlaşmış olmadın çünkü. Hakk'ın zatı derken her insanın özünde bulunan o yönsüz yönelişin hedefini kastediyorum. O eğer et yemiyor veya ot yiyorsa sen ancak bir şey'e yöneliyordun..O hedefe değil..

Ot'un canlı olmadığına dair bir delilin varsa, et yememenle sonuç bulan yolculuğunun gerçekten O hedefte son bulmuş olduğuna dair bir delil olabilir...

Bütün cihan halkı bir tarafa geçsin

Bütün cihan halkı bir tarafa geçsin, ben öbür tarafa geçeyim. Her ne zorlukları varsa benden sorsunlar, hepsine cevap vereyim ve hiç kaçmayayım. Sözden, konuşmadan yüz çevirmem, daldan dala sıçramam.

Şems-i Tebrizi (r.a.)

Her canlı ölümü tadacaktır...

Ölümün tadını ancak derman bulmuş can anlar.

Aşk

Hangi Aşk ki o yangınından kurtarır.
Ateşine sözünü geçirecek bir Aşkın yok mu senin.

Nefs

Şiddet göstermeksizin kuvvetli, zayıflık göstermeksizin yumuşak ol.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)