Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Onları Allah'tan uzaklaştırmaz..!

Allah'ın kulları içinde öyle bir grup vardır ki cennet ve cennetin içindeki nimetler bile, onları Allah'tan uzaklaştırmaz..!

Süleyman ed-Dârânî (k.s.)

Kendini koyverme !

Kendini koyverme!
Zira vesvese seni perişan eder, zebun eder.
Vesvese, yılan gibi hile ile, efsunla seni tutar, bağlar.
O hikmetinden sorgusuz olan Kudret'in nuranî ay'ı, seni nurlandırıncaya kadar vesveseye meydanı bırakma.
O seni öyle korur ki, gök bile buna hayran olur.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Ben sizin Rabbiniz değil miyim?

"...Bu makam, ezeli istidada göre lütuf ve ihsanların yağdığı bir makamdır.

Makam bir değil bir çoktur. Her makamı aşıp öbürüne geçmek için arada; şahsa göre değişen bir veya birkaç durak olur Aslında tek olarak bilinen ama aşılması oldukça zor bir durak var ki, o hepsinin uğrayacağı bir duraktır Işte o durak:

- Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (7/172).

meâlindeki cümlede gizlidir Bu durağı aşanın artık yolu, vuslat âlemine doğru uzar Buraya kadar gelebilen istidadlı olsa gerek Bunu o yolcular da anlar; neşe ve huzur içinde mest olurlar Hayran olurlar.

Sonra onlara ilahî nimet sofraları serilir. O sofralardan bol bol nasib alırlar Çünkü o nimetler:

- O kimselerdir ki; onlar ihsan ettiler Sonra bunlar için HÜSNÂ ve ZIYÂDEsi vardır. (10/26).

Âyet-i kerimesi ile tarif edilmektedir Burada HÜSNÂyı tümden nimetler; ZIYÂDEyi ise, likâ-i ilahi olarak anlatabiliriz..."

Abdulkadir Geylani (k.s.)

Tasavvuf ( Devam)

Tasavvuf Şarap içmek, Nara atmak, tatlı tatlı sohbet etmek, İlim satmakla değil o ağır yük altında ( Sınırsız Rahmet ve Yakınlık ve Selam onun üzerine olsun ) 6 AY Vahyin kesilmesiyledir !

Şeriat / Kuran / İslamda Şiddet /(Devam)

Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi.


“De ki: Hak Rabbinizden’dir. Artık bundan sonra dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.”


"Sizinle, din hususunda savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış olanlara, iyilik yapıp; onlara adaletle muamele etmekten Allah sizi menetmez. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Allah sizi ancak, size karşı din savaşı yapmış ve sizi yurtlarınızdan çıkarmış, çıkarılmanıza arka çıkmış olanlara dostluk etmenizi meneder. Kim onları dost edinirse, işte bunlar zalimlerin tâ kendileridir"


“Onlar, haksız yere, sırf, “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.“


“Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın. Zulüm ve baskı, adam öldürmekten daha ağırdır. Yalnız, Mescid-i Haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa (siz de onlarla savaşın) onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.”

***

Önyargılarıyla Kör olana sen Hakikati nasıl gösterebilrsin ki ?


***

“De ki: “Siz ey hakikatı inkâr edenler!
Ben tapmam sizin taptığınıza
Siz de tapmazsınız benim taptığıma
Ve ben tapmayacağım sizin tapıp durduğunuza
Siz de tapmayacaksınız benim taptığıma.
Sizin dininiz size, benimki bana.”


“O peygamberin kavminden, Allah’ı inkâr eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler: “O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor.”


İnsanlara hidayet (Kur’an) geldikten sonra onların iman etmelerine ancak, “Allah, bir beşeri mi peygamber olarak gönderdi?” demeleri engel olmuştur.

De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.”

De ki: “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarından hakkıyla haberdardır, onları hakkıyla görendir.”

Ve hani Allâh şöyle dedi: "Ey Meryemoğlu İsa!. . İnsanlara, 'Allâh dûnunda beni ve annemi iki ilâh edinin' diye sen mi söyledin?". . . (İsa) dedi ki: "Subhaneke (tenzih ederim seni)! Benim, Hak olmayanı söylemem nasıl mümkün olur? Eğer onu söylemişsem, (zaten) kesin sen onu bilmişsindir! Sen nefsimde olanı bilirsin, fakat ben senin nefsinde olanı bilmem! Kesin ki gaybların tamamını bilen sensin, sen!"

“Kavminin inkâr eden ileri gelenleri, “Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İlk bakışta sana uyanların da ancak en aşağılıklarımızdan ibaret olduğunu görüyoruz. Sizin bize karşı herhangi bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz” dediler.”

“Onlara, “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın” denildiği zaman, inkâr edenler iman edenlere, “Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz” derler.”

"Yahudiler (den bir taife), "Allahın eli sıkıdır" derler. Sıkı olan onların elidir: Söyledikleri kendilerinde açığa çıktı, kendi elleri bağlandı ve lânetlendiler!..."

Ahdlerinden dönmeleri, Allâh'ın işaretlerindeki varlığını inkâr etmeleri, Hakk'ın muradına karşı Nebileri öldürmeleri ve "Kalplerimiz kılıflıdır" demeleri yüzünden, yaptıklarının karşılığını verdik. Bilakis inkârları yüzünden anlayışlarını kilitledik! Artık pek azı hariç, iman etmezler!

Allah; “Şüphesiz, Allah fakirdir, biz zenginiz” diyenlerin sözünü elbette duydu. Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve, “Tadın yangın azabını!” diyeceğiz.

Bu (toplanıp saklanan altının, gümüşün) cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınlarının, böğürlerinin ve sırtlarının damgalanacağı Gün, (bu günahkarlara:) "İşte, kendiniz için topladığınız hazineler!" denecek, "Şimdi tadın bakalım, sarılıp sakladığınız hazinelerin (başınıza açtığı belanın) tadını!"

Ve Allah yolunda (sınırsızca) harcayın, kendi elinizle kendinizi mahvetmeyin ve iyilik yapmaya azimle devam edin; unutmayın ki, Allah iyilik yapanları sever.

"Hakikati inkara şartlanmış olanlara gelince, onlara bu dünyada ve ahirette şiddetli bir azap çektireceğim ve onlar kendilerine yardım edecek kimse bulamayacaklar;

Ne olurdu onlara, Allah'a ve âhiret gününe inanıp da Allah'ın kendilerine verdiği rızıktan öyle dağıtsalardı! Allah onları bilmekteydi.

Allah için sunulan şeyler, yalnızca yoksul ve düşkünler, bu konuyla ilgilenen görevliler, kalpleri kazanılacak olan kimseler içindir; ve insanları boyunduruklarından kurtarmak için; ve borçlarını ödeyemeyecek durumda olanlar için; ve Allah uğruna girişilebilecek her türlü çaba için ve yolda kalmış kimseler için: bu, Allahtan (uyulması zorunlu) bir yönergedir; çünkü Allah, doğru hüküm ve hikmetle yön gösteren mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir.

Siz ey imana ermiş olanlar! Kazandığınız güzel şeylerden ve topraktan sizin için bitirdiğimiz (ürünler)den başkaları için harcayın; ama harcamak için, size verildiğinde küçümser şekilde bakışlarınızı çevirmeden kabul etmeyeceğiniz bayağı şeyleri seçmeyin. Ve bilin ki Allah kendine yeterlidir, her zaman övgüye layık olandır.


Muhakkak ki O, Keriym bir Rasûlün kavlidir (sözüdür).
O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz.
Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz.
Âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.

Uydurup bize atfetseydi;
Elbette O'ndan sağ elini (gücünü) alırdık.

***

Bir Şehir'de Yahudilik, Hristiyanlık hatta Putperestliğe yaşama izni olucak fakat Kuran ve Müslümanlığın oraya girişi yasaklanacak öyle mi ? Fetih öyle bir de Hak'tır ki !

Uyuşturucu / Beyin / Vecd / Zikir / Kabz / Bast / Hal / Tasavvuf (Devam)

Sıkıntı yoksa Ferahlık olmaz.. O Hal'de ? Ferahlık yoksa Sıkıntı da yoktur.
Ya ne vardır ?.. İstek yoktur; "Allah bize yeter !" Ayetinin Manası vardır !
Ola ki Yokluk ve Zıtlıklar Aleminin Padişahı Lütfeder ! O zaman ne Ala Şükür !...

"...Fakat, beklenmedik bir zamanda ansızın bir inayet, bir yardım, bir cezbe gelirse, ... İşte ben, ansızın gelen bu cezbenin kuluyum, kölesiyim !..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)


"...Allah'ın iradesi dışında<. Ondan başka bir şey istemek, boş bir temennidir..." Abdulkadir Geylani (r.a.)
http://jonasclean.blogspot.com/2011/08/kabz-bast-hal-tasavvuf-devam.html


Uyuşturucu / Beyin / Vecd / Zikir / Kabz / Bast / Hal / Tasavvuf (Devam)

Uyuşturucularla gelen ile Zikir ile olan Farklı. Zikir'den olan Sıfat Tecellileri ile Zat-i olan da Farklı.

"...244. Rahattan, ızdıraptan, benlikten kurtulmadıkça
vuslata erenlerin yanlarına gidemezsin.

Mefa'ilü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 456)

• Sen hududsuz, şefkatle dolu bir sevgilisin, bizi kucakla! Allah da bilir ki aşığı okşamak, onun gönlünü almak ayıp değildir.

• Ay yüzünü aşıklara gösterdiğin geceden beri herkes kararı olmayan gökyüzüne döndü. Hiç kimsede karar ve huzur kalmadı.

• Üstünlük, lütuf, ihsan denizinin feyzinden başka hiç bir şeyde ümidimiz yok! Seni övmeye, seni anlatmaya imkan yoktur!

• Seni sevmenin zevkine vardık. îhtişamını, büyüklüğünü gördük de öyle şaşırdık kaldık ki, elimiz hiç bir iş tutmaz oldu.

• Bizler yüzlerce tuzaktan kahramanca sıçrayıp kurtulmuş kuşlar gibiyiz.

•Ama senin tuzağın öyle bir tuzak ki, oradan kurtulmanın, uçup kaçmanın imkanı yok!

• Aşkının elçisi, sabah şarabı sunan sakî gibi geldi de bize o mahmurluk vermeyen şarabı sundu.

• "Gücüm kuvvetim yok, ayrılık yüzünden perişanım, hastayım." dedim. Acele etme! Şimdi hemen özür getirilecek zaman değil." dedi.

• "Bahaneler icat etmiyorum. Halim yok. Hıçkıra hıçkıra ağlamıyorsam, perişan bir halde değilsem özrümü kabul etme!" dedim.

• Halini unut da aşk şarabını içmeye bak. Aşıkların ne iradeleri vardır, ne de ihtiyarları ellerindedir.

• Rahattan, ızdıraptan, benlikten kendini hatırlamaktan kurtulmadıkça seni vuslata erenlerin, manen Hakk'ı bulanların yanına almazlar, oraya varmaya yol vermezler.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)


"Allah-ü Teala'nin (CC) sıfatına karşı arif olmakta dünya ve ahirette cismin alacağı tad vardir. Ama O'nun (CC) zatına karşı irfan duygusunda, öbür alemde mukaddes ruhun alacağı haz vardır."

Abdulkadir Geylani (r.a.)


"Cisim"den kastedilen: Beyin (Hormonlar)


http://www.scribd.com/doc/59860704/Ruh-Kitabi




Bir / Tek / Hu (Devam)

Karınca'daki ile İnsan'daki Güç Aynıdır. Kendi Ölçülerine göre açığa çıkan O Muhtaç oldukları Kuvvet Bir'dir. O Tek, Bir'dir.

Tespih (Devam)

..öylesine bir Sevgilidir ki..
..O'nun adını andın mı tekrar tekrar anmak gerektir artık.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Tasavvuf / Aşk / Cemal ve Kemal (Devam)


"...Ben âşıklığı senin >kemâlinden< öğrendim. Beyit ve gazel söylemeyi >cemâlinden< öğrendim..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Evrim / Tasavvuf / Şirk / Tevhid / Yorum / Tevil (Devam)

Büyüklerinin Sözlerine yine kendi güzel Sözleriyle karşılık, açıklama bulursun. Zira Allah Ehlinin sözlerine kafaya göre nefsi yorumlar yapmak Şirk ve REZİLLİKTİR.. ŞAHSEN BEN NEFRET EDERİM...

Nefret ederken de Emin ol hiç Ayrı düşmem..

"Muhakkak ki biz sizden de, Allâh dûnunda kulluk yaptıklarınızdan da uzağız! Sizi inkâr - reddettik. Sizinle aramızda ebediyen düşmanlık ve buğz başlamıştır; siz Esmâ'sıyla hakikatiniz olan Allâh'ın Vâhidiyetine iman edinceye kadar!". Ancak İbrahim'in babasına: "Mutlaka senin için mağfiret dileyeceğim; ama senin için (dua edip istemekten başka) Allâh'tan bir şeye mâlik değilim" sözü hariç! "

Mümtehine 4

Oysa sizi de, sizin yonttuklarınızı da yaratan Allah'tır!

Saffat 96

Ne öyle Sevgi tanırım ne İnsan ne Uzaylı ne Müzik ne herhangi bi Put ne de İnek !.. Kendimi bile dikkate almam Söz konusu O ise !

1. ve kâle : ve dedi
2. fir'avnu : firavun
3. yâ eyyuhâ : ey
4. el meleu : önde gelenler
5. mâ alimtu : ben bilmiyorum
6. lekum : sizin için
7. min ilâhin : (ilâhlardan) bir ilâh
8. gayrî : başka

Kasas 38

Allâh, kendisine hükümdarlık verdiği için, İbrahim ile Rabbi konusunda tartışanı görmedin mi? İbrahim: "Benim Rabbim O'dur ki diriltir ve öldürür" dediğinde, o da :"Ben de diriltir ve öldürürüm" dedi.

Bakara 258

Canım bedenimde oldukça, kulum, köleyim, seçilmiş Muhammed'in yolunun toprağıyım. Birisi sözlerimden bundan başka söz naklederse, o kişiden de bezmişim ben, o sözden de.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

“Biz İslâmiyeti OKUmadan önce, putlara tapardık!.. Kurabiyelerden tanrı putları yapar, yolculuğa çıkardık!.. Yolda o kurabiye putları karşımıza koyar tapınırdık!.. Sonra da acıkınca o putları yerdik!... Şimdi bunu hatırladıkça hep gülerim....”

Hz Ömer (r.a.)


Modern Cahil ! Senin bugünlere nasıl geldiğinden asla hiçbir şekilde haberin yok !

“De ki: Hak Rabbinizden’dir. Artık bundan sonra dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.”

Kehf 29


Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi.

Furkan 30

"Sizinle, din hususunda savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış olanlara, iyilik yapıp; onlara adaletle muamele etmekten Allah sizi menetmez. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Allah sizi ancak, size karşı din savaşı yapmış ve sizi yurtlarınızdan çıkarmış, çıkarılmanıza arka çıkmış olanlara dostluk etmenizi meneder. Kim onları dost edinirse, işte bunlar zalimlerin tâ kendileridir"

Mümtehıne 8


Allâh'a eremeyen, tanrısıyladır; ki tanrısı da herhangi birşey veya benliği !

Ahmed Hulusi

Buğz, bir Müslüman'ı, "Allah'ın Ahlakıyla Ahlaklanmak"tan Men'etmez. Çünkü Rabbi Rahman'dır onun.

"...gerekli çaba sarfedildikten sonra ulu huzura yaraşır şekilde kusuru itiraf
etmek gerekir..." .. "...Eğer kusurların senden "türediğini" görmezsen, o kusurlardan dolayı nefsini yadırgamazsan..." .. "...edebli olmayı gerektirmeyen Tevhîd Tevhîd değildir..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


"...Ben âşıklığı senin >kemâlinden< öğrendim. Beyit ve gazel söylemeyi >cemâlinden< öğrendim..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Bütün ruhlar raksederler kalıplarında kıyamete kadar; «elestü birabbiküm» sözünün manasından dolayı, sonra da derler ki, «rabbimizi gördük» ! Bütün ruhların kalıplarında raksetmesinin anlamı, onların, her an kendilerine ulaşan yeni yeni tecellilerin hükmü altında şekliyle kulluklarını yerine getirmelerinin oluşturduğu sırri neşedir ! Onların içinde bulundukları bu hal aynı zamanda onların fıtri zikirleridir.

Abdulkadir Geylani (k.s)

1. ve iz ehaze : ve çıkardığı zaman, (çıkarmıştı)
2. rabbu-ke : senin Rabbin
3. min benî âdeme : Âdemoğullarından
4. min zuhûri-him : onların sırtlarından
5. zurriyyete-hum : onların zürriyetlerini
6. ve eşhede-hum : ve onları şahit tuttu
7. alâ enfusi-him : nefslerinin üzerine
8. e lestu : ben değil miyim
9. bi rabbi-kum : sizin Rabbiniz
10. kâlû : dediler
11. belâ : evet
12. şehid-nâ : biz şahit olduk

...

Araf 172


Geri kalan üç kişiye, yeryüzü o kadar genişken daraldıkça daralmış, gönülleri sıkıldıkça sıkılmıştı da

sonucu Allah'tan, gene ancak Allah'a kaçılabileceğini anlamışlardı.

Sonra Allah, onları da tövbeye muvaffak etmişti.

Şüphe yok ki Allah bir mabuttur ki odur tövbeleri kabul eden rahîm.

Tevbe 118


Evrim / Kelebekler / Adem a.s. / Ruh (Devam)

İlk önce Beden'i İnşa etti. Tıpkı Uykuda Sen Yok olduğun Beden gibi. Sonra Ruhundan Üfledi (Min Ruhi).. Ve göz Kapaklarını Açtı sonra.. Adem a.s.'ın.. Diriltti..

Ölüm Uyku'nun Kardeşidir (s.a.v.)..

Örneğin ben kendimi bildim bileli Resim yeteneğim var.. Öğretilerek olmadı yani.. Veya Evrimle olmadı.. Kelebeksi bir tebessüm sana.

Alem / Ruh / Suret (Devam)

Her bir Ruh'da Aynı gösterdiği Tek bir Alem/Suret Yaratandır. İçerisi Dışarısı değil gösterdiği ve göstermediği kadarıyla Tek bir Alem/Suret.

Nur İsmi (Devam)

O olmasaydı Alem olmazdı.. O'ndan ala Nur mu var.

Mehdi a.s. / İsa a.s. / Hadis s.a.v.

İşler ehline [Hz. Mehdi’ (a.s.)ye] emanet edildiğinde Yüce Allah onun için dünyanın en alçak bölümünü yükseltecek, en yüksek yerleri de alçaltacak. ÖYLE Kİ, TÜM DÜNYAYI AVUCUNUN İÇİNİ GÖRDÜĞÜ GİBİ GÖRECEK. İçinizden hanginizin avucunun içinde bir saç teli olsa onu göremez?

(Bihar-ül Envar, 5.cilt, s. 328)

HZ. MEHDİ (A.S.) İÇİN KAİNAT AVUCUNUN İÇİ KADAR AÇIK OLACAK.

(Bihar-ül Envar, cilt 52, s. 328)

***

> earth.google.com


http://www.youtube.com/watch?v=f0y-q-pI2pQ


http://www.facebook.com/media/set/?set=a.10150182300720830.370272.577220829&l=a342648262&type=1

Mehdi a.s.'ın yeryüzünü avucunun içinde görmesi ve Allah'ın kainatı onun önüne sermesi Ruh Aleminde olan değil Şehadet aleminde olan yaşadığımız zamandaki bu Teknolojik Hakikattir. Farkı anlarsan (Ahmak değilsen) Mehdi a.s.'a olunan Tecellinin farkını idrak edersin.

İsa a.s.'ın topraktan bir kuş yapıp içine üflediğinde canlanıp uçması gibi.. Şehadet Aleminde...

"...Muhyiddîn-i Arabî hazretleri kendisinden yüzlerce sene sonra ortaya çıkacak olan telgrafın çalışma tekniğini bildirdi.Edison'u (1847-1931) dahi "Üstâdım" demek mecbûriyetinde bıraktı..."

(TEKNOLOJİ)

Her bir Ruh'da Aynı gösterdiği Tek bir Alem/Suret Yaratandır. İçerisi Dışarısı değil gösterdiği ve göstermediği kadarıyla Tek bir Alem/Suret.

Benlik / Yok / Fena / Tasavvuf (Devam)

Kendini Yok Bilememek inanan, inanmayan her türlü İnsan için en büyük İmtihandır. O'nun, hiçbir Şey'e İhtiyacı yoktur.

Oysa sizi de, sizin yonttuklarınızı da yaratan Allah'tır!

Saffat 96

Allah, sizin her biriniz ile tercümansız konuşacaktır.

s.a.v.

(Aracı olarak Tecelli olunan ne varsa [ Dil, göz, kulak, Ruh... ] hepsi Asl'a dönmüş olarak)

VE HİÇBİR ŞEY hakkında, “Ben bu işi yarın mutlaka yapacağım” deme;
(bunu) ancak “Eğer Allah dilerse (İnşaallah)” [sözcüğüyle birlikte söyle]. Ve bunu unutursan [hatırladığın zaman] Rabbini anarak de ki: “Umarım ki Rabbim beni doğru olana bundan daha yakın olan bir bilgi ve duyarlık düzeyine eriştirir!”

Kehf 23/24

Delilik / Halüsinasyon / Vehim / Hayal (Devam)

Delilik, Halüsinasyon, Vehim, Hayal filan deyip bu Hakikatleri Varlığın haricine bir çizgi çekerek atmış kişi henüz Nefsinin Zavallığının farkında değildir. Varlığın farkında da değildir. Böyle yapmakla o sadece, çizdiği Çizginin öte tarafına düşüş şiddetini artırır.

Beynimin Sesini Durduramıyorum / Nefs-i Natıka / Tespih (Devam)

Nefs-i Natıka'n ipini koparıp iyice gevezelik ettiğinde, sen o zaman içinde ondan daha hızlı Tespih et.


http://jonasclean.blogspot.com/2010/06/ateistateizm-devam.html

Evrim / Ruh / Yokluk ( Devam)

Yaratılış'dan bahsederken hemen çıkışma.. Evrim'e göre de Evrildiği iddia edilen şey ne ise o Mevcudiyetden bahsediliyor.. Yok olmaz hiç bir şey deyip de kaçma.. Her gece Uyku girer bedene de İddia sahibi olan Sen ve İddian Yokluğa Şahit olur.. Sonra sabah bi bakmışsın Mevcud olmuşsunuz o İddian ve bu Sen..

(İbrâhîm a.s.): "Siz yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" dedi.

Oysa sizi de, sizin yonttuklarınızı da yaratan Allah'tır!

Saffat 95/96

Masonluk / Siyonizm (Devam)

Ey kardeşim.. Neden Allah'ı Celali ile dikkate almayıp da Kafir'in Vehmini ve nefsinin İmtihanda kaybederek yüklendiği aldanmışlıkları Müslümanın İmtihan sahasına Yüklüyorsun ?

Bu Müslüman kardeşim Allah'ın Celalini hiç hesaba katmadan İnsanın İmtihan sahasını dikkate alıp bana ısrar ettiği yolun VEHİM olmadığı noktasında İspat mı bekliyor ? Yani HAKKın Celalini değil de BATILın ve VEHMin ispatını mı istiyor ? A kardeşim BATILın VEHMin ispatı nasıl olur ?

Putların Uluhiyet'de bir Ortaklıkları olup olmadığını da Sorgulayacak mıyız a kardeşim ?

Mesela Yaratma OLuşturma Sıfatında ? Sorgulayacak mıyız bunu da ?


Yaratan >hiç yaratmayan< gibi midir ?

Artık öğüt alıp düşünmez misiniz ?

Nahl 17

Kulluk / İlim / Yaşamın(Hayat'ın Değil) Anlamı... (Devam)

Hak, hakikatimin gerektirdiği şeyi bana yerleştirmemiş olsaydı, O’nun meşrebi için bir kazanç ve O’nu bilmeye bir yöneliş kendimde bulamazdım. Böylelikle işin sonunda kendime dönüyorum. Yine bu nedenle, daireyi çizerken pergelin ayağı varlığımın sonuna ulaştığında başlangıç noktasına döner, işin sonu başına bağlanır ve işin ebedi ezeline yönelir.

Şu halde sadece sürekli bir varlık ve yerleşik ve sabit bir müşahede vardır.

Yol, sadece yaratılmışın görmesi için uzatıldı.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Sunset Limited (Filmi hakkında bir şiir)

Bir Kafir

Eğer Samimi olursa

Aklen İnkar etmek zorunda kalır

Yokluğunu

Acizliğini



Sırrını





Hal Bu ki



Samimidir O





Eksiktir



Yokluğu



Acizliği



Kulluğu



Aklı





Kafir'dir ...





Ya ?





Örtmek mi bu ...

Tespih (Devam)

Nefeslerin gibi Zihnine doğan her Düşünceyi de Tespih tanesi olarak kullan. Böylece yaparsan İçerikleri mühim olmaz ve temizlenirler.

Evrim (Devam)

Muhteşem İndirim burda ! 9 ayda Evrim.. Evrile çevrile tesadüfen yandığında anlarsın zihnin açılır merak etme..

La ilahe illallah diyen kurtulur...(Devam)

La ilahe illallah diyen kurtulur.

s.a.v.

Geri kalan üç kişiye, yeryüzü o kadar genişken daraldıkça daralmış, gönülleri sıkıldıkça sıkılmıştı da sonucu Allah'tan, gene ancak Allah'a kaçılabileceğini anlamışlardı. Sonra Allah, onları da tövbeye muvaffak etmişti. Şüphe yok ki Allah bir mabuttur ki odur tövbeleri kabul eden rahîm.

Tevbe 118

8. yuhıbbu-hum : onları sever
9. ve yuhıbbûne-hu : ve onu severler

Maide 54



İlim / Tasavvuf (Devam)

İlim (Tasavvuf) Sabit, Düz bir çizgi gibidir. Alem ve Yaşam ise Önceli Sonralı olarak Dağıtılmış Mana'ların Suretleridir. Bir Haritan yoksa Sen'de Yol alamaz; Üzerindeki İlm'i Tasarrufu OKUyamaz; Bilemezsin. Nefs'ini Bilen Rabbini Bilir.

Hızır a.s. ve Cahil Eşkiyalar / Vahy (Devam)

Dilersek sana vahyettiğimizi elbette gideririz. Yaptığımıza karşı sana arka çıkacak bir vekîl bulamazsın.

İsra 86

Ve senden önce, şeriât sâhibi veya başkasının şeriâtine uymuş hiçbir peygamber göndermedik ki o, bir şey dilediği zaman Şeytan, onun dileğine bir fitne katmaya uğraşmasın. Fakat Allah, Şeytan'ın katmak istediği şeyi bozar, sonra da âyetlerini sağlamlaştırır ve Allah, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

Hacc 52


http://www.facebook.com/media/set/?set=a.491743530829.274897.577220829&l=032927a8a2&type=1



1. fe vecedâ : böylece (ikisi) buldular
2. abden : bir kul
3. min ibâdi-nâ : bizim kullarımızdan
4. âteynâ-hu : biz ona verdik
5. rahmeten : bir rahmet
6. min indi-nâ : bizim katımızdan
7. ve allemnâ-hu : ve biz ona öğrettik
8. min ledun-nâ : ledun (gizli) ilmimizden
9. ilmen : bir ilim

Allah'a Teslim olmak..
Kendi (min ledun-nâ) İlminden verilmiş olmak..
İlim verilmiş olmak..

Bunlar, elbette Hepsi İLİM Sıfatından gelen Tecelliler olup, her biri birbirinden oldukça farklı Mertebelerdedir...

Vahy'in hepsinden farklı olması DİREKT (Zat-i Tecelli) olmasındandır.

Böyle iken onlara ne oluyor ki

1. fe : öyleyse, o halde
2. inne : muhakkak
3. mea : beraber
4. el usri : zorluk
5. yusran : kolaylık

1. inne : muhakkak
2. mea : beraber
3. el usri : güçlük
4. yusran : kolaylık


Böyle iken onlara ne oluyor ki, âdeta arslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi öğütten yüz çeviriyorlar?

1. ve huve ellezî : ve o ki
2. ahyâ-kum : size hayat verdi
3. summe : sonra
4. yumîtu-kum : sizi öldürecek
5. summe : sonra
6. yuhyî-kum : sizi diriltecek
7. inne : muhakkak
8. el insâne : insan
9. le : gerçekten
10. kefûrun : çok nankördür

Evrim / Cinsel Organlar (Devam)

Evrime inanmakla cinsel organların tesadüfen yani herhalde zamanla oraların (boş löp et) birbirine rüzgar fırtına filan sürtünmesiyle birinin (erkek) diğer tarafa galib gelmesiyle (kadın) oralardan biri uzadı biri de içeri doğru oyulmuş oldu filan gibi bişeye inanmış oluyorsun. Adem Havva yok çünkü sana göre. Tesadüf çünkü. Böle toprak taş et zamanla tesadüfen böyle yani. Diycek bişey bulamıyorum arkadaşım.

Öyle Evrim Maymun filan kaç kolay .. Göz olayı da var daha.. dışarıda ışık yokken Ne neyi gördü de ne manayla fırladılar ordan. Ve iki tane.. Bir kök vardıysa veya orada hani tesadüftü ? O nasıl tesadüf ? Zaten bişeyin başlangıcı tesadüf de sonra nasıl bu kadar Bilgi Bilim ? At yalanı kovala İnananı..

Ve onların çoğu, şirk koşmadan Allah'a inanmazlar.

Yusuf 106

Nimetten neyiniz varsa Allâh'tandır! Sonra size bir sıkıntı dokunduğu zaman O'na yakarırsınız.

Nahl 53


http://jonasclean.blogspot.com/2011/03/tasavvufkuranvahdet-i-vucudsahdamarndan.html


1. fe : öyleyse, o halde
2. inne : muhakkak
3. mea : beraber
4. el usri : zorluk
5. yusran : kolaylık

1. inne : muhakkak
2. mea : beraber
3. el usri : güçlük
4. yusran : kolaylık


Böyle iken onlara ne oluyor ki, âdeta arslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi öğütten yüz çeviriyorlar?

1. ve huve ellezî : ve o ki
2. ahyâ-kum : size hayat verdi
3. summe : sonra
4. yumîtu-kum : sizi öldürecek
5. summe : sonra
6. yuhyî-kum : sizi diriltecek
7. inne : muhakkak
8. el insâne : insan
9. le : gerçekten
10. kefûrun : çok nankördür

Nefs / Korkmak / Vehim (Devam)

Ürkmek, Korkmak demek değildir. Ürkmek, İrkilmek Korku'nun başlangıcı olarak Nefs'in Tabiatındandır. Herhangi bir Sorumsuzluk sonucu değildir.

Hangi tür olursa olsun "Etki" ilk önce nefs'den Nefs'e, sonra Ruh'a geçer, Sirayet eder.

Ürkmek, Hakk'a Arif ve Hakk'la olduğunun İdrakinde olan kimse için Korku'ya dönüşmez. Nefs'ine kapılmaz. Nefs-i Natıkasına da kulak vermez. Nefsini gevşek tutan kimse ise Hakk'a Arif olmadığından, Ürkmekle Vehm'e sürükleneceği için, Korku'ya gömülür ve kurtulamaz.

Kavmi onunla (İbrahim (a.s.) tartışmaya girişti. Onlara dedi ki: “Beni doğru yola eriştirmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam, > ancak Rabbim bir şeyi dilemiş ise, o başka. < Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ öğüt almıyor musunuz?” [En'am/80] http://jonasclean.blogspot.com/2011/01/ancak-rabbim-bir-seyi-dilemis-ise-o.html

Ateizm / Ruh / Materyalizm (Devam)

Ateizm'in "Varlığa Dış'tan bir Müdahele yoktur" İddiası ne demektir hala çözemedik. Herşeyi hazırlanmış bulan İnsan bile Ruhu ile kendisine dışarıdan bakabilmektedir ki aksi durumda bir Bilgisayar veya herhangi bir OLuşum gibi kendisini konuşamaz inceleyemez bilemez olurdu.

Bu nasıl kaskatı önyargılı bir sıkıntı ki kendilerini dışarıdan görebildiklerini göremez oluyorlar. Eğer O Dışarıda bulunan Ruh yoksa Bilim zaten olmazdı ! İrade de olamazdı ! Bu Materyalist bir ön yargıdır ki son yargı olamaz ! İşte İlkellik veya Yobazlık budur !

Allah'a kaçmak... Cemal / Celal (Devam)

Allah'a kaçmak, Allah'a sığınmak, Celalinden Cemaline O'na sığınmaktır.

Tek / Zat / İsim / Sıfat (Devam)

İsimlerini, Sıfatlarını düşünmek; Görme, Duyma, Hayat, İlim... her birinin O'nda ayrı bir yeri, Tecelligahı var da Oralarından geliyor gibi düşünürsün. Oysa O Zat öyle değil; tam olarak Tek olan Tek'tir.

Birşeyi, O'nu, başka birşeyinden Meşgul etmez. Zaten Şunlar başka türlü meydana gelemezdi.

Zatından Gayrı Helak Olacaktır / Kelime / Mana.. (Devam)

Bir önceki OLuşda takılıp Nefsine gömülmeden,
O'nunla An'da sabit kalarak OL.
Zatından Gayrı Helak olucu, Yok olucudur.

Harfler Kelimeler helak olur yok olabilirler.
Mana Suretleridirler.
O durumda hemen Mana bineğine bin.
Nefs-i Natıka huysuz bir binektir
sırtından atar, teper.
Kelim'in ise
O olduğunu anlarsın.

"Mana" da İlmin Suretidir fakat,
O Mütekellim olan Alim'e bağlandığı için
helak olmaz yok olmaz.
" Laf " ise Nefs-i Natıka'dan gelir.
Mana'sı zaten yoktur ki
ancak belki İma OLur.

Marifetullah (Devam)

Marifetullah (Allah'ı tanıyıp bilmek), eşyayı; Allah'tan, O'nun, O'nunla ve O'na dönücü olarak bilmektir. Marifetullah, varlığı öncesiz olanın şanını yüceltmektir. Marifetullah, gönülde büyük ve berrak bir damladır ki, ruh için bol bir nimettir. Gönülde marifet nuru, gökteki güneş gibi parlar. Fakat, güneş göğün ufkundan doğup ışığı yere düşerken, o marifet güneşi, gönlün derinliklerinden doğup nuru arşa yansır. Marifetullah gönül aleminin güneşi gibidir.Akılda ay ve yıldızlar gibidir. Marifetullah öyle bir cevherdir ki, Arş'ın derinlikleri onunla aydınlanır. Marifetullah ile benliğe düşmek ve nefsaniyete kapılmak tam bir isyankarlıktır. Marifet denizinde boğulmak ve hakikat nuruyla yokluğa ermek ise saadetin doruğudur.

Erzurumlu İbrahim Hakkı (k.s.)
Marifetname

Tasavvuf / Sevgi / Aşık / Sıdk (Devam)

Sevgi'nin Hakikati Doğruluk'tur. Çünkü Sevgi'de Yanlışlık olamaz. Yanlışlık varsa bağlantılandığı noktadadır. Gelir ve Gider. Bak Doğru söylüyorum; Sevgi Hakikaten bağımsızdır.

Aşık olan kendisine Aşık denilmesini Doğru bulmaz. Çünkü Aşık olmamak elde değildir ki.

Nefs / Hidayet (Devam)

Kötü olduğunda, gerçekten tecrübe ettiğinde, herşeyden kaçar İnsan, terkeder. Yalnız kalması gerekir. Hatta kendisinden bile kaçmak ister. Böyledir bu. Haramlar Helaller eğlenceler hepsi bir yere kadar. Her türlü Put'dan Emin olmadan bilemezsin. Nefs gerçekten cahil ve nankördür. Anlamamak bilmemek de neymiş ?

"...De ki: Gerçek Hidayet Allah Hidayetidir..."

inne el hudâ : muhakkak ki hidayet
hudâ allâhi : Allah'ın hidayetidir

Ali İmran 73

De ki: "Muhakkak ki Rabbim yaşam gıdasını, dilediğine genişletir veya daraltır. Ne var ki insanların çoğunluğu (bu gerçeği) bilmezler."

Sebe 36


"...

Vallahi Allah olmasaydı hidayeti bulamazdık,

Ne sadaka verir ne namaz kılardık.

Üzerimize sekinet indir Allahım!

Ayaklarımıza sebat ver Allahım!

..."

s.a.v.

Müşrik / Pislik

"... -Bunlar, necasetlerden sakınmazlar, dediğine gelince... Bu mana, bugünlerde ehl-i İslâm'ın pek çoğunda mevcuttur.

Bu cihetten, ehl-i imanın avamı ile küffar arasında fark kalmamıştır.

Eğer necasetten sakınmamak; bir şahsın necasetine sebep olsaydı, o zaman iş zorlaşırdı. Halbuki İslâm'da zorluk yoktur..."


"...İbn-i Abbas (r.a.)'tan nakledilen:

-Müşrikler, necasetin aynıdır; köpekler gibi, cümleye gelince... Bu ve emsali nakiller azdır. Din büyüklerinin çoğundan nakledilmiştir ki, hepsi de tevile ve tevcihe hamledilir.

Onlar, necasetin aynı nasıl olabilirler ki, Resulullah (sav) Efendimiz, bir Yahudinin evinde yemek yemiş ve bir müşrikin kabından da abdest almıştır. Hazret-i Ömer Faruk dahi Nasrani bir kadının kabından abdest almıştır..."


İmam-ı Rabbani (k.s.)

Nefs-i natıka / Kalb / Ruh / Sır / Hafi / Ahfa / İlim (Devam) Muhyiddin İbn Arabi (k.s.) İmam-ı Rabbani (k.s.)

"...Emir âlemi cüzlerinden beş tanesinin her biri, bir işe tahsis edilmiştir; kemale bağlıdır. * Nefs-i natıka * ise.. kendi isteğini yapmayı iktiza eder; kendisinden başkasına itaat etmeyi istemez.

Lâkin, kalbde bir meziyet var ki, bu meziyet arşta yoktur. Bu meziyet dahi: Tecelli edeni anlamaktır.

Anlatılandan başka kalb: Bir mazhar (zuhur yeri) olup kendisinde zuhur edenle alâkası vardır. Amma arş böyle değildir; böyle bir alâkadan yana boştur.

Hiç şüphe edilmeye ki: Bu anlayış ve alâka, kalbin terakkisini mümkün kıldı..

Hatta, böyle bir mana vaki oldu..

O kadar ki kalb:

— «İnsan sevdiği ile beraberdir..»

Hükmüne göre, ilgilendiği ile beraber olup onun sevgisine de tutkundur.

Eğer isimleri ve sıfatları seviyorsa; isimlerle ve sıfatlarladır. Eğer Yüce Mukaddes Zat'ı seviyorsa; oradaki maiyet dahi sahih olur. isimler ve sıfatlarla alâkadar olmaktan terakki eder..."


İmam-ı Rabbani (k.s.)


"...İnsan bedeni de sürekli olarak bulanır, arınır, karışır ve berraklaşır ki bu kalbinin sol tarafındaki ruhuna kadar sirayet eder. Bu hayvani ruh berraklığı, arılığı, nuru, ışığı ve fesat kaynağı olan çelişkilerden uzaklığı itibariyle felek cismine (Dönüşlü-değişimli ve Sabit olması manasıyla) benzer.
Böylece sonunda nefs-ı natıka için bir ayna işlevini görür ve bütün varlığı heyeti, nakşı, sureti ve külli ve cüzi karışımıyla müşahede eder. Külliliği mücerret zatında, cüzili-ği ise bu parlak ve ali aynadadır..."

"...Ta ki bu nurlar nefs-ı natıka ile kemal buluncaya kadar. Nefs-ı natıka ise, Allah’ın semavata (göklere) ve arza (yere) saçıl-mış melekuti nurlarından biridir..."

"...Nasıl ki beşeri natıkaların nefisleri ayrı nurlardan, yani cisimlerin karanlıklarının bulanıklığından mücerret saf akılların bağışı ise, hayvani ve bitkisel ruhlar da parıldayan, ışık saçan yıldızların nurlarının bağışıdır.
Ayın tesiri, meyvelerin olgunlaşması, sularda med cezirin meydana gelmesi, memelerde sütün artması, ekinin, neslin ve ziraatın artıp eksilmesi, zayıflaması şeklindedir. Bütün bunlar ayın büyüyüp parlaması, sonra küçülüp ışığının zayıflaması ile bağlantılı olarak gerçekleşen hadiselerdir..."

"...Kısımlarına gelince: Bil ki, cisimler alemini idare eden nefisler beş çift güçten ibarettir: Tabii, bitkisel, hayvani, insani ve feleki. Bu beş çiftle sınırlı olmasının gerekçesi ise şudur: Nefisten herhangi bir fiil sadır olduğunda, fiilin kaynağı ya kendisinden sadır olan şeyin bilincindedir ya da değildir. Eğer değilse bu fiil ya bir tarzda sadır olmaktadır ya da farklı tarzlarda sadır olmaktadır..."

"...Şu halde cisimlerin eşyayı idrak etmeleri cismani olmayan bir şeyden kaynaklanmaktadır. Bu da Nefs-ı natıka dediğimiz şeydir. Kur’an buna “Nefs-i mutmainne” ve “emirden olan bir ruh” der. Eğer biri dese ki: “Bazı cisimlerin letafetin en son merte-besinde olup bu yüzden eşyayı idrak etmesi, bazısının da bu mertebeye ulaşmayıp, dolayısıyla idrak derecesine gelmemiş olması olamaz mı?”

Buna cevap olarak deriz ki: Bu söylediğiniz, bizim bur-hanları sıralarken sunduğumuz ihtimallerin dışında değildir. Çünkü idraki gerektiren bu letafet ve idraki engelleyen bu yoğunluk ya cisim ya cismani ya da zait bir şeyden kaynak-lanmaktadır. İlk iki ihtimal batıl olduğuna göre geriye üçüncü ihtimal kalıyor. Bizim aradığımız da budur. İşte burhanilerle ilgili açıklama budur..."

"... İkna etmeye dönük hitabi deliller, İnsanın Mahiyeti :

İkna etmeye dönük hitabi delillere gelince, bunlar da sayılmayacak kadar çoktur. Bu konuyla ilgili birçok ayet vardır. Adem (a.s) ve evlatları hakkında şöyle buyrulmuştur: “Ona ruhumdan üflediğim zaman.” (Hicr, 29)..."

Şeyhu’l İslam Daru’s selam (Bağdat) sakini, sırların Hal-lacı, fikir denizlerinin dalgıcı Mansur (Allah ondan razı olsun) şöyle der: “neredenin olmadığı yerde zatım belirdi.” Bir şiirin-de de şöyle der:

Heykelim cisimdir, özü örtmekte
Sonsuz özü ki hakim ve bilen ruhtur
Ruhla birlikte erbabına dönmekte
Geride kalan değersiz topraktaki heykeldir

Bu iki beyitte insanın iki zuhuruna ve bu iki zuhurun hasıl oluşuna ayrıntılı olarak işaret edilmektedir..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


Sessiz lisanlı kalbe, idrak eden gönüle sahip olan Ruh Kemal'e ulaşmamış o Nefs-i Natıkası'nı (konuşkan nefsini) Rabb edinir uyar da layığını bulur..


"...kendi yaratılışını (oluşumunu) unutarak bize bir de mesel fırlattı..."

Yasin 78

"Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?" dedi.

Yasin 78


Duaları tamamıyla oluşturmaması veya Nefsin yükseliş menzillerinde bazen nedenini göremediğimiz Helaklar meydana getirmesi, tek dayanağın O olduğundan gaflet edilmemesi ve Zatını Bilmede sabit kadem olabilmemiz için Dünya Fıtratına göre Mutlak gereklerdir.


"...İslâmiyyetin emrleri, yasakları, hem bedenedir, organlaradır, hem de kalbedir. Çünki nefsin temizlenmesi, bu ikisinin islâmiyyete uymasına bağlıdır. İşte, o makâma erişen büyüklerde, islâmiyyetden dışarı aşan, bu ikisinden başka olan latîfelerdir. İslâmiyyete uyması lâzım gelen bu iki parça, her zemân uymakdadır. Başka latîfelere, islâmiyyete uymak için emr olunmamışdır.

Tesavvuf yolunda ilerlemeden önce, beş latîfe birbirleri ile birleşmiş idi. Rûh, sır, hafî ve ahfâ latîfeleri, kalbden ayrı değillerdi. Seyr ve sülûk denilen o yolculukda, beş latîfe birbirinden ayrıldı. Herbiri, kendi yerine varıp yerleşdi. Böylece, hangisinin islâmiyyete uymakla vazîfeli olduğu, hangilerinin vazîfeli olmadıkları anlaşıldı.

Süâl: O makâmda, ârif, bedenini ve kalbini de, islâmiyyetin dışında buluyor. Bunun sebebi nedir?

Cevâb: Böyle bulmak, doğru bir buluş değildir. Böyle sanmakdadır. Kalbini ve bedenini, çok latîf olan, başka latîfeleri gibi görmekdedir. Bunları da, onlar gibi, islâmiyyetin dışında sanmakdadır.

Süâl: Beden ve kalb, islâmiyyetin görünüşüne uymakla vazîfeli oldukları gibi, islâmiyyetin özü, kalbin dışına da yayılmakdadır. Böyle olunca, islâmiyyetden dışarı çıkmak, ne demek oluyor?

Cevâb: İslâmiyyetin özü, rûh ve sır latîfelerini aşamaz. Hafî ve ahfâya eremez. İslâmiyyetden dışarda kalanlar da bu ikisidir. Herşeyin doğrusunu ancak Allahü teâlâ bilir.

Allahü teâlâ bizi ve bütün müslimânları Peygamberlerin en üstününe uymakla şereflendirsin “aleyhi ve aleyhim ve alâ âlihim salevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ”!..."

"...Yavrum! Bu hâller ve böyle birçok hâller, hep kalbin hâlleridir. Böyle hâlleri bulan kimsenin, kalbin makâmlarından dahâ dörtde birini geçmemiş olduğu görülüyor. Kalbin makâmlarından, geri kalan üç kısmını da geçmek lâzımdır. Böylece kalbin işi biter. Kalbden sonra rûh vardır. Rûhdan sonra, sır vardır. Sırdan sonra hafî vardır. Bundan sonra ahfâ vardır.

Bu dört latîfeden herbirinin de ayrı ayrı hâlleri ve mevâcidi vardır. Herbirini ayrı ayrı geçmek lâzımdır. Herbirinin yüksek derecelerine ulaşmak lâzımdır.

Âlem-i emrin, bu beş latîfesinden sonra, bunların aslları olan dereceler birer birer geçilir. Sonra, Allahü teâlânın ismlerinin ve sıfatlarının zılleri, görüntüleri derece derece geçilir. Bu zıller, beş aslın da asllarıdırlar.

Bunlardan sonra, ismler ve sıfatlar tecellî eder. Sonra şüûn ve i’tibârât görünürler. Bu tecellîlerden sonra, Zât-i ilâhî tecellî eder. Bu zemân itmînân-i nefs hâsıl olur. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak müyesser olur. Burada hâsıl olan kemâlât ya’nî yüksek dereceler yanında, önceki kemâlât hiç kalır. Sonsuz bir deniz yanında bir damla su gibidir. Bu makâmda (Şerh-ı sadr) olur ve (İslâm-ı hakîkî) ile şereflenir.

Âlem-i emrin bu beş latîfesinin derecelerini ve bunların asllarını ve aslların da asllarını geçmeden önce ismlerin ve sıfatların tecellîleri sanılanlar, Âlem-i emrin hâssalarından birkaçının görünüşleridir. Âlem-i emr, Allahü teâlâ gibi anlaşılamaz, nasıl olduğu bilinemez olduğundan ve maddesiz, mekânsız olduğundan, sâlik bu zuhûrları, ismlerin ve sıfatların tecellîleri sanarak aldanır.

Bir sâlik, bunun için demişdir ki, (Otuz seneden beri, rûhumu, Allah sanarak, ona tapındım). Nereye kavuşulduğu, kime gidildiği artık anlaşılsın! Arabî beyt tercemesi:

Sevgiliye kavuşmak, ele geçer mi acabâ?
yüksek dağlar ve korkunç tehlükeler var arada!..."


İmam-ı Rabbani (k.s.)


Bilirsen onu kimdir sen nesin başta;
Bulursun kendini hemen o yüce zatta.

Kimin gölgesi olduğunu bir bilsen,
Gam çekmezsin yaşasan veya ölsen.

İmam-ı Rabbani (k.s.)

Edep / Nefs'ine Uyanık olmak / Teslimiyet (Devam)

Sen bilmesen de O Bilir

Sen anlamasan da O Bilir

Teslimiyet Hakk'tır fakat

Gafleti sevmez


"...gerekli çaba sarfedildikten sonra ulu huzura yaraşır şekilde kusuru itiraf
etmek gerekir..." ... "...Eğer kusurların senden "türediğini" görmezsen, o kusurlardan dolayı nefsini yadırgamazsan..." ... "...edebli olmayı gerektirmeyen Tevhîd Tevhîd değildir..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


"...(Ey Musa) nalınlarını çıkar..."

Taha 12


"...Bu beldeye girin ve yiyeceklerinden dilediğiniz kadar bol bol yiyin; fakat kapıdan (tevazu içinde) boyun eğerek girin ve 'Günahlarımızın yükünü üzerimizden kaldır!' deyin..."

Bakara 58


Edebin olmaması, Halk arasında "Yavşaklık" denileni verir.. Edep olmadığı halde mutlaka bu gelir. Allah katında ise bu "Küfür" (Hakikati örtme), Nankörlük (Umursamazlık) olarak karşılanır. Gün be gün kendi kuyunu kendi ellerinle edepsizlik küreğiyle kazdırır sana.


"...Derken, Hz. Osman (r.a.) kapıya vurdu.

Resulüllah (s.a.v.), onun hemen girmesine izin vermedi. Dizlerini kapattı, toparlanıp oturdu, sonra kendisini içeri davet etti..."

s.a.v.



Hakiki Melamilik (Devam)

Hz Osman (r.a.)

s.a.v. / Nefs (Devam)

Bak s.a.v. Nefsine ne derece hakim olduğunu ve bildiğini anla..

***

Peygamber Efendimiz (sav) Bir sözünde ayakta su içmenin zararını şu şekilde işaret etmiştir:

“Eğer ayakta su içen kimse midesine verdiği zararı bilseydi içtiği suyu şüphesiz ki geri kusardı”

(Abdürrezzak 10/427 hadis 19588).

Yine aynı konu ile alakalı olarak;

“Sizden biriniz ayakta su içmesin. Her kim unuturdea içerse kusmaya çalışsın” buyurmuştur.

(Müslim eşribe Hadis 116)

Bilimsel olarak açıklaması;

İnsan midesinin ayakta ve otururvaziyetteki pozisyonu farklıdır. Ayakta duran bir insan eğer sıvı gıda içerse doğrudan doğruya onikiparmak barsağına geçer. Midenin küçük eğriliğine uyan kısmında Waldeyerin mide caddesi denen bir oluk bulunur. Sıvı gıdalar bu yolu takip ederek zaten devamlı küçük bir açıklığı olan mide çıkışını (pilor) geçerek 12 parmak barsağına (duodenum) geçer.

Eğer insan sıvı gıdayı oturarak içerse bunlar önce midede birikir asitle karışarak mikropları ölür ve sonra 12 parmak barsağına geçer. Bu durumda oturarak su içme usulüne uymakla insan kolera da dâhil birçok insan hastalıklarından korunmuş olur.

İbn-i Arabi k.s./ Zuhurun Şiddeti/Zahir olan/Batın olan/O/Kulluk/Gaflet (Devam)

Zuhurun şiddetinden bitkin düşüldüğünde Zahir isminden ancak Batın ismine sığınmalı, örtünmelidir. Çünkü Tenzih ederim ki O Gafil olamaz; Subhan'dır. İbn-i Arabi hazretleri işte bu manada ki farkında olmadan haddini aşıp Kulluktan kaçan Ruhlar için bize şunu söyledi: "..Allah daima kendi Zat-ı Ecel-li Âlâlarını teşbih ve zikreder. En büyük zikir Allah'ın zikridir. Buradaki âyette en büyük zikir Hak İle zikre iştiraktir. Sana senden yakın olanla... Gafil olma.. Gafillerin sözüne bakma... Onlar bana yetişemezler..."

"Varlığın Aslı Hayaldir" / Quantum filan (Devam)

Sen, sen'de Yaratılış verdiği Hayal'de kafanı duvara vurduğunu kursan canın yanmaz. Fakat O'nun Suret Mülkünde kafanı duvara vurursan canın çok yanar. Bu Mertebe'de, Konuşması öyle olur. Büyükler Varlık Suretinin Aslı Hayal'dir dediğinde gidip Quantum filan Uçma.

O'nun Alemlerin Rabbi oluşuyla senin Hayal'in bir olmaz. O'nun Sıfatlarına ancak o Dilerse bir Ölçü ile Yakınlaşabilirsin. Heva'ya ve Vehim'e uyman ise sana her biçimde zarar verir. Bir Sistem Yol arıyorsan bu O'ndan O'na sığınmaktır. Beyin gücü, Matrix filan değil.

O'nun Kudretinde "Varlığın Aslı Hayaldir" i anlamak için çocukluk fotoğraflarından bugüne dek bir bak. Tam olarak anlarsın.

Fena (Yokluk) konusuna gelirsek: Fena, Salik'in Zihninde değil, Ruhunda gerçekleşir. Zahir Alem'de, Suret'de ya da Hayal'inde değil. Bu cihetle ki Fena'dan sonra Beka'nın Baki olan Hakk'da olduğu, tam olarak İdrak edilir.


"Sen'den Sana sığınırım"

s.a.v.

Nefs (Devam)

Şehvet gelir Nefsine de, sen uymazsan nasıl gider ? Her Şey de öyle gelir ve gider. Eğer gelene gidene uyarsan OLuşa bulanır, aklının zihninin kalbinin berraklığını kaybedersin. OLuşa bulanan, Rabbini hatırlayamaz ! Kendinden benzersiz kesintisiz bir Güzellik Duruluk Huzur vardır. Asıl Can asıl Aşk da işte öylece OLuş'da değil, Ruh'dadır. Olmayandır O !

İbn Atâullah El-iskenderî (k.s.) (Devam)

Bir gün uçsuz bucaksız deryada bulunan büyük balıklar toplanıp balıkların sultanının huzuruna gelerek; kendilerinin su içerisinde bulunduklarını, ve her ne zaman sudan çıkacak olurlar ise helak olacaklarını işiterek şaşırmış ve merak etmiş olduklarından, bu hakikatin hallini, ve su denilen mahluk nasıl şeydir? Ve nerede bulunur ? Onun da kendilerine gösterilmesini istirham ederler.
Balıkların sultanı; cevaben: Siz bana susuz bir mahal gösterin de, ben de size suyu göstereyim! demekle sözü keser.

İbn Atâullah El-iskenderî (k.s.)

http://quantik.sosyomat.com/blog

Sufi (Devam)

A İlm'e burun kıvıran hadsiz Aşık.. O Şahdamarından Yakını Bilenlerler, neden kendilerinden geçsinler ki...

Ömer Hayyam

Cennette huriler varmış, kara gözlü;
İçkinin de ordaymış en güzeli.
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz:
Bak, bir yanda şarap, bir yanda sevgili.

Ömer Hayyam (k.s.)


"...Ham kişinin yanında şaraptan bahsetme, söyleme o adı; çünkü hatırına, o adı-sanı kötü şarap gelir onun..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Şirk (Devam)

İçinde sevgiliden başka hiçbir şey bulunmayan şu gönlüme yemin ederim senin sevmediklerini ben de sevmem.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Yokluk ve Varolma / İbn Arabi (k.s.)

Yokluk:

1. Varlık mertebelerinden hiçbirinde varlığa sahip olmayan eşya, yani sırf yokluk.
(el-adem el-mahz)
2. Bu mertebelerden birinde varolup, diğerinde olmayan eşyayı anlıyor ki, buna dahil şu sınıfları görüyoruz.
a- Zihinde yalnızca fikirler ve kavramlar olarak varolan ve dış alemde varlığı mümkün olmayan eşya.
b- Mümkün hatta muhtemel varlıklar olan fakat dış alemde fiilen varolmayan eşya.

Varolma: Varlığa sahip olan her şey, varlığın mertebesi veya düzeyleri adı verilen şeyin birinde ya da diğerinde tezahür ederse, varlaşmaya sahiptir denebilir.

a- Bir şeyin dış alemde varlığı (vücut eş-şey’fi aynihi)
b- Bir şeyin akıl edilir alemde varlığı (vücut eş-şey’fi’l-ilm)
c- Bir şeyin konuşulan sözlerde varlığı (vücut eş-şey’fi’l-elfaz)
d- Bir şeyin yazıda varlığı (vücut eş-şey’fi-rukum)

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Balıktan başka herkes suya kandı

Balıktan başka herkes suya kandı.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)