Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Richard Dawkins ve Cehalet

http://www.youtube.com/watch?v=5a3nZKMRKF8

Uzaylı'dan aşağı olabileceğini kabul ediyor, fakat Allah'a Kul olmayı hoş görmüyor. Bu Psikolojik bir sorun...

"Big Bang" demek bir şey Vardı da o şey patladı demek değil Bilimsel olarak.. Biliyorsun di mi ? Kolaylık olsun die öyle isimlendirdiler.

Onların söylemleri Mantıksız olduğu için Şeytanidir. Yoksa Mantıklı soruya Mantıklı cevap vardır.

Kuranı okudum dediklerine de aldanma ..

Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar sadece "zann"a uyarlar ve saçmalarlar.

Enam 116

Allâh sizi, din yüzünden sizinle savaşmamış ve sizi yurtlarınızdan çıkarmamış kimselere iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan engellemez. Muhakkak ki Allâh muksitleri (her şeye hakkını verenleri) sever.

Mumtehine 8

Adem Oğlu / Yunus Emre (k.s.)

Miskin Âdem oğlanı,nefse zebûn olmuşdur.

Hayvan canavar gibi,otlamaya kalmışdır.



Hergiz ölümün sanmaz,ölesi günin anmaz.

Bu dünyadan usanmaz,gaflet önin almışdur.



Oğlanlar öğüt almaz,yiğitler tevbe kılmaz.

Kocalar taât kılmaz,sarp rüzigâr olmuşdur.



Beğler azdı yolundan,bilmez yoksul hâlinden.

Çıkdı rahmet gölünden,nefs gölüne dalmışdur.



Yunus sözi âlimden,zinhar olma zâlimden,

Korka durın ölümden,cümle doğan ölmüşdür.


Yunus Emre (k.s.)

Hu (Devam)

Bütün güzellik acayiplik yücelik ne varsa sevgilime ait. Ben O'nu seyretmeye doyamıyorum. Bazen ışıltısıyla gözümü alsa da, perde arkasından korka korka yine gözüm O'nda.

"...İhlâs (samimiyet) sahibi olanlar da büyük bir tehlike içindedirler." s.a.v.

Korkmayan Haşyet'e ulaştırılırmaz. Haşyet'e ulaşamayan O'nu seyredemez. Cemal'den bahsedenlere bazen taaccub ediyoruz. Çünkü Zatın Cemalinden bahsediyorum. Görü-l-en Cemal'den değil. Görü-n-enden.

Aciz, zayıf ve muhtaç bir kul olarak, Seni sevmemde yadırganacak hiç bir şey yok. Şaşılacak şey şudur ki, Allah, Padişah ve hiç bir şeye muhtaç olmayan bir Gani iken Sen, beni seviyorsun!

Bayezid Bistami (r.a.)

“Allah var idi, Onunla birlikte hiçbir şey yok idi” / Amâ / El An (Devam)

Ebu Rezîn el-Ukeylî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ey ALLAH'ın Rasûlü, dedim, mahlukatını yaratmazdan önce Rabbimiz nerede idi?" Bana şu cevabı verdi:

"el-Amâ'da idi. Ne altında hava, ne de üstünde hava vardı. Arşını su üzerinde yarattı."


"Hz Ali (k.v.) efendimize “Allah var idi, Onunla birlikte hiçbir şey yok idi” hadisi sorulduğunda: “ El’an, şimdi de öyledir” buyurdu."


Bir Müslüman nasıl Peygamber s.a.v. Aşkıyla Peygamberin zamanına gider, sen de bir Müslüman olarak öylece Amâ'ya git. Amâ'ya git ki, O Zat'ı el'an da göreBil, tanıyaBil.

Tesettür...

Uzanıp yatıvermiş sereserpe
Entarisi sıyrılmış hafiften
Kolunu kaldırmış kolluğu görünüyor
Bir eliyle de göğsünü tutmuş
İçinde kötülük yok biliyorum
Yok, benim de yok ama
Olmaz ki
Böyle de yatılmaz ki

Orhan Veli Kanık

Böyle bir Gerçeği yaratmasaydı Tesettürü de yaratmazdı...

O'nun Emirleri o iyi kalplere sığar ama o kısa akıllara sığmaz..

"...Allah ve Resûlü doğru söylemiştir..." Ahzab 22

"İşte bana varan dosdoğru yol, budur. Şüphesiz ki benim (Samimi/İhlaslı) kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyet (ve nüfûzun) yoktur!. Ancak azgınlardan sana uyanlar hâriç!" Hicr 42

Şu, Allâh'ı unuttukları için, Allâh'ın da onlara nefslerini (-n hakikatini) unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar inancı bozukların ta kendileridir!

Haşr 19

Ali (k.v.)

"...ilmin kapısıdır."

s.a.v.


"...Koç kuzulu bir koyun,
Olup derdinden soyun,
Anda Mürşid’e boyun,
Verenlere aşk olsun

Mürşid Haydar Alidir,
Hakk anda müncelidir,
Eli Hakk’ın elidir,
Bilenlere aşk olsun..."

Yusuf Fahir Baba

Reenkarnasyon / Hakk (Devam)

İnsan, Gerçeği (Hakikati) görme Yolunda Hayalini kullanır. Bu İlk bakış bir Ressamın Eskizi mahiyetindedir. Onun için Net'lik olmaz. Hayret ! Çünkü Gerçekte Eskiz yoktur ! Kusurlu da Mükemmel de, Kusursuz olarak Var'dır. İkinci bir Dünyaya Lüzum yoktur ! Reenkarnasyon bu Cehaletten doğar. Gerçek Hayat ise Ahiret Hayatıdır !


"...yüceliğinde yakın ve yakınlığında yücedir..."

Abdulkadir Geylani (k.s.)

La İlahe İllallah Sözü (Devam)

Terazi Yoktur, ancak el Adl !

Tecelli / Fakr (Devam)

Tek Bir Zengin olsa da, Fakir bir kimseyi hemencecik birden zengin etmiş olsa, o fakir kimse neler neler hissederdi yaşardı düşündün mü ? Afallar, uyum gösteremez, eli ayağına dolaşır, belki şaka, oyun zannederdi başına geleni. Hele ki bu Zengin hiç bildirmeseydi Kendini, o yoksul için aniden kavuştuğu bu Varlık daha da bi hayret verici acayip olurdu.

Bunu derinlemesine bir düşün sen.

O'nun Yoksul veya Zengin etmesi bir Kasıttan bir Kötülükten değildir. Biz önce Yok iken sonra Yaratmasındandır. O'nun, Yokluk Aleminin Padişahı olmasındandır.

Ey Fakir ! Sen bunu hiç unutma !

O'nun (El-Evvel/El-Bârî/ El-Halik/El-Ahir), sonraki ! Cemali, Celali, Sıfat, Zat Tecellilerinde de aynı durumlar vaki'dir..


La İlahe İllallah Sözü (Devam)

"...her şeye, yaratılışını, özelliklerini veren, sonra da yolunu kolaylaştırandır."

Taha 50

"La ilahe illallah" Sözü Rüyada olsun Gerçekte olsun her şartta her durumda çok önemli bir sözdür.. Sadece Ses olarak bile.. Yaratılışı öyledir.

Hz Peygamber s.a.v. önemli sözleri Üç defa tekrarlardı..

Masonluk / Siyonizm / Celal / Şefaat (Devam)

Siyonizm, Masonlar, Kafirler, Müşriklerin oyunlarını düşüneceğine, Allah'ın Oyununu, Allah'ın İradesini düşün; O'nu Zikret de, Dünyada kıldan ince kılıçtan keskin, Sineğin kaçamadığı O korkunç İradesini görebil ! Zikret de o korkunç Oyuna gelme ! Allah'dan kork da Kul olabil !

Şefaatin ve Varlığın sahibi O Allah'tan korkanlara, O'na yönelenlere Celalinin Sebepleri Helal, Marifeti Hak olur ! Onlar ise O Celali kaldıracak bir Sebep, O'na Yönelecek bir yüz bulamayacaklar ! Allah'ın Resulüne s.a.v. verilen şefaati tartışanları bırak; bu Dünyadan başladı devam etmede !

De ki: Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce bir ömür boyu içinizde durmuştum. Hâla akıl erdiremiyor musunuz ?

Yunus 16

İlim (Devam)

Âlem cesettir. İlim can.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Kulluk (Devam)

Allah senin kapından aşk sarayına bir insan alacaksa, o insana sen nasıl ben seni sevmiyorum dersin ?

Şems-i Tebrizi (k.s.)

Zat / Sıfat / İlim / Kul (Devam)

Sanat (Sıfat), dört köşe çerçeveden Tablo'dan (Suret) başka birşeydir. Söylememe lüzum yok Sanatçı (Zat) daha da başka. Ne muhteşem bir şeydir şu İlim ! Asıl O vardır da, kendi Suretinin yokluğundan hepsine O yok gibi gelir. Gerçekten Bilselerdi de hepimiz hep O'ndan bahsetseydik. Ne Muhteşemdir O !

Razı olmanın ötesinde.. (Devam)

Nefs tüm Haklarından vazgeçip Sana Tâbi olduğunda..

Razı olmanın ötesinde.. Kader'i ve Takdir'i görebildiğinde..

Hiçbir şey elinde olmayan Ruh, Herşey elinde olan Ruhu görünce..

Var, Varlığından İkram ettikçe..

Muzaffer Ozak (k.s.)

Bu dünyanın üstü kendini akıllı zanneden delilerle, altı da ölülerle doludur. Bu gerçeği hiç unutmamak lazımdır.

Muzaffer Ozak (k.s.)

Yakin (Devam)

Ne kadar Aciz kalabileceğini Bilmeyen, Allah'ın ne kadar Yakın olduğunu Bilemez.

Hu (Devam)

O şuursuz büyük kütleleri nihayet derecede intizam ve mîzan-ı hikmet içinde muhtelif şekillerde ve muhtelif mesafelerde, muhtelif hareketlerde döndürmek, istihdam etmek, ne derece bir kudreti ve bir hikmeti ispat ettiğini kıyas et..

Bediüzzaman (k.s.)

*

Allah bir sivrisineği, hatta üstündekini örnek vermekten sıkılmaz. İman edenler bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Kafirler ise: " Allah böyle bir örnek ile ne demek istemiş?" derler. Evet! Allah onunla bir çoğunu da şaşırtır, yine onunla bir çoğunu yola getirir. Onunla ancak fasıkları şaşırtır.

Bakara 26

*

Bir incir çekirdeğin­den koca bir incir ağacını ve ince bir sapla koca bir kavunu bağlayıp çıkaran kudrete hiçbir şey ağır gelmez.

Bediüzzaman (k.s.)


***

Vücudumuz sürekli yorulma halindedir. Spor yapma, araba kullanma, temizlik, alışveriş, yürüme, koşma, merdiven çıkma, yemek yeme gibi gün içindeki tüm hareketler fiziksel olarak yorulmamıza sebep olur. Oluşan bu kas yorgunluğunun giderilmesi için bir süre dinlenilmesi, hareketsiz kalınması gerekir. Ancak siz oturduğunuz hatta uyuduğunuz zaman bile asla durmayan bir kasınız vardır. Ve o hiçbir zaman yorulmaz. Yaratıldığı ilk andan ölümünüze kadar da hiç durmayacak, yorulmayacaktır. Bu kas kalbinizdir.

Kalp hiçbir zaman kas yorgunluğu çekmeyen özel kaslardan oluşmuştur.

Size yorgunluk veren hareketleri yaparken bir de kalp kaslarınızın yorulduğunu hiç düşündünüz mü?

Eğer böyle olsaydı, yani her yorulduğunuzda kalbiniz de yorulsaydı yukarıda saydığımız işlerden hiçbirini yapamaz, daha harekete başlamadan yığılıp kalırdınız. Allah kalp kaslarına yorulmama özelliği vererek kulları üzerindeki sonsuz merhametini tecelli ettirmektedir.

Kalp kasları dakikada 70, günde 100 bin, yılda 40 milyon kez atmasına rağmen yorulmamaktadır. Siz hiçbir şey yapmayıp otururken, hatta uyuduğunuz zaman bile çalışmaktadır. Ama asla yorulmamaktadır. Kalp kası ortalama bir ömür boyunca yaklaşık 2 milyardan daha fazla kan pompalar. Kalbin sol tarafı kanı tüm vücuda ulaştırabilmek için daha yüksek basınçla pompalaması gerektiğinden daha kalın kaslara sahiptir. Pompalama işleminin çok güçlü yapılması gerekmektedir, çünkü kanın vücuttaki en küçük kılcal damarlara kadar gitmesi hayati bir durumdur. Yaşamı boyunca 2 milyar kere pompalama yapan, her pompalama ! sırasında da belli bir basıncın altına düşmemesi gereken bir kasın çok sağlam olması gerekir. Gerçekten de kalp kasları kalın kaslardan oluşmaktadır. Kalp kaslarının güçlü kalın kaslardan oluşması da her şeyi yerli yerince yapan Rabbimiz'in sonsuz şefkatinin bir örneğidir. Rabbimiz kullarına karşı çok ilgilidir. Sevendir.

Kalbin çalışması hiç durmadığı gibi, bazı zamanlarda kalp çalışmasını artırır. Örneğin koşarken kalp, kan pompalama miktarını saatte 2270 litreye çıkarabilir.

Yorulan kaslarımızın ihtiyacı olan daha çok oksijeni sağlamak için kalp çalışma temposunu dakikada 70'den 180 defaya çıkarır, dokulara sağladığı kanı 5 katına yükseltebilir. Kalp kaslarımız yorulmadığı gibi diğer kaslarımız yorucu bir hareket yaptığında daha da hızlanarak diğer kaslara destek vermektedir. Şüphesiz ki bu, her şeyin en ince detayını bilen, her detayda üstün aklını tecelli ettiren Rabbimiz'in benzersiz eseridir:

... "Rabbim, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?" (En' am Suresi, 80)

Allahın Muhteşem Yaratma Sanatı (Harun Yahya)

Tasavvuf Okuma..

Kitap okumam. Büyüklerimin sözüne can kesilirim.

Subhan/Zikir (Devam)

O Subhan'ı Tenzih etmek, O Subhan'a Ulaştırır. Ne mutlu Zikredene.

Hu (Devam)

Eğer mahlûkatın bütün ilimleri ayaklanıp bir haberin peşine düşecek olsalar, ya da bütün herkesin bilgisi bir iz sürerek ulaşabildiği yere kadar ulaşsa, benzersizlik sebebiyle, onlara kemâl örtüsüne sahip ancak bir şimşek/bârika parıldayabilir.

*

Onun yüceliğini övmenin komşuluğuna güç yetiremezler. Onların idrakleri ve bu uğurdaki kuvvetleri kıdem vasıflarına vâsıl oldukları anda ebed sıfatları ile iptal olur.

*

Bu, ezelde infisâl/ayrılık takdir edilmemiş bir vuslattır; bunda infisâle dönüş yoktur.

*

Yüceliğinde yakın ve yakınlığında yücedir

*

Ma'bûd olan bir Ferd'dir

...

Abdulkadir Geylani (k.s.)

Yunus Emre (k.s.) Sempozyumu

http://www.youtube.com/watch?v=-CTgvhPEPlA

Evrim / An (Devam)

http://www.youtube.com/watch?v=7IQrAJaGCXI

Evrim Kafası "An"ı Hesaba katmaz. O kadar da Mal bi "Nazariye"dir yani..

“Biz bir şeye ol dediğimizde o şey hemen olur”

"An" a erdin mi "An" a...

İlk yaratmada yetersiz mi kaldık?

Hayır, onlar halk-ı cedîd'den (yeni yaratılış'tan) kuşku içindeler.

"...Elinde hızlı hızlı oynattığın ucu ateşli bir sopa nasıl upuzun ve tek bir ateş hattı gibi görünürse de pek çabuk akıp geçtiğinden daimi bir şekilde görünür.

Ateşli çöpü sallasan ateş gözüne upuzun görünür. Bu ömür uzunluğu da Tanrı'nın tez tez halk etmesindendir. Tanrı'nın yeniden yeniye ve süratle halk etmesi ömrü öyle uzun ve daimi gösterir.

Bu sırrı bilmek isteyen, pek büyük ve derin bir alim olsa bile -kendiliğinden- bilemez..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

"...Hareketin hızının verdiği kuşkuyu görmez misin? Bir şeye bakan, o şey hakkında onun bulunduğu hale aykırı hüküm verir. Böylece, genleşme hareketi hızlandırıldığında kordaki ateş ya da fitilin başındaki ateşin uzayan bir çizgi olduğunu iddia eder.

Ya da hızla çevrildiğinde, havada bir ateş dairesi görür. Bunun nedeni, sabitliğin olmayışıdır. Menziller sabit olduğunda ise, içermiş oldukları ilahi ilimleri gösterirler..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


Aşkımı bildiler lâkin, aşkımın kime ait olduğunu bilemediler.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Budizm (Devam)

Budist veya herhangi bir kimse, Resimlerinden Geçtiği Duygularda kendinden geçtiği kadar, Ressamı seve-Bilseydi, Müslüman olurdu. İslam, işte budur.

Müslüman Evrimcilerin Gözardı Ettikleri Gerçekler ve Yanılgıları...

İnanç sahibi, Allah'a ve Allah'ın indirdiği İslam dinine inandığını söyleyen bir kimse için dini konudaki temel yol gösterici, Kuran ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetidir. Allah Kuran'da gerek canlılığın gerekse evrenin yaratılışı hakkında pek çok ayet indirmiştir. Fakat bu ayetlerde evrimle yaratılış olduğuna dair hiçbir bilgi ya da işaret bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle canlıların birbirlerinden türediğini, aralarında evrimsel bir bağ olduğunu destekleyecek bir ayet olmadığı açıkça görülmektedir. Hatta tam tersine Kuran'da -önceki bölümlerde de yer verdiğimiz gibi- canlılığın ve evrenin Allah'ın "Ol" emriyle mucizevi şekilde var edildiği bildirilmektedir. Bilimsel bulguların evrim iddialarını yalanladığı göz önünde bulundurulduğunda, Kuran'ın bilimle her zaman paralellik içinde olduğu bir kez daha görülmüş olacaktır.

Ancak herşey bu kadar açık olmasına rağmen Darwinizm'i savunan bazı Müslümanlar, anlamları çok net olan ayetleri yanlış tefsir etmekte, ayetlere gerçek ve açık anlamlarından başka anlamlar yüklemektedirler. Evrimi savunabilmek ve kendilerince Kuran'dan delillendirebilmek için bazı ayetleri anlamlarını çarpıtarak, zan ve tahminle çıkarımlarda bulunarak, kendi istekleri doğrultusunda yorumlamaktadırlar. Bu ise son derece tehlikeli bir durumdur. Allah bu gibi kimselerin durumunu Kuran'da şöyle bildirmiştir:

Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Allah Katındandır" derler. Oysa o, Allah Katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler. (Al-i İmran Suresi, 78)

Açıkça görüldüğü gibi, ayetleri bilerek, aslından farklı yorumlamak, ayetlerin anlamlarını saptırmak Kuran'da Allah'a karşı yalan söylemek olarak nitelendirilmiştir. Ki hiçbir Müslüman Allah'a karşı böyle bir suç işlemek istemez, bundan çok büyük korku duyar. Şu halde Kuran'da böylesine ciddiyetle üzerinde durulan bir konuda, özellikle de Kuran'ı bilen kimselerin taraflı ya da zan ve tahmine dayalı yorumlar yapmaları kuşkusuz vicdana sığmayacak bir tutum olur. Elbette ki sözde dinle evrimin bağdaştığını iddia eden herkes için böyle bir genelleme yapmak doğru değildir, çünkü bu kişilerin bir kısmı söyledikleri sözün anlamını düşünmeden ya da evrim teorisinin arkasındaki tehlikelerin farkında olmadan böyle bir yanılgıya düşmektedirler. Ancak yine de Allah adına konuşarak, kendilerince ayetleri delil göstererek insanları Kuran hakkında yanlış yönlendirecek iddialarda bulunmanın sorumluluğu altına girmekten herkes kaçınmalıdır. Bu durumda olan kişilerin durup, konunun ciddiyeti üzerinde bir kez daha düşünmeleri ve Allah'a karşı hesabını veremeyecekleri bir tefsir ya da yoruma girmemeleri gerekir. Unutmamak gerekir ki bu kişiler yalnızca kendileri yanılgıya düşmekle kalmaz, aynı zamanda yorumlarını okuyan kişilerin de yanılgıya düşmelerine neden olurlar. Bu da ciddi bir yükümlülüktür.

Aslında sorunun kökeni şudur: Evrimi savunan bazı Müslümanlar, bu teoriyi bilimsel bir gerçek sanmakta, dolayısıyla Kuran'a da "evrimi doğrulaması gerekir" çarpık mantığıyla yaklaşmaktadırlar. Bu amaçla evrim yorumu getirebilecekleri her kelimeye zoraki anlamlar yüklemektedirler. Kuran'ın bütününe bakıldığında ya da delil alınan Kuran ayeti, öncesinde ve bir sonrasındaki ayetlerle beraber okunduğunda, yapılan açıklamaların hiçbir geçerliliğinin bulunmadığı da görülecektir.

İşte bu bölümde evrim ön kabulüyle Kuran ayetlerini hatalı olarak yorumlayan Müslüman evrimcilerin hangi ayetleri kendilerince evrime delil gösterdiklerine değineceğiz. Ayrıca bu kimselerin iddialarına yine Kuran'dan cevaplar verecek, muteber kaynak kabul edilen İslam alimlerimizin tefsirleri ile karşılaştırmada bulunacağız.

Ancak bundan önce belirtmemiz gereken temel bir gerçek vardır: Kuran, Allah'ın indirdiği şekli ile, herhangi bir din dışı fikir ve felsefenin etkisinde kalınmadan, tamamen samimi bir kalple okunup o şekilde açıklanmalıdır. Üstelik açıklamayı yapan kişinin Allah korkusu ile hareket etmesi, ayetlerin anlamını değiştirmekten, yanlış yorumlamaktan Allah'a sığınması gerekir. Bu mantık doğrultusunda okunduğunda, Kuran'da "evrimle yaratılış" manasında hiçbir bilgi bulunmadığı, aksine Allah'ın tek bir "Ol" emri ile varlıkları ve canlıları yarattığı görülecektir. Eğer gerçekten Hz. Adem'den önce yarı maymun-yarı insan canlılar yaşamış olsalar (ki böyle birşey yoktur) Allah bunu bize Kuran-ı Kerim'de açık, net ve kolay anlaşılır bir biçimde bildirirdi. Kuran-ı Kerim'in "apaçık" olması ve "kolay anlaşılır" olması, evrimsel yaratılış iddiasının gerçek olmadığını göstermektedir.

1. YANILGI

İNSANIN "EVRİMSEL MERHALELER" SONUCUNDA YARATILDIĞI YANILGISI

"Size ne oluyor ki, Allah'tan bir vakarı ummuyorsunuz? Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır yaratmıştır." (Nuh Suresi, 13-14)

Evrimsel yaratılış yanılgısını savunanlar yukarıdaki ayette geçen "tavır tavır" kelimesini kendi yanlış mantıkları doğrultusunda "evrim merhalelerinden geçirerek" şeklinde çevirirler. Oysa ayette geçen Arapça "etvaren" kelimesinin "evrim merhaleleri" şeklinde çevrilmesi, bu kişilerin şahsi yorumlarıdır ve İslam alimleri tarafından da ittifakla kabul görmemektedir.

"Etvar" kelimesi "tavır, halet, durum" anlamına gelen "Tavru" kelimesinin çoğuludur ve Kuran'da bu şekilde başka bir ayette geçmemektedir. İslam alimlerinin bu ayetle ilgili tefsirleri de, bu ayette herhangi bir şekilde evrim teorisiyle ilgili bir ifade olmadığı gerçeğini ortaya koymaktadır.

Örneğin Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Kuran-ı Kerim Tefsiri'nde bu ayeti; "Oysa o sizi aşama aşama birçok hallerden geçirerek yaratmıştır" şeklinde tercüme etmiştir. Ayetin tefsirinde ise bu aşamaları "evrim mertebeleri" şeklinde ifade etmiştir. Ancak burada "evrim mertebeleri" ifadesi ile kastedilen mananın insanın farklı bir canlı türünden meydana geldiğini öne süren evrim teorisi ile hiçbir ilgisi yoktur. Nitekim tefsirin hemen devamında bu aşamaların neler olduğu şöyle ifade edilmektedir:

"... Ebu's-Suud'un açıklamasına göre; önce unsurlar halinde, sonra gıdalar halinde, sonra karışımlar halinde, sonra sperma halinde, sonra embriyon halinde, sonra et parçası halinde, sonra kemik ve et halinde, sonra da bambaşka bir yaratılışla şekil vermiştir. "Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne Yücedir." (Müminun, 23/14). Bunları yapan o güzel Yaratıcı ululama ve saygıya layık değil mi? O sizi daha başka bir şekil ve yaratışla yükseltemez mi? Yahut ezip yok ederek elem verici o azaplara düşüremez mi? Siz niye bunları düşünmüyorsunuz?"

Elmalılı'nın yukarıdaki ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, bu ayette geçen aşamalar bir insanın sperm olarak ulaştığı anne rahminde, önce embriyo, ardından bir et parçası, sonra kemik ve et halinde gelişip, sonra da bir insan olarak dünyaya gelişini ifade etmektedir.

İmam Taberi'nin Tefsiri'nde de Nuh Suresi'nin 14. ayeti; "Halbuki O sizi merhalelerden geçirerek yaratmıştır" şeklinde çevrilmiş ve "Önce sperma halindeydiniz; sonra sizi kan pıhtısına, ondan sonra da bir çiğnem et parçasına dönüştürüp yarattı" şeklinde açıklanmıştır. 39

Ömer Nasuhi Bilmen ise ayeti; "Halbuki, sizi muhakkak türlü türlü derecelerde yaratmıştır" şeklinde çevirmiş ve şu şekilde tefsir etmiştir:

Haalık-ı Kerim (sizi muhakkak türlü türlü derecelerde) muhtelif suretlerde (yaratmıştır) Siz başlangıçta birer nutfe idiniz, sonra kan parçası, et parçası, kemik sahibi oldunuz, sonra da bir insan olarak vücut sahasına atıldınız. Bütün bu muhtelif, ibret feza hadiseler, inkilaplar, bir Haalık-ı Hakim'in varlığına, kudret ve azametine birer parlak delil değil midir? Ne için siz kendi yaradılışınızı hiç düşünmüyorsunuz!" 40

Görüldüğü gibi İslam alimleri Nuh Suresi'nin 14. ayetini ittifakla aynı şekilde yorumlamış, sperm halinden insan haline geliş arasındaki aşamalar olduğunu ifade etmişlerdir. Ayetin bu şekilde yorumlanması gerektiği ise, "Kuran ayetlerinin yine Kuran ayetlerine göre tefsir edilmesi" prensibi gereğince açıktır. Çünkü Allah başka ayetlerde insanın yaratılış aşamalarını anne rahmindeki aşamalar olarak anlatmaktadır. Dolayısıyla "etvaren" kelimesinden de bu manayı taşıdığı açıkça görülmektedir. Bu kelimeden, insanın kökenini bir başka canlı türüne bağlamaya çalışan evrim teorisine dayanak aramak, temelsiz bir yorumdur.

2. YANILGI

KURAN'DA EVRİMSEL SÜRECE İŞARET BULUNDUĞU YANILGISI

"Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti." (İnsan Suresi, 1)

Yukarıdaki ayet aynı çevrelerin kendilerince evrime delil olarak sundukları bir diğer ifadedir. Kişisel yorumlarına dayalı bir çeviriyle "kendisi anılmaya değer birşey değilken" ifadesi "insanın bir insan olmadan önceki hallerinin ifade edildiği" şeklinde açıklanmaktadır. Oysa ilk iddia gibi bu evrimci iddia da gerçeklerden uzaktır.

Altı çizili ifadenin Arapçası şu şekildedir:

"lem yekun şey'en mezkuren"

Lem yekun : değildi

Şey'en : bir şey

Mezkuren : zikredilen, adı geçen

Bu ifadeyi "evrimsel yaratılış"a sözde bir delil olarak göstermek de çok mantık dışı bir yorumdur. Nitekim bu ayet İslam alimleri tarafından evrimsel bir süreç olarak yorumlanmamaktadır. Örneğin Elmalılı Hamdi Yazır bu ayetteki zaman ifadesini şu şekilde tefsir eder:

"Başlangıçta ilk maddeleri olan unsurlar ve madenler, sonra onlardan aşama aşama yaratılıp orta maddeleri olan bitkisel, hayvansal gıdalar "çamur hülasası" (Müminun Suresi, 12), sonra onlardan süzülen yakın maddesi olan meniye doğru yavaş yavaş aşama ve mertebeler içinde gelen bir şey olmuş, fakat insan diye anılan şey olmamıştı. Gerçekte insanın her ferdi gibi cinsi de ezeli değil, sonradan olmadır. Hem dehrin başlangıcından, alemin yaratılışından çok sonra var olmuştur." 41

Ömer Nasuhi Bilmen ise ayeti şu şekilde tefsir eder:

"Bu ayetler, Cenab-ı Hakk'ın insanları hiç mevcut, malum değillerken bilahare birer katre sudan işitir ve görür bir halde yaratmış ve onları imtihana tabi tutmuş olduğunu bildiriyor... Nev'i insan, başlangıçta hiç mevcut değildi, sonra bir müddet içinde bir katre sudan, bir topraktan ve çamurdan tasvir edilmiş bir ceset haline gelmiştir. O insan, o zaman malum değildi, onun ne gibi bir ismi haiz ve ne için yaratılmış olduğu gök ve yer halkınca bilinmiyordu. Sonra kendisine ruh bilinci yad edilmeye başlanılmıştır." 42

İmam Taberi ise ayeti, "İnsanın '(Adem'in) üzerinden öyle bir zaman dilimi geçmiştir ki; o esnada o, şanı ve üstünlüğü olan bir şey bile değildi. O sadece yapışkan bir çamur ve değişken bir balçıktı" şeklinde tefsir etmektedir. 43

Dolayısıyla da bu ayette geçen ve zaman ifade eden tanımı "evrimsel süreç" olarak yorumlamak, Kuran'a göre gerçekliği olmayan bir yorumdur.

3. YANILGI

SUDAN YARATMANIN EVRİMSEL YARATILIŞA İŞARET ETTİĞİ YANILGISI

Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)

Evrimsel yaratılış yanılgısını savunanlar birçok ayette geçen "insanın sudan yaratıldığı" şeklindeki ifadeleri de kendi iddialarına sözde bir delil olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Sudan hareketle bütün canlıların oluştuğunu iddia etmektedirler.

Oysa insanın sudan yaratıldığının ifade edildiği ayetler de yine İslam alimleri ve tefsirciler tarafından her zaman spermadan yaratılma olarak açıklanmıştır. Örneğin Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, İnsan Suresi'nin 2. ayetini şu şekilde tefsir eder:

"... Şu şekilde yaratıldı bir nutfeden. Rağıb'ın açıkladığı üzere nutfe, esasen saf suya denir. Erkeğin suyuna da nutfe denilmiştir. Örfte nutfe ile meni eş anlamlı gibi sayılmıştır. Fakat Kıyamet Suresi'nin sonunda da geçtiği gibi Kuran'da "Dökülen meniden bu nutfe." (Kıyamet Suresi, 37) buyrularak nutfenin meniden bir parça olduğu ifade edilmiştir. Sahih-i Müslim'de rivayet olunduğu üzere "Suyun hepsinden çocuk olmaz" hadis-i şerifinde de bir bütünün her parçası kastedilerek "Bir suyun her bir parçasından" buyrulmamış, bir parçası kastedilerek "suyun tamamından" buyrulmuş olmasından çocuğun meydana geldiği o suyun, suyun toplamı olan bütün meni değil, onun bir parçasından ibaret olduğu anlatılmış bulunduğundan nutfe, meniden bir cüz olan saf tohumun adı olduğu anlaşılır."44

İbni Taberi ise bu ayeti; "... Adem'in zürriyetini erkeğin ve kadının birbirine karışan döl sularından yaratmışızdır" şeklinde tefsir etmektedir. 45

Ömer Nasuhi Bilmen tefsirinde ise bu ayet şöyle açıklanmaktadır:

"... (Şüphe yok ki: Biz insanı karışık bir damla sudan yarattık.) Erkek ile kadının birbirine karışan sularından vücude getirdik. Evet... İnsanlar, bir müddet, nutfe, yani duru, safi bir su halinde ve bir müddette "alaka" yani uyuşmuş kan halinde ve bir müddette muzga, yani küçük et parçası halinde bulunmuşturlar. Daha sonra da kemik kesilip et ile bürünmüş, berhayat (yaşayan) hale gelmişlerdir..." 46

Bu açıklamalarda da görüldüğü gibi, insanın "karmaşık olan bir damla sudan" yaratılmasının, evrim teorisinin suyun içinde tesadüfler sonucu oluşan bir tek hücreden aşama aşama insanın meydana gelmesi iddiası ile hiçbir bağlantısı yoktur. Tüm büyük müfessirlerin açıkladığı gibi, bu ayette de insanın anne karnındaki yaratılışına dikkat çekilmektedir.

İnsanın yaratılış aşamalarının anlatıldığı bir diğer ayet de dikkatli incelendiğinde bu yorumlardaki köklü yanılgı gözler önüne serilmektedir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:

Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir. (Hac Suresi, 5)

Ayette bir insanın yaratılış aşamaları tarif edilmektedir. Birinci aşama olan toprak, insandaki temel mineralleri ve elementleri içeren hammaddedir. İkinci aşama ise bu elementlerin, anne karnındaki yumurtayı döllemek için gerekli yapıya ve genetik bilgiye sahip olan spermleri içeren ve Kuran'da karmaşık bir su tabiriyle tarif edilen menide biraraya gelmesidir. Kısacası insanın temel hammaddesi topraktır. Toprağın özü, bir damla menide o insanı meydana getirecek bir şekilde toplanmıştır. Ayette bu "su" aşamasının hemen ardından insanın ana karnındaki gelişim aşamaları belirtilmiştir. Oysa evrim teorisi, canlılığın sözde kendiliğinden suda başlamasından insanın ortaya çıkması arasında milyonlarca farazi aşama (ilk hücre, tek hücreliler, çok hücreliler, omurgasızlar, omurgalılar, sürüngenler, memeliler, primatlar vs. ve bunların sayısız ara aşamaları gibi) olduğunu var sayar. Ayetteki sıralamada ise hiçbir şekilde böyle bir mantık ve tarif olmadığı çok açıktır. İnsanın bir damla su halinden sonra alak haline geldiği bildirilmektedir.

Dolayısıyla, çok açıktır ki ayette, insan türünün geçirdiği evrim aşamaları değil, tek bir insanın anne karnından önceki, anne karnındaki ve doğduktan sonra yaşlılığına kadar devam eden yaratılış aşamaları tarif edilmektedir.

İnsanın ve diğer canlıların sudan yaratıldığını bildiren diğer ayetlerde de yine evrim teorisine dayanak oluşturacak bir mana yoktur. Bu ifadeyi içeren bazı ayetler şu şekildedir:

O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)

Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)

Aşağıdaki ayetlerde ise "bir damla suyun meni olduğu" açıkça ifade edilmektedir:

Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur. Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü (min nutfetin iza tumna) zaman. Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neş'et) de O'na aittir. (Necm Suresi, 45-47)

Min : den, dan

Nutfetin : Nutfe, bir damla

iza : -dığı zaman

tumna : meniyi akıtmak

Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? (nutfeten min meniyyin yumna) (Kıyamet Suresi, 37)

nutfeten : nutfe, bir damla su

min : den, dan

meniyyin : meni

yumna : atılıp dökülen

İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı? Dökülüp atılan bir sudan yaratıldı. (Hulika min main dafikın) (Bu su,) Bel kemiği ile kaburgalar arasında (ki organlar)dan çıkar. (Tarık Suresi, 5-7)

Hulika : yaratıldı

min : den, dan

main : su

dafikın : Birden boşalan, dökülen, def'aten akıtan, akıtılan.

Bazı yorumcular bu ayetlerdeki "canlıların sudan yaratılması" ifadesinde, evrim teorisine paralel bir mana var zannetmektedir. Oysa bu çok yanlış bir yorumdur. Daha önce de belirttiğimiz gibi, ayetlerde canlıların sudan yaratıldığı bildirilerek, canlıların temel malzemesinin su olduğu haber verilmektedir. Nitekim modern biyoloji ortaya koymuştur ki su, dünyadaki her canlının vücudunun en temel unsurudur. İnsan vücudunun yaklaşık % 70'i sudur. Her canlı, vücudundaki su sayesinde hücre içi, hücreler arası ve dokular arası ulaşımı sağlar. Su olmadan canlılık olamaz.

4. YANILGI

ÖNCE TOPRAKTAN, SONRA SUDAN YARATILMANIN EVRİMSEL YARATILIŞA İŞARET ETTİĞİ YÖNÜNDEKİ YANILGI

"... Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?" (Kehf Suresi, 37)

İmam Taberi bu ayeti şu şekilde yorumlamaktadır:

"... Baban Adem'i topraktan yaratan, sonra seni bir erkeğin ve kadının spermasından meydana getiren, sonra seni tastamam bir insan kılığına büründüren Allah'ı mı inkar ediyorsun? Sana bunca şeyleri veren ve seni bu hale getiren Allah, ölüp toprağa dönüştükten sonra seni yeniden yeni bir mahluk olarak meydana getirdi."47

Ömer Nasuhi Bilmen ise aynı ayeti şu şekilde tefsir eder:

... Senin aslın ve yaratılışın sebebi olan Hazreti Adem'i (topraktan) yaratan (sonra) da seni (bir nutfeden) en yakın maddei vücudun olan bir katre meniden (yaratan sonra da seni bir erkek olarak tesviye eden) seni böyle müteaddit etvari hayatiye (birçok hayat durumları) neticesinde tam, baliğ bir insan olarak vücuda getiren Halik-i Kerim'i (inkar eder mi oldun) çünki ahiret hayatını inkar, onun zuhura geleceğini haber veren ve ona kadir olan Allah Teala'yı inkar demektir...48

Yukarıdaki tefsirlerde de görüldüğü gibi, Kehf Suresi'nin 37. ayetinin ve insanın sudan yaratıldığının ifade edildiği diğer ayetlerin evrimsel yaratılışa sözde bir delil olarak gösterilmesi sadece kişisel yorumdur; bu ayetlerin böyle bir manaları yoktur. Ayette geçen "topraktan yaratılma" Hz. Adem'in yaratılışını, sudan yaratılıp düzgün bir adam haline gelme ise spermden başlayan gelişmeyi anlatmaktadır. Aşağıdaki ayette de Allah'ın balçıktan doğrudan bir beşer yarattığına işaret edilmektedir. Hz. Adem'in yaratılışının anlatıldığı bu ayette de bir aşamadan bahsedilmemektedir:

Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın." (Hicr Suresi, 28-29)

Zaten Kuran'da anlatılan yaratılış aşamaları dikkatle okunur, birbirini takip eden süreçler göz önünde bulundurulursa evrimci yorumun yanlış olduğu da hemen anlaşılır.

Kuran'da Hz. Adem'in evrimsel bir aşama ile yaratılmadığını açıkça bildiren daha pek çok ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerden birinde şöyle buyrulmaktadır:

Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi. (Al-i İmran Suresi, 59)

Yukarıdaki ayette Allah Hz. Adem ile Hz. İsa'nın aynı şekilde yaratıldıklarını bildirmektedir. Daha önce de vurguladığımız gibi Hz. Adem, herhangi bir atası olmaksızın, topraktan ve Allah'ın "Ol" demesiyle var edilmiştir. Hz. İsa ise yine bir babası olmaksızın, Allah'ın dilemesiyle, bir "Ol" emriyle yaratılmıştır. Ayetlerde Hz. Meryem'e Hz. İsa'nın müjdelenişi şu şekilde açıklanmaktadır:



Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, O'na yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir.

(Bakara Suresi, 117)

Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü. Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)." Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)." O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi. "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti. (Meryem Suresi, 17-21)

Topraktan ve sudan yaratılmanın bildirildiği diğer ayetlerde de, az önceki maddede incelediğimiz gibi insanın evrim aşamaları değil, insanın yaratılışının anne karnına düşmeden önceki, anne karnındaki ve doğumdan sonraki aşamaları tarif edilmektedir:

Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir. (Hac Suresi, 5)

O'dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo) yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik) çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür vermektedir). Sizden kiminin daha önce hayatına son verilmektedir; adı konulmuş bir ecele erişmeniz ve belki aklınızı kullanmanız için (Allah sizi böyle yaşatır). (Mümin Suresi, 67)

Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman. (Necm Suresi, 46)

5. YANILGI

İLK İNSANIN BİR SÜREÇ İÇİNDE YARATILDIĞI YANILGISI

Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. (Sad Suresi, 71)

Evrimsel yaratılışla ilgili bir diğer yanılgı ise yine ayette geçen bir ifadenin yanlış bir şekilde yorumlanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Ayetteki altı çizili ifade "çamurdan bir beşer yapmaktayım" şeklinde tercüme edilmekte ve bunun sözde evrim süreci içinde, yavaş yavaş yaratılışa işaret ettiği iddia edilmektedir. Ancak ayetin Arapçası bu şekilde bir çevirinin kişisel bir yorum ve bir çarpıtma olduğunu açıkça ortaya koymaktadır:

"İnni halikun beşeren min tın." = "Ben çamurdan bir beşer yaratanım."

Bu ayette "yapmaktayım" şeklinde bir ifade bulunmamaktadır. Nitekim ayetin devamında "onu bir biçime sokup üflediğim zaman ona secdeye kapanın" şeklinde geçmekte ve buradan da "yaratma" fiilinin bir anda olup bittiği anlaşılmaktadır.

Nitekim İslam alimleri de bu ayeti "yapmaktayım" şeklinde çevirmemektedir. Örneğin Süleyman Ateş tefsirinde ayeti şu şekilde açıklamaktadır:

"Rabbin meleklere demişti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım."

Allah, çamurdan bir insan yaratacağını meleklere söylemiş, çamuru insan şekline koyup içine de Kendi ruhundan üfledikten sonra meleklere, insana secde etmelerini emretmiş. Meleklerin hepsi secde etmiş. Yalnız cinlerden olan İblis, kendisinin ateşten yaratıldığını, çamurdan yaratılan insandan hayırlı olduğunu ileri sürerek insanın atasına secde etmemiştir."

İbni Taberi de aynı ayeti: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım" şeklinde çevirmiş ve şu şekilde tefsir etmiştir:

"... Bir zamanlar Rabbin meleklere: Ben, çamurdan bir adam yaratacağım, buyurmuştu... Onun yaratılışını tamamladığım, suretini düzelttiğim, ruhumdan da ona üflediğim zaman, kendisine secde edin." 49

Evrimsel yaratılış yanılgısını savunanların, insanın bir süreç içinde yaratıldığı yönündeki iddialarını kendilerince desteklemek amacıyla kullandıkları bir diğer ayet ise şu şekildedir:

Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. (Secde Suresi, 7)

Bu kişilerin hatalı yorumlarına göre altı çizili olan ifade bir sürece, yani sözde evrimsel sürece işaret etmektedir. Oysa burada bir sürece işaret edilmemektedir. Allah'ın yoktan yaratması kitap boyunca vurguladığımız gibi, pek çok ayette detaylı olarak anlatılmaktadır ve hiçbirinde insanın bir süreçle yaratılmış olduğuna dair bir anlam yoktur. Aşağıdaki ayetlerde de Allah'ın sürekli yaratmakta olduğu vurgulanmaktadır:

Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan)ınızı getiriniz." (Neml Suresi, 64)

Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu Allah'a göre kolaydır. (Ankebut Suresi, 19)

Allah, yaratmayı başlatır, sonra onu iade eder, sonra da siz O'na döndürülürsünüz. (Rum Suresi, 11)

Allah kainattaki her detayı, sürekli yaratmaktadır ve bu evrim anlamına gelmemektedir. Bu da diğer yorumlar gibi son derece gerçek dışıdır ve Kuran'da bu iddianın hiçbir dayanağının bulunmadığı kolaylıkla anlaşılmaktadır. Üstelik Ömer Nasuhi Bilmen bu ayeti "... O Haalık-ı Hakim bir topraktan, bir sudan Hazreti Adem'i yarattı." 50 şeklinde, İmam Taberi de "... Adem'in yaratılmasını çamurdan başlatmıştır" 51 şeklinde tefsir etmektedir.

Aşağıdaki ayetteki altı çizili ifadeler de bazı Müslüman evrimciler tarafından sözde evrimsel sürece bir işaret olarak yorumlanmaktadır:

Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitar Suresi, 6-8)

Oysa ayette bildirilen sıralamadan evrimsel bir süreç çıkarmak, son derece mantık dışı bir yorum olur. Nitekim Elmalılı Hamdi Yazır da tefsirinde ayeti şu şekilde açıklamaktadır:

"O Rabbin ki seni yarattı. Burada yaratma; bünye ve uzuvları düzgünleştirme, ölçülü yapma, şekil verme ve parçaları birleştirip oluşturmadan daha önce olmak karinesiyle önce var kılmak demek olduğu açıktır. Yine bilinmektedir ki, her nimetin esası olan var olma, ilâhî lütuf ve keremin birincisidir.

Sonra da senin bünye ve uzuvlarını düzgünleştirdi. "Seni bir topraktan, sonra bir nutfeden yarattı. Sonra da seni bir insan şekline getirdi." (Kehf Suresi, 37) buyrulduğu ve daha birçok ayette geçtiği gibi yaratılışını aşamadan aşamaya geçirerek ruh üflenecek şekilde insanlık seviyesine getirdi; bünyeni, uzuvlarını, kuvvetlerini düzenine koydu, düzgünleştirdi de sana bir uyum ve itidal verdi. Burada biri "adl" kökünden birisi de "ta'dil" kökünden şeklinde olmak üzere iki kıraet vardır. İkisi de bir manaya olarak denkleştirmek, normal hale getirmek demek olduğuna göre az önce geçen "tesviye"nin mükemmel hale gelmiş olduğunu ifade etmek üzere birkaç şekilde tefsir edilmiştir.

Mukatil'den rivayet edildiğine göre göz, kulak, el, ayak gibi çift uzuvların denkliği ve ayrıntıları anatomide bilindiği üzere vücudun her taraftan orantılı ve düzgünlüğü demek olup "Evet, onun parmak uçlarını bile düzeltmeye kadir olduğumuz halde" (Kıyamet Suresi, 75/4) ayetinin ifade ettiği gibi olur. Fakat bunda insanlık özelliğini ifade eden itibar ve değer açık değildir. 52

Ebu Ali Farisi'nin yazdığına göre, "sana itidal verdi" demek, bu manaların hepsini ifade edici olarak "Seni en güzel şekle koyup en güzel biçimde çıkardı ve bu denge ile seni akıl, fikir ve kudreti kabul etmeye yetenekli kılıp bu şekilde diğer canlı ve bitkilere hakim kıldı. Seni, bu alemdeki diğer varlıkların ulaşamadığı bir olgunluk derecesine çıkardı." diye tefsir edilmiştir ki "Onun yaratılışını tamamladığım ve içine ruhumdan üflediğim vakit." (Hicr Suresi, 29) ve "Onları, yarattıklarımızın bir çoğundan gerçekten üstün kıldık." (İsra Suresi, 70) manalarına uygundur. Bunların hepsi Allah'ın bir lütuf ve keremidir. 53

Ömer Nasuhi Bilmen de aynı ayeti şu şekilde tefsir etmektedir:

Evet. (O) Kerim Rabbin (ki seni yarattı) seni ademden vücude çıkardı, (sonra seni düzeltti) sana selim, muntazam uzuvlar verdi (de mutedil halde kıldı). Bütün uzuvlarına bir itidal verdi, hilkatini, kametini (endam) güzel bir müvazeneye (ölçme) tabi tuttu. 54

İmam Taberi de İnfitar Suresi'nin 7. ayetinin insanın bir düzen içinde yaratılışına işaret ettiğini ifade etmektedir:

"Ey insan, O Rab ki; seni yaratmış, yaratılışını düzgün kılmış, seni sağlam, düzgün ve dosdoğru bir şekilde meydana getirmiştir. (Yani seni boyu düzgün, oranları sağlam, en güzel heyet ve şekilde tastamam bir insan olarak yaratmıştır) Allah güzel veya çirkin dilediği bir şekilde seni meydana getirmiştir." 55

Yukarıdaki açıklamalardan da görüldüğü gibi ayetlerdeki ifadeler son derece açık ve anlaşılırdır. Allah'ın insanı sağlam, düzgün ve tastamam yaratışı bildirilmektedir. Nitekim benzer ifadeler pek çok ayette de bulunmaktadır. Örneğin Secde Suresi'nde şu şekilde buyurulmaktadır:

Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 9)

Bu ayette önce yaratılma ifadesi kullanılmış, daha sonra da göz, kulak ve gönüller var etti buyurulmuştur. Dolayısıyla ayette bu aşamaların hepsinin aynı anda olduğu, yani insanın göz, kulak ve kalbiyle birlikte ve insanın tek bir anda yaratıldığı haber verilmektedir. Bu ayetlerin insanın evrimi yanılgısı içinde yorumlanması ise son derece hatalıdır. Nitekim bu ayet de İslam alimleri tarafından ittifakla aynı şekilde tefsir edilmektedir. Örneğin İmam Taberi şöyle açıklamaktadır:

"... Sonra insanın tastamam bir mahluk olarak düzgün bir şekilde meydana getirmiş, ardı sıra da ona ruhundan üflemiş, böylece o konuşan bir canlı haline gelmiştir... Sesleri duymanıza yarayan kulaklar, şahısları görmenize yarayan gözler, iyiyi ve kötüyü akletmenize yarayan kalpler vermiştir ki, bu bağışlarına karşı Kendisi'ne şükredesiniz..."56

Ömer Nasuhi Bilmen ise ayeti "O Haalık-ı Kerim o teşekküle başlayan insanı zürriyeti beşeriyeden her birini (düzeltti), onun vücudunu anne rahminde iken ikmal etti, layıkı vechile tasvir buyurdu (ve içerisine ruhundan üfürdü) yani; ona hayat verdi, onu ruh namundaki kuvve-i hayatiyeye kavuşturdu... O Haalık-ı Kerim (sizin için işitmeyi) öyle faydalı bir kuvveti ihsan etti, o sayede söylenilen sözleri, birnice sedaları işitir, dinlersiniz (ve) sizin için (gözleri ve gönülleri yarattı) gözlerinizle etrafınızdaki şeyleri görürsünüz, gönüllerinizle faideli, zararlı olan şeyleri anlar, takdir ederbilirsiniz. Bunların her biri ne büyük birer ihsan-ı İlahidir." 57 şeklinde yorumlamıştır.

6. YANILGI

HZ. ADEM'İN İLK İNSAN OLMADIĞI YÖNÜNDEKİ YANILGI

Evrimsel yaratılış yanılgısıyla ilgili olarak ortaya atılan bir diğer iddia ise, Hz. Adem'in ilk insan olmayabileceği -hatta insan olmayabileceği (Hz. Adem'i tenzih ederiz)- şeklindedir. Bu batıl iddiaya sözde delil olarak aşağıdaki ayet gösterilmektedir:

Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi. (Bakara Suresi, 30)

Bu iddiayı savunan çevreler ayette geçen "halife var edeceğim" şeklindeki ifadede geçen Arapça "ceale" fiilini, "tayin etmek" kelimesi ile açıklamaktadırlar. Yani Hz. Adem'in ilk insan olmadığı, birçok insan arasından halife olarak "tayin edildiği" yanılgısını öne sürmektedirler. Oysa "ceale" kelimesinin Kuran'da kullanılan çok çeşitli anlamları vardır ve bunlar şu şekildedir:

Ceale: Yaratmak, icad etmek, çevirmek, yapmak, koymak, kılmak

Kuran'da "ceale" filinin geçtiği diğer ayetlerden birkaç örnek şöyledir:

Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi eşini var etti (ceale) ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi... (Zümer Suresi, 6)

De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren (ceale) O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)

"Ve Ay'ı bunlar içinde bir nur kılmış, Güneş'i de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır. (ceale)" (Nuh Suresi, 16)

"Allah, yeri sizin için bir yaygı kıldı. (ceale)" (Nuh Suresi, 19)

Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, "ceale" kelimesi Kuran'da çok çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Ayrıca pek çok ayette de Hz. Adem'in topraktan yaratıldığı belirtilmektedir. Hz. Adem'in, diğer insanlar içinde bir insan olmadığı, özel ve farklı bir yaratılışa sahip olduğu bu ayetlerden de anlaşılmaktadır.

Kuran'da Hz. Adem'in ilk insan olduğu hakkında verilen bir diğer önemli bilgi de işlediği hata nedeniyle kendisinin ve eşinin cennetten çıkarılmasıdır. Ayetlerde şu şekilde buyurulmaktadır:

Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık. (Araf Suresi, 27)

Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz. Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik. (Bakara Suresi, 35-36)

Ayetlerdeki ifadeler çok açıktır. Allah Hz. Adem'i topraktan yaratmıştır. Hz. Adem özel bir yaratılışa sahiptir ve bu özel yaratılış onun önce cennette bulunmasından, daha sonra da buradan çıkarılmasından bir kez daha anlaşılmaktadır. Ancak evrim aldatmacasına inanan bazı Müslümanlar apaçık olan bu gerçekleri görmezlikten gelmekte ve ayetlerde geçen "cennet" kelimesinin, ahiretteki cenneti değil, dünyadaki güzel mekanları ifade ettiği gibi hatalı bir yorum ileri sürmektedirler. Oysa Hz. Adem'in yaratıldığı cennetin pek çok özelliği Kuran'da belirtilmektedir. Burada melekler ve şeytan vardır. Melekler Allah ile konuşmaktadır. Ayetlerdeki ifadeler bu kadar açıkken, Kuran ahlakına uygun olmayan yorumlarla evrim teorisine sözde delil arama çabasına girmek hatalı bir tavırdır.

Tüm insanların Hz. Adem'den geldiğini, yani Hz. Adem'in ilk insan olduğunu haber veren pekçok ayetten ikisi de şu şekildedir:

Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet şahid olduk" demişlerdi. (Bu) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. Ya da: "Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?" dememeniz için. (Araf Suresi, 172-173)

Kısacası Hz. Adem ilk insandır ve Allah'ın ilk elçisidir. Bu konudaki ayetler herhangi bir yoruma yer vermeyecek kadar açıktır. Tek yapılması gereken şey insanların samimi bir kalple, vicdanlarının sesini dinleyerek ve ihlasla Kuran ayetlerini okumalarıdır. Allah bu niyetle ayetlerini okuyan kullarına mutlaka doğru olanı gösterecektir.

7. YANILGI

KURAN'DA GEÇEN "ATALARIMIZ" ŞEKLİNDEKİ İFADENİN EVRİMSEL ATALARA BAKTIĞI YANILGISI

Evrim teorisine aldanmış bazı Müslümanların iddialarına kendilerince delil göstermeye çalıştıkları Kuran'daki bir başka ifade ise birçok ayette geçen �atalarınız� kelimesidir. Evrimcilerin hatalı tefsirine göre bu ifadede sözde insanın ilkel atalarına işaret bulunmaktadır. Bu hatalı yorumu kendilerince açıklamaya çalışırken de kelimenin Kuran'da çoğul kullanılması olarak gösterirler. Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir:

(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." (Şuara Suresi, 26)

O'ndan başka ilah yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir. (Duhan Suresi, 8)

Ancak bu Kuran ahlakına uygun olmayan bir iddiadır, çünkü bu kelimenin ayetlerde çoğul olarak yer alması çok bilinen bir kullanımdır ve evrimsel bir açıklamaya hiçbir şekilde dayanak oluşturmamaktadır.

Kuran'da bu ifadenin geçtiği başka birçok ayet vardır. Örneğin Bakara Suresi'nin 133. ayetinde "ataların" kelimesi geçmektedir. Buradaki "atalar", evrimleşme sürecini hiçbir şekilde anlatmamakta, insanların önceki nesillerini ifade etmektedirler. Aynı şekilde "geçmişteki atalar" ifadesinde de geçmiş soylar anlatılmaktadır. Bu ifadenin içinde evrimleşmeyi bildiren bir anlatım asla yoktur:

Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada şahidler miydiniz? O, oğullarına: "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde, onlar: "Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz; bizler O'na teslim olduk" demişlerdi. (Bakara Suresi, 133)

8. YANILGI

İNSANIN YARATILIŞ ŞEKLİYLE İLGİLİ BİR YANILGI

"Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi. Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve sizi (diriltici) bir çıkarışla diriltip-çıkaracaktır." (Nuh Suresi, 17-18)

Bu ayet, evrimsel yaratılış yanılgısını savunan bazı Müslümanların kendi görüşlerine sözde dayanak, hatta çoğu zaman da temel olarak kullandıkları bir ayettir. Ayette bildirilen "yerden bir bitki gibi bitirdik" ifadesi evrimciler tarafından inorganik evrime bir delilmiş gibi gösterilmektedir. Oysa bu ifade pek çok mealde ve tefsirde işaret edildiği gibi, ilk insanın topraktan yaratılmasını ifade etmektedir ve "topraktan başlamak üzere cinsinizi yarattı" anlamında kullanılmaktadır. Nitekim Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde de aynı bilgi verilir:

"Ayette iki vecih var: Birisi, sizi arzdan bitirdi demek babanızı arzdan bitirdi -ibtida topraktan onu yaratmak suretiyle cinsinizi yarattı- demektir. Diğeri hepinizi arzdan yarattı olur, çünkü Allah bizleri nutfelerden, onları gıdalardan, onları nebattan, onu da arzdan yaratıyor." 58

Ömer Nasuhi Bilmen Nuh Suresi'nin 17. ve 18. ayetlerini şu şekilde tefsir etmektedir:

"En İnsanlar! Şunu düşününüz ki: Allah'u Teala (sizi yerden bir ot olarak bitirmiştir). Yani: "Sizin ilk pederiniz Hazret-i Adem'i topraktan yaratmıştır, yahut sizin asıl maddeniz olan nutfeleri yeryüzündeki nebatatdan (topraktan yetişen, bitki) müevellit gıda maddelerinden vücuda getirmiştir. İşte, insanlar, bu suretle neşv-ü nema (büyümek-gelişmek) bularak saha-i hayata (yaşam alanına) atılmış bulunmaktadırlar. (Sonra) da ey insanlar! O Haalık-ı Azim (sizi orada iade edecektir.) Yani: Sizi ölünce yine topraklara atılacaksınız, yine toprak kesileceksinizdir. (ve) Sonra da kabirlerden (sizi bir çıkarışla çıkaracaktır.) Hepinizi de mahşere sevk buyuracaktır. Bütün bunlar, birer hakikattir." 59

Taberi Tefsiri'nde ise ayet şu şekilde yorumlanır:

"... Allah sizi yerin toprağından yaratmıştır. Yoktan var edip meydana getirmiştir... Sonra sizi tekrar daha önceki halinize, yani toprağa döndürür. Yaratılmadan önceki halinize dönersiniz. Dilediği zaman sizi yerden diri olarak çıkarır." 60

İslam alimlerimizin tefsirlerinde de görüldüğü gibi, bu ayeti evrimsel yaratılış aldatmacasına bir dayanak olarak yorumlamak mümkün değildir.

Üstelik "inorganik evrim" adıyla öne sürülen iddianın da bilimsel hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Cansız maddelerin biraraya gelerek canlılığı oluşturabilecekleri yönündeki bu evrimci iddia hiçbir deney ya da gözlem tarafından doğrulanmamış bilim dışı bir iddiadır. Tam aksine Fransız biyolog Pasteur'un 19. yüzyılın sonlarında bilimsel olarak ortaya çıkardığı gerçek, canlılığın yalnızca canlılıktan gelebileceği gerçeğidir. Bu gerçek canlılığın kesinlikle bilinçli bir biçimde yaratıldığını, yani bütün canlıları yaratanın Allah olduğunu bir kez daha göstermektedir. Bu konudaki bilimsel delilleri ve evrimcilerin yanılgılarını, Evrim Aldatmacası, Hayatın Gerçek Kökeni, Evrimcilere Net Cevap 1-2, Evrimcilerin Yanılgıları isimli kitaplarımızda detaylı olarak bulabilirsiniz.

9. YANILGI

KURAN'DA DOĞAL SELEKSİYONA İŞARET EDİLDİĞİ YANILGISI

Bilindiği gibi evrim teorisinin en temel iddialarından biri doğal seleksiyonun evrimleştirici bir gücü olduğu yalanıdır. Kitabın önceki bölümlerinde de vurguladığımız gibi doğal seleksiyon, doğada güçlü olanların ayakta kalıp, güçsüz ve zayıf olanların zaman içinde eleneceği bir sistemin olduğunu savunan evrimci bir yanılgıdır.

Günümüz bilim seviyesinde, doğal seleksiyonun evrimleştirici bir gücünün olmadığı, yani bu mekanizmanın türlerin gelişimini ve yeni türlerin oluşumunu sağlayamayacağı ortaya çıkmıştır. Ancak Darwinistlerin materyalist kaygılarla görmezlikten geldikleri bu bilimsel gerçekler, evrimsel yaratılış aldatmacasını savunan bazı Müslümanlar tarafından da göz ardı edilmektedir. Bazı Müslüman çevreler de bu dogmatik Darwinist görüşü savunmakta, hatta son derece zorlama yorumlarla Kuran'dan bu konuya kendilerince delil getirmeye çalışmaktadırlar. Bu kişilerin delil olarak gösterdikleri bir ayet şu şekildedir:

Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, Yücedir. (Kasas Suresi, 68)

Bu ayette Allah'ın hidayet vereceği insanları ve elçi tayin edeceği peygamberlerini yine Allah'ın seçeceği açıklanmaktadır. Ayette, evrimsel bir doğal seçilime işaret olduğunu iddia etmek, son derece hatalı bir yorum olur.

İslam alimleri de bu ayetleri ittifakla yukarıda belirttiğimiz şekilde yorumlamaktadırlar. Örneğin İmam Taberi ayeti şu şekilde tefsir etmektedir:

"Rabbin kullarından dilediğini yaratır ve onlardan dilediğini de iman ve hidayete erdirmek üzere seçer. Onlar için seçim hakkı yoktur. Onlar için diledikleri işi yapma seçeneği yoktur..." 61

Büyük müfessir Ömer Nasuhi Bilmen ise bu ayeti şu şekilde açıklar:

"Bu mübarek ayetlerde Allah Teala Hazretleri'nin halikiyetini, dilediğini iltizam ve ihtiyar edeceğini (seçeceğini), ilm ve kudretini, vahdaniyet-i subhaniyesini, hamd ve senaya istihkakını, hükm-i ilahisini ve huzur-i manevisine bütün kullarının celbedileceklerini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Hiçbir kimse, o Halik-i Hakim'in bir şeyi ihtiyar ve iltizam buyurmasına mani olamaz. O kulların ihtiyarları bizzat müessir değildir. Allah Teala onların ihtiyar ve iltizam edecekleri şeyleri yaratmaya haşa mecbur değildir... Cenab-ı Hak, peygamberlerini kendilerine gönderilen kimselerin rey ve ihtiyarlarına göre göndermez, ancak kendi ihtiyari ilahisine göre gönderir. Hayır ve selahın ne suretle, ne vasıta ile tecelli edeceğini ancak o Halik-i Kerim bilir. Hiçbir şey, O Halik-i Azim'e şerik olamaz ve onun ihtiyarı ezelisine muhalif bir şeyi vücude getiremez ve hiçbir kimsenin ihtiyarı, o mabudi kadimin pek yüce olan iradesine, ihtiyarına müzahim, muhalif bulunamaz. 62

Elmalılı Hamdi Yazır ise aynı ayeti şu şekilde tefsir eder:

"Rabbin neyi dilerse yaratır ve seçer. Yani dilediğini yaratır ve yarattıklarından dilediğini de seçer beğenir. Peygamberlik, şefaat gibi yüksek işlere getirir. Onların seçme hakkı yoktur. Bundan dolayı onların Allah'tan başka ortaklar ve şefaatçiler seçmeye ve tayine hakları yoktur. Sermedi, aralıksız, devamlı, demektir." 63

Bazı müslümanların doğal seleksiyon konusuna kendilerince Kuran'dan dayanak gösterdikleri ikinci ayet Fatır Suresi'nin 1. ayetidir. Ayette şu şekilde buyurulmaktadır:

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah'ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Fatır Suresi, 1)

Evrim yanılgısına inanan bazı Müslümanlar ayette geçen altı çizili ifadeyi de sözde evrimsel gelişime bir delil olarak göstermektedirler. Oysa bu ayetteki ifadeden böyle bir anlam çıkarılması Kuran ahlakına uygun olmadığı gibi, akıl ve mantık ile de çelişmektedir. Çünkü ayette meleklerin özel yaratılışı anlatılmaktadır. Nitekim İmam Taberi, tefsirinde bu ifadeyi "Dilediği meleğin kanat sayısını dilediği miktarda fazlalaştırır. Bu fazlalaştırmayı bütün mahlukatında da yapabilir. Yaratma ve emir O'na aittir" şeklinde yorumlamaktadır. 64 Ömer Nasuhi Bilmen de bu ayeti İmam Taberi ile aynı şekilde açıklamakta ve "O öyle bir Haalık-ı Kerimdir ki, melekleri daha nice kanatlara, kuvvetlere sahip kılar"65 demektedir.

10. YANILGI

KURAN'DAN MUTASYONA DELİL GETİRME YANILGISI

Evrim yanılgısına inanan bazı Müslümanlar doğal seleksiyon konusunda olduğu gibi, mutasyon konusunda da Kuran ayetlerini yanlış bir şekilde yorumlama ve zorlama çıkarımlar yapma yoluna gitmektedirler.

Mutasyon gibi hiçbir evrimleştirici etkisi gözlemlenmemiş, aksine canlıları sadece tahrip ettiği ortaya çıkmış bir doğal mekanizmanın evrim teorisinin bir delili sanılması, başlı başına büyük bir yanılgıdır. (Bunu bilimsel içerikli kitaplarımızda detaylı olarak inceledik.) Burada konumuz açısından önemli olan husus ise, mutasyonu bir evrim mekanizması olarak kabul eden Müslüman evrimcilerin, bu yanılgıya Kuran'dan kendilerince getirmeye çalıştıkları delillerdir. Bazı ayetleri asıl manalarından tamamen farklı biçimde, çarpıtarak yorumlamaktadırlar. Söz konusu ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

Eğer dilemiş olsaydık, oldukları yerde (en görkemli çağlarında) onları bir başka kalıba sokardık; böylece ne ileri gitmeye, ne geri dönmeye güç yetirebilirlerdi. (Yasin Suresi, 67)

Andolsun, sizden cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte Biz, onlara: "Aşağılık maymunlar olun" dedik. (Bakara Suresi, 65)

Onlar, kendisinden sakındırıldıkları 'şeyi yapmada ısrar edip başkaldırınca' onlara: "Aşağılık maymunlar olunuz" dedik. (Araf Suresi, 166)

De ki: "Allah katında, 'kesinleşmiş bir ceza olarak' bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır." (Maide Suresi, 60)

Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi. (Araf Suresi, 107)

Eğer bir insan, "evrim teorisi lehinde, çarpıtma ve zorlamayla da olsa Kuran'dan birtakım deliller getirmeliyim" gibi bir anlayış içinde değilse, üstteki ayetleri mutasyona delil olarak yorumlaması kesinlikle mümkün değildir.

İlk üç ayette Allah'ın mucizevi biçimde canlıların bedenlerini değiştirmesinden söz edilmektedir. Dördüncü ayette ise sözü edilen nesne (asa) canlı bile değildir, dolayısıyla mutasyona uğraması gibi bir fikir öne sürülemez. Gerçekte söz konusu Müslümanların bu gibi ayetlerden kendilerince evrim teorisine delil çıkarmaya çalışmaları, "yaratılışçı evrim" yanılgısının ne kadar çürük, mantık dışı ve Kuran ahlakına uygun olmayan bir fikir olduğunun bir ispatıdır.

11. YANILGI

KURAN'A GÖRE MAYMUNLARLA İNSANLAR ARASINDA SOY YAKINLIĞI OLDUĞU YANILGISI

Bu konuda bazı kimselerce yanlış yorumlanan ayetlerden biri de, Allah'ın geçmişte bir grup Yahudiyi maymun kılmasıyla ilgilidir. Ayetler şöyledir:

Andolsun, sizden (İsrailoğullarından) cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte Biz, onlara: "Aşağılık maymunlar olun" dedik. Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara 'ibret verici bir ceza', takva sahipleri için de bir öğüt kıldık. (Bakara Suresi, 65-66)

Bu ayetlerden evrim teorisine paralel bir mana çıkarılamayacağı aşikardır. Bunun birkaç ayrı sebebi vardır:

1) Ayette kastedilen ceza, büyük olasılıkla manevi bir anlamdadır. Yani söz konusu Yahudilerin fiziksel anlamda değil, karakter yönünden maymuna benzetilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. (Doğrusunu Allah bilir.)

2) Eğer kastedilen ceza fiziki manada gerçekleşmiş olsa bile, bu doğa kanunlarının dışında gerçekleşen bir mucize olur. Burada Allah'ın dilemesiyle, bir anda mucizevi bir dönüştürme, yani bilinçli bir yaratılış söz konusudur. Evrim teorisi ise, türlerin milyonlarca yıllık zaman dilimlerinde rastlantılarla yavaş ve kademeli olarak birbirlerine dönüştükleri gibi akıl ve bilim dışı bir tez öne sürer. Dolayısıyla Kuran'da bildirilen bu hadiseyle evrimin savunduğu senaryonun birbiriyle hiçbir ilişkisi yoktur. Nitekim bu ayetin devamındaki ayette "Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara 'ibret verici bir ceza', takva sahipleri için de bir öğüt kıldık." şeklinde buyurulmaktadır. Bu ayette söz konusu kişilerin aşağılık maymunlar haline getirilmelerinin sonra gelecek olanlara "ibret kılınmaları" amacıyla bir mucize olarak gerçekleştirildiğine işaret edilmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)

3) Ayette kastedilen ceza, tarihte tek bir kez ve sınırlı sayıda insan için gerçekleşmiştir. Oysa evrim teorisi tüm insanların maymunlar ile akraba oldukları gibi mantık ve bilim dışı bir senaryo öne sürer.

4) Ayette, insanların maymuna dönüşmesinden söz edilmektedir. Oysa ki evrim teorisinin iddiası ters yöndedir.

5) Kuran'da, Maide Suresi'nin 60. ayetinde de Allah'ın gazablandığı sapkın bir topluluğun maymunlara ve domuzlara çevrildiği haber verilir. Ayet şöyledir:

De ki: "Allah Katında, 'kesinleşmiş bir ceza olarak' bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır." (Maide Suresi, 60)

Bu durumda, baştan beri incelediğimiz hatalı mantık örgüsüyle hareket edildiğinde, ayette insanın yalnız maymunla değil domuzla arasında da bir evrimsel bağa işaret olduğu gibi gerçek dışı bir sonuca varılması gerekmektedir. Halbuki evrimcilerin dahi domuzla insan arasında böyle bir bağlantı olduğuna dair bir iddiaları yoktur.

Buraya kadar da anlaşıldığı gibi, Kuran'ın bazı ayetlerinde evrim teorisine dair birtakım işaretler bulunduğu iddiası, hem Kuran'ın bütünüyle hem de evrim teorisinin kendi tezleriyle birebir çelişen büyük bir yanılgıdır.

http://www.harunyahya.org/imani/yalanliyor/yalanliyor4.html

‎"...Allah dilediğini dilediği şekilde ve zamanda, örneksiz olarak yaratan, yoktan var edendir. Her türlü eksiklikten uzak olan, hiçbir şeye ihtiyaç duymayandır. Dolayısıyla Allah'ın yaratması için de hiçbir sebebe, araca, aşamaya ihtiyaç yoktur. Dünyada herşeyin belli sebeplere, doğa kanunlarına bağlı olması kimseyi yanıltmamalıdır. Allah, tüm bu sebeplerin yaratıcısı olarak bunlardan tamamen münezzehtir.

Göklerin ve yerin Rabbi olan Allah, dilediği takdirde bu sebepleri de ortadan kaldırabilir. Örneğin Allah dilerse insanları akciğere ihtiyaç duymaksızın, havadan oksijen solumalarına gerek olmadan hayatta kalacakları şekilde de yaratabilir. Dolayısıyla Allah'ın bir akciğeri zaman içinde evrimleştirerek mükemmel hale getirmeye ya da bir başka mekanizma meydana getirmeye ihtiyacı yoktur. Bu yüzden insanın Allah'ın büyüklüğünü, gücünü düşünürken de kendi duyularının ve aklının sınırlarıyla düşünmesi çok büyük bir yanılgı olur. Biz zaten Allah'ın dilediği ölçüde bilebilir, dilediği kadarından haberdar olabiliriz.

Şunu da belirtmek gerekir: Allah dilerse yaratmada belirli safhalar kullanabilir. Örneğin bitkiyi tohumdan çıkarır veya insanı tek bir sperm ile yumurta hücresinin birleşmesinden, aşama aşama yaratır. Fakat bu safhaların -ileride de detaylandıracağımız gibi- evrim iddiası ile hiçbir ilgisi yoktur. Hiçbir aşamada tesadüfe, başıboşluğa yer yoktur ki, evrim teorisinin temel iddiası rastgele, şuursuz tesadüflerle, kendi kendine meydana gelen olaylardır. Bir bitkinin meydana gelişinin ya da tek bir hücrenin "en güzel surette" yaratılmış olan bir insan haline dönüşmesinin her safhası, Allah'ın sonsuz kudreti ile yaratılmış, mükemmel sistemler sayesinde gerçekleşir..."

..

Her kahkahanda Allah'a teşekkür etmiyorsan,

Her kahkahanda Allah'a teşekkür etmiyorsan, neden her ağladığında O'na kızıyorsun

Necip Fazıl Kısakürek (k.s.)

İsa a.s. / Musa a.s. / Firavun Kıssası

"...Ben (İsa a.s.) çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim. O da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir..."

Ali İmran 49

( Allah ) "Asanı at!". (Musa) sanki ince küçük yılan gibi titreyip hareket ediyor görünce (asasını), arkasına bakmadan dönüp kaçtı ondan. (Allâh buyurdu): "Yâ Musa, geri dön ve korkma! Muhakkak ki sen güvendekilerdensin!"

Kasas 31


"...Firavun'un halkınının ileri gelenleri (rahipler): "Muhakkak ki bu çok şey bilen bir sihirbaz" dediler.

"Sizi arzınızdan (makamınızdan) uzaklaştırmak istiyor". (Firavun sordu): "Öneriniz ne?"

Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de haberciler yolla. "

"Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler. "

O sihirbazlar Firavun'a geldi. Dediler ki: "Eğer biz galip gelirsek, muhakkak ki bize bir mükâfat var, değil mi?"

(Firavun): "Evet" dedi. "Muhakkak ki siz benim çok yakınlarımdan olacaksınız. "

(Sihirbazlar): "Ey Musa. Önce sen at ya da önce biz atalım" dediler.

(Musa): "Siz atın" dedi. (Sihirbazlar) atınca, insanların görüşleri etkilendi ve onları dehşete düşürdüler! Büyük bir sihir oluşturdular.

Biz de Musa'ya: "Asanı at" diye vahyettik. Bir de ne görsünler, o (asa), onların uydurdukları şeyleri kapıp yutuyor!

( ! )

İşte böylece Hak açığa çıktı ve onların yapmakta oldukları boşa gitti.

Orada yenildiler. Küçük düştüler!

Sihirbazlar secde edercesine yere kapandılar!

Dediler ki: "İman ettik Rabb-ül âlemîn'e."

"Musa ve Harun'un Rabbine!"


Firavun: "Ben izin vermeden mi Ona iman ettiniz? Muhakkak ki bu bir mekrdir (hiledir); halkı oradan çıkarıp götürmek için, bunu şehirde tezgâhlayıp kurdunuz. (Cezanızı) yakında göreceksiniz" dedi.

"Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Sonra da sizin hepinizi toptan asacağım. "

(İman eden sihirbazlar da): "Doğrusu biz Rabbimize dönücüleriz" dediler.

"Sen bizden, Rabbimizin mucizelerindeki varlığına (Esmâ'sının açığa çıkışı olan işaretlerine) iman ettik diye intikam alıyorsun. Rabbimiz bize dayanma gücü ver ve bizi teslim olmuşlar olarak vefat ettir. "

Firavun çevresindeki ileri gelenler: "Musa'yı ve halkını, yeryüzünde bozgunculuk yapıp, seni ve ilâhlarını terk etsinler diye mi bırakıyorsun? " dediler. (Firavun da): "Oğullarını öldürüp, kadınlarını diri bırakacağız. Biz onların üzerinde kahredici güce sahibiz" dedi.

Musa kavmine dedi ki: "Allâh'tan yardım isteyin ve sabredin. Muhakkak ki o yeryüzü, Allâh'ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar. Gelecek, korunanlarındır!"..."



Dâneyi ve çekirdeği yaran, şüphesiz Allah'tır. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır. İşte Allâh budur. O halde nasıl çevriliyorsunuz ?

Enam 95

İnsanı nutfeden (bir damla sudan) yarattı. Böyle iken bakarsın ki o, Rabbine açık bir hasım kesilmiştir.

Nahl 4

Şu halde yaratan, yaratamayan gibi olur mu? Artık siz düşünmez misiniz?

Nahl 17

Richard Dawkins darwinist bir toplumda yaşamak istemediğini açıklıyor


http://video.mynet.com/erkanar​kut/Richard-Dawkins-darwinist-​bir-toplumda-yasamak-ist/12738​55


Tıpkı Şeytanın insana: "Hakikati inkar et!" deyip (insan da) inkar edince, "Bak, ben senden, (senin yaptıklarından) sorumlu değilim, ben bütün alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım!" dediği zaman(ki) gibi.

Haşr 16

http://www.youtube.com/watch?v=lk_mjJaSZXM

Muhammedi

http://www.youtube.com/watch?v=LW4xsv5CbcA&feature=youtu.be

"...Biz Hz. Peygamber (sav)'e kulak vermek ve itaat etmek şartıyla biat ederken "Gücünüzün yettiği şeylerde" diyordu..."


Görkemli bir ululuk elde etmiştir
Allah'tan korkmaya başlayan kimse.
Ezeli inayetle
Velayet adamlarına has
Hidayet nuru parıldadı
Parıldadı yavaş yavaş
Ağlayarak secdeye kapandıkları zaman
Ey kalpleri aydınlatan
Gaip güneşleriyle
Sevgilinin nefhasından
Art arda yücelerden gelerek
Hayat gözüyle hakkı göster bana.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


Tepeye/ çağırdı beni arzularım
Sevgiliye taraf/ özlem duyan davetçiler gibi
Ey tabibim!/ tedavi olmama imkân var mı?
Dedi ki: Dostum! Bu dediğin adn cennetindedir

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


" Hakkı, Muhammedi surette Muhammedi rüyetle görmek, rüyetlerin en kamili ve en doğrusudur. "

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

“Göz yaşarır, kalp hüzünlenir” / Allah'ın Emri / Nefs (Devam)

“Ey İbni Avf! Bu gördüğün gözyaşları rahmet ve şefkat eseridir” cevabını verdi. Sonra şunları ilave etti: -“Göz yaşarır, kalp hüzünlenir”

s.a.v.

http://www.tahavi.com/hadis/444.html

Nefs (Devam)

Düşüncelere dalacağına "Allah ne yapacağını bilir" de de Teslim ol..

Miraç / Cemal / Kulluk / Gizli Şirk (Devam)

Miraç, Cemal'e değil,.. O Cemal'in Sahibi Zat tarafındandır.

Şu elcağızındaki Kulluğun Sermayesi, Kim'e aittir ?

O'na Ortak olmak pek büyük bir Sermaye gerektirirdi "Şaşı Kuzum" !

İbn-i Arabi (k.s.) efendimizin bir sözüne Şerh / İlim / Hayal / Marifetullah / Allah'ı Bilmek

"...Marifet, Yakınlık kurmak suretiyle elde edilen bilgi; İlim, Akli bilgi ya da mantıksal çıkarım anlamına gelir.

Hayal Gücü; ister uyanıkken ister uykuda olsun daima faaliyettedir. uyanıkken bu meleke işini uygun bir şekilde yapamayacak kadar duyum izlenimleri tarafından celbedilir. Fakat uykuda duyular ve diğer melekeler istirahat halinde iken hayal gücü tamamen uyanıktır..."

Muhyiddin İbn-i Arabi (k.s.)


Şerh: Gündüz Rüyasıyla ancak Eşya/OLuş net görülür. Gece ise (Eski zamanlarda) Gözü Eşya'dan Arındırır. Uyku Ölümün kardeşidir. İlim bir Nispet olarak ancak Marifetullah'ı da kuşatıcı olarak kullanılırsa Allah'ı Bilmek manasında Sabitlenebilir. Sabit olması ise ancak Vahiy'le mümkündür. Tefekkür ya da Felsefe yapıları gereği Sabit'e ulaşamaz. İlim Sabittir fakat Salt İlim değil ise Hakk'ı (Gerçek) kavramada Hayal'den aşağıda kalır. Çünkü Hayal ancak Rüya'da Nefs'in elinden çıkar ve kişinin Tefekkürüne Salt İlim ancak mutlaka böylece katışmış olur. İbn-i Arabi (k.s.) efendimizi anlamak Eşya'yı görmek gibi değil Hakk'ı görmek gibidir.

"...gerçekten..."

"...O, gerçekten işitendir, görendir." (İs­râ, 1)

Allah (c.c.) / Nefs / Kulluk (Devam)

Aşk yolunda bizim gibi binlerce kişi cânını verdi
Ama biz rüyada bile görmedik senin gibi bir güzeli
Sana layık âşık olamadık biz
Aksimizi suda gördük de su içen hayvanlar gibi,
Kendi çirkinliğimizden ürktük.

Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (k.s)

Göklerde ve yerde bulunan herkes, O’ndan ister...

Göklerde ve yerde bulunan herkes, O’ndan ister. O, her an yaratma halindedir.

Rahman 29

Sigara/Tütün

Sigara içenler ayda 500 milyon sigaraya vereceklerine 20 milyon versinler Eminönün'de Tütün Dükkanlarından Tütün kullansınlar. Saramayan elimde kötü durur diyen için bi sürü çeşit sarma aleti var. Sigara tipli filtreler de var. Göğüs yanmasından tut sigarada olan her tür pisliğin yüzde doksanı Tütünde yok. Hem para hem sağlık açısından rahat edersiniz. Çelikhan Hafif alın iyidir.

Allah'ın Birliği (Devam)

Yüksek Ses Seni çepeçevre kuşattığında.. veya kulaklıkları Duygularına iyice bastırdığında.. Müzik'den Ses'den Gayrılığın kalmaz diyebilir miyiz ? İşte Vuslatın Misali olamasa da böyledir diyelim !

Fakat O Zat'a Vuslat için İlim Bilmek, Sıfatları için Kalb'e İman'ı Kuran'ı Peygamberi iyice bastırmış olmak gerek. Herkesler farkında olmadan bir şeyler Bilse de Hakkında ! O'nu Bilmek için O'nun Kendisini Bildirmesi gerek !

Tanrı/ Hristiyan/Yahudi Tanrısı / Manasız Sözler (Devam)

İnsanlar Kudret olmadan hiçbir Şey yapamaz ki O sadece bizim Yaratıcımız olsun ! Bizim Allahımız Her Şey'in Yaratıcısı olandır ! Ne Tesadüftür ne Para ne Seks ne İnek ! Bunlar, Onların Putları, Tanrılarıdır ! Hiçbirisi de İnsan'a Sahip olamaz !

Veli / Hakiki dost

Hakiki dost Allah gibi mahrem olmalıdır. Dostun çirkinliklerine, hoşa gitmeyen hallerine tahammül etmeli, hatasından incinmemelidir. Dosttan yüz çevirmemelidir, dosta itiraz etmemelidir. Nitekim rahmeti bol olan Allah kullarının ayıplarından, günahlarından, noksanlarından dolayı onlardan yüz çevirmez. Tam bir inayet ve şefkatle, onlara rızkını verir. İşte garazsız, ivazsız dostluk budur.

Şems-i Tebrizi (k.s.)


"...Ben senin çer çöpünüm. Beni denize doğru sürükle, ama beni rast gele denize layık görme, beni denizine dök !..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Sistem/ Nefs/Şirk/Uluhiyet (Devam)

Ey İnsanlar ! Bizlere Ahirette ve Dünyada Hesap soracak Yargılayacak olan İneklerin Reisi veya Putların en büyüğü olmayacak ! Bizzat kendi Nefislerimiz olacak ! İçinde yaşadığımız bu Sistemi, Gökleri, Yerleri, Güneşleri, Ayı, Hayvanları, İnsanları ve Nefslerimizi Bizler İnşa etmiş değiliz !

Bir Müslümanın en büyük korkusu Şirk olmalı ! Çünkü O'nun affetmeyeceğini buyurduğu en büyük Günah Şirk'tir ! Şeytan Şirk'in içinde bulunamaz ! Fakat bizi Şirk'e sürükleyecek günahları Nefsimize açan ! böylece bizleri birbirimize düşman eden de o Şeytandan başkası değil ! Bizlerin de onun da Nefsi Ellerinde olan çok büyüktür ! Azabında ve Merhametinde ve Zatında benzeri yoktur !

Gerçeği söylemek Büyük konuşmak olamaz ! Peygamberlerden başkası da Gerçeği olduğu gibi dile getirememiştir ! Gerçekten de O'ndan başka Uluhiyet sahibi yoktur ! Uyanık olunuz ! Hiçbir Şey başıboş değil ! Tesadüfler veya Tanrılar yoktur ! Dilediğini Hikmetle yapan ! Kendisinden Başka Gerçek bulunmayan ! Tek bir Hüküm sahibi vardır ! O ! O'dur O !


Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir, bütün varlığın idaresini yürüten dir. O’nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O’nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O’na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.

Bakara/255

Kayyûm (Devam)

Kayyûm: Binalardan Atomlara her şeyi ayakta tutan, varlıklarını sürdüren. Her Şeyin Tek Dayanağı Zat.

Hu (Devam)

O'nun Gizliliğinin Sırrı herhangi Şey'lerin gizliliği türünden değildir..
O'nun Açıklığının Sırrı herhangi Şey'lerin açıklığı türünden değildir..
Gözündeki gözlüğü göremediğin zamanlar da vardır..
Hep, O; Hem Görünen Hem Görünmeyendir..
Gözlerin hiçbir Şey'i Görmemesi durumunda dahi O'dur..
Görü-l-en değil.. Ama Hep Görü-"n"-en'dir..

Zikir (Devam)

Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir yere oturur ve orada Allah'ı zikretmez (ve hiç zikretmeden kalkar) ise Allah'tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yere yatar, orada Allah'ı zikretmezse, ona Allah'tan bir noksanlık vardır. Kim bir müddet yürür ve bu esnâda Allah'ı zikretmezse, Allah'tan ona bir noksanlık vardır."

"Ey benim bayramımın kurbanı!" dedi. "Yürü git, bu haline şükret!"

O'na yaralı gönlümü gösterdim de; "Bak; nasıl kanlar içinde kalmıştır!" dedim! Gönül verdiğim sevgili, gönlümü kanlar içinde görünce bana acıyacağı yerde, gülmeye başladı! Sonra, yine gülerek bana; "Ey benim bayramımın kurbanı!" dedi. "Yürü git, bu haline şükret!"

Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)

Fakat olgunlaştıktan sonra kabuk artık onun için kötüdür.

Meyve ham oldukça, kabuğun içinde kalması iyidir. Fakat olgunlaştıktan sonra kabuk artık onun için kötüdür.

Onun meydana çıkmasına engeldir, bir perdedir.

Kuş da, yumurtanın içinde gelişir, kanatlanırsa, yumurta artık onu hapseden, onun dışarı çıkmasına engel bir perde olduğu için kötüdür.
Onu kırmak, parçalamak gerekir.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Zikir (Devam)

"Bir adam Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e şöyle dedi:'Ey Allah'ın Resulü! Hayır kapıları çok­tur. Hepsini yapmama imkân yoktur. Bana tek bir şey söyle de onu yapayım, çok şey söyle­yipte unutmayayım.' Şöyle buyurdu: 'Dilin daima Allah'ın zikri ile yaş kalsın!'"

s.a.v.