Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

"...Bana, ana ve babana şükret..."

Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Anası onu za'f, za'f üstüne taşıdı, süt kesimi de iki sene içindedir. Bana, ana ve babana şükret diye tavsiyede bulunduk. Dönüş ancak banadır.[Lokman/14]

Tasavvuf/Burçlar/Nefs/İstidat/Cisim

"...cisim,cisimlerin ve onların taşıdığı anlamların varlık esası, mizanın hükmüne bağlıdır. Böylece mizan ve zamanın üzerindeki her şey, el Hakim isminin talep ettiği ilahi ölçüden meydana gelmiştir ve onu el-Hakem ve el-Adl izhar eder. O'ndan başka ilah yoktur.

Mizandan akrep zuhur etmiş, Allah'ın onda vahyettiği ilahi emir meydana gelmiştir. Böylece yay, oğlak, kova, balık, boğa, yengeç, aslan, başak, koç ve ikizler meydana gelmiştir."

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)
Futuhat-ı Mekkiye

***

Bir İzah:

(İstidat=Burcunun insan üzerindeki etkilerinin sonucu/
Burçlar=Nefsler-Huylar/
Burç etkilerini yaratan mizan= Gezegenlere(göklere)koyulan mizan!!/
Nefsine uymak=Burcunun üzerindeki olumlu olumsuz etkilerine uymak yani istidat da çakılı kalmak-Nefsine esir olmak/
Nefsin Mizanı=Hz.Muhammed s.a.v.=Nefsin Mizanı=Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmak-Nefsine uymamak/)

Bu bağlamda daha önce "Nefsine uymayanın Burcu olmaz demiş idim".

Şu ayetler de bu konuda (Burç/İstidat/Huy) bir misal sayılabilir:

Bizim elçilerimiz İbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman, dediler ki: "Gerçek şu ki, biz bu ülkenin halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı zalim oldular." Dedi ki: "Onun içinde Lut da vardır." Dediler ki: "Onun içinde kimin olduğunu biz daha iyi biliriz. Kendi karısı dışında, onu ve ailesini muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır." (Ankebut Suresi, 31-32)

İbrahim'den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman<<, Lut kavmi konusunda Bizimle >>çekişip-tartışmalara giriyor(du)<<. >>Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu<< ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi. "Ey İbrahim, >>bundan vazgeç<<. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir." (Hud Suresi, 74-76)

69. Makale: ALLAH'TAN (C.C.) MAĞFİRET İSTEMEK

Allah’tan (CC) geçmiş günahlarına mağfiret iste. Bundan sonra da o günahların üzerine başkasının gelmemesi için yalvar. İlahî emirlere uymak için Allah’tan (CC) yardım iste. Kaza ve kaderin gelişini hoş karşıla. Belalara karşı sabırlı ol. Elindekilere şükret. Elindekilerin kadrini bil. Ölüm gününü hayırla neticelendirmek için çareler aramaya bak. Son nefesin hoşluk içinde biterse öbür alemde Peygamberlere (AS), doğrulara, şehitlere ve iyi kimselere arkadaş olursun. Onlarla arkadaş olmak ne kadar hoştur.

Allah’tan (CC) dünyayı isteme… Belanın gitmesini, ihtiyaç halinin geçmesini, zenginliğin gelmesini isteme. Sana gereken sabırlı olmaktır. Elinde bulunana iyi bakarak yetinmen gerekir.

Bulunduğun hal içinde bulunan manevî değerlerin elinden gitmemesini iste. Aksi belki senin için iyi olmaz. Bilemezsin, hayır hangi yandadır. Acaba sana zenginlik mi yarar yoksa dünya rahatlığı mı? İşlerin iç yüzünü bilmek sana saklıdır. Onları yalnız Allah (CC) bilir. Her şeyin iyisini ve kötüsünü O (CC) bilir.

Hz. Ömer’den (RA) naklen şöyle rivayet edilir:

- “Ben günlerimin iyilik veya kötülük içinde geçmesini merak etmem. Çünkü bilmem hayır hangisindedir.”

İhtimal ki Hz. Ömer (RA) bu sözüyle şu ayeti anlatmak istemiştir:

- “Size kıtal farz oldu, ama siz hoşlanmıyorsunuz. Bilemezsiniz, belki sevdiğiniz iyi değildir, belki de sevmediğiniz uğurludur… Halbuki Allah (CC) bilir, siz bilemezsiniz.”

Hayır üzere ol. Nefsin ölsün. Hevaî isteklerin yok olsun. Şeytanın zelil ve hakir olsun. Anlattıklarımızı yaparsan bunlar olur.

Anlattığımız yola girersen yersiz iraden ölür. Boş ümitlerin ölür. Kalbine safiyet gelir. Allah’tan (CC) başka bütün varlıkları kalbinden çıkar. O’nun (CC) sevgisi ile dolarsın. Bu halden sonra sana ilahi iradeden nasip gelir. O’nunla (CC) istersin, yani dünya ve ahiret işlerini… O’nun (CC) emrine uyarsın; bütün arzuların yerine gelir.

O zaman iraden Hakk’ın (CC) iradesine ram olur. İstersin, verdikçe şükredersin. Alırsın, yersin. Verilmeyecek olursa kimseye darılmazsın. Sonra verilmeyene karşı bir şey demezsin. Çünkü senin için mühim olan yalnız ilahi emirlerdir. Böylece kalbin temiz, iraden saf hak yolda devam edersin.

Abdulkadir Geylani (r.a.)

Futuhat'dan Alıntılar (3)

...

Bilakis bir babalar ve analar topluluğundanım
Onlar İlah'a aittir; durumlarını incelediğinde
Tıpkı araçlar vasıtasıyla eşya yapan bir sanatkar gibi
Fiil marangoza nispet edilir, araçlara değil
Yaratıkların Rabbi de bizi işte böyle yarattı
Var edenin birliğini söylerken şahıs haklıdır
Nedenleri ispat edişte de kişi haklıdır
Araçlara baktığında, uzar gider
Zat'a varıncaya kadar 'ondan, ondan' kalıbı
Yaratan'a baktığında ise -ki o bizi var etmiş
Onun birliğini ifade ederiz, topluluğu değil:
Ben tek hakikat olarak doğmuşum, yalnız başıma
Bütün insanlar ise nedenlerin çocuklarıdır

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)

Allah onu rızıklandırır

Başlarınız hareket ettiği sürece rızıktan ümit kesmeyiniz. Şüphesiz insanı annesi, üzerinde elbise olmaksızın kıpkızıl et olarak doğurur. Sonra Allah onu rızıklandırır.

s.a.v.

La ilahe illallah Muhammedün Resulüllah İbrahimü Halilullah

La ilahe illallah Muhammedün Resulüllah İbrahimü Halilullah

Bilimsel Teorileri Dine Karşıtlık Açısından Ölesiye Savunanlara Kendi Ağızlarından

Gerçek: Bilimde, tekrar tekrar doğrulanan bir
gözlem pratik olarak "doğru" kabul edilir. Ancak
bilimdeki "doğru"luk hiç bir zaman son değildir.
Bugün için doğru kabul edilen yarın bir değişime
uğrayabilir ya da tümüyle yanlış olduğu
gösterilebilir.
  • A.B.D. Ulusal Bilimler Akademisi tarafından hazırlanan "Teaching About Evolution and the Nature of Science" (Washinton, D.C.: National Academy Press, 1998) adlı" kitaptan
 ***

İnanmadıkları şey için kesinliğe ihtiyaçları var ya hani.. Fakat durumlarından haberleri yok göründüğü gibi..

Yakınında Bi Evrimci Varsa İzletirsin Bunu

http://video.google.com/videoplay?docid=8934327545625054271&hl=en#

Ateizm/Deizm/Felsefe/Din/Peygamberlik/Vahiy

Eğer İlminin nihayetine göre Suretlenseydi OLan..OLanlar için hiç bir bulanıklık söz konusu olmazdı. Fakat İlmi, OLana kafi gelmiyor olsaydı da..dünya ile güneş arasındaki mesafe hiçbir zaman bu kadar belirgin olmazdı...

Razı olmana gün ve zaman yetmiyorsa OLan acziyeti idrak et..Ve OLabileceklerin bulanıklığına vakıf isen de...Asla Nübüvveti inkar etme...Sonra şahit OLduğunun da bilgisine ulaşamazsın.Asıl cahillik tam olarak bilmemek değil..bildiğini bilmemektir...

Bin dört yüz yıl önce Son din ve Son peygamber oluşunu, bugün insanların Tek bir kavim haline gelmiş olduğundan anlarsın...

Manasızlık, Yaşamın anlamsız hale getirilişinden kaynaklanır. Fakat "Hayatın" Hakiki bir anlamı olmasa idi şu yazılanların Manasını bırak! , harflerini OKUyamazdın!.. İşte en azından bu sebepten dolayı anlam hakkında hiç mi hiç şüphen kalmaz...Eğer Aklını kullananlardan isen...

Elif, Lâm, Râ. Bunlar, doğruyu/gerçeği apaçık gösteren, kendisi de açık olan kitabın ayetleridir. [Yusuf/1]

Bir Saray

Bir Saray ki, Padişahı görülmez
Tahtında Halifeleri..
Halifenin yardımcıları ortada..
Halk ise.. birbirlerinden başkasını görmüyor...

Seviceksin Sevişeceksin Haspam

Yok öyle 'ben sevemedim bu adamı bir türlü'
Yok öyle 'ben sevmem laubaliliği'
Yok öyle mırın kırın etmeler
Yok öyle bu yolda nefsinin vızıltısı
Seviceksin! sevişiceksin! denildi mi
Seviceksin
Sevişeceksin Haspam!
Haddi aşmış saygısız Haspam
Benim Haspam dememe bakma
İnsan sarrafı olman büyük hata!
Allah sarrafı olman beklenir senden!

Allah için sevişen iki adam

"Allah için sevişen iki adamın en faziletlisi, muhakkak ki arkadaşına sevgisi daha çok olandır."

s.a.v.

Yazık

Şu yazdıklarımı, aktardıklarımı günlük gazete köşesi gibi okuyorsan yazık sana..

Artık onun mükâfatını vermek Allah'a düşer

"Sizin için Allah'tan başka ne bir velî/sâhip, ne de bir yardımcı vardır"266"Sağlam ipine yapışır."267 Sonra şaha kalkıp koşar ve "Ben cinleri ve insanları sâdece bana ibâdet etsinler diye yarattım'268 denizinde yüzen, "Allah'a kaçınız.269 gemisine biner. İşte o zaman, ruhunu ortaya koyup feda ederek o denize dalar. Eğer aradığı cevheri bulursa "Muhakkak büyük bir kazanca nail olmuştur"270; eğer o denizin diplerinde telef olursa "Artık onun mükâfatını vermek Allah'a düşer."271
(hz.Pir Abdulkadir Geylani KS)

266 Bakara, 2/107.
267 Bakara, 2/256.
268 Zâriyât, 51/56.
269 Zâriyât, 51/50.
270 Ahzâb, 33/71.
271 Nisa, 4/100.

Abdulkadir Geylani (k.s.)
Risaleler

***

(Allah şahidimdir; buyurduğu tarik üzere Allah tarafından süluk ettirilen salik yolun sonunda işi tamamlanıp mükafata layık görüldüğünde teslim edileceği Ruhani Halife Abdulkadir Geylani (r.a.) hazretleri babamızdır. Ki o, kendisine bu yoldan teslim edilen mümini, Efendimiz s.a.v. için, ilim tarafından pampak hale getirir, huzuruna hazırlatır... Bunu inkar eden, ancak bu konudan tamamen cahil olan veya daha kötüsü (sanki hak yoldan ayrıymış gibi) sadece kendi grubuyla övünen kimsedir.. Allah şahidimdir; O ne güzel vekildir. O, bütün işlerde kendi işlerine mahal olması için Allah tarafından özel seçilmiş ve buna hak kazanmış, hak sahibi kılınmış büyük bir kuldur. Bizi bundan haberdar kılan Allah'a hamd olsun. Allah bütün işlerini apaçık ve gizlice çekip çevirendir...)

Rabbin azâbi sür'atli olandir. O, çok affeden ve çok merhamet edendir

Verdiği seylerle sizi imtihan etmesi için sizleri yeryüzünün halifeleri kılan ve sizi derece bakımından birbirinizden üstün yapan O'dur. Şüphesiz ki, Rabbin azâbi sür'atli olandır. O, çok affeden ve çok merhamet edendir. [Enam/165]

Nefsinin Rabbi ol!

Alemlerin Rabbi El- Melik'in Mülkünde
Nefsinin Rabbi ol
Ona uyması gerekenleri hatırlat
Uzak durması gerekenleri hatırlat
Onun için uygun düşüncelerini beğen
Görevden alınıyorsun
Alemlerin Rabbi tahtından inmediği gibi
Halifesi de inmez
Kendini bilmiyorsun!
Gafil olma nefsinden; nankördür,cahildir,zalimdir
Bir bakmışsın o senin Rabbin olmuş
Nefsinin Rabbi ol!
Samimiyetle
Hakikaten
Şirk olmasından korkma
Sen bir Halifesin!
Alemlerin Rabbi El- Melik'in Mülküne: Ruhundan üflediği

Keşke bilselerdi

"...Hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır."
Nisa/76

Allah'tan başka dost edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Halbuki, evlerin en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi.
Ankebut/41

Hakkı inkara şartlanmış olanlar, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Doğrusu biz cehennemi o kâfirlere bir konukluk olarak hazırladık.
Kehf/102

Senin zatını senâ ettiğin (övdüğün, methettiğin) ölçüde Seni senâ etmeye gücüm yetmez

"Senin zatını senâ ettiğin (övdüğün, methettiğin) ölçüde Seni senâ etmeye gücüm yetmez" duası gevşemeye mazeret değil..,ezeli müşahede şarabını içmek ve kanamamaktır.

O’nun bir benzerini biliyor musun ki o benzere yönelesin, yüzünü ona çeviresin de senin isteğini, matlubunu sana versin?!

61- Çok merhametli olan Allah'ın, kullarına gıyaben vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler. Şüphesiz O'nun vaadi yerini bulacaktır.
62- Orada boş söz değil, hoş söz duyarlar. Ve orada, sabah akşam kendilerine ait rızıkları vardır.
63- Kullarımızdan, takvâ sahibi kimselere vereceğimiz cennet işte budur.
64- Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında olan her şey O'na aittir. Senin Rabbin unutkan değildir.
65- (O) semaların, arzın ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbidir. Şu halde O'na kulluk et; O'na kulluk etmek için sabırlı ve metânetli ol. O'nun bir adaşı (benzeri) olduğunu biliyor musun? (Asla benzeri yoktur).

“Adn cennetleri…” nefis, kalp ve ruh makamındaki derecelerine göre sahip kılındıkları bir mertebedir. “Çok merhametli olan Allah’ın…vaat ettiği…” göz kamaştırıcı nimetleri, temelinde ve genel olarak bahşeden Allah’ın “kullarına gıyaben” , onlar açısından gayb halinde oldukları sırada bahşetmiştir. “Hoş söz duyarlar…” yani kendilerini noksanlıklardan selamette kılan, kendilerini maddi şeylerden arındıran irfan ve hikmet gibi şeyler duyarlar. “Ve orada, sabah akşam kendilerine ait rızıkları vardır.” Yani daima kendilerine rızık verilir. Veya kalp cennetinde erkenden, ruh güneşinin doğuş vaktinde ve nefis cennetinde akşamleyin, ruh güneşinin batış vaktinde rızıkları verilir.
“ …Cennet işte budur…” bunlardan birine vaki olan mutlak cennet işte budur. “Kullarımızdan, takva sahibi kimselere veririz.” Mutlak olarak ve takvasına göre. Eğer rezilliklerden ve günahlardan sakındıysa ona kalp cennetini ve fiil tecellileri huzurunu veririz. Şayet kalp makamında sıfatlarından sakındı ise ona sıfat cennetlerini veririz. Eğer Allah’ta fena bulmak suretiyle kendi zatından ve varlığından sakındı ise ona da zat cennetini veririz.
“Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz.” Meleklerin inmesi ve nefsin mele-i ala (yüceler âlemi) ile bütünleşmesi ancak iki şeyle mümkündür: Biri, yüceler âleminin ruhunun cevherine uygun olmasını sağlayan asli istidat ve fıtri saflık, öbürü ise, tasfiye ve tezkiye sonucu gerçekleşen hal istidadıdır. Sadece, bu durumun gerçekleşmesi yetmez, bilakis bu noktada itibar edilen meleklerdir. “Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner.” (Fussilet, 30) ayetini ve bu ayette meleklerinin inmesinin melekeye delalet eden temkin dediğimiz istikamete terettüp ettiğini görmediniz mi? Ayrıca şeytanların inmesiyle ilgili şu ayete bakın: “Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler.” (Şuara, 222) Burada, şeytanların inmesine dönük istidadın hasıl olmasıyla ilgili olarak mübalağa sigası kullanılmıştır ki bu siga melekeye ve devamlılığa delalet eder. Ayrıca melekler, ancak doğru ve hayırlı kimselere inerler. İşte bu ikinci istidat birinci istidatla birleşince bu, Hakk’ın izninin ve emrinin alameti olarak belirginleşir. Çünkü feyiz genel ve eksiksizdir, kesinlikle inkıtaa uğramaz. Eğer bir yerde gecikme söz konusu ise, bu gecikme istidadın olmayışından kaynaklanmaktadır. Nitekim, Hz. Rasulullah’a (s.a.v) vahyin gelmesi gecikip onun da sabrı azalınca bu ayet nazil olmuştur. Dolayısıyla, üzerinde durduğumuz ayette demek isteniyor ki: Biz kendi isteğimizle, kendi tercihimizle inmeyiz, bilakis O’nun tercihi ve isteğiyle ineriz. Sadece O’nun emri geçerlidir, başka bir şey değil. “Önümüzde…olan her şey Ona aittir.” Üstümüzde bulunan, tavırlarımızdan önce olan, yüzümüzün dönük bulunduğu ve ilmimizin kuşatamadığı ceberut âlemi, “arkamızda…bulunan.” bizim tavırlarımızdan sonra olan melekuti arz tavırları ve “bunlar arasında bulunan her şey…” içinde bulunduğumuz melekuti tavırların hepsi O’nun kahrının egemenliği, O’nun emrinin hakimiyeti altındadır. O’nun ilmi tümünü kuşatmıştır. “Senin Rabbin unutkan değildir.” Kemale istidadı olan bir şeyi unutmaz, ona kemal feyzini göndermezlik etmez. Ya da müstahak olan birini hakkından daha alt bir mertebede bırakıvermez. Bilakis, ilim olarak bütün istidatları kuşatır ve bunlara kemal feyzini iletir. Her birinin gerektirdiğini istidadın hasıl olmasıyla birlikte defaten indirir. Eğer vahiy gecikirse, bu senden kaynaklanmaktadır, O’ndan değil. O “semaların, arzın ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbidir.” Her birini kendine tahsis edilen ismiyle terbiye eder, yönetir ve halinin gerektirdiği feyzi ona yansıtır. Kısacası bütün isimleriyle her şeyi terbiye eder, yönetir. “Şu halde O’na kulluk et.” halinin gerektirdiği kulluğunu O’na sun. Ta ki feyzi kabul edecek, vahyin nüzulüne müsait olacak istidadın oluşuncaya kadar. İbadetin gerçekleşmesi için istidadın bir veya iki kere arındırılması şeklinde hazırlanması yetmez. Bilakis burada devamlılık esastır. o halde feyiz ve vahyi kabul edebilmen için bu arınma ameliyesine kesintisiz devam et. “Ona kulluk etmek için sabırlı ve metanetli ol.” devamlı surette O’na yönel. “O’nun bir adaşı olduğunu biliyor musun?” O’nun bir benzerini biliyor musun ki o benzere yönelesin, yüzünü ona çeviresin de senin isteğini, matlubunu sana versin?!

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
Kuran Tefsirinden

Hiç sen Allah'ın ismini taşıyan başka birini bilir misin?

O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. O halde, O'na ibadet et ve O'na ibadet etmekte sabırlı ol. Hiç sen Allah'ın ismini taşıyan başka birini bilir misin?

Meryem/65

Allah

8- Rabbinin adını an!.. Bütün varlığınla O’na yönel!

9- O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka ilah yoktur. Öyleyse yalnız O’nun himayesine sığın

“Rabbinin adını an…” Rabbinin ismi sensin. Yani kendini tanı ve zikret! Sakın unutma, yoksa Rabbin de seni unutur. Hakikâtini öğrendikten sonra kemalini elde etmeye çalış. “Bütün varlığınla O’na yönel!” Kendini tamamen Allah’a ver, O’ndan başkasından yüz çevir. Bu ayrılma tam olsun ve sürekli tekrarlanan bir alışkanlık haline gelsin.
“O, doğunun da batının da Rabbidir.” Nurunu sende izhar etmiştir, seni var etmekle varlığının ufkunda doğmuştur. Aynı şekilde senin varlığında gizlenmiş, nuru sen de batmış ve seninle perdelenmiştir. “…ilah yoktur…” varlıkta, “O’ndan başka…” Varlıkta O’ndan başka ibadet edilen bir şey yoktur. O, ilktir (evvel’dir), sondur (ahir’dir). Açıktır (zahir’dir), gizlidir (batın’dır). “Öyleyse yalnız O’nu vekil kıl!”… O’nun himayesine sığın. Bütün fiilleri O’ndan görerek kendi fiilinden ve tedbirinden sıyrıl. Böylece senin işin O’na kalır, O, senin işini idare eder, seninle dilediğini yapar ve sen de tevekkül etmiş olursun.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
Kuran Tefsirinden

Ey zavallılar, ey anlayışsızlar, ben batayım da aydınlığın kimden olduğunu, nereden geldiğini anlayın...

Demirci ocağında, demir kıpkırmızı oldu ama, aslında, o kıpkırmızı değildir. O renk, ocağın ona verdiği eğreti bir renktir.

Penceredeki cam, yahut ev nûrlanırsa, aydınlanırsa, o nûru, o aydınlığı sakın camdan ve evden bilme. O nûr ve aydınlık güneştendir.

Her bina, her duvar; "Bende aydınlık var. Bu aydınlık başkasının değil, benimdir." diye söylenir.

Güneş de der ki: "Ey zavallılar, ey anlayışsızlar, ben batayım da aydınlığın kimden olduğunu, nereden geldiğini anlayın."

Hz. Mevlâna (k.s.)

Allah'ın Evi

O, yeryüzündeki evini dünyaya değer vermediği için, o kadar güzel kılmıştır. Kabe yeryüzünde nasıl evi ise, gökte mekan tutması da öyle. Davet olunanlar o mekanda nasıl hissedecek, Bilecek, neler yaşayacaklardır. Değer verdiği Ahiretteki o evi ve Alimlerin, Ariflerin kalplerini bir de orada gör... "Gökteki İlâh da, yerdeki İlâh da O'dur..." [Zuhruf-84]

O'nun iradesi

Bahar ve Yaz, O'nun özel iradesini ifade etmek isteyene hoş bir misaldir
Ne Kendisini unutturacak kadar belirlidir
Ne de ümitsizliğe düşürecek kadar geç gelir

Varlığı yeterdi sana

Mutlusun Rahmet ediyor da
Sıkılıyorsun Azab mı ediyor
Hayır; menfaatin kulu olmuşsun sen
Eğer gerçekten sevseydin O'nu
Yanında olması yeterdi sana
Varlığı yeterdi sana

Bir de Mecnun olduğunu iddia edersin

Nefsine şu yok varlığınla merhem olduğunu düşünmen
Kirli bezle temizlik olduğunu iddia etmek gibidir
Verilenin peşinden koşturman, Verenin peşinde olmadığından
Sen bu halde ardı arkası kesilmez seraplar çölünde
Sunulan Ab-ı Hayat şaraplarına doymaz
Bir de Mecnun olduğunu iddia edersin
Halbu ki Veren heryerde şahdamarından yakındır bilmezsin
"Para olmadan yaşanmaz" lafını gevelemeye utanmazsın da
"Hakk'ın varlığı olmadan yaşayamam" demeyi meczupluk sayarsın
Bu halde sen: "Ben bana yeterim; Hakkın varlığı kalsın" dersin

Verileni görmeden vereni görmek

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

—Her birinizin duası makbul olur; ama aceleci olmamak şartı ile…

Acelesi:

—Dua ettim; kabul olunmadı… demesidir.

Bu Hadis-i Şerifteki: ”Acele” kelimesi tefsir edilirse şu manayı verebiliriz:

—Acele eden, yalnız ihtiyacını düşünüyor ve asıl ihtiyacı vereni unutuyor, demektir. Ki bu; “anlayış azlığı” manasına gelen “marifet noksanlığıdır.”

İşin hakikatini bilen irfan sahibi acele etmez. Çünkü onun düşüncesi yaratıcısıdır; Allah’tır.

***

Rabia Hatun’a biri şöyle sordu:

—İrfan sahibinin olgun hali nasıl olur?

Şu cevabı verdi:

—Rabbin sevgisiyle yanıp kül olmakla olur. Bu yanmanın alameti de şunlardır:

Verileni görmeden vereni görmek,

Yapılana bakmadan yapanı görmek,

İç alemin denizinde kaybolmak,

Her şeyi bırakıp, halk((Halk olunan))la sakin olmak ve nefse uymamak.

Ahmed Er-Rufâî (r.a.)

Şevk kanadı ile uçan aşırı sevgiden kurtulamaz

Korku kanadı ile uçan, heyecandan kurtulamaz.

Ümit kanadı ile uçan talebi bırakamaz.

Muhabbet kanadı ile uçan ihtiyaç arz etmekten geçemez.

Şevk kanadı ile uçan aşırı sevgiden kurtulamaz.

***

Efendiler, Allah’ın birtakım kulları vardır. Onları marifeti için, yani: Kendini bilsinler diye seçmiştir. Yalnız kendi varlığını sevsinler diye onları kulları arasından seçmiştir, ayırmıştır. Hak sohbetinin hakiki manasına ermeleri için onları halk arasından ayırmıştır.

Onlar yalnız Hak’la ünsiyet için halk arasından özenerek seçilmişlerdir. Hak Teâlâ onları münacatı için kendisine yakın kılmıştır. Onları kendi zikrine gelmeleri için teşvik etmiştir. Onlara hikmetler konuşturmuştur. Onlara sevgi kâsesi sunmuştur. Ve nihayet bütün yaratılmışlara üstün kılmıştır.

***

Bir gün Hz. Aişe (r.a.) sordular:

—Arif olan iman sahipleri kıyamet günü nasıl hesaba çekileceklerdir?

—Onlara hesap vermek yoktur. Yalnız itap olunur; azar işitirler, diye cevap verdi.

***

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurdular:

—Mescitlerinizde iyi insanları anınız. Çünkü onlar anılınca meclisinize rahmet iner.

***

O arifin kalbi de yanmaktan kalmaz. Bir kere kalbi korku ateşi ile yanar. Bir kere de marifet nuru ile şifa bulur. Şayet bu korku ateşi ile marifet nuru birleşirse… Hakkın ünsiyet ve yakınlık ilinde lütuf nesimi eser. İşte o zaman safiyet olur.

Benliği yok olur; Hak varlığı kalır. Ezelde ne idi ise… Meydanda o kalır.

***

"(O Arif'e) İşte o zaman safiyet olur.Benliği yok olur; Hak varlığı kalır."

"..İşbu hallere erenin varlığı vardır; fakat yoktur. Ruh’la beraberdir; fakat ruhu yoktur."

Ahmed Er-Rufâî (r.a.)

Ahmed Er-Rufâî (r.a.)

Bana kalırsa marifeti şöyle anlatırım:

—Marifet üç dallı bir ağaç gibidir: Tevhid, tecrid, tefrid.

Tevhid, ikrar manasınadır.

Tecrid, ihlas demektir.

Tefrid, herhalde ona bağlanmaktır. Ondan başkasını bırakmaktır. Tefridin asıl manası budur.

Tevhidin ilk basamağı: Hakka yapılacağı vehmedilen her çeşit şirki bırakmaktır.

Tecridin ilk basamağı: Bilcümle sebeplerden kesilmektir.

Tefridin ilk basamağı: Yersiz, şekilsiz, nispetsiz olarak Allah’a bağlanmaktır. Ona mal olmaktır. Bu hal en ağır olandır. Buna ermek için sayacağımız beş şartın bulunması lazımdır.

1- Gizlide, aşikârda Allah’tan korkmak.

2- Her çeşit kulluk vazifelerini yerine getirmek.

3- Her bakımdan ilahi emirler önünde boyun eğmek.

4- İhlâs sahibi olmak. Bu ihlasın sözde, işte ve niyette olması şarttır.

5- Her halde ve her işte daima Allah’a yakın olduğunu, Allah’ın kendisine şah damarından daha yakın olduğunu murakabe etmek.

Ahmed Er-Rufâî (r.a.)

gizli tutmak...

Sıkıntıları gizli tutmak, mürüvvettendir.

Hz Ali (r.a.)

Tasavvuf/Quantum/Bilim/Din..Ve Kayıtsız Beyinsizlik...

http://www.okyanusumvideo.com/okyanusum/kucukmuhtesemdir.php?id=2

1- 7. 8. dakikadaki bisikletle gösterdikleri o "boşluk" diye isimlendirdikleri "YOK"a dikkat et. Neyi? bilmiyor da dolayısıyla göremiyorlar, anlarsın; genel olarak inançsız olan bilim adamlarının..

2- Onun ardından gelen quantum açıklamasına da dikkat et bak, varlıktaki görülmeyen o konum belirlemeye "belirsizlik" dediklerini göreceksin..Sadece o bilinci açıklayamadıkları için, yani sadece aklları almadığı için.."Belirsizlik" deniyor.. Daha önce daha da insafsızca olarak tesadüf diyorlardı kimileri..Allah ise "Beyinsiz" diyor bunlara kelamında.

Ne kadar da doğru...

Ve kendi ortaya koydukları bilim bu kadar kesin şahit olmalarını gerektirirken nasıl sayelerinde "bilim-gerçek/din-batıl" gibi bir belirsizlik ve dolayısıyla angarya çıkartıyorlar ortaya aklın şaşar; bu iki gerçek bilginin ortak haberlerine aşina isen...

Ya ah bir bilseler bi haberleri olsa bu "ben tanrıya (Allah'ı kastediyor güya tabi) inanmıyorum" ya da "din nedir cahillik(dini kastediyor güya)" diyenler, ne kadar kara cahiller ve beyinsizler ta kendileri...

Şimdi o vidyodan sonra şu söze bir dikkatli bak:

"Eşyayı yokluktan ve yokluğun yokluğundan izhar eden Allah'a hamd olsun."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

(H.560-638)

Hayy Kayyum

"Her kim Ayet-el Kûrsi'yi ve Bakara Sûresinin sonunu sıkıntılı(kederli) anında okursa ALLAH C.C. ona yardım eder"

s.a.v.

***

255: Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), zatı ile daimî, bâki olan, herşeyi idare eden (kayyum) dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.

285/286: Peygamber, Rabbi'nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. «Biz Allah'ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.» dediler.Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize! Sensin bizim Mevlamız, kâfir kavimlere karşı yardım et bize.

Amin

445 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: "Bakara Suresi'nin sonundaki iki âyeti geceleyin kim okursa o iki âyet ona kâfi gelir." Buhârî, Megâzi 12, Fedâilu'l-Kur'ân 10, 17, 37; Müslim, Müsâfirin 255, 256, (807-808); Ebu Dâvud, Salât 326, (1397); İbnu Mâce 183, (1369); Tirmizi, Sevabu'l-Kur'ân 4, (2884).

***

285/286: Peygamber, Rabbi'nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. «Biz Allah'ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.» dediler.Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize! Sensin bizim Mevlamız, kâfir kavimlere karşı yardım et bize.

Tasavvuf/Suret/Tecelli/ (Devam)..

Düşünce, Alim isminin tecellilerinden bir tecelli olarak bilinebilir. Ve diğer bütün duyumsamalarımız gibi o da bir Surettir. Çünkü O, Zatında bilmek veya duyumsamak için düşünmez.. Bilir ve Vardır..

İranlı bir şair diyor ki: "AŞK’a uçarsan kanatların yanar."

Alıntı

İranlı bir şair diyor ki: "AŞK’a uçarsan kanatların yanar."

Bu söze cevaben Mevlana diyor ki "AŞK’a uçmazsan kanatların neye yarar?"

*
>>Yunus Emre de diyor ki: "AŞK’a varınca kanadı kim arar.?"<<


Tasavvuf/Ruh/Nefs/Elektrik/(Ruh'u Elektriğe Benzetmek)

"...meleklere şöyle demişti: "Ben >çamurdan< bir >beşer< yaratacağım." Sad 71/ Onun biçimini tamamlayıp >kendi ruhumdan< üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın! Hicr 29/(Neden"suretini tamamladığımda" demedi de Kendi Ruhumdan üflediğimde secdeye kapanın dedi? Kendi Ruhum veya Hay ismi ile işaret olunan sıfatı! diyelim...Elektriğe benzetmek abes olmuyor mu?!..Nefs "Can" demek oluyor bak bu durumda.Yani bitkideki olan; ve o kadar. Bilinçsiz tabii yaşam..Bizde ise Nefs!.. Sendekinin farkına var! Elektrik demek zulüm olur!...)

Şuara Suresi

209. Bu bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz.
210. O Kur’an’ı şeytanlar indirmemiştir.
211. Zaten bu onların harcı değildir, buna güçleri de yetmez.
212. Çünkü onlar işitmekten uzaklaştırılmışlardır.
213. Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, sonra azab edilenlerden olursun!

Şuara Suresi

Hayır; siz çarçabuk geçmekte olanı seviyorsunuz...

"Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır." Mearic 19

"...acele etme. “Rabbim! İlmimi arttır” de." Taha 114

"...Allah, gayet alîm, gayet halîmdir." Hac 59

"Hayır; siz çarçabuk geçmekte olanı seviyorsunuz." Kıyamet 20

***

“Allah'ın ahlakı ile ahlaklanınız”

s.a.v.

Tasavvuf/Fakir/Aşık-ı Sadık

Mümkün değildir ya Uluhiyetinden bir şey eksilseydi de O'na vefasızlık en çirkin şey olurdu.O yüzden Fakirlere yakışan en güzel elbise Fakirliktir.Onlara en büyük diyet de bu yüzden Zat olmuştur.Aşık-ı Sadıklara ne mutlu.Onlara korku ve üzüntü yoktur.Bu vefadan dolayıdır ki onlar O'nu kendilerinden çok bilirler.Ne ayıp vardır ne böbürlenme ne kibir.Ne de kimseye örneklik.Ta ki seven, Aşkın eşiğine yanağını yaslamış olsun.Yani Fakirliğin.

Bela öyle yağar ki bir şey eksildi sanırsın...

Rahmet yağmurları öyle yağar ki bir şey eklendi sanırsın...

Hediye

"Bir müslüman, bir din kardeşine, onun hidayetinin artmasına vesile olacak veya kendisini manevî tehlikelerden kurtaracak bir sözden daha iyi hediye veremez."

s.a.v.

Allah'ım. Efendimizin s.a.v. Duasını Üzerimizde Sabit Kıl.Bu Sabitliği Meleklerinle Destekle.

1785 - İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim: "ÂlIahım! Senden, katından vereceğin öyIe bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kâmil iman, dışıma amel-i sâlih, amellerime temizlik ve ihlâs verir, rızana uygun istikâmeti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.

Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.

Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunIa kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhàr olan) şühedâya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!

Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Ràhmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifâyâb kilan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helâke dâvetten, kabir azabindan korumanı diliyorum.

Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlukatindan birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey âlemlerin Rabbi, onun husülü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.

Ey Allahım! Ey (Kur'ân gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sahibi! Kâfirler için cehennem vaadettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-i kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)

Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidâyete ermiş hidâyet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhâlefet edene, senin ona olan adâvetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz.

Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.

Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy!

Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenleri de kuşatacak) bir nur daha ver!

İzzeti bürünmüş, onu kendine alem yapmış olan Zât münezzehtir. Büyüklüğü bürünmüş ve bu sebeple kullarına ikramı bol yapmış olan Zât münezzehtir. Tesbih ve takdis sadece kendine layık olan Zat münezzehtir. Fazl ve nimetler sâhibi Zàt münezzehtir. Azamet ve kerem sahibi Zât münezzehtir. Celal ve ikrâm sâhibi Zat münezzehtir."

Tirmizi, Daavât 30, (3415).

s.a.v.

Derd-i Hikmet

Derd-i Hikmet'i kimlere anlatırsın yunus...Nasıl birlikteler?..Kimde buluşurlar?..Bilirler mi..

Sevgililer Günü

Varlık hikmetini inceleyenlerin öncü ve büyüklerinden olan Ebul Hamid İmam Gazâli'den rivayet edildiği üzere: Varlıkta ki birbirine olan bu münasebeti nesnenin hakikâtini inceleyen hikmet ehlî araştırdığında o hikmeti keşf eder. Gazâli'de varlıklar arasında münâsebetten bahseder ve o münâsebetler hakkında görüş bildirirdi. Bir gün imam Gazali Kuddus'ta bir güvercinle karganın birbirine bitişik olarak durduklarını gördü. Ve onlar birbirinden korkmadan ünsiyet ediyorlardı. Buna binâen Gazallî "Karga ve güvercin yanyana durmalarında bir münâsebet vardır" dedi. Ondan sonra eliyle onlara işaret edince birbirlerinden ayrıldılar. Onlar ayrıldıklarında her birisinin topal oldukları görüldü. "İşte bunların yanyana oluşlarının hikmeti topallıklarıdır"dedi.

Muhyiddin ibn arabi (r.a.)

***
Derd-i Hikmet'i kimlere anlatırsın yunus...

Kumam

Bana Biat soran kumam
Kıskançlığım öyle şiddetli
Utanmam Haspam!
Kapının önüne koydururum seni

***

Pâdişâh, koca-karı kapısına,
gelirse, ey yeğit, sen buna şaşma!
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene Ver anları
Bana seni gerek seni

Yunus'dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni

O, yardımcı olarak Kafi gelmez mi...

Mertebe, düşüncelerin birbiriyle cihadından kazanılmış zaferde değil
İmtihan Duygulardadır
Elbette Sözler manalı ve saygıdeğerdir
Asaletleri, Sıfatlarında gizlidir
Onları İndikleri yerden Salih Ameller yükseltir
Selim bir Kalbin Amelleri..
Nefs'in cihadı Nefs ile olsaydı
O cihaddan bir hayır meydana gelmezdi
O yüzden imtihan, Ruhun O'na Aşık oluşunun,
Kalbinde meydana getirdiği duygularladır
Aşk cihadında duyguların, Manaları sessiz sözsüz kuşanmalıdır
Aşk İmtihanındasın !
O ise bu imtihanda Kalbinde, doymak bilmeyen bir güreşçi
Bu durumda duygularınla O'na gösterdiğin şu manalara bir göz at
Hangi Hallere bürünmektesin !
Bak orada göz kırpıyor kimsenin ve senin göremediğin Hasmın
Maksad güreş değil Aşk, bilesin
O hangi mana ile seni yenilmiş bir hale getirmek istiyorsa
Sen daha güzel bir mana ile Hallenmelisin O'na
Allah'ım.. Allah'ım..
O meydanda başka kimi bulabilirsin;
O, yardımcı olarak Kafi gelmez mi

Yunus 

Peygamberliğin Kırkaltı Cüzünden Birini Teşkil Eder

7130 - Avf İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Rüya üç kısımdır: "Birkısmı; âdemoğlunu üzmek için şeytandan olan korkulardır; birkısmı, kişinin uyanıkken kafasını meşgul ettiği şeylerdendir; bunları uykusunda görür; birkısım rüyalar da var ki, onlar peygamberliğin kırkaltı cüzünden birini teşkil eder."

Râvi Müslim İbnu Mişkem der ki: "Ben, Avf İbnu Mâlik radıyallahu anh: "Sen, bu hadisi Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'dan bizzat işittin mi?" dedim. Avf, (iki sefer tekrarla): "Evet! Ben bunu Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işittim. Ben bunu Resülullah aleyhissalâtu vesselam'dan işittim" dedi."

s.a.v.

Kim, beni rüyasında görmüşse mutlaka beni görmüştür

7127 - Ebu Sa'îd ve İbnu Abbâs radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim, beni rüyasında görmüşse mutlaka beni görmüştür. Çünkü şeytan benim suretime giremez."

s.a.v.

“İstemeyiz” sohbetini “kendini bilmezlerin.”

“Onlar, boş söz işittikleri zaman…” kemalatı kabul etmeye engel fuzuli sözler işittikleri zaman onu dinlemekte ısrar etmezler, dönüp giderler. Çünkü onlar muvahhid velilerdirler, enbiya değildirler. “Size selam olsun.” Allah, sizi hakkı kabul etmeye engel olan hastalıklardan, afetlerden korusun, selamette kılsın. “İstemeyiz” sohbetini “kendini bilmezlerin.” beyinsizlikle ve katmerleşmiş cehaletle kendilerini kaybedenlerin arkadaşlığını arzu etmeyiz. Çünkü onlar bizim arkadaşlığımızdan faydalanmazlar, bizim yol göstericiliğimizi kabul etmezler. “Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin.” Hidayete ermesini istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Çünkü sen sevdiğin kimsenin haliyle ilgilenirken onun istidadına muttali değilsin. Sadece aranızda hemcinslik ya da bedensel akrabalık vardır. Bu asli bir akrabalık, yakınlık değildir. Ya da aranızda hakiki ruhsal bir arkadaşlık yoktur, sadece arızi bir arkadaşlığınız vardır. “Bilakis, Allah dilediğine hidayet verir.” İnayet ehlinden dilediği kimseyi doğru yola iletir “ve hidayete girecek olanları en iyi o bilir.” Hidayete yatkın kimseleri O bilir. Çünkü onların istidatlarından haberdardır, onların kalplerinin üzerine mühür vurulmadığını ancak O bilir. “İşte o gün onlara bütün haberler körleşmiştir.” Küçük kıyamette hakikâtler onlardan gizlenmiş ve karışmıştır. Çünkü onlar perdelenmişlerdir ve körler gibi başkalarının yanında yer almışlardır. Bu köklü cehalet her iki hayatı da kuşatmıştır. Nitekim, “Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür.” (İsra, 72) buyrulmuştur. “Onlar birbirlerine de soramayacaklardır.” Çünkü konuşmaktan aciz olacaklardır, ağızlarının üzerine mühür vurulmuş olacaktır.“Fakat tevbe eden…” gözünü bağlayan, kalbinin ve istidadının üzerini örten nefsinin sıfatlarından uzaklaşan ve ilim yoluyla gaybe iman edip “ … yapan …” erdemlere bürünmek, hayır ve faziletler edinmek için “ iyi işler” salih ameller işleyen kimseye gelince “onun kurtuluşa erenler arasında olması umulur.” Kalp makamı aracılığıyla nefis makamından arınmak ve hayat perdesinden sıyrılıp fıtrata dönmek suretiyle kurtuluşa erenlerden olması ümit edilir.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)- Kuran Tefsirinden

"Bir gün bütün insanları önderleriyle beraber çağırırız" (İsra, 71)

679 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), "Bir gün bütün insanları önderleriyle beraber çağırırız" (İsra, 71) meâlindeki ayetle ilgili olarak şunu söyledi: "Onlardan biri çağırılır. (Amellerinin yazıldığı) kitap sağ eline verilir. Vücudu altmış zira' genişletilir, yüzü beyazlaştırılır. Başına pırıl pırıl yanan inciden bir taç geçirilir. Bu haliyle arkadaşlarının yanına döner. Arkadaşları onu uzaktan görünce: "Ey Rabbimiz bunu bize de ver ve onu hakkımızda mübarek kıl" derler. O, yanlarına gelir ve onlara: "Müjde sizlere! Herbirinize bunun bir misli var" der.

Kâfire gelince, onun suratı kararır. Onun da vücudu, altmış zira' genişletilir. Ona da bir taç giydirilir. Arkadaşları onu görünce: "Bunun şerrinden Allah'a sığınırız, Ey Rabbimiz onu bize verme" derler. Bu da arkadaşlarının yanına gelir. Onlar: "Ey Rabbimiz, onu zelil et" derler. O da: "Allah sizi rahmetinden uzak tuttu, sizden herkese bunun bir misli verilmiştir" der."

Tirmizi, Tefsir, Benû İsrail, (3135).

Akledecek Kalbleri Olsun

"Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları olsun..." [Hacc-46]

Tasavvuf/Meczup

Aklınla kibirlendikçe, Delilerin "Ah"ını almaktan kurtulamazsın. Kalp akletmedikçe, Ahlak da beyin de bulanır.

http://jonasclean.blogspot.com/2009/06/cafer-i-sadk-hazretlerikibriya.html

Zat/Esma/Tecelli/Kendinden Geçmek (Devam)

Cisim cinsinden mi ki bütünden parça kopmuş
Celal, sıfatı ise, sıkıntıda olandan ayrı nasıl olsun.
Madem Zatına Kendisinin İlmiyle talipsin
Neden o halde kendini bilmeden konuşuyorsun
Allah yarattıklarına benzemez şüphesiz diyorsun.
Madem şüphesiz biliyorsun da bunu
Tersinden tenzihte kalıp da neden edebsizlik ediyorsun.
Zat Münezzehtir Esma'sı Subhandır
İyi bil Kimin Tecellilerinde kendinden geçiyorsun
Unutma bu bilgiyi, sonra Haşr 19'un gazabına uğrayanlardan olursun

Olur ya, belki ayaklarının bastığı yerden, gözlerime, rüzgar toz getirir...

Senin bulunduğun yerden, senin havandan gelen tozu, toprağı istiyorum. Olur ya, belki ayaklarının bastığı yerden, gözlerime, rüzgar toz getirir. Canım cefaya da sevinir, neşelenir. Zira ben cefadan da senin vefa kokunu alırım.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks)

Gördün mü Şaşkın?

"...Mutlaka ben Rabbimden sizinle ve beni görmeden iman edenlerle gözlerimi aydınlatmasını istedim” (Ya var mı peki ondan daha Latif bir Kul...)

Tecelli...

Ses ile Müzik arasındaki bağıntıyı Fark et; ..Zat ile Sıfatları arasındaki bağıntıya misal...Kendi Ruhumdan üfürdüm demesine; dediğine bak.. Görüyor musun O'ndan daha Latif bir Tecelli...

Es-Sabr...

Sükut et.Daha da yakın ol.Söze ne hacet.Gönül gözünün ucuyla işaret et kalbinde can atan dualara.Sonra dur.Beklemeye ne hacet.Sabır,derde muhtaç olmayan duruşunun adı O'nun.

Abdulkadir Geylani K.S. Babamıza

babamız
taşıyıcı babamız
herşeyi yüklenmiştir
ağır gelmez
selam olsun
Allah ayırmasın ondan dünya ahiret
elini öpmek nasib olsun
ahirette bizim gibi genç olsa da
olsak da
onlar yine babamız biz yine evladlar olalım
bizlere yakışan budur
hiç ağır gelmez

Zat/Ruh/Nefs/Ben/Varlık/Tecelli

Ey Nefs! Zat'ın Ruh olmasa duyumsadıkların nereye. O Zat! Ruhu olmasa Tecellileri nereden!

Vahdet-i Vücud Hakkında Okurken ve Konuşurken Dikkat Etmen Gereken Bir Nokta..

"..dolayısıyla tapınılan her varlıkta Allah'ın bir tecellisine ibadet edilmektedir.."

Şöyle bir cümle gördüm bir yerde de bir şeyler söyleyeceğim Vahdet-i Vücud'un bu olduğunu zannetmemen için..

"...Allah'ın bir tecellisine ibadet edilmektedir..."

Tecellisine ibadet edilmekte değildir.Kendisine ibadet edilmektedir...Tecelli "Ben" dediğin varlığını da içermektedir..Dolayısıyla tecelliye karşılık tecelli vardır ki tecelliler isimlere dayanır. Zat'a dayanmaz. İsimler de böylece Zat'a dayanır.

Zat her türlü fikirden Münezzehtir.Dolayısıyla tecelliye ibadet edildiğini söylemek tecelli değildir.Allah'ın Fitne çıkaran gibi bir ismi olmadığı gibi Noksanlıktan da münezzehtir.Subhan.Fitne değil bu fikir ancak ya fikirdir ya da Cezalandırıcı isminin bir tecellisi.Karşısında et-tevvab isminin tecellisi bulunması gerekir.Eğer yoksa acının tecelli bilinmesinde bir fayda yoktur.

Zat'a ibadet etmek tecelliye ibadet ettiğini söylemek değildir...

Anla ki vahdeti vücud'un tecelli ile işi yok iken onun hakkında tecelli diye konuşmak ne ifade eder..

Bilmediğin şey hakkında ahkam kesmen şevkini kırmasın. Allah mârifet edendir...

Futuhat'dan Alıntılar (2)

Ben Kur'an ve Fatiha suresiyim
Ruhun ruhuyum, canlıların ruhu değil
Kalbim bildiğimin katında yerleşmiş
O'nu müşahede eder; dilim ise sizin yanınızda
Göz ucunla bedenime doğru bakma
Ruhunu şarkılarla beslemekten uzak dur
Zat'ın zat deryasına dal da
Gözlere açılmamış sırları gör
Ayrıca sırlar belirsizce gözükür
Manaların ruhlarıyla gizlenmiş olarak

Futuhat-Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)

Kaza

Allah'ın kazasından razı olan kimsenin kazanın gereğinden de razı olması şart değildir. Kaza Allah'ın hükmü ve hoşnut olmamızı emrettiği şeydir. Onun gereği ise hakkında hüküm verilen şeydir ve dolayısıyla ondan hoşnut olmamız şart değildir.

Futuhat-Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Futuhat'dan Alıntılar (1)

"...Artık beni kendinde arayıp yorulma! Beni dışarıda arayıp rahatını kaçırma! Aramaktan da vazgeçme, yoksa bedbaht olursun. Bana kavuşuncaya kadar beni ara, böylece yükselirsin. Fakat beni arayışında edepli davran.Yoluna girerken, bilinçli ol. Beni ve seni ayırt et. Çünkü sen beni göremezsin, sadece kendini görürsün..."

Futuhat-Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Allahü teâlâ ile öyle vaktlerim olur ki...

“Allahü teâlâ ile öyle vaktlerim olur ki, o anda hiçbir üstün Melek ve Peygamber aramıza giremez” (s.a.v.)

Ruhaniyet

İsa aleyhisselamla bağı kopmuş hristiyan Ruhaniyetinden arınmak duasıyla...Amin "şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir..." (Al-i İmran Suresi, 59)" El-vahid, el-Ahad'ın ruhları, yalnızca El-vahid el-Ahad'ın ruhuna bağıntıdadır.

Tasavvuf/Mümkün

Beni benimle indiren/ Beni benimle yükselten/ Bu Şan ben ile şöhret sanma/ O, uyulmayacak nefsten de beride Duru/ Şan şöhretin aslını görmek dileyen/ Ya ortada dur/ Ya O'nda dur/

Çetin Hasret...

En iyisi; insanın teslim olması, Hakka teslim olmayı dilemesi ve sırf nefsiyle meşgul olması, onu bulunduğu mertebeden daha iyi bir mertebeye yükseltmeye çalışmasıdır. İşte varlığın hakikatlerine ulaşmış said/mutlu insan budur. Bu sırları lafızlara dökme-yip gizleyenler, yabancılar farkına varmasın diye onları saklayanlar, himmet neticesinde bir takım eserlerin meydana geldiğini söyleyenler, her zaman bu metotlarını devam ettirirler. Tâ ki fehvanı (anlamsal) makamlardan yakınlığa erişmişlerin mertebesindeki yüce ruhaniler kendi elleriyle parlak alametleri onlara gösterinceye kadar. Bu makamda ise yazılı kutsal kitablar vardır. Böylece bu sırların sahipleri bildikleri hakikatlere dair gerçek şahidler görmüş olurlar. Bu vasıftan başka bir vasfa intikalin ne büyük bir aşama olduğunu anlarlar. Bu intikalin ayırıcı özelliği, sırrı gizleyenin sırrının artık ortaya çıkması, düğümün çözülmesidir. Kilidinin açılması, bağının çözülmesidir. Böylece bu diğerinin himmetleri de aynı noktada birleşir. Çünkü teklik hakikatini görmüştür. Her ikisi tekten başka bir şey görmezler. Bütün etkiler ve eserler hakikate dayanır böylece. Bazen döndürmek şeklinde tezahür ederken, bazen de bu himmetler doğrudan O'ndan gelmiş gibi belirginleşir. Çünkü hakikate bütün yönleriyle yönelmiştir, bilmese de. Her himmeti istemiştir, bizzat ulaşmasa da. Telaffuz edemese de bütün lisânlarla konuşmuştur.Bu ne dehşetli bir hayret ve ne çetin bir hasrettir! Perde açıldığı zaman, gözle bütünleştiği zaman. Ay ve güneş bir araya geldiği, eser sahibi eserde zuhur ettiği ve de çıplak gözle görüldüğü zaman! Onlara suretlerde belirdiği, tuzağı kuran tuzağa düştüğü, iman edenin kazandığı, inkar edenin de kaybettiği zaman! İlâhî hitap, en kutsal lisânla ve ihlâs diye ifade edilen bir ibareyle yönelmiştir. Dolayısıyla alacağı ödül için değil, ibadetini ihlâsla sunan, her türlü sapıklıktan uzak hanîf yolunu izleyen, ilâhî yakınlık mezhebine intisab eden kimse, emri yerine getirme sorumluluğunu gerçekleştirmiş olur. Böyle bir kimse nur alemine mensub olur, ücret alemine değil. "Allahu nuru'ssemavati ve'l ardi / Allah göklerin ve yerin nurudur." (Nûr, 35) "Lehum ecruhum ve nuruhum /Onların ücretleri ve nurları verilir." (Hadid, 19) "Nuruhum yes'a beyne eydihim / Onların önlerinden nurları gider." (Tahrirn, 8) Nur, "Ben sizin rabbinizim",der, onlar da Ona tabi olurlar. Muhyiddin ibn arabi (k.s.) Risaleler

"Evet, var! Fakat onda duman da var"

4754 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a halk hayırdan sorardı. Ben ise, bana da ulaşabilir korkusuyla, hep şerden sorardım. (Yine bir gün:)

"Ey Allah'ın Resûlü! Biz Cahiliye devrinde şer içerisinde idik. Allah bize bu hayrı verdi. Bu hayırdan sonra tekrar şer var mı?" diye sordum.

"Evet var!" buyurdular. Ben tekrar: "Pekiyi bu şerden sonra hayır var mı?" dedim.

"Evet, var! Fakat onda duman da var" buyurdular. Ben: "duman da ne?" dedim.

"Bir kavim var. Sünnetimden başka bir sünnet edinir; hidayetimden başka bir hidayet arar. Bazı işlerini iyi (ma'rûf) bulursun, bazı işlerini kötü (münker) bulursun" buyurdular. Ben tekrar:

"Bu hayırdan sonra başka bir şer kaldı mı?" diye sordum.

"Evet! buyurdular. Cehennem kapısına çağıran davetçiler var. Kim onlara icabet ederek o kapıya doğru giderse, onlar bunu ateşe atarlar" buyurdular. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Ben (o güne) ulaşırsam, bana ne emredersiniz?" dedim.

"Müslümanların cemaatine ve imamlarına uy, onlardan ayrılma. (İmam sırtına (zulmen) vursa, malını (haksızlıkla) alsa da onu dinle ve itaat et!)" buyurdular.

"O zaman ne cemaat ne de imam yoksa?" dedim.

"O takdirde bütün fırkaları terket (kaç)! Öyle ki, bir ağacın köküne dişlerinle tutunmuş bile olsan, ölüm sana gelinceye kadar o vaziyette kal" buyurdular."

Buhari, Fiten 11, Menakıb 25; Müslim, İmaret 51, (1847); Ebu Davud, Fiten 1, (4244, 4245, 4246, 4247).

Tasavvuf/Kıyamet

Bedenlerin teklifsiz olarak Yaratıcıya boyun eğdiği o gün, artık Hakikat apaçık ortaya çıkar..Kayyumül Mürid fark edilir..İrade nedir görülür...İnkar şekerleri ellerden düşürülür...

Tekliflerine gönülden boyun eğerek, bedenini şu günden O'nun iradesinin Hakikatine alıştır...Yoksa isteklerinin sonuçlarını varlıkta kabul edilmez olarak bulmak, nefsine çok acı ve ağır gelecek..

..hiçbir sebep yoktur..

Buna karşılık, inanıp da dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan kimseye gelince: böyle birinin, haksızlığa uğramaktan ya da (hak ettiği karşılıktan) yoksun bırakılmaktan korkmasına hiçbir sebep yoktur.[Taha/12]

(Ve Allah onlara,) "Ey Benim kullarım!" diyecek, "Bugün ne korkmanıza gerek var, ne de üzüleceksiniz![Zuhruf/68]

Elif Şafak/Aşk

Elif Şafak'ın Aşk'ını okuyanlar bir de gidip Makalat'ı okusalardıya. Ne güzel olurdu.

Aleyhissalâtü Vesselâm

Muhammed Mustafa Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Şöyle buyurdular:"Ne mutlu Beni görüp de iman edene.Sonra ne mutlu, ne mutlu, yine ne mutlu Beni görmeden Bana iman edene."

Aleyhissalâtü Vesselâm
(Allah'ımız sensin Öven Övülen ikram eden en güzel en mükemmel selamın efendimiz üzerine olsun,Amin.)

Pşt! Deist

O, Ailesiyle birlikte zamanın sahibi olmuş tek beşerdir. Dostları ile Kadınları ile birlikte. O bir Postacı Beşer değil mi ! Halkının en değerlisi Ayşesi'nin, yaşını araştırıyorlar. Hatice'sinin Rabbisiyle aralarına giriyorlar. Ne yazık! Ne büyük bir helak. Keşke O Nur'a bakmayı tercih etselerdi de gözleri kör olaydı. Ne yazık! Tercih etmediler. Kalpleri kör oldu. O zaman O'nun kavminin en değerlisi kimseler yaşları 1 olmayan kız çocuklarını (!) gömmekle, Romadakiler ise arena eğlenceleriyle meşguldü. Şükür demokrasi geldi de rahatız bu zamanda. Di mi! Aman önüne bak dikkatli yürü de bir gün yolun sonunda çarpılmayasın bi şeye. O beşerin (s.a.v.) bir vasfı da yetimdir...