Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Nefsini bilen

Sen uzattığın elini, tutmayan ele mi dargınsın, tutmayacak bir ele uzattığın için kendine mi kızgınsın ?

Hz. Mevlana (k.s.)

Bir bahçeye giremezsen durup seyran eyleme

Bir bahçeye giremezsen durup seyran eyleme, bir gönülü yapamazsan yıkıp viran eyleme.

Yunus Emre (r.a.)

Dostun yolunda

Dostun yolunda hizmette, elinde takat güç kalmazsa, ayağınla koş, ayağında güç kalmazsa, sevgisiyle terennüm et, olmazsa seslen bağır. Eğer sesinde çıkmazsa aklınla, hayalinle işe giriş, hasılı her hal-ü karda, her an vefalı ol.

Hz Mevlana (r.a.)

Vahdet-i Vücud (Devam)

Göklerde ve yerde istisna olmamak üzere herkes, kul olarak Rahmana gelecektir.

[Meryem/93]

Evliyalar/Vehim

Evliya'nın saltanatı, halkın vehim aleminde değil, Alemlerin Rabbi olan Allah'ın Hoşnutluğundadır. Başlangıç mertebeleri Mümin olan onlar şüphesiz Batında öyle yumuşaktırlar ki, ya aptal, ya gafil sanırsın onları Halk aleminden.

Tasavvufi Sözler/ Hz Mevlana (r.a.) ve diğer İslam Alimlerinin Buyurdukları Sözler Hakkında

Hz Mevlana (r.a.) başta olmak üzere pek çok büyük İslam aliminin sözleri ya vehme keder tercüme edilir, ya söylemediği bir sözün altına onun ismi yazılır ya da cehillerinde illa benim zannettiğim şu manayı kastetti diye diretilir. Bunlar şimdi çoktur piyasada. Doğru olandan ancak onu manen tanıyan veya diğer eserlerini iyice okumuşlar emin olabilir.


İslan Alimi olmasının dışında şu sözünün de apaçıklığı sana bir doğru yol gösterecektir bu konuda:


"...Dostlar bizi, dunya perdelerinde karagözler gibi çok oynattılar. Bu dünyada, ceşitli merhalelerde oynayip durdunuz. Şimdi vakit geçirmede...n, o hakikat cihanında, öteki dunyadaki oyuna, oynamaya hazirlanin..." [Hz Mevlana (r.a.)]


Şimdi bu sözün manasını iyice belledikten sonra bir apaçık yol da şudur. Kuranda ayetler nasıl yerleştirilmiş ise Alem de bir Kuran yani Kitap olduğu için Alemde de aynen öyle bir düzenleme vardır. Bir ayet bir yerde sana bir başka ayetten dolayı eksik gelir fakat bir zaman sonra eğer gafillerden değilsen Allah senin önüne hepsini kapsayan bir ayetini getirir ve iş tamamlanır.Bu manada büyüklerimizin sözleri de Allah tarafından alem kitabına öyle yerleştirilmiştir. Şu örneklerde de bu manaya ait delili Abdulkadir Geylani (r.a.) hazretlerinden görüceksin


1- "...Ey Cehennem evlatlarımdan birini yakacak olursan ateşlerini ayaklarım ile söndürürüm..."

Abdulkadir Geylani (r.a.)


2- Yaratılmışın hayırlısı, yerin yüklendiği, semanın gölgelendirdiği, varlığın gözdesi Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) den şöyle bir Hadis,i şerif rivayet edilmiştir.

- “ Kıyamet günü cehennemin üzerinden geçildiği zaman, cehennem bağıracak, çabuk geç! Ey mümin nurun alevimi söndürdü.”

O cehennemin ateşini söndüren nur, ancak dünyada kazandığın ve beraber götürdüğün iman nurudur. O nur, hem isyan eden, hem de itaat edende vardır. Ama isyan eden ondan faydalanamaz...

Abdulkadir Geylani (r.a.) (Bu sözünün kaynağı bilinir, Futul Gayb eserindedir.)


3- "...ayağım her velînin boynu üzerindedir..."


Abdulkadir Geylani (r.a.)



Şimdi bu dağınık üç söz bir araya gelirse derinlemesine düşünen kimse ona mı aittir değil midir veya ona ait olsa bile böyle sözler İslama uygun mudur değil midir anlar...Gafil olmazsan sen de anlayıverirsin en güzel ve doğru mana ile doğru olanı..


Sözlerin Zahirinden vehminde olmayacak bir mana gelirse o mana Hakikatte İslama ait olmayacağı gibi, zaten o mana itibariyle onlara da ait olamaz..


Şöyle ki:


Ben yaşadıkça Kur'an'ın bendesiyim

Ben Hz.Muhammed'in ayağının tozuyum

Biri benden bundan başkasını naklederse


Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetçiyim...


Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)



Eğer edeb onlara uymayı gerektiriyorsa ki gerektirir... O halde onlara uyanların sözleri de olabildiğince Allah'ın hoşnutluğunu içermeli başka herhangi bir amaç gütmemelidir.. Yani -İLLA Kİ- -İKİ YÖNÜ KESKİN BIÇAK- VE -ZORAKİ- -İMTİHANA İTEN- SÖZLER OLMAMALIDIR...

Sonra çünkü sorulur "Sen Öğretmen misin?" diye..


"...>Bütün bu incelikleri< >ancak<; >Allah ve Rasûlü'nün yolunda< ittibâ edenler, Allah ve Rasûlü'nün >bildirdiklerine< >çelismeyecek tarzda anlatanlar< >idrâk edebilir.<..."

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)

Sen Beğensen de Beğenmesen de ! Zorla !

Allah sana kötülük yapanı affetmeni de önerir.. Dört kadını koşullara göre serbest bırakmışken kendi nezdinde bir kadındır istediği. Hepsi O'nun Ahlakı üzere yarattıkları içindir. Yoksa yarattıklarına takdir ettiği keyf üzere değildir Allah.. Hatta O, bu dünyada öldürülen ateşe atılan bir Mümine o kafiri bu dünyada ateşe atmasını dahi yasaklamıştır. Oysa ki bu şüphesiz büyük bir zevk ve hak olabilir Müminlerin nezdinde. Şüphesiz öyledir! Fakat bütün kullar Allah'ın ahlakı üzerine olmak zorundadır, kendi zevkleri hiç, ama hiç bir değer ifade etmez. Bu Cennette dahi böyledir. Bu zorlama gibi geliyorsa, evet, sen beğensen de beğenmesen de; Allah Cabbardır. Kullarının keyfi değil O'nun Ahlakıdır geçerli olan; zorla! Kul kafir olsa da müslüman olsa da cennette olsa da dünyada olsa da zorla Allahın ahlakıdır geçerli akçe. Kulun keyfi ne dünyada ne de cennette ne cehennemde hiçbi şekilde itibar görür bir şey değildir..Bunu yine Allah'ın ahlakı için, Hakk'tan gafil olana haber vermek, yalnızca O'nun Ahlakıdır..

Kuranda Sembolizm/ Kuran'ı Haddinden Fazla Sembolik ve Bilimsel Gösterenlere...

Yahut şu kimse gibisi, altı üstüne gelmiş yıkıntı bir kasabaya uğradı ve 'Allah bunu ölümünden sonra nasıl diriltebilir!,' dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene ölü bıraktıktan sonra diriltti. 'Burada ne kadar kaldın,' dedi. 'Bir gün yahut günün bir parçası kadar kaldım,' dedi. 'Hayır, sen yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak hala bozulmamış. Eşeğine de bak. Seni halk için bir delil yaptık. Kemiklere dikkat et, onları nasıl üstüste koyuyor, sonra onlara nasıl da et giydiriyoruz.' Durum kendisine aydınlanınca, 'Artık Allah'ın her şeye gücü yettiğini biliyorum,' dedi.

[Bakara/259]

Nefslerini ilah edinmenin sarhoşluğunda neredeyse O'nu gayrının sembolü yaparlarken O affedilmeyecek günahı boyunlarına dolar da farkında olmazlar.. Özler gizlice O'na yakın olmak arzusuyla yanıp tutuşurken düştükleri bu uzaklık ne kötü bir uzaklıktır..

Tasavvuf/Amel

Hangisi ve ne türlüsü olursa olsun, amellerinden umduğun, nihayetinde, Allah'ın rızası ve hoşnutluğu için ise, amelinden umduğun fayda, ancak bu sebeple hayır olabilir. Yoksa fayda ve hayır, amelin direkt kendisinde değildir. Allah Razı ve Hoşnut değilse, herşey ve herkes faydasızdır. O halde niyet, kalbinde direkt olarak, Allah'ın rızası ve hoşnutluğu olursa, amellerden de nihayetinde o karşılık gelir ki, bu herşey ve herkes için saf rahmet demektir; işte fayda ve hayır budur.

Gökte ve yerde olan inmese, ne fayda su'da, toprak'da, yel'de, ateş'de...

İlim

"Ey Ümmeti Ashabım!.. Siz ilmin çok, soranın az bulunduğu bir devirdesiniz.. Şimdi, sizin âmel etmeniz ilim yapmanızdan efdaldir. Ancak öyle bir zaman gelecek ki, o zaman ilim yapanlar az, soru soranlar ve cahil hatipler çok olacak.. İşte o vakit; sizin ilim yapmanız amel etmenizden efdaldir."

(s.a.v.)

Ucb/Riya

Evvel altımız bezlenenleriz Ahir altımız bezlenenleriz.. Edebim olmasa ve biraz kafan bassaydı, şaşkına çevirirdim seni, Ucb, Riya filan zırvalarken..

Şahdamarından Yakın/Allah'a Yakınlık (Devam)

Şahdamarından yakın olandan başkasında, müzikde düşüncede hayalde sohbette okumakta kendini bulmaya ve kaybetmeye itibar etmem. O'nun takdir etmiş olması dışında, bunlarla kendinden geçmekten ve bulmaktan hoşlanmam. Şahdamarından yakın olandan başkasında mekan tutmam.

Söylenen sana olsun olmasın irkilmen veya hafif bir azap dokunuşunda dengenin bozulması

Söylenen sana olsun olmasın irkilmen veya hafif bir azap dokunuşunda dengenin bozulması, yaşadıklarını kesin, mutlak birer Hüküm gibi algılamana dayanır. Oysa ki bu dünya, Hükmün belirlenmesi için Tekamül ve Arınma odaklı bir İmtihan dünyasıdır. Uyuma..

‎"..De ki: “Ey kendi nefsi aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden
ümit kesmeyin..." [Zümer/53] Elbette nefsini temizleyip parlatan kurtulmuştur. [Şems/9] "...Ancak Allah'a selim bir kalp ile gelmiş kimse müstesna (kurtulmuştur).." [Şuara/89] Doğrusu benim kullarım üzerinde senin (şeytan) hiçbir hakimiyetin yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter.[İsra/65] "...Vekil olarak Rabbin yeter." [İsra/65]

Hikmet/İmtihan/Latif

Bir güzellik var açılana, Allah en doğrusunu bilir. O, şuyun büyümesini Aşk ile inşa etmiştir, buyun büyümesini Rıza ile.. Ondan Rıza diler, bundan Aşk.. Ta ki ikisi de aynı yerde buluşsun.. Biri eksik biri tam demek değil. Yaradılışlarının zıttına sürmekle de değil bu imtihan bak. Sabırlar ve Mücahedeler sonunda, en uygun bir Ecir ile Kemal bulunsun diye. Hamd Allah'a. Bak nasıl bi Hikmet ne Yüce bir Letafet.

Zıttına sürülme şeklinde olan imtihan ise ya Masumluk ile inşa edilmişe gelir ki, tam olarak Bilenlerden olsun.. veya "Hakkı gözetmeyip de" bildiğini zannettiğinde, "İddia" sahibi olana gelir ki, hiçbirşey bilmez bi hale getirilerek, Hakkı gözetenlerden edilir.. Allah en doğrusunu bilendir...

Başkalarının imtihanlarından uzaklaştır seni..

Tasavvuf/Nokta

Hep, Nokta'ya bakarsın. Tek bir değişmeyen, hareket etmeyen Nokta. Görülmeyen etrafı ise, o Nokta'dan ışır ve o Noktadan dolayı gizlenir. Manevi ya da Hayali değildir o Nokta. Somut bir Mahalde de değil. Nokta denen Somut bir Kelime vardır, bütün gözler yalnızca ona bakar, bütün gözler yalnızca onu görmektedir..

Mutlak/Varlık/Yokluk/Feksefe/Hiçlik/Bilinemezcilik/Şüphecilik/Gerçek/Tasavvuf/İslam/Hakk

Bir Mutlak Yokluk İddia edebilmemiz için delilimiz, sadece elde olmadan uyuya kaldığımız Uykulardır. Bir Mutlak Varlık İddia edebilmemiz için delilimiz ise yine elde olmadan süreli ve kısıtlı olarak Varlığa çıkarılanlardan oluşumuz. Ve ki bu yetersiz delilli iki İddianın sahipleri ve muhatapları ve şahitleri,muhakkak canlı cansız, enerji madde yani hiç bir şey dışında kalmadan herşeydir.Varlık ve Yokluğun dışına çıkamayacak olanlardan olarak Bilinemezciler ve Şüpheciler ise onları kendisine hapsetmiş o İddialarla Mutlak bir hayali Araf'da, Bilinebilirliği ve Mutlak Varlığı beklemektedirler. İslam'da Gerçeklere Hakikat denir ve gerçeklerin gerçeğine de Hakk. Şimdi bu yazıda anlatılan bütün iddia sahiplerini, muhattablarını ve şahitlerini kuşatan Gerçeğe bir göz at. İslam Gerçek adına bir İddia mıdır? Yoksa Hakk'ın Hakikati'nden gelen Hakikat midir...

Mülkiyet/ Mülkiyet Hırsızlıktır Diyenin Anlaması Gereken

Kimin Mülkünde yaşıyorsun?.. "Herşey herkesin" diyen düşünmeze sor "Seninki benim, benimki de senin de, biz aynı evde mi yaşıyoruz".. "Herşey herkesin" diyen düşünmeze sor "Kimin Mülkünde yaşıyorsun?".. Söyle, O'nun Mülkünde yaşıyoruz, bunu düşünmez odunlarla birlikte..

Ve izel mev’udetu suilet. Bi eyyi zenbin kutilet. [Tekvir/8-9]

RichardDawkins

aPMSVŞFDLMÖVüa... Şimdi bu yazdığım Bilinçsizliğe ve Tesadüfe mi işaret oluyor.. Hem de bunu anlamanda mı Bilinçsizliğe ve Tesadüfe işaret ediyor.. Bir de bu Anlaman olmadan önce bu Anlaman Evrimle nasıl olduysa? o da mı Bilinçsizliğe ve Tesadüfe işaret ediyor Richard.. Ne kadar dayanılmazsın bi bilsen Richard.. Ah Richard... Nan yine seviyor Allah...

Şu alttaki, Varoluşun mührü, üstünde yazılı İsmi telafuz etmeden, telafuz ettiğin evrimin, senin Oluşunda, bir üst kademeye erişmesi, Mutlak İmkansız, ve herhangi bir İsim telafuz etmen, Mutlak geçersizdir Richard.. Sen orada, sadece kapalısın Richard..

İndirgenemez bir hale getirip abartmaya lüzum yok Richard, her gece sadece Sen kadar bir yokluk, her sabah Sen kadar bir patlama Richard. Uyuyorsun, da mı göremiyorsun, nedir Richard...

***

Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler. [Mümin/57]

Biat (Devam)

Sen Derviş olucan da a canım, meyyit gibi teslim edeceksin de nefsini.. Öyle dolaştıracak süluk ettirecek de seni a canım.. Sonra tartacaksın tartacağını da, göreceksin göreceğini de... Hani yani...

***

Gafil kendi yapacağı işe, basiret sahibi ise kendisiyle Cenabı Hakkın ne işleyeceğine baktığı hikmeti:

Gafil; sabahladığında neler yapacağını düşünür. Basiret sahibi; kendisiyle Cenabı Hakkın ne işleyeceğine bakar!

Nazmen tercümesi

Sabah ettikçe kendi fiiline eyler nazar gafil
Huda’nın fiilini eyler terakkub arif-i akil

*izah*

Tevhid hükmünü ve herşeyin ilahi takdir olduğunu idrak edemeyip tefrid sırrından gafil olan kimse; fiil ve amellerini kendine nispet ederek bugün ne yapacağım diye düşünür ve sabahına eriştiği güne bu fikirle başlar.
Gaflet uykusundan uyanmış olan basiret sahibi ise; tevhid hükmüne ve tefrid sırrına vakıf olduğundan mastarı olduğu fiillerin hepsini, ve imkan aleminde zuhur eden bütün halleri ezeli mukadderat ve ilahi fiiller bilerek acaba Cenabı Hak bu gün kendisini nasıl fiillere mazhar edecek diye ilahi kazayı gözler vaziyette zaman geçirir.

İmdi; kendi nefsine bakıyor olduğu için ilahi yardımlardan uzak ve hayra dair taleplerinden ayrılmış olur. Arif ise; Cenabı Hakkı gözlüyor olduğundan her işinde hayra muvaffak, yardım ve kolaylığa nail olur. İşte bu hikmet müridin hallerini bildiren bir tevhid ve marifet ölçüsü, ve bir hakikat terazisidir ki, bu kudret resimhanesinde takdir gereği hayır olsun şer olsun vukua gelecek bilcümle fiil ve hallerin zuhur aynası olan zamanlarda müridin kalbine gelen fikirler; o konuda kendi güç ve kudretine itimat ise, bunun gaflet neticesi olduğu, ve eğer izafetlerin düşmesi ile Cenabı Hakka istinat ise, bu da tevhid ve ma’rifetin gereği bulunduğu ancak bu kıstas ile ölçüye vurularak anlaşılır.

İrfan menbaı, Ebu Osman hazretleri: “Kırk yıldır Cenabı Hak beni istemediğim bir halde bulundurmadı ve arzu etmediğim bir mahale nakletmedi!” buyurdu. Yani kaderime razı oldum demektir. Eyyub et-Talekani hazretlerinin aşşağıdaki kıssası da bu konuda pek güzel ince bir misaldir. Söz konusu zat buyurur ki: “Ashabımdan bir adam bana şöyle bir hadise anlatt; Mercidabık denilen mahalde azık ve yol arkadaşından azade bir adama rastladım. Yanına varıp selam verdiğimde selamımı aldı. “Allah sana rahmet etsin hangi beldeye gidiyorsun?” dediğimde, “Ben bilmem!” cevabını verdi. Tekrar “Alemde bir mahali murad edip de nereye gittiğini bilmeyen kimse görülmemiştir.” dedim. “Evet işte o bir tane benim!” dedi. “Niyetin nereyedir?” dedim. Mekke-i Mükerreme’ye olduğunu söyledi. “Öyle ise Mekke’ye gitmeye niyet edip de gittiğin yeri bilmem demek caiz olur mu?” dedim. Cevap olarak “Evet ben çok kere Mekke’ye gitmeyi murad ettiğim halde beni Tarsus’a, Tarsus’a gitmek istediğimde Abadan’a götürdü. Gerçi niyetim Mekke ise de fakat bilmem ki beni nereye gönderecektir!” dedi. Nasıl yaşadığını sordum. Yine bilmem cevabını verdi. “Canım geçim sebebin nedir?” dedim. “Murad ettiği şeydir. Bir kere aç bıraksa bir kere de doyurur, bir kere ikram ederse ikinci defa da rezil eder. Bir kere bana yeryüzünde senden daha zahidi yoktur, bir kere de sen hırsızsın der. Diğer defasında beni sokaklara kovarak gece bekçileri yanında elemler yutturur.” dedi. “Allah sana rahmet etsin bunları sana yapan kimdir?” dedim. “ Cihanın yaratıcısıdır.” cevabını vermesi üzerine hayretim iyice artıp “Lütfetseniz de bu dediklerinizin nasıl vaki olduğunu anlatsanız?” diyerek rica ettim. “Ben bir garibim ki gündüz yürür, ve akşam olduğu zaman da bulunduğum yerde yatarım. Bazen bir köy kenarında kalmak lazım gelir, köy halkı benim hırsız olduğumu sanarak evlerine almadıklarından köyün mescidine sığınırım. Derhal bir adam mescide girerek beni sertlikle çağırıp mescidten hemen çıkmamı emretmesiyle ister istemez kalkıp gösterdiği işaret üzerine köy dışına çıkarak mezarların yanında yatmaya mecbur olurum. Sabahleyin kalkıp yine yola koyulup diğer bir beldeye vardığımda ahalisi bana hüsnüzan ederek nur görmüş, hızır bulmuşcasına her biri evinde kalmamı rica etmeye başlar. Yatsı namazını kıldıktan sonra onlardan birinin ricasını kabul ederek evine gidip türlü türlü ikram ve ihtiramlar mazhar olurum!” dedi. Bunun üzerine onun yüce bir arif zat olduğunu anlayıp “Azizim, her ne zaman sizin için Bağdad’a gelmek mukadder olursa lütfen bizim haneyi şereflendiriniz !” diyerek söz aldım ve ona adresimi tarif edip ayrıldım. Aradan biraz zaman geçmişti. Bir gün evimizin kapısı çalınıp açtığımda bu zatı kapının önünde buldum. Selamını alıp hoş beş ettikten sonra da Cenabı hakkın kendisine ne şekilde tecelli etmiş ve başına neler geldiğini sordum. “Bana Rabbimin en sonraki fiil ve tecellisi beni hırsız göstermek, ve hırsızlık cezası olarak şiddetli dayak attırmaktır. İşte izlerine bak!” deyip sırtını açarak gerçekten de şiddetli darbe yemekten oluşan bir çok mrluklar ve bereler gösterdi. Nasıl olduğunu anlatmasını istemem üzerine “Ben Abray beldesine varıp bir bostanın altında oturmuştum. Çok aç olduğumdan bostandan evvelce suya atılmış olan fena hıyarları yemeye başladım. Bostancı gelerek benim hıyar yemekte olduğumu görmesiyle –meğer evvelce bostanına hırsız girerek hayli hıyar çalmışmış- beni o hırsız zanederek hemen bana hücum edip “Seni hırsız seni, benim bostanımı harab ettin. Seni uzun zamandır gözetliyordum. İşte şimdi buldum!” deyip beni güzelce dövdü. Bu sırada bir atlı çıka geldi ve şiddetle ileri atılıp beni göstererek “Böyle zahid ve arif birine ne diye vuruyor ve sövüyorsun!” diyerek o da bostan sahibini dövmeye başladı. Ne tuhaf, bir dakika evvel yanında hırsız olduğum halde bir dakika sonra zahid ve arif oldum. Bunun üzerine bostancı beni elimden tutup özürler dileyerek hakkımda göstermediğ ikram ve hürmet, ve nezaket çeşitleri kalmadı. Oradan çıkıp doğruca buraya geldim, dedi.”

İşte bu hikayeden de anlaşıldığına göre basiret sahibi ve arif olan zat kalbine Cenabı Hakkın kalbine nasıl işaretler tecelli etmiş olduğuna her sabah kalktığı vakitte bakmalıdır ki, ta ki bütün işlerde ilerleme ve men olunmayı, basiret ve muvaffakiyetin güzelliğine erişebilsin! Binaenaleyh; Ebu Medyen-i Mağribi hazretleri: “Huda yolunda olan kamil mürid, işlerini Allah’a havale ve iradesini Hakka teslim ederek sabahlamalıdır ki Cenabı Erhamürrahimin ona mağfiret ve rahmet nazarıyla baksın!” buyurdu. Büyüklerden biri de: “Nefsine tabi olmayan Hakka, Hakka tabi olmayan nefsine tabi olmuş olur!” dedi. İşte bu makamın ehli olan müridin duası; (Allahhumme inni esbahtu la emliku linefsi darran vela nef’an vela mevten vela hayaten vela nüşüran vela estatiu en ahuze illa ma a’teyteni vela ettaki illa ma vekeyteni Allahhümme veffikni lema tühibbehu ve terdahu mine’l kavli ve’l ameli fii taatike inneke zülfadli’l azim) olmalıdır.
Manası; Ya Rabbi! Ben nefsim için fayda ve zarara, ölüm ve hayata, ve dirilmeye malik olmadığım halde sabaha ulaştım. Ve hem de ben senin verdiğin şeyden başka bir şey almaya, ve senin beni muhafaza buyurduğun şeylerin gayrıdan kendimi korumaya kadir değilim. Ya Rabbi! Beni taat ve kulluğunda söz ve amellerden, razı olduğun ve sevdiğin şeylere muvaffak kıl zira sen büyük ikram ve cömertlik sahibisin!

Rahm eyle bu dil-i haste-i naçare ilahi
Zahm-ı dilime senden olur çare ilahi

İbn Atâullah El-iskenderî

***

Her eserin vardır şüphesiz, sanatçısıyla anlaşılmaz bir bağı...

Tasavvuf/Müzik/Türkiye/Dünya (Devam)

http://www.youtube.com/watch?v=wTL6nXQltJU&feature

http://www.youtube.com/watch?v=O1cHIYL_ppA

http://www.youtube.com/watch?v=N0YSVFM5efo&playnext=1&videos=go_XEm4G5jY

http://www.youtube.com/watch?v=gE_ddq0y4XI&playnext=1&videos=ixc2x0K-IZk

http://www.youtube.com/watch?v=jLKSf8SaN2g&playnext=1&videos=sG78Imy1nag


http://www.youtube.com/watch?v=sJP0Gtyll98&playnext=1&videos=KzsKSkJdydI

http://www.youtube.com/watch?v=vHiGyl9kVxI&p=A16C8433DAB33AAA&playnext=1&index=12

http://www.youtube.com/watch?v=ML0LUXr9GTY

http://www.youtube.com/watch?v=CQeuqlM9RMw&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=OgTRK_hpsVc

http://www.facebook.com/photo.php?pid=3407562&l=e79113e71c&id=577220829

http://www.youtube.com/watch?v=KLJwGdC-hkE

http://www.youtube.com/watch?v=Mlq0BJlDGT0&feature


“...basiret üzere...” (Yusuf/108)


http://www.youtube.com/watch?v=xU23LqQ6LY4

http://www.youtube.com/watch?v=NaFycdm11Tg

http://www.youtube.com/watch?v=Q07_oIJufAA


Fe nazara nazraten fîn nucûm. Fe kâle innî sakîm. [Saffat/88]


http://www.youtube.com/watch?v=wlHIz96Fyls&feature=related


"..Her gönül ki, sevgilinin, o güzel dudaklarının hasretiyle yıkılmış,
harab olmuştur. O, bahar mevsiminde bağlarda, bahçelerde, ırmak kenarlarında neden dolaşsın dursun? Küçük dallar, birbiri ardinca Hakk'a secde etsinler diye, rüzgar, ağacın dalı etrafında dönüp dolaşmakta..." Hz Mevlana (r.a.)

‎"...Aşk şarabı içmek, bir baş belası olan akıldan kurtulmak ve utanmanm perdesini yırtmak için insanın aşık olması lazımdır. Benim şarap içmeme lüzum var mı ? İçsem bile, başimda zaten akıl kalmadı ki, şarap neyi alıp goturecek?..." [Hz Mevlana (r.a.)]

"..Gönüller alan o büyük, o eşsiz varlığın yakınlığı, sanmam ki canda bile bulunsun. O bize canımızdan daha yakındır. Vallahi ben onu asla anmam. Çünkü insanin yanında bulunmayanlar anılır.." [Hz Mevlana (r.a.)]

"...Aşkta ne aşağılık, suflilik vardir, ne üstünlük. Aşkta, ne kendinden geçiş vardır, ne de aklı başında oluş vardır. Aşkta, hafızlık, şeyhlik, muridlik de yoktur. Aşkta düşkünlük, kalenderlik, rindlik vardir..." [Hz Mevlana (r.a.)]

"...Eğer işitmeye gücün varsa bana kulak ver..."
[Hz Mevlana (r.a.)]

"..Gönlü bir an "Ben Hakk'im" diye çarpan kişi bugün, şu aşk ipinin üstünde asılıp durmaktadir. Gozleriyle mutlak büyüler yapıp herkesi büyüleyen de senin gaminla kendisi için inceliyecek bin türlü hakikat sırları bulur.." [Hz Mevlana (r.a.)]

"..Dünyada yarım ekmeği olanın, oturmak için bir de yuvası bulunanin iyi bir hali vardir. O, kimseyi dilemez, istemez. Kimse de onu istemez, dilemez. Böyle bir kişiye: "Neşe ile yaşa!" de! Cünkü, o isteklerden, arzulardan kurtulmuş, mutlu olmuştur. Onun kendine göre hoş bir alemi vardir.." [Hz Mevlana (r.a.)]

"..Fakat insan olan kişi, yemedigi, tatmadıgı halde o nimetleri görüp bazı kere dilini ısırır, susar; bazı kere de ağzını açar. Onları bütün canlılara vereni metheder, över.." [Hz Mevlana (r.a.]]

"...Dostlar bizi, dunya perdelerinde karagözler gibi çok oynattılar. Bu dünyada, ceşitli merhalelerde oynayip durdunuz. Şimdi vakit geçirmeden, o hakikat cihanında, öteki dunyadaki oyuna, oynamaya hazirlanin..." [Hz Mevlana (r.a.)]

http://jonasclean.blogspot.com/2009/12/sen-gordugunu-tuzaga-dusurmek-istersin.html

Depresyon/Vesvese/Tasavvuf (Devam)

Vehimden, desise, vesveseden arıtıp, pak Celal yüzü anlayan çok ender. Bilmem ilaç depresyonun şifası mıdır, pak Cemal Zat'ı tanıyamadan.

Yunus Emre Hazretlerinin "Niteliğim Soran" Şiirine Gönlümden Geldiği Kadar Tercümem

Niteliğim soran (nasıl olduğum, özelliğim, vasfım, keyfiyetimi merak eden) işit hikayet (dinle şu hikayeyi)

Su vu toprak (Su, toprak) od u yel (ot, yel) oldu suret (görüntüm)

Dört muhalif (biribirine uymayan) nesneden (maddeden) dört duvarın (yapın)

Sazıkar eyledi (bunları uygun etti birbirine) verdi keramet (akıl almaz bir iş oldu)


Yel ile toprağı kıldı muallak (kararsız denge)

Su içinde odu tuttu selamet (ot su ile denge dirilik bulabildi)

Rızkı ömrü tamam eyledi henüz (bir belli süre biçti sonra)

Şeş cihet olmadan tuttugu kisvet (o süre dağıtmadan bunları, elbise/suret tuttu )


Baki tertiplerimi şerh edeyim (şimdi daimi özelliklerimi açıklayayım)

İnayet mevcudu sem'u basaret (işittiğim gördüğüm, tümü beklenmedik bi iyilik)

Aklımın haberi bugünkü değil (bu tertipten anladığım sureti görüntüsü şimdisi değil)

Onu er derisen evvelki ayet (bugün gördüğünü kastedersen değil, evvel bir işaret)

Yunus ile bu ne denli nasibim (Yunus için bu olan/suret-görüntü)

Gönül dost durağı, dilim şehadet (varılacak yer/durduğum/beklediğim yer Dostun olduğu yer...sözüm şahit olduğum)


Yunus Emre (r.a.)

***


"...Niteliğim soran işit hikâyet. Su vü toprak od u yel oldu sûret..."

(bütününden çıkan manada bu mısra şu anlama döner: " Beni görmek istersen, suretimdir yok oldu dağıldı gitti "

İhlas (Devam)

İhlas'ın (samimiyet) özü öyledir ki, bir katil de tevbe etmek yerine şöyle diyerek haklı çıkar, çıktığını zannedebilir "Ne var kardeşim canımı sıktı öldürdüm!"... Bu örnek, Efendimizin s.a.v. buyurduğu "...İhlas sahipleri de büyük tehlikededir..." hadisinin manasını idrake kolaylaştırmak içindi...

Tasavvuf/ Allah'a Yakınlık

Ne kadar yakın bilsen de/ Gözünü kaparsan yürüyemezsin/ Çünkü sen kapadın/ Ancak O kapatırsa/ Evet işte o zaman/ Yürürsün/ Öyle bir yakin'de/ Hem şu maddi gözleri kör yaratılmış kulları bir tefekkür et de/ Onların gözlerinden bir bakıver sen O'na

(Ey Rasûlüm, vahy daha tamamlanmadan) ona acele ederek, (kelimeleri kaçırmıyayım diye) dilini onunla depretme; [Kıyame/16]

Yukarıdaki sözden anlaşılan: "Allah'a teslim olmak"lığın derin manalarından biridir. Bu manada Teslim olmak, temeli yine, Kullukta İhlas'a dayanmakla birlikte, sonraki bir Menzilde ise mutlaka İlim'den beslenmek zorundadır. Altındaki Ayeti kerimedeki gibi bir İlme, veya o İlim kaynağından aktarılan bilgilendirmeye, yol göstermeye..

Örneğin şu bilgilendirme o kaynaktan gelen ve Teslim olmanın o manasını besleyen yol göstermelerdendir: "..Bir kimsenin muhtaç ve muzdarip olduğunu görürüsen ve sen de onun ihtiyacını ve sıkıntısını giderecek güce sahip isen , o zaman senin malında onun da hakkı olduğunu bilmen gerekir. Çünkü, Allah onun hakkını veresin diye onun durumunu sana göstermiştir.Eğer o hakkı vermezsen , o zaman sorumlu olursun..." [Muhyiddin İbn Arabi (k.s)]... Dikkat edersen bir Zaman'lamaya ve Fiillere bağlanır... Yani Kalbi Feyz değil.. Allah'a Teslim Olmak..

İşte şimdi Şeri Farz ibadetlere bu manada bak... Hakkıyla anlayabilirsin kıymetlerini..

Tasavvuf /Namaz

O, misafirini beklemekten sıkılmaz..Ve dahi tekrar sofra kurar, tekrar davet eder.. O Aşk, nazından usanmaz. Fakat mutlaka sen nazının utancından helak olursun...

İç Huzuru

İç huzuru bulmadan Huzurda olamayız değil... Huzurda olduğunu bilmeden.. İç huzuru olmaz..

sevimlidir

"...Ve sevilen Zat`ın yaptıgı her iş sevimlidir..."

İmam-ı Rabbani (r.a.)

Cüzzi İrade

"Özgürlük", senin varsayarak öngörebildiğin iradende "Kölelik" den asla ayrılamaz.. O'nun Varlığına ise Zıtlıklar hiçbir biçimde tesir edemez ki...Bilmem böylece anlaşılır mı.. Tercihlerini ve dolayısıyla Sonucunu hangi Varlığın aydınlığına bırakman gerektiğini... Şimdi Nefs İnkar'ı öne sürünce: "Zıtlıklar hiçbir biçimde tesir edemez" dediğimi unutuverecek bir Hırsa Köle olmuş olmayasın?...

***

" Allah'ın iradesi dışında. Ondan başka bir şey istemek, boş bir temennidir.. Akılsızlıktır. Sakın böyle bir hevese düşme! Telef olursun.. Helak olursun!.. Hakkın merhametinden uzak kalırsın.." [Abdulkadir Geylani (r.a.)]

Tasavvuf/ Derviş/ Mümin/ Sabır

Sabır, yardımı çağırır; insanı yükseltir, insanı aziz kılar. Hak'la aranıza duran vasıtaları atınız. Vasıtalara dalmak bir hevestir. Şahı, sultanı, zenginliği ve azizliği bırakınız. Bu sıfatların hepsi Hakk'a aittir.Allah'ım, seninle sabır istiyoruz. Takva ver. Yeterlik ihsan eyle. Herşeyi atıp seninle olmayı nasib eyle. Aramızdaki perdeyi kaldır.

[Abdulkadir Geylani (r.a.)]

Nafile/Farz İbadet

Yani insan sevdiği için bir şeyler yapar ne biliyim. Yani oruç tutmayacaksın namaz kılmayacaksın da ne yapacaksın ki. Eğer derin bir yakınlık arzusu yoksa.Onların yerine yapılan nafileler de sırf heyecandır söyleyim ben sana.. Sadece sevdiğin için ne yapabilirsin yani düşünsene onun sevdiği İnsan için değil, sadece O'nun için. İşte O sevdiğin sana belirlemiş o yapacaklarını.. Allah'ın emrine dön.. O senin sevdiğinden daha çok sever... Neyi anlamıyorsun ki, ne akılsız bu insan yahu :)

Ben bu sadece O'nun için duygusunu anlatamadım anlatamıycam İnsanlara...Bak şimdi oruç tutuyoruz...Kim yemek yemez.. Kim hiç bir şeye muhtaç değildir? Kimin için gibi görünüyor bu ibadetler sence? Yapma yahu insan mı ? Namaz da Spor diyordun evet..Ne desem neyapsam da anlatabilsem sana ki aceb :)

Gözün gördüğü o nur bizimle birlikte

"..Oruç ağzı bağladı, gönül gözünü açtı, gözün gördüğü o nur bizimle birlikte..."

Hz Mevlana (r.a.)

Kehf Suresi

O'na yakın, içeride olur. Dışarıda değil. Bekçi olmazlar. Kapı olurlar, kapının önündeki nöbetçiler değil. Birleşsinler toplansınlar diye davul da çaldırmaz ki Halk'a O, kavuşmuş birleşmişler Davulcu olsunlar.. Oyun oynama... Ayı gibi oynatır seni O Padişah...

Birleşmiş kavuşmuşlar, birbirlerinin yüzlerine değil, birbirilerinde başka bir yüze bakarlar. Davul çalıp halay çekmezler. Ne ilan ederler, ne de gizlerler. Ki O gizlenmiş bir şey de , açılmış bir şey de değildir..Oyununa güvenme...İki parmağında şaşkaloz eder seni O Padişah...

Ne dağılmış ki birleşecek birşeyler var. Ne ayrılmış ki birbirlerine kavuşacaklar var. Hangi mekan ki o birleşecekler çatısında toplanmış mış. Küfür etmeyip de Söz ile kibar olunacağını zannetme. Aksi halde de O'nun katında kibar olmak çok zor. Sembolik birlikte olmasın gözün. Her mananın bir hakikati var. Ve ki her iş tek başına, ve içeride sonuçlanır. Allah sonları hayretsin.

Bilmediysen sana bildireyim. Kehf suresinde Musa'nın (a.s.) Mürşidi, Musa'nın icabeti ile ancak Şeriat'de bir değişikliği ona açık etti.. Hakikat'de değil... Hem de o oyun da değil idi...

Şeyh

"...Zahirde aşk benden doğmuş görünüyorsa da, sen buna inanma, işin hakikati şöyle
ki: Aşk benden doğmadı, aşk beni doğurdu. Ben aşkın çocuğuyum..."

[Hz.Mevlana (r.a.)]

Tevekkül

"...Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler."

[Zümer Suresi, 38]

"...kim korkup-sakınırsa, ona bir çıkış yolu gösterir; ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Ve kim Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, işini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah, herşey için bir ölçü kılmıştır.

[Talak Suresi/ 2-3]

Keşke Bilselerdi

'Keşke inkar etmeseler' demem yazdığımı.. 'Sadece anlasalar yeter' diyebilirim..

"...Ruhundan üfledi..." Ruh ve Kuran/ Vahdet-i Vücud

Ruhundan üfledi... İradesinden değil... İradesinde yaratıyor.. Nefsine göre değil...

Kibir

Bizim ayetlerimize öyle kimseler iman ederler ki ayetlerimizle kendilerine öğüt verildiği zaman secdeye kapanırlar ve Rablerine hamd ile tesbih ederler. Onlar kibirlenmezler. [Secde Suresi/15]

Sonra bunun arkasından kalbleriniz katılaştı, şimdi onlar taşlar gibi hattâ daha duygusuz, çünkü taşların öylesi var ki içinde nehirler kaynıyor, öylesi var ki çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor ve öylesi var ki Allahın haşyetinden yerlerde yuvarlanıyor, sizler ise neler yapıyorsunuz Allah gafil değil. [Bakara/74]

Rablerinin rızasını isteyerek, sabah-akşam O'na dua edenleri yanından kovayım deme! Sen onların hesabından sorumlu değilsin, onlar da senin hesabından sorumlu değildirler ki, biçareleri kovup da zalimlerden olasın. [Enam/52]

"...Allah gafûr, rahîm bulunuyor." [Furkan/70]

"...Sizin neyiniz var; nasıl hüküm veriyorsunuz? Artık Müslümanlara mücrimlere davrandığımız gibi mi davranacağız? O günde 'sak' açılacak da bütün mücrimler secdeye çağırılacaklar. Fakat güçleri yetmeyecektir.Bakışları düşkün bir halde
kendilerini bir zillet saracaktır. Halbuki Vaktiyle başları selamette iken bu namaza davet olunuyorlardı..." [Kalem Suresinden]

Derviş'in Derviş Olması İçin

" İyilik yap ehli olana da, olmayana da, ehline isabet ederse yerini bulur. Etmez ise ehli sen olursun." (s.a.v.)

"...Allah gafûr, rahîm bulunuyor." [Furkan/70]

" Nice tozlu topraklı ve kapılardan kovulan kimseler vardır ki edeceği andı Hak Teala icra eder." (s.a.v.)

Felsefe ve Tasavvuf (Devam)

"Tanrının kendisiyle ilişkilerinde özgür varlıklar yaratabilmesi, felsefenin asla
dayanamayacağı, ama üzerine asılı bırakıldığı çarmıhtır."

Kierkegaard

İnception ve Kibir (Tasavvuf)

İnkepşınla ilgili yorumlara bakıyordumda. Hakikaten İnsan kavrayamadığı şeyi İnkar etmede ve hata, kusur olarak görmede çok şiddetlidir. Hatta gerekirse kendi sezgilerini inkar eder, yine de o kavrayamadığı şeyin peşini bırakmaz, aşağılamaktan vazgeçmez. Hem de ki işin o noktaya gelmesi için makul bir sebep de yoktur. Dolayısıyla kibrinin sebep olduğu yabancılaşma daha da artar. Oysa ki insanın kavrayamadığı kavrayamayacağı şeyler çoktur. Bir de yabancılaşmayı Kötü Zan denilen özellik körükler. Direkt İnkepşın değil, bütün herşeye karşı o Nefsimiz böyledir. Gerçekten Kibir nefs için çok şerli bir durumdur. Kapılan kişi bunu farketmeyip bir zevk bir büyüklük duysa bile. Nefs'e uymamak gerek.

Makalemi çok uygun bir sözle noktalamak istiyorum :)

When the smoke disappeared , you see that if you are riding a horse or a donkey.
( Duman çekilince görürsün, bindiğin at mıdır, eşek midir.)

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)

***

‎"İnsanlar uykudadır ölünce uyanırlar"

(s.a.v.)

Abdulkadir Geylani (r.a.) hakkında da şöyle bir menkıbe anlatılır: " Bir gün Şeyh Abdulkadiri Geylani Hazretlerinin mutfağında aşçılık yapan bir müridi kendi kendine düşüncelere dalmış ve demiş ki “ 30 yıldır bu kapıdayım muradıma eremedim, manevi bir fetih müyesser olmadı, kalp gözüm açılmadı… O bu düşünce...lerde iken mısır tarafından bir heyet geldi. Geylani hazretlerine dediler ki “Efendim Valimiz vefat eti ve valisiz kaldık. İstiyoruz ki siz birisini bize vali olarak tayin edesiniz. Geylani hazretleri “Aşçıyı çağırın gelsin” diye emretti. Aşçı gelince gelen heyete bu müridimizi alıp götürün, valiniz O olsun, müride de “Seni Mısıra vali olarak atadım yalnız bir şartla: Valilik yaptığın müddetçe sana gelecek olan hediyelerin yarısını bana vereceksin, kabul ediyorsan git, etmiyorsan başkasını atayacağım” Mürid heyecanla aman Sultanım siz nasıl emrederseniz sizin gibi olsun. İsterseniz tüm hediyeleri size ayırayım” der. “Hayır yarısı yeter” der hazret. Heyet bizimkini alıp Mısıra gider. Bizimki mısırda yedi yıl valilik yapar. Bu süre içinde sayısız hediye gelir. Gelen hediyeleri ikiye bölüp iki odada toplar. Geylani hazretleri yedi yıldan sonra “Bizim mürid ne durumda” diye merak eder ve bir gurup müridi ile Mısıra gider. Haberi önceden alan Vali büyük bir heyetle Mısırın girişinde Geylani hazretlerini karşılar ve beraber saraya giderler. İzzet ve ikram içinde Geylani hazretlerini ağırlar Vali. On günden fazla mısırda kalmasına rağmen Vali hediyelerden hiç söz etmez. Bir süre sonra Geylani hazretleri Mısırdan ayrılır. Vali şehir çıkışına kadar onlara eşlik eder. Vedalaşırken Geylani hazretleri Valiyi yalnız olarak bir köşeye çekip Valiye: “Hatırlarsan senle bir kavlimiz vardı” Vali “Ne kavli efendim” diye sorunca “Hani seni ben atamıştım, sana gelecek hediyelerin yarısı benimdi” Vali “Aman efendim beni siz atamış olabilirsiniz ama yedi yıl boyunca bu halkın kahrını çeken, sorunlarını çözen, sıkıntılarına katlanan bendim, onlar ve diğer devletler bu başarılarımdan dolayı bu hediyeleri bana layık görmüş. Bu hediyeleri hak ettim ben!” Geylani hazretleri birden ciddileşir ve sinirli bir şekilde “Seni ben atadım! Şartımız var hediyelerin yarısını bana vereceksin!” “Hayır!” der aynı sinirle Vali. Geylani hazretleri elini hançerine atar. Vali de elini hançerine atar. Geylani Hazretleri hançeri havaya kaldırınca daha genç olan Vali daha atik davranıp hançeri Geylani hazretlerinin kalbine saplar. Saplamasıyla birlikte birden kendini dergahın mutfağında patates soyarken bulur. Mürid bıçağını patates sepetine saplayıp sepeti delmiş. Geylani hazretleri baş ucunda mahzun ve gözleri yaşlı bir şekilde durmuş ona bakıyor. Mürid üzgün ve mahçup, Geylani hazretleri mahzun. Hazret müride dönerek der ki: ”Evladım Sen bunca yıldır neden bir yere varamadım diye merak ediyor ve kusur bizde buluyordun. BİZ SENİ SANA GÖSTERDİK! İŞTE SEN BUSUN” der."

Derken Allah bir karga gönderdi, yeri deşiyordu ki ona kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstersin, eyvah, dedi (Kabil): şu karga kadar olub da kardeşimin cesedini örtemedim ha! Artık peşimanlığa düşenlerden olmuştu

[Maide/31]

Ey o bütün iyman edenler! Sizi kendinize hayat verecek şeylere da'vet ettiği zaman Resuliyle Allaha icabet edin ve bilin ki Allah hakıkaten kişi ile kalbinin arasına girer, ve siz hakıkaten hep ona haşrolunacaksınız.

[Enfal/24]

Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu yapıp döşeyene, Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük ve
takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.

[Şems/7]

O, bunun sonuçlarından endişe edecek değil ki, (her işi âdil, her hükmü mutlak hikmettir).

[Şems/15]

İlhamdan şeytanın payına düşen kendisini Hikmetten uzaklaştırmıştır. Çünkü Adem yine de rabbine yönelirken, o şöyle demiştir : "Beni azdırdığın için, andolsun ki, Senin doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım. Sonra önlerinden, artlarından, sağ ve sollarından onlara sokulacağım; çoğunu Sana şükreder bulamayacaksın" dedi.” Onun için onun yönlendirmesi ilimsiz dir yalnızca fitne fücur, vesveseden öteye geçmez.

Adem ise İlhamdan şu yolu tercih etmiştir: " Derken Adem rabbından bir takım kelimeler telâkkı etti yalvardı, o da tevbesini kabul buyurup ona yine baktı, Filhakika odur ancak öyle tevvab öyle rahîm "

Anlaşılır ki dünya hayatından önce cin (Çok söylendi ama yine söyleyeyim Şeytan melek değil Cinlerdendir/sorumlu olanlardandı yani) ve insanın O'na yakınlığı çok daha yakındı...Yani öyle ki bir Padişah ve Halkı gibi..

Şimdi anlaşılanlardan bak bir, Alim'in ilhamı nasıl olur: " Allah'ın iradesi dışında. Ondan başka bir şey istemek, boş bir temennidir.. Akılsızlıktır. Sakın böyle bir hevese düşme! Telef olursun.. Helak olursun!.. Hakkın merhametinden uzak kalırsın.." [Abdulkadir Geylani (r.a.)]

Şimdi Şeytanınkine bak! : Derken Şeytan ona vesvese verdi: ey Âdem! sana kılâğuzluk edeyim mi Huld ağacına ve çürümez mülke? dedi.

[Taha/120]

"Rabbinizin size bu ağacın meyvesini yasaklamasının tek sebebi, sizin meleklerden veya ölümsüz hayata nail olanlardan olmanızı önlemektir"

(Ve olaylar zannedildiği gibi çarçabuk da gerçekleşmedi, yine bir süreç)
"Doğrusu bundan önce Âdem'e emrettik, fakat unutuverdi >ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık.< " [Taha/115] Bundan sonra İnenler Dünyadan da daha aşağı ineceklerdir yani ey kardeşim...Akıllı olanlardan olmak gerek..Çok boş bir iştir ey kardeşim >kendi iradene dayanarak< >nefsine ait< >nefsinde herhangi bir Saltanat Hırsı beslemek<...

" ey Âdem! sana kılâğuzluk edeyim mi Huld ağacına ve çürümez mülke?" dedi.

" Rabbinizin size bu ağacın meyvesini yasaklamasının tek sebebi, sizin
meleklerden veya ölümsüz hayata nail olanlardan olmanızı önlemektir. "

Ve uyanık olmak gerek O'ndan başkasının iradesinin tercih edilecek bir Mutlaklığı yoktur.. olamaz da...Yalnız O'nun varlığına dayanmak Edebini edin! Şöyle ki :

"Yalancı İblis bir keresinde doğru söylemiş! İblis, peygamberle karşılaşmış, Hz. peygamber de ona şöyle sormuş: 'Ne haber?' İblis cevap vermiş:

'Ey Allah'ın peygamberi' Bilmen gerekir ki Allah seni hidayet için yarattı. Buna rağmen hidayette bir katkın yoktur. Allah beni saptırmak için yarattı. Saptırmada da benim bir etkim yoktur.' Bu konuda Hz.peygamber İblis'in sözüne bir şey eklemeyip ayrılıp gitmiş.Ardından melekler İblis ile Hz.peygamber (s.a.v.) arasına perde olmuştur."

[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)]

"Özgürlük", senin varsayarak öngörebildiğin iraden de "Kölelik" den asla ayrılamaz.. O'nun Varlığına ise Zıtlıklar hiçbir biçimde tesir edemez ki...Bilmem böylece anlaşılır mı.. Tercihlerini ve dolayısıyla Sonucunu hangi Varlığın aydınlığına bırakman gerektiğini... Şimdi Nefs İnkar'ı öne sürünce: "Zıtlıklar hiçbir biçimde tesir edemez" dediğimi unutuverecek bir Hırsa Köle olmuş olmayasın?...

Kul Hakkı

Ve onlar ki bir kabahat yaptıkları veya nefislerine bir zulmettikleri vakıt Allahı anarlar da derhal günahlarına istiğfar ederler, günahları da Allahdan başka kim mağfiret eder? Hem yaptıklarına bile bile ısrar etmezler. [Ali İmran/135]

"...Allah gafûr, rahîm bulunuyor." [Furkan/70]

...günahları da Allahdan başka kim mağfiret eder?...

Ve onlar ki bir kabahat yaptıkları veya nefislerine bir zulmettikleri vakıt Allahı anarlar da derhal günahlarına istiğfar ederler, günahları da Allahdan başka kim mağfiret eder? Hem yaptıklarına bile bile ısrar etmezler. [Ali İmran/135]

"...Allah gafûr, rahîm bulunuyor." [Furkan/70]

...günahları da Allahdan başka kim mağfiret eder?...

Eğer sen dem vurduğun gibi Allah'ın hakkını herşeyden dolayısıyla kendi hesabından üstün tutuyorsan Allah'ın hakkını herşeyden üstün bilirsin! gafillerden olmazsın.

Yok Allah'ın hakkını bırakır da 'ya kul hakkı?' diye ısrarla üstün gördüğünü öne sürmeye devam edersen, Allah da sana zannına göre muamele eder..

Fakat Allahı gereği gibi takdir edersen, bütün olarak kulluğunla!

Allah bütün müşküllerini senin haberin olsun, olmasın, mağfiret eder..

Bir örneği Efendimizin buyurduğu bir hadisindeki gibidir:

"..hak sahibi hakkını helal etmediyse ALLAH (C.C.) hak sahibine cennette muazzam bir köşk gösterir ve hak sahibi sorar ''YA RABBİ bu köşk kimindir.'' ALLAH (C.C.) ona ''hakkı olduğu halde hakkını helal edenindir ''der ve hak sahibi bunun üzerine hakkını helal eder ve ALLAH (C.C.) ikisinede ''haydi beraber girin cennetime ''buyurur.."

s.a.v.

"..pek çokları bilmese de Hamd Allah'adır."

Allah'ın hakkını verirsen kulluğunla, elbette mağfiret eder, onun çözmeyeceği müşkül olur mu?..Sana da bildirsin o zaman bunu, bütün Hamd O'nadır! ve dahi tekrar sorar, eğer bilenlerdensen O'nun kadrini?:

"...günahları da Allahdan başka kim mağfiret eder? Hem yaptıklarına bile bile ısrar etmezler." [Ali İmran/135]

Vahdeti Vücud/ Nedir

Bir sevdiğin yanında olduğu halde sana bi şekilde uzak dursa, vücudunun orda bulunması sana bir tesir etmez. Bu durumu O'nun hakkında bilmelisin. Ki, Zat'ı hakkında İlmin kemale erdiği gibi, Kulluğun da kemal bulsun. Bununla birlikte, Aşk'ı kemale eren için hiç şüphesiz: O'nun Var oluşu yeter.

Râbiatü'l-Adeviye r.a.

Rahmanın muhabbeti ile kalbim o kadar dolu ki, orada şeytana bile düşmanlığa ayıracak bir yer bulamadım.

Râbiatü'l-Adeviye r.a.

Çok önemli bir söz ey kardeşim

El Veli Allah

Allah seni Dost edinmek istemiştir..Bundandır bu dünyadaki bu beğendiğin şeyler, bu beğenmediğin şeyler, bu iyi günler bu kötü günler...Pek çokları bunu bilemese de..O gani ve hikmet sahibi Allah, Dost edinmek istemiştir..Zikret, tesbih et o Dost olanı. "Veli Allah"..."Veli Allah"..."Veli Allah".. Allahım Allahım Allahım...

Fütuhât-ı Mekkiyye'den Alıntılar

"...bir şeyi bilmemek, onun hükmünü açıklamaz..."

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.) [Futuhat-ı Mekkiye]

"...Batında olan, kendisinde sınırlıdır.Çünkü batın, bütünüyle anlamlardır.Zahir ise, duyulur fiillerdir.İş duyulur olandan manaya geçerken anlamdan duyuya geçmez..."

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.) [Futuhat-ı Mekkiye]

Ey Allah ın kullarına rahmeti,
Allah seni cemadat aleminde yerleştirdi.
Ey Allah ın evi, kalbimin nuru !
Ey gözümün aydınlığı, ey kalbim !
Ey aslında varlığın kalbinin sırrı olan,
Ey mabedim, ey aşkımın saffeti !

Ey Allah ın Kabe si, ey hayatım !

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.) [Futuhat-ı Mekkiye]

http://www.facebook.com/group.php?gid=137185146318329&v=wall&ref=mf

İhlas

İnsanlar görecek diye ameli terketmek riyâdır. İnsanlar görsün diye amel etmek
ise şirktir. İhlâs'a sarıl ki ikisinden de kurtulasın.

[Fudayl bin İyaz (r.a.)]

"..Sözlükte, h-l-s fiil kökü, “arınmak, ayrışmak katışıksız ve dupduru olmak” anlamına gelir. İhlâs ise, “bir şeyi, kendisine karışmış ve bulaşmış olan şeylerden arındırmak, ayrıştırmak ve sadece kendisi yapmaktır.."

Ne kadar övsem onların ilmine ulaşmaz ve takdir edemez..Onun için sadece aktarmakla yetinebilicem. İhlas (samimiyet) ne demek tam olarak gör :

“Yâ Hû, Yâ Men Hû, Lâ İlâhe İllâ Hû”

[Hz Ali (k.v.)]

bak: "Ya Allah! Dediğim zaman , niçin çağırıyorsun dedi. Şayet çağırmasam, bu sefer, çağırsana, diyor."

[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)]


"...Ancak ihlâs'a (samimiyet) erdirdiğin kulların müstesna."

[Hicr/40]


"..işte o vakit dine sarılarak, Allah'a tam bir >ihlas< ile dua eder ve: «Eğer bizi bundan kurtarırsan hiç şüphesiz şükreden kullarından oluruz!» derler."

[Yunus/22]

Karaya sağ salim çıkartıldıklarında aynı bilinci sürdürmüyorlar...yani Allah'ı ferahlık zamanında unutuyorlar da samimiyetsizliğe dönüp unutup da Allah'tan başka şeylere sarılıyorlar..Oysa ki o durumda hatırlamış anlamışlardı samimiyetin ve bağlılığın ancak kime olacağını ve aslında ancak neyin (samimiyet) ve kimin selamete erdirdiğini ferahlatabildiğini, her anlamda...hangi durum hal olursa olsun neyin ancak nereye vardığını ve nereden geldiğini ne olduğunu...

De ki; «Allah'dan başkasını mı dost edineyim ki, O göklerin ve yerin yoktan var edicisidir, yedirir, fakat yedireni yoktur.» De ki; «Müslümanların ilki olmam emredildi, bana 'sakın Allah'a ortak koşanlardan olma' denildi.»

[Enam/14]

O ki beni yedirir ve içirir.

[Şuara/79]

O Ahad ve Samed ve Vahid ve Gani ve Münezzeh ve şahdamarlarından! yakın olan O Allah