Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Allah'a..Teslim Olmak...

İnsan O'nun Aşkını bilir mi ki; her uykuya çekilişinde, hiç korkmadan, hiç düşünmeden; canını teslim eder..emanet eder...

İnsan O'ndan başka ilahlar "vehmeder"... Anlasa, bilse, tek duyduğu kelam 'La ilahe illallah' dır...

Aziz-Cabbar-Kuddüs

Aziz olan, zorlayıcı olan, temiz olan O...

Dünyalık Toplamak..

Sadık sevgi sahibi,herhangi bir şeye sahip olamaz.Her şeyini sevgilisine bırakır. Sevgi ve dünyalık toplamak,bunların ikisi, bir kalbe sığmaz.Hakk Taala'yı seven de böyle olur. Madem ki yalnız O'nun sevgisini kalbinde taşıyor, o halde nefsini,malını,sonunu, O'na bırakır, ne kendisine ne de başkasına seçtiği bir şey olur. İman sahibi bilir ki, kendisinin ve başkasının sahibi Allah'tır. O halde ne ister? Bir şey yapılacaksa Hakk Teala en iyisini yapar.

Abdulkadir Geylani Hazretleri (k.s.)

İnançlar hakikat düşmanları olarak, yalanlardan daha tehlikelidir SÖZÜ....

İnançların hakikat düşmanlarından olduğunu düşünmek = Yıkanmaya üşenmek...

"Ben"siz "Sen"siz Saf Tefekkür...

Nefslerdeki kuvvet gösterisinden ibaret olan, tartışma mı?... Yoksa "Ben"siz ve "Sen"siz; saf Tefekkür mü?...

...Bulanmadan, donmadan Akmak ne hoş...

Cevabı Nedir? Tefekkür Et..

Dengede, hassaslık mı var?.. Kudret mi var?...

Ed-Dar İsmi/Şirk/Tesirleri Halk Eden/Rağbet Ettiğin..

Yüzündeki çizgiler.
Allah kimi kulunun kaşlarını ışıktan çatar..
Kimi kulunun öfkeden.
Gök bazen sana haşyet için gürlüyor olur
Bazen düşmanlara, kaba gafillere tehdit...
O'nu ancak yine kendisi hakkıyla zikredebilir..
O yüzden herşey ancak kendi dillerince O'nu zikredebilir..
Daha ben ingilzce bilmem..
Ki O sebeplerin sebebidir..
Bilsen, sana dar gelen ve geniş gelen ancak O'dur..
Yoksa O'ndan başka tesir yaratabilen bir varlık mı var?
Sebepler mi yoksa yine o sebeplerin sebebi mi senin bu kadar rağbet ettiğin?
O'nun bir ismi de ed-dar..
Sebeplere tapmayı bırak da Ed-dar olanı zikret hemen...
Yoksa O'ndan başkasına bir tesir gücü veriyorsun da!
O sebepten daralman kalkmıyor olmasın?!
Yoksa O'ndan başka ikrar edilmeye, zikredilmeye, anılmaya layık Tek ve Bir(r) ilah mı var sanıyorsun?...
Allah'ı çok mu seviyorsun?...

Rabbimizin Ferd İsmi

Allah'ın "Ferd" ismi var.. Eğer Allah'ın Ferd ismini nefsaniyetini karıştırmadan kendi varlığında görebilir, zikredebilirsen ne mutlu!...

Aşkın Özünden...ve İlahi Neşe..

Ya Allah! Dediğim zaman , niçin çağırıyorsun dedi.
Şayet çağırmasam, bu sefer, çağırsana, diyor.

İbn-i Arabi hazretleri(Allah'ın selamı üzerine olsun)


Düşünen/Akleden Kalp

Onların kalbleri olur, onunla akıl erdirirler..» (22/46)

***

- «Kalbler paslanabilir, tıpkı bir demirin paslandığı gibi...»
Soruldu:
- Onun pasının giderilmesi ne ile olur.. ??
Buyurdu:
- «Allah zikri... bir de Kur'an okumak...»

s.a.v.

Nefsin Tezkiyesi ...Kalbin Safiyeti..

Esas makamlara kavuşmak, ancak nefsin tezkiyesi, kalbin safiyeti, ruhun parlatılması ile olur...
Ne var ki...
- Asıl gaye, ruhun parlatılmasıdır...
Ruhun, mana halinde tam bir şekilde nurla parlaması için, kalb, safiyetini bulması gereklidir.
Bu iş, kalbin bütün yabancı unsurlardan temizlenmesine bağlıdır.
Kalbin anlatıldığı gibi olması ise...
Bilesin ki!..
Ancak nefsin tezkiye yolu ile temizlenmesi sonunda olur....
İşbu nefsin tezkiyesi ile... gerekli olan bir iş için mukaddime sayılır...
*
Meşayihten bazı zatlar, şu fikirdedir:
- Nefsin tezkiyesi, ancak kalbin safiyeti bulmasının bir sonucu olarak hâsıl olur..
Çünkü: Bir kimse, her şeyi bırakıp nefsinin temizlenmesi işi için uğraşırsa...
Ki... bunu tam ve kemalli bir şekilde elde edemez...
Olması mümkün olsa dahi...uzun bir zamana bağlıdır ki, ömür yetersizdir..
Amma, bir kimse, nefsinden çok kendini kalbinin safiyetini elde etmeye verirse... bunu kısa bir süre içinde elde eder...
Nefis de, kalbe tabi olarak hemen ıslah olup temizlerin... Tezkiye halini bulur...

İbn Arabi k.s.

Kız çocuklarını Toprağa Gömenlerle İlgili...

Diyanet İşleri : Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!

Abdulbaki Gölpınarlı : Müjdelendiği kötü şey yüzünden, kavminden gizlenir; onu horlukla yaşatacak mı, yoksa toprağa mı gömecek, buna dalar. Bilin ki hükmettikleri şey, ne de kötüdür.

Adem Uğur : Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!

Ali Bulaç : Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir; onu aşağılanarak tutacak mı, yoksa toprağa gömecek mi? Bak, verdikleri hüküm ne kötüdür?

Ali Fikri Yavuz : Verilen müjdenin bıraktığı kötü tesirle utanıp kavminden gizleniyor; acaba o çocuğu zillet ve horluğa katlanarak saklayacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak ki, hüküm verdikleri şeyler ne kötü!...

Bekir Sadak : Kendisine verilen kotu mujde yuzunden, halktan gizlenmeye calisir; onu utana utana tutsun mu, yoksa tapraga mi gomsun? Ne kotu hukmediyorlar!

Celal Yıldırım : Kendisine verilen o kötü müjdeden dolayı kavminden gizlenmeye çalışır: Ancak (gönüllü) görünmeye katlanıp onu tutacak mı, yoksa toprağa gömerek gizleyecek mi ? (Bir bak) ne fena yargıda bulunuyorlar!

Diyanet İşleri (eski) : Kendisine verilen kötü müjde yüzünden, halktan gizlenmeye çalışır; onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hükmediyorlar!

Diyanet Vakfi : Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!

Edip Yüksel : Kendisine müjdelenen 'kötülükten' utanarak halkından kendini gizlemeye çalışır. Şimdi onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün! Ne kötü yargıda bulunuyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır : Verilen müjdenin sui te'siriyle kavminden gizleniyor, hakaret üzere onu tutacak mı? Yoksa toprağa mı gömecek? Bak ne fena hukümler veriyorlar

Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Verilen müjdenin kötü etkisiyle kavminden gizleniyor. Onu, hakarete katlanıp sağ mı bırakacak, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne fena hükümler veriyorlar!

Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Kendisine verilen müjdenin kötülüğü, dolayısıyla kavminden gizlenir. Şimdi acaba o çocuğu zillet ve horluğa katlanarak saklayacak mı? Yoksa toprağa mı gömecek? Dikkat edin verdikleri hüküm ne kötüdür!

Fizilal-il Kuran : Aldığı kara haberden dolayı tanıdıklarına görünmekten kaçınır. Aşağılanmaya katlanarak onu alıkoysun mu, yoksa toprağa mı gömsün diye düşünür. Baksana, ne kötü hüküm veriyorlar!

Gültekin Onan : Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir; onu aşağılanarak tutacak mı, yoksa toprağa gömecek mi? Bak, verdikleri hüküm ne kötüdür?

Hasan Basri Çantay : Verilen müjdenin te'siriyle kavmden gizlenir. O (doğa) nı (sağ bırakıb) hakaaretle mi tutacak, yoksa onu toprağa mı gömecek (kendi kendine düşünür) Bak, hükmedegeldikleri (bu) şey ne kötüdür!

İbni Kesir : Kendisine verilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenmeye çalışır. Utana utana onu tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Bakın ne kötü hükmediyorlar.

Muhammed Esed : kendisine verilen bu kötü müjdeden ötürü -bu zillete/bu küçük düşmeye rağmen, şimdi onu acaba tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün (diye düşünerek)- kıyı bucak insanlardan kaçar. Yazıklar olsun, izledikleri düşünce tarzı ne kadar kötü!

Ömer Nasuhi Bilmen : Müjdelendiği şeyin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu zillet üzere tutacak mı, yoksa onu toprağa mı gömecek? diye düşünürdü. Bak ne fena şey ile hükmediyorlar!

Şaban Piriş : Kendisine verilen kötü müjdeden dolayı halktan gizlenmeye çalışır. Utana utana onu tutsun/yaşatsın mı; yoksa toprağa mı gömsün? Dikkat et, verdikleri hüküm ne kötüdür!

Suat Yıldırım : Müjdelendiği bu kötü haberin etkisiyle utanıp eşinden dostundan saklanmaya çalışır.Şimdi ne yapsın:Hor, hakir, itilip kakılan bir bela olarak onu hayatta mı bıraksın, yoksa toprağa mı gömsün, ne yapsın? diye kara kara düşünür!Dikkat ediniz, ne fena hükümlerdi verdikleri bu hükümler!

Süleyman Ateş : Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. (Şimdi ne yapsın) onu, hakaretle tutsun mu yoksa onu toprağa mı gömsün! Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!

Tefhim-ul Kuran : Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir; onu aşağılanarak tutacak mı, yoksa toprağa gömecek mi? Bak, verdikleri hüküm ne kötüdür?

Ümit Şimşek : Kendisine verilen müjdenin utancıyla kavminden saklanır. Zilletine katlanıp onu elinde mi tutsun, yoksa toprağa mı gömsün? Bakın, ne kötü birşeye hükmediyorlar!

Yaşar Nuri Öztürk : Kendisine muştulananın utancından ötürü toplumdan gizlenir. Hakaret/eziklik üzere tutsun mu onu yoksa toprağın bağrına mı gömsün onu. Bakın ne kötü hüküm veriyorlar!

Kuranda, Baskıdan/İmkansızlıktan Dolayı İmanını Gereği Gibi Yaşayamayanlar...

Ve Allah, imân etmiş olanlara, Fir'avun'un hanımını örnek verir. Hani o şöyle demişti: «Rabbim ! Benim için kendi katında Cennet'te bir ev yap ve beni Firavun'dan ve kötü amelinden ve şu zâlim kavmden kurtar!"

Tahrim suresi 11. ayet


O anda, inancını (o güne kadar) gizlemiş olan Firavun ailesinden bir mümin (şöyle) haykırdı: "'Rabbim Allah'tır dediği için adam mı öldüreceksiniz? Oysa o, size Rabbinizden kanıtlar getirmiştir. Eğer o, bir yalancı ise yalanı kendi aleyhine dönecektir; ama gerçeği söylüyorsa, sizi uyardığı (azabın) bir kısmı başınıza gelecek, çünkü Allah, (kendileri hakkında) yalan söyleyerek kendi kişiliklerini harcayanları doğru yola ulaştırmaz.

Mü'min suresi 28. ayet


Not: Allah, Kuranda bu kişiler için, imanlarını açıklamadıkları, gizlendikleri için bir kınamada bulunmadı...Örnek gösterdi..


(Bilin ki ey insanlar,) inançlarınızı ister gizleyin ister açığa vurun, şüphe yok ki o, gönüllerde olanı bilir.

Mülk suresi 13. ayet

Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

Mülk suresi 14. ayet

Eğer nankörlük yaparsanız bilin ki Allah size, hiç birinize muhtaç değildir; fakat O, yine de kullarının nankörlüğüne razı olmaz ama eğer şükrederseniz size rıza gösterir. Hiç kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir. Sonra tümünüz Rabbinize döneceksiniz ve o zaman (hayatta iken) yaptıklarınız(ın anlamın)ı size gösterecektir, çünkü O, (insanların) kalplerinde olan her şeye hakkıyla vakıftır.

Zümer suresi 7. ayet

Bir de: «yahudi veya hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız.» dediler. Sen onlara de ki: «Hayır! Hanif olarak hakka tapan İbrahim'in dinine (uyarız) ki, o hiçbir zaman müşriklerden olmadı.»

Bakara 135. ayet

"Allah, Meryemin oğlu Mesihtir!" diyenler hakikati inkar ederler. De ki: "Eğer Meryem oğlu İsayı ve onun annesini ve yeryüzündeki herkesi -onların tümünü- helak etmek isteseydi kim Allaha mani olabilirdi? Zira, göklerin ve yerin onlar arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allaha aittir; O dilediğini yaratır: ve Allah dilediğini yapmaya kadirdir!"

MÂİDE suresi 17. ayet

(Bir de) yahudiler ve hıristiyanlar, “Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” dediler. De ki: “Öyleyse (Allah) size neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor? Hayır, siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz.” (Allah) dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunanların da hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır.

MÂİDE suresi 18. ayet

(Onlara dedik ki:) Artık İncil'e bağlı olanlar, Allah'ın onda indirdiğiyle hükmetsin. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar Hak yolunu ve ilâhî sınırları aşan günahkârlardır.

MÂİDE suresi 47. ayet


Bütün insanlar içinde (bu ilahi kelama) inananlara en çok düşmanlık yapanların Yahudiler ve Allahtan başkasına ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olanlar olduğunu kesinlikle göreceksin; ve bütün insanlar içinde (bu ilahi kelama) inananlara en çok şefkat gösterenlerin ise "Biz Hıristiyanız" diyenler olduğunu göreceksin: böyledir, çünkü onlar arasında öyle keşişler ve rahipler var ki bunlar kibre kapılmamışlardır.

MÂİDE suresi 82. ayet

İman edip iyi iyi işler yapanlar ve Muhammed'e indirilene iman edenlere gelince -ki Rablerinden gelen gerçek te odur- Allah, onların kötülüklerini silmekte ve durumlarını düzeltmektedir.

Muhammed suresi 2. ayet

Estağfirullah..Subhanallah Zikri...

Allah'ın huzurunda devamlı bulunabilmenin bir yolu da, bil; "Estağfirullah" zikridir.
Gerek kalbinde; duygu düşüncelerinde, gerekse dışarıdan o huzura mani şeylerin
her biri için Estağfirullah de kalbinden. Yani, bu şey veya bu şeyler O'nun huzurunda bulunmaz! O bunlardan münezzehtir..ve yücedir; Allah Subhan dır.. De.. Bunu sadece bariz kötü olan şeyler için söylemiyorum dikkat et. Güzel bir şeyin daha güzeli için de bi altı hakkında diyebilirsin. Böyle zikretmeye devam edersen Artık Allah'ın Subhan ismine ve sıfatına; noksanlıklardan; dolayısıyla noksan sıfatlardan münezzeh oluşuna Aynel yakin şahit olursun!... Subhanallah zikri dir Estağfirullah demenin daha güzeli ki "daha kıymetli" ve Yakınlık için daha uygundur.. Estağfirullah dediğime Estağfirullah dedim şimdi.. Estağfirullah haller için geçerlidir.. Subhanallah zikri Zati yakınlık içindir...Şu anlatışımdan duy..

Ah zikretsen ya böyle, gönül! O şahdamarından yakın Sübhâne'l-ferdi's-samed'i...

Nokta/Yaratış/Madde/Hayal/Öz

Allah'ın "yaratması"'nın (özünün) maddesi olmadığı gibi, gerçeği ve hayali de olmaz..Bu yüzden O'nun yaratmasının özünü kurcalama.. Zatındandır ve özünde üçü de değildir..
(O hiç bir şeye benzemez)Nasıl ki oluyor da rüyayla gerçeği ayırd edemiyorsun.. Aynı öyledir..Zatındandır..Zatındadır. Fakat insan'a (Adem'e)isimleri öğretti ki O'na ruhen veya kalben ulaşana kadar, yaratılışta kendi varlığını "misallerle"(Madde[gibi]Enerji[gibi]Rüya[gibi]) ayırabilsin, farkedebilsin, öğrenebilsin.. Eğer isimleri öğretmese bildirmese gerçekle hayali ayırd edemeyeceğin gibi kendi varlığını da baştan farkedemezdin..Bu yüzden O'nun yaratısını idrak edebileceğini sanma! Fakat maddeye ya da hayale de tapma...Yoksa Zatından olan herşeyin özü o saf yaratısını kaçırırsın..Herşeyi madde ya da hayal(sonuç=Misal=Hiç)zannedersin(Ki O hiç bir şeye benzemez)Elbette o şekilde de(Tam manasıyla hayal ve gerçeğin özü olmadan)yaşaman imkansız olacağı gibi(Misal=Stay filmi-[Rüya=Kabus]ewan mcgregor)fikir olarak da(öz hakkında) sadece saçmalamış olursun...O yaratması, herşeyiyle tahayyülün ötesinde bir "gerçektir"! Senin değerlendirmen olmaksızın yaşayabildiğin tek mutlak "gerçeğin"/"Hakikatin"dir.. Noktadır...
Zatında hareket yoktur; yaratmasından öyle ayırd edersin...Ki bu da O'nun sana kendinden üflediği ruhunu buldun demektir..O şahdamarından yakındır...

Bak uyarıya/farka..

Allah’ı unuttuklarından dolayı, (Allah’ın da) kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar, yoldan çıkan kimselerdir

Haşr 19

Tesettür

Gerçekten Allah katında >>en<< değerliniz >>O'ndan<< >>en<< çok korkanınızdır

Hucurat 13

Bütün sorular için de söylenecek ancak budur..



Ey peygamberin hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz; eğer Allah'tan korkuyorsanız, konuşurken kırıtmayın ki, kalbinde bir hastalık bulunan, kötü bir ümide kapılmasın. Güpgüzel, dosdoğru söz söyleyin!

Ahzab Sûresi 32

“Andolsun ki, Allah'ın Resûlünde sizin için; Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır”

Ahzab Sûresi 21

http://fredg.deviantart.com/art/Manue-46835454

""<<...gizledikleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey mü'minler, hepiniz Allah'a tevbe edin ki, mutluluğu bulabilesiniz.

Nur 31

Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar.
Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.
(s.a.v.)
Müslim, Birr, 33; ‹bn Mâce, Zühd, 9;
Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539

Cahil ve Ahmak ne demektir..

Cahil ve ahmak, sana ettiği kelamın, yaptığı hareketin karşılığında ancak küfür şansı bırakıp, sonra da "-aaa bak küfür etti belliydi zaten ne olduğu" diye arkadaşlarının yanına dönüp dedi-kodu yapandır. Hatta bunların bazı hamarat olanları kendilerini imtihan meleği ve zebani zannederler...

"Buna rağmen onların Allah'tan başka taptıklarına sövmeyin ki, onlar da cahillikle Allah'a sövmesinler...>>>

Enam 108
Allah razı olsun Allah günahlarımızı affetsin Hayırlı yarınlar versin O kullarını her zaman koruyan gözetendir Hayırlı kandiller

Kardeşleri, Yusuf'u kuyuya attılar da; ne oldu?...

Kardeşleri, Yusuf'u kuyuya attılar da; ne oldu?...Şu hayatta cahiller,ahmaklar varsa da; ne olmuş?..


http://jonasclean.blogspot.com/2009/05/allah-ise-biliyordu-ne-yapacaklar.html

Yüce Allah Asla İlahlık Davasında Değildir..O En Güzel ve Her Bir Canlının En Yakın Tek Dostudur..

Yüce Allah asla ilahlık davasında değildir; Allah çok büyük bir dosttur
Eğer insan kendisine Allah'ın vermiş olduğu varlığıyla bir başka insana bir başka canlıya ilahlık davasında bulunmasaydı Allah asla senin ürkeceğin bir manada kimliğini dayatmazdı
Yani Allah'ın insanları kendisine küfür etsin diye yarattığını düşünmek hakikaten çok mantıksız ve saçma bir düşünce değil mi?
Hür irade gelir akla burada.
Örneğin Einstein atom bombası patlatılsın ve insanlar ölsün diye mi o buluşu gerçekleştirdi?
Şimdi bunun anlamı ne ise? İşte O'nun da açıklaması elbette o ...
Madem bilimselsin bak güzel bi örnek oldu di mi?
Şimdi gelelim İlahlık davasına.

Herşey Allah vergisidir diyorum ve bak izah edicem sana

İnsanın resim yapabilme yeteneğini düşün. Ben kendimden bilyorum resim yeteneğinin ne olduğunu ve öyle bir şeydir ki eğer karşıdaki insanda da o yoksa sadece teknik bilgi vermekle asla öğretilemez. Yani mesela bak en temel resim yapabilme tekniğini söyleyeyim sana. Her şey geometrik şekillerden ibarettir. Mesela en basitinden bir yuvarlak çiz. Üzerine de bir kaç tane beşgen çiz. Bak futbol topu çizdin..İnsan bedeninin parçalarını da böyle gör mesela gövde üçgen üstünde yuvarlak..ve elini serbest bırakarak şekilleri birleştir bir insan çizmiş olursun...Bak mesela çok daha basit bir teknik..6 ve 2 sayılarıyla tavşan çizebiliyorsun..

Peki şimdi bu tekniklerle sen van gogh gibi, insan vücudu..Ya da tavşan çizebilir misin? Hayır di mi? İşte ben resim yeteneği olan birisi olarak daha kesin biliyorum ki bu tekniklerle olacak bir iş değil..

Şimdi ben ya da van gogh bu bizdeki varlıktan dolayı Tanrı mı oluyoruz?

Görme koklama duyma yürüme konuşma say say bitmez bütün bu varlıklar işte öylece tamamen Allah vergisidir; ki alemdeki tüm canlı cansız varlıklar tıpkı resim yeteneğinde anlattığım gibi kendilerine verilmiş ve verilmemiş yeteneklerden ibarettir.. Yani Alem kendindeki bu yeteneklerden habersizdir..

Zaten alem dediğin canlı cansız varlıklar toğluluğunun toplamını ifade eden sadece bir isimdir.. Durum bunların biri için neyi ifade ediyorsa hepsi içinde aynı şeyi ifade eder..Yani mesela hayvanlar alemi, ormanlar alemi gibi..

İşte böylece herşey ilah değil fakat hepsindeki bu varlık Allah vergisi olduğu için hepsi Allah! Allah! der sana... Bütün varlıkların böyle açık veya işte gizli birbirlerine Allah! Allah! demeleri elbetteki kendilerinin tanrı oldukları için değildir.. Çünkü hiç biri kendindeki o Allah! Allah! diyen varlıklarını içlerindeki başka bir aynı varlıktan almadığı gibi kendi kendilerinden de almadılar...Yalnızca o varlıklarıyla var oldular...Yani herşey Allah vergisi olduğu gibi herşey de gerçekten kendi varlığıyla veya topluca (Alem) Allah demektedir...

Ama bak dikkat et biz Allahız ya da ben Allah'ım demiyorlar anlattığım gibi..Kendilerindeki varlık ancak Allah diyor...Yani işte aslında onların hepsine kendisindeki (Zatındaki)sonsuz varlık kaynağından yeterlice güzellikler bahşetmiş olan Allah "Allah" demiş oluyor...

Fakat bak dikkat et özel olarak kendi kimliğiyle söylemiyor bunu..Var ettiği varlıklar yoluyla yine o varlıklara kendi varlığında geri çekilerek yine O söylüyor... Ki buradaki bu söyleyiş işte en basit anlamıyla vahiydir...

Fakat özel ve gerçek anlamıyla vahiy -Yani O Allah'ın kendisinin, peygamberine ve dolayısıyla tüm anlayışlı insanlara direkt olarak zatıyla ilahlığını bildirmesi gerçeği- sadece ve sadece o insanların içlerinden bazılarının bazılarına herşeyin Allah vergisi olduğu (Ondan ve O) hakikatini unutup o kendilerine kendilerinden habersizken verilen üstün varlıklarıyla ilahlık taslamaması (yani zulmetmemesi) içindir.. Ya da elbette bu şekilde zulme uğrayanlara da o ezlişleriyle o ilahlık taslayanları ilah zannetmemeleri için...Çünkü öylece dengeleri bozularak o zulmedenlerin ilah olduğunu zannederlerse (ki herşeyin Allah' demesi sebebiyle bu doğaldır) gerçekten sapmış, bu sapma doğrultusunda da daha büyük bir zulme uğramış olurlar ki bu bir kötülük olduğu için bunu O Allah elbette kesinlikle istemez...
Çünkü iyilikle yarattığı o varlıklar artık Allah! Allah! diyemezse onlara zulmetmiş olur ki bu şekilde de razı olmaz...

İşte o yüzden de o yüce ve kahredici zatını göstermek durumunda kalır...Ve artık İlahlığını peygamberleri vasitasıyla bildirir ki o peygamberler işte diğer dengeleri bozulmuş hakikatten sapmışları uyarsın ve doğru yolu bularak tekrar Allah! Allah! diyebilsinler...

Bak şimdi ey akıllı kardeş!...

Eğer Allah'ın kendisi Zatıyla kendi Zatında Allah! Allah! demiş olaydı elbette ki ne "BEN" ne "SEN" ne de işte "O'NDA" "VAR" olurduk! Tıpkı uykudaki gibi "YOK" hem de doğmadan önceki gibi "HİÇ" olurduk...Ki ne kadar idrak olunamasa da! bak yukarıda sana >>sadece peygamberlerin bildirmiş olduğu!!!<< o çok büyük hakikati aktardım!

Allah! Allah! dedim!

O'ndan, O'nu anlattım!

Yalnızca O'nun bilgisiyle ve vergisiyle!

Cennette değilsin ve Allah! Allah! diyor/dedirtiyor diye ne bir ağacı ne bir kadını ne bir ressamı ilah zannet!

Ne de ormanlar alemini!

Elbette anlasan da idrak edemeyeceğin gibi!

Yalnızca ve yalnızca O Allah!tır

Ve yalnızca Allah! Allah'tır!...



Üzerine tıkla

Asla Ameline Güvenme

Asla ameline şanına rütbene güvenme
Ancak kalpten gelen bir sıcak gözyaşınla
O Subhan Allah'a güven

Övgü Yalnızca Allah'a Mahsustur

Azazil olmasaydı şanına mağrur ve müstekbir.
Der divan-ı Mevla’dan acep matrud olur muydu

İbn Atâullah El-iskenderî

Düşünürsün gönlünle..

Düşünürsün gönlünle de;..gözündeki iğne ucundan yaş gelir

O, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır. O, herşeyi bilendir. (Hadid, 3)

Nasıl bi maddemiymiş! ki bu ki; devamlı yok oluyor da bir türlü yok olmuyor;.. enerjisi tükenivermiyor...

http://jonasclean.blogspot.com/2009/07/tek-tek-varlk.html
http://jonasclean.blogspot.com/2009/03/ask-veysel.html

Allah'ın Kuşu...

"İnanmayan bir gönül, içinde kuş bulunmayan bir kafese benzer."

Abdulkadir Geylani

Hak onda açıklığı itibâriyle gizlidir...Şeyh Mahmud Şebüsteri

94. Eğer güneş bir hâlde olsaydı.
Işığı da bir minvalde olurdu.
95. Hiç kimse; bunun, onun ışığı olduğunu bilmezdi;
Öz'le kabuğun farkı olmazdı.
96. Hak'kın Nûr'u taşınma ve dönüşme nedir, bilmediğinden,
Değişim ve başkalaşımı da olmaz.
97. Âlemi baştan başa Hak'kın nurunun aydınlığı bil!.
Hak onda açıklığı itibâriyle gizlidir.
98. Sen sanırsın ki, âlem kendiliğinden devam ediyor...
Kendi zâtiyle sürekli kâimdir.
99. Akıl sahibi ve derin düşünceli kimse,
Baş döndüren nelerle karşılaşır neler!..
100. Aklın bu gereksiz derin düşünceleri yüzünden.
Biri felsefeye daldı, bir başkası hulûla saptı...

Şeyh Mahmud Şebüsteri (Gülşen-i Raz)

Allah Sana Kibrini Gösterirse

Allah sana kibrini gösterirse
Vallahi kafir olursun!
Allah sana kibrini gösterirse
Vallahi müslüman olursun!
Allah sana kibrini gösterirse
Vallahi afrikalı senden daha toktur!
Allah sana kibrini gösterirse
Vallahi yediğin içtiğin boğazına durur!
Allah sana kibrini gösterirse
Vallahi bacaksız senden hızlı koşar!
Allah sana kibrini gösterirse
Vallahi bütün güzellikler sadece O'na ait kalır, bütün çirkinlikler sana!
Allah sana kibrini gösterirse
Vallahi en güzel sensin!
Allah sana kibrini gösterirse
Vallahi en aptalı en akıllı, en akıllıyı en aptal bulursun!
Allah sana kibrini gösterirse
Vallahi Alem içindekileri dışarı! dışındakileri içine çıkarır!
Allah sana kibrini gösterirse
Vallahi helak olursun!
Ve dikkat et!
Vallahi Allah'ın kibri senin üzeriNDE!
Vallahi Allah'ın kibri senin üzeriNE!
Kibirlenme O'na veya gayrısına!
Bilmiyorsun!
Vallahi Allah sana büyüklüğünü ve yüceliğini gösterirse müslüman olsan, kafir olsan hiç faydası yok!
Helak olursun!
Dayanamazsın!
Dayanamaman dahi O'nun elinde! Ne diyorsun!
Vallahi kibirlenme O'na veya gayrısına!
Vallahi bilmiyorsun!
Vallahi hakkıyla olsa da azcık bir görsen!
YOK olursun!
Günahınla! sevabınla!
Kafiye olsun diye değil!
Ancak O'nunla VAR olursun!
Ve bak!
Gör O'nun peygamberlerini ve alemini!
Allah asla bir böceğe dahi zulmetmek istemez!
Haksızlık etmek istemez!
Kibirlenme O'na!
İsmiyle göremiyorsan isimsiz gör!
Hiç bir şey O'nun varlığından başkasıyla değil!
Kibirlenme O'na ve gayrısına!
Günahınla! Sevabınla!
Vallahi ancak ve yalnızca! O'nun Varlığındasın!
Yemin etmesem ne fayda etmesem ne?!
Sen O'nun dilemesinin farkında olmadıktan sonra!
Sen ancak O'nun herşeyi hakkıyla bilen! olduğunu kabul etmedikten sonra!
Ah bunun da nedeni nedir bi bilsen!
Bir hakkıyla bilebilsen!
Alem içindekileri dışarı..dışındakileri içine çıkarır..

Dağlar etrafa uçuşmuş.rengarenk yün gibi...

El-Hac Muzaffer Ozak İRŞAD Eserinden DUA (Amin)

... Lisanını zikr-i ilahi ile süsle.. Daima tevhid eyle.. Nefsini ve insanları iyiliğe, iymana, Allahü telala'ya ta'ate sevkeyle.. İyilik yapamıyorsan, hiç olmazsa fenalık da yapma.. Güzel konuşamıyorsan, hiç değilse çirkin ve kötü sözler de söyleme ve sus.. Nefsini islah edemedinse, evlatlarını ve aileni islah eyle.. Bunu yapabilirsen, yanan muma benzersin.. Kendin yanar ve erirsin amma, etrafındakiler ışığından faydalanırlar. Bütün bunlar, Allahü teala'nın istemesi, dilemesi ile olur, onun tevfikine bağlıdır. Onun için, hep Allah ile ol, ondan iste.. Her hayrı, her güzelliği, her iyiliği ondan bil.. Her şerri, her çirkinliği ve kötülüğü de kendinden bil.. Yüz bin günah etsen bile, Allahü teala'dan ümidini kesme.. O rahiymdir, o kerimdir, o afuv, o gafur, o settar, o gaffardır. Yolculuk günün yakındır. Cansız at, ergeç kapıya gelecektir.

... Bunu unutma!. Hazırlığını buna göre yap.. Beraberinde götüreceklerin hazır bulunsun.. İlle iyman, ille iyman.. İymanın kemali, Resül-i ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimizi, her şeyinden ziyade sevmektir. Onu her şeyden ziyade sevmedikçe bu kemale ve makama erişemezsin.. Kendini, mümkün olabildiği kadar ona benzetmeye çalış, onun suretine ve onun siyretine uy.. Seven, sevdiğinin yolundan, onun izinden gider.

Ey yerleri altımıza döşeyen ve gökleri üstümüze ref'eyleyen Allah.. Bizi, Habibinden ayırma.. Daima rizanda bulunan zümre-i salihiyne ilhak eyle.. Burada, Habibine ümmet etmek şeref ve saadetini müyesser kıldığın gibi, yarın kıyamet gününde Rahmeten lil'alemiyn olan Habibin civarında iskan eyle.. Bizleri, ta'atına mahkum eyle.. Bizlere ta'atinden zevk ver.. Ta'at e mağrur etme.. Mü'min olarak yaşat ve mü'min olarak öldür.. Salihlere ilhak eyle.. El el ile, ayak ayakla, bütün azalarımız birbiriyle veda ederek el-firak dediklerinde, ecel yastığında başımız, gözümüzden akan hasret yaşımız. Doktorlar birbirlerine bakıp hayat ümidi kalmadı dediklerinde, ölüm emmareleri belirdiğinde bizleri korkutma.. O mühlik anda rahmet meleklerinin güle güle dediklerini duyur da, ölüm acılarını duyurma.. Kabir korkusu gösterme.. Mahşer günü, Enbiya ve evliya huzurunda, ehl-i iyman önünde irtikap ettiğimiz suçları ortaya çıkararak ehl-i narı bizlere güldürme.. Bizleri narına koyup yakma.. Kafirlerin ve dinsizlerin: (Sen iyman ettin, namaz kıldın, oruç tuttun, zekat verdin, hac ettin de, yine azaptan kurtulamadın mı? Neden sen de bizim gibi nardasın?..) sözlerini bizlere duyurma.. Bizlere, adaletinle değil, affınla muamele eyle.. Meccanen yarattığın gibi, meccanen cennetine ithal eyle.. Firdevs-i a'lada ol Mustafayı pür vefaya ve sahibi safaya komşu eyle.. Hükümet-i Cumhuriyemizi, din-i islama ve ehl-iymana hadim eyle.. Türk büyüklerinin ve türk münevverlerinin kalplerini nur-u Kur'an ve tevhid-i sübhan ile pür-nur ve ma'mur eyle.. Asi ehl-i islamı islah ve affeyle.. Ordularımızı daima mansur ve muzaffer düşmanlarımızı her zaman perişan ve muzmahil eyle..

Ya Rabbi.. Yazdırma kudreti bahşettiğin bu risaleciği, ind-i ilahinde ve ind-i Resülde mergup ve makbul eyle... Okuyanları, okutanları ve dinleyenleri iki cihanda aziz eyle. Kıyametin şiddet ve dehşetinden koru. Okudukları ile amel etmeği, ihlas üzere bulunmağı nasib ve müyesser eyle.. Rizayı ilahiyyene muhalif bir beyanımız ve ifademiz olmuşsa,, Kasden olmadığı sence malüm bulunduğundan affeyle.. Umulan ve beklenen tesiri halk eyle.. Bi-hürmeti seyyid-il mürseliyn ve alihim ecma'iyn EL-FATİHA..

El-Hac
MUZAFFER OZAK

Allah'ın Birliği

Sen bir insanı gördüğünde veya düşünüp hatrına getirdiğinde o insanın vücudu hareketlerinden, manaları kimliğinden ayrı ayrı gelmez di mi hayaline..Bir birlik var...Her ne hatrına gelse veya gözünle görsen işte Allah'ın bedeni yoksa da onların yaratıcısıdır..Ya o her an devam eden yaratışının manaları O'nun kimliğinden nasıl ayrı olur...Bir şeyi hayal ettiğinde yanında veya gördüğünde içinde olmasa, yaratılış hem içinde hem dışında her an akıp geçiyor...Ve O'nun bir bedeni yoktur ki görünen görünmeyen herşeyin yaratıcısı yaratışından bir santim, bir an ayrı olsun...O'nun kimliğini unutursan da! Hatırla! Her an bir yaratılışa şahitsin! Bir oluşa dahilsin!...

'Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin şeyleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.' (Nahl, 16/90)

Canım Benim

Kalbin ferah olsun...Senin hamalın olmak, Aşkımızın borcudur O yüce Allah'a..

Namaz Kılanların Vay Hallerine

"Ben hep namazdayım zaten" deyip "Şeklen namaz kılıyorlar bunlar vay hallerine" filan diyorsun ya hani...e bari sen kalbinin eri ol da, bi aşkla secde et be canım kardeşim..

Dostlar Bizi, Dunya Perdelerinde Karagozler Gibi Çok Oynattilar

Dostlar bizi, dunya perdelerinde karagozler gibi cok oynattilar. Bu dunyada, cesitli merhalelerde oynayip durdunuz. Simdi vakit gecirmeden, o hakikat cihaninda, oteki dunyadaki oyuna, oynamaya hazirlanin.

Hazreti Mevlânâ Muhammed Celâleddin-i Rûmî(k.s.)

http://jonasclean.blogspot.com/2008/10/mevlana-celaleddin-rumi.html

Gelin bakalım manyaklar ne istiyorsunuz

Hz. Şems:
— Gelin bakalım manyaklar, ne istiyorsunuz'?, dedi. Tabiî büyük bir panik oldu onlarda. Hz. Şems'in böyle "ne istiyorsunuz siz?" dediğinde, işte siz de bizler gibi geldiniz idâmı seyrettiniz diyecek oldular.
Hz. Şems:
— Ben siz değilim! Ben sizin suratınıza tükürebilsem hepiniz mü'min olursunuz, eğer sırtınızı okşasam velî olurdunuz, bunu biliyor muydunuz? Haydi defolun! dedi. Halk panik içerisinde, ilerde intikam almak üzere dağıldılar.

http://www.nurbaki.com/hz-mevlana/

Hayır, söylediklerim ne idi ki!

Geçen gün hayalini karşıma getirdim, onunla tartışmaya koyuldum. Niçin bunların karşılığını açıkça ve olduğu gibi vermiyorsun, dedim. Hayalin bana şu cevabı verdi: Onlardan utanıyorum; istemiyorum ki incinsinler. Ben de buna karşılık verdim. Derken tartışma uzadı. Söylemediğim ne kaldı ki! Hayır, söylediklerim ne idi ki! Sanki hiç bir şey konuşmadık. Yani irfanı eksik insanların sözlerine nispetle herşeyi söyledik, ama kendi söyleyeceğime göre hiç bir şey söyleyemedik.

Hz Şems
Makalat

http://jonasclean.blogspot.com/2008/03/enel-hak.html

Hz Şems, Hz Mevlana....Aşkın şeriati nedir Aşkın şeriati

Hz. Şems Mevlana'yı harabat ehli yapmak için değil...Sonrasını gör ki o'nunda o'nu evlendirmek isterken ki niyeti "doğru yola girer, kendine gelir" diye değil...Şems Musa şeriatine gelsin diye mi ki Allah o'nu tavuk yumurtaları arasına koyuverdi.... Aşkın şeriati nedir Aşkın şeriati...Aşık-ı Sadıklar kimler Aşık-ı Sadıklar...

Tasavvuf Nefs Ruh Matrix Budizm Din

'Matrix mi Kaldı Hikmet?' Deyip de Nasibinden Olmaman Dileğiyle...

http://youtu.be/2wdKlWXyUkc

2. Dakikadan sonra ekranlarda görülen neo'lar, neo'nun "nefs" "katmanlarının" matrix tarafından yapılan bir dökümü... Aynen "senin benim" "nefsimin" "işleyişi" nasılsa, işte tıpkısının aynısını göstermiş orda elin gevuru :)... Yani "nefs nedir?" , "Nefse uymamak nedir?" diye sorarsan işte aynen orada sadece bir neo'da (nefste) gördüğün tüm neo'ların (nefsin hallerinin) toplamı olan; herkezin içinde bulunan "işleyiş mekanizması/program !!!"... Kalp ise onun dışında cereyan eder.

"Ruh nedir?" diye sorarsan da filmin bu bölümü üzerinden olmak sınırlılığıyla tüm neoların (nefs katmanlarının/hallerinin) içinden tek bir en yüksek neo'nun "çıkmasına "rehber" sebep olan" O "özü"... Yani aslında filmde söylendiği gibi "seçim" değil "Ruh" tur kök sebep... Fakat neo "nefsinin hallerinden/katmanlarından" "seçimleri doğrultusunda" en son vardığı noktaya yani ruhuna vardığından kendisinde ruh zaten "açık"... Yani Kendini Biliyor.. Ruh açık olması sebebiyle de nefsindeki hiç bir "hal" onu ruhundan (bu anlamda hakikatten/batın manasıyla ise Kendisinden bir Ruh olan Hakk'dan) koparmayıp, tekrar tekrar dirilmesine imkan buluyor. Bak dikkat et ne çıkıyor bu hakikatten!!

Eğer ruh olmasaydı ortada sen olmadan sadece yaratışlar olurdu bir... İki, o ruh sana (yani sen olan özün) "yol gösterici olamasaydı" o seçimler ve getirdiği değişken haller arasından sürünür, ruhunun varlığı mevcut bulunduğu halde, O'ndan bir Ruh olduğun halde nefsinin hallerine kul olman sebebiyle "O'na asla çıkamaz/yol bulamaz!!!" ve bir ruh olduğun halde bunu inkar etmiş olman sebebiyle! o "nefsin" perişan olmuş başını kaldıramaz halde ebediyen rüzgardaki bir çöp poşeti gibi savrulur dururdu!!! Şimdi OKU ve bana nefsinin hallerine! kapılmadan!! (nefsinin hallerine/katmanlarına) kapılmadan hakikati söyle, "nefsine" tanıdık geliyor mu?

Sonra onu (vücudu) düzenli bir şekle sokup, kendi ruhundan üfledi ve sizin için işitmeyi, o görmeleri ve gönülleri yaptı. Siz çok az şükrediyorsunuz! (Secde Suresi, 9)

Burada Mimar neyi sembolize ediyor diye sorarsan "ruh bulunmayan,"yapay" nefs" i sembolize ediyor...(Matrixin neo'lara kıl olup güdememesi sebebiyle delirmesi fakat hiç bi şekilde yok edememesi de bu yüzden) Ki işte insanın ruhuna değil nefsine uyması sebebiyle film konusu içinde teknolojiyi kendisine köle yapmaya çalışırken tam aksine (ruhu olmaması sebebiyle imkan olmasa da film olarak) teknolojinin bilinçlenip, insanın nefsini kul haline getirmeye çalışmasıdır... Yani aslında insanın kendi nefsine tapıp doğal olarak şirk ile kendi nefsine kul olması haliyle de zulme uğraması... Çıkan sonuç ise "nefsine uyma güzel kardeşim"...Yoksa ruh diyerek nefsine kul köle olur sonucunda da illa ki kasırgalar arasında öyle savrulur halde kalırsın...

Son olarak yalnızca bir film olduğunu..fakat temellerini Tevrattan, İncilden, felsefeden ve uzakdoğu öğretisi olan budizmin mirengi noktalarından aldığını.. kızılderililerin doğaya daha yakın bir sosyal hayat içinde olduklarından elbette budistlerden daha üstün olduklarını..Ve hiçbir öğretiyi ya da zannını Allah'ın vahyiyle kıyaslamamanı hatırlatır, tavsiye ederim...

"Senin düşmanlarının en düşmanı iki taraf arasında bulunan nefsindir."

Hz. Muhammed s.a.v.

Anlayabilecek olan için bir hatırlatma daha yapayım.. Budizm'de varılan son nokta tasavvuftaki (abartmış olmayacağım) ilk basamaktır... Ve filmde görülen o sarı şey O'nun evrende görülen" Kudreti" (enerji diyelim hadi) dir, sadece...

Yani Zat mertebesi değil !...

Gücünüzün Yettiği Şeylerde

Fasıl: İMAN VE İSLAM HAKKINDA
Konu: Biat Ahkamı
Kaynak: Buhari, Ahkam 42; Müslim, İmaret 90, (1867); Nesai, Bey'at 18, (7, 148); Tirmizi, Siyer 37, (1597); Muvatta, Bey'at 1, (2, 982); İbnu Mace, Cihad 43, (2874)

Ravi (r.a.):İbnu Ömer

Hadis: Biz Hz. Peygamber (sav)'e kulak vermek ve itaat etmek şartıyla biat ederken "Gücünüzün yettiği şeylerde" diyordu.

Kayıt No.: 42

Efendimizin (sav) Krallara Gönderdiği Tebliğ Mektupları

Habeşistan Necaşisine Gönderilen Mektup

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla,

Allah Resulü Muhammed'den Habeş Necaşisi Ashama'ya. Kendisi'nden başka İlah bulunmayan gerçek Hükümdar, Mukaddes, Selam, Koruyucu, Kurtarıcı olan Allah'ın övgüsünü sana iletirim. Tasdik edip şehadet ederim ki; Meryem oğlu İsa Allah'ın Ruhu ve Kelimesi'dir. Kendisine dokunulmamış Meryem'e nasib edilmiştir. Böylece Meryem İsa'ya hamile kalmış, Allah Teala da Ruh ve Nefesi'nden olmak üzere Adem'i nasıl yarattıysa onu da öylece yaratmıştır. Seni Tek olan ve Eşi bulunmayan Allah'a çağırıyorum. O'na itaat konusunda karşılıklı yardıma çağırıyorum. Beni takib et, bana uy ve bana gelen şeye iman et. Muhakkak ki ben, Allah'ın Resuluyüm. Bu nedenle seni ve etrafında bulunan askerlerini Allah'a iman etmeye davet ediyorum. Nasihat ve sözlerim size ulaşınca kabul etmenizi tavsiye ederim. Amca tarafından yeğenim olan Cafer'i yanında az sayıda Müslüman grubuyla beraber sana doğru yola çıkarıyorum. Selam gerçek hidayet yolu üzerinde bulunanlara olsun.

Peygamberimiz (sav)'in Mısır'da Mukavkıs'a Gönderdiği Mektup

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla, Allah'ın kulu ve Resulü Muhammed'den, Kıbtilerin Büyüğü Mukavkıs'a. Allah'ın Selamı; hidayet yoluna girmiş bulunanların üzerine olsun. Buna göre Ben, Seni tam bir İslam daveti ile çağırıyorum. İslam'a gir. Sonunda emniyet ve selamet içinde olursun. Bunun karşılığında Allah sana iki defa sevab verecektir. Şayet bundan kaçınacak olursan bütün Kıbtilerin günahı senin üzerinde toplanacaktır.

Bizans İmparatoru Heraklius'a Gönderilen Mektup

Bismillahirrahmanirrahim,

Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'den, Bizanslıların büyük reisi Herakliyus'a: Selam hakikat yolunu izleyene (olsun)! İlave edeyim ki, seni bütün olarak İslam'a davet ediyorum. İslam'ı kabul et ki felah bulasın. İslam'ı kabul et ki Allah değerini iki kat artırsın. Ama eğer kaçınırsan, tebeanın günahı da senin üzerine yüklenecektir. Ve siz, ey Kitab-ı Mukaddes'in insanları (Ey Ehl-i Kitab!) sizinle bizim aramızda aynı olan bir söze doğru geliniz; ki biz ancak Allah'a taparız, Ona hiçbir şeyi ortak koşmayız ve aramızda kimse kimseyi, Allah'ın dışında sahib (Rab) edinmez. Şimdi, eğer kaçınırlarsa, şöyle deyiniz: Şahit olun biz Müslümanlardanız (Allah'a teslim olanlarız).

İran İmparatoru Kisra'ya Gönderilen Mektup

Bismillahirrahmanirrahim,

Allah Resulü Muhammed'den, İranlıların büyüğü Kisra'ya: Selam, hakikat yolunu izleyip Allah'a ve Resulüne iman edenlerin ve Allah'tan başka İlah olmadığına, O'nun bir ve ortaksız olduğuna ve Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna şehadet edenlerin üzerine olsun! Seni İslam'ı kabule çağırıyorum. Zira Ben, Allah'ın, canlı olan herkesi uyarmak ve ilahi kelamın kafirlere karşı hükmünü tamamlaması için tüm insanlara gönderdiği elçisiyim. Şimdi İslam'a teslim ol ve felaha er. Ama eğer reddedersen, o zaman Mecusilerin günahları da senin üzerine olacaktır.

Uman Melikleri Ceyfer ve Abd'e Gönderilen Mektup

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla,

Allah Resulu Muhammed'den, Culanda'nın iki oğulları Ceyfer ve Abd'e: Selam, hakikat yoluna tabi olanlar üzerine olsun! Sizin her ikinizi İslam'ın davetine çağırıyorum. İslam'a tabi olun ve kurtuluşa erin. Zira ben, Allah'ın tüm canlıları uyarmak üzere ve vaadini kafirler üzerine tamamlaması için tüm insanlığa gönderdiği elçisiyim. Şimdi, eğer her ikiniz de İslam'ı tanırsanız, her ikinize de iktidar vereceğim. Ama ikiniz de (İslam'ı) kabul etmeyi reddederseniz, ikinizin de krallığı sizden uzaklara yok olup gidecektir, süvarilerim, ülkenizde ordugah kuracaklar ve peygamberlik vasfım krallığınıza galip gelecektir.

El Ahsa Valisi El Münzir'e Gönderilen Mektup

Bismillahirrahmanirrahim.

Allah Resulü Muhammed'den, El-Münzir b. Sava'ya! Selam üzerine olsun. Seni, kendisi dışında hiçbir ilah olmayan tek bir Allah'a hamd etmeye çağırıyorum ve ilan ediyorum ki, O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur ve Muhammed O'nun kulu ve Resulüdür. Sana Kadir-i Mutlak ve Şanı Yüce Allah'ı hatırlatırım ki; zira kim iyi bir nasihate kulak verirse kendi iyiliği içindir; ve kim benim elçilerime itaat eder ve emirlerine uyarsa bizzat bana itaat etmiş olur. Ayrıca, kim onlar hakkında iyi düşünürse benim hakkımda iyi düşünmüş olur. Muhakkak benim elçilerim seni övmüşlerdir. Ben de senin halkına şefaatini kabul ediyorum. Şimdi, Müslüman olmadan evvel sahip oldukları şeyleri Müslümanların elinde bırak. Ve ben suçluları affediyorum. Şimdi sen de onların pişmanlıklarını kabul et. Biz ise, sen iyi davrandığın sürece seni görevden azletmeyeceğiz. Aksine, kim ki Yahudilik ya da Mecusilikte ısrar ederse cizyeye tabi olacaktır.

s.a.v.

(Ek Olarak)

Peygamberimiz, hicretin 7. senesinde, başta Doğu Roma (Bizans) imparatorluğu olmak üzere dünyanın en büyük devletlerine tebliğ mektupları göndermiş ve kendilerini islâmiyete dâvet etmişti. Efendimizin teşebbüsü, sonunda beklenen neticeyi verdi ve insanlar, akın akın müslüman olmaya başladı. Bu gâye ile Medine'ye gelen Benî Hanife kabilesinin temsilcileri arasında, Müseylime adında birisi vardı. Edebî yönü oldukça kuvvetli olan bu şahıs, Müslümanları gördükten sonra onlara karşı duyduğu kıskançlığı, kendisini büyük bir felâkete sürükleyecek şekilde izhâr etti ve peygamber olduğunu ileri sürerek, kavminin Efendimize degil de kendisine tâbi olmasını istedi.
Müseylime'nin bu iddiası bazı münâfikların da yardımıyla kuvvet buldu ve Benî Hanife kabilesinin bir çogunu dininden döndürdü. Yalancı Peygamber Müseylime, sonraları daha da ileri giderek Efendimiz'e (S.A.V.) şu meâlde bir mektup yazdı:

"Allah'ın Resulü Müseylime'den, yine Allah'ın Resulü Muhammed'e, Sana selam olsun. Ben, seninle birlikte peygamberlik vazifesine ortağım. Yeryüzünün yarısı bize, yarısı da Kureyş Kabilesine âittir. Ancak Kureyş haddini aşan bir kavimdir."

Peygamber efendimizin s.a.v. ona gönderdiği mektub ise şöyle

Peygamberimiz bu satırları okuyunca, onu getiren elçilere:
"Eğer elçilerin öldürülmeyeceğine dâir bir kâide olmasaydı, sizin boynunuzu vurdururdum" demiş ve Ubeyy bin Kaab'a yazdırdığı asağıdaki mektubu, Müseylime'ye göndermiştir. (Mektubun son cümlesi, tam olarak okunamamıştır.)

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla; Allah'ın Resulü Muhammed'den, yalancı peygamber Müseylime-tül-Kezzab'a . Selâm, hidayete tâbi kimseler üzerine olsun. Bundan sonra bilesin ki, yeryüzü Allah'ındır. Onu, kullarından dilediğine ihsan eder. Hüsn-ü akibet ise, müttakilerindir.(Allah'tan korkan mümin kullara aittir.) Sen ve beraberindekiler eğer tövbe eder seniz, Allah da seni ve seninle beraber tövbe edenleri affeder."

s.a.v.

Mübarek Vücudunuzdan Bir Parça Kesilip Benim Kucağıma Bırakılmıştı

Bir gün Ümmü'l-Fazl, Allah Resulünün nur bağışlayan huzuruna geldi: - Ey Allah 'ın Resulü! Korkunç bir rüya gördüm! dedi.
Kâinatın Fahri: - Gördüğün hayırdır, buyurdular.Ümmü 'l-Fazl çırpına çırpına anlatmaya devam etti: - Ey Allah'ın Resulü, mübarek vücudunuzdan bir parça kesilip benim kucağıma bırakılmıştı... O anlattıkça Allah 'ın Resulü tebessüm ediyorlardı:
- Ey Ümmü 'l-Fazl! Yakında Fâtıma bir çocuk doğurur da sen onu kucağına alırsın, buyurdu. Nitekim Peygamber kızı Hazret-i Fâtıma (r.anha) az zaman sonra Hazret-i Hasanı dünyaya getirdi ve Ümmü'l-Fazl o güzellik cihanını kucağına aldı...

Kalbi Kırıklar Tarikatı...

Sana O şefkatin nurunu nasıl gösterebilirim ki...Hamza şehit...Vahşi'nin kalbi kırık...Sen düşünüyorsun...Sen bana çok haksızlık ediyorsun da; bakma.. bakma...ben Yunus'um..sen Emre'm...

Aynen Bunun gibi, Allah’ı da Görebilir

Nasıl ki bu kul uykuda iken, gözleri kapalı olduğu halde gördüğü rüyada kendi kendisini görüyorsa, aynen bunun gibi, Allah’ı da görebilir. Gerçekten insan rüyada, o anda gözleri kapalı bulunduğu halde, kendi kendisini aynen ve birçok şekillerde görebiliyor. Tıpkı bunun gibi, Allah o kuluna öyle bir mânâ ihsan eder ki, onunla Rabbini görür.

Kulun kalbi bütün fanilerden boşaldığı ve orada Allah’tan başka hiçbir şey kalmadığı zaman, Allah dilediği şekilde kendisini ona gösterir. Nasıl ki başkalarını zahiren gösteriyorsa, kendisini de bâtınen gösterir. Nasıl ki Mirac gecesinde Peygamber Efendimiz’e gösterdiyse, tıpkı bunun gibi, o kuluna da gösterir.

Abdulkadir Geylani (k.s.)

(Bak bir tecrübesiyle de şöyle bir tenbih yapıyor)

"Karada bazı seyahatlarımı yapmaya çıkmıştım, fena halde susamıştım. Fakat etrafta su denilen bir şey yoktu. Biraz sonra, semada bir bulut belirdi. Beni güneşten korumaya başladığı gibi, üzerime çığa benzeyen bir şey yağdırdı. Ondan kana kana içtim, derken bir nur belirdi. O nurun canibinden çağırıldım.

"Ey Abdulkadir! Sen senin Rabbinim. Sana haram olan şeyleri mubah kıldım, senden başkasına yasak ettiğim şeyleri sana helal kıldım." dedi.

Gavsul Azam (KSA) Hz.leri: "Ben Allah (CC) Hz.leri'nin huzurundan kovulmuş olan şeytandan Allah'a (CC) sığınırım. Sus ey lain.'"diye bağırınca baktım ki, o nur karanlık, o surat da duman oluverdi.

Aynı ses bana hitab etti: "Ey Abdulkadir! Sen, ilminin sayesinde Rabbinin hükmü ile, çeşitli oyunuma gelmeyerek kurtuldun. Halbuki ben bu gibi ahvalde ehli tarikten yetmiş kişiyi yoldan çıkarmışımdır." dedi.

Hz. Pir'e (KSA) sordular: "Onun şeytan olduğunu nasıl anladın?"

O da (KSA) cevaben buyurdu: "Sana haram olan şeyleri helal ettim sözünden... Çünkü Allah (CC) Hz.Ieri hiçbir zaman böyle çirkin tekliflerde bulunmaz ve benim Rabbim (CC) tek cihetten değil, bütün cihetlerden hitab eder."

Cafer-i Sadık Hazretleri/Kibriya

Nakledilir ki, Sadık'a: "Züht, batıni kerem, nübüvvet hanedanının gözbebeği olma gibi bir çok hünerin var;ancak çok kibirlisin,"dediler. O şöyle dedi:"Kibirli olan ben değilim,ancak kibrin kökü kibriyadır [ulu, yüce]. Ben kendi kibrimi üzerimden atınca Onun kibriyası gelmekte ve benim kibrimin yerine yerleşmektedir. Bana kendi kibrimle kibirlenmek yakışmaz, Onun kibriyasıyla kibirlenmek yakışır!"

Feridüddin Attar hazretleri
Evliya Tezkireleri - Cafer-i Sadık (r.a.) Hazretlerine ayrılmış bölümden

Bir Kimse Rüyasında Rabbini Görür mü?

Rivayet edilir ki: Resûl-i Ekrem (s.a.v.) sahabilerine hitaben şöyle buyurmuşlardır:
- Sizin birinizin rüyasında gördüğü şeylerin en hayırlısı o kimsenin, Allah'ını,
Peygamberini ya da Müslüman ana ve babasını görmesidir.
Sahabiler:
- Ey Allah'ın Resulü, dediler. Bir kimse rüyasında Rabbini görür mü?
Buyurdular ki:
- Sultanı görür, Sultan da Allah Teâlâ'dır!

s.a.v.

Terk-i Terk/Ölmeden Önce Ölmek

O "Çok sabreden"'e ancak o çok sabredenler sabredebilir... Çünkü sabr edenin kendileri olmadığına yakinen şahit olurlar. Çirkin şeyleri terk edebilenin de ancak Allah olduğunu
yakinen bilirler ki onun için terk etme eylemini de O'na teslim ederler.
İşte Allah böyle böyle teslim alır...Sadece o seyreden ruhun kalır... O ruhun da ancak O'ndan
bir Hak olduğunu iyi bilmişlerdir!... Herşey olup bitiverir.. Olup geçiverir... Batıl ölür, yıkılır, helak olur gider (Ölüm yok olmak değildir) .. Hak'dan ayrışır (Es-Settar/Örten)...
Hakikatler ise O'ndan olduğu için böylece ayrılarak baki kalır...
Ve Baki olan ve kalacak olan ancak O'dur...
Ve O Hakim! ve O Hakem!...

***

Bu dünya evi Alim ve Aziz Allah ın takdir ettiği ölçüde ,tutarsız gerçeklerle ve perdelerle örtülüdür. Allah öte dünyayı yaratmış ve bizi oraya doğru götürmektedir.

Yalancı iddiaların,sahte davaların kabul edilmediği bir yurttur orası.

İlahi Aşk , s. 42
Ibn Arabi (k.s.)

İnancının Samimi Olduğunu Gördüğümde

"Alim-i rabbani Ata-i Horasani hazretleri de Vehb bin Münebbih radıyallahuanh hazretleriyle görüşerek ezberlemek için bir hadis-i şerif talep ettiğinde, o kimse Davud aleyhisselama vahy olunan şu kudsi sözleri söylediğini hikaye buyurdu. “Ya Davud! İzzet ve Celalim hakkı için bir insanın mahluku bırakıp da benden yardım istediğini ve inancının samimi olduğunu gördüğümde, ona bütün kainat hile ve düşmanlık etse de ben ona kurtuluş ihsan ederim. Yahut! Azamet ve Kemalim hakkı için bir kimse de benim İzzet divanhanemi terk edip de gayrının kapısına sığınırsa, ona gelen bütün yardım yollarını keserek onu helak vadisine uğratıp perişan eylerim."

İbn Atâullah El-iskenderî

O'nundur

De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur."

İsra Suresi 110

Hikmet

Kedi bile karın ağrısından kaçıyor da...
Sen isyanından O'na kaçmıyorsun..

***

El-Hakîm: Hikmet sahibi, her şeyi yerli yerinde yapan.
El-Hakem: Hükmeden, iyiyi kötüden ayırt eden.

Zikrini Unutmak

Hangi Hikmet? İnsan olan bizim ayı hikmeti mi diyorsun? Yoksa insan olmayan o herşeydeki Hikmeti mi?...

Edit:

Hangi Hikmet? İnsan olan bizim unutkan hikmeti mi diyorsun? Yoksa insan olmayan o herşeydeki Hikmeti mi?...

***

El-Hakîm: Hikmet sahibi, her şeyi yerli yerinde yapan.
El-Hakem: Hükmeden, iyiyi kötüden ayırt eden.

İhsan Makamından...Allah'ın zikri en büyüktür.

Allah, o kimselerin bulunmadığı çöllerinde ve ormanlarında dahi sanatını icra ediyorken; bir karşılık veya alkış bekliyor mu...Sen işte ne yapıyorsan öylece karşılık beklemeden yap. Allah'ın seyretmesi yaptığın o güzel şeyin takdiri için sana yeter. Hangi işi yapıyorsan yap asla O'ndan başka bir karşılık bekleme...Ve bil ki O'nun senin üzerinde yaptığı pek çok iş vardır ki sen sadece sana zannedersin fakat O sanatını icra ediyor...İşte bundan dolayı ki sen O'ndan apaçık bir tecelli istediğin zaman o tecellinin sadece senin nefsine ve sadece senin nefsinde gelmesini bekleme.. Allah'ın zikri en büyüktür..

Madde/Bilinç

Eğer O dilerse eşyayı O'nun hareket etmesi ve durması olarak seyredebilirsin..

Fakat O'nun bilincini görmek istersen elbette hareketsiz olacağını bil...
O bilinçle bilinçlenemezdin..

Fark edersin..

Kendini soyutla
Yatağına uzan
Sonra parmak uçlarından başlayarak baldırların, dizlerin, göbeğin ve böyle tek tek yukarı kadar gel..

O beyninden çıkan bu tarayıcı ışın mı desek ne desek :) Böyle parça parça görür...Ne zaman ki teslim edersin o an belki O bilinci seyredebilirsin...Fakat gel gör ki devamlı olması imkansızdır...ve bu kadarı bile imkansızdı...Çünkü O öyle bir Tek tir...O tek i seyredebilen de yine ancak O'nun ruhuyla O'nda kalabilir....Ki yine O'nun bilincinde daimi kalamaz(teslim alır/edersin)..Yoksa ne madde ne de bilinçli/İnsan die bir şey olamazdı...

Madde de neymiş a şaşkın.
Sen algıyı kastediyorsun ki o bile maddeyle belirlenmiyor...Herşeyi belirleyen ancak işte O'nun bilinci!..Derme çatma cümlelerle daraltma hakikati; daralan ancak sen olursun...Varlığıyla daralan fakat kendisi daralmayan ise ancak O'dur!...

Eğer madde belirleseydi bilinci..Daimi şaşkoloz olurdun ey kainat!..O'na göre Allah'a teslim olanlardan ol..Bir bilinçli varlık olarak (halife olarak) o bilincini Allah'a teslim et...El an herşey o bilince öylece teslim çünkü...

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?

"Neden böyle yaratmış?" ya da "Kendi gibi bir başka varlık yaratabilir mi?"..ya da "Kendinden büyük bir taş yapıp kaldırabilir mi" diyerek soran Nefs'in, hakikaten Allah'ın yakınlığından haberi yoktur.

Rabbimizin Es-Sabr İsmi/Sıfatı

Tüm varlıktan bezdiğinde!
Öfkelenip, daha da bezeceğine!
Allah'ımızı Es-Sabr(Çok sabreden)ismiyle çağır!
O ismin sahibi, işte o sıfatıyla geldiğinde!
Seni sabrıyla sarmış olan ya kim!
Uyuyorsun!
Uyuma!
Ancak O'nunla olmuş olacaksın!
Devamlı olarak her an varlığa sabret!
Her an, ne varsa sabret!
Nefsinden her an ne duyuyorsan!
Sabret!
Sabret ki ancak O'nunla olmuş olacaksın'
Uyuma!
Ayık ol!

***

"Sabır imanın yarısıdır."
Sallahu Aleyhi Vesellem

Niçin YaşıyoRUM?/Niçin yaşıyoRUZ?

Annenin sütü, senden de! Annenden de habersiz gelmişken! "YaşıyoRUM" demek ne büyük iddia!...Yaşatan ve öldüren "ancak" O!... Ya bu sırra ermiş şaşkın kişi? Hiç haksız yere yanına alır mı O! Hesap soran! Yaşatan ve öldüren ancak O!...

Mekandan Münezzeh

Ey Aşk iddiasında olan kişi!
Nerede olursan ol; olduğun yerden şikayet etme!
Çünkü sevdiğin mekandan münezzehtir!

Ey Aşk iddiasında olan şaşkın!

Ey Aşk iddiasında olan şaşkın!
Nerede olursan ol; olduğun yerden şikayet etme!
Çünkü sevdiğin! Oralardaki Aşıklardan da!
Buralardaki Aşıklardan da münezzehtir!

Her Ne Fikir Varsa Yitip Gitmesi...

Her ne fikir varsa yitip gitmesi...her ne var ise yokluğa karışması...ancak O'nun..
Sadece O'nun Hakk olmasından...ve O yakın...Çok yakın...Şahdamarından da yakın..

(Allah, kuluna kâfi değil midir? Durmuşlar da seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Her kimi ki Allah şaşırtırsa, artık ona hidayet edecek yoktur.(Zümer-36)

Perdenin Gerisinde Seni Beni Bir Konuşturan Var

“Ezel sırlarını ne sen bilirsin ne de ben

Bu muammâyı ne sen çözersin ne de ben

Perdenin gerisinde seni beni bir konuşturan var

Perde kalkarsa ne sen kalırsın ne de ben”

Ebu’l-Hasan Harakani Hazretleri

Fakat Sen Doğru Olmasan da, Kötülük Yollarında Yürüsen

“Senin bulunduğun yerde hep gam vardır,

savaş vardır, cefâ vardır, dert vardır, elem vardır.

Fakat sen kendinden geçer, Hakk'ta yok olursan,

hep 'lütuf vardır, ihsan vardır, vefâ vardır.

Doğru olursan, neyimiz varsa senin olur.

Fakat sen doğru olmasan da, kötülük yollarında yürüsen,

ben senin kötülüklerini bile iyilik sayarım.”

Mevlânâ Celâleddin Rûmî (ks)

Ah bir yudum suyun kıymetini takdir edebilsen...

Ah, bir yudum suyun kıymetini takdir edebilsen!...O suyun rabbinin de ancak Allah olduğunu takdir edebilecektin!.. Ve O Rabbin ne kadar yakın olduğunu da!... Fakat gel gör ki! Tanrılar bir bardak suda fırtınalar koparıyorlarken! Ya orucun kıymetini nasıl takdir edebilirler?

Ki Onlar, Sözü İşitirler Ve En Güzeline Uyarlar

Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.

Zümer Suresi 18


Sonra göğe doğruldu da o bir duman iken ona ve yere: «İkiniz de ister istemez gelin!» dedi. İkisi de: «isteye isteye geldik.» dediler.

Fussilet Suresi 11

En-Nûr İsmi ((neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir))

35. Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. Bu nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle)temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.

***

35. >>Allah<<, >göklerin ve yerin< >>nûrudur<<. >>O'nun nûrunun<< >>temsili<<, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, >doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen< mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden tutuşturulur. Onun yağı,((>>neredeyse, kendisine ateş değmese dahi >>ışık verir<<. >>Bu nûr üstüne nûrdur<<)). Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle)temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.

Şu dünyada "Varolmaktansa"! "Yok" ol da! Allah'ın rızasını bul!

Şu dünyada "Varolmaktansa"! "Yok" ol da! Allah'ın rızasını bul!
Allah'ın rızasını bul ki! Dünyasının tuzaklarından kurtul!

Tasavvuf/Benlik/Yok olmak/Fena

Düşün sen tuzakları, düşün...
Şu dünyada! "Varolmaktansa"!
O yok gibi!
Yok ol da!
Kibirlenme!
Gör O Ekber'i!

Yüreğinin Ta Derinliklerinden

“Rabbiniz buyuruyor ki, bana dua edin, duanızı kabul edeyim…”

Mü’min 60

“Rabbinize alçak gönüllü olarak ve yüreğinizin ta derinliklerinden için için yalvarıp gizlice, sessizce dua edin, doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez.”

A’raf 55

“Eğer kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ki ben onlara çok yakınım. Dua edinin duasına her zaman karşılık veririm. Öyleyse kullarım da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki, doğru yolu bulabilsinler!”

Bakara 186

“Peki kimdir, darda kalıp dua ettiğinde dua edinin duasına olumlu cevap veren, üzüntü ve sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünde, öncekilerin yerine geçirip söz sahibi kılan? Allah’la beraber başka ilah öyle mi? Ne kıt düşünüyorsunuz?”

Neml 62

ilim en üstün şerefi taşımakta, en yüce mertebeye sahip olmakta, en pahalı ziynet olmakta manen en üstün ticareti getirmektedir

Gerçekten ilim; değeri anlatılanlar arasında en üstün şerefi taşımakta, en yüce mertebeye sahip olmakta, en pahalı ziynet olmakta, manen en üstün ticareti getirmektedir.

Çünkü âlemlerin Rabbı olan Allah’ın (c.c) tevhidine ilimle erilir.

Nebileri, resûlleri tasdik edebilmek ilimle olur. Onlara salât ve selâm olsun...

Âlimler, Allah’ın has kullarıdır; onları dinî ilimleri için seçti.Taşıdıkları fazilet meziyeti icabı ilim nûrunu onlara verdi.Onları halk arasından tercihle ayırdı.

Çünkü onlar, nebilerin varisi, halifesi ve resûllerin halka efendi kıldığı kimselerdir.Aynı zamanda peygamberler için, en iyi irfan duygusunu onlar taşır.

Hakk Teâlâ ilim sahiplerini överken şöyle buyurur.

-“Sonra, kitabı öyle kimselere bıraktık ki, onları kullarımız arasından ayırdık... Onların bir kısmı nefsine zulmeder, bir kısmı orta halli gider- hataları ile sevapları eşit geçer- Bir kısmı da hayra koşar.”(Fatır,32)

Sonra... Peygamber S.A. efendimiz de o zatları överken şöyle buyuruyor:

-“İlim sahipleri; peygamberlerin varisleridir.Sema ehli onları sever.Denizdeki balıklar, kıyamete kadar onlar için bağış diler.”

Allah-ü Teâlâ, bir başka Âyet-i Kerimede ilim sahiplerini şöyle tavsif eder:

-“Ancak, Allah’tan âlim kulları korkar.(Fatır, 28) (S.14)

Geylani Hazretleri
Sırrul Esrar'dan

Artık da Deme!

"-Şu şöyle oluyor şöyle oluyor sonra da şöyle oluyor da şöyle oluyor..." deme, Ah! Deme! Yoksa sen hakkını helal etmeyenlerden misin? Yoksa sen yüceleri bırakıp sana hakkını helal etmeyenlerle misin?! Ah, deme! Ah! "Şu şöyle oluyor şöyle oluyor sonra da şöyle oluyor da şöyle oluyor" deme!

Sen Zatından İstemiş Olacaksın Bunu İyice Fark Et !

Allah beni zaten seviyor deme!.. Kalma öyle..

Ayrı Ayrı Bir Sürü Hediyeler Gibi

Kendi yazdığım ve büyüklerimizden aktardığım bunca bilgiden gözüken bunca yol kesinlikle birbirleriyle çelişmez! Aralarında düşmanlık da yoktur! Bunca yol sadece mertebe olarak birbirinden farklılık gösterir! Yoksa hepsinin vardığı hepimizin varacağı sonuç sınırsız ilim sahibi olan yüce Allah'ımız ve peygamberinin s.a.v. başarabildiğimiz kadarıyla sünnetidir! Yol tek bir yol fakat hepsi de her bir iman etmişe, kendi çalışmasına ya da O'nun lütfuna bağlı olarak açılmış verilmiş birbirinden ayrı ayrı bir sürü hediyeler gibidir! Ayette de söylediği gibi sen bilmesen de! bunca hediyeden, önceden sana gelmiş!, meşrebine uygun "Rabbine varan bir yol tut"! O yolu bul!! Bul ki gizli hazineyi bul!! Ki sana verilecek olan hediye hangi tecrübeyle hangi yolla ya da o yolların bütünüyle!! verilmiş olursa olsun yine alemlerin rabbi olan Allahımıza çıkacaksın! Allah sana bana cümlemize başarılar ve güzellikler nasib etsin. Allah bizlerden razı olsun. Hepsine selam olsun. Amin.

Geylani Hazretlerinin Akidesi (Oku Mutlaka)

"Hamd o Allah'a ki, nicelik ve niteliği O nitelemiş ve kendisi nicelik ve nitelikten pak ve münezzeh kalmıştır. Zaman ve mekanı O yaratıp meydana getirmiş ve kendisi zaman ve mekan kaydından pak kalıp izzet ve şerefle saltanatım kurmuştur, her şeyde mevcud olmuş ve fakat zarfiyetten münezzeh ve mukaddes kalmıştır. Her şeyin yanında hazır olmuş ve fakat bir şeyin yanında mekan tutmaktan çok yüce kalmıştır.

"Allâh nerede"dir, dersen, onu mekanla talep etmiş olursun. "Allâh nasıldır ve nicedir" dersen, Onu nitelik ve nicelikle talep etmiş olursun. Onun hakkında "ne zaman?" dersen, Onu zaman kavramiyle kayıtlamış olursun! O'nun hakkında "değil" tabirim kulla.mrsan, O'nu var oluşluktan ta'tîl etmiş olursun. O'nun hakkında "niçin" tabirim kullanacak olursan, melekütiyyet konusunda O'nunla çatışmış olursun. O'nu tenzih ederiz; öncelik O'na hastır, hiçbir şey O'nun önüne geçemez. Sonralık da O'na hastır; sonralığa ilhak edilemez. Benzerlikle kıyas olunmaz; hiçbir şekil yakınlığıyla nitelenmez. Eşlik ve çiftlikle vasıflanmaz ve ayıplanmaz. Cisimlikle tanıtlanmaz. O'nu tenzih ederiz, O'nun sam yücedir; eğer O, bir şahıs olmuş olsaydı, kemiyyeti bilinmiş olurdu. Cisim olmuş olsaydı, bir takım organlardan meydana gelmiş olurdu. Putperestleri reddederek deriz ki: Allâh Bir'dir; hiç bir şeye muhtaç değildir; bütün eşya O'na muhtaç bulunuyor, çünkü O SAMED'dir. O'nun dengi ve benzeri yoktur; O'na benzerlik koşanları reddederiz. Gizli, açık, karada/denizde hayır olsun şer olsun hiç bir şey O'nun iradesi dışında hareket edemez, her şey O'nun yüksek iradesiyle hareket eder. Böylece Kaderiyye Mezhebi mensuplarım reddediyoruz. O'nun yüksek kudreti hiç bir şeye benzemez; hikmetine bir son ve sınır olmaz; böylece Hüzeliy Mezhebi mensuplarım reddediyoruz. O'nun koymuş olduğu hukuk vacibdir. Delil ve hücceti doruğuna yükselmiştir. Hiç kimsenin O'nun üzerinde bir hakkı yoktur. Bu bakımdan hiç kimse Ondan bir hak iddia edemez. Bununla Nezzamiyye Mezhebi mensuplarım reddediyoruz.

Allâh adil'dir, hükümlerinde asla zulmetmez. Sadık'dır, haber verdiği hiç bir şeyde döneklik yapmaz. Öncesi olmayan bir söz ile konuşucudur. Onun sözünün başka hiç bir yaratıcısı yoktur. Kur'anı indirip en güzel konuşanlan acze düşürmüş ve böylece Muradiyye Mezhebinin hüccetlerini çürüğe çıkarmıştır. Rabbimiz ayıpları gizler; günahlan bağışlar, tevbe edenlerin tevbesini kabul buyurur. Bir kişi günahına dönecek olursa, geçmişteki günahlan (eğer tevbe edip bağışlanmışsa) tekrar dönmez. O, bağışladığı şeyi geri döndürmekten münezzehtir; haksızlık ve zulümden uzak, her türlü adaletsizlikten mukaddestir.

Biz inanıyoruz ki, Allâh, mü'minlerin kalblerini bir araya getirip uyumlu kılmıştır. Kafirleri de sapıklıklarıyle başbaşa bırakıp akl-ı selîm ve iradenin kapısını açık bırakmıştır. Bununla Hişamiyye Mezhebini reddediyoruz.

Biz tasdîk ediyoruz ki, bu ümmetin fasıklan, Yahudi, Hıristiyan ve Ateşperestlerden hayırlıdır. Bununla da Ca'feriyye Mezhebini reddediyoruz. Ve biz ikrar ediyoruz ki, O, hem kendini, hem de başkasını görüyor ve O her sesi duyuyor. En gizli hal ve düşünceleri görüyor. Bununla Ka'biyye Mezhebini reddediyoruz. Halkı (yaratıkları) en güzel fıtrat üzere yaratmıştır. Onları kabir çukurunun karanlığına birer fani olarak çevirmiş ve ilk yarattığı gibi onları tekrar diriltip hayata döndürecektir. Bununla Dehriyye Mezhebini reddediyoruz.

Hesap günü insanları ve diğer, canlıları bir araya toplayacağı gün, dostlanna (rahmet ve mağfiretle) tecellî eder. Dostları da O'nu dolunayı görür gibi görürler. O, o gün perde gerisinde kalmıyacak. Mu'tezile'den rü'yeti inkar edenleri reddediyoruz. O, nasıl olur da dostlanna görünmez, perde gerisinde durup onlan hesap alanında bekletir? Bu hususta O'nun kadim ve ezelî va'dleri vardır. Va'dlerini mutlaka yerine getiricidir.

"Ey itmi'nane ermiş ruh, dön Rabbine, sen O'ndan razı, O senden razı olarak; haydi gir kullarınım içine, gir cennetime!" Fecr süresi, Ayet: 28

Sen cennetlerden huri nîmetiyle hoşnud olacağım mı zannediyorsun? Cennet bahçelerinde sündüsten yapılmış bir giy-siye kanaat getireceğim mi sanıyorsun? Mecnun Leyla'sız nasıl ferah bulup huzura kavusabilir? Amber kokusunu almadan onu sevenler nasıl eğlenip rahat edebilirler? Bir takım cesetler ki, ubudiyyet tahkîkinde erimişlerdir. Allâh katında yer almakla nasıl nîmetlenmiş olmazlar? Karanlık gecelerde uykusuz kalmış bir takım gözler, Allâh ile ünsiyet müşahedesine erişince nasıl lezzet almazlar? Bir takım gönüller ki, sevgi sütleriyle gıdalanmışlar, nasıl olur da Rabbanî şerbetle sulanmazlar? Bir takım ruhlar ki, beden şehrinde hapsedilmişlerdir; nasıl olur da kudsî bahçelerde gezip tozmazlar? Oranın yüce yerlerinde eğlenmezler? Oranın susuzluğu giderici sulanndan içmezler?

O günü nasıl tasvîr edelim, aşın derecede olan aşk ve şevki nasıl anlatalun? Aşıklar hakimi o gün arz-i endam edecek, açıktan kendini gösterecek ve bu davayı O halledip hükme bağlıyacaktır.

O gün Mevlasmın hitabına mazhar olan, tahiyyat ile söze başlayacak; Mevlası da onu Cennet-i Adn'e buyur edecek. Ama bir takım kimseler Cennete girmek istemiyecek, Rablerinden başkasına bakmıyacaklanna and verecekler ve Ondan başka-sına niyet bağlamıyacaklar; varlık aleminden hiç bir şeye razı olmayacaklar; hem onların arzulan aşağı nesneler de olma yacak. Onlar hayatın lezzetinden ancak, övgüdeğer vuslatın hazzını almak için hicret etmişlerdi. Bu yüzden onlara ebedî rahatın kadehim sunucular şerbetler sunacak, öyle şerbetler ki hem katıksızdır, hem de yumuşak. Buna hasret olanlar üze-rinde çevrilip açıktan açığa takdim edilince, sabah akşam onları çepçevre kuşatanca, onların şadilik ve iştiyaklarım arttıracak, göz ve gönül doldurucu nürlanna doğru heveslerim çekecek. Rabbim Senin Hakk ismine andolsun ki Senin cemali-ni görmeyen bir göz herhalde sakıydir (bedbahttır). Rabbim, kendi güzelliğinle Sen bütün aşıkları öldürdün. Sana olan gönül arzusu hakkı için senin emrin altında bulunanlara merhamet ve şefkat et! öyle gönüller ki, şevk ve istekle Sana yö-nelip eriyorlar. Sana olan aşkları sebebiyle onlarda bir bakiyye kalmadı.
Şüphesiz ki, Rabbim ben Senin aşkından yana bir vasiyet üzere bulunuyorum; Sana kavuştuğum gün asla umutsuzluktan endişe etmiyorum. Ya ilahî! Senin atıfetlerin hatalanmızı silsin! Red nasıl olabilir kardeşlerim? Seher vakitlerinde rabbanî anlar ve dakikalar vardır. Semavî işaretler, melekler aleminden nefhalar vardır!

Bu mesele ve önermenin doğruluğuna delîl, kuşların ağaçlar üzerinde davudî nağmelerle ötmeleridir. Ayrıca bağ bahçe aralannda kıvnla kıvnla akan suların çağlayan sesleri, esen rüzgarların dokunup raksettirdiği ağaç dallannın sündüs giysilere bürünerek çıkardığı gönül çekici nağmeleri de buna delildir. Çünkü bunların, evet bu saydıklanmızın hepsi Allâh'ın birliğini dile getirip ifade etmektedirler.

Haberiniz olsun ey muhabbet ehli! Şüphesiz ki Cenab-ı Hak seher vakti tecellî ederek şöyle seslenir: "Tevbe eden kimse varmıdır? onun tevbesini kabul edeyim! Günahının bağışlanmasını arzu eden bir kimse var mıdır? onun bütün hatalarım bağışlayayım. Benden bir bağış isteyen var mıdır, ona nîmet ve bağışlarım! bolca vereyim!"

Uyanık olun ki, ruhlar kir ve pastan arınıp safileşince, olanca güzelliğiyle ışık saçar, aydınlık verir; bir nice hallerde basma gelen dert ve musibetler eşit bir doğrultuda ona çok kolay gelir. Hiç şüphe yok ki, o ruhların gözlerinden akan yaşlann kokusu, manevî ufuklarda misk kokuşu neşreder. Onlar (fena aleminde) bir takım ayrılıkların hasretine sabrettikleri için, yüksek mertebelerdeki vuslata hak kazanmışlardır. Yine onların sözlerinin ve haberlerinin sıhhati dostlar tabakasında sened ve rivayet kabul edilir. Onlar sualsiz uçup gittiler; ihtiyaçtan yerine getirilir. Sevgi hediyesi, apaçık sabahlamıştır. Artık ,onun için güzel kafiyeler neredesiniz? Onların akidesi, Hanefî, Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerinin usulü üzere idi.

Allâh bizi ve sizi dinde ayrılık meydana getirip parçalanan, dağılan kimselerden korusun. Ayrılığa düşenler, okun hedefi delip geçtiği gibi dinden öylece gelip geçtiler; üzerlerinde dinden hiç bir eser görünmemektedir. Cenab-ı Hak beni de, sizi de kendilerine cennette yüksek menziller verilen altlarında ve üstlerinde ilahî füyuzatın eserleri görülen kullarından eylesin!

Allâhım, rahmet ve afiyetim, halkın en şereflisi Muhammed'e ve onun hanedan ve arkadaşlanna indir! Onları saygı ve ta'zîmin en şereflisine has kıl! Onları çokça ve ebediyen, ardarda, yeni yeni esenliğe her sabah ve her akşam mazhar eyle!.
Amin!.. Amin!..

Benim söylediklerimi anlamaya çalışınız

Benim söylediklerimi anlamaya çalışınız.Onları arkanıza atmayınız.
Ben,hak içinde hakkı söylüyorum.Tecrübelere dayanarak konuşuyorum.
Birçoğunuz müslümanlık iddiasında. Fakat yanlarında,İslam’ın hakikatinden
eser bile yok.

Abdülkadir Geylani (ks)

Gerçekten Çok Yumuşak Huylu, Yanık Kalpli Ve Sığınandı

Hud Suresi 74-75-76

İbrahim'in korkusu gidip kendisine müjde gelince, Lut kavmi hakkında bizimle mücadeleye girişti.

Çünkü İbrahim, gerçekten çok yumuşak huylu, yanık kalpli ve sığınandı.

Elçiler:"Ey İbrahim, vazgeç bundan, çünkü Rabbinin buyruğu geldi ve kesinlikle onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir.

Nefs/ Bu onun fıtratıdır, yaratılışıdır, tabiatıdır...

Nefs, daima kötülüğe meyillidir. Bu onun fıtratıdır, yaratılışıdır, tabiatıdır. Nefsle bütün hallerde mücahede et. Nefsi mücahede ile yumuşat, erit. Zira o, eridiği ve serkeşliğini yitirdiği zaman, akl-ı selime ve kalbe teslim olur. Sonra kalp, sırr’a, öze teslim olur. Öz de, İzzet ve Celâl sahibi Hakk’a teslim olur. Böylece hepsinin kaynağı, oraya dayanır. Nefsi yumuşatıp eritme işini tamamladığın zaman, sana --kalbin yönünden-- şöyle seslenilir: “Nefslerinizi öldürmeyiniz. Hiç şüphe yok ki, Allah ziyadesiyle merhametlidir,” (Nisa, 4:29).

Abdülkadir Geylani (r.a.)

O İki Kapak Arasında Mürekkep Değil Allah'ın Kelamı Var Uyuma

Kur an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.

Hicr 9

***

İnşaallah şu ayetteki manayı en geniş anlamıyla idrak edenlerden olursun.İsterse yahudiler ya da hristiyanların geçmişte yaptığı gibi kelimelerin yerlerini manalarını değiştirdiklerini zannetsinler ister ordan kırpsınlar burdan kırpsınlar o halde bile geçerlidir bu hüküm kuran için. Bak olacağından demiyorum orasını bırak. Olsa bile ancak o değiştirenler kendi nefislerinden bir şeyleri değiştirmiş oldukları halde manaları değiştirdiklerini zannederler. Halbu ki sadece kendi yerlerini ateşe doğru değiştirmiş olurlar. Aç o iki kapak arasında Allah'ın kelamı var uyuma! Anlıyor musun bu dediğimi? Allah'ın kelamı kıblesizdir! Senin gözünün kulağının kıblesi mürekkep ya da pikseller değil! O iki kapak arasıdır! O iki kapak arasında Allah'ın kelamı var uyuma! Vahyi var uyuma! Bakarsın görürsün pek çok kişi işin dedikodusundadır. O büyük peygambere verilen s.a.v. kuran ise tümüyle hakikattir. Ve bu o peygamberimizin s.a.v. hürmetine bu zaman için bu hükümle indi! Şahdamarından yakın olan O Allahtan! Unutmaki ahir zaman efendimizle birlikte başlamış olan zaman dilimidir!

Bak o iki kapak arasında yerde gökte olan ayetler de var!

"Göklerde ve yerde nice âyetler vardır ki onlar, o alâmetlerin üstüne basıp geçerler ve onlardan yüz çevirirler."

Yusuf 105

İyi İle Kötüyü Ayırdedecek Bir Anlayış Verir

Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.

Enfal 29

Allahımızın El-Vedud İsmi

Sevdiğin kişideki sevgi şüphesiz sevgi..

Sen seversin ki demek sende de sevgi var..

O kişi de seni seviyor ki demek kendisinde de sevgi var..

Sevgi işte kuşatıcı bak öyle

Ve işte bak bir sıfattır sevgi..

Ve kuşatıyor herşeyden bağımsız olarak her şeyi

Sevilendeki sevgi..

Sevendeki sevgi..

Sevdikleri de sevgi..

Bunda hiç şüphe yok o sevgi sıfatıdır bedenlerin birbirine sarılarak kuşatması için bilmeden yalvardıkları

Ve okudun

Fark et!

İşte O'dur bu sıfatıyla sevilen zat

İşte O'dur bu sıfatıyla seven zat

İşte ancak O'dur o sevgisiyle kuşatan zat!

Ve parmağının kıvrılışında sevgi var sıfat ilahi !

Ayaklarının yere basışında sevgi var sıfat ilahi !

Bebeklerin kokusunda sevgi var ilahi !

Baharda yazda sevgi var sıfat ilahi !

Karda yağmurda rüzgarda sevgi var ilahi !

Kuşların ötüşünde sevgi var ilahi !

Teninde sevgi, nefesinde sevgi, hareketinde sevgi!

Sevdiğin sevgi! sevdiği sevgi! kuşatan sevgi! sevildiğiniz sevgi!

Zikret el-vedud ismini O'nun ki şüphesiz sevgi sıfatına sahib zat ancak O!

Zikret el-vedud ismini O'nun ki şüphesiz sevgi sıfatına sahib zat ancak O!

Senin sevdiğindeki sevgi ve sevdiğinin seni sevmesindeki o sevgi kimin sevgisi ki "ben seviyorum" diyebilirsin ilahi!

Yetmedi mi ki bolca o sıfatından vermişken görmek istemiyorsun O zatından sevgisini de "ben seviyorum" diyebiliyorsun ilahi!

Sana ait olmadığı açık bir sıfatı bari sahibinden neden görmüyorsun ilahi!

Seven ve sevilen zat işte okudun seni kuşattığı sıfatıyla!

El-Vedud zat ancak O!

Hakkıyla Aziz Hakim tek O

Üslubumdaki kusurda kalma sen benim
Hem sen benim nefsimden layıkını nasıl beklersin
Ya kendi nefsinden nasıl beklersin?
Allah zaten nefslerimizi böyle yaratır!
Ki sen ben hep O'na koşalım!
Kıble yalnızca O!
Hayy Alim!, gerçek; O!
Güldüren, ağlatan; şüphesiz O!
Nefsimize düşen laflarımızı kurcalamayı bırakalım!
Hep sözün en güzeline uy!
Aziz Rahim gerçek O!
Hakkıyla Aziz Hakim elbette tek O!

Hakk'ın tecellisine ait imgelerde O'nu fark etmekse

İnsan idrakinin akıl olarak bilinen ikinci ve tamamlayıcı bir boyutu vardır. Akli kuvvenin misallerin (imge) ötesini görmede göreceli bir kabiliyeti vardır. Eğer hayalin görevi Hakk'ın tecellisine ait imgelerde O'nu fark etmekse, aklın görevi bu misallerin asla hak olamıyacağını kavramaktır.

O'nun benzeri hiçbir şey yoktur.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır

5. Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır.
6. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.

İnşirah Suresi

Hatta bir ufak taşa isabet edecek olsa

Mü'min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık bir üzüntü hatta bir ufak taşa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü'minin günahından bir kısmını mağfiret buyurur.

s.a.v.

Enel Hak/Vecd/Ayıklık/Yakınlık/Tasavvuf/

Yüce ve şahdamarından yakın Hayy Allah senin gibi vecdine uyup yaratışına uygunsuz hareket etse de, "Ayık", (bi manada Kayyum) olmasa idi! bu alem ne kuran bilirdi! ne peygamber! ne de tasavvuf!...Uyanıpta kimin cübbesi(bi manada kabzası),kimin iki eli, kimin kanatları altında; kimin olduğunu! Ve o "cübbenin dahi" kime ait olduğunu bilecek! Sadece Lailaheillallah diyecek misin?!, yoksa O bir sarhoşluğuna gelip seni ikiye ve daha pek çok parçalara ayırsın mı!

Oysa, (anlamıyorlar ki,) göklerde ve yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı, bu iki alem de kargaşalık içinde yıkılıp giderdi! Bunun içindir ki, O mutlak hükümranlık tahtının Efendisi, O sınırsız kudret ve yücelik sahibi Allah, insanların tanımlama ve tasvir yoluyla kendisine yakıştırdığı her şeyin ötesinde, her şeyin üstündedir!

Enbiya 22

Unutma ki peygamberlerimizinki "YOL", Hızırınki "İŞ" tir. Mansur'un(k.s.)ki de ancak İŞ tir! Geylani hazretlerinin ya da Ahmed-er Rufai hazretlerinin (hepsine selam olsun) ya da hazreti Şemsin (k.s.)onun hakkında söylediklerinden sofuluk mu çıkar! yoksa Settar ismindeki mazhariyetlerinden midir bu, onu sen anla! madem ilmin var! Madem aşkın var!

Şimdi sen ayık olacak mısın, O'nun kendisine açtığı "YOL"unun feneri İmam-ı Rabbani(k.s.)gibi! Yoksa baltayı boynuna assın mı İbrahim halilullah!

Sen bunları bi anla da! sonra ben sofu muyum ya da tam zıttı aşkımdan aylak mıyım!
Yoksa Hak olan ayıklığımı tavsiye ediyorum şah damarından yakın olan için! İdrak edersin canım kardeşim...

Mü'minler "ANCAK" "kardeş"tirler. Onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allahdan korkun ki rahmete şayan olasınız.

Hucurat 10

Eğer anlarsan kardeşin sana Hakikati "söyledi, ANCAK" "O"!
Eğer İŞ in altına girmeye kalkarsan böyle bir sorumluluk (ayıklık) altına girmiş olursun iyi bil!

Ey iman edenler, Allah'ın ve peygamberinin önüne geçmeyin ve Allah'tan korkun, çünkü Allah işitir, bilir.

Hucurat 1

Muharrem Ayı

Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Medine'ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.
"Bu ne orucudur?" diye sordu.
Yahudiler, "Bugün ALLAH'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur" dediler.
Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam da, "Biz, Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz" buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3)

***

Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir:
"Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah da buna uygun hareket ediyordu. Medine'ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı." 'Buhari, Savm: 69.

***

Bi forumdan alıntı

Hicrî Senenin ilk ayı olan Muharrem ayının 10. günü Âşura Günüdür.
Hadis kitaplarında geçtiğine göre ise, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:

ALLAH, Hz. Musa'ya (a.s.) Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.
Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.
Hz. Âdem'in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.
Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.
Hz. İsa (a-s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
Hz. Davud'un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.