Yeni Blogum
Ben / Ben-lik / Yokluk
Hz Vahşi'nin Kendiliği hangisidir ? Önceki mi, Sonraki mi ? "Ruh-Ben"in haricinde olan "Nefs-Ben" yani "Kimlik", "Yokluk"tadır.
İnsan Ben'i başkadır, Ben-"lik" başkadır. Her şeyin "Hakikati" yalnızca (Tek) Allah olması bakımından da olumsuzlanan ve İnsan'ın Hakikati de olmayan, "Ben-"lik"tir.
İnsan Ben'i başkadır, Ben-"lik" başkadır. Her şeyin "Hakikati" yalnızca (Tek) Allah olması bakımından da olumsuzlanan ve İnsan'ın Hakikati de olmayan, "Ben-"lik"tir.
Mehdi / Hadis
(s.a.v.) "Meryem oğlu (İsa) içinize indiği ve sizden
(birini) imam yaptığı zaman haliniz nasıl olacaktır?" buyurdu.
(Sahih-i Müslim, c. 1, s. 208)
(Sahih-i Müslim, c. 1, s. 208)
Mehdi / İbn Arabi (k.s.)
Mehdi, din bakımından rey ve kıyasa
başvurmaktan masumdur. Ona böyle davranması haramdır. Zira Allah'ın dini
konusunda hüküm vermede Nebi yani Peygamber olan birinin kıyas yapması
doğru değildir. Şayet kıyas yapmasına izin verilseydi, Allah onu
peygamberin Hz. Muhammed'in diliyle bildirirdi. Ayrıca Hz. Peygamber
imamlardan hiç birisi için benim izimde yürüyecekler hata etmeyecekler
dememiştir. Bu ifadeyi sadece Mehdi için söylemiştir. Onun masumluğunu
halifeliğini ve vereceği hükümleri konusunda masumiyetini bildirmiştir.
İbn Arabi (k.s.)
İbn Arabi (k.s.)
İsmi Azam ve Zat İsmi Farklı İlmi Konulardır
Tefekkürsüz Feyz, Feyzsiz Tefekkür olmaz.
"Mümin" İsmi neden, hangi nedenlerle İsmi Azam olabilir ?..
El-Karib
Seni kurbete çağıran O’nun El-Karib ismidir.
Sen muhibsin, mahbub değil. İşte bu yüzden sana “[Secde et ve] yaklaş”
denmektedir, yoksa “[Secde et,] sen yakınsın” denirdi. [...] Bilki secde
esnasında Şeytan’ın etkisinden uzak olur ve masum hale gelirsin, çünkü
secden onu teshir eder ve senin üzerindeki gücünü kaldırır. O seni
secdede gördüğü zaman kendini [ve Allah’ın emrine isyan ederek Hz.
Adem’e müteveccihen secde etmeyişini] düşünür, azabının ateşiyle
yanmakta olduğu halde seni muti görmekte ve kendisini bekleyen akıbeti
müşahede etmektedir. [...] Allah sizi ve beni secde edenler ve
bulanlardan (mimmen secede ve vecede) kılsın. (Tenezzülat,
s.102)
Muhyiddin İbn Arabî (k.s)
Muhyiddin İbn Arabî (k.s)
Sabah namazı
"Sabah namazının iki rekatı sünneti dünyadan ve dünyada bulunan herşeyden daha hayırlıdır" (s.a.v.)
Görmek / Hayal / Ruh
İçindeki Hayali Ruhunla görmektesin.
İnsan(Ruhun)'ın görmesi, Allah'ın Basir Sıfatı ile mümkündür. Ruhunun
ayrıca bir Gözü yoktur. “ve nefahtü fîhi min rûhi” [Sad 72] .. ve
"Nefsini bilen rabbini bilir" (s.a.v.). O ise, Zatıyla
(Ruhuyla/Kendisiyle) görür. "Basir" İsmi-Sıfatı Şehadet Alemindeki
"Görme" kavramına değil, İdrak'e ( Tam Farkındalık/ Biliş ) bağlanır.
Görülen şeyler, Tecellileri olmak bakımından O'ndan (Zat'ından), Zati
açıdan ise O'nda (Ahad'da) görülür.
Madde - Mana / Celal
Madde, Mana'dan Zuhur eder. "Harf" de öyle.
Hatta şöyle: "Madde, Celal Tecellisinin Eseri olduğu için Sert ve Ağır OLmaktadır."
Hatta şöyle: "Madde, Celal Tecellisinin Eseri olduğu için Sert ve Ağır OLmaktadır."
Yazı esnasında eli görmeyen kimse, kalemin hareketini, kalemden sanır.
Geceleyin zindandakilerin zindandan haberleri yoktur, Sultana mensup davetliler, geceleyin devletten haberdar değildirler.
Ne gam var, ne kâr ve ne zarar düşüncesi. Ne bu filân kadının hayali, ne o filân erkeğin kuruntusu!
Ârifin hali , uyanıkken de budur, Tanrı”onlar uykudadırlar” dedi, bunu inkâr etme.
Onlar, gece gündüz dünya ahvalinden uykudadırlar; Rabb’in elinde evirip çevirdiği kalem gibidirler.
Yazı esnasında eli görmeyen kimse, kalemin hareketini, kalemden sanır.
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)
Ne gam var, ne kâr ve ne zarar düşüncesi. Ne bu filân kadının hayali, ne o filân erkeğin kuruntusu!
Ârifin hali , uyanıkken de budur, Tanrı”onlar uykudadırlar” dedi, bunu inkâr etme.
Onlar, gece gündüz dünya ahvalinden uykudadırlar; Rabb’in elinde evirip çevirdiği kalem gibidirler.
Yazı esnasında eli görmeyen kimse, kalemin hareketini, kalemden sanır.
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)
Ruh / Yakin (Devam)
( Ruh'daki yakınlık nerede* ! Dıştaki içteki yakınlık nerede ! )
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.) / Futuhat (Mealen)
* "Nerede" kelimesinden kasıt "Ünlemek"dir.
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.) / Futuhat (Mealen)
* "Nerede" kelimesinden kasıt "Ünlemek"dir.
Beyin / Alem
Beyin ve Alem sanki Dışarıdan Görülmüş gibi konuşanlar ! Dışarısı hakkında konuşurken İçinize, daha bi Dikkat ediniz !
Tanrı Yoktur / LA İLAHE İLLLAH / Mana ( Devam )
ZünNun (Yunus). . . Hani kızarak çekip gitmiş ve kendisini sıkıştırmayacağımızı zannetmişti! Nihayet karanlıklar içinde: "(lâ ilâhe) İlah yok (Ben"lik" etmeyeceğim); sadece Sen ! Senin tespihindeyim ! Muhakkak ki ben zâlimlerden oldum" diye yönelmişti.
Enbiya 87
( O, ) Onların ( Resullerin ) önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar, O'nun hoşnutluğuna ( Razı olmak) ermiş kişilerden başkasına şefaat etmezler
( kayırmazlar ). Onlar, O'nun haşyetinden titrerler.
Enbiya 28
Onlardan (Resullerden) kim: "Ben, O'nun dûnunda bir İlahım (yanısıra "benliğimle" ben de Uluhiyetdeyim)" derse; ona, bunun sonucunu cehennem olarak yaşatırız ! İşte zalimlere sonucunu böyle yaşatırız.
Enbiya 29
De ki: "Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, gelin aramızdaki şu ortak anlayışa; Allâh'tan başkasına kulluğu düşünmeyelim; hakikatimiz olan Allâh'a hiçbir şeyi şirk koşmayalım; bazımız bazımızı (mesela İsa'yı a.s.) Allâh dûnunda Rab ittihaz etmesin (Allâh yanı sıra ilâh - tanrı edinmeyelim). " Eğer bunlara karşı çıkıp yüz çevirirlerse, o takdirde deyin ki: "Şahit olun ki biz Allâh'a teslim olmuşlardanız. "
Ali İmran 64
Görmek / Hayal / Ruh
Âmalar, Duyularıyla Görebilmekteler.
"Görme"nin, Eşya Şartı olmadığını buradan Görebilirsin. Şart olan,
"Duyular ve Duyulanlar" ve bu Duyular ile Duyulanları Algılayanlardır.
Fotoğraf Makinelerinin Duyuları olmadığı gibi, Algılayamazlar da. Peki
Dış gözleri ile görebilen İnsanlar, İç Alemde, hangi Göz ile
görmekteler. Dışta olmayan bu görme, içimizde bulunan Hayal ile
gerçekleşmekte. Eşya'nın hükmü bu "Görme" esnasında kalkmıştır. Bu
Görme'yi mümkün Kılan, Hayal olduğu gibi, görülen o Suretler de
Hayal'den meydana getirilmiştir. Görmek, Görüleni gerektirir. Ruhların
Varı Yoğu nedir !..
Kul huvallâhu ehad
Kul huvallâhu ehad (ehadun).
1. kul : de
2. huve allâhu : O Allah
3. ehadun : bir, tek
İhlas 1
1. kul : de
2. huve allâhu : O Allah
3. ehadun : bir, tek
İhlas 1
Hakikat Arayışı
Sende Hakikati Keşfetmek, aramak, bulmak
yoksa, beğenmediğin Müslümanlardan farklı değilsin. Hele ki 'benim de
bir Fikrim var' diyorsan durumun daha da vahimdir. Hak değil de "bir
işin Hakikati" anlamında bile Hakikat arayışın yoksa "Cahil"sin; başka
da birşey değilsin. Bu Arayışı kolaydır sanma.
ME'ARİC SÛRESİ
ME'ARİC SÛRESİ
17-) (O Leza) çağırır (hakikatine davet olunduğunda) arkasını dönüp, yüz çevirip gideni!
18-) Toplayıp da servet yığanı!
19-) Muhakkak ki insanın yaratılışında hırs ve doyumsuzluk mevcuttur!
20-) Ona hoşlanmadığı şeyle karşılaştığında feryat edip bağırandır (tahammülsüz)!
21-) Ona hayır ulaştığında ise pinti, bencildir!
22-) Sadece musallîn (bilfiil salât yaşayanlar) müstesna!
23-) Onlar ki sürekli salâttadırlar (sürekli Allâh'a yönelişlerini muhafaza ederler)!
24-) Onlar ki, onların mallarında bilinen bir hak vardır;
25-) Yardım talep eden ve mahrum için.
26-) Onlar ki, din (ceza - yapılanların sonucunun yaşanacağı) süreçlerini tasdik ederler!
27-) Onlar ki, Rablerinin azabından endişe duyanlardır.
28-) Muhakkak ki Rablerinin azabına karşı güvenceleri yoktur!
29-) Onlar ki, cinsel organlarını aşırılıktan korurlar.
30-) Eşleri veyahut tasarrufları altındakiler müstesna! Çünkü onlar (bundan dolayı) kınanmazlar!
31-) Artık kim bundan ötesini isterse, işte onlar sınırı aşanların ta kendileridirler!
32-) Onlar ki (insanın yüklendiği) emanetlerine ve (Allâh'a) ahdlerine riayet edicilerdir!
33-) Onlar ki, şehâdetlerinde kaîmlerdir !
17-) (O Leza) çağırır (hakikatine davet olunduğunda) arkasını dönüp, yüz çevirip gideni!
18-) Toplayıp da servet yığanı!
19-) Muhakkak ki insanın yaratılışında hırs ve doyumsuzluk mevcuttur!
20-) Ona hoşlanmadığı şeyle karşılaştığında feryat edip bağırandır (tahammülsüz)!
21-) Ona hayır ulaştığında ise pinti, bencildir!
22-) Sadece musallîn (bilfiil salât yaşayanlar) müstesna!
23-) Onlar ki sürekli salâttadırlar (sürekli Allâh'a yönelişlerini muhafaza ederler)!
24-) Onlar ki, onların mallarında bilinen bir hak vardır;
25-) Yardım talep eden ve mahrum için.
26-) Onlar ki, din (ceza - yapılanların sonucunun yaşanacağı) süreçlerini tasdik ederler!
27-) Onlar ki, Rablerinin azabından endişe duyanlardır.
28-) Muhakkak ki Rablerinin azabına karşı güvenceleri yoktur!
29-) Onlar ki, cinsel organlarını aşırılıktan korurlar.
30-) Eşleri veyahut tasarrufları altındakiler müstesna! Çünkü onlar (bundan dolayı) kınanmazlar!
31-) Artık kim bundan ötesini isterse, işte onlar sınırı aşanların ta kendileridirler!
32-) Onlar ki (insanın yüklendiği) emanetlerine ve (Allâh'a) ahdlerine riayet edicilerdir!
33-) Onlar ki, şehâdetlerinde kaîmlerdir !
Seni benden, beni senden alacak yoktur.
Rahmetini ve Yüceliğini Tespih ederim. Seni benden, beni senden alacak yoktur.
Maksat yarar ise hastalık bedene nereden girdi? Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
Sonra bilmelisin ki: Allah beden şehrinin düzenlenişinde insanı iki kısım yaratmış, kalbi de tıpkı iki şey arasındaki ayraç gibi, iki kısım arasındaki ayraç yapmıştır. Üst kısma-ki o baştır- bütün duyusal ve ruhsal güçleri yerleştirdi. Diğer yarımda ise sadece dokunma duyusunu yerleştirdi. Böylece insan, bütün bedenine yayılan bu özel güç yönünden duyumsayan ruhuyla serti, yumuşağı, sıcağı, soğuğu, yaşı, kuruyu algılar. Bedenin yönetimi ile ilgili doğal güçleri bakımından ise Allah insanın diğer yarısına çekim gücünü yerleştirdi. O güç vasıtasıyla hayvani nefs, karaciğer ve kalb gibi organların düzgün kalmasını sağlayacak şeyi kendine çeker.Allah ona tutma gücünüde yerleştirdi. Bu güç ile hayvani nefs, çekim gücünün organa çektiği şeyi tutup yararının bulunduğu şeyi alır.
Şöylede iddia edilebilir. Maksat yarar ise hastalık bedene nereden girdi?
Bilmelisin ki hastalık, bir organın hak ettiğinden fazlasının bedene girmesi yada hak ettiği şeyin eksikliğinden kaynaklanır. Çekim gücünde hak ediş ölçütü bulunmaz. Dolayısıyla bedenin gereksinim duyduğundan fazlasını yada eksiğini organa çektiğinde hastalık oluşur. Çünkü onun hakikati, çekmedir, ölçüm değildir. Çekim gücü organın yararının bulunduğu şeyleri doğru bir ölçüye göre alırsa bu durum kasıtla değil, tesadüfen olmuştur yada başka bir güçten kaynaklanır. Böyle olmasının sebebi, sonradan yaratılmışın kendi eksikliğini ve Allah’ın dilediği şeyi yaptığını öğrenmesini temindir.
Bedenin diğer yarısında ise itme gücü bulunur. Bu güçle beden terler. Çünkü doğa öel bir miktarı kendinden uzaklaştıramaz. Çünkü oda ölçüyü bilmez. O mizaca ilişen fazlalıktan başka bir durum nedeniyle hükme konu olur. Bütün bunlar üst ve alt bölümleriyle bedene yayılmıştır. Diğer güçlerin bulunduğu yer ise üst yarımdır. Söz konusu yarım değerli yarım, iki hayatın bulunduğu yarımdır. Bu iki yarım kan ve nefsin hayatıdır. Bu organlardan hangisi ölürse kendisinde bulunan güçlerde kaybolur. Onların varlığı hayatın bulunmasına bağlıdır. Organ ölmeyip kuvvetin mahalline bozukluk iliştiğinde o gücün hükmü bozulur geçersizleşir ve doğru bilgi vermez. Buna örnek olarak hastalığın iliştiği hayal mahallini verebiliriz. O halde hayal geçersiz olmaz. Sadece bilgi olarak gördüğü şeyde doğruyu kabul etmek geçersizleşir. Akıl ve bütün ruhsal güçlerde böyledir.
Duyusal güçlere gelince, onlarda mevcuttur. Fakat bulundujları organlardaki bu duyularla algıladıkları şeylerin arasına göze inen su yada başka perdeler girer. Güçlere gelince, onlar sürekli kendi yerlerinde perdeyi gözler ve onu görür.Bu, körün bulunduğu karnalıktır. Başka bir ifadeyle o, perde karanlığıdır. Dolayısıyla onun gördüğü şey, perdedir. Aynı şey bal ve şekeri acı olarak duyumsayan için söylenebilir. Tatma gücünün kendisinde bulunduğu organ için temas eden kısım, acı safradır. Bu nedenle acılığı algılamıştır. Böylece duyu acılık algıladım der. Hüküm veren yanıldığında şöyle der; Bu şeker acıdır. İsabet ederse acılığın nedenini bilir ve şeker hakkında acılık hükmü vermez ve algı gücünün neyi algıladığını bilir. Ayrıca tanık olan duyunun her halükarda isabet ettiğini, hüküm verenin ise bazen yanıldığını bazen ise isabet etiğini öğrenir.
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
Düşünceler / Ruh
"Düşüncelerinin" önüne geçme; önünde durma. Çünkü senin Yerin, Düşüncelerinin Berisinde.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)