Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Ruh (Devam)

Ruhun Kulağı var zannedene Düşüncesinde, Rüyasında şaşılır. Kulda şu Kulak varsa da Sureti ile değil.. ancak Semi ile duyar. Körün Göz'den nasibi yoksa da, Basîr'den var...

Allah'ın onu koruduğunu mülâhaza etmeli

Şayet kul ahlâk-ı hamidenin mertebelerini bir bir güzel ahlâkla kat ederse, Allah'ın onu koruduğunu şöyle tefekkür etmeli.

1. Sabır ile telaşlanmaktan,
2. Şükürle nankörlük etmekten,
3. Adil olmakla zülüm işlemekten,
4. Uyanmakla uyuya kalmaktan,
5. Hatırlamakla unutmaktan,
6. Dikkatli olmakla gaflette bulunmaktan,
7. Ayıklıkla sarhoşluktan,
8. Ümid var olmakla umidsizlikten,
9. Güleryüzlü ve geniş olmakla ekşi suratlı ve sıkıntılı olmaktan,
10. Cömert olmakla varlık kölesi olmaktan,
11. Unsiyetle heybetten,
12. Cemale temaşa ile Celalden,
13. Mutedil olmakla Cemala takılı kalmaktan,
14. Visalle arzularla yetinmekten,
15. Hatalardan geri dönmekle yerinde kalmaktan hep Allah'ın onu koruduğunu mülâhaza etmeli

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Tasavvuf/Nefs

"...nefsin yaratılışında asi olan muhalefet etme özelliği..." ile işe başlanınca herkes her aklına gelen Fikre kılıf bulabilir.. Bilgi ve Anlayış ile hareket edilirse hiçbir konuda Muhalefet olmaz.

Alim/Arif

"...Ey insanlar!. Allah ve Rasûlü'nün bizler hakkında kullandıkları ismi niçin değiştirip yerine Arif diyorsunuz? Bu yaptığınız, nefsin yaratılışında asi olan muhalefet etme özelliğinden peyda olmaktadır..."

‎"...İlimle marifet arasında çok ince bir fark vardır. O da ilim; külliyatlara taalluk eder. Marifet ise cüziyatlara. Öyle ise, ilmin muteallak külliyatlara nazaren cûziyatlara olan muteallakı itibariyle küllileri kapsamına almaz, işte bu farka binaen Allah'a "Âlim" denir. "Arif" denilmesi caiz değildir.

ilmin kendisinde vaaz edilmesi gerekli olan makamda marifeti kullanan şahıslar, Verasat-ı Nebevide tahkik sahibi olsaydılar o makama ilim ve makam sahibine de Âlim ismini verirlerdi. Böylece onlar, adâb-ı ilâhiye ile hareket etmiş olurlardı.

Sehl bin Abdullah -Allah ondan razı olsun- bu makamda alâkalı söylemiş olduğu şu cümleleri, işin hakikâtini ne güzel izah etmektedir.

— "Kişinin Ârif-i Billâh olması; ilim ile ALLAH'I bilmesine bağlıdır..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Meşgul vermesi bulunmayan Hak!

Hakk! Hak! Vasıtasız!; Mutlak Hakk! Meşgul vermesi bulunmayan Hak! Kendisine yönelenleri Kendisine yönelten! Kimsesizlerin kimsesi! Münezzeh Hakk!

* * *

Severim ben seni candan içeri
Yolum vardır bu erkandan içeri

Beni bende demen bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri

Nereye bakar isem dopdolusun
Seni nere koyam benden içeri

O bir dilberdurur yoktur nişanı
Nişan olur mu nişandan içeri

Beni sorman bana bende değilim
Suretim boş yürür dondan içeri

Beni benden alana ermez elim
Kadem kim basa sultandan içeri

Tecelliden nasib erdi kimine
Kiminin maksûdu bundan içeri

Kime didar gününden şu'le değse
Onun şu'lesi var günden içeri

Senin aşkın beni benden alıptır
Ne şirin dert bu dermandan içeri

Şeriat, tarikat yoldur varana
Hakikat, marifet andan içeri

Süleyman kuş dilin bilir dediler
Süleyman var Süleyman'dan içeri

Unuttum din diyânet kaldı bende
Bu ne mezhebdürür dinden içeri

Dinin terkedenin küfürdür işi
Bu ne küfürdür imandan içeri

Geçer iken Yunus şeş oldu dosta
Ki kaldı kapıda andan içeri

Yunus Emre (k.s.)

Zikir/ Zahir/ Batın (Devam)

Hatırlamak, aramak, bulmak değildir mesele Bilen için. Unutmamaktır. Ne kayboldu ki ararsın.. Zuhur eden O; ki bildin madem.. Batın olan ne ki de Zuhurunu ararsın. Hatırlamak, aramak, bulmak değil.. Unutmamaktır.

Fakat : "...Allah attı..." [Enfal/17]

O'nu Hüviyetiyle An'da Müşahede edebilmek için yaratılan şeyi yaratılış hakikatine göre değerlendirmen gerekir. Bunu yapabilenlerden olursan -ki ancak yine İlim'ledir- O'nu Kafir'de de bizZat seyredebilrsin. Şahdamar-lar-ından Yakındır. Martı Martılıktan dışarı adımını atamayacağı gibi İnsan da İnsanlıktan dışarı adımını atamaz.. Fakat : "...Allah attı..." [Enfal/17]

O'nun baskısı Tehdit olmaz, İhtar olur..

O'nun baskısı Tehdit olmaz, İhtar olur..

Satır başı bile olsa "Allah" ismini küçük harfle başlatana ne denir?.. Mahalle baskısından başka birşeye yoramam ben bunu. Sen hiç Kabus baskısı gördün mü? Bence her baskıyı yerli yerinde görmek lazım. Yer değiştirmeleri de mümkün. Mahallelinin derdi kendine yeter.

Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.

Dünya, Tabiat'ın karanlığı ve Nefs, insanı devamlı bir zorbalıkla ve kör bir inatla kara deliğe çekmekteyken İnsan'ın sadece Ümidini koruyor olması az şey değildir. İmanını koruyanlar için ise Ahirette paha biçilmez şeydir. Allah'ı isteyenlere de bundan daha büyük bir Cihad bulunmaz.

Ey oğullarım! Gidin Yûsuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.

[Yusuf/87]

Hz. Peygamber (sav) söyle buyurdular: " Kim Allah'tan başka ilah olmadığına Allah'ın bir ve şeriksiz olduğuna ve Muhammed'in onun kulu ve Resulü (elçisi) olduğuna, keza Hz. İsa'nin (a.s.) da Allah'ın kulu ve elçisi olup, Hz. Meryem'e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, keza cennet ve cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, her ne amel üzere olursa olsun Allah onu cennetine koyacaktır.

"Peki ben ne yaptım, yapıyorum veya yapmadım, yapmıyorum da böyle oldu"

İlk önce, "Peki ben ne yaptım, yapıyorum veya yapmadım, yapmıyorum da böyle oldu" demedikten sonra, hiçbir zaman bu Yol'da olamazsın.. İstersen Kitap yaz.. Şems gelir, seni komple yakar.. gidiverir.. bi fayda da bulamazsın...

Ben bu Yol'dan bahsediyorum.. Belki de senin kadar geniş bir yolda değilimdir...

Enel Hakk/ Melamilik/ Allah Bildi/ Allah Bilsin (Devam)

"...şüphe yok ki ben pek yakınım..."

Bakara/186

Allah Teala kulunun dili ile "Semiailahü limen ham'ıdeh-Allah, kulunun hamdını işitti" buyurur.

Hz Peygamber s.a.v.

Eğer söz Hak ise, söyleyen hangi türlü olursa olsun şüphesiz Hakk'tır.. Ama O'nun söylemesi başka, Kuldaki Hal başka olabilir.. Sen Hakk bir sözü bağırdığın kimseyi dikkate almadan incitecek şekilde ve yetkin olmadığın ((Halde)) söylediğinde, karşındakinde sadece Hakk'ı duyup onu Yükselten Hakk olduğu gibi, senin yöneldiğin memnun olduğun fakat O'nun beğenmediği ((o Hal)) ile seni Alçaltan da O'dur...

"...Hak yüce Allah asla "Enel Hak", yani ben Hakkım demez.
Allah, her zaman beni kutlayın, beni kutlayın! da demez.
Çünkü bunlar hayret ve taaccub ifade eden sözlerdir.
Hak nasıl olur da hayret ve taaccub ((beyan)) eder?
(( Eğer kuluna ait bir ilgi dolayısıyle ))
taaccüp ifade eden süphan kelimesini kullanırsa doğru olabilir..."

Şems-i Tebrizi (k.s.)/ Makalat


Kalbinin vecdinde çarşı ile mescit arasında fark görmeyen kişi, makam sahibi değil ((hal)) sahibidir.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


Melamilikde hiçbir surette "bağırmak/haykırmak" yoktur

Sadece Şeriatı bağıran değil.. Hakikat'i Şeriat'ı bağırdığı gibi duyuran da kapıda kalır.. Şöyle olan hariç:

"Sabır odur ki; iki elini ayağını keserler, onu köprünün üzerine asarlar ve hattâ bundan daha acâib muâmeleler yaparlar da bir kere âh etmez."


Kuranda "..Allah bildi..", "..Allah bilsin.." gibi ayetler Kulların yaratılışı mertebesinden byurulur. Yani: Alim olan ((Sıfat sahibi)) Allah, sizin yaratılışınızda ((Bilmekliği- Fiil- Süregelen/kesintili)) gerçekleştirsin ki siz ((Bilebilesiniz)). "Allah Bilir siz bilmezsiniz" ayetleri ise, hem zaten ((Alim olması-Tam ve Kesintisiz- Sıfat sahibi)), hem de üstte vurgulanan Fiil-i manayı kuşatır... Örneğin Allah Duymaklığı-Fiil gerçekleştirir, yani kendisi Duyan ((Sıfat sahibi)) olarak sizde Duymaklığı-Fiil-Fail gerçekleştirir ((Duyar)) ki siz Duya-bilesiniz... Allah, Ganiy (hiçbir şeye muhtaç değil, her şey O'na muhtaç)dır. Sizler ise, fakirlersiniz (devamlı ihtiyaç içindesiniz). Ahad olanı Kul ancak Ahad olandan Bilir. Yoksa Kul'un kendine ait Zat-i varlığı veya Sıfatları yoktur. Üflediği Ruh O'nun Emrinde-n- olduğu gibi, Zat-i bakımdan da yine O'nun Emrin-de-dir...

Kişi İlim vasıtasıyla bunları (İlmi) kastederek "Enel Hakk" diyorsa ne Ala!.. Fakat öyle bir Hallere kapılıp da Heybet okuyorsa, Yazık!...

"...Tam hürriyet kulluktur, hakiki kullukta da tam hürriyet vardır..."
[Ahmed Bin Hadraveyh (k.s.)]

Yaşamın, Hayatın Anlamı...

O, herşeyi bir bir açıklamış herşeyi toptan başlamadan bitirmiş olsaydı.. Senin ve
Yaşamın ne anlamı kalırdı ki? Sen dediğim, biz; şu Yaşam, başka nasıl oluşacaktı; olacaktı... Ki O, herşeyiyle Sınırsızdır.. Bizim için, başladı...

"..Şems-i Tebrizi hazretlerinin (k.s.) Makalat eserine bak.."

Kalb'in ne demek olduğunu anlamak için Şems-i Tebrizi hazretlerinin (k.s.) Makalat eserine bak. Kalp aynı "Makalat"dır. Kalp, Nefs'e, Sıdk ve İlim elbisesini giydirmektir. Nefs ve Şeytan, zalim, nankör, iftiracı, yalancı ve cahildir. Nefs ve Şeytan ne kadar da olsa Kalp elbisesini yırtmaya çalışır. Sen onları "Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları iftiralarıyla baş başa bırak" ayetiyle baş başa bırak ve aynı ayetle elbiseni onar. Şems-i Tebrizi hazretleri Telvin ehlinden idi. Fakat o, hiçbir an ! hangi haller içinde olursa olsun kapılıp da Allah'ı unutanlardan olmadı ! Sen de Kalp sahibi ol Makalat gibi; fakat hallerin peşine düşüp de Allah'la olduğunu unutma...

La ilâha illallâh

Ey Hak yolunun yolcusu! eğer sende bu yolun tutkusu varsa, senin başında bu kapûnın, bu dergâhın sevgisi bulunuyorsa, Hak ehlinin açtığı iman ve sevgi kapılarının anahtarı nedir? Biliyor musun? O, "La ilâha illallâh = Allahtan başka bir ilâh yoktur” kelimesini çokça, hoşça söylemektir.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

"...fasıklardan başkasını saptırmaz." [Bakara/26]

"...fasıklardan başkasını saptırmaz." [Bakara/26]

Fasık: Açıkça, hiçbirşeyi umursamayan, kale almayan, önemsemeyen, inkar eden...

Ruh/ İnsan/ Can/ Sivrisinek

Bitkilerin canlılığına bak bir de kendinin. Hakk'ın gözünden Bitkilerin canlılığına bak. İnsan'ınki ne kadar yüksek görünür sana. Kıyas yoktur Müteal'in yanında. Sen de o kadar canlısın işte. Ama küçük görmek yoktur Hayy'ın yanında...

Bakın, Allah, bir sivrisineği (hatta) ondan daha küçük bir şeyi örnek getirmekten kaçınmaz. İmana ermiş olanlara gelince, onun Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu bilirler. Hakikati inkara şartlanmış olanlar ise, "Bu örnek ile Allah ne demek istiyor acaba?" derler. Bu yolla Allah, bir çoğunu saptırırken bir çoğunu da doğruya yöneltir, fakat fasıklardan başkasını saptırmaz. [Bakara/26]

http://jonasclean.blogspot.com/2011/01/islak-siyah-pis-lagm-farelerinin-de.html

Tasavvuf/ Nefs/ Ruh/ İkilik

"...İnsanda ikilik vardır. İnsanın nefsi küfür ile ruhu da iman ve irfan iledir. Ruhaniyet üstün gelirse; balık, nefsaniyet galebe ederse olta olur..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)


Cihan-ârâ cihan içindedir, arayı bilmezler,
Ol mâhiler ki derya içredir, deryayı bilmezler...

İblis'i Kafirin Dost'u sanıyorsun...

İblis'i Kafirin Dost'u sanıyorsun
İnsan'ın kendi kendisine vesvese vereceğini sandığın için

Oysa İblis'in Dostluğu pek kısa sürer
İnsan bildiğini İnkar ettikten hemen sonra;
İntihar ettirinceye...

Şeytanlaşmış İnsan hiç eremez bu pak sırra
İblis'in kendisini inkar ettikçe...

Rahman'a ki hiç varamaz
Şeytanlığı yenmedikçe

Allah (c.c.)

"Koşup kaçmayın; size nimet verilen yere, yurtlarınıza dönün ki, sorguya çekileceksiniz" dedik. [Enbiya/13]

"...Allah'a kaçın..." [Zariyat/50]

İstediklerini yapmaları için süre de tanırım onlara... Muhakkak ki benim yakalamam çok şiddetlidir. [Araf/183]


"Koşun koşun, yol başında bekliyoruz; dünya lâyık değil bize, nazız, nimetiz biz."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)

Portakal ve Allah'ın İsimlerinin ne kadar farkındasın?




Vacid : Dilediğini istediği an bulan

Muhsi : Her şeyin sayısını bilen

Cami : İstediğini istediği zaman istediği yerde toplayan

Musavvir: Şekil veren

Settar: Örtücü

Basir : Her şeyi gören

Bedi: Güzel yaratan

Sani: Sanatçı

Habir: Haberdar olan

Hafiz : Koruyucu, gözeten

Hakim : Hikmet ve hüküm sahibi

Alim : Her şeyi çok iyi bilen

Rezzak: (Maddi-Manevi) Rızık veren

Kavi : Her şeye gücü yeten, kudretli

Malikül Mülkü : Mülkün ebedi sahibi

Gani : Çok zengin, başkasına ihtiyacı olmayan

Mukit : Bütün canlıların gıdasını veren

Rakib : Gözeten, zapteden

Halim : Yumuşaklık gösterici

Kerim : Çok cömert

Macid : Azamet ve şerefle vasıflı, rahmeti ve ihsanı bol, lütuf ve cömertliği seven şanı yüce, ulu, cömert

Berr : Kullarına şefkatli olup, lütuf, ihsanı, keremi, iyiliği ve bahşetmesi çok olan

Hamid : Hamd edilen, övülen, övgüye layık bulunan, öven

Mücib : Duaları kabul eden

Muaahhir : İstediğini sona erteleyici

Mukaddim : İstediğini öne alıcı

Samed : Muhtaç olunan ihtiyaçsız

Vedud : Seven, sevilen

Halik : Yaratıcı

Allah Kelamı..

Kasas/1-3

Ta, Sin, Mim.

Bunlar, apaçık Kitabın ayetleridir.

Mü'min olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun'un haberinden sana okuyacağız.

Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Muhakkak ki o, bozgunculardandı.

Allah Kelamı..

Vesvese/ Sabr/ Uzlet/ Arif/ Avam/ Evliya/ Şeyh/ Mürid/ Üveysi/ Ucb/ Kibr

Ebu Ahmed Sağır, Şeyh'e: "Beni (şeytani) vesvese rahatsız ediyor", deyince, Şeyh buyurdu ki:

- Öyle sufiler gördüm ki, şeytanla alay ederlerdi. Şimdi şeytan sufi ile alay etmektedir!

Ebu Abdullah Muhammed B. Hafif (k.s.)


"Sabr odur ki, (kişi), her iki halde de nefs huzur içinde olduğu için nimet ile mihnet (sıkıntı, üzüntü) halleri arasında fark görmez. Sabr, nefsin belada sükun ve huzur içinde bulunmasıdır."

Abu Muhammed Cehri (k.s.)


Uzletten (çekilme, inziva) sorulduğunda: "Meşakkatlardan uzaklaşıp sırrı muhafaza etmektir, sana merhamet etmese de" demişti.

Ebu Muhammed Cehri (k.s.)


"Arifler, daha başlangıçta Allah Teala'ya müracaat ederler, avam ise (diğer şeylerden) ümit kestikten sonra Allah'a müracaat eder."

Ebu Muhammed Cehri (k.s.)


Evliya kokusu Ca-nım bu, Evliya..


" Hocaya gittik ", diyen talebelere şaşarım. Biliyor musunuz ki ben hiçbir kimseyi üstad edinmedim. Çünkü mübarek ve müteal olan Allah benim üstadımdır. Bütün pirlere de hürmetim vardır."

Şeyh Ebu Hasan Harakani (k.s.)


"Şayet kul kendi izzetini Allah Teala'ya sunarsa, Allah da kendi izzetini onun üzerine koyup kula iade eder; kul, Allah'ın izzetiyle aziz olsun, diye."

Şeyh Ebu Hasan Harakani (k.s.)


Allah'ın Zat'ını, Kadrini, Lütfunu bırakıp da Kullarında Ucb, Kibr arayan Nefs'in gözüne Kuşlar pislesin

En büyük zikir Allah'ın zikridir

Gördüğün herşey >O'nun zikriyle< cuş u huruştadır
Bu manadan haberdar olan her gönlün manevi kulağı vardır
Gülüstanda tesbih okuyan sadece bülbül değildir
Her diken de O'nun tevhidini söyler

Sad-i Şirazi (k.s.)

"ve le zikrullahi ekber"

Allah daima kendi Zat-ı Ecel-li Âlâlarını teşbih ve zikreder. En büyük zikir Allah'ın zikridir. Buradaki âyette en büyük zikir Hak İle zikre iştiraktir. Sana senden yakın olanla...

Muhyiddin ibn Arabi (k.s)

Allah Sizinledir...

"Bir gece Mısır'da bir genç ile ihtiyar mürakabeye oturmuşlar, diye duymuş, bunun üzerine oraya gitmiş, üç defa kendilerine selam vermiş (hal hatır sormuş) ama cevap alamamış ve:

-Allah aşkına, selamımı alınız, demiştim. Bunun üzerine genç başını kaldırdı ve:

-Ey İbn Hafif! Dünya az birşeydir ve bu azdan da geriye az bir şey kalmıştır. Bu azdan çok nasib (ve azık) almaya bak!

Ey İbn Hafif! Selam vermek için boş zaman nasıl buldun? ve tekrar başını önüne eğdi. O sırada aç ve susuzdum ama açlığımı da susuzluğumu da unutmuştum. Bütün varlığımı onlara kaptırmıştım. Bekledim ve öğle namazını onlarla beraber eda ettim..."


Ebu Abdullah Muhammed B. Hafif (k.s.)

Feridüddin Attar (k.s.) / Evliya Tezkireleri

Tasavvuf/ İlah/ Tanrı Yoktur Ancak Allah

Tanrı derken de Put derken de ne dersen de, bilseler de bilmeseler de hep "Uluhiyet"den,
"Uluhiyet Sahibi Zat"dan, O'ndan, Allah'dan söz edilir..

O'ndan başka Uluhiyet Sahibi yoktur çünkü..

Yani özelde senin, genel de her İnsan için, hiçbir şey yoktur say.. O hariç..

Tasavvuf bu yüzden daha çok Yokluk üzeredir. Halk'a dönük yüzde yani; Yokluk temellidir.
Varlık üzre varlık temelli değil. Halk Varlık nedir bilse zaten !..

O'na Yakınlık, Ondan başka yolla olmaz.

Allah de.. ötesini bırak...

O, O'dur.

Ondan başka, İlah (Uluhiyet sahibi Zat) yoktur.

Zaten O'nu Varlık bakımından idrak (Kavramak), idrak edilemeyeceğini (Kuşatılamıyacağını) idraktir..

Allah soruyor: "Peki, Allah geceyi üzerinizde kıyamete kadar uzatsa, söyleyin, Allah'tan başka hangi ilah ışık getirebilir size? Hâlâ dinlemeyecek misiniz? Sor (onlara); Peki, Allah gündüzü üzerinizde kıyamete kadar uzatsa, söyleyin Allah'tan başka hangi ilah getirebilir bağrında dinleneceğiniz geceyi. Hâlâ görmüyor musunuz?" (el-Kasas, 28/71-72); "Sor (onlara); Peki, Allah işitme duyunuzu ve gözlerinizi alsa ve kalplerinizi de mühürlese (aklınızı alsa) söyleyin Allah'tan başka hangi ilah (geri) verebilir size bunları?" (el-Enâm, 6/46); "De ki: Çağırın Allah'tan başka kimleri çağırıyorsanız, göklerde ve yerde zerre kadar birşeye sahip olamaz onlar; göklerde ve yerde ne onların bir payları vardır, ne de Allah'ın onların arasında bir yardımcısı. O'nun katında, O'nun izin verdiği kimsenin dışında kimse için şefaatin yararı yoktur" (es-Sebe, 34/22-23)

Yunus

Dolayısıyla Allah'ı bırakıp sebeplere güvenip dayananlar daima azap içindedirler.

"...Yani sadece Allah'a yönelmek gerekir. İnsanlar sebeplere dayandıkları sırada Allah onlara azap eder, çünkü sebepler her zaman yitip gidebilecek olgulardır. Sebepler mevcutken, onların kaybolacakları vehmiyle azap eder, sebepler ortada yok iken, bu sefer de yokluklarıyla onlara azap eder. Dolayısıyla Allah'ı bırakıp sebeplere güvenip dayananlar daima azap içindedirler. Ama ortak koşmadıkları zaman rahat ederler, sebeplerin yitip gitmesiyle herhangi bir acı duymazlar..."

Muhyiddin ibn Arabi (k.s.)


"...Onun sebep yakıcılığına hayranım..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

"Bir gece Mısır'da bir genç ile ihtiyar mürakabeye oturmuşlar, diye duymuş, bunun üzerine oraya gitmiş, üç defa kendilerine selam vermiş (hal hatır sormuş) ama cevap alamamış ve:

-Allah aşkına, selamımı alınız, demiştim. Bunun üzerine genç başını kaldırdı ve:

-Ey İbn Hafif! Dünya az birşeydir ve bu azdan da geriye az bir şey kalmıştır. Bu azdan çok nasib (ve azık) almaya bak!

Ey İbn Hafif! Selam vermek için boş zaman nasıl buldun? ve tekrar başını önüne eğdi. O sırada aç ve susuzdum ama açlığımı da susuzluğumu da unutmuştum. Bütün varlığımı onlara kaptırmıştım. Bekledim ve öğle namazını onlarla beraber eda ettim..."


Ebu Abdullah Muhammed B. Hafif (k.s.)

Feridüddin Attar (k.s.) / Evliya Tezkireleri

Tasavvuf/Hızır/Üveysi

"...Her gördüğünü Hızır bil..." pek hoşuna gider de, "...Her gecesi Kadir olan..." Üveysi çok gücüne gider.

İnsan'ız ve mutlaka lakırdılarımız her zaman olmasa da hep bizim hakkımızda

İnsan'ız ve mutlaka lakırdılarımız her zaman olmasa da hep bizim hakkımızda. Bana Kaba kelimeler kullanıyorum diye kızıyorsun, sana söylemişim gibi üzerime geliyorsun ama, çok şey var ki sureti Küfür olmasa da Tavrı küfür. Eğer sen sözümü hiçbir manayı gözetmeden sadece suretine bakarak kaba buluyorsan bu İnceliği asıl ben senden görmek dilerim. Yoksa seyrettiğin herhangi bir Film'in altyazıları da o sahnenin manasını düşünmedikçe, akletmedikçe, tartmadıkça sinir bozucu gelebilir. İnsan'ız ve mutlaka lakırdılarımız her zaman olmasa da hep bizim hakkımızda.


"...Yokluk aleminde az söz söylemeye ahdettim amma dikensiz gülü kim görmüş?

Kardeş, tanık ol, biz bu gülün dikeniyiz; bu çeşit diken olmakla da övünülür, arlanılmaz bundan..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

İnşâAllah...MâşâAllâh...

İnşâAllah = Allah dilerse. ( Kabul, Dua, Saygı manasında... Çoğu kez de Şeytan Nefs'i Gaflete daha çok yatırmak için bu manalar zikredilmeden papağan gibi söyletir..)

MâşâAllâh = "Allâh'ın dilediği" şey.. "Allah'ın dilemesi"... (Hayret, Övgü, Şükür, Dua..)

Tasavvuf/Vehim/Tasarruf/Marifet

Allahın Kullarının vehminde cirit atmak, ne Tasarruftur ne de Marifet. Azcık bile böyle bi işe sürüklenenler, Alemlerin Rabbinin tutuşturduğu yanan bir seccadede Teheccüd Namazına kaldırıldıklarını Hayal etsinler. Vehimde değil, gerçekten yanan bir seccade. Başkalarının değil kendi Nefsinin peşinde ol. Yani gerçekten büyüklerin yolunda.

eğer Allah'a itaat eden biriysen

Sakın seninle aynı cinsten olmayan cansız varlıklar, bitkiler ve hayvanlar gibi türler hakkında benim cinsimden değildir deme. Aksine, eğer Allah'a itaat eden biriysen, Allah'a itaat eden her şey senin cinsindendir.

Muhyiddin ibn Arabi (k.s)

Dost dostla serin günde gelir bir yere

Dost dostla serin günde gelir bir yere
Dostlar beraber varır güzelliklere
Gül bahçelerinde ilkbahar mevsimi
Güller tazelik verir diğer güllere

Hz.Mevlana

İmam-ı Rabbanî (r.a.)/Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)/ (Devam)

"...Tecellilerin telvinatı, sıfatlardan ve şunaattan haber verir. Hazret-i Zat telvinattan münezzeh ve müberradır. Orada kapanma mecali de yoktur..."

İmam-ı Rabbani (k.s.)

Et-Temkin: Telvin halinde (Halden hale İntikal edişte/dönüşmede) "yerleşiklik" (Uyanıklık/Temkin/Sabitlik) kazanma demektir bize göre. Bazılarına göre ise vusul ehlinin halidir.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

"...Bazılarına göre ise vusul ehlinin halidir..."

Yani sadece Temkinde olmak..

"...Kalbim bildiğimin katında yerleşmiş
O'nu müşahede eder; dilim ise sizin yanınızda..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Anlamayan kardeşlerim anladılar inşaallah...

http://jonasclean.blogspot.com/2011/01/zikir-devam-ekmel-olan-hatrlamak-degil.html

Quantum/Tasavvuf/ Bilim Canını Senin Zeki İnsan...

Ben söylemiyim de zeki insan (çünkü sen düdüksün).. 600 yıl önce yaşamış şu insan neden bahsediiyor sence?

"...Ben şöyle görüyorum: Bu iş pek acayip bir iş..her şey gözden kaybolmada; ama kimsecikler künhüne eremiyor.. hiç bir zerrenin öbüründen haberi yok..."

Feridüddin i Attar (k.s.)
Mantık al Tayr I- s.14

Ya şurdan ne anlaşılıyor: "...Havada dolaşan sözlü harfler var olduktan sonra onlara ölüm ulaşamaz; yazılı harfler böyle değildir; çünkü yazılı bir harfin veya bir kelimenin şekli değişikliğe uğrayabilir ve yok olabilir, çünkü onlar değişikliği ve yok oluşu kabul eden bir yerde bulunurlar.

Sözlü şekiller ise, değişikliği ve yok oluşu kabul etmeyen bir yerde bulunurlar. İşte bu nedenle, sözlü harfler için "beka", daimîlik ve ebedîlik söz konusudur. Dolayısıyla hava, gökyüzü bütünüyle âlemin sözüyle dopdoludur*. "Keşf" sahibi kimseler onları daimî duran suretler olarak görürler..."

-Harflerin İlmi-

Muhyiddin Ibn Arabi (r.a.)
( 1165 -1240 )

Sen ve Ülke asıl neden Geri görebiliyor musun?

Veya "neden ileri zekalısın sen" de denebilir..

La Kılıcı, Şirk Korkusu ve Zâti Hikmet

Şirk korkusu, O'nu Müşahede etmek isteyenin, O'nu yalnızca karşısında Müşahede etmek istemesinden kaynaklanır. Oysa O'nun için Cihet'ler söz konusu değildir. O Zatında kalsa ve Kullar için Sıfatlarıyla Zerre ve Kül, Teklik olarak Zuhur etmese idi ne Eşya ne de Kullar Var olabilirdi. O'nun Kendi Zatından aldığı Hikmetiyledir ki Kadın ve Erkek "İnsan" olarak Tek algılanabilirken "İnsan-lar" olarak da algılanabilirdir. El-an, Zat'ı, Vahid ve Ahad olarak, Zuhur etmek Perdesiyle Mevcuddur. Şah damarından yakındır. Tek olanın Uluhiyetten ve Rububiyetten Tecrit'i de mümkün değildir. Çünkü O Tek'dir. Dolayısıyla ortağı olamaz. Mutlak İlah'dır. Zuhur edenlerde Tekliğin idrak edilebilmesi O'nun Zatına Rücu olurken, bu Miraç safhası, İlahi edebin öğrenilmesi için İmtihan vesilesi kılınmıştır. "La ilahe illallah", herhangi bir söz değildir. La kılıcını İlimle parlat. Bil ki, her zaman ki gibi, bu devrin Müşriklerinin O'na ortak koştukları da ancak Zanları, Vehimleri, Hayalleridir; ki şaşılacak şey ki onların zannettiğinin aksine bunlar da İlahi Hikmet'dendir...

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)/ Zat/Vahdaniyet/Ahadiyet/Zuhur/Suret/Tecelli

Nice bilgi cevheri var ki şayet açıklasam

Bana 'puta tapıcılardansın' denilirdi

Müslüman adamlar kanımı helal görür

Yaptıkları en çirkin şeyi güzel sayarlardı


Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)


"...Bir müşrik'in birliğe inanmadığı düşünülemez. Aksine, birliğe inanır, ama uzak ve dolaylı bir mekandan, bu yüzden uzaklık bedbahtlığına mahkum olmuştur. Mümin ise, birliği yakın bir mekandan ifade eder, bu yüzden yakınlıkla mutlu olur. Yoksa müşrik dediğimiz insan, mabudun zatının vahdaniyetini ispat ettiği gibi ortağın (şerik'in) vahdaniyetini de ispat etmiş, sonra ortağın birliğine, maddi bir birlik atfetmiştir. Hakkın birliğine de vahdaniyetinin sırrını atfetmiştir. Tıpkı yüzün Kabe'ye kalbin ise Hakka yönelmesi gibi. Ancak Kabe'ye yönelmeye ilişkin emir meşru olduğu için yakınlık olarak kabul edilmiştir, ve tıpkı meleklerin zatlarının Adem'e, sırlarınınsa Adem'in yaratıcısına secde etmesi gibi. Şu halde bir emirden dolayı yerine getirilen her ibadet övülmüş, bir emirden dolayı olmayan her ibadet de yerilmiş, övülmemiştir. Ancak emir dışı ibadet de meşiyetle kaimdir ki, teklik (ahadiyet) zatının düzeyidir. Bu yüzden yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Onu biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar." (Hadîd, 27) Burada, riayet edilmesi gereken ve korunması gereken bir hakkının olduğuna işaret ediliyor. Bu, ilâhî gayret içindir. Çünkü sözkonusu mabuda ilâhî sır olduğunu tahayyül etmeselerdi, kesinlikle ona ibadet etmezlerdi. Dolayısıyla onlar açısından bu ilâhî sır, bizim açımızdan ilâhî emir konumundadır. Ancak Hak teala mutluluğu, meşiyet emrine, mutsuzluğu da meşiyet iradesine bağlı kılmıştır. Çünkü Allah'tan başka yasa koyucu, sari yoktur. İlâhî yasalar, akıl perdesinin gerisinden sırlara iner..."

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)


Tavafta dedim ki: Nasıl tavaf ederim?

O bizim 'sırr'ımızı algılamaktan alıkonmuş

Taş benim hareketlerimi anlayamaz ki

Denildi ki: Sen kendini yitirmiş bir şaşkınsın

Nuru parıldayan Ev'e (Kabe'ye) bak!

Temizlenmiş kalpler için bu açık kılınmıştır.

O kalpler ona perde olmaksızın Allah ile bakar


Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)

Herbişeye Kibr Ucb demek de bir hastalık..

Şefkat başkadır, küçümsemek başka.. Görülmemiş rezillik gizli,.. gökte zannedip yerdekini hafife alanlara.

Küçümsemeyi bırakalım.. Sen kimsin ki Şefkat göstericeksin Allah'ın Kuluna.. Bütün İyilikler O'ndan. Dört nala koşturduğun Kibir atı seni sırtından attığında... Anlarsın.

When the smoke disappeared , you see that if you are riding a horse or a donkey.

( Duman çekilince görürsün, bindiğin at mıdır, eşek midir.)

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)


Herbişeye Kibr Ucb demek de bir hastalık..

Sevgi/Ruh

Sevgi Cisimden gelmediği gibi Cisimlere de gitmez. Gittiğinde Putlar yıkılır. Sevgi de Emirledir zanlarını gider. Kendisini kaybetmez ki Putlar İlah edinilsin. Yok olmaz ki Sevgi bitsin. Sureti bırak üfleyenin Ruhuna yönel. O senin Kulun değil, Putlara girsin.

O'nu zorlayanlar O'nun kadar hırçınını göremezler. Ya yavru bir kediciğe dönerler. Ya da yanmış bir horoza. O'nu hesaba katmadan zorlayanlar..

Sevgilisi Şehvet olanın Sureti,
Sevgiliden değil, Öküzden gelir.


"Her ne olursa olsun, sevgiliden konuşmak daha tatlı!"

İmam-ı Rabbani (k.s.)


"Sus artık yeter! Sır perdelerini pek o kadar yırtma.
Çünkü bize, kırıkları sarıp onarmak, sırları örtmek yaraşır."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)

Ateist olma sebepleri...

Ateistlerin çoğu Dünyayı beğenmedikleri için Ateist olmuşlardır. Hayret! Allah Müslümanlardan da aynı şeyi isterken Ateist olmaları!

"...Gerçek hayat, Ahiret hayatıdır. Kavrayabilselerdi!" [Ankebut/64]

Resim yapan, Müzik yapan, Yazı yazan biri olarak, ne en mükemmelini yapıyorum, ne de her yaptığımı beğeniyorum. Hepsini de yerlerince görüyorum. Bazılarından da razı olmuyorum. Ben bunları apaçık kendimden biliyorum. Hiç şüphesiz el-Evvel'e şahidim. Yok idim. Aşikar, Var olunduğumu görüyorum.

O, bir şeyi beğenmeyip de yapıyorsa, o şeyi beğenmemesindeki Hikmet'ini, çok isteyenlere öğretir. Hiçbir zaman hiçbirşeyi beğenmek veya beğenmemek gibi bir durumda olmadığı halde...

Ölüm var Dünya hayatında Coni.. Yanlış mı biliyorum?

Velinimet

Veli/ Nimet/ Velinimet/ Biz mi O'nu tanıyoruz/ O'mu tanıtıyor/ Soruları önceden dağıtmış bir İmtihan görüyorum/ Torpili yok, görülüyor.

Resim yapan, Müzik yapan, Yazı yazan biri olarak, ne en mükemmelini yapıyorum, ne de her yaptığımı beğeniyorum. Hepsini de yerlerince görüyorum. Bazılarından da razı olmuyorum. Ben bunları apaçık kendimden biliyorum. Hiç şüphesiz el-Evvel'e şahidim. Yok idim. Aşikar, Var olunduğumu görüyorum.

"...İnsan bir yolcudur. Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği birşeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fani dünyadan da çıkacaksın. Öyle ise aziz olarak çıkmaya çalış..." [Bediüzzaman (k.s.)]

O, bir şeyi beğenmeyip de yapıyorsa, o şeyi beğenmemesindeki Hikmet'ini, çok isteyenlere öğretir. Hiçbir zaman hiçbirşeyi beğenmek veya beğenmemek gibi bir durumda olmadığı halde...

Ateistlerin çoğu Dünyayı beğenmedikleri için Ateist olmuşlardır. Hayret! Allah Müslümanlardan da aynı şeyi isterken Ateist olmaları!

"...Gerçek hayat, Ahiret hayatıdır. Kavrayabilselerdi!" [Ankebut/64]

Ölüm var Dünya hayatında Coni.. Yanlış mı biliyorum?

Zikir (Devam) Ekmel olan, Hatırlamak değil, Unutmamaktır…

Ekmel olan, Hatırlamak değil, Unutmamaktır. Hatırlamak için, “La Faile İllallah” ayetini okumuş olmak : “…fiillerinizi de yaratan Allah'tır.” [Saffat/96] …Kafi.. Bu yazı çoktan yazılmış bitmiş olduğu halde hala okumaktan anlamaya pek çok Fiil’inin içinde bulunmaktasın. Dolayısıyla Fail’in O olmadığı bir süre de olmamalı. Ekmel olan Hatırlamak değil Unutmamaktır. “Sizi de…yaratan…” [Saffat/96]… “Halik”, “Yaratıcı vasfı (Sıfat) kendisinin bulunan”, “Hallak” ise “ (Fail) Yaratmakta olan” manasınadır. Bu yazıyı yazmış olan, şu okuma anlama, hatırlama, görme Fiillerinin gerçekleştiği sırada yanında değil.. Ve şu yazıyı yazanın sende şu an bu Fiilleri gerçekleştirme Kudret’i de hiç bulunmazken,.. hepsinin Faili olan O Hallak’ı Hatırlamak, hiç Unutmamak, gerçekten çok önemlidir. Ki Kul bundan Gafil olarak “Gayrı bir bulanıklık” ile meşgulken, “O’nun Zikri” Apaydın kesintisiz devam etmektedir. Şu halde Kul için Halik’ı hiçbir an Unutmamak nasıl mümkün olabilir? O’nun Zikrine erişilmez!... Şu var ki biz o Zikir içinde (Yaşam) böylece Halden Hale geçirilirken, acaba hangi Haller içinde, hangi Haller peşindeyiz. O’nu Hatırlatan Haller mi? Unutturan Haller mi?... Arayan, Sefer halindedir. Sefer halinde olan Hareketlidir. Hareketli olan (Şan) ile Sabit olan (Zat) arasında ne büyük bir Fark var!.. Acaba Seferde olduğunu iddia eden gerçekten aradığının peşinde mi? Yoksa o Haller’e dalmış da Aranılanı unutur mu?!..



Senin yanında âşıklar kanatlanır uçarlar,
Gözlerinden ciğer kanı saçarlar.
Ben senin kapında toprak gibi oturmuşum.
Yoksa başkaları rüzgâr gibi gelip geçerler.

Şems-i Tebrizi (ks)


Şu bi Hal olmuş Arayan Şaşkın, acaba Aradığının da Haller içinde olduğunu mu sanıyor ki
O Aranılanı bir türlü bulamamakta…


Biz sevgili ile beraber oturmuşuz da; sevgili nerede deyip durmaktayız...

Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks)


Ekmel olan, Hatırlamak değil, Unutmamaktır…

Meğer ki imana erip doğru ve yararlı işler yapanlardan olsun ve birbirlerine hakkı tavsiye edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden...

Tuzak kuran değil, kurulanlar tarafında bulunmuştur
Oyun oynayan değil, oynananlar tarafında bulunmuştur
Dalga geçen değil, geçilenler tarafında bulunmuştur

“...Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.” [Tevbe/119]

"...ve onlar orada sırıtır kalırlar." [Müminun/104]

Meğer ki imana erip doğru ve yararlı işler yapanlardan olsun ve birbirlerine hakkı tavsiye edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden...

[Asr/3]

"...Allâh onlara zulmetmedi, lâkin onlar kendilerine zulmediyorlar."

[Al-i İmran/177]

"...Bu onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarından dolayıdır."

[Maide/58]

"Biz bizi Allah adına aldatmak isteyene aldanırız. Çaresiz. Bile isteye aldanırız."

Hz Ömer (r.a.)

http://www.youtube.com/watch?v=uP6Ma33_ZkI

Et-Temkin: Telvin halinde (Halden hale İntikal edişte/dönüşmede) "yerleşiklik" (Uyanıklık/Temkin/Sabitlik) kazanma demektir bize göre. Bazılarına göre ise vusul ehlinin halidir.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


http://jonasclean.blogspot.com/2008/03/sanat-yapan-saklad.html

Vahdet-i Vücud/Vahdet-i Şuhûd

Allah nerededir? ...

Bu soruya verilecek cevap ne ise,.. kişinin Şuhûd'u ona göredir...

Lafı dolandırmadan, bulandırmadan.. Akıllı olan için yeter kelamdır...


"Allah Teala, Musa'ya (a.s.) "Beni göremezsin", deyince bu soruyu ve cevabını duyan bütün civanmerdlerin dilleri lâ'l oldu."

Şeyh Ebu Hasan Harakani (r.a.)



















Siyah renk değildir...


Uzayın siyah değil fakat karanlık gözükmesinin nedeni ise şudur:
Uzayda, ışık kaynaklarından çıkan ışınları yansıtacak bir tabaka yoktur.
Işık saçan güneş ve yıldızlardan çıkan ışık ışınları uzayın dört bir tarafına savrulur. Bir yerden yansımadığı içinde tekrar bize gelmezler. (alıntı)

çeyreginin yarısını bile henuz keşfetmedigimiz onumuzdeki yuzyıllar içinde torunlarımız ve onların torunları tarafından keşfedilecek yer, boşluk. (alıntı)




"Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî..."

[Sad/72]


Boşluk mu o sendeki şimdi ?.. çekince beden posa..


"...Fezada hava yoktur.Niçinlerin, niçinlerin, niçini fezadaki bu havasızlıkta gizlidir..."

Münir Derman (k.s.)


Katışıksız Batın... Subhan.. Halik


Birleşmek, ayrı düşmüşler arasında gerçekleşir.. Zatına Aşık olmuş öğrenir ki, ne birleşirdir.. ne ayrılırdır..

http://jonasclean.blogspot.com/2010/01/ogul-allaha-ulasanlar-zata-gark.html

Şeriat/Marifet/Hakikat/Nefs

Bir halin ilimle sonuçlanmayan fazlasına itibar edilmez. Büyükler hale itibar etmezler.

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)

"...Mahzun olma, üzülme, ( Haline mağlup olma!...)

...(Çünkü) muhakkak ki Allah bizimledir ( Bil! )..."

[Tevbe/40]

"...üzülmeyesiniz (Hallerinize mağlup olmayınız) ve size verdiği ile de sevinip şımarmayasınız! (İki uçta da Hallerinize aldanıp nefslerinize kapılmayasınız/ Ki Allah'la olduğunuzu unutmayasınız! )..."

[Hadid/23]

"...nefsinize uymayın...(Hallerine kapılmayınız/ Biliniz)" [Nisa/135]

"...Ben pek yakınım..." [Bakara/186]


Allah kuluna kâfi değil midir? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur.

[Zümer/36]

De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. Selâm onun seçtiği kullarına.” Allah mı daha hayırlıdır, yoksa onların ortak koştukları mı?

[Neml/59]

Onların gizli konuşmalarının çoğunda hayır yoktur! Ancak bir yardımlaşma veya hayır gereği veya ara düzeltmeyi öngören (bu tür hayırlı bir aradalıklar) müstesna. Kim Allâh rızasını isteyerek bunları yaparsa, biz ona büyük mükâfat vereceğiz.

[Nisa/114]


"Keşif, ilka ve buluşma yahut hakikati kinaye etme yoluyla elde edilip de mütevatir
şeriata aykırı olan hiçbir ilme itibar edilmez."

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)


"İlim üçtür: Konuşan kitap (Kur'an), yaşanan sünnet, bir de 'bilmem' (la edri!) demektir."

s.a.v.

http://jonasclean.blogspot.com/2010/02/artk-onun-mukafatn-vermek-allaha-duser.html

Ruh/Ölüm/Düşünce/Suret/Tecelli/

Oturmak da Kalkmak da gördüğünün Hareketinden değil. Suretde duyduğun ve gördüğün His'tedir. His olmasa ne oturmakda ne kalkmakda Can var. Ne gitmekde ne gelmekde... Elde OLmayan "Düşünme" OLmasa "Fikir" nerede.

Ruhlar alındığında gözler açık kalsa da görürler değil...

Sen'in bana Rab oluşun bana övünç olarak yeter

Sen'in bana Rab oluşun bana övünç olarak yeter. Benim sana kul oluşum bana şeref olarak yeter.

Hz.Ali (r.a)

Koyun, kurt ile gezerdi, fikir başka başka olmasa

"...Koyun, kurt ile gezerdi, fikir başka başka olmasa..."

Aşık Veysel (k.s.)


Koyun kendi fıtratıyla safça Kurt'a yoldaş olmaya çalışırdı da o da yem olurdu Kurt'a, Koyun Kurt'un fikrini bilemese, duyamasa..

Ahmed er-Rifai (k.s.) / Allah'In Selamı ve Rahmeti onun üzerine olsun

"...İnsanın, kendisine kendinden vaaz ve nasihati olmazsa, yapılacak vaaz ve öğütlerden katiyen yararlanamaz..."

Ahmed er-Rifai (k.s.)

http://jonasclean.blogspot.com/2010/02/ahmed-er-rufai-ra.html

http://jonasclean.blogspot.com/2009/12/bu-vesile-ile-allahtan-isteyebilirsiniz.html

http://jonasclean.blogspot.com/2009/03/ahmed-er-rufai-hz-ks.html

http://jonasclean.blogspot.com/2010/02/verileni-gormeden-vereni-gormek.html

Lokman Suresinden

Görmedin mi ki Allah, geceyi gündüze dönüştürüyor, gündüzü de geceye dönüştürüyor! Güneş'i ve Ay'ı işlevlendirmiştir! Her biri belli bir ömre kadar işlevine devam eder... Allah yaptıklarınızdan (yaratanı olarak) Habîr'dir.

Bu böyledir çünkü Allah, "HÛ"dur; Hak'tır (Mutlak Hakikattir)... Muhakkak ki, O'nun dûnunda isimlendirdikleri şeyler, asılsız-boş şeylerdir! Muhakkak ki Allah "HÛ"dur; Âliyy'dir, Kebîr'dir.

İşaretlerinden size göstermek için, Allah nimeti olarak gemilerin denizde akıp gittiğini görmedin mi? Muhakkak ki bunda pek sabırlı ve çok şükreden herkes için elbette dersler vardır.

Onları kara bulutlar gibi bir dalga kapladığında, inançlarını sadece O'na hâlis kılarak Allah'a dua ederler... Onları karaya (çıkarıp) kurtardığımızda, onlardan bazısı orta yolu tutar. İşaretlerimizi çok gaddar ve çok nankör olandan başkası bile bile inkâr etmez.

Ey insanlar! Rabbinizden (size yaptıklarınızın karşılığını-sonucunu kesinlikle yaşatacağı için) korunun; babanın evladından, evladın da babasından hiçbir yararı olmayacağı süreçten dehşet duyun! Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır! Dünya yaşamı sakın sizi aldatmasın... O çok aldatıcı da (vehme tabi bilinciniz) Allah'la (O sizin hakikatinizdir, size bir şey olmaz diye) sizi aldatmasın (Sünnetullah'ı görmekten perdelemesin)!

[Lokman/29-33]

Eğer nankörlük yaparsanız bilin ki Allah size, hiç birinize muhtaç değildir; fakat O, yine de kullarının nankörlüğüne razı olmaz ama eğer şükrederseniz size rıza gösterir. Hiç kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir. Sonra tümünüz Rabbinize döneceksiniz ve o zaman (hayatta iken) yaptıklarınız(ın anlamın)ı size gösterecektir, çünkü O, (insanların) kalplerinde olan her şeye hakkıyla vakıftır.

[Zümer/7]

Bilgi/Porno/Muhteşem Dizi/Bu Yüzyıl

Sen hayattayken senin hakkında bir Film yapıcaklar ve sen bu filmden hoşlanmadığını belirttiğinde sana diyecekler ki: "E ama bu bi Hikaye!"... Yani ne diyeyim.. Cahil mi diyim Sanatçı mı diyim ne diyim..

Kaçıncısıydı 21. yüzyıldı heralde.. Evt bi de bunun yanında 21. yüzyılın Üniversiteli Genç Sanatçısının İdeali: "Porno çekmek"..

Muhakkak ki O

"...Muhakkak ki O, velî ve kerîmdir..."

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)

Modern/Mistik Kitaplar Hakkında (Evren kelimesi çokça geçen kitaplar...)

Bu Modern/Mistik kitaplar Uzakdoğu Öğretilerinden Batı anlayışına uygun olarak devşirilmiş kitaplardır ki sadece Allah'ın İşlerinden bahsettikleri için yalnızca belki o kadar bir zihin açıklığı yapabilirler.

Uzakdoğu ise "İşleri"nden ancak belki "Sıfatları"na (Sıfatlar) yükseltebilir.

Birinde sadece Sıfatlar, ötekinde ise sadece İşler vardır. Yani ikisinde de Zat yoktur. Dolayısıyla hepsi de yarı yola gelmeden kalır. Ki Başlangıç da olamamıştır.

İşler peşinde olan Evrenden başını kaldıramamış yani Nefsine daha da çok gömülmüşken, Sıfatlar peşinde olan da tamamen Alem/Evren'den tecrit edilmiştir. (Alemlerin Rabbi!) İki zümre de Tek olan'ı OLanda Fail olarak Müşahede edemez. (Subhanel Ferdissamed!) Çünkü açıkça görüldüğü gibi Zat hakkında ne rağbetleri ne de bilgileri vardır.

Bizde ise Zat bilindiği için yolculuk iki türde de nereden başlanırsa başlansın Tam olarak Yetkin olur: Zat>Sıfat>Fiil>Tecelli>İş veya İş-Tecelli-Fiil-Sıfat-Zat.

Teklik noktasında Zat düşünülmeksizin Yakin'e hiçbir manada Kamil olarak ulaşılamaz. Fakat Allah kendi İlminde olarak kişi için dilemiş (kabul etmiş), izin, yol vermişse başkadır. ( Muhtemel ki; Örneğin: Lao tzu, Toshiki İzutsu...)

Peygamberin Mutlak manada Peygamber ve ona gelen Vahyin Hakiki manada Vahiy olduğunu inkar eden Yakin'in kokusunu alamaz. Nerede kaldı ki İş, Sıfat, Tek' lik, Bir' lik...

O, merhametlilerin en merhametlisidir. (Ya Erhamurrahimin!)

Allah en doğrusunu bilir. Hüküm O'na aittir. Çok merhametlidir.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)/ Haller/Makam/İlim

"...


Kur'an'da "Bunda kalp sahibi olan kimse için muhakkak öğüd vardır" buyrulması kalbin türlü suretleri ve sıfatları kabul ederek bir halden bir hale geçmesi dolayısıyladır.


* * *


Allah ilmi sadece sevdiğine, hali sevdiğine ve sevmediğine verir. Çünkü ilim sabit, hal gidicidir.


* * *


Makam sahibi hüküm vermek isterse, bu inişin makamına tesir edeceğini bilmezse hale iner. Çünkü hüküm vermek hallere aittir. Kişi gerçek bir şeyhten bu makam sahibinin (İlim ve marifet makamı) bütün makamların sahibi olduğunu işittiğinde, onun hali değil ilmi artar. Çünkü kamil kişi, makamda yükseldiğinde hali eksilir. Müşahede Haktan başka'yı görmekten alıkoyduğu gibi, makam da halleri giderir.


* * *


Kalbinin vecdinde çarşı ile mescit arasında fark görmeyen kişi, makam sahibi değil hal sahibidir.


..."



Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Ateizm/Din/Nefs/Fıtrat/Evrim/İnkar

Örneğin Tecavüz bile Nefs'e göre düşünüldüğünde olağan hatta makbul hale getirilebilir. İnkar böyle dışarıdan müdaheledir. Fakat Fıtrat onu asla Emir olarak kabul etmeyecek ve hakikatini bilecektir. Aklın Allah'ı bilmesi de böyledir. Cahil İnsan Sosyal olsun Biyolojik olsun hangi türlü olursa olsun hiçbişeyi kendi Hevasının kılıfına uyduramayacaktır. Çünkü o inkarı sebebiyle zaten Fıtrat'ı bilemez. Dönüşemez.. Herşey yalnızca aslına döner.

Göklerde ve yerde istisna olmamak üzere herkes, kul olarak Rahmana gelecektir.

[Meryem/93]

Tasavvuf/Yeni/Yenilik/Geleneksel

Tasavvufda Yenilik arayan veya Geleneksel kelimesini çok sarf eden Heva peşindedir. Ne yeni vardır ne de eski vardır. Tasavvuf İçkin bir Tecritdir.

***

Heva kapısından girmek dilersen, kolayca girersin
Ne var ki, dışarı çıkmak istersen pek zordur bilesin

Cüneyd-i Bağdadî (r.a.)

(Doğum tarihi kesin bilinmemektedir. 200 (m-815) yılında Bağdat'ta vefat etti. Allah'ın Selamı Rahmeti onun üzerine olsun.)

Hızır/Tasavvuf

Süpermen'in Klark Kent veya Klark Kent'in Süpermen olduğunu öğrensem bu beni şok etmez. Allah hepsini de hiçbir şey değillerken yaratıyor değil mi?

Tasavvuf/Makam/Mertebe/Marifetullah/Allah'ı Bilmek

Yetkin olduğun halde başarılı olamadığın; başarılı olduğun halde Yetkin olamadığın zamanlar ve makamlar olacaktır. İki durumdan biri ezeli olsaydı O'nu tanımak ele geçmezdi.

Gönül/Aşk

Yeryüzü ile dağda aşk olmasaydı, gönüllerinde bir ot bile bitmezdi

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Yeryüzünde istersin Cenneti de a İnsan kardeşim! Allah daha ne yapsın?

http://jonasclean.blogspot.com/2010/02/sevgililer-gunu.html

İmam-ı Rabbanî (r.a.)/Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)/Tasavvuf/Osmanlı (Devam)

Röportaj: İmam-ı Rabbanî Hazretlerinin bu bahiste söylediklerini, alelâde insanların Vahdet-i Vücud mevzuundaki sözkonusu yanlış yorumlarına bir sed çekmek ve hakikati yerli yerine oturtmak tarzında değerlendirebiliriz değil mi?

W.Chittick: Kesinlikle öyle. Basit insanların bakışını düzeltmek içindir bunlar. Zaten gerek İbn Teymiyye’nin çağında yaşayan tasavvuf erbabı, gerekse İmam-ı Rabbanî devrinde Hindistan’dakiler, tek kelimeyle muhteşemdir ve Vahdet-i Vücud’a dönük böylesi yanlış bir yaklaşımları yoktur. Bunlardan, meselâ Şeyh Muhibbullah, İbn Arabî’nin Hindistan’daki en büyük talimcisidir. Fevkalâde bir anlayışı vardır İbn Arabî üzerine. Ve yine diğer birçokları da söz konusudur. Gerçi bunlar pek bilinmiyor artık. İmam-ı Rabbanî tanınıyor daha ziyade ve sanıyorum bunun arkasında çok çeşitli içtimaî, siyasî ve tarihî sebebler mevcut. Neticede, dediğimiz gibi, Şeriat karşıtlığının gerekçesi olabilecek tarzda beliren kimi yanlış Vahdet-i Vücud algılamalarına karşı İmam-ı Rabbanî, “Her şey O değil, O’ndandır” demiştir. Yine bu çerçevede, bir de, “Her şey O’nun Yoluyladır” denmiştir.

İbn Arabî’yi okursanız, elbette ki, “el-Vücud el-Hakk vel-Vahid” demiştir. Çünkü Tevhid’e inanır o. “De ki: O, Allah Bir’dir” (İhlâs, 1)

Röportaj: Allah’ın Varlığı ve Birliği önünde, kul için “ben!” demek nasıl bir cürettir diye de düşünmek lâzım.

W. Chittick: Tabiî ki. Toparlarsak, İbn Arabî, Hakk’ın Vücuduna ve Birliğine inandığı için tüm bunlardan söz etmiş, fakat Vahdet-i Vücud ifâdesini ayniyle kullanmamıştır. O yalnızca “Tevhid”i savunur eserlerinde.

Röportaj: Gerçi alelâde insanlar sadece İbn Arabî Hazretlerini değil, hemen her şeyi yanlış anlıyorlar ya, neyse. Bu noktada hatırımıza gelen bir incelik: Hafızamız yanıltmıyorsa, bir Nakşî büyüğü olsa gerek, Vahdet-i Vücud telâkkisi karşısında Vahdet-i Şühud’u savunuyor, ancak bu bâbda serdettiği hususlar Vahdet-i Vücud’u doğrular bir mahiyet arzediyor. “Hâl” meselesi…

W. Chittick: (Tebessüm ediyor) Aynı durum İmam-ı Rabbanî için de cârîdir. Eğer okursanız, İmam-ı Rabbanî İbn Arabî’nin söylemediği bir şeyi asla söylemiyor. İbn Arabî’nin “Vücud”la ilgili söylediklerini kendi kelimeleriyle aynen tekrarlıyor. “Şuhud” için de aynı husus geçerli. İmam-ı Rabbanî yalnızca, kendi zamanındaki Hindlilerin, “Heme Ost” (Her şey O’dur), demek ki Şeriat’e de gerek yoktur yollu, böylece Şeriat’ı zedeleyecek tarzda algılayabildiği Vahdet-i Vücud’a dair yanlış anlayışlarını doğrultuyor, bu nitelikteki sorularını cevablıyor. Hayır, böyle değil, diyor ve meseleyi izaha kavuşturma ve ifâde etmenin bir başka yoluna ihtiyaç duyuyor.

***

W. Chittick: Tasavvufun tüm biçimleri, nazariye yahut tatbikat bakımından. Hassaten, Fatih Sultan Mehmed, Sadreddin Konevî’ (İbn-i Arabi (k.s.)nin evladı) kayda değer bir talebesidir. Fatih, bazı ilim adamlarına, Sadreddin Konevî’yi Arabça’dan Farsça’ya tercüme etmelerini emretmiştir. Çünkü Sadreddin Konevî, eserlerini Arabça yazar, oysa Sultanın kendisi çok iyi Arabça bilmez, ancak Farsça’yı iyi bilir ve okur. Bu yüzden eserlerin Farsça’ya tercüme edilmesini taleb etmiştir. Yine Fatih Sultan Mehmed, görüştüğü bir âlimden, Sadreddin Konevî’nin “Miftahul Gayb” isimli en önemli, en zor ve nazariye bakımından da en ağır eserini kendisine Farsça açıklamasını, şerh etmesini istemiştir. İşte böylelikle, bu âlim mezkûr eseri Arabça’dan Farsça’ya tercüme eder, ayrıca uzun bir şerh kaleme alır ve bu şerhi de Sultan’a ithaf eder. Ben bu şerhi okudum. Okuduğunuzda görüyorsunuz ki, metinde anlaşılması güç bir noktaya gelindiğinde şöyle bir not düşüyor âlim: “Bu kısmı yazarak izah edemem, bunu Sultan’a bizzat kendim izah edeceğim.” Hemen anlaşılacağı üzere, bu sırf bir formaliteden, resmî bir vazifeden ibaret değildir. Ve, Sadreddin Konevî’nin Süleymaniye Kütübhanesi’nde bulunan çoğu kitabı, Fatih Sultan Mehmed’in şahsî kütübhanesinden buraya nakledilmiştir. Üzerlerinde bununla ilgili bir mühür mevcuttur. Mânâsı şudur ki, Osmanlı Devleti’nin dünya üzerinde kuruluşunun söz konusu olduğu yerde, Sadreddin Konevî de mevcuttur. Sadreddin Konevî’nin olduğu yerde, elbette İbn Arabî de mevcuttur. Bu çizgide, Osmanlı entellektüelleri üzerinde İbn Arabî’nin nüfûzu bir yana, Osmanlı Devleti’ni nazar-ı dikkate aldığımızda, bu vesileyle İbn Arabî’nin Batı ve dünya üzerindeki nüfûzuna da bir geçit bulabiliriz.

-23-28 Mayıs 2008 Hayreddin Soykan- W.Chittick röportajından alıntı-

***

http://jonasclean.blogspot.com/2010/06/yoklukmuhyiddin-ibn-arabiraimam.html

Şeyh/Mürid/Allah Dostları/ "Bir gün bütün insanları önderleriyle beraber çağırırız" (İsra 71)

" Ey dost!...Peygamber Efendimiz'e yetişip de aynı istifadeyi sağlayamadım diye üzülme!...O mübarek varlığın vârisi olan sâdıklarla beraber ol, aynı nasipten istidâd ve iştihân kadar rızıklanırsın."

Hz.Mevlânâ (k.s.)

http://jonasclean.blogspot.com/2010/06/vah-vah-o-fsltya-vah-okumakla-olmadysa.html

Sen benim gönlümde oldukça, Yemen'de de olsan benim yanımdasın. Eğer sen benim gönlümde değilsen, yanımda da olsan Yemen'de sayılırsın.

Hz Mevlana (k.s.)

http://jonasclean.blogspot.com/2010/01/allah-dostlarna-hucum-eder-onlar.html

Fırsatı kaçırmadan ve tereddüde düşmeden, bu fânî âlemin aldatmacalarından sıyrılmış, kendini tamamıyla Hakk’a teslim etmiş olan kâmil insanın eteğini tut ki, âhir zamanın, şu bozulmuş dünyanın fitnelerinden kurtulasın! Velîlerin sözleri âb-ı hayatla dolu, saf, dupduru bir ırmak gibidir. Fırsat elde iken ondan kana kana iç de gönlünde mânevî çiçekler, güller açılsın.

Hz Mevlana (k.s.)

http://jonasclean.blogspot.com/2010/02/bir-gun-butun-insanlar-onderleriyle.html

Mevlana Celalleddin-i Rumi (r.a.)

Ey evreni yoktan vareden Allah'ım! unutmaktan, sonradan var olmaktan sen münezzehsin,
başımda seni düşünmek, seni sevmekten başka ne varsa hepsi hatanın kendisidir.

Dilde seni zikretmekten, tesbih etmekten başka ne varsa, hepsi sapıklıktır, boştur...

Mevlana Celalleddin-i Rumi (r.a.)

Zorlamamak/Teslim/Tevekkül

"...Bir şey yapılacaksa /(!)/ Hakk Teala en iyisini yapar..."

Abdulkadir Geylani Hazretleri (k.s.)

"...çeşitli mânâları ...türlü misallerle açık olarak verdik..."

Bi öyle bi böyle Nefsime Hakim olamayıp Hallere girip çıkıyor da yazıyor değilim. Ki çelişki değil, Manaları yaşayanlar için bir bütünlük, almak isteyenler için de çok lüzumlu İlim var yazdıklarımda. Hz. Peygamber s.a.v. “Hikmet (İlim) mü'minin yitik malıdır. Nerede bulursa alsın” buyurdu. Ben şu manada yazıyorum:

"...çeşitli mânâları ...türlü misallerle açık olarak verdik..." [Kehf/54]

İç Ses/ Nefs/

Nefsinde olanlar Hüküm'ler değil, Tuzak'lar. O Tuzaklarda: Nefsinde yükselmek var; Celal'in Cemal'inden... Veya... "Emin" olmak var. Tecellilerinden Sıfatlarından Zatına kadar.

Üçüncü ki sonsuza dek sadece "Sürünmek"...

"[Allah:] “Korkmayın!” diye cevap verdi, “Şüphesiz [Ben her şeyi] işiterek ve görerek, sizinle beraberim." [Taha/46]

Allah (c.c.)/ Tanrı Kavramı/ La Faile İllallah/ Tek ve Bir

Gerçekten İnsanların Zihnindeki Tanrı'lık kavramından uzaktır Allahımız. Buna daha önce verdiğim benzeri bir örnek vericem pekiştirmek için. Herhangi paketi veya ayakkabı bağını düşünelim. O bağın üzerinde senin ellerinden gözüken Fiil ve Kudret aynı zamanda Bağda da Hakim. Senin ellerindeki Fiil ve Kudret aynı anda Bağda da Mevcut. Senin veya başka şeyin üzerinde Şahit olup Tecrübe edemediğinde de Kudret, Fiil her an mevcut hem de Fail. İşte O Kudretin ve Fiilin sahibinde olmaktasın. Eşyalarda zuhur eden Fiil ve Kudret aynı zamanda o Eşyaların varlığını da sürdüren ve Zuhur eden Kudret ve Fiildir. İşte O Tek ve Bir değil mi? Çocukluğu bırakman gerekir. Tanrılık çocukluktadır.

Allah'ın Tarikatı (Devam)

"...Sen aslanlar da köpekler gibi kapının dışında mı ölürler sanırsın? Yolculukta ölen aşıkları karşılamaya Padişah çıkar. Onlar ölmezler gaip gözlerini açarlar. Aşık olmayanlarsa kör ve sağır can verir giderler. O ay yüzlünün ayak ucunda solar Aşıklar. Güneş gibi apaydın olurlar. Birbirlerinin canına can kesilenler birbirlerinin aşkı ile ölürler..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)


Alim midir ol ilmine layık ameli yok

Cahil midir ol satar aşka iki cihanı.

Eşrefoğlu Rumi (k.s.)


“...Allah (c.c.) başka türlü emretmiş ise bir şey denemez. Allah’ın (c.c.) doğru yolu gösterdiği kimselere kimse şaşmaz…”

Abdulkadir Geylani (r.a.)


"...Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir."

[Hud/81]


"...Allah Teala'nın rahmeti Lut'a olsun, o aslında çok muhkem/sağlam bir kaleye sığınmıştı. / "...Eger, Hz. Yusuf (aleyhisselam)'un kaldığı müddetçe hapiste ben kalsaydim, davete icabet ederdim..."/ Allah ondan (Lut (a.s.)) sonra, her peygamberi kavminden kalabalık bir cemaat içinde gonderdi..."

s.a.v.


İlim ve Edeb lafla olmaz. İlk önce kendi Nefsini ve İlmini tartıcaksın. Sonra Allah sana bir yol verirse başkalarına söz edersin. Yoksa her zaman elinde kalan zulüm olur. Güya Yolun doğru olur. Oysa o Yol da Tektir yolun sahibi de. İstersen cemaat halinde bir kalede yaşa; Haddini aştığın sürece yerinde sayarsın. İstersen söz ettiğin bir Fare olsun.. Hiç farketmez. Yerinde saymana yeterli sebeptir.

Allah sana Doğruluk nasib etsin.

Tasavvuf/Gece

Ey gece, neşelisin, hep böyle neşeli gel, neşeli gel!
Ömrün bitmesin, kıyamete kadar uzasın gitsin,
dostun yüzünün güzelliğinden, hatırında öyle bir ateş var ki,
ey üzüntü, eğer cesaretin varsa gel, benim hatırıma gir!

Hz.Mevlâna Celaleddîn Rumî k.s.
Huu Canım Efendim Huu

Birlikteki bu tek renklilik, insana usanç ve sıkıntı veren tek renklilik değildir

Birlikteki bu tek renklilik, insana usanç ve sıkıntı veren tek renklilik değildir.
Belki o tek renk deniz gibidir, ona dalanlar da balık gibi hayat ve neşe içindedirler.
Karada gerçi binlerce renk var, ama balıkların kurulukla cengi var!
Misal olarak söylenen balık kimdir, deniz nedir ki yüce ve ulu padişah, ona benzesin!

Hz.Mevlâna Celaleddîn Rumî k.s.

İlim/ Tasavvuf

Medresemiz aşktır, müderrisimiz ululuk sahibi, bizse bilgi elde etmeye uğraşan talebeleriz.

Hz. Mevlânâ Celaleddin-î Rûmî (k.s)

Ölüm

İnsanlar, bütün zevklenebildikleri nimetlerden bir gün hiç şüphesiz zevk alamadıklarını gördüklerinde; ki hatta zehir kesildiklerinde o nimetler; yani yakıtları bittiğinde; Rahmetin ancak nereden gelebileceği konusunda kesin bir iknaya ulaşmış olacaklar. İnşaAllah geç olmadan, yani hesap gününden önce, keskin görüş sahiplerinden olalım. Amin.

İşte O, herşeyin hükümranlığı elinde olan ki, herşeyden münezzehtir O (uzak, hiçbirine muhtaç olmayan, noksansız). Ve O'na döndürüleceksiniz.

[Yasin/83]

Ancak Rabbim bir şeyi dilemiş ise, o başka. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır / “ Böyledir” dedi..., “Allah dilediğini yapar.”

Kavmi onunla (İbrahim (a.s.) tartışmaya girişti. Onlara dedi ki: “Beni doğru yola eriştirmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam, ancak Rabbim bir şeyi dilemiş ise, o başka. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ öğüt almıyor musunuz?” [En'am/80]



"..“ Böyledir” dedi..., “Allah dilediğini yapar.” " [Ali İmran/40]



"...Bir imtihan olsun diye..." [Enbiya/35]



Allah, dilediğine yaşam gıdasını genişletir veya kısar... Sen yeter ki Hakk'ı söyle: "Allah, dilediğini yapar"


"...Avuç içi kadar dar yerde de kalsan, geniş sahalara da çıksan, her ikisi de sana göre musavi olmalı..."

Abdulkadir Geylani (r.a.)



"Cismim, canım, nem varsa Senindir; hüküm de Senin, ferman da!"


Hz.Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.)



"...Ben sizin O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam, ancak Rabbim bir şeyi dilemiş ise, o başka. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır...” [En'am/80]



"...(Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık..." [Furkan/20]



"...Kalbi, aklı iman ile huzur ve sükûn bulduktan sonra, küfre zorlananlar hariç, kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr eder, tekrar küfre saplanırsa, gönlünü (ısınarak) küfre açarsa, işte Allah’ın gazabı, hışmı bunlaradır..." [Nahl/106]



"...Oraya (cehenneme), yalanlayıp yüz çevirmiş olan en azgın/en inatçı olandan başkası atılmaz." [Leyl/15]


Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.

[Yunus/100]


Hakîm İbnu Hizâm (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, cahiliye devrinde yaptığım hayırlar var: Dua, köle âzad etme, sadaka vermek gibi, bana bunlardan bir sevab gelecek mi?" "Sen dedi, zaten, daha önce yaptığın bu iyiliklerin hayrına Müslüman olmuşsun."

s.a.v.


Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Dedim ki Ey Allah'ın Resûlü, İbnu Cüd'an câhiliye devrinde sıla-i rahimde bulunur, fakirlere yedirirdi. O bundan fayda görecek mi? Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verdi: "(Hayır) iyiliklerin ona bir faydası olmayacaktır. Çünkü o bir gün bile "Ya Rabbi kıyamet günü günahlarımı bağışla" dememiştir."

s.a.v.

Bayezid Bistami (r.a.)

Aciz, zayıf ve muhtaç bir kul olarak, Seni sevmemde yadırganacak hiç bir şey yok. Şaşılacak şey şudur ki, Allah, Padişah ve hiç bir şeye muhtaç olmayan bir Gani iken Sen, beni seviyorsun!

Bayezid Bistami (r.a.)

Islak, siyah, pis lağım farelerinin de biricik Allahıdır

Islak, siyah, pis lağım farelerinin de biricik Allahıdır

la tahzen, innellahe meane

"...la tahzen, innellahe meane..."

İlim budur. Kal budur. Hal budur. Hüzün budur. Sevinç budur. Aşk budur. Gönül budur. İnanç budur. İman budur. İmtihan budur. Marifet budur. İhlas budur. İhsan budur. Namaz budur. Oruç budur. İbadet budur. Din budur. Sünnet budur. Hakikat budur.
Sır budur.

Tanrı Sevgi'dir/Sevgi Tanrı'dır/Tanrı Öldü

"Tanrı Sevgidir! Tanrı Sevgidir!" diye çocuğunun başının etini yersen; o da elbette ilk dalgada "Tanrı öldü!" deyip ümitsizliğe yuvarlanacaktır.

Ey oğlum!

İlminin fazla, amelinin çok olması ile gurûra kapılan kimse, mârifet sâhibi değildir. Çünkü şeytan da pek fazla bilgiye sâhipti. Mantık yürütmek sûretiyle, ateşin topraktan daha hayırlı olduğunu iddiâ etti. Halbuki meleklere hocalık yapıyordu. Sonunda kendi nefsinin üstün olduğunu söyleyip kibirlendi. Böylece Allah'ın gadabına uğradı ve lânete müstehak oldu. Ebedî olarak rahmet dergâhından kovuldu. Ey oğlum! Sakın! Çok sakın! İyi ibâdetlerine, yüksek ilmine aldanma. Çünkü Bel'âm-ı Baûrâ ve Bersisa, en çok ibâdet edenlerdendiler. Fakat sonunda, nefs ve şeytana uyarak dünyâya bağlandılar. Âhiretlerini ziyân ettiler. Rezîl rüsvâ oldular.

HZ. SEYYÎD AHMED er-RIFÂÎ (K.S)

İnce'lere boynum kıldan İncedir

Sülukun Başı ve Sonu olduğu muhakkak.. Bir de bazı Büyükler Yolun yükselerek 7 tekrar döndüğünü haber verirler. Bilmem kulağına çalındı mı. Ulaştıysa da ulaşmadıysa da boynumdaki Ayak "İnci"dir; İnce'lere boynum kıldan İncedir.

Aynı Metni Yedi farklı dilde manası bozulmadan tercüme ettiğini düşün. Futuhat'da bu var örneğin. Aynı mesele diğer sayfalarda yine çıkar. Ama farklı bir anlatım, dille. Farklı mertebeden. Daha önce farketmediğin bilgiler de görünerek. Hatta şu da var ki biraz ilerledikten sonra başa al, bazı bölümleri belki satırları hiç okumamışsın ve bi de sanki yeni, başka bi tasavvuf eseri okuyorsun gibi de olur. Nasıl oluyor bu? Yani "Sen büyüdükçe farklı anlıyorsun"u demiyorum. "Aynı metinler nasıl bütün mertebeleri başlangıçta da muhafaza edebiliyor"u diyorum. Futuhul Gayb'da böyle. Hem de Kuran ayetlerinden Hadislerden Sünnetten s.a.v. sapmadan ve bunlarla ispatlayarak böyle. Ha sana göre yoksa bunlar. Benle işin ne o halde. Ne yoruyorsun yani.

Akıllılığa doydum, ben artık deliliğe aşığım

“Allah’ı öyle çok zikredin ki, tâ -insanlar- size mecnun/deli desinler.”

s.a.v.


Akıllılığa doydum, ben artık deliliğe aşığım.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)


"..Boş eve hırsız girmez.."

Hz Ali k.v.

Tasavvuf

Muhakkak ki Benim kullarım üzerinde senin bir sultan (gücün, yaptırımın) yoktur. Azgınlardan sana tâbi olanlar müstesna.

[Hicr/42]

İhlas, Allah (c.c.) ile kul arasında bir sırdır. Melek bilmez ki yazsın, şeytan bilmez ki bozsun, heva bilmez ki eğsin..

Cüneyd-i Bağdadi k.s.


Velilerde Allah'tan öyle bir kudret vardır ki atılmış oku yoldan geri çevirirler.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)



Buna rağmen, onlara ne oluyor da zikirden yüz çevirenler oldular?

[Müddesir/49]


Eğer biz, onu, yabancı bir dilden Kur’an yapsaydık, muhakkak şöyle diyeceklerdi: " Ayetleri açıklansaydı ya! Arab’a yabancı dil mi?" De ki: "O Kur’an, iman edenlere hidayet ve şifadır. İman etmiyenlerin ise, kulaklarında bir ağırlık var. Kur’an onlara karşı bir körlük ve şüphedir. İşte onlara uzak bir yerden seslenilir."

[Fussilet/44]


Onlar sanki ürküp kaçan yaban eşekleri gibi!

[Müddesir/50]


Arslandan kaçıyorlar.

[Müddesir/51]


Hayır! Bilakis, sonsuz gelecek yaşamdan korkmuyorlar!

[Müddesir/53]


"Yalancı İblis bir keresinde doğru söylemiş! İblis, peygamberle karşılaşmış, Hz. peygamber de ona şöyle sormuş: 'Ne haber?'

İblis cevap vermiş:

'Ey Allah'ın peygamberi' Bilmen gerekir ki Allah seni hidayet için yarattı. Buna rağmen hidayette bir katkın yoktur. Allah beni saptırmak için yarattı. Saptırmada da benim bir etkim yoktur.' Bu konuda Hz.peygamber İblis'i...n sözüne bir şey eklemeyip ayrılıp gitmiş.Ardından melekler İblis ile Hz.peygamber (s.a.v.) arasına perde olmuştur."

[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)]


Münafıkların durumu ise tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana, “İnkâr et” der; insan inkâr edince de, “Şüphesiz ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” der.

[Haşr/16]


Bu dünya evi Alim ve Aziz Allah ın takdir ettiği ölçüde ,tutarsız gerçeklerle ve perdelerle örtülüdür. Allah öte dünyayı yaratmış ve bizi oraya doğru götürmektedir.

Yalancı iddiaların, sahte davaların kabul edilmediği bir yurttur orası.

[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)]


Herkes dünyada oldukça dert ve elemden kurtulamaz. Sen, o dert ve elemden cezâ ve korku da mısın; yoksa sabr-ı cemîlde misin? Yâhûd dert içinde dermânı gece karanlığında gün bulanlar gibi sen de günü buldun mu? Hasta gönlün sağ; yediğin yürekte yağ olup her dağ üstü bâğ oldu mu?

Niyâzî-i Mısrî (k.s.)


"...Böylece kulluk, bana nüfuz etmiş, otoritesi ortaya çıkmış, kendim ile efendilik mertebesi arasına perde olmuştur. Bu nedenle Allah'a hamdolsun.

Nice şeye çağrıldım ve icabet etmedim. Allah izin verirse, ahirette de mutlak bir kul olmak isterim. Allah beni bütün aleme sahip kılsaydı, onda sadece Allah'a kulluğa sahip olur, alemin bütün kulluğunu zatım yerine getirirdi..."

İbn Arabi (r.a.)


Siz vesveseyi kovmaya uğraşmayın, zikire devam edin. Zira zikrin nuraniyeti arta arta vesvese azalır, sonra hakiki zikir olur.

İmam-ı Rabbani (k.s.)


"…Deki: Allah bana yeter. Dayananlar O'na dayanır…"

[Zümer/38]


"Allah kuluna kâfi değil midir?..."

[Zümer/36]


O'nun sebep yakıcılığına hayranım

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)


Hak bir gönül verdi bana
Ha demeden hayrân olur

Yunus Emre (k.s.)


İşte Allah'ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. De ki: Ben buna karşılık sizden “kurba” akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Muhakkak, Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.

[Şura/23]


“Kim ahiret kazancını istiyorsa…” kim, lütuf ve teveccühteki nasibinin artması ve Hakk’a yönelip yakınlık alanına girmesi için iradesinin gücüyle ve talebinin şiddetiyle ahiret kazancının artmasını istiyorsa “onun kazancını arttırırız.” nas...ibini çoğaltırız ve ahiretinin ve dünyasının halini düzeltir, ıslah ederiz. Çünkü dünya ahiretin altındadır. Dünya ahiretin gölgesi, numunesi ve ona tabi olan suretidir. “Kim de dünya kârını istiyorsa” hevasına uyarak süfli cihete yöneliyorsa, ilgisi kahırdaki nasibinin artmasına ve haktan uzaklaşmasına doğruluyorsa “ona da dünyadan bir şeyler veririz.” Dünyadan nasibi olanı, onun için taksip edilip takdir edileni veririz; fazladan bir şey vermeyiz. “Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz.” Çünkü ahiretten yüz çevirmiştir. İlgisi daha aşağı olanın üzerinde yoğunlaşmış, onun yanında durup öteye geçmemiştir. Onu daha şerefli ve daha üstün olan için bir perde kılmıştır. Daha geniş olan nasibe sırt çevirmiştir. Ahiretin daha geniş nasibini kabul etmek için kendini donatıp hazırlamamıştır. Onu elde edecek istidadı edinmemiştir. Çünkü asıl olan teferruat olana tabi olmaz.
“De ki: Ben buna karşılık sizden akraba (ehlibeyti) sevgisinden başka bir ücret istemiyorum.” Bu cümlenin orijinalindeki istisna münkati (öncesinin hükmünden kopuk)dur. “Kurba” (akraba) ifadesinin orijinalinin “fî’l kurba” başındaki “fî” harfi cerri ise takdiri bir ifadeyle ilintilidir. Yani akrabalar için geçerli olan sevgiyi görmek isterim. Bu, ücreti kesin olarak olumsuzlamaktadır. Çünkü akrabaları sevmenin semeresi kendilerine dönüktür, kendilerinin kurtuluşuna vesile olmaktadırlar. Sevgi ruhi bir uyumu gerektirir, bu da haşirde bir arada olmalarını sağlar. Nitekim, Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kişi sevdiğiyle beraber haşrolunur.” Bu yüzden akrabaları (ehli beyti) sevmenin Hz. Rasulullah (s.a.v) için bir ecir olması doğru değildir. Şöyle ki: Ruhu bulanmış, mertebe olarak da ehlibeytten uzak bir kimsenin onları hakikât olarak sevmesine imkân yoktur. Bunun yanında, ruhu nurlanmış, Allah’ı bilen, tevhid ehlinden olup Allah’ı seven birinin de onları sevmemesi imkânsızdır. Çünkü onlar, Nübüvvetin ehlibeytidirler. Velayet ve fütüvvetin (yiğitliğin) madenleridirler. Daha ilk İlahi inayet kapsamında sevilmiş mahbublardır. En yüce mahal için terbiye edilmişlerdir. Ancak, Allah’ı ve Rasulunu seven, Allah ve Rasulu tarafından sevilenler onları (ehli beyti) sevebilirler. Eğer onlar, yaratılışın başında Allah tarafından sevilmiş olmasalardı Rasulullah (s.a.v) onları sevmezdi. Çünkü Rasulullah’ın (s.a.v) sevgisi, cem aynında oluşundan sonraki tafsil suretinde Allah sevgisinin aynısıdır. Burada kastedilen ehlibeyt, biraz sonra yer vereceğimiz hadiste zikredilen dört kişidir. Çünkü Rasulullah’ın (s.a.v) başka çocukları da vardı. Kan bağı itibariyle onlarla aynı derecede olan başka akrabaları da vardı ve bunlar zikredilmemişlerdir. Ümmetini onları sevmeye teşvik etmemiştir. Ama hadiste zikredilen bu dört kişiyi sevmeye teşvik etmiştir.
Evet, sadece bu dört kişiyi zikretmiştir. Rivayet edilir ki bu ayet nazil olunca Sahabeler dediler ki: Ya Rasulallah! Sevmekle yükümlü olduğumuz bu akrabaların kimlerdir? Buyurdu ki: “Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin ve onların evlatları.” Öte yandan akrabalık mizaç uyumunu, bu da ruhani ayniliği gerektirir. Bu yüzden onların neslini devam ettiren, onların hidayetine tabi olan evlatları da onların hükmündedir. Bu nedenle, onlara iyilik etme, onları mutlak olarak sevme teşvik edilmiş, onlara zulmedip eziyet etme de yasaklanmıştır. Onlara iyilik edenlere vaatte, onlara zulmedip eziyette bulunanlara da azap tehdidinde bulunulmuştur.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Benim ehlibeytime zulmeden, evladımdan dolayı bana eziyet eden kimseye cennet haram kılınmıştır. Kim Abdulmuttalib’in çocuklarından birine bir iyilik etse, bunun karşılığını almazsa, kıyamet günü benimle karşılaştığında iyiliğinin karşılığını ben veririm.”
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse, bağışlanmış olarak ölür. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse, tevbe etmiş olarak ölür. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse mümin olarak ölür. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse imanı kâmil bir şehid olarak ölür. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse, ölüm meleği. Sonra münker ve nekir isimli melekler onu cennetle müjdeler. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse, cennete götürülürken, tıpkı gerdeğe giren damat gibi süslenir. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse kabrinde cennete bakan iki kapı açılır. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse Allah onun kabrini rahmet meleklerinin ziyaretgâhı yapar. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse sünnet ve cemaat üzere ölür. Bilesiniz ki, kim al-i Muhammed nefretiyle ölürse kıyamet günü alnında “Allah’ın rahmetinden ümitsizdir” yazısı olduğu halde getirilir. Bilesiniz ki, kim al-i Muhammed nefretiyle ölürse kâfir olarak ölür. Bilesiniz ki, kim al-i Muhammed nefretiyle ölürse cennetin kokusunu alamaz.”
“Kim bir iyilik işlerse…” al-i Rasulu sevmek suretiyle bir iyilik işlerse “sevabını fazlasıyla veririz.” Onların yolunu izlemesini sağlayarak ona lütufta bulunuruz. Çünkü bu sevgi ancak istidadın saflığı, fıtratın sağlamlığı ile mümkündür. Bu da onlara en güzel şekilde tabi oluşu, müşahede makamına yönelik hidayetlerini kabul edişi gerektirir. Bunun neticesinde ehlibeyt sevgisine sahip kişi velayet ehlinden olur, kıyamet günü onlarla birlikte haşrolunur.

“Muhakkak, Allah bağışlayan “Ğafur”dur. Ehlibeyti sevenlerin sıfatlarının zulmetini nuruyla giderir. “Şekur’dur” Şükrün karşılığını verendir. Ehlibeyte uyum gösterenlerin, onları sevenlerin çabalarının karşılığını, iyiliklerini katlayarak verir. Onlarla uyumlu olmaları için sıfat tecellileri aracılığıyla kemalatını onların üzerine akıtır.

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.) / Kuran Tefsirinden


Felsefemde yok ötem, çünkü sırr-ı vâhidim.
Cem-i kesrette yekûnen sıfır-ı mutlak olmuşum.
Yokluğumla âşikârım, ehl-i beyt'e âidim.
Secdemin seklindeki ism-i Muhammed'e şâhidim.

Neyzen Tevfik


"..." Ne Ararsın Tanrı İle Aramda" , "Cevaben" ve "Gericilere Cevaben" gibi farklı başlıklar altında Üstad Neyzen Tevfik'e aitmiş gibi genelağ da dolaşan şiirin BÜYÜK ÜSTAD Neyzen TEVFİK (Kolaylı) ' ya ait olmadığı mahkeme kararı ile sabittir.
Söz konusu şiir Sn. Mutlu Çelik'e aittir. Sn. Mutlu Çelik bu şiiri ''Yalnızlık Pusuda Bekler - Cevaben'' adlı şiir kitabında 1994 yılında yayınladı. 43. sayfadaki şiirin adı ''Cevaben'' dir ve 6 kıtadır.

Bu yanlışa ortak olmak, hem Mutlu Çelik'e hemde üstada haksızlık etmiş olmaktır..."

İlgili bir kaynaktan alıntı



"Zaman durmaz , zaman sizede uymaz. Çocuklarınızı zamanın gerçeklerini göz önünde bulundurarak eğitiniz."

Hz.Ali (r.a.)


Beni Allah'ı sevdiğiniz için, Ehli Beytimi de beni sevdiğiniz için sevin.

s.a.v.


Bana dışarıdan gülen dostlarım
Girdab-ı belaya girin de görün
Halimi seyretmeye gelen dostlarım,
aynanın önünde durun da görün
Adam akıllıyken deli olurmuş
Zırdeli başına veli olurmuş
Aşık maşukunun kulu olurmuş
bunu bir kamilden sorun da görün

Neyzen Tevfik

Vera

(ilahi)Emir yeryüzüne varıncaya kadar unsurlara indiğinde tortusu artar. Bu durum testideki yağ ve sıvı şeylerin tortusunun asağıya çöküp üstünün duru kalmasına benzer. İlahi emrin tortusunun artmasının nedeni, doğa aleminin karşılaştığı bilgi ve tecelli nurlarını algılamayı engelleyen perdelerdir.Bu engeller, şehvet kirleri, dini bakımdan kuşkulu şeyler,dilde, bakışta,duymada, yiyecekte,içecekte, giyecekte, binekte ve cinsel konuda(kuşkulu şeylerden uzak durmak anlamındaki) veranın yoksunluğu, helal olsalar bile, kendilerine tam olarak saplanmak ve yönelmek nedeniyle arzuların yol açtığı kirlerdir. Ahiret sehvetleri, dünya şehvetlerinden daha büyük olsa bile, orada şehvetlere yönelmek tecelliyi engellemez. Çünkü orada tecelli gözleredir, gözler ise şehvet mahalli degildir. Orada, yani dünyada tecelli ise iç gözlere ve içedir, dışa degildir. İç ise arzu mahallidir. Arzu ve tecelli ise bir mahalde toplanmaz. Bu nedenle arifler ve zahitler, bu dünya hayatında arzularını yerine getirmeyi ve onun arzularıyla ilgilenmeyi azaltmişlardır.

Muhyiddin ibn Arabi Hazretleri(r.a.)

Hintli/Uzakdoğu Öğretileri/Budizm/Enerji Yoktan Varolmaz/Madde/Enerji/Reenkarnasyon/Ruh/Alem/Var/Yok

Hayal Mertebesinde Kelebek olmak, Suretlenen bir Varlığın Öncül olmasını gerektirir. Hintli bize Ahir'i anlatmasın. Evvela: Uykuda, Madde, Enerji olan (nasıl kabul ediyorsa) kendi varlığının siyahın dahi bulunmadığı bir "YOK" olup, sonra bedenine, sonra da Alem'e nasıl Uyanabildiğini (varolabildiğini) anlatsın. Ki daha önce Hiçbirşey değilken kendisini Var etmiş olana Arif olabilsin. Enerji Madde yok olmaz diyenin kastı Alem ise: Alem İsmi kendisinin de içinde bulunduğu varlıklar Topluluğuna işaret eden bir Ses'ten ibarettir; bunu anlasın. Sonra; Enerji Madde yok olmaz diyenin kastı Ruh ise: Uykuya daldığı anda (rüya Aleminde varedilmezse) o tamamen "YOK" oluyor; bunu da artık görsün. Toğluluğun diğer elemanları da aynen böyle sürekli bir Var olup Yok olmaya mahkumken hiçbir an Yok olmayan Bir Var'ın Vücudu (Varlığı) zorunludur; Bunu da İdrak etsin. İspat böyledir! Anlamsız Ses'ler çıkarabilmek İspat olmaz. Bunu iyice anladıktan sonra! Kelebek de olsa, geçen sene yediğim Elma da olsa artık ne Sureti ne de Hüviyeti o aynı zırvaları konuşan Kimse olmayacak; Kıymetini anlasın! Ruh'un Ruh'u olanın Ruh'a İbadet etmesi, şu üç günlük Dünyanın Rüya Aleminde Kelebek olmasından hiç şüphesiz daha güzeldir. Sonra böylece hiç şüphesiz: O (Hu), Hakk'ın (Gerçeğin), Ta kendisidir. O'nu Birlemek Cahil Nefs'e düşendir. Yoksa O zaten Tek ve Birdir. Bunlardan olursan Birlemek değil Tek ve Bir olandan da olursun. İslam Tek ve Bir olan Dindir. Zaten Tek ve Bir olan için değil; Nefs'in Cehaletini hatırlatmak için.



Hiçbir şeye benzemeyerek

Herşeyden Münezzeh oluşa ulaşamazsın

Herbir şeye bağlanarak

Hiçbir şeye benzemeyişe ulaşamazsın

Tek olanın sırrıdır Teklik

Kullarını mı kandırsın

Saçılmaz ki dağılsın


Yogadan maksat Nefs'in Komplekslerinden arınmak ise, Namaz kılamayan adam Yogada üstad olsa ne fayda. Ya o Namazı Gerçekten kılanların, gerçekten kılmayanlarla işi ne olsun.

O'nu Doğuda bulamayan, Uzağında bulur. Nebi, Resul ile Bilgeyi aynı kefeye koyanlar, kendi rızalarıyla tek bir kazana sığışırlar.

El-Evvel

Allah Var'dır. Var'ın iki anlamıyla da; Mevcud O'dur. Biz ise bir manada Var'ız; O'ndan başka O olmadığı için. Adaşı olmadığı gibi, Evvel olan da O'ndan başkası olamadı.

Cemal/Tasavvuf

Cemal'i, Güzelliklere ancak Dünyevi Manalarını ve Şehvetleri görmeksizin bakarsan seyredebilirsin.

O'nun izni

Tek Fail'in Tuzağından Emin olunmaz! Kötü işlere Bismillah ile başlanmaz. Günahlar bile O'nun izni iledir ey anlamaz!

Sigara/Tasavvuf/Nefs/Şeriat/Hakikat

Sigara, et parçası olan kalbin Sükununu bozar. Nefs'e tedirginlik verir. Nefs'in Hakkını vermek gerçek Kalbin Sükunuyla Tamam olur. Şeriat, Nefs'in Hakkını vermektir. Nefs Hakk ile olmayınca Kalp Huzurunu Tam bulamaz. Nefsine Hakim olmak, Daima Hakk'ın Huzurunda olduğunu unutmamakladır.

Hz Süleyman (a.s.)

Nefs'ini karıncaların ayakları altında bulmamış Ruh'a, Süleymanın Camdan sarayı nasıl ferahlık verebilir!

Sufi'ler

O'nu Doğuda bulamayan, Uzağında bulur. Nebi, Resul ile Bilgeyi aynı kefeye koyanlar, kendi rızalarıyla tek bir kazana sığışırlar.

Yogadan maksat Nefs'in Komplekslerinden arınmak ise, Namaz kılamayan adam Yogada üstad olsa ne fayda. Ya o Namazı Gerçekten kılanların, gerçekten kılmayanlarla işi ne olsun.

Hindistan yavaştan kendini sevdirir.
Alır beni senden bana getirir.
Öyle değil mi alanson?

Mazhar Alanson


Sufinin marifetindeki nur takvasındaki nuru söndürmez..

Ser-i Sakati (r.a.)

Hz Ali (k.v.)

Makamın benim nazarımda keçi sümüğü kadar değeri yoktur.

Hz Ali (r.a.)


Yâ Hû, Yâ Men Hû, Lâ İlâhe İllâ Hû

Hz Ali (k.v.)