Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

OSHO/Mistisizm/Tasavvuf/Sufizm

Bak, OSHO sempatiğinin Allah'tan yonttuğu putu ona ne fısıldıyormuş: "...asyada yeniden doğum fikrinin gevşeyen insanlar tarafından suistimal edildiğini gören tanrı, ortadoğuda farklı bir taktik izleyerek tek hayat+cennet/cehennemle insanların gelişimlerini ağırdan almalarını önlemek istemişti..."

( "...Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola iletir." [Ahzab/4] )...( "...onların vasfedegeldiklerinden yücedir, münezzehtir." [Saffat/180] )...( "Allah'ın yüceliğini gereği gibi takdir edemediler.." [Hacc/74] )

Kimleri kimlerle bir tuttuğuna, ve O'nun adına/adıyla kimleri andığına dikkat et...'Allah'ın tersine gelme' derim ben...Allah ve Resulü ve gerçekten O'nun yolunda olanlar sen beğen beğenme asla gerçeği örtmezler...oyun oynamazlar...kıvırmazlar... ! gerçeği söyler ! ..ve doğru yola iletir...

O'nun peygamberi seni üzmemek için sadece gerektiği kadar gerektiği gibi davranır.. fakat asla oyun oynamaz..ve yalan söylemez...Keşke o Peygamberi, Velilik, Evliyalık, sözüm meclisten dışarı o "Mistik" dediğin yönle görebileydin.O zaman peygamberliği de hakkıyla farkedebilirdin...O'nun olanları sünepelerle anmazdın..İslam, Hak olduğu için Haktır ey canım! Sktrtme bana Mistiğini...

O şahdamarından daha yakındır/Edeb Zikirden üstündür

O şahdamarından daha yakındır. O'nun huzurunda bulunmadığın bi an olamaz demek ki. O halde sende devamlı olacak bir tutum gerekli. Bir duruş gerekli. Devamlı olarak dönüp takınacağın bir duruş. Hal demedim; duruş. Batın bir duruş zahirini kuşatıcak. Korku hali o duruşu elde etmek için sadece bir anahtardır.. Saygı, ama zahirden değil. O duruş cinsellikte dahi olduğu gibidir. Kafir olan cahil onun hikmetinden, gafil olan cahil de Hakikatinden habersizdir. O duruşu ne bozuyorsa ondan uzaklaş; veya hemen o duruşa tekrar dön, rücu et. Ve ne için o duruşun eseri fiillerden mahrum kalırsın dikkat et. O duruşun batınından geliyorsa; ki öyle olmalıdır: hiçbir fiil hiçbir söz onu bozamaz bunu da bil. O duruş kulluğun için sana yeter.

İbrahim'e aleyhisselam o duruş hikmetiyle ateş serin kılındı. O duruş Allah'ın yüceliğindedir. Batın yüceliğinde..Vücudu yoktur ki O sevgilimin, Zahirinde olsun Yüceliği.. O duruşun zahirine yansımasını zorlamak tam tersi sonuçlar doğurur. Sıfatların bazıları için Vacibtir. Zati miraca alınışın Farzıdır. İlimde Şarttır.. Muhabbette, sohbette bir hükmü yoktur.

Kulların makamları ve mertebeleri o duruştan belli edilir.

"Edeb Zikirden üstündür" sözünde ona işaret vardır. Hep öyle olduğunu gördüğünde "Hep O'dur" sözü maksadına varmıştır. Yani sen, O'nun için öyle olduğunda, O sende, kendisi gibi olur.. Hu..s.a.v.

Tasavvuf Büyükleri/ "...İlim bir kıyl-ü kal imiş..." sözünü maksadından farklı yorumlayanlara...(devam)

Onlar, yaşadılar, sohbet ettiler, yazdılar... İlmettiler böylece başka neydi...? Neden...ve Niçindi ?... Pek çokları bilmese de...İlim Zati Sıfattır...

Zat Tecellisi

"Tecelli"'si...Zat'ı değil...Yani Zahir oluşu, Batın oluşu, Evvel oluşu, Ahir oluşu...Bütün bunu, Alim isminin eşliğinde, az tecrübe edersen Hal, çok tecrübe edersen Sıfat...Ve ki ardından, bunlar hepsi kendisinde birlikte olan...Zahir olur, veya Tecelli ederse...ve sen az çok tanımış olduğun kadarıyla, tanıyabilirsen...O zaman az, çok; Zat Tecellisi...

...Ve yalnızca O'dur şahdamarlarından yakın olan... el-Evvel..

İster er-Rahman olarak çağır... İstersen el-Evvel.. Bütün güzel isimler O'nundur. Ve yalnızca O'dur şahdamarlarından yakın olan...

Şahdamarlarından yakın olan el-Evvel...

Tasavvuf/ Seyr-ü süluk

Allah Davud'u (a.s.) dağlarla kuşlarla tespih ettirmiş. Sonra tahtındaki ölüyle de Süleyman'ı (a.s.). Hamd Allah'adır.

Tasavvuf/ Zahir/ Batın

Elbette Batın olmasıyla da Zahir; ama Batın olmasıyla Zahir. Ne mutlu O'na Aşık olanlara.

Edeb-sizlik/ Allah'ın Tuzağı

Ve muhakkak ki O'dur, güldüren ve ağlatan. [Necm/43]

"...bir maksadı olsa bile maksat peşinde koşuşturup seğirtmekten, yitik bir şeyle karşılaşmaktan dolayı coşkuyla kahkaha atmaktan yücedir..."

[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)]

Allah'ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah'ın tuzağından emin olmaz. [Araf/99]

***

Allah O'dur ki O'ndan başka ilah yoktur; öyle Melik (sahip olan) ki Kuddüs (her türlü temiz), selamete eriştiren, emniyyet veren, iman edilen, emin olunan; Mümin, gözetici koruyucu olan; Müheymin, Azîz (herşeye galib), Cebbar olan (dilediğini zorlayarak da yapabilen), Mütekebbir (büyüklükte eşsiz ihtişam sahibi), çok uzaktır Allah, müşriklerin şirk koştukları şeylerden. [Haşr/3]

Tasavvuf/Edeb/ "...ne ilan et, ne de gizle; ikisinin arasında bir yol tut...."

Allah hakkında başkalarının duyması gerekenler olduğunu bildiğinde kelamın çok çok ince olmalıdır. Apaçık olmayacağı gibi gipgizli de söylenmemeli...O nasıl buyurduysa kelamını, öyleye en yakın söylemeyi istemeli..Söylediğin sözün zahiri ve batını ancak kuranın zahiri ve batınına benzemeli...Allahın Zatı ve Sıfatları, Varlığı, söz konusu olduğunda, zahire herşeyden fazla dikkat edilmeli...Şu ayetin batınını dikkate al:

Ey o bütün iyman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden üstün kaldırmayın ve ona birbirinize bağırır gibi iri söylemeyin! Haberiniz olmadan amelleriniz hiçe iniverir.

[Hucurat/2]

Mesela şöyle : Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) cariyeye: "Allah nerede?" diye sordu O: "Göktedir" deyince, "Pekâlâ ben kimim? dedi Cariye: "Sen Allah'ın Resûlüsün" cevabını verince, Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bana yönelerek: "Bunu âzad et, zira mü'minedir" buyurdu...

Allah hakkında halk'a sözü ulaşan bir kulun konuşmasında bu hakikatlerin hepsinin görülmesi gerekir..Hem edeben, hem de ilmen, bu böyledir. Kelamın öyle olacak ki gökte derken yerde de olduunu unutturmayacak; yerde anlatırken de gökte de olduğunu unutturmayacak kullara..Evvel hem de ahir, hem zahir hem batın, hem de herşeyi bilen sadece O olduğu, madem ses heryere ulaşıyor, o halde o kelamda bunların hepsi derece derece görülebilecek..sadece yukarısı değil.

"...ne ilan et, ne de gizle; ikisinin arasında bir yol tut." [İsra/110]

Edeben...ve İlmen...ve sonra, yanlış anlaşılmalara sebep olmamaktan...

http://jonasclean.blogspot.com/2009/11/vahdet-i-vucudvarlgn-birligi-ne.html

İbn Arabi (k.s.)

"...Gafil olma..Gafillerin sözüne bakma... Onlar bana yetişemezler..."

[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)]

(Enel Hak) Ben Hakk'ım Sözü Kime Aittir...

el-Hak: Başkalaşmasıyla, Zat'ı, Hüviyeti değişmeyen. Algılar'daki tasarrufundan doğan Zan ve Gerçeklik gibi iki Hakikatin dayandığı tek öz. Gerçek kelimesine sebeb Mutlak Varlık.

http://jonasclean.blogspot.com/2010/07/tasavvufvarlkvarlgn-birligivahdet-i.html

Tasavvuf/ Mecazi/ Aşk/ Aşk'ın Şeriatı (devam)

Mecnun gördü mü ki, Leyladan başka Leyla...Kabeden başka Kabe gördün mü ki sen hiç...Bilmiyorum ama belki de vardır, di mi?...Ne kadar da cahildir nefsin..aziz ruhum..

Allah için kızma

Kızma. Kızmaktır, sabah vücuduna yayılan türden mutluluğu kaldıran. Hormonlarına dayanır o mutluluk. Huzur demiyorum, çünkü o Ruhuna inendir, bedenine değil. Onun da kalkması nefs'ine uymana bağlıdır. Nefs'e uymamak, vücuduna yayılmış o mutluluğa da itibar etmemene dahildir.Olur ki uyduğun Celal, Cemal gibi tamamen Allah'a dayanır, o zaman o mutluluk türünü de muhafaza edebilirsin. Ey kardeşim, Allah için o mutluluğa itibar edeceksen, o halde öylece Allah için kızma...

Sevap-Günah/ Fayda-Zarar

Günahı günah olarak bilmemek, sadece zararı faydalı bilmek olur. O halde zararı zarar olarak bilmek nasıl fayda olur ki...İşte onun için, sevap sevaptır, günah günahtır...

Allah'ın affı ve Rahmeti çok vâsidir

"...İşlenilen günahın günah olduğuna inanmak ve onun bir kabahat olduğunu bilmek tâattir. Daha günahı işlerken içine ibâdet karışıyor demektir. Bu ibâdetin karışması affa sebebtir. Bir de o günaha istiğfar ve tevbe edilirse, tâat tarafı kuvvetleniyor günaha galebe ediyor.Günahı günah bilmek ve işlerken günah olduğuna inanmak işlemenin sonunda nedamete (için yanmasına) sebep olur. işte bu haller günahları yıkayan en İyi hallerdir. Allah'ın affı ve Rahmeti çok vâsidir (geniş,bol,kuşatıcı). Allah'a doğru bir kanş gidene Allah'ın rahmeti bir arşın gelir. Bir arşın gidene bir kulaç gelir. Yürüyerek gidene koşarak gelir mealinde Hadis-i Kudsi vardır..."

[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)]

İyi Oku İyi

‎45.
MECLİS

Bu konuşma
sabah üzeri medresede yapıldı.
...Konuşma tarihi: Hicrî 16 Recep 545, Milâdî 1150.

Rasûlullah
(s.a.v) Efendimiz şöyle buyurdu:
“Bir kimse ki, kendi gibi yaratılmışa dayanır, o melundur.”

Melun: Lanete uğramış, herkesin nefretini celbeden kimse, de­mektir.

* *
*

Hayret. Çoğu kimseler, bu lanet halkasına takıldı, hayret. Halkın çoğu aynı yolda. Allah'a dayanan, bir tane denecek kadar az. Bir kimse, Allah'a dayanırsa kopmaz halkaya yapışmış olur. Her kim ki, kendi gibi bir yaratılmışa dayanır, o elini suya açık daldırıp kapalı çeken gibidir ki, eline bir şey girmez. Yazık sana, kullar sana ne kadar yardım edebilir? Onlar yardım edecek olsa, bir, iki, üç gün, bir ay, bir sene veya iki sene yardım eder. O da dünyada. Âhirete gidince hepsi senden yüz çevirir. Sana, Hak'la sohbet gerekir. Bütün işlerini O'na ısmarla. O, sen­den yüz çevirmez, dünya ve âhirete dair ihtiyacını vermekten imtina etmez. Allah'ı tevhid etmiş olan bir iman sahibi için ana, baba, ev halkı, dost, düşman, mal, şöhret ve herhangi bir şeye güvenmek yoktur; onun için cümle eşya yokluğa gömülüdür. Bu hâli benliğine sindiren zât, Hakk'a dayanır ve O'nun iyiliğine güvenir. Ey altınına ve gümüşüne güvenen, yakında onlar elinden çıka­cak, sana cezası kalacak. Onları harcadığın yerler sorulacak. Onlar vaktiyle başkasının elindeydi, sonra sana geldi. Sebebi, onları Hak yo­la sarf edesin; Mevlâ'nın yolunda sana yardımcı olsunlar. Hâlbuki sen, onları özüne put kıldın.

* *
*

"Kulların elinde bulunana göz diken kimsenin sözü yağcılıktan hali kalmaz; dereceli
konuşur, nabza göre şerbet verir. Onun için ha­kikî sebepleri görmek mümkün
değildir. Onun konuşması özünden ayrılan kabuğa benzer. Yalnız dış görünüşü
olur, içi de boş."

[Abdulkadir Geylani (r.a.)]

Namazda Zat Tecellisine Getirecek Bilgiler

Kişinin kalbi bedeni ile beraber namazda hazır olmadıkça Allah o namaza bakmaz.

(s.a.v.)

***

"...El parmaklarını rükû’de açmak ve secdede birbirlerine yapısdırmak sünnetdir. Bunlara da dikkat etmelidir. Parmakları açık yâhud bitisik bulundurmak sebebsiz, bos seyler degildir..." [İmam-ı Rabbani (k.s.)]

"...Ayakda iken, secde yerine, rükû’de iken ayaklara, secdede burun ucuna ve otururken iki ellere veyâ kucagına bakılır. Bu söyledigimiz yerlere bakıp da, gözler etrâfa kaymaz ise, nemâz, cem’ıyyetle kılınabilir. Ya’nî kalb de, dünyâ düsüncelerinden kurtulabilir..." [İmam-ı Rabbani (k.s.)]

Depresyon (devam)

Depresyon şu misaldeki halde sürer: Çatıda bir gölde, yıkanan bir serçe görüyorsun; temizlendiğini değil de, pisleneceğini düşünüyorsun.

...Ve Benimle bir daha asla konuşmayın!...

Noksanlık türünden şeyler Rahmeti'ne ve Hikmeti'ne dahildir..İnat, umursamazlık veya vurdumduymazlık gibi şeyler ise Celali'ni ve Azabı'nı zorlar..İlkinin sonu, sınırı yoktur.. Diğerinin ise geri dönüşü...[(Fakat Allah onlara:) "Kalın kaldığınız yerde (bu bayağılığınızla)! Ve Benimle bir daha asla konuşmayın!" diyecek.... (Müminün/108)]

OKUnulanlar, sende hangi OKUnulanı getirir...Ve sen hangi OKUnulana karar kılar veya yönelirsin..

Hikmet Sahibi

İstediklerini yapmakta kendilerini özgür hissedenler; O'nun, Hikmetsiz işler yapıyor olduğu zannındadırlar..

Zan

Gece bazen yiyeceklerin bazısını bahçeye sallıyorum. Kediler dolanıyor orda. Karşı penceredeki komşu nezih, aydın bir kimse olduğu için hoşlanmıyor bundan. Eğer Düşünen bir Kalp yoksa, yol bulunmaz asla O'na.

Yahudiler/Hristiyanlar/İslam

Şu ayetin nurunu ve heybetini gözden kaçırdığımız oranda bizi üzebildiler ve nefsimize düşürebildiler: Ehl-i kitaptan (hristiyanlar, yahudiler) çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.

‎***

46- İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitabla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim İlâhımız da sizin İlâhınız da Birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.

"...En büyük zikir Allah'ın zikridir..."

"ve le zikrullahi ekber"

Allah daima kendi Zat-ı Ecel-li Âlâlarını teşbih ve zikreder. En büyük zikir Allah'ın zikridir. Buradaki âyette en büyük zikir Hak İle zikre iştiraktir. Sana senden yakın olanla...

Gafil olma..Gafillerin sözüne bakma... Onlar bana yetişemezler...

Tasavvuf/Nefs/İlim

"Nefsini" bildikten sonra gelen İlim ki, seninki veya başkalarınınki olarak değil; artık o İlimde, "Nefs'i" dikkate alırsın...

Tasavvuf/ Hakk

Hak ne demektir ya ki, başkalaşmasıyla oyuncu olsun?...Bildirmemesiyle anla İlimsizin noksanlığını da, bırakıver, selametle bir kenara ko..Sen Hakk'ı, Kemali ile Hak olarak, hele bir Noksanlıkta seyret...

***

Resulullah (s.a.v) Efendimiz Allah-u Teala`dan naklen anlatıyor; ` Allah-u Teala şöyle buyurdu; ` Ey ademoğlu hasta oldum, ziyaretime gelmedin.` Ademoğlu sordu; `Ya Rabbi sen alemlerin Rabbisin... Seni nasıl ziyaret edeyim?` Allah-u Teala buyurdu; `Bilmiyor musun? Falan kulum hasta oldu... Ama sen onu ziyaret etmedin. Eğer onu ziyaret etseydin Beni yanında bulacaktın`... Allah-u Teala devamla buyurdu; ` Ey Ademoğlu, senden yemekle doyurulmamı istedim, ama sen Beni doyurmadın`. Ademoğlu sordu; `Ya Rabbi seni yemekle nasıl doyurayım? Sen alemlerin Rabbisin`. Allah-u Teala anlattı; `Falan kulum senden yemek istedi. Ama ona yedirmedin. Bilemedin mi? Ona yedirseydin Beni yanında bulacaktın`. Allah-u Teala devamla buyurdu; ` Ey Ademoğlu, senden su istedim, ama vermedin`. Ademoğlu sordu; `Ya Rabbi sana nasıl su vereyim? Sen Alemlerin Rabbisin`. Allah-u Teala anlattı; `Falan kulum senden su istedi, vermedin. Ona su verseydin Beni yanında bulacaktın... Bunu da mı anlayamadın?`

İnsan kalbi, tarladaki ekin gibidir

İnsan kalbi, tarladaki ekin gibidir. Yemek, yağmur gibidir. Fazla su, ekini kuruttuğu gibi, fazla gıda da kalbi öldürür.

s.a.v.

Allah'ın Celali, gadabı, kızması...

Bir baba çocuğuna kızarken aslında bu çocuk içindir. Mimikleri kızar, çocuğun davranışına; çocuğun hakikatini gözeterek.Kendisi kızmaz o durumda. Eğer bu kızışına kapılıp da kendisini kybediyor, bundan zevk ediyor veya büyükleniyorsa, bu Babanın noksanlığına işaret olur. Nefsine hakim olmayışından. O'nun Celali de işte böyledir. Celal senin üzerindedir. Senin hakikatine göre artar veya azalır. Yoksa O'nun Zatı kendisini kaybeder mi hiç ? O'nun Zatı Haline göre olmaz..İlmine göredir. Hali zaten unut O'nun hakkında, Zati sıfatıdır İlim, iyi düşün...

O'nun noksan (zan)ettiğin Sıfatlarının reddi, senin hiçbirşeyi anlamadığın demek olur. O halde mutlaka bir kayıt gerekli ki kayıtsızlığa uzanan "sen" var olabilesin. Kimisine Celal'i yıldırım, gökgürültüsüdür. Kimisine göre, uğrayacağı bazı haller. Kimisine göre belalardır. Hep bunlar değişiktir bak, ama bak hepsi yakınlaşmaları (veya yakınlaştırılmaları) doğrultusunda kendilerine açılan kadar O'nu tanımalarıdır. Asıl ise göreceğin üzere İlme dayanır. Senin bilgine?..O'nun ilmine...

Şimdi genel manada, çoğu insanlar yıldırım ve gökgürültüsü gibi şeyleri "direkt" olarak O'na bağlamak bilgisinden uzaklaştırılmışlardır. Fakat sen gerçekten bilgilendirilmiş biri isen; bu onları asla O'nun Celalinden uzaklaştırmaz. Çünkü onlar bunu, gerçekten O'nun ilminden görmezler. Halbu ki yıldırım ve gökgürültüsü hala onları korkutur. Hatta öldürür.

Demek ki öyle bir İlmin alınması gerek ki O'nun Celalinden layıkıyla uzaklaşmış olsunlar. Bilim ok, İlim ise yay ve yapıldığı ağaç gibidir. Örneğin onlar bilmediler ki; ölmeyecekler...

Tasavvuf/Külli İrade/Cüzzi İrade

Külli, Cüzzi'yi kuşatmış olduğunda, müjde olarak, bir Hal veya en hakiki bir Bilgilendirme ile. Yoksa kalp atışın veya diğerleri gibi; farketmediğin veya farkettiğin, veya sakındıkların ve yöneldiklerin (yöneldiğin) kadar.

Hamd O Latif olan; Alemlerin Rabbine.

Keyfine göre arama/ Aranılanı/ Kolay gelir sonra...

Keyfine göre arama/ Aranılanı/ Kolay gelir sonra/ Her an bir tecelli/ Kafa ütüleme sen yunus/ Zor gelir sonra/ Her an bir tecelli

Allah'ın Zatını tefekkür etmeyin, yarattıklarını tezekkür edin yani düşünün (s.a.v.)/ O'nu idrak, idrak edilemeyeceğini idraktir (r.anh)

İnsanların ve herşeyin çok ve türlü ve işte neyse cins cins dil din ırk böyle böyle ayrı ayrı olması, ancak nefsin kısıtlanması demektir ki kişi burada bu nefsi sıkışmanın verdiği daralmadan ötürü hakikat için O'nu herşeyin ötesinde ve bilinmeyen olarak ilan eder. Bu ilan da kendisine dayanıyor olması yüzünden aslında bizzat kısıtlanma olmuştur. Çünkü aslında çokluk Varlığa aittir. Kendisine değil. O halde teklikte de ilanın O Varlığa dayanması gerektir. Halbu ki insanın tekliğe ve çokluğa dair o beyanı mutlaka kendi özeline dayanır.Yani nefsine. Bunun böyle olması dikkat edersen O'nun ve O neyse (şimdi akla göre konuşuyoruz) kesinlikle "ŞEY" (yani bilinmeyen=Şey) olmadığına kesin delil olmuştur. Bu yüzden ki Hz peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah'ın Zatını tefekkür etmeyin, yarattıklarını tezekkür edin yani düşünün”...( "yarattıkları" ifadesi, peygamber dilinde "varlık boyutunda olan, zuhur olan, herşey" demek olur..Yani bilinmemezlik de) Yani, O, "ŞEY" (yani mutlak bilinmeyen=Yani Şey) değildir...Fakat bilinmemesi İdrak boyutunda "mümkün olmayan bilinmeyen"dir.. ki Hz Ebu Bekr (r.a.) efendimiz de şöyle buyurmuştur: ""... Nihayetinde şu ki (Allah ve resulü en doğrusunu bilir ve bildirir) O'nun mahiyeti idrak edilememeden ötürü bilinmjavascript:void(0)ez olduğundan ötürü bilinemediği için O'nun hakkında kısıtlama geçerli olmadığı gibi bilinen şeylerin de O'nu kısıtladığı iddia edilemez. Çünkü bilgi bakımından hiçbirşey Varlığın dışına çıkmaz, bu çıkmaması da (Şey diyen bile görür ki) Tek ve Bir olduğunu gösterir. Ki bu bilgi dahi nefs tarafından bilinemez, ancak nefs'e ilişebilir idrak olunabilir bir bilgidir. Yine bu bilginin de kesin olmaması sadece idrak edilememesine dayanır..."Şey" olmasına delil olamayacağı gibi, Şey olmasına dayanan bir bilgi de değildir...Bu durumda hakikat olarak şu ortaya çıkar ki "O" "mutlak Zahirdir" ve "Mutlak Batındır"... Bilinmemesi de dolayısıyla "ŞEY" olmasına değil, bu bilinenleri dolayısıyla bilinememesine "yani" idrak olunamamasına dayanır...


http://jonasclean.blogspot.com/2008/12/senden-baka-senin-varln-kim-ikrar.html

Şeyh Ebu Hasan Harakani (r.a.)

Şuracıkta oturmuşum, zaman zaman kendimde öyle bir ilahi kuvvet hissediyorum ki, elimi uzatıp semayı yerinden koparıp avucuma alayım, ayağımı yere vurup toprağı yerin dibine geçireyim, diyorum. Bazen de dönüp kendime bakıyor, yüzümü Allah'a çeviriyor ve: "Bende mevcut olan şu beden ve tabiatla beraber bu kadar saltanat ne işe yarar", diyorum.

[Şeyh Ebu Hasan Harakani (k.s.)]

Hazret (selam olsun), bu sözüyle kendi ve ayrı olmayan senin özünde şunu dile getiriyor "..Göğü yeri bırak, yıkıcı tabiatından vazgeç, sen öyle bir varlıksın ki, rabbini bil de, yalnızca işte kendinde O'nu anmaya vesile kıl, o hissettiğin ilahi kuvvetini.. çünkü rabbin onları ne yerin dibine geçirince güçlü olacak ne de savurunca güçlü olacak..O daimi ve gösterişe muhtaç olmaksızın hep kuvvetli..Hikmet sahibi "...

***

Sırrıma "iman nedir", diye nida olundu. "Ya İlahi! Bana vermiş olduğun iman tamdır!" dedim.

[Şeyh Ebu Hasan Harakani (r.a.)]

Tasavvuf/Ruh/Nefs/Masumiyet/

Kardeşinin gözüne kumda oynadığınız kepçenin sapını dürtsen masumdun. Evet şimdi de o kadar masumsun. Nefsin bilmeyen öylece, ve evet kendi nefsine de ancak o kadar masumdur. Nefsinini bilse de ona hakim olsa, evet yine o nefs o kadar masumdur. İnsanın hüviyeti, Ruhundan başka şeye geçit vermez. Ruh Rabbinin izninden d...eğil, direkt emrindendir. İşte onun için o denli saf ve masumdur o Mukaddes varlığın.

http://jonasclean.blogspot.com/2009/12/seyh-ebu-hasan-harakani-ks.html

Tasavvuf/Varlık/Varlığın Birliği/Vahdet-i Vücud/Vahdet-i şuhud/Şahdamarından Yakın/Benlik/Bir Rüya

Sana bir şey anlatacağım, seni bir çok konuda aydınlatacaktır eminim. Kıymet ver de oku üzerinde düşün bunun.

Çok kıymet verdiğim bir insanı gördüğüm bir rüyamda şu gerçek bildiğimiz dünyadan veya hayat hatta varlıkdan diyelim daha da gerçekleştiğime şahit oldum. Biliriz rüya değişik bi alemdir ve uyandığımızda bugüne kadar gördüğümüz ve hakikat saydığımız hayattan daha yoksun bir varlık mertebesindedir. Yani görsellik gerçeklik varlık bakımından böyledir. Bunu uyandığımızda farkederiz. Rüyada öyle oldu ki ilk olarak rüya boyutundan bu dünyadaki gerçekliğe sonra bu "gerçek"ten daha da fazla gerçek hissettiğim başka bir varlığa bürünüyordum ve bu böylece devam ediyordu. Daha da iyi anlatabilirdim ama şimdi böyle oldu, umarım bir şeyi anlatabilmişimdir. Bu söylediğim gerçekten "gerçek" dediğimizde "hayat" dediğimizde veya "varlık" dediğimizde ne dediğimizi bildiğimiz hakkında çok iddialı olmamamız gerektiğini gayet net açıklar eğer düşünürsen. Dikkat edersen olaylarla ilgili değildi paylaştığım rüya.Yani uçmuyor ya da dilediğim herşey oluyor ya da görüntü kalitesi veya sadece duyguların büyüklüğü değildi. Tamamen Gerçeklik, Hayat, Varlık dediğimizde ne kadar bir Hayat sahibiyiz ne kadar bir Varlık sahibiyiz ne kadar bir Gerçeklik sahibiyiz ve gerçekten bunlara sahip miyiz de bir şeyler iddia ediyoruz veya ne kadar bunun farkındayız ile ilgiliydi...

İnsanın daima terakki (yükselme,ilerleme) yolunda bulunduğu pek hayret edilecek şeylerdendir.

İnsanın daima terakki (yükselme,ilerleme) yolunda bulunduğu pek hayret edilecek şeylerdendir. Lakin perdelerin pek latif ve ince oluşu , suretlerin birbirine benzeyişi bunu anlamaya engel olmaktadır.

[Muhyiddin Ibn Arabi (r.a.)]

Çok Affedici, Settar

Doğrusu Allah kendine şirk koşulmasını (başka bir şeyi O'nun yerine ileri sürmeyi) >>mağfiret<< (affa uygun bir sebep) buyurmaz, >>ondan berisini ise << >>dilediğine mağfiret buyurur<<, kim de Allaha şirk koşarsa >>hakikatte<< pek uzak bir dalâle (yanlış yöneliş) sapmıştır. [Nisa/116]

Tasavvuf/ Hu/ O

Herşeyde etkin gördüğün ne ki..herşeyde etkin olan o olmasın. Sende etkin olduğunu görmediğin ne ki..onlarda etkin olan o olmayacak. Hiçlikde etkin görmediğin nedir.. heplikde etkin o olmayacak. O ne ki ..hem o kadar Latif bir Batın, hem o kadar Latif bir Zahir...Ne kadar görüyorsun ki; o kadar haberin olacak.

Allah bildirsin sana

Allah bildirsin sana

Fususu'l Hikem Anahtarları - Abdulbaki Miftah

http://www.scribd.com/doc/24521298/Fususu-l-Hikem-Anahtarlar%C4%B1-Abdulbaki-Miftah

Tasavvuf/ Gazali (r.a.)

http://www.scribd.com/doc/22285120/Var-OL-GAZAL%C4%B0

Sabr Allah Hay Vedud

Sabr Allah Hay Vedud

Tasavvuf/Zahir/Sıfatları/Zan/Hakikat/

Mudil ismi ile Ahirde Zahir olur, Eren mi o, eriştiren mi kendine.

Her belli olan Zahir olmaz..ki biri işlerinden, biri Sıfatlarından..O'nu sordu ise hakikatin, Zanlarda bir değil..Hakikatte dahi Tek'tir, Bir değil...

O'nun gecesi batın, gündüzü zahirdir. O'nun gecesi ve gündüzü yoktur.

O'nun gecesi batın, gündüzü zahirdir. O'nun gecesi ve gündüzü yoktur.

[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)]

Bir Rahmet

Yeryüzüsüz ve bedensiz gördün mü hiç sırf Masmavi Gökyüzü

Tasavvuf/Zaman/

Uyandığında önceki günü aynen yaşamaya başlasaydın, muhakkak bunu farkederdin. Olanlar, eşyanın hareketleri, birebir aynı, dilinle söylediklerini de aynı işitiyorsun. Senin bu durumdaki Hürriyetin, bunun Farkındalığında olman, ve eninde sonunda bu akışa uyum göstermen olurdu.Bu farazi misalden Zamanın hükmüne ve Ruhunun varlığına bir farkındalık yakalarsın. Şüphesiz bu çok da farazi bir misal değildir. Allah, akışta doğru yolu gösteren, Duaları işiten, Mutlak hüküm sahibidir. Hürriyetin gerçekleşmesi mutlaka Benlik hırsından kurtulmaya dayanır.

Tasavvuf/ Mucize

Çocukluğundan vefat edinceye kadar olan üzerindeki bu değişimi bi hızlandırsana hayalinde..sadece yani bu üzerindeki kudreti hızlı olsa mı O'na dair bir mucize olacak...Bu hız neye göre mucize değil ki ?..Körlüktür O'na delil aramak...

Heybet (bir manada)

(Dedik ki) Vur ayağını yere ! İşte yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su. [Sad/42]

Her kim

Her kim sıdk ve samimiyetle Hak için amel ederse, halktan sıkılır.

[Bişr-i Hâfi (k.s.)]

Tasavvuf/ Naz Makamı/ Muhabbetullah

Sen nazlanırsın, sevgilin de nazlanır. Böylece iki taraf da nazlanırsa ayrılık meydana çıkar.

Fakat sen, sevgiliye naz etmez de, niyaz edersen; yani yalvarır,yakarırsan, bu yalvarıp yakarmadan, yüzlerce buluşma, yüzlerce
kucaklaşma elde edersin.

Gurura kapılmanın, büyüklük taslamanın kanını dökmezsen, o kan coşar da seni boğar.

Yürü git de nazın bulanıklığını gider. Çünkü neşe, hep arılıktan, duruluktan meydana gelir.

[Mevlana Celaleddin-i Rumi(r.a.)]

Aşk ve İlim

"Lâ yus’elu ammâ yef’alu..." Ey kardeşim..İster Celal hapsinde, ister Cemal hapsinde anla...Kuruntular da, Zanlar da Hakk'a ulaşmaz...En doğru şekilde, hakiki Hürriyet sahibisindir, Hamd et ve Şükr et.. Ve bilenle bilmeyen kesinlikle bir olmaz; lakin hoş görülür Aşk iddiasında bulunan..."Lâ yus’elu ammâ yef’alu..."...