Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Muhyiddin İbn Arabi (ks) Hazretlerinden ~ "İlahi Ruh ( ve nefahtu fîhi min rûhî )" , "Adem" , "Halife" , "İnsan" , "Nefs"...

"..hayvanın bütün yaptığı işler ve bilgileri, bir tedbir veya düşünmeyle gerçekleşmez; hayvan kendisinden ortaya çıkan şeyleri bilme yaratılışındadır (Arı, Örümcek.. vb ).."

"..İnsan ise öyle değildir, çünkü insanın elde ettiği herhangi bir bilgiyi ancak. fıkir, tedbir ve düşünme gücüyle elde ettiği bilinir.."

"..Allah Adem'e ki o insandır, musavvire, müfekkire ve akletme güçlerini tahsis etmiştir. İnsan bu güçler sayesinde hayvandan ayrışır.."

"..Dilerse seni kemal suretinde yaratır ve alemde halifesi yapar. Dilerse hayvan suretinde yaratır.."

"..Hayvan insan ile halife insan-ı kamili ayırt ettik, çünkü Allah Teala 'Ey insan ! Seni kerim Rabbine karşı kışkırtan nedir, o seni yaratmış düzenlemiş ve itidal vermiştir' buyurur.."

"..Adem'in halifeliği hakkında 'Yeryüzünde bir halife yaratacağım' demiş, Adem'i ve oğullarını kastetmiş, sonra da meleklerine Adem'e secde etmelerini emretmiştir.."

"..insan-ı kamil tesviye, itidal, ruhun üflenmesi ve 'ol' sözünden meydana gelmiştir.."

"..Halife olmayanları da Allah tesviye etmiş, ruhundan üflemiş, halbuki ona 'ol' dememiştir.." (Halifelik Kemâline eriştirmemiştir)

"..'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.'Her korkudan onun vasıtasıyla eman bulunur. Allah insana itaat edicilik özelliği vermiş, bölgelere hakim kılmış, yalan ve uzakta hüküm verdirmiş, onu varlığın kendisi yapmış, kendisine secde ettirmekle ikramda bulunmuştur. İnsan-halife, pak bir ruh ve yönetici imamdır. Bir onunla çift olmuş, dıştaki var oluşu çokluğu ortaya çıkartmıştır. Alemdeki her parça delalet itibarıyla onun benzeri olsa bile insan bir gölge değildir ve bu nedenle halifelik insana mahsus kalmış, peygamberlik özelliğiyle ayrıcalık kazanmış, şeriat olan hükümleri şeriat kılmış, tabi olmuş ve kendisine tabi olunmuştur. Bu özellikleriyle insan kendisiyle akdin gerçekleştiği kimse olduğu gibi emanetin ve ahdin taşıyıcısı olmuştur. O hüküm vermiş, insanları hükmünü uygulamak üzere zorlamış, bu sayede fayda ve zarar ortaya çıkmış, ilk zarar gören ise daha önce belirtildiği üzere bizzat kendisi olmuş, zarar sınırlı kalmamış, Hakka eziyet ve hakaret etmiştir. Sonra kalbini vermiş, O’nun kendisinin rabbi olduğunu bilmiş, O'nu sevmiş; kendisiyle niza ettiğinde veya gıpta ettiğinde, O’nu kızdırmış ve öfkelendirmiş, ardından Allah ona hidayet etmiş, razı olmuş, onu seçmişti. İlahi suretin gücü olmasaydı insan inayete mazhar olmayacağı kadar Hakka dönüşü nedeniyle de ‘feta’ diye isimlendirilmezdi’. İnsan arzu ve gayesini izale etmek üzere (İlâhî) cömertlik vasıtasıyla zuhur etmiş, gayesinin ortadan kalkmasıyla hastalığı iyileşmiş, iş nizama kavuşmuş, ay yörüngesine yerleşmiştir..."

"..Nefs, ilahi üflemeyle, düzenlenmiş beden arasında (berzah olarak) ortaya çıkmıştır. Mizaç kendisine etki eder ve nefisler derece derecedir. Çünkü ilahi üfleme yönünden bir derecelenme söz konusu değildir. Derecelenme kabiliyetlerde olabilir. Öyleyse onun bir yönü doğaya bir yönü ilahi ruha dönüktür..."

Muhyiddin İbn Arabi (ks)

Muhakkak ki Allah bir sivrisineği, hatta onun üstünde olanı da misal vermekten çekinmez. Fakat iman edenler, onun Rab’lerinden bir hak olduğunu bilirler. Kâfirler ise: “Allah, bu misalle ne demek istedi?” derler. Onunla birçoğunu dalâlette bırakır, birçoğunu da onunla hidayete erdirir. Ve onunla fâsıklardan başkasını dalâlette bırakmaz. [Bakara 26]

Yoksa sen onların çoğunluğunun, işittiklerini yahut akıllarını kullandıklarını mı sanıyorsun? Onlar ancak en'am (koyun - sığır - deve) gibidirler; belki onlar tuttukları yol itibarıyla daha sapmışlardır (insan olmaktan) ! [Furkan 44]
 
“...insanın hakikati felekten oluşmuş değildir.
Bilakis o, üflenilen ruhtandır
ve bu ruh mekansızdır. Dolayısıyla feleğin üzerindedir...”

Muhyiddin ibn Arabi (ks)

Beden yeryüzünde öyle yapayalnız kaldı ki, bu hiç umulmazdı. Halbuki ruh şüphenin bile gidemedigi bir yere gitti, ulaştı.
...
Size göre, başınızda hiç böyle bir şey yok ! Fakat aslında sizin iki başınız vardır. Birisi yerden gelen görünen şu toprak başı, birisi de gökten gelen ve görünmeyen tertemiz manevî bas !
Senin şu görünen başın, öbür gizli başından meydana gelmiş. Bunu bilesin, anlayasın diye nice tertemiz başlar, toprağın ayağına dökülüp saçılmış, toprağa karışmıştır.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks)

"O insanlığın hakiki yönü (ve nefahtu fîhi min rûhî); öyle birşeydir ki, ona göre, ne cisim, ne de cismani olmak var… Onun varlığı; Hakk'ın (CC) zatına karşı bir mahrem teşkil etmez."

Abdulkadir Geylani (ks)