Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Ahir Zaman Mürşidlerine ! / Allah İsmi / Zat / Hu (Devam)


"Şöyle denebilir: 'Alemlerden müstağni zat Allah'ın ardındadır.' Buna şöyle yanıt veririz: İş zannettiğin gibi değildir. Allah, zatın ardındadır. Allah'ın ardında ise, varılacak bir yer (ve hedef) yoktur. Çünkü zat, kendi mertebesi olmak bakımından, her şeyde mertebeden önce gelir. Öyleyse Allah'ın ardında bir hedef yoktur."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


"Esmalar/İsimler açısından Allah, sıfatların taşıdığı anlamlar açısından zat konumundadır."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


"...böyle bilmiyorum, böyle olduğuna inanmıyorum, böyle olduğunu sanmıyorum, bu söz de nereden çıktı? der durur. (Bu sözlerle onun batıl olduğunu söylemek ister.) Bütün bunlar kendi görüşüne (yersiz olarak) itimat ettiğinden ve kendi cehaletini pek az tanıdığından ileri gelir. Böylece, bilmediği konularda yanılgıya düştüğü için, sürekli cahilliklerle başbaşa kalır ve (yeni) cahillikler arar; hakkı inkâr edip, cehalet içinde şaşırıp kalır; ilim talep etmekten böbürlenerek kaçınır.

Hz Ali k.v.


"...Allah kadehi olmadıkça hevâ ve heveslerden nereden geçeceksin Ey Allah’a ait yalnız “Hu” ismine kâni olan!

Padişahımız bize “Allah’ı anın!” diye ruhsat ve müsaade verdi; bizi ateş içinde gördü de nur ihsan etti.

“Allah” adı temizdir; temizlik geldi mi pislik, pılını pırtısını toplayıp gider.

Zıtlar, zıtlardan kaçar. Ziya parladı mı gece kalmaz.

Ağza temiz bir ad gelince de ne pislik kalır, ne gamlar, kederler.

“Allah’ı anın!” emrine uymak, herkesin işi değil; “Allah’a dön!” emrine uymak, her babayiğidin harcı değil!

Allah’ı an da gulyabânîlerin seslerini yok et. Nergis gibi olan gözünü bu kerkeneze karşı kapa!

Allah’ı anış suyuna dal, nefesini tut; sabret de eski düşüncelerden, vesveselerden kurtul!

Allah’ı anışının makbul olması O’nun rahmetindedir. (…)

Onun namazına nasıl kan bulaşmışsa senin Allah’ı anışına da zan ve temsil bulaşmış!

Kan pistir ama bir parçacık su ile temizlenir. Fakat içte öyle pislikler vardır ki,

Allah’ın lütuf suyundan gayrı bir şeyle arınmaz, ibadet eden kişinin gönlünden eksilmez.

Bilgisiz adamın canı, bu duadan uzaktır. Çünkü “Yarabbi” demesine izin yok ki!

Zarara, ziyana uğrayınca Allah’a sızlanmasın diye ağzında da kilit var, gönlünde de; yani ağzı da bağlı, gönlü de..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)


"...Seyr-i ilallah*, Allahü teâlâ'nın ismlerinden sâlikin mebde-i teayyünü bulunan isme kadar olan seyrinden ilerlemesinden ibâretdir. Seyr-i fillah* ise, o ismde ilerlemek demekdir. Bu seyr, esmâ, sıfat, şuûn ve i’tibârâtdan mücerred olmak i’tibâriyle zât-ı ehadiyyete kadar devâm eder. Bu tefsîr, ya’nî yapdığımız bu açıklama, ALLAH mubârek isminden murâd, bütün ism ve sıfatları kendinde bulunduran vücûb mertebesinde tutulduğu takdîrdedir. Ammâ ALLAH mubârek isminden murâd, zât-ı baht [sırf zât-ı ilâhî] ise, o zemân seyr-i fillah, bildirilmiş olan bu ma’nâ ile, seyr-i ilallaha dâhil olur ve bu durumda seyr-i fillah hiç bir zemân ele geçmez. Çünki zât-ı bahtdaki seyr nihâyetün-nihâye noktasında tasavvur olunamaz. Zîrâ o noktaya kavuşdukdan sonra, orada hiç duraklamadan geri âleme dönülür. Bu geri dönüşe Sey-i anillahi billah* denir. Bu anlatdığımız öyle bir ma’rifetdir ki, nihâyet-ün-nihâyeye kavuşanlara mahsûsdur..."

Seyr-i İlallah: Allahü teâlâya doğru olan yolda ilerlemek, mânevî ilimde durmadan yükselmek. Seyr-i âfâkî (kötü hâllerden kurtulma) ve seyr-i enfüsî (iyi hâllerle süslenme) yi içine alan tasavvuf yolculuğu. Seyr-i ilallah ve seyr-i fillah yâni Allahü teâlânın beğendiği şeylerde fânî olma hâsıl olmadıkça, tam ihlâs (her işini yalnız Allahü teâlânın rızâsı için yapma) elde edilemez. Muhlislerin (ihlâs sâhiplerinin) olgunluğuna kavuşulamaz. ( Abdülhakîm bin Mustafâ k.s.)

Seyr-i Fillah: Allahü teâlânın isimlerinde ve sıfatlarında ilerleme. Allahü teâlânın beğendiği ve râzı olduğu şeylerde fânî olma (yâni O'nun sevdiklerini sevmek ve O'nun sevdikleri kendine sevgili olmak). Allahü teâlâya kavuşmakta zulmet perdelerinin kalkması için mahlûkların hepsini aşmak, yâni seyr-i âfâkîyi ve seyr-i enfüsîyi tamamlamak lâzımdır. Nûrdan perdelerin aradan kalkması için de seyr-i fillah gerekir. ( Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr k.s.)

Seyr-i Anillah-i Billâh: Yüksek bilgilerden, aşağı bilgilere inme. Tasavvufta nihâyete (maksada) ulaşan velînin geri dönmesi ve mahlûkları bilmeğe kadar inmesi. Seyr-i anillah-i billah ve seyr-i fil-eşyâ (velînin geri döndükten yâni yol gösterip sonra eşyânın bilgilerine tekrar vâkıf olması) başkalarını irşâd edip kemâle getirmek içindir. ( Muhammed Bâki-billah k.s.)

İmam-ı Rabbani (k.s.)


En güzel isimler - Allah’ındır -. - O’na - o güzel isimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.

Araf 180


"...Bu isim (Allah İsmi) diğer isim ve sıfatları cem eden zati ismidir. Ancak bu cem etme taalluktan dolayıdır, bu isim ve sıfatlarla ahlaklanmaktan dolayı değildir. Bu durumun nedeni ahlaklanmanın ancak sıfat isimleri ile olmasından ötürüdür. Allah ismi ise zat ismidir. Ancak Allah adı, bütün ilahi nitelikleri kendisinde toplayan bir isim olarak düşünülürse, bu durumda, diğer isimler gibi, bununla tahalluk mümkündür.

Taalluk: Mevcut olanın tümüne özlü ve kapsamlı bir şekilde meşru sınırlar içerisinde ulaşmak için insan bu isme ihtiyaç duyar.

Tahakkuk: Bu ismin delalet ettiği anlamları bilmek veya ulaşılamaz olarak belirttiği hususların sadece Zat-ı İlahiye ait olduğu idrak etmek gerekir. Yine bu ismin anlamının içerdiği hususları bütün boyutlarıyla gereği gibi ve insani ölçüler içerisinde kavramaya çalışmak, Allah adının tahakkuk alanındandır.

Tahalluk: Allah isminin delalet ettiği bütün anlamları mü'minin kendisinde yer etmesi gerekir. Zira Allah adı, bize bildirilen ve bildirilmeyen bütün isimleri kendi bünyesinde toplamaktadır.

Alemde nitelendirilemeyecek ve hiçbir şekilde tanımlanamayacak olgular mevcuttur. Allah evrene sebep-sonuç ilişkinin ötesinde, hikmetli bir biçimde olguları yönlendirmektedir. Alemin dışında ise çok özel bir hükümle muamelede bulunmaktadır. Bu nedenle ''Bana dua edin ki cevap vereyim'' buyurmuştur. Buradaki icabet,mutlak anlamda olmayıp, aleme yönelik belli alanlardaki yönelişlerdir.

Böyle bir yöneliş mertebesine ulaşan bir kimse, Allah adıyla ahlaklanır. Ancak bu yüce yaratıcıya özel olan şekliyle Allah ismiyle bir tahalluk olmaz. Bu, bir sıfat bağlamında delalet ettiği anlama yönelik bir tahalluktur. Nitekim Allah ismiyle hal sınırlaması olmaksızın mutlak anlamda tahallukta bulunmak imkansızdır. Bu makama ulaşan kimsenin zihninde açıkça belirgin olmasa bile, bu isimle tahalluk etmenin şartı, buna yönelen kimsenin halini amaç ve hedefini iyi tespit edip, bulunduğu konumun bilincinde olması gerekir..."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)