Allah'ın Sıfatları (Devam)
HAYATİYET..
Yüce Hak kulları arasından, bazılarına; HAYAT sıfatı ile tecelli eder..
Bu sıfatı alan kul, âlemin hayatı olur.. Hem de tümüne birden..
Bu varlıklara baktığı zaman: Onlarda hayatının yürüdüğünü görür..
Ama, bütünüyle.. Bu hayatın yürümesi; varlıkların, ruh durumlarını aldığı gibi,
cisim durumlarını da içine alır..
Böyle olunca; o kul: Manaları, varlıklara suret olmuş görür..
Böyle oluşun, kendisinden gelen bir hayatla olduğunu bilir..
Öyle bir hayat ki, her şey onunla kaim..
Durum anlatıldığı gibi olunca, sözlerin ve emellerin bir manası kalmaz..
Latif bir halde olan suretler de hükümsüz kalır.. Kesif bir hal alan ruhları da al..
Cisimleri de, bu arada say..
Bunların artık hiçbir manası yoktur; sadece HAYAT sıfatı tecellisine nail olan kul kalır.. Bunun hayatı, artık onların tümüne hayattır..
Bir müşahede yolu ile, hayatın onlarda sürüp gittiğini görür..
Bütün bu olanları kendisinden bilir.. başka yerden değil..
Bu arada vasıta da kabul etmez..
İlâhî bir zevk olarak kabul eder..
Gizli, ama ayan beyan bir keşif sayar..
Evet.. Ben bu tecellide bir süre kaldım..
Zaman süremden bir süre, bu tecelli içinde geçti..
İşte o zaman da ben: Bütün varlıkların hayatını kendimde gördüm..
Her varlıkta, hayatımdan ne kadar varsa.. bakıp görüyordum..
Görüyordum ki; onların zat kabiliyetleri ne kadarsa, o kadar alıyorlar..
Ben bu tecellide, yüce zatla bir hayattım.. Bölünmez, parçalanmaz..
Bu tecellide, nice zaman kaldım; taa, yardım eli bana uzanıncaya kadar..
O yardım eli geldi; beni bir başka hale geçirdi.. Başka yer dahi aslında yoktu..
İşte, sözün gelişi böyle..
İLMİYET
Yüce Allah, kullarından bazılarına bu İLMİYE sıfatı ile tecelli eder.
Bu tecelliye, hayat sıfatı tecellisinden girilir..
Bu durumu şu şekilde anlatabiliriz..
Yüce Allah, kuluna bütün mevcudata sirayet eden Hayat sıfatı ile tecelli ettikten sonra; o kulda bir zevk başlar.. İşbu zevk, anlatılan hayat birliğinin gücünden doğar..
İşbu hayat birliğinde, bütün mevcudat, anlatılan tecelli dolayısı ile; o kulla bir olmuştur..
Anlatılan bu birlikten sonradır ki; yüce zat o kula, İLMİYE sıfatı ile tecelli eder..
İşte.. bu ilim sıfatı tecellisini aldıktan sonradır ki o kul: Bütün âlemi,
içinde bulundukları duruma göre bilir..
Anlatılan âlemlerin bütün dalları ve kolları, o kulun ilim çemberine girer..
Başlangıcından ta sonuna kadar..
Böyle olunca: O kul her şeyi bilir.Nasıl oldu, ne şekilde oluyor ve sonunda nasıl olacak?.
Bütün bunları bilir..
O bilir: Bu iş, olmamıştır..
O bilir: O olmayan şey, ne sebeple olmamıştır?
O bilir: Olmayan bir şey, olunca, nasıl olur? Ve nasıl olacak?..
Bütün bu anlatılanlar; o kulda bir ilim olarak mevcuttur..
Ama aslî bir ilim..
Ama hükmî bir ilim..
Ama keşfe, zevke dayanan bir ilim..
Öyle bir ilim ki.. yani Öyle bir bilgi ki, malum olup bilinenlere
onun zatından sirayet edip geçmiştir..
Hem de, icmal yolundan..
Hem de, tafsil yolundan..
Hem de küllî ve cüz’î yoldan..
Onun tafsili icmalinde gizlidir. Ama, gizliden de gizli bir gayb âleminde..
Ledünnî ve zatî olaraktan..
O, öyle bir gelişle gelmektedir ki; bu ilim, gaybın gaybındadır ve bu şehadet âlemine çıkmaktadır..
Böyle olunca, onun icmal tafsili, gaybında müşahede olunur..
Toplu icmali ise.. gaybın da gaybındadır..
Sıfat tecellisi içinde olana; ilmin gelişi, zâhirde olan bir şey değildir..
Gizlinin de gizlisi âlemde, o ilmin içine dalan bilir!
Burada anlatılanlar, çok ince manalardır.. Ancak:
- G u r e b a..
Adı ile çağırılanlar anlarlar..
Burada tadılması gereken zevkleri, kimse tadamaz; ancak:
- Ümena ve üdeba..
Adı ile anılan zatlar tadarlar..
Abdulkadir Ceyli (k.s.)