Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Seyr-i İlallah/ Seyr-i Fillah/ Seyr-i Anillah-i Billâh/ İmam-ı Rabbani (k.s.) Mebde ve Mead


"Seyr-i ilallah*, Allahü teâlâ'nın ismlerinden sâlikin mebde-i teayyünü bulunan isme kadar olan seyrinden ilerlemesinden ibâretdir. Seyr-i fillah* ise, o ismde ilerlemek demekdir. Bu seyr, esmâ, sıfat, şuûn ve i’tibârâtdan mücerred olmak i’tibâriyle zât-ı ehadiyyete kadar devâm eder. Bu tefsîr, ya’nî yapdığımız bu açıklama, ALLAH mubârek isminden murâd, bütün ism ve sıfatları kendinde bulunduran vücûb mertebesinde tutulduğu takdîrdedir. Ammâ ALLAH mubârek isminden murâd, zât-ı baht [sırf zât-ı ilâhî] ise, o zemân seyr-i fillah, bildirilmiş olan bu ma’nâ ile,
seyr-i ilallaha dâhil olur ve bu durumda seyr-i fillah hiç bir zemân ele geç-
mez. Çünki zât-ı bahtdaki seyr nihâyetün-nihâye noktasında tasavvur olu-
namaz. Zîrâ o noktaya kavuşdukdan sonra, orada hiç duraklamadan
geri âleme dönülür. Bu geri dönüşe Sey-i anillahi billah* denir. Bu anlat-
dığımız öyle bir ma’rifetdir ki, nihâyet-ün-nihâyeye kavuşanlara mahsûs-
dur..."

İmam-ı Rabbani (k.s.)
Mebde ve Mead

Seyr-i İlallah: Allahü teâlâya doğru olan yolda ilerlemek, mânevî ilimde durmadan yükselmek. Seyr-i âfâkî (kötü hâllerden kurtulma) ve seyr-i enfüsî (iyi hâllerle süslenme) yi içine alan tasavvuf yolculuğu. Seyr-i ilallah ve seyr-i fillah yâni Allahü teâlânın beğendiği şeylerde fânî olma hâsıl olmadıkça, tam ihlâs (her işini yalnız Allahü teâlânın rızâsı için yapma) elde edilemez. Muhlislerin (ihlâs sâhiplerinin) olgunluğuna kavuşulamaz. ( Abdülhakîm bin Mustafâ k.s.)

Seyr-i Fillah: Allahü teâlânın isimlerinde ve sıfatlarında ilerleme. Allahü teâlânın beğendiği ve râzı olduğu şeylerde fânî olma (yâni O'nun sevdiklerini sevmek ve O'nun sevdikleri kendine sevgili olmak). Allahü teâlâya kavuşmakta zulmet perdelerinin kalkması için mahlûkların hepsini aşmak, yâni seyr-i âfâkîyi ve seyr-i enfüsîyi tamamlamak lâzımdır. Nûrdan perdelerin aradan kalkması için de seyr-i fillah gerekir. ( Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr k.s.)

Seyr-i Anillah-i Billâh: Yüksek bilgilerden, aşağı bilgilere inme. Tasavvufta nihâyete (maksada) ulaşan velînin geri dönmesi ve mahlûkları bilmeğe kadar inmesi.
Seyr-i anillah-i billah ve seyr-i fil-eşyâ (velînin geri döndükten yâni yol gösterip sonra eşyânın bilgilerine tekrar vâkıf olması) başkalarını irşâd edip kemâle getirmek içindir. ( Muhammed Bâki-billah k.s.)

"...on makâmdan Rızâ makâmının dışındakiler, fi’llerin ve sıfatların tecellîlerine bağlıdır. Rızâ makâmı ise, zât-i ilâhînin tecellîsine bağlıdır; teâlâ ve tekaddes. Aynı şeklde zât-i ilâhînin muhabbetine bağlıdır..."

İmam-ı Rabbani (k.s.)
Mebde ve Mead

"Tâlibin [Lâ derken] âfâkî ve enfüsî [dışındaki ve içindeki] bâtıl ilâhları [Allahdan başka tapdığı gönül verdiği, kulluk etdiği her şeyi] silip yok etmeye çok çalışması lâzımdır. İllallah derken, ya’nî Hakdan başka ma’bûd yokdur derken, hâtırına ve düşüncesine gelen her şeyi, lâ derken kasd etdiklerine dâhil etmeli, Allahü teâlânın vücûdü ile yetinmelidir; her ne kadar o makâmda vücûd bile yolda kalıyor ve vücûdün öte
sini aramak gerekiyor ise de.

Ehl-i sünnet âlimleri, “Allahü teâlânın vücûdü zâtından başkadır” demekle ne güzel söylemişlerdir. Vücûda zâtın aynısı demek ve vücûddan başka bir şey yokdur, Allahü teâlânın zâtı vücûddür demek, görüş bakış ve gerçeği bilmekdeki kusûr ve eksiklikden
doğmakdadır. Şeyh Alâüddevle Semnâni hazretleri “kuddise sirruh”, “Vücûd âleminin üstü, melik-i vedûd âlemidir” demişlerdir..."

İmam-ı Rabbani (k.s.)
Mebde ve Mead