GİRİŞGAH / İZAH
Şems-i Tebrizi Hazretleri aşağıdaki olayda Allah'ı ispat maksatlı konuşmamış felsefi sorulan sorulara yine tam da istenildiği gibi felsefik olarak karşılık vermiştir.
Allah'ın görülmek istenmesi felsefi olarak (dini değil) sorulmuştur ve nasıl baş ağrısı ispatlanamıyor değil görülemiyor olduğu halde hissediliyorsa Allahın da sırf görülemez olduğu için inkar edilemeyeceğini göstermiştir ; çünkü hisseden hissediyor... Fakat gel gör ki hisseden gösteremiyor tıpkı baş ağrısı gibi.
Şeytanın ateşten yaratıldığı halde ateşte yanması sorusu da aslında cevabı gayet bilimsel olduğu halde o günlerde bilinmediği için felsefik olarak sorulmuş ona göre de istenildiği gibi felsefik cevaplanmıştır fakat ancak şu zamanda bu cevabın hem DİNİ hem de BİLİMSEL olduğu ortaya çıkmıştır (selam olsun Şems-i Tebrizi hazretlerine )
ALINTI : incelemeler sonucunda insan vücudunun içerdiği maddeler ile toprağın içerdiği maddelerin tamamen aynı olduğu anlaşıldı. alüminyum, demir, kalsiyum, oksijen, silikon, sodyum, potasyum, magnezyum, hidrojen, klor, iyot, manganez, kurşun, fosfor, bakır, gümüş, karbon, çinko, kükürt ve azottur.
* Ayrıca DİNİ bilgide insanın sadece toprak değil SU ile karışık yaratıldığı da yine vahiy yoluyla bildirilmiştir
Üçüncü soruyu her aklı başında olan insanın izaha gerek olmadan idrak edeceğini düşündüğüm için izaha gerek duymuyorum. Aklın başında değilse de koyarım kafana kerpici anlarsın :)
Şimdi bilindik olaya geçelim..
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'ye felsefecilerden bir grup geldi. Suâl sormak istediklerini bildirdiler. Mevlânâ hazretleri bunları Şems-i Tebrîzî'ye havâle etti. Bunun üzerine onun yanına gittiler. Şems-i Tebrîzî hazretleri mescidde, talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler üç suâl sormak istediklerini belirttiler, Şems-i Tebrîzî; "Sorun!" buyurdu. İçlerinden birini başkan seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı. Sormaya başladı: "Allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım." Şems-i Tebrîzî hazretleri; "Öbür sorunu da sor!" buyurdu. O; "Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azâb edilecek dersiniz hiç ateş ateşe azâb eder mi?" dedi. Şems-i Tebrîzî; "Peki öbürünü de sor!" buyurdu. O; "Âhirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezâsını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın!" dedi. Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî, elindeki kuru kerpici adamın başına vurdu.Soru sormaya gelen felsefeci, derhâl zamânın kâdısına gidip, dâvâcı oldu. Ve; "Ben, soru sordum, o başıma kerpiç vurdu." dedi.Şems-i Tebrîzî; "Ben de sâdece cevap verdim." buyurdu. Kâdı bu işin açıklamasını istedi.Şems-i Tebrîzî şöyle anlattı: "Efendim, bana Allahü teâlâyı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim." O kimse şaşırarak; "Ağrıyor ama gösteremem." dedi. Şems-i Tebrîzî; "İşte Allahü teâlâ da vardır, fakat görünmez. Yine bana, şeytana ateşle nasıl azâb edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Hâlbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı. Yine bana; "Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz." dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyâda küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan âhiret hayâtında niçin hak aranmasın?" buyurdu. Felsefeci, bu güzel cevaplar karşısında mahcûb olup, söz söyleyemez hâle düştü.
Selam olsun
Kimisi de vardır onu başka bir şey çarpar da ancak öyle anlar Hakikati...