Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Muhyiddin İbn-i Arabi (Devam)-Tevfik-i İlahi-...

Bu said yıldızın hilalinde İnşaallahû Teâla tevfîk'in lâfza-ı celâle
isnadındaki güzel hikmetlere işaret edeceğiz.

BİRİNCİ FELEK
Ey necib ve hür oğlum!..
ALLAH sana muvaffakiyet versin. Şimdi, Tevffki sana izah
edeceğim..
Tevffk; ebedi sa'detin anahtarı, Nebî-ı Zişânin yolunda sülûka kulu
vâsıl edici ve ilâhî ahlâkla ahlâklanmasına rehberdir.
Tevfîk-i ilâhi'ye nail olan kişi, büyük ganimeti eide etmiştir.
Tevfik-i ilâhiden mahrum kalan kimse de hayrın tamamını yitirmiştir.
Ey Azîz!..
Tevfîk; kulun çalışarak elde edeceği bir şey değildir.
TevfTk, Allah'ın kendi huzuruna seçtiği hâs kullarının kalblerine
ilkâ ettiği bir nûr-u ilâhidir.
Kulun kurtuluşu ancak Tevfîk-i İlâhî ile gerçekleşir. Kul yüce
derece ve mertebelere de ancak Allah'ın yardımıyla ulaşabilir.
Tevfîk hibe edilen bir sırr ve kulun kalbinede kondurulmuş bir nurdur.
Kulun İrâdesi tevfîk'in özelliklerini ve hakikâtlarını bilmesi itibariyle, tevfîkle
vasıflanması ve tevfîkin kulda peyda olmasında Allah'ın İrâdesinin
bağlantısı vardır. Böylece de, kul için bu irâde hâsıl olur ve o irâdeyi kendi
kesbi olduğunu tahayyül eder.
Halbuki kulun tevfîkle vasıflanmasında ki gerçek sebeb; Allah
Subhânehû'nun iradesidir. Fakat kul, kendisini tevfîkin talebine sevk
eden irâdesinin, İlâhi Tevfîkin eseri olduğunu bilemedi.
Evet!., ilâhi Tevfîk olmamış olsaydı kulun irâdesi gerçekleşemezdi.
Zira, kulun tevfîki irâde etmeside İlâhi Tevfîkdendir. Ancak insanların çoğu
bunu bilincinde değildir.
Şimdi tevfîki anlattığımız tarzda isbât ettiğimizde, insanlar, ancak
Hakîm, bağışlar yapan ve kula muaffakiyeti veren Zöt'tan tevfîk'in kemâlini
taleb edebilirler.
Tevfîk'in kemâli ne mânâya geidiğini şöyle izah edebiliriz: Kulun
bütün fiil ve hâllerinde tevfîki ilâhinin kula arkadaşlık etmesidir.

Kulun hâlleri şöyle taksîm edilmiştir.
1- İtikâd,
2- Kalb’e gelen ilhâmlar,
3- Akıl ve kalbinde doğan nûrlar,
4- Müşahedeler,
6- Mükâşafeler,
7- Zahiri ve batini bütün fiiller.
Netice-i Kelâm:
Kul, bütün hâllerinde İlâhi Tevfîk'in kendisine devamlı surette
arkadaş olmasını taleb etmesi, tevfîkin kemâl mânâsıdır.
Öyle ise, kul zâten kendisine verilen muvaffakiyetin artmasını tâleb
eder. Yoksa tevfîk bölünmeyi kabul eden bir şey değildir. Zira, tevfîk
insanla kâim olan mânâlardan bir mânâdır. Mânâ ise bölünmeyi kabul
etmez. Tevfîke nisbet edilen noksanlık ise, Tevfîk-i İlâhinin kulun her hangi
bir fiilinde kul ile kâim olması ve diğer bir fiilinde kul ile kâim olmaması
itibariyledir.
Tevfîk-i İlâhinin kulun bütün fiillerine olan beraberliği de aynı
anlattığımız gibidir.
Artık bu izahlarımızda kulun tevfîki Allah'tan istemesinin hikmeti
de zahir oldu.
İlerde şunu da izah edeceğiz:
— Kul Allah'tan tevfîki istediği vakitte kulda Tevfîk-i İlâhin yoktu
denilemez. Zira kulun isteme fiilinde yine ilâhi muvaffakiyet vardır.
Tevfîk lâfzı Arap dilinde muvafakat babından Tefti babına intikâl etmek
suretiyle türetilmiştir. Tevfîk de kulda sudur eden fiillerin peyda olması
esnasında zâten kulda kâim bir mânâdır. Dolayısıyla kulla kâim bulunan o
Tevfîk-i İlâhi kulu, kuldan sudur edecek fiili hakkındaki islâm
ölçülerine muhalefet etmesinden engeller. Fakat bu engellemesi sadece
kendisinde sudur edecek olan fiilde gerçekleşir. Diğer fiilleriyle alâkası
olmayabilir. Öyle ise hükmü böyle olan her mânâya tevfîk ismi verilir.
Ey Oğulcuğum!..
Günahkarı kendisi için meşru olan her hangi bir ameli yapmaya
muvafık olursa o günahkar olmaz.
Fakat meşru haklarından herhangi birisine muvafakati
gerçekleşmezse, o zaman İslâm'a muhalefet etmiş olur. Zira kaidedir bir
mahal şeyden veya onun zıtından boş kalmaz. Tabiatın boşluğu kabul

etmediği gibi. Kulda yapacağı fiilinin mahalidir. Dolayısıyla ya o fiil
İslâm'a muvafak veya muhalif olması zaruridir.
Bazen bir zamanda, kulun yaptığı bir fiilinde, tevfîk kendisiyle kâim
olduğu gibi, aynı o anda diğer bir fiilinde kendisiyle kâim olmayabilir. Buna
misâl: Gasb edilen bir evde namazı edâ eden musallidir. Zira o salâtı edâ
etme fiiliyle tevfîk kendisiyle kâim olmuştur. Fakat aynı anda salâtı
kendisinde edâ ettiği yeri gasb etmesinden ötürü tevfîk kendisiyle kâim
değildir. Öyle ise aynı anda kulda hem tevfîk hem de hizlan kâim
olabilir.
Hizlan ise; Allah'ın razı olmadığı bir fiili kulun talebi üzere Allah'ın
kulda muvaffakiyet vermesine denir.
İşte bu anlattığımız sebebden dolayı kul, Mevtasından tevfîk'in
kemâlini ister.. Böylece de kul, İlâhi Tevfîk'in kendisine bütün
hâllerinde arkadaşlığını istemiş olur. Tâki kul, hiçbir fiilinde şeriat
ölçülerine muhalefet etmesin.
Açıkladığımız tarz üzere kulla kâim olan Tevfîk-i İlâhi tam ve kâmil
olursa, artık o tevfîk; Hıfz-ı İlâhi ve ismet diye ta'bir edilir. Yani, böyle
olan kul, ALLAH'ın koruması altında olur.
Allah Tealâ vakitlerin aleyhimizde geçip gitmesinden ve gafletin
neticelerinden cümlemizi muhafaza etsin.
ALLAH, hayırlarla cömertlik yapan Cevâd-ı Mutlakdır.
Ey Oğulcuğum!..
Tevfîk: Kul yaratılmadan önce, Allah'ın katında kul için olan
inâyet-i ilâhi'dir.
Tevfîk: Allah kulu icâd ve hitâb ettiği esnada kulun üzerine olan
en yüce ihsanıdır.
Tevfîk'in İlâhi bir inayet ve ihsan olduğuna, Allah'ın şu buyruğu delâlet
etmektedir.
«İmân edenlere Rab'leri indinde kendileri için muhakkak bir
kadem-i sıdk olduğunu müjdele.»
(Yunus sûresi, âyet: 2)
İmân edenler daha yaratılmadan önce kendileri için bu kadem İlmi
İlâhide gerçekleşmiştir. Bu kadem de Allah'ın kendi Zâtına yazdığı
Rahmeti İlâhidir.
Vakta ki Allah Tealâ, Kerem sıfatıyla Ayân-ı Sabiteleri icâd etti ve
onların varlığını açığa çıkardı, lûtfuyla onların ihtiyaçlarını üstlendi.
Artık, Allah Azze ve Celle onları tevfîk'in hakikâtlarıyla donattı ve
onlara, O'na ulaştırıcı yolları açıkladı.

Enbiyâ'ya melekler, Evliyaya da Enbiyâ'lar ve meleklere de yaratılışları
vasıtasıyla açıkladığı gibi.. Böylece onlar güneşe giden aydınlık yolu üzere
hidâyeti kabullendiler. Ve Mi'raca vesile olan yükseliş kanatlarına binerek
uruc ettiler. Artık Tevfîk, bütün hâllerinde onları yalnız bırakmayan sadık
bir arkadaş olmuştur. Tevfîk onları Allah'a yaklaştıran amellere yön
vermekten de geri kalmadı.
Allah'ın rızasına vesile olacak ameller; kalbî, nefsi ve duyu
organlarına mütevecih muamelattan ibarettir.
Tevfîk-i İlâhi onları himmetlerinin fevkine varıncaya değin
yönlendirdi..
Tevfîk-i İlâhi onları hazreti Cud ve Kerem Makamına indirdi.
Onlar o ni'metler deryasında ve Cennet nimetleri içinde gark
oldular. Ve Tevfîk-i İlâhi onları istivaya benzer bir makama çıkardı.. O
makamda Allah'ın onlara, vermeyi takdir kıldığı nimetleri bağışladı.
Bütün bu olan bitenlerin esnasında, Hak'kın onların işlerini
üstlendiğini bildiler. Halbuki daha "İNSAN" namıyla yâd edilen bir şey
değildiler..
Sonra, onlar için duâ etme mahallinde Allah'a sözlü yakınlıkları, o
işlerden uzak olduklarını gösterdi. Zira, Allah'ın ihsan ettiği bunca
cesim ve lâtif nimetlere karşı şükür etmeyi irâde ettiler. Halbuki Şâkir
meşkûr ve Zâkir mezkûr idi. Dolayısıyla bu hakikât onları, irâde
ettikleri sözlü Şükür'den engelledi.. Artık kul, bütün gücünü sarf
etmesine rağmen, Allah'a hamd ve sena etmekten aciz oldu. Ve, bu
hâlin senanın fevkinde olduğunu gördüklerinden, şaşkınlık ve hayret
makamında durakladılar... Sonra, insanlar kendilerinden açığa çıkan
Allah'ı övmeleri sena etmeleri, ancak Allah'ın kendi fiiliyle Zâtını sena
etmesi olduğunu bildiler.
İnsanların böyle idrâk etmelerinin lüzûmiyetini yazacağımız âyet
delâlet etmektedir.
«Zaten size az bir ilimden başkası verilmemiştir.» (İsrâ Suresi,
Âyet: 84)
Öyle ise, az bir ilim de Allah'ın inâyetiyle bize bağışladığı bir terazidir.
Çok ilme ulaşmamız ise bizim için mümkün değildir. Öyle ise ilimde çokluk
iddia edebileceğimiz şeylerden değildir.
Muhakkik şeyh, herşeyi inceleyip yontandır. Fakat o, yaptığı işlerde
samimidir.
İddia sahibi ise, o da herşeyi inceleyip yontar.. Fakat o, yaptığı
işlerde samimi değildir. Bu makamda Allah Rasûlü Aleyhisselâtu
vesselam şöyle buyurdu;

«Senin med ve senanı sayamam, sen kendini övdüğün gibisin.»
(Ebû Davud ve Tirmizi)
Ve Sıddık-ı Ekber'de - Allah ondan razı olsun- bu makamda şöyle
buyurdu;
— "Allah'ı idrâk, idrâk edilemeyeceğini idrâk etmektir."
Yaratıcısını idrâk etmeyi kasd edene şöyle söyle!..
— "Allah'ı idrâk, idrâk edilemeyeceğini idrâk etmektir. Kim Allah'a
hayretle kulluk
ederek yaklaşırsa, işte o nihayet Rahmanı idrâk edendir. Gerçekten
Allah'ı idrâk etmemek nusuk semâsında cevelan eden feleklerin
doğuş sebebi olan duha vaktindeki Güneş'tir.
Tevfîk'in başlangıcı, ortası ve gayesi vardır.
Ey Oğulcuğum!..
Tevfîk, her fazilete yönlendirici, temiz sıfatlara uiaştıncı ve gözleri
cilalayan, sırlan islah eden ve kalbe hulûsiyeti veren bütün güzel
ahlâklarıda celb edici olduğunu bii.
Tevfîk kalbde ki kilitleri açan, kalblerde ki şek ve şüpheleri gideren,
kalblerin varlık hikmetini bağışlayan ve azâmet-i İlâhiyeyi öğretendir.
Tevfîk, kulun istikâmeti taleb etmesine sevk eden, esas muharrik ve
kulu selâmet yoluna ulaştırıcıdır.
Tevfîkle vasıflanan her kul, hidâyete erip doğruluk üzere olur.
Tevfıkden mahrum kalan da rezil ve rusva olur..
ALLAH emirlerine muhalif olmaktan ALLAH a sığınırız.
Tevfîkin başlangıcı İslâmı, ortası imânı ve nihayeti ihsanı sana
verir.
Tevfîkin başlangıcı olan İslâm, kan ve malı korur.
Tevfîkin ortası olan imân, nefisleri sapıtma ve saptırma
zulmünden muhafaza eder.
Tevfîk'in sonu olan ihsan, ruhu Allah'tan başkasına bakmaktan
engellediği gibi rûh'a murakabe ve Allah'tan utanmayı bağışlar.
Öyle ise...
Nefis, Cennette şehvetlerini yerine getirmekle mutlu olur.
Göz, Rahmanı görmekle huzur bulur.
Ruh, nimetlerin hakikâtlarından lezzet alır.
Ey Oğulcuk!..

Tevfîkin ulaştırdıklarında tefekkür et!..
Öyle ise, bütün hâllerinde seni tevfîk'e davet eden, hiçbir iyilik yoktur ki
Allah sana vermesin. Artık sana düşen, onları geri çevirmemektir.
Tevfîkin mebdei, sana ilim ve ameli ihsan eder. Ortası, seni pis
hedeflerden temizler. Sonu, varlık ve ezelin sırrlarım verir.
Tevfîkin başlangıcı seni hislerinden, ortası nefsinden uzaklaştırır
ve sonu sana senin güneşinle cömertlikte bulunur.
Tevfîkin başlangıcı sana kerametleri ihsan eder.. Ortası, seni
sıfatlardan fâni kılar.. Sonu, seni Zâtla mutlu eder.
Tevfîkin başlangıcı sana Cennetle, ortası varlıkla ve sonu varlığın
fenasıyla şahidlikte bulunur.
ALLAH'tan başka umutlarımızı
bağlayabileceğimiz bir varlık mevcûd değildir.
Menân ve bütün nimetleri bağışlayan ALLAH bütün noksan
sıfatlardan münezzehtir.
TEVFÎK İN KISIMLARI
Ey Oğulcuğum!..
ALLAH seni muvaffak kılsın.
Tevfîk. GENEL ve ÖZEL olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır..
1) GENEL TEVFÎK; bütün insanların kendisinde müşterek
oldukları tevfîkdir. Müslüman ve müslüman olmayanlar eşittir. Genel
tevfîkde iki kısma ayrılmaktadır.
a) Hikmete muvafak olan tevfîk. Bu tevfîk, hikmetle eşyanın
yaratılışında ki sırları bilmekle gerçekleşir,
b) Şahsın maksadına muvafık olan tevfîkdir.
Bu tevfîkde;
1) Maksada muvafık olan,
2) Hikmete muvafık olan, diye ikiye ayrılır.
1) Maksada muvafık olan tevfîki şöyle izah ederiz: Su bulunmayan
bir yerde hangi dinde olursa olsun bir kimsenin kuyu kazıp su çıkarması
oradan gelip geçen kimselerin maksadına o suyun çıkması muvafıkıdır,
2) Hikmete muvafık olan tevfîki de şöyle açıklayabiliriz: Nesnelerin
arasındaki mesafeyi ve onların asıllarını bildiği için nesneleri birbirinden
ayıran kimsenin tevfîkidir. Zira, bu tür bir çalışmaya her hak sahibine

hakkını vermek denir.
Meselâ; eşyanın hikmetini bilen bir adam elekle su içmeye ve bardakla
un elemeye teşebbüs eden bir şahsı gördüğünde, derhal unu eleğe ve
suyu bardağa boşaltır.. Ve o şahsa da şöyle der; "Bu elek un elemek ve
bardak su için yapılmıştır." Görüldüğü gibi nesnelerin hikmetini bilen
şahıs, ilmi ve ameli olarak bütün nesnelerin yaratılış gayesine riayet
ederek muamele eder. İşte bu hikmet tevfîkidir.
2) ÖZEL TEVFÎK; seni zulumattan nura çıkaran ve bütün
mertebeleriyle ebedî saadete velev ateşe girsende seni ulaştıran
tevfîkdir.
Bu Özel tevfîkde; ÖZEL ve GENEL olmak üzere iki kısma ayrılır.
a) Özel Tevfik'in Genel kısmı: Allah'a, Rasûllere ve Allah'ın
katından gelenlere
imân etmekten ibarettir.
b) Özel Tevfîk'in Özel kısmı: Meşru olan ilimlerle amel etmekten
ibarettir.
Şöyle de açıklayabiliriz...
1) Genel olan Özel Tevfîk ki sadece Farzların edasından ibarettir.
«Zümman ibnu Sa'lebe Allah Rasûlü Aleyhisselatu Vesselama;
- "Farz ibâdetler nelerdir?" diye sorduğunda Allah Rasûlü
Aleyhisselâtu Vesselam da ona cevap verdikten sonra Zümmam;
- "Saydıklarının dışında üzerine başka Farzlar var mıdır?" diye
sordu. Allah Rasûlü
Aleyhisselâtu Vesselam;
- "Hayır yoktur. Yalnız dilersen nafilelerle meşgul olursun."
buyurunca
Zümmame;
"Allah'a yemin ederim üzerime farz olanlardan ne noksanlık ve ne
de fazlalık yaparım.." dedi. Allah Rasûlü Aleyhisselâtu Vesselam o
gittikten sonra;
- "Söylediklerinde sadık olursa kurtuluşa erdi." buyurdu.»
İşte bu Hadis'te Özel Tevfîk'in Genel bölümünü böylece ğrenmiş
bulunmaktayız.
2) Özel Tevfîk'in Özel bölümüne gelince, o da kalbi tasfiyeye,
marifete, boş şeylerden arınmaya, riyâzat ve mücâhedeye seni
ulaştırandır.
Bu kısımda a) Genel ve b) Özel olmak üzere iki kısma

ayrılmaktadır.
Bu kısmın a) Genel tevfîki; senin için bütün ulvi ahlâkları ve
Rabbani sıfatları meyve verendir.
Bu kısmın b) Özel tevfîki ise, tahkik etmek mânâsını ve ahlâk
sırlarını senin için meyve verir.
Tahkik etmek mânâsı ve ahlâk sırları da 1) Özel ve 2) Genel olmak
üzere iki kısma ayrılmaktadır.
1) Genel kısmı, sana ahlâklanacağın hususları ve o ahlâkların
sırlarını ihsan eder.
2) Özel kısmı da, seni muhtaç olmak mülâhazasından musteğni
kılar.
Öyleyse, kulun zahiri ve kalbi bütün hareketlerinde ve
durgunluklarında kula arkadaşlık eden tevfîk, ilmiyle âmil ve veresatu
enbiyâ olan Ariflerin tevfîkidir.
Hareket ve durgunluğun bazısında kulla arkadaşlık eden tevfîkde o
ba'za nisbet edilir ve özellikle o kula varlık mertebelerinden verdiği şeye
muzafdır. İşte bu da, sadece Arif, Zahid, Abid ve bunlardan başka suluk ve
makamat erbabından olanların tevfîkidir.
Tevfîkin peyda olması da muhakkikin ulema katında, iki kısma
ayrılmaktadır.
1) Allah'ın vasıtalı sende var ettiği tevfîk,
2) Allah'ın vasıtasız olarak sende icâd ettiği Tevfîk.
Bunları da şöyle açıklarız:
Vasıtalı sende icâd edilen tevfîk; ana ve babanın telkin ettikleri İslâm
Dinini kabul etmen gibidir. Zira, her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar. Anne
ve babası onu ya Yahudi ya Mecûsi ya da Hıristiyan yaparlar.
Bu anlattıklarımız Allah Rasûlü’nden rivayet edilen bir Hadis'in
mefhumudur.
Veya hiç ummadığın bir anda yoluna, seni çirkin ameller işlemekten
engelleyen nasihâtlarda bulunan bir şahsın çıkması gibi, Yapılan
nasihâttan ötürü sen gaflet uykusundan uyanırsan, Allah Subhânehû,
senin kalbine tevfîk nurunu ilkâ eder... O şahsın vasıtasıyla gönlüne İlkâ
edilen tevfîk nuru, seni nefsin hilelerinden kurtulmaya ve sai'dler
zümresine girmeye sevk eden ilâhi bir rehber olur.
2) Vasıtasız olarak sende hâsıl olan ilâhi tevffk'e gelince; o da
kimsenin yardımı olmaksızın Allah'ın senin ayıblannı görme duygusunu
sana bahş etmesidir, öyle duygu ki işlemiş olduğun çirkin amellerinden
ötürü nefsin ve hâlin sana buğz ettiğini idrâk edersin...

Bu duygun güçlendikçe kurtuluş yoluna ve senin için ezeli olarak takdir
edilen güzel amellere seni süratle sevk eden ilâhi bir rehber olur.
Özel Tevfîk'in makamlarının ilki hiç şüphesiz Allah'ın sana tahsil
etmeni emrettiği şer'i ilimlerle iştigâl etmendir.
Özel tevfîk'in seninle arkadaşlık etmesi yönüyle son makamı da, şayet
özel tevfîk'in bütün makamları tamamlanırsa, aklı hiçbir şeyin kendisiyle
oluşması mümkün olmayan Tevhîd-i Zât sende kendi Tevhîdiyle hâsıl
olmasıdır.
Velev ki bazı huzûr-u vücûdiye ve kerem-i lûtûfiye sende noksan olsa
da bu durum değişmez.
Netice-i Kelâm; cehaletle birlikte ne hayat ne de makam söz
konusu olmaz.. Yani, şer-i ilimlerden cahil olan bir şahsın ne hayatının ne
de makamının hiçbir kıymeti harbisi yoktur.