Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Muhyiddin İbn-i Arabi

BİRİNCİ MERTEBE
Birinci Mertebe, inâyet-i ilâhiye vesile kılınan tevfîk-i İlâhî
hakkındadır.
İslâm-i Feleklerden ilki kutbun kalbinden doğan İnayet Yıldızıdır.
İslâm ve imânın ilk kelimesi LÂlLÂHEİLLÂLLAHdır.
BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİYM
Ve Sallallahû a'lâ Seyyidenâ Muhammedîn ve Âtihî ve Sahbîhi ve
Selleme teslîman kesîran.
Ey Bedr Munâdi'nin çağrısına süratle yönel ki kendini kötülüklerden koruyasın.
Seni Hak'ka, ulaştıran ni'metlerden ötürü nankörlerin yapamadığı şükr vazifesini ifâ et.
Sana gelen Hak'kın nûr'undan (hikmeti) al. (Bundan sonra) boş
fısıltılara meyi etme.
Her kim ki kazâ-i ilâhi kendisini rızâ-ı ilâhi'den geri bırakmışsa o
murekkeble yazı yazmayı terk etsin.
(Madem öyle) öyle ise İlâhi Sıfatlarla ahlakını güzelleştirmeye çalış ve
(sebeblere güvenmeyi kalben terk ederek) bütün nesnelerde (tecelli eden) Allah'ın Sıfatlarına nazır ol.
Dâ'vet-i ilâhiyeye muhatap olduğun vakit de kulaklarını (O'nun
dışındaki çağrılardan) muhafaza et.

Sen ilâhi dâ'vaya çağrıcı olduğun zaman sözlerinde samimi ol.
Cevvad ve Vâhibin ikrâmlarıyla hâz almak diliyorsan, Mevlâ'nın rızâsı için fakr elbisesini kendine giysi edin.
Ve, Mevlâ'nın huzuruna fakîr (zelîl) olarak çıktığında "Ey Padişâh'ım (senden başkasına olan) güvenimi kalbimden kaldır.
Ve, "Visal şarâbını bana kana kana içir, öyle şarâb ki devamlı
suda uzak kalanlar şekva ederler ondan.." de.
(Öyle uzak kimseler ki) ay çiçeğinden başka yiyecek görmediklerinden ötürü uzun bir müddet azıksız olarak şaşkın kalmışlar..
Tâ ki çok kınayanlar acı ve ızdıraplarla ölünceye ve düşmanlık ateş sönünceye değin.. Sen onlara Rahmet azığı olmaya devam et.
insanlar dalâlet ehli olup da inayeti ilâhi ile: hidâyete geldikten sonra, mürşid olmalarına şaşırırlar.
Ölü olup da dirilenler hiç şüphesiz yok olmaktan uzaklaşırlar.
Musa'dan başkası Tür dağının eteklerinde ki Eymen vadisinde nâleyn'i (ayakkabılarını) çıkarmadı. Evet, (ayakkabısı) nâleyn'i çıkartılan kimsenin sözleri doğruluk rütbesine ulaşır.
Eğer sen Haşemi'nin vârisi isen, o verasetle doğruluk yolundan git. Ve, papuçlarını giyin.. Zira, papuçlarını giyinmeyen kimse çukurlu bozuk yollarda kalır.
Ve papuçlarını giyin.. Zira, çukurlu yerlerde papucunu giyinmeyen
kimse nasıl yolculuk edebilir..
Dikilmiş elbise ile dikilmemiş kumaş acaba eşit olabilir mi..???
Hak'kın Kudret eserlerini bu âlemde müşahede edemeyen kimse
heiâktadır.
Kalb de vâki olan kudsî bineklerde (ilhamlarda) (nefs ve şeytan'ın)
hilelerini gördüğün anda, o hileleri İlhâm-i Rahmâni'den temyiz et.
İlhamların ilk gelişin de sırr'ın sırrlarla gizlice konuştuğu anlarda (ilham eseri olan) ilimleri tertible,
Ve heran gelmek ve gitmek özelliği bulunan her sırrın vehminde ilimleri gözet.
Ve kâlb'e gelen ilhamları sekr hâlinde iken meclisinde bulunanlar ve bulunmayanlara hemen dağıtma!.

Eğer sekir hâlinden intibah ederek dönüşün sana bağışlanırsa, hazır ve gâib olanlar arasında ayrım yap.
Küheylan ile vahşi eşeklerin birlikte olduğu zamanda develere
binmekten sakın. Yani, sür'âtle gelip giden bir takım ilhamlar ile ısrarla tekrar tekrar aynı gelen ilhamların ikisini bırakıp nefsin hoşlanacağı, kıymettar surette gelen Şeytan'ın hilelerine binmekten sakın.
Seni, o yarışın yükseklikleri, hedefine ulaşmandan alıkoymasın. Ve, o yarışı güçlükle elde edebilen mühimmatını kazanmaya sabırla çalışarak elde et.
Ve (Omühimmatlara ulaşmak için) baş gözünü, gönül gözüne
bağlayarak sana hikmetleri bağışlayan Zât'ın kereminde tefekkür et.
Ve o hikmetlerin kabul görülmesindeki hükmü de, O Zât'a nisbet et ki, dayanağı olan kimse olasın. Yani, olan biteni kendine nisbet etme.
Bu makamla alâkalı açıkladıklarım hususunda, başkalarının sözleri, seni aldatmasın. Zira Hak, karmakarışık duruma giren kalbe nida etmiş.
Yani, hakikâte ermek; Tevhîd-i Kıble etmek lüzûmiyetiyle gerçekleşir.
Tevhid-i Kıble ise, itimâd edilen zatlardan birisinin sözleriyle amel
etmek suretiyle oluşur. Amma bir ondan, bir bundan seyr-u suluk
hususunda ihtilâfı gerektirecek tarzda Hakk'ın nidasını anlamaya engeller oluşur. Ve bu makam derûnidir. Nasıl ki, küheylanın olmadığı yerde hiç kimse o asil atı, emsali bulunmadığından dolayı tanıyamaz...
Öyle ise şiddetli rüzgârların getirdiği ilim ve hâlle Hak'la ol. erken
Hak'kın sıfatlarıyla vasıflan.
Amma, Hak'kın zatiyle Hak'la olmaya kalkışma!..
Zira, varlığını Hakk'ın varlığına mukayese etmek bizzat mûhâl bir
kıyaslamadır.
"O"nun Zât'ını bilmek arzu ve sevgisini taşıma. Zira, muhiblerin
kalblerinin susuzluğu şiddetlidir.
Hasret gerektirecek bir şeye aşık olan kimseye kalbin harareti dâima o şeyden şikâyetçi olur.

Muhabbet ettiğin Zât'a ayrılık gözüyle bakarsan, kulluk hikmetini
bilirsin.
Ve hazm etmenin, tembellik, sulhun ve celladın hikmetini de bilirsin. Âlemde ki zıtlık hikmetini, sayıları az olan hikmet sahiblerinden başkası göremez.
Şüphenin büyük düz kayalarını ağaçla vurana bak!. Ve, böyle yapan genç adam diyet alandır.
O genci müşkülen çözümleyen dost edinirsen, ateşlemekte kendine onu tetik gibi bulursun..
Su, rûh için ilim azığıdır.. Cisim, ateş için azık gibidir..
Su dünya yurdundan gelip geçerse, âhıretin için onu bulamazsın.
Velevki onun ateşi yatakta ölen kimsenin sertleşmesi gibi, geceye değin devam etmede.
Sen hür irâde sahibi isen, ben sana öyle sırlar açıkladım ki, o sırlarla tetiği ateşleye bilirsin. Her kim ki Hak'kı ilmi zevk ile bilirse onda tuğyanla hidâyet birleşmez.
Öyle ise habîb-i keşf cihetiyle kendisine gelen kimse, uyku lezzetinin ne olduğunu bilemez.
Allah Rasûlü Aleyhisselâm gibi. Zira, o Rasûl'ün kalbinde uyku denen şey mevcûd değildi.
Şayet ekin tarlada olgunlaşırsa, insanlar o ekinin hasadıyla meşgul olurlar..
Veyahud düşman orduları bir kal'aya girse o ahali cihada süratle
başlar..
Allah için söyle ey halilim!. Hiç halis ipekten yapılan döşek ceviz
ağacına benzer mi?
Hayır! Aynen öylede kendisine yönelmemiz emredilen Zât'ın katında iyilikler kötülükler gibi değildir.
Senası yüce ve esmaları mukaddes Rabbimiz şöyle buyurdu:
«Benim muvaffakatiyyetim ancak Allah'ın yardtmıyladır.»
(Hûd Sûresi, Âyet: 88)
Allah Subhanehû bu âyette kula verdiği tevfîk-i, Zât'ının esma, sıfat ve fiilleriyle bağlantısı olan İsm-i Azam "ALLAH" lafza-ı celâline nisbet etti..
Niye?.
Zira, Lafzâ-ı Celâl taalluk içindir, tehalluk için değildir. Yani, lâfza-ı celâl kul baz alarak belirli bir ahlâk elde edemez. Fakat Esmâ-ı Hüsna'nın her birisinde işaret edilen ahlâkla kul ahlâklanabilir.

Bu said yıldızın hilalinde İnşaallahû Teâla tevfîk'in lâfza-ı celâle
isnadındaki güzel hikmetlere işaret edeceğiz.

.......

-Yıldızların Mevki-
Muhyiddin İbn-i Arabi