Bu yüzden bu anlamı bilen muhakkiklerden biri şöyle demiştir: "Bu döşeğin üzerine otur, ama sakın uzanma. Çünkü Onun, bizim içimizdeki celâli, huzurda edebsizlik etmemizi engeller." Tıpkı Onun cemâli ve açılması karşısında ürpermemiz, heybete kapılmamız, edebsizlik etmemize engel olması gibi. O halde bizim ashabın keşfi doğrudur, ama celâl içlerine kapanmalarına, cemâl ise açılmalarına neden oluyor, hükmünde bulunmaları ise yanlıştır. Keşif doğru olduktan sonra gerisine aldırmamak gerekir. İşte hakikatlerin anlattığı kadarıyla celâl budur.Bil ki, Kur'an cemâlin celâlini ve cemâli ihtiva eder. Mutlak cemâle gelince hiçbir mahluk onu bilmeye nüfuz edemez, onu müşahede edemez. O sadece Hakka has bir alandır. Burası yüce Allah'ın kendisini olduğu gibi gösterdiği huzurdur. Eğer bu huzura ve bu huzurda sergilenen mutlak celâle müdahale imkanımız olsaydı, o zaman bilgi olarak Allah'ı ve Onun katında olan şeyleri ihata etmiş olurduk ki, bu imkansızdır.
Muhyiddin İbn-i Arabi (k.s.)