İnkepşınla ilgili yorumlara bakıyordumda. Hakikaten İnsan kavrayamadığı şeyi İnkar etmede ve hata, kusur olarak görmede çok şiddetlidir. Hatta gerekirse kendi sezgilerini inkar eder, yine de o kavrayamadığı şeyin peşini bırakmaz, aşağılamaktan vazgeçmez. Hem de ki işin o noktaya gelmesi için makul bir sebep de yoktur. Dolayısıyla kibrinin sebep olduğu yabancılaşma daha da artar. Oysa ki insanın kavrayamadığı kavrayamayacağı şeyler çoktur. Bir de yabancılaşmayı Kötü Zan denilen özellik körükler. Direkt İnkepşın değil, bütün herşeye karşı o Nefsimiz böyledir. Gerçekten Kibir nefs için çok şerli bir durumdur. Kapılan kişi bunu farketmeyip bir zevk bir büyüklük duysa bile. Nefs'e uymamak gerek.
Makalemi çok uygun bir sözle noktalamak istiyorum :)
When the smoke disappeared , you see that if you are riding a horse or a donkey.
( Duman çekilince görürsün, bindiğin at mıdır, eşek midir.)
Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)
***
"İnsanlar uykudadır ölünce uyanırlar"
(s.a.v.)
Abdulkadir Geylani (r.a.) hakkında da şöyle bir menkıbe anlatılır: " Bir gün Şeyh Abdulkadiri Geylani Hazretlerinin mutfağında aşçılık yapan bir müridi kendi kendine düşüncelere dalmış ve demiş ki “ 30 yıldır bu kapıdayım muradıma eremedim, manevi bir fetih müyesser olmadı, kalp gözüm açılmadı… O bu düşünce...lerde iken mısır tarafından bir heyet geldi. Geylani hazretlerine dediler ki “Efendim Valimiz vefat eti ve valisiz kaldık. İstiyoruz ki siz birisini bize vali olarak tayin edesiniz. Geylani hazretleri “Aşçıyı çağırın gelsin” diye emretti. Aşçı gelince gelen heyete bu müridimizi alıp götürün, valiniz O olsun, müride de “Seni Mısıra vali olarak atadım yalnız bir şartla: Valilik yaptığın müddetçe sana gelecek olan hediyelerin yarısını bana vereceksin, kabul ediyorsan git, etmiyorsan başkasını atayacağım” Mürid heyecanla aman Sultanım siz nasıl emrederseniz sizin gibi olsun. İsterseniz tüm hediyeleri size ayırayım” der. “Hayır yarısı yeter” der hazret. Heyet bizimkini alıp Mısıra gider. Bizimki mısırda yedi yıl valilik yapar. Bu süre içinde sayısız hediye gelir. Gelen hediyeleri ikiye bölüp iki odada toplar. Geylani hazretleri yedi yıldan sonra “Bizim mürid ne durumda” diye merak eder ve bir gurup müridi ile Mısıra gider. Haberi önceden alan Vali büyük bir heyetle Mısırın girişinde Geylani hazretlerini karşılar ve beraber saraya giderler. İzzet ve ikram içinde Geylani hazretlerini ağırlar Vali. On günden fazla mısırda kalmasına rağmen Vali hediyelerden hiç söz etmez. Bir süre sonra Geylani hazretleri Mısırdan ayrılır. Vali şehir çıkışına kadar onlara eşlik eder. Vedalaşırken Geylani hazretleri Valiyi yalnız olarak bir köşeye çekip Valiye: “Hatırlarsan senle bir kavlimiz vardı” Vali “Ne kavli efendim” diye sorunca “Hani seni ben atamıştım, sana gelecek hediyelerin yarısı benimdi” Vali “Aman efendim beni siz atamış olabilirsiniz ama yedi yıl boyunca bu halkın kahrını çeken, sorunlarını çözen, sıkıntılarına katlanan bendim, onlar ve diğer devletler bu başarılarımdan dolayı bu hediyeleri bana layık görmüş. Bu hediyeleri hak ettim ben!” Geylani hazretleri birden ciddileşir ve sinirli bir şekilde “Seni ben atadım! Şartımız var hediyelerin yarısını bana vereceksin!” “Hayır!” der aynı sinirle Vali. Geylani hazretleri elini hançerine atar. Vali de elini hançerine atar. Geylani Hazretleri hançeri havaya kaldırınca daha genç olan Vali daha atik davranıp hançeri Geylani hazretlerinin kalbine saplar. Saplamasıyla birlikte birden kendini dergahın mutfağında patates soyarken bulur. Mürid bıçağını patates sepetine saplayıp sepeti delmiş. Geylani hazretleri baş ucunda mahzun ve gözleri yaşlı bir şekilde durmuş ona bakıyor. Mürid üzgün ve mahçup, Geylani hazretleri mahzun. Hazret müride dönerek der ki: ”Evladım Sen bunca yıldır neden bir yere varamadım diye merak ediyor ve kusur bizde buluyordun. BİZ SENİ SANA GÖSTERDİK! İŞTE SEN BUSUN” der."
Derken Allah bir karga gönderdi, yeri deşiyordu ki ona kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstersin, eyvah, dedi (Kabil): şu karga kadar olub da kardeşimin cesedini örtemedim ha! Artık peşimanlığa düşenlerden olmuştu
[Maide/31]
Ey o bütün iyman edenler! Sizi kendinize hayat verecek şeylere da'vet ettiği zaman Resuliyle Allaha icabet edin ve bilin ki Allah hakıkaten kişi ile kalbinin arasına girer, ve siz hakıkaten hep ona haşrolunacaksınız.
[Enfal/24]
Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu yapıp döşeyene, Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük ve
takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.
[Şems/7]
O, bunun sonuçlarından endişe edecek değil ki, (her işi âdil, her hükmü mutlak hikmettir).
[Şems/15]
İlhamdan şeytanın payına düşen kendisini Hikmetten uzaklaştırmıştır. Çünkü Adem yine de rabbine yönelirken, o şöyle demiştir : "Beni azdırdığın için, andolsun ki, Senin doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım. Sonra önlerinden, artlarından, sağ ve sollarından onlara sokulacağım; çoğunu Sana şükreder bulamayacaksın" dedi.” Onun için onun yönlendirmesi ilimsiz dir yalnızca fitne fücur, vesveseden öteye geçmez.
Adem ise İlhamdan şu yolu tercih etmiştir: " Derken Adem rabbından bir takım kelimeler telâkkı etti yalvardı, o da tevbesini kabul buyurup ona yine baktı, Filhakika odur ancak öyle tevvab öyle rahîm "
Anlaşılır ki dünya hayatından önce cin (Çok söylendi ama yine söyleyeyim Şeytan melek değil Cinlerdendir/sorumlu olanlardandı yani) ve insanın O'na yakınlığı çok daha yakındı...Yani öyle ki bir Padişah ve Halkı gibi..
Şimdi anlaşılanlardan bak bir, Alim'in ilhamı nasıl olur: " Allah'ın iradesi dışında. Ondan başka bir şey istemek, boş bir temennidir.. Akılsızlıktır. Sakın böyle bir hevese düşme! Telef olursun.. Helak olursun!.. Hakkın merhametinden uzak kalırsın.." [Abdulkadir Geylani (r.a.)]
Şimdi Şeytanınkine bak! : Derken Şeytan ona vesvese verdi: ey Âdem! sana kılâğuzluk edeyim mi Huld ağacına ve çürümez mülke? dedi.
[Taha/120]
"Rabbinizin size bu ağacın meyvesini yasaklamasının tek sebebi, sizin meleklerden veya ölümsüz hayata nail olanlardan olmanızı önlemektir"
(Ve olaylar zannedildiği gibi çarçabuk da gerçekleşmedi, yine bir süreç)
"Doğrusu bundan önce Âdem'e emrettik, fakat unutuverdi >ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık.< " [Taha/115]
Bundan sonra İnenler Dünyadan da daha aşağı ineceklerdir yani ey kardeşim...Akıllı olanlardan olmak gerek..Çok boş bir iştir ey kardeşim >kendi iradene dayanarak< >nefsine ait< >nefsinde herhangi bir Saltanat Hırsı beslemek<...
" ey Âdem! sana kılâğuzluk edeyim mi Huld ağacına ve çürümez mülke?" dedi.
" Rabbinizin size bu ağacın meyvesini yasaklamasının tek sebebi, sizin
meleklerden veya ölümsüz hayata nail olanlardan olmanızı önlemektir. "
Ve uyanık olmak gerek O'ndan başkasının iradesinin tercih edilecek bir Mutlaklığı yoktur.. olamaz da...Yalnız O'nun varlığına dayanmak Edebini edin! Şöyle ki :
"Yalancı İblis bir keresinde doğru söylemiş! İblis, peygamberle karşılaşmış, Hz. peygamber de ona şöyle sormuş: 'Ne haber?' İblis cevap vermiş:
'Ey Allah'ın peygamberi' Bilmen gerekir ki Allah seni hidayet için yarattı. Buna rağmen hidayette bir katkın yoktur. Allah beni saptırmak için yarattı. Saptırmada da benim bir etkim yoktur.' Bu konuda Hz.peygamber İblis'in sözüne bir şey eklemeyip ayrılıp gitmiş.Ardından melekler İblis ile Hz.peygamber (s.a.v.) arasına perde olmuştur."
[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)]
"Özgürlük", senin varsayarak öngörebildiğin iraden de "Kölelik" den asla ayrılamaz.. O'nun Varlığına ise Zıtlıklar hiçbir biçimde tesir edemez ki...Bilmem böylece anlaşılır mı.. Tercihlerini ve dolayısıyla Sonucunu hangi Varlığın aydınlığına bırakman gerektiğini... Şimdi Nefs İnkar'ı öne sürünce: "Zıtlıklar hiçbir biçimde tesir edemez" dediğimi unutuverecek bir Hırsa Köle olmuş olmayasın?...