1. ve lâ tahsebenne allâhe : ve Allah'ı sanma, zannetme
2. gâfilen : gâfil, bilmeyen
3. ammâ (an mâ) : şeyden
4. ya'melu : yapıyorlar
5. ez zâlimûne : zalimler
6. innemâ : sadece, yalnız
7. yuahhiru-hum : onları tehir eder (erteler)
8. li yevmin : o güne
9. teşhasu : (gördüğü şeyin dehşetinden) açık kalır
10. fî-hi : onda
11. el ebsâru : gözler
1. ve lâ yûsiku : ve bağlamaz
2. vasâka-hû : ve onun bağlaması
3. ehadun : kimse
O'nun vuracağı bağı kimse vuramaz.
"...Allah'tan korkun..." [Tevbe/119]
***
İşin burada biteceğine gerçekten inanmak, zalimler için ne kadar büyük bi cesaret kaynağı di mi..
***
"...Allahla savaşmaya kalkışma sakın, onun azabından kurtulmana çaren yok, bağışlamasına, merhametine aldırış etmemene de imkân yok.."
Ali k.v.
***
Yoksa onlar, (senin için) Allah'a karşı yalan uydurdu mu derler? Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Ve Allah bâtılı yok eder; sözleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz O, kalplerde olanları bilendir.
[eş-ŞÛRÂ/24]
49. Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder.
50. Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir.
51. Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir.
52. İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.
53. (O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın yoludur. Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah'a döner.
***
“Sana da …ruhu vahyettik…” onunla ölü kalpleri diriltirsin. “Emrimiz” âleminden indirdik bu ruhu. Bu yüzden, zamandan münezzehtir. Mekândan beridir, kutsaldır. “Sen, Kitab nedir…bilmezdin.” Sırf sana has olan kemalden ibaret olan Furkani ak...lı bilmezdin. “iman nedir bilmezdin.” Varoluşunun örtüleriyle perdeli olduğun, kendi fenana ulaştığın halde, ayrıca varlığının dağıldığı halde fena sonrası bekaya eriştiğin sırada senin açından hasıl olan gizli imanı bilmezdin. “Fakat biz onu…bir nur kıldık.” İstikameti bulduğun sırada onu bir nur yaptık. “Kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola eriştiririz…” ezeli inayete has kılınmışları veya sevilenleri (mahbub) ya da sevenleri (muhib) bununla doğru yola iletiriz.
“Muhakkak ki sen…” ey Habib (Dost)! “göstermektesin.” bizimle dilediğin kimseyi doğruya ulaştırırsın… “ doğru bir yola” iletirsin. Bu yolun künhüne varılmaz ve vasıfları kavranmaz. “O yol Allah’ın yoludur.” Allah’a hastır. Yani zati tevhid yoludur. Aynı zamanda sıfati ve fiili tevhidi de kapsar ki buna mülk tevhidi de denir. Bunu derken bütün zahir ve batın sıfatlarla birlikte teklik zatının ruhlar semavatı ve mutlak cisim arzı malikiyetiyle seyretmesini kastediyorum. “Dikkât edin, bütün işler sonunda Allah’a döner.” Her şey O’nda fena bulur ve zatiyle seslenir: “Bugün mülk kimindir?” sonra kendisi cevap verir: “Tek ve kahredici güce sahip Allah’ındır.” …Yüce Allah doğrusunu herkesten daha iyi bilir.
Muhyiddin İbn ARabi (r.a.) / Kuran Tefsirinden (Tevilat)