Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

kapısından geçen köpeğe bile cevap vermekte saygı gösterir

Gerçek Allah adamı, kapısından geçen köpeğe bile cevap vermekte saygı gösterir. Heybet, ululuk konusuna gelince; bendeki irade kuvveti, heybete üstün gelir. İkincisi; düşünceli, ağırbaşlı hareket eder; her iki tarafı da korur.

Şems-i Tebrizi (k.s.)(Makalat)

Elhamdülillah!

Şeyh Ali Harzani şöyle söyledi: Abdulkadir Geylani hz.leri bana şöyle buyurdu: "Cehennem meleği Malik'e sordum. Senin elinde benim müridlerimden birisi bulunur mu? Malik "Hayır, Allah c.c adına" dedi." Sonra Şeyh devam etti: "Benim elim müridlerim üzerinde yer üzerindeki sema gibidir. Şayet ben tamamen iyi bir halde iken, müridlerimden bir tanesi bile halinden tam hoşnut değilse, ayaklarım Rabbimin huzurundan beni ve tüm müridlerimi cennete taşıyana dek ayrılmaz!"

Şeyh Abdülkadir Geylani hz.lerine "Senden ders almamış, senin elinden hırka giymemişlerden hangilerine Kadiri dersin" diye sorduklarında, Şeyh şöyle buyurdu: "Her kim benim ismimle isimlenirse (sorulduğunda kendini Kadiri olarak tanıtırsa), yada bana bir yakınlık hissederse, yönü cezaya müstehak bile olsa, Allah O kişiyi kabul buyurur, zira O benim takipçilerim arasındadır."

înanç kuvveti ve gün ışığı aşkı

İnanan kimselerin elbette inançlarının kuvvetli olması gerektir ki, dağdan aşabilsinler. Yedi başlı aslanı görsünler, kulağına yapışsınlar, înanç kuvveti ve gün ışığı aşkı ile gam çekmesinler.

înanç ve aşk insanları kahraman yapar, bütün korkuları giderir.

Şems-i Tebrizi (k.s.)

«Dinde ruhbanlık yoktur!» buyurulmuştur

«Dinde ruhbanlık yoktur!» buyurulmuştur. Bu, hep halk ile birlikte otur demek değildir. Uzaktan halkı seyret, ancak onlara, hak söz söyle, hoş ve lâtif bir dille konuş. Eğer zamanede biri gelir de, «Sözün sırrı başkadır,» derse ona,(beşer kelâmı ile) kendisinde harf ve ses olmayan kelâmın farkını sorarsın. Eğer doğru cevap verirse onun ayağına kapanırsın. Şayet, «Bu kelâmın sırrı da ne oluyor? O da yabancılar içindir,» der ve deliller gösterirse, bu hususta seni aydınlatırsa, onda heybet ululuk ve Allah kudreti görünürse, o da bizim küçük kardeşimiz olur. Ancak o, öyle bir mert olmalı ki, kendisinde bir dert, bir aşk olsun. Her türlü vehim, hayal ve tereddütleri yaksın, şüphe perdelerini yırtsın. [Şems-i Tebrizi (k.s.)]

Bak ben sabit ve kararlıyım

Sen kendini yenile. Ben yepyeniyim. Sen kendini isbat et. Bak ben sabit ve kararlıyım. Beni sebatlı göremiyorsan bu senin sebatsızlığındandır. Ben eğer senin beni sebatlı kılman sayesinde sabit olursam, bu benim için çok kuvvetli sebat olur.

Şems-i Tebrizi (k.s.)

Aciz olduğunu hatırla

Aciz olduğunu hatırla. Hep Merhamet olunursun. Kul olduğunu unutma gevşemezsin. Düşünceye haddinden fazla değer verdiğin için yakana yapışır. "Bilirsen" hakkını vermiş olursun. Ve diğer herşeyde de böyledir. Ancak öylece çer çöpünden arınır nimetler. Yoksa denge kaybolur hakları veremediğin gibi haddi de bilmezsin ve afiyetin kaçar. Aciz olduğunu unutma. Ve Kul olduğunu unutma, gevşemezsin. Hayırlı Cumalar olsun.

Ruh/Emrindendir

Nimetinden gelen şükrü eda etme dağında, Zat'ına çarpıldım.Günahların gafletinden
yol verseydi bana O An-ı Daim, lezzet kalırdı elimde sadece kulluktan.Gizliden sesi Abdulkadir'in ayağı boynumdayken, lezzet nedir nasıl bilirdim. Yavaş yavaş nefes kesildi.O An'da, saflık gitti..meleklik gitti, insanlık gitti.Bir kulluk bıraktı elde, Babamın Rabbi; benim Rabbim.O kulluk sırrı Ruhtandır.Ki o Ruh amellerden değil... Emrindendir.

Rab

O gülümseyen bir çocuğun sadece dudaklarına sahip değildir. O gülümseyişin de sahibidir. O senin bedenini Ruhuna sarmış olan Rabbindir.

Akıllardaki Tek Soru O'dur/Tasavvuf/Lost/Din

Akıllardaki Tek Soru O'dur. Ve en zorlu en basit cevap. Hiç ilgisi yoktur gibi olan. En yüce söz de sadece O'na aittir: "Senden evvel hiç bir Resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmıyalım: Hakikat bu: benden başka ilâh yoktur, onun için hep bana ibadet edin" [Enbiya/25]

http://diziport.com/lost_6_sezon-izle/9_bolum/1

Külli İrade

Yer sarsıntısı, öküzün bacağından olsaydı, bütün yeryüzünü titretirdi. Halbuki bir şehir alt üst olurken, öteki selâmette kalır. Hakkın sözünü dinle. Kudret Allah'ın elindedir.[Şems-i Tebrizi (k.s.)]

İslam/Cihad

Düşmanı kovalamayınız, onların yaralananlarının yarasını sarınız, esirlerini tedavi ediniz. [Hz Ali (r.a.)]

Kerûbîler,Sâffûn,Ruhanîler,Mukarrebler

Kerûbîler takdis ederler.Sâffûn sessizce okurlar.Ruhanîler şiirler söylerler. Mukarrebler tesbîh ederler.O'nun nuru ile her varlık öyle bir aydınlanır ki, hepsinin de varlık sırrı bu nûr sayesinde zahir olur.Hepsi de O'nun ma'bûdluğunu ve kahhârlığını itiraf eder.

Zikirler taşınanların taşıyıcısıdır; sakinlerin sükûnet vesilesidir.Zâkiri, celâl içinde, okunan esmanın koruyuculuğu ve sıfatların muhteşemliği otağlarına çeker. Ariflerin sırları o esmayı tanımanın aşamaları içerisinde öyle bir değişir ki,onlar teveccühleri dairesindeki Mülk ve Melekût âlemlerine âit varlıkların zâtlarının bıraktığı her şeyi/eseri o esma ile müşâhade ederler.Öyle ki, kaderin malûmat (eşyaya âilt bilgiler) alemindeki sırrının akışını bizzat gözleriyle görürler.Zîra bilinen her şeyde/ma'lûmda, kemâl ve nûr eliyle çekilmiş çok ince bir sır vardır.

[Abdulkadir Geylani (r.a.)]

Allah

Yarattığını istediği gibi yaratmıştır; bunu da ne bir menfaat temin etmek, ne bir zarardan korunmak ve ne de kendisine yapılan bir dileği veya söylenen bir fikri yerine getirmek için yapmıştır; aksine, mahlûka âit değişme ve bozukluklardan uzak olan bir irâde ile yaratmıştır. O, varlığı yaratma kudretinde "Tek"tir. Zararı defetmede, belâyı izâle etmede, varlıklara farklı suretler vermede ve halleri değiştirmede "Tek"tir.

Takdir ettiği şeyi takdîr ettiği zamana sevk eder. Mülkünü idarede yardımcısı yoktur. O Hayy'dır/diridir; ama O'nun hayâtı ne kazanılmış, ne de mukadder bir hayattır. O; muhdes/yaratılmış olmayan, gizli olmayan ve sonuna ulaşılamayan bir ilimle Âlim'dir (ilim sahibidir). O sınırlanamayan bir kudretle Kâdir'dir (kudret sahibidir). Muhdes ve mütenâkız/çelişkili olmayan bir irâde ile Müdebbir'dir (işlerini gerçekleştirendir). Unutmayan bir Hafîz'dır (koruyan ve bilen). Uyumayan bir Kayyûm'dur. Kendisini gaflet basmayan bir Rakîb'dir/gözetleyendir.

Kabz/sıkıntı ve bast/ferahlık veren O'dur. Razı olur ve gazaplanır. Bağışlar ve merhamet eder. Var etmiştir ve yok etmiştir; "Kadir" denmeye müstehaktır. Yarattıklarının illetlerini (kusurlarını, sıkıntılarını) yok etmiştir ve onları mükemmel bir vasıfta yaratmıştır; "Rab" denmeye müstehaktır. Kullarının fiillerini, onlardan istediği duruma göre yaratır; "İlâh" denmeye müstehaktır. Kıdemdeki ilmiyle çelişecek yeni bir ilmi sâdır olmaz; gerçekten de "Âlim"dir denmeye müstehaktır. O'nun zâtına ve sıfatlarına hiçbir şey benzemez; o halde O'nun hakkında "O'nun benzeri gibisi yoktur"332 demek vacip olmuştur. Kâim (ayakta, mevcut) olan her şey ancak O'nun ezelî kıyamı ile kâimdir.

Her canlı hayâtını ancak O'nun emriyle elde etmiştir.

Eğer akıl, O'nun izzeti için bir misâl getirecek olsa, ya da ilim O'nun celâli/yüceliği için bir cedele tutuşacak olsa; bunda fehim şaşırıp kalır, fikrin dili tutulup dehşete düşer. Ancak bütün yüceliğiyle ta'zîm ortaya çıkar. O'nun tenzihi için bir bedel/ karşılık bulunamaz.Tevhidine güç yetirilemez.Tefrîd/tevhîd yollarına tevazu ile sülük etmiş olan takdis/ zikretme orduları karşıdan çıkıverir!

O'nun künhünü bilmek hususunda kapılar kibriyâ örtüsü ile kapalıdır. Gözler, O'nun ehâdiyetinin/birtekliğinin hakikatini idrâk etmekte O'nun beka nuru ile yorgun düşer. Eğer mahlûkatın bütün ilimleri ayaklanıp bir haberin peşine düşecek olsalar, ya da bütün herkesin bilgisi bir iz sürerek ulaşabildiği yere kadar ulaşsa, benzersizlik sebebiyle, onlara kemâl örtüsüne sahip ancak bir şimşek/bârika parıldayabilir. Onun yüceliğini övmenin komşuluğuna güç yetiremezler. Onların idrakleri ve bu uğurdaki kuvvetleri kıdem vasıflarına vâsıl oldukları anda ebed sıfatları ile iptal olur. Bu, ezelde infisâl/ayrılık takdir edilmemiş bir vuslattır; bunda infisâle dönüş yoktur.

Bu durumda, en şerefli kudsiyet canibinden illetleri (sebep ve hastalıkları) öldüren bir heybet belirir; adedi ortadan kaldıran bir infirâd/birlik, sınırı muhal kılan bir vücûd/varlık, keyfiyeti yok eden bir celâl/yücelik, misli/ benzerliği düşüren bir kemâl, vahdeti gerektiren bir vasıf/sıfat, mülkü kuşatan bir kudret, hamdi/övgüyü bitiren bir mecd/şan, göklerde, yerde, bu ikisi arasında, toprak altında ve denizlerin dibinde olanları, biten her bitkiyi ve tüyü, düşen her yaprağı, taşların ve kumların sayısını, dağların ağırlığını, denizlerin ölçüsünü ve kulların amellerini, eserlerini ve nefeslerinin sayısını kuşatan/bilen bir ilim...

O, yarattıklarından farklıdır. Hiçbir mekan O'nun ilminden uzak kalamaz. O, varlığını ispat etmeleri ve tevhîd etmeleri için kendisini sıfatlarıyla mahlûkâtına tanıtmıştır; O'na, benzerler koşmaları için değil...îmân, O'nun sıfatlarını tasdik ederek, ilme'l-yakîn ile ispat etmektedir. Ama o sıfatların hakikatine vâkıf olmak gaybdan başka bir şey değildir; aklın O'nun sıfatlarını idrâke mecali yoktur.

Vehim O'nun hakkında ne anlatırsa anlatsın, fehim O'nunla ilgili ne görürse görsün, akıl O'nu nasıl hayâl ederse etsin, zihin Onu nasıl tasavvur ederse etsin, Allâhu Teâlâ'nın azameti, celâli ve kibriyâsı onların hepsinin hilâfınadır. "O evveldir, âhirdir, zahirdir, bâtındır. O her şeyi bilendir." 333

332 Şûra, 42/11.
333 Hadîd, 57/3.

Abdulkadir Geylani Hazretleri (k.s.)

Rabbimiz Allâhu Teâlâ, yüceliğinde yakın ve yakınlığında yücedir. Mahlûkatı kudretiyle O yaratmıştır. İşleri hikmeti ile takdir eden O'dur. İlmiyle her şeyi kuşatmıştır. Kelimesi/sözü tamdır. Rahmeti umûmîdir. Ondan başka ilâh yoktur.

O'na şirk/ortak koşanlar, O'nun dengi olduğunu iddia edenler, ya da O'nun benzeri veya rakibi olduğuna inananlar yalancıdır. O; yarattıklarının sayısınca, arşının genişliğince, kendisinin razı olduğu ölçüde, kelimelerinin mürekkepleri kadar, ilminin sonsuzluğunca, dilediği ve yarattığı kadar sübhândır.

"Gaybda olanı ve görünürde olanı bilendir.323 "Rahman, Rahim" "Melik, Kuddûs, Aziz ve Hakim'dir."i324 Vahid'dir, Ehad'dır, Ferd'dir, Samed'dir. "Doğmamıştır ve doğurmamıştır. Hiçbir şey O'nun dengi değildir." 325 "O'nun benzeri gibisi yoktur. O işitendir, görendir."i326 O'nun benzeri ve dengi yoktur. Yardımcısı ve destekçisi yoktur. Ortakçısı ve veziri yoktur. Eşi ve danışmanı yoktur.

O, cisim değildir ki dokunulsun. Cevher değildir ki hissedilsin/algılansın. Araz değildir ki uzak/yok olsun. Bir şeylerden birleşmiş/mürekkeb değildir ki dağılsın. Âlet/araç sahibi değildir ki temsil edilsin, benzeri yapılsın. Telif sahibi (bir şeye bitişik ve yakın) değildir ki nitelensin. Hayâl edilebilir bir mâhiyet sahibi değildir ki sınırlansın. O, herhangi bir tabiat (maddî karakter) sahibi değildir. O herhangi bir tâli' (güneş vs. gibi doğan bir şey) değildir. O bir karanlık değildir ki aydınlansın. Bir nûr/ışık değildir ki ortaya çıksın. O, eşyayı ilmiyle, ama herhangi bir karışma olmaksızın kuşatmıştır. Eşyanın içini herhangi bir temas olmaksızın görendir/bilendir.

O Hâkim (hüküm ve hikmet sahibi) bir Kahhâr'dır. Rahim (rahmet sahibi) bir Kâdir'dir. Satir (günahları örten) bir Gâfir'dir (günahları affeden). Fâtır (ilk var eden) bir Hâlık'tır. Ma'bûd olan bir Ferd'dir. Ölmeyen diridir. Yok olmayan ezelîdir. Melekût âlemlerinin ebedîsidir. Ceberut âlemlerinin sermedîsidir (sonsuzudur). Uyumayan bir Kayyûm'dur (ayakta, dimdik). Zulüm edilemez bir Azîz'dir (güçlüdür). Râm edilemez bir Meni’dir.327 En güzel isimler (Esmâ-i Hüsnâ), yüce sıfatlar ve sonsuz azamet O'nundur. Vehimler O'nu tasavvur edemez. Fehimler/anlayışlar O'nu bilemez. Kıyas ile ölçülemez. İnsanlara benzetilemez. Akıllar O'nu niteleyemez. Zihinler O'nu sınırlayamaz.

Yarattıklarına benzemekten ya da halkettiklerine bitişmekten yücedir. Nefesleri kuşatan ve sayısını bilendir. "Herkesin yaptığını gözetleyip muhafaza edendir. 328 "O herkesi kuşatmış ve sayısını tesbit etmiştir."329 "Kıyamet günü herkes O'nun huzuruna tek tek gelecektir."330 "O doyurandır, doyurulan değil."331 O rızık verendir; rızık verilen değil. O kurtaran ve himaye edendir; kurtarılan ve himaye edilen değil.

323 Haşr, 59/22.
324 Haşr, 59/22-23.
325 İhlâs, 112/3-4.
326 Şûra, 42/11.
327 Menî': Başkaları tarafından zaptedilemez, ele geçirilemez, güç yetirilemez bir kuvvet sahibi.
328 Ra'd, 13/33.
329 Meryem, 19/94.
330 Meryem, 19/95.
331 En'âm, 6/14.

Abdulkadir Geylani Hazretleri (k.s.)
***

http://deliright.blogspot.com/

Büyük Gün

Bugün, her türlü yoksul ve aciz olan, her türlü zengin ve varlık sahibi olanlara gösterilir/ Yarın; varlık sahiplerine elsiz ayaksız, sebebe muhtaç olmaksızın ihtiyaçlar nasıl giderilir gösterileceği gün/ Büyük bir Gün.

Hu

Seyrederiz; biribirilerini düşündürür, biribirilerini düşünürler..

Tasavvuf/Quantum Fiziği (Devam)...

Partkül: Maddenin veya enerjinin en küçük parçası; parçacık.

Evt.gördüğün ne varsa temeli olan bu küçük arkadaşın varlığını yöneten yönlendiren herhangi bir fizik kuralı mevcut değil.."Yok" yani..Aynı şekilde varlığı da "YOK" tan..Yok ama Var dedikleri.. İnanılmaz ama gerçek dedikleri.Ve hareketlerini belirlemek şöyle dursun...ne yapacağı belirsiz serseri mayındır kendisi..Çarpar adamı...Fakat ne hikmetse ne yaptığı belli olmadığı halde çok da süper iş görür..Gördüğün üzere bütün dünya hayatınız ve halk arasında Madde denilen şey..Yani özetlemek gerekirse QUANTUM yüreklerde bir yaradır..Gülen yüzleri soldurandır..Ne bilim bırakmıştır ne de tesadüf..Profesör kardeşimizin "Anladım diyorsanız yanılırsınız" demesinin altındaki sır da budur...E tabi ister inanırsın ister inanmazsın Hacım :) OKU anlarsın..Bilimin son noktası olduğu halde profesöründe belirttiği gibi bilimsel olmadıı için, anlatınca anlaşılmıyor o yüzden böyle anlattım.. Üslubun kusuruna bakılmasın..Başka türlü de anlatırdım da DİN'i bilgiye geçmem gerekir..


http://jonasclean.blogspot.com/2010/03/bir-gun-bilim-oyle-ilerleyecek-ki.html

Bir gün Bilim öyle ilerleyecek ki, ekmekler de hap şeklinde olacak

Ölen çocuklar, savaşların durması için büyüklere yeterli bir sebep değil mi ki/ Ya da açlar, tüm tokların Zekat vermesini zorunlu kılacak kadar çok değil mi/ O, yapılması gerekenleri yapmada en şiddetli olan değil midir/Değilse, külahıma koy ayaklarını/ O, yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise sorumlu tutulacaklardır.[Enbiya/23]/ Rabbin hakkı için, Biz onların hepsine mutlaka ve muhakkak bütün yaptıklarını soracağız.[Hicr92/93]/Ve bekle sen, bir gün Bilim öyle ilerleyecek ki, ekmekler de hap şeklinde olacak...

***

(Bir kimsenin muhtaç ve muzdarip olduğunu görürüsen ve sen de onun ihtiyacını ve sıkıntısını giderecek güce sahip isen, o zaman senin malında onun da hakkı olduğunu bilmen gerekir. Çünkü, Allah onun hakkını veresin diye onun durumunu sana göstermiştir. Eğer o hakkı vermezsen, o zaman sorumlu olursun.)

[Muhyiddin İbn Arabi(r.a.)]

İki yüz çeşit renkten, renksizliğe ancak bir yol vardır.

İki yüz çeşit renkten, renksizliğe ancak bir yol vardır. Renk buluta benzer, renksizlik ise ay gibidir. Bulutlarda ne türlü parlaklık, bir ışık görürsen, onu yıldızlardan, aydan ve güneşten bil.

Hz. Mevlâna (k.s.)

Tasavvuf/Quantum Fiziği (Devam)

Quantum profesörü salak salak "Kafanız almaz benimki de almıyo" diye mistisizm yapacağına, bana bi sonraki partikülün (ne isim koyduysa artık) hızının ve yerinin hangi fizik kuralı tarafından belirlendiğini açıklasın, ben de ona namaz kılmayı öğreteyim.(Koca Quantum profesörü Tesadüf diyemezken sen kalk tesadüf de de ağzını burnunu kırayım senin)
[Yusuf Gömlek]

Tasavvuf/Nefs Nedir

Ruhum, Nefs'e kulağımı dayadım, dinledim.Hala tanıyamaz O'nu. Hala hükümdar olabileceği bir zamanı gözlüyor.İstisnasız her konuda aynı şuursuzlukla söylenip duru.Yazık. Hala ümidi var. Öyle zalim ki. Öyle cahil işte..."Aslında ondan kötülüğü ve fuhşu uzak tutalım diye böyle olmuştu..."[Yusuf/24]

Hanif/Tasavvuf/Kıyamet/Ahiret/Haşr

"..Vücudumuzda dakikada 10 milyon hücre ölür ve bir o kadarı da yenilenir.Ortalama 100 günde (beyin ve sinir hücreleri hariç) bütün vücudumuz yenilenmiştir.."

"Hani İbrahim: "Ey Rabbim, ölüleri nasıl di­ril­tirsin bana da göster!" Demişti de Allah’: "İnanmı­yor musun?" Demişti. (Bunun üzerine) İbrahim: "Evet inanı­yorum, ancak kalbimin mutmain olması için bunu istiyo­rum" Demişti..." [Bakara/260]

Allah kendisine hükümdarlık verdi diye şımararak, İbrahim'le tartışanı görmedin mi? İbrahim 'benim rabbim odur ki, diriltir ve öldürür' demişti. (O da dedi ki:) 'Ben de diriltir ve öldürürüm' ..."
[Bakara/258]

Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: kim diriltir o kemikleri onlar çürümüşken? dedi / De ki: Onları ilk defa meydana getiren diriltecek. O her türlü yaratmayı bilir.
[Yasin 78/79]

Görmediler mi ki, Allah, yaratmaya nasıl başlıyor sonra onu (öldürüp) tekrar geri çeviriyor; elbetteki bu Allah'a göre pek kolaydır. [Ankebut/19]

Ya biz ilk yaradış ile yorulu mu verdik? Doğrusu onlar, yeni bir yaradılıştan şüphe içindeler. [Kaf/15]

Tasavvuf Büyüklerimiz/Tasavvuf Kitapları/Tasavvuf Okumak/

"O halde dedi: eğer bana tabi olacaksan bana hiç bir şeyden suâl etme tâ ben sana ondan bir söz açıncıya kadar" [Kehf/70]

...Aynen budur yapılması gereken, O büyükleri okurken...

Hu

Vehim O'nun hakkında ne anlatırsa anlatsın; fehim O'nunla ilgili ne görürse görsün; akıl O'nu nasıl hayâl ederse etsin; zihin O'nu nasıl tasavvur ederse etsin; Allâhu Teâlanın azameti (görkem, heybet, ululuk), celâli ve kibriyâsı (her cihetle büyüklüğü) onların hepsinin hilâfinadır. "O evveldir, âhirdir, zahirdir, bâtındır.O her şeyi bilendir."

Abdulkadir Geylani (r.a.)
Behcetul-Esrâr

Gavsu Azam Abdulkadir'i

Otur kelam ağacının dalları gölgesine/Sükut et de bir meyyit gibi!/Dinle Hayy'ın rüzgarı Abdulkadir'i/Film şarkı ile halden hale geçersin ya!/Asıl sen utan ölü oluşundan/Kıs sesini de amel et gücünün yettiğince/Himmetidir sözleri Abdulkadir'in/ Gör bak diriden ölü, ölüden diri nasıl çıkar/Şahit ol ölüleri nasıl, Rableri izniyle diriltir

Selam

Bir kimse selamını almadığında unutma ki: O, verdiğini alandır..verdiğini kabul edendir.. Vermediğinin karşılığını beklemez.

Unutma ki; süt de kan nehirlerinin içinden akarak saf oldu.

"Bâki nur, bu aşağılık dünyanın ardındadır. Unutma ki; süt de kan nehirlerinin içinden akarak saf oldu."

[Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)]

Tasavvuf/ Allah'da Fena bulmak.Yok olmak.

Allah'da Fena bulmak.Yok olmak.Sen ve oluş İki eder.Oluşta (kendinden geçeceğini) Fena bulacağını sanan aldanır.Oluş daima sana dönecektir.Yani daima bir ikinci'ye. Hesap böylece zamansız olarak bitmeksizin İki'ye çarpar.Oysa sen bilsen de bilmesen de Mutlak Bir istenir.Yani O.Doğru olan o ikisinin Birliği olamaz.İki ediyor.Ne zaman bu İkisine bakacak gözden baktın:O'nun varlığında oldun.Çok yüce ve şahdamarından yakın.Biliş esnasında oluşa değersin ve ikinci olan nefs sana değer.Bilen isen, Ruhun iki etmez, oluştan ayrıdır.Sen OLuşun Zatısın.O An-ı Daim.Çok yüce ve şahdamarından yakın.

Olana da

Hiçbirşey yapmıyorsun sen bak/Yaptığınsa istediğin değil/Olmayana razısın/Ne güzel/ Olana da/Elhamdülillah

yudum yudum

Sabır, hiç yüzü ekşitmeden acıyı yudum yudum içine sindirmendir.

Cüneyd-i Bağdadi (r.a.)

Allah'ın yaratmış olduğu şeylerin hepsi zatına götürür

Allah'ın yaratmış olduğu şeylerin hepsi zatına götürür. Onları delil sayarak yola devam ediniz. Nimeti yerken sahibini düşünmek yerinde olur. Bir şeyin bilgisini elde edince yapmak ve hakikatına ermek gerek. Hak Taala'nın size öğrettikleri ile amel ederseniz hidayet yolunu bulursunuz. Allah'ım kalbimizi varlığına ilet.

Abdulkadir Geylani (r.a.)

Tek/Bir/Vahdet-i Vücud/Tasavvuf/Varlığın Birliği...

Hep aynıları..da..Nasıl hep farklı..Zaman değil orda hükmü süren bak..Bir işte öylece Çok; sanki..Halbu ki Tek; hep Bir...El an Bir...Gözlüğün şahdamarından yakın da.. Gözün hele,..hiç göstermez ya bazen...

ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim...onları birtakım ürünlerden rızıklandır

"Ey Rabbimiz, ben çocuklarımdan bir kısmını senin hürmetli beytinin yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim...onları birtakım ürünlerden rızıklandır.Umulur ki şükrederler."
[İbrahim/37]

"La ilahe illallah Muhammedün Resulüllah İbrahimü Halilullah"
[Evrad-ı Rufa'iyye'den]

'Ben; dedem İbrahim'in duası,kardeşim İsa'nın müjdesi ve anamın rüyasıyım''
(s.a.v)

"Size, içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız O'na çok ağır gelir. Çünkü O, >size çok düşkün<, mü'minlere de çok şefkatli ve merhametlidir."[Tevbe Suresi/128]

Ebu Talib'in kızı ümmü Hani (r.a.) anlatıyor: "Resulullah Efendimiz Mekke'ye geldiklerinde evimizi teşrif etmişlerdi. Bu sırada mübarek başları dört belikli (örgülü) idi."

Tasavvuf/Cemaat

A güzel kardeşim..Cemaat, beğendiğin insanlar topluluğu değildir..beğendiğin kişilerin sayısının çokluğu da demek değildir...Resulullah buyurdular ki: "..Mümin tek kalmaktan (halvetten) hoşlanır. Münafık kalabalık ve gürültülü hayatı sever..." s.a.v.

Beni düşünme, o'nu düşün...Bana gelme, O'nun huzuruna gel..

O, sana onlardan, o şeylerden uzaklaşman için mi azabını hissettirdi...veya onlarla ve o şeylerle beraberken bir hata ettin de mi azabını hissettirdi...

Sonuç ve olması gereken hakkında fikir yürütmelisin sen...

Yüzün Allah'a döndü mü...dönmedi mi...

Allah'ın Azabı

O, sana onlardan, o şeylerden uzaklaşman için mi azabını hissettirdi...veya onlarla ve o şeylerle beraberken bir hata ettin de mi azabını hissettirdi...Sonuç ve olması gereken hakkında fikir yürütmelisin sen...Yüzün Allah'a döndü mü...dönmedi mi...

Tasavvuf/Deizm/Deist/Bilinemezci

"Mutluluk cahilliktedir" veya "Hakikat-ler bilinemez" diyen insanların söylediklerinin, Hakikat karşısında ancak bir teselliden ibaret olduğunu kabul edemeyişlerinin sebebi, henüz Hakikatin ellerinden Ümid'i almamış olmasındandır.Ey düşünceli insan! İyi düşün! Hakikat'ten olan Ümid elden giderse, ya cahil olduğun ölümle karşılaşıcaksın! ya da yine henüz cahil olduğun Azapla! Şimdi yine iyi düşün! Hakikatin Mahiyetini sana bildiren apaçık bilgi ancak hangisi ve O Hakikatin İsm'i ancak ne olabilir!...
****************************************
“Ey oğullarım! Gidin Yûsuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü hakikati inkar edenlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”[Yusuf/87]

Övgüye bak

Güneş'i gördük de bildik zannediyoruz bak.Nur'u oysa gördük bildik dediğimiz bak. Elbette gördük bildik ya.Fakat gözlerin günah gibi kısılır; Edebin Hakikatine bak.O Varlığıyla Öyle Yüce Öyle Aşkın işte bak.Bir hayal, avunmaktır; her övünmek her kendinden geçiş.Yoksa ne mümkün Nur'undan başka O'na bir geçit.Güneş'e bak."Kulumun Kalbine sığarım" dedi; şu Övgüye bak..

Subhan.Latif.

Subhan.
Öyle Güzel Var eder ki Aciz'i..;
Bir anda Latif Cemal'ine döner Yoksunluğu, Yokluğu.
Şeytanlar cirit atar varlıkta.
Öfkemde, Sevgimde.
Ben Acziyetimle övünürüm.

TEZKİR, TESBİH, VİRD, DUA...

TEZKİR, TESBİH, VİRD, DUA...

851. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allah teâlâ buyurdu:
"Ben kulumun zannı üzereyim. Beni andığı zaman, ben onunla beraberim. Beni kendi nefsinde anarsa, ben de onu kendi nefsimde anarım. Eğer beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu, o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.
Bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir adım yaklaşırım. Bana bir adım yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim."
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.

852. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim, sabah ve akşam namazından sonra, henüz yerinden kalkmadan, on defa:
"Lâ ilâhe illallahu vahdahu lâ şerike leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü, yuhyî ve yûmitu ve hüve âlâ külli şeyîn kadîr," derse, Allah ona on sevap yazar, on günahını siler, on da derecesini yükseltir.
Bütün gün, istenmeyen herşeyden korunur, şeytan da ona bir şey yapamaz. Allaha ortak koşmaktan başka, hiçbir günahı ona tesir edemez."
Ebû Zer radıyallahu anh. Tirmizî.

853. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Akşam namazını kıldıktan sonra, hiç kimseyle konuşmadan, yedi kere, "Allahümme ecirnî minennâr," de! Çünkü, bunu deyip de, o gece ölürsen, mutlaka cehennemden kurtulursun.
Sabah namazından sonra da aynı şeyi söyle! Zira, o gün ölürsen, ateşten kurtulmana karar verilir."
Müslim radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

854. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"içinde Allahın anıldığı ev ile, içinde Allahın anılmadığı ev, diri ile ölüye benzer."
Ebû Mûsa radıyallahu anh. Müslim.

855. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle demiş:
"Sabah akşam "Kul hüvallahü ehad" ile "Muavvizeyeteyn"i üç kere okursan, her şeye karşı o gün bunlar sana yeter."
Abdullah radıyallahu anh. Tirmizî.

856. Dedim ki:
"Ey Allahın Resûlü! Kadir gecesine rastlarsam ne diyeyim?"
"Şunu de," buyurdu:
"Allahım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, öyleyse beni affet!"
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.

857. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim, yatağına vardığı zaman, üç kere, "Estağfirullahellezi lâ ilâhe illâ hüvel Hayyul Kayyum ve etûbu ileyh," derse, ağaç yaprakları kadar, Alic kumları kadar, dünya günlerinin sayısı kadar dahi olsa günahları bağışlanır."
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.

858. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yatağına vardığı zaman, Felak, Nâs ve ihlas sûrelerini okuyup, ellerine üfledikten sonra, yüzüne ve bedenine sürerdi.
Hastalandığı zaman da, kendisine böyle yapmamı bana emrederdi.
Aişe radıyallahu anha. Buhârî.

859. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yolculuğa çıkarken:
"Allahım! Senin yardımınla hareket ederim, senin yardımınla kıpırdarım, senin yardımınla yürürüm," derdi.
Ali radıyallahu anh. Ahmed.

860. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Yatağına giderken, namaza abdest alır gibi bir abdest al, sonra sağ tarafına yat."
Berâ radıyallahu anh. Buhârî.

861. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yeni elbise giyince şöyle dua ederdi:
"Allahım! Hamd, ancak sana özgüdür. Senden bu giysinin ve kullanımının hayırlı olmasını dilerim. Onun ve kullanımının şerrinden sana sığınırım."
Câbir radıyallahu anh. Tirmizî.

862. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden ezberleyip de, asla terk etmediğim dua şudur:
"Allahım, beni azami şekilde şükrünü yapan, seni en çok anan, öğüdüne en çok uyan ve tavsiyeni en güzel tutan kişi eyle!"
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî.

863. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kişi, evine girerken şöyle desin:
"Allahım! Senden iyi bir giriş ve iyi bir çıkış dilerim. Allahın adıyla girdik, Allahın adıyla çıktık, Rabbimiz Allaha güvendik."
Sonra da, evde bulunan kimselere selâm versin."
Ebû Mâlik radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

864. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Sana cennet hazinelerinden bir hazine göstereyim mi? Şöyle de:
"Lâ havle velâ kuvvete illâ billah."
Ebû Mûsa radıyallahu anh. Buhârî.

865. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, hoşuna gitmeyen bir şey gördüğü zaman, "Elhamdülillahi âlâ külli hâl," derdi.
Aişe radıyallahu anha. İbn Mâce.

866. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim, bir çarşıya girip de, orada: "Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü, yuhyî ve yümît ve hüve Hayyün lâ yemut, bi yedihil hayr. Ve hüve âlâ külli şeyin kadîr," derse, Allah, bir milyon sevap yazar, bir milyon günahını siler, derecesini de bir milyon yükseltir."
Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.

867. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Birinizin kulağı çınlarsa, beni hatırlayıp, bana salât ve selâm etsin. Ondan sonra, "Kim beni hayırla anarsa, Allah da onu hayırla ansın!" desin."
Ebû Râfi radıyallahu anh. Taberânî.

868. Borcundan sıkılıp üzülen bir sahabisine buyurdu:
"Sabah akşam şöyle de:
"Ey Allahım! Gam ve kederden sana sığınırım. Korkaklıktan ve cimrilikten, borcun baskısından ve adamların zorlamasından sana sığınırım."
Ebû Saîd radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

869. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yemek yeyince ve su içince şöyle derdi:
"Elhamdülillahillezi etâmenâ ve sakâna ve ceâlâna minel müslimîn."
Ebû Saîd radıyallahu anh. Tirmizî.

870. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, aynaya bakınca şöyle derdi:
"Beni biçimli yapan, sûretimi güzelleştiren, başkalarından ayrı, bana özgü bir şekil veren Allaha hamdolsun."
Enes radıyallahu anh. Bezzâr.

871. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir şeye üzülünce şöyle derdi:
"Ya Hayyü ya Kayyum! Rahmetinle yardım diliyorum."
Enes radıyallahu anh. Tirmizî.

872. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Birkaç kelime vardır ki, her kim, o kelimeleri, meclisinden kalkmadan önce üç kere söylerse, günahlarına karşılık olur. Onları hayır ve zikir meclisinde söylerse, yazılara vurulan mühür gibi, o meclis o kelimelerle mühürlenir. işte o kelimeler de şunlardır:
"Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah yoktur. Senden mağfiret diler ve sana tevbe ederim."
İbn Amr radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

873. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kıyamet gününde bana en yakın olacak kişi, bana en çok salavât getirendir."
İbn Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî.

874. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sefere çıkarken, binitine binince, üç kere tekbir getirir ve şunu söylerdi:
"Bunları bizim emrimize veren Allahın şânı ne yücedir. Yoksa biz bunlara güç yetiremezdik."
İbn Ömer radıyallahu anh. Müslim.

875. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, evinden çıkarken şöyle derdi:
"Allahın adıyla. Allaha tevekkül ettim. Allahım! Zillete düşmekten, sapıklığa uğramaktan, zulmetmekten, zulme uğramaktan, câhillikten, hakkımızda cehâlete düşülmesinden sana sığınırız."
Ümmü Seleme radıyallahu anha. Tirmizî.

876. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim, "Estağfirullahellezi lâ ilâhe illâ hüvel Hayyul Kayyum ve etûbu ileyh" derse, harpten kaçsa bile, bağışlanır."
Bilâl radıyallahu anh. Tirmizî.

Hayyul Kayyum

857. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim, yatağına vardığı zaman, üç kere, "Estağfirullahellezi lâ ilâhe illâ hüvel Hayyul Kayyum ve etûbu ileyh," derse, ağaç yaprakları kadar, Alic kumları kadar, dünya günlerinin sayısı kadar dahi olsa günahları bağışlanır."
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.

Muktedir

O'na Teslim ol. Hiç bir şeye Muktedir değilsin.Tüm varlığınla O'na Teslim olmalısın. Asla Muktedir olan "Sen" değilsin."Ben" veya "Benim" diyebildiğin süre,Muktedir kılındığın süre.Sahip olduğunu zannettiklerin,"Sen dahil"..Teslim ol düşüncede, olabildiğin kadar amelinde..Ancak o zaman çökmezsin üzerine...Muktedir olanı görürsün; Sen değilsin...Sadece sende de değil...

Hayyul Kayyum

O'na mutlak olarak iman eden kimse

Hakk'ı bir kayd ile bağlamayıp O'na mutlak olarak iman eden kimse, O'nun her bir surette değişik bir tecelli gösterdiğini inkar etmeyip gerçekler.

O kimse, Hakk'ın bitmez tükenmez tecellilerindeki suretlerini yine Hakk'tan bilir.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s)
Fusus ül Hikem XII. Fass

Böyle olmayı bir dene...

Ne olursa olsun hiçbir şeyden haz duyma...veya haz duymayı isteme..ne olursa olsun bu amelde OL...ve bunun zıttında da kalma..veya kalmayı isteme..yani hiçbir derecesinde elemde durmayı da isteme..Böyle olmayı bir dene...Hangi iş üzerinde olursan ol o fiilden vazgeçmeden böyle olmayı dene.

Dalgın da olma..

Unutunca tekrar buna dön..

Ruh/Nefs

Bi ilaç alırsın da bi tepkiler olur..İşte beden, vücudtur o tepkimenin olduğu yer..Öylece "bu vücut, beden" dersin..
Bir de bir şey düşünürsün bir amel edersin de onun bir karşılığı olur düşüncende
ve hallenirsin..İyi ya da kötü..İşte bu da nefsindir..Öylece "nefsim bu; şöyle şöyle oluyor" diye seyredersin..
İşte böyle böyle yüce Allah seni bunların gerisinde öz varlığın olan, bunlara böyle bakabilmeni, gözlemleyebilmeni dolayısıyla hakim olabilmeni sağlayan özüne, o mukaddes Ruhuna döndürür seni..Böylece sen dünyadan(düşük hayat)ahiret menzillerine yerleştirilmiş O'na yakınlık yolunda bir noktaya konulmuş bulursun kendini.
Marifetullah; O'nu tanıma yoluna..

Eğer işte Ruhunda değil de vücudunda, nefsinde, dünyada kalsan ne nefsini ne vücudunu ne ruhunu ne O'nu tanıyabilirsin..Bütün bu seni saran varlıkların arasında
kendini göremez, rüzgarda savrulan çöp poşeti gibi savrulur durur perişan hale gelirsin..Allah seni Uyandırsın..Diriltsin..

Ruhundur ki ancak onunla (tam manasıyla) yorgunluktan perişanlıktan helaktan cehaletten kuru gürültülerden kurtulursun..Kendini bilmeye başlarsın..Emin olursun..Güvene erişirsin.

"Sonra ona biçim verdi, ona kendi ruhundan üfledi.." [Secde/9]

Nefes aldığını hissedersin.Allahın Ruhunu sezmeye başlarsın.Varlığın Özüne yakınlaşırsın.Zamandan endişelerden kurtulursun.İlahlara kulluktan kurtulursun. Ancak o zaman görmenin asıl manasına erersin.Gözün ancak o zaman aydınlanır.Görüşün keskinleşir.Aydınlanırsın. Ferahlarsın.

Hem bir adam ölü iken biz onu diriltmişiz ve kendisine bir nur vermişiz, insanlar içinde onunla yürüyor, hiç o bittemsil zulmetler içinde kalmış ve ondan bir türlü çıkamıyacak bir halde bulunan kimse gibi olurmu? Fakat kâfirlere ameller öyle yaldızlı gösterilmektedir [Enam-122]

Bilirsin ki sen bu olan şeylerin kulu değil Allah'dan bir Ruhsun. Ne zaman bu öz varlığından uzaklaştın nefsine vücuduna daldın o zaman bir bataklığa çekilir gibi dibe doğru çekilirsin.Allah'ı unutursun.Dolayısıyla kendini..

Ve onlar gibi olmayın ki Allahı unutmuşlardır da Allah da onlara kendilerini unutturmuştur, onlardır ki hep fasıklardır [Haşr:19]

İşte şeytan ve nefsin hep tuzaktır sana.Önüne anlık geçici yükselişler sunar, sen de onları hiç Haktan Hakikatten haberin yokmuş gibi yutuverirsin.Önce tatlıdır, bu hakikat.Ancak ayılınca sarhoşluk gitmeye başlayınca dikenlerin acısı duyulunca ne kadar mesafe dibe indiğini görürsün.Çünkü o tatlı sarhoşluk sana farkettirmedi nereye götürüldüğünü.

Sonra eğer imanlıysan, yine yükselmeye çalışırsın indiğin yere.
Ruhunun kime ait olduğunu bilmez isen, ve Kimden OLduğunu..böyle gelip geçici şekerlere, ilaç görünümlü zehirlere aldanırsın, devamlı böyle çocuk gibi düşe kalka varırsın hedefine.Düşmek hangi derece olursa olsun düşmektir.Mertebenle övünme..
Bundaki tehlikeyi hafife alırsın.Bu inişler çıkışlar sana tatlı gelir..Hiç bir garantin yoktur oysa ki..

Yoksa Allah'ın azabından emin mi oldular? Ancak, kendilerine yazık eden topluluktan başkası Allah'ın azabından emin olmaz! [Araf/99]

Allah sana merhamet etsin.

"..Allah aksırmaktan hoşlanır, esnemekten hoşlanmaz..."

s.a.v.

Sonra o yükseldiğin Ruhun sahibi Allah sana marifet eder de:

"Bu çocukça hareketler, bu oyun eğlence nereye kadar?" der..

Allah, bu utançtan ve yükseldiğin yerin, o asli vatanın, Ruhunun hakikatine layık bulunanlardan etsin..İstikamet üzere kılsın bizleri.

Amin...

">>Allah<<, göklerin ve yerin nurudur..." [Nur/35]

Emir Buhari

Neme gerek benüm bilsem bu halkun kuru gavgâsı
Bana yitmez mi âlemde heman ol dost sevdası

Emir Buhari (r.a.)

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.) TEFSİR-İ KEBİR / TE’VİLÂT

LEYL SURESİ
“BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHÎM”
“Rahman ve Rahîm olan Allah adıyla”
1- And olsun örttüğü zaman geceye,
2- Açılıp ağardığında gündüze,
3- Erkeği ve dişiyi yaratana,
“And olsun örttüğü zaman geceye..” Burada ruhun nurunu örttüğü zaman nefis zulmeti gecesine ve “açılıp ağardığı...” zaman ruh nuru “gündüzüne” yemin ediliyor. Bu ikisinin bir araya gelmesinden de Rahman’ın arşı olan kalbin varlığı zuhur ediyor. Çünkü bu ikisinin bir araya gelmesinden zuhur eden kalbin iki yüzü vardır; ruha bakan yüzüne “Fuad” denir, irfanı, hakikâtleri bununla algılar. Bir yüzüne de “Sadr” denir, bununla da sırları muhafaza eder. Manalar burada somutlaşır. Kudreti büyük; kadir, hikmeti göz kamaştırıcı hakim “erkeği…” yani ruhu “ ve dişiyi” yani nefsi yarattı, işte bunlardan da kalp doğdu.
4- Muhakkak işleriniz başka başkadır,
5- Artık kim verir ve sakınırsa,
6- En güzeli (el-husna’yı) tasdik ederse
7- Biz de onu en kolaya hazırlarız.
“İşleriniz başka başkadır…” çalışmalarınız, amelleriniz “muhakkak” yani ilahi sistemin gereğince türlü türlüdür. Bazılarınız ruh cihetine kapılır, nur tarafı galip geldiği için hayra yönelir. Bazılarınız da nefis tarafına meyleder, zulmet tarafı ağır bastığı için kötülüğe dalar. Bu genel değerlendirmenin tafsilatı ise “Artık kim verir ve sakınırsa…” ifadesiyle birlikte başlıyor. Yani, kim terki, tecridi tercih ederse, kendisini Hak’tan alıkoyan şeyleri reddederse, bunları kolaylıkla bırakırsa, nefsin heyetlerinden sakınırsa, nefsi arındırırsa, reddettiği şeylere meyletmekten, iltifat etmekten alıkoyarsa, “…tasdik ederse…” fazileti, “En güzeli (el-husna’yı)..” ilmi, imana dayalı olarak kemal derecesini “tasdik ederse…” Niçin böyle tasdik etmesi gerek?... Çünkü kemal derecesinde bir kâmilin varlığına yakin derecesin de iman etmezse, yükselmesine imkân olmaz. Ve “Biz de onu en kolaya hazırlarız.” Onu hazır hale getiririz, en kolay yolu izlemesini sağlarız. Böylece, maddi bağları kopardığı, güçlü bir yakine sahip olduğu için Allah’ta süluk etmesini mümkün kılarız.
8- Kim cimrilik eder, kendini müstağni sayarsa…”
9- En güzeli (el-husna’yı) yalanlarsa,
10- Biz de onu en zora hazırlarız.
11- Düştüğü zaman malı kendisine hiçbir fayda vermez
“Kim cimrilik eder..” malı tercih ederek, malı biriktirip hak sahiplerine vermezse ve Hak’tan perdelendiği için mala sahip olmaktan dolayı “kendini müstağni sayarsa…”, “En güzeli yalanlarsa…” dünya hayatıyla kendini müstağni saydığı ve dünya hayatı yüzünden nur ve ahiret âleminden perdelendiği için kemal ve fazilet mertebesinin varlığını yalanlarsa, “Biz de onu en zora hazırlarız.” En zor yola koşularak onu yardımsız yüz üstü bırakılmaya hazırlarız. Bundan maksat da fıtrat mertebesinden tabiat çukuruna, esfeli safilin derekelerine, haşere ve solucanların barınağına yuvarlanmaktır. Bütün bunların yanısıra bu kişiyle şehevi arzuları arasına girilir Hak’dan perdelenerek yoksunlukla, cezalandırılır.
Ve artık bundan sonra “Malı kendisine hiçbir fayda vermez.” Elde etmek için nice zahmetlere katlandığı ve korumak için ömrünü verdiği malı, “düştüğü zaman” cehennem kuyusunun dibine, çukurun derinliğine düşüp helak olduğu zaman kendisine hiçbir yarar sağlamaz, onun başına gelecekleri
12- Doğru yolu göstermek bize aittir.
13- Şüphesiz ahiret de dünya da bize aittir.
“Doğru yolu göstermek bize aittir.” Akıl ve duyu nuruyla, akli ve işitsel delilleri birleştirmekle, kanıtlama ve gözlem becerisi kazandırmakla bize ulaşılmasını sağlamak da bize aittir. “Şüphesiz ahiret de dünya da bize aittir.” Her ikisini de bize yönelene veririz. Maddeyi terk edip tecerrüt eden kimseyi ahiret sevabından dolayı dünya sevabından mahrum bırakmayız.
Çünkü, en şerefli ve en üstün olanı tercih eden kimse, zorunlu olarak en değersiz olanı ayaklarının altına almış olur. Nitekim, bir ayette şöyle buyrulmuştur: “Şüphesiz hem üstlerinden, hem de ayaklarının altından yerlerdi.” (Maide, 66)
14- Alev alev yanan bir ateşle sizi uyardım.
15- O ateşe, ancak kötüler girer.
16- Yalanlayan ve yüz çeviren,
17- İyiler ondan uzak tutulur.
18- Temizlenmek üzere malını hayra verir,
“Alev alev yanan bir ateşle sizi uyardım.” Alevleri bütün varlık mertebelerine ulaşan büyük bir ateşle sizi ikaz ettim. Büyük bir ateştir bu ve perdelenmeyi, kahredilmeyi, gazaba uğramayı ve eserlerle azap çekmeyi kapsamaktadır. Bu yüzden “O ateşe, ancak kötüler (şakıyler) girer.” denilmiştir. Yani, istidatları olmayan, cevherleri pis, dört konumda da Allah’a ortak koşan, “yalanlayan” şirk koştuğu için Allah’ı yalanlayan “ve yüz çeviren” inatçılığı yüzünden dinden yüz çeviren şakıy bedbahtlar atılır.
“…İyiler ondan uzak tutulur…” takva sahipleri bütün varlık mertebelerinde ondan korunur ve uzak tutulurlar. Allah’ın dışında, kendi zatından, sıfatından ve fiillerinden, bunun yanında ağyar ve eserlerden sakınarak cem aynına dalan kimse ondan korunur. Bu kimse, mutlak olarak muttakidir, Allah’tan başkasının yanında durmaz, bilakis Allah’la beraber durur. Ama taki olan kimse bir miktar ateşle azap görür. Çünkü, varlığın bütün mertebelerinde ateşten korunmuş olmayabilir. heyet ve fiillerden arınıp sıfatlar yanında duran kimse gibi. Bu kimsenin günahları bağışlansa da, varlığının perdesi altında zat ruhundan ve mukarrebinin lezzetinden yoksun bırakılır.
“Temizlenmek üzere malını hayra verir…” ortakların sevgisinden, başkasına bağlanmaktan, Allah’tan başkasına iltifat edip meşgul olmaktan kaynaklanan kirden temizlenmişken malını veren ve nefsini gizli şirkten temizleyen kimse, bu ateşin alevinden muhafaza edilir.
19- Onun nezdinde hiçbir kimseye ait şükranla karşılanacak bir nimet yoktur.
20- Ancak yüce (a’la) Rabbinin vechini ister.
21- Ve o elbette razı olacaktır.
“Onun nezdinde hiçbir kimseye ait şükranla karşılanacak bir nimet yoktur.” Yani, verdiğini, mükâfat elde etmek ve karşılığını almak için vermez. Sadece “…Rabbinin vechini ister…” O’ndan başkasından uzak durarak, takvanın en üst mertebesinde olarak O’nun rızasını kazanmak için O’nun için verir. Ayette, bütün sıfatlarla birlikte zat anlamına gelen vech, “Yüce” A’la olarak vasfedilmiştir. Çünkü yüce Allah’ın her ismi O’nun vechidir ve kendisine hal diliyle bu isimle dua eden ve istidadıyla kulluk eden kimseye bu ismiyle yönelir. Yüce vechi ise, bu bakımdan bütün isimleri cami en yüce ismidir. Ayette rabbin vasfı olarak nitelendirilmiş olsa da, Rab, bu isimdir.
“Ve o elbette razı olacaktır.” cem aynında ve zati müşahedede O’na vasıl olmakla, sonra fena sonrası beka halinde tafsil makamında bu vechi müşahede etmekle vuslata erdiği için razı olarak elbette hoşnut olacaktır. Çünkü rıza talebiyle birlikte cömertliği istediği için hoşnutluğa kavuşacaktır.

Allah, doğrusunu herkesten daha iyi bilir.

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)
TEFSİR-İ KEBİR / TE’VİLÂT

Leyl Suresinden

4- Muhakkak işleriniz başka başkadır,
5- Artık kim verir ve sakınırsa,
6- En güzeli (el-husna’yı) tasdik ederse
7- Biz de onu en kolaya hazırlarız.
8- Kim cimrilik eder, kendini müstağni sayarsa
9- En güzeli (el-husna’yı) yalanlarsa,
10- Biz de onu en zora hazırlarız.
11- Düştüğü zaman malı kendisine hiçbir fayda vermez
12- Doğru yolu göstermek bize aittir.
13- Şüphesiz ahiret de dünya da bize aittir.
14- Alev alev yanan bir ateşle sizi uyardım.
15- O ateşe, ancak kötüler girer.
16- Yalanlayan ve yüz çeviren,
17- İyiler ondan uzak tutulur.
18- Temizlenmek üzere malını hayra verir,
19- Onun nezdinde hiçbir kimseye ait şükranla karşılanacak bir nimet yoktur.
20- Ancak yüce (a’la) Rabbinin vechini ister.
21- Ve o elbette razı olacaktır.

Ey mümin nurun alevimi söndürdü

Yaratılmışın hayırlısı, yerin yüklendiği, semanın gölgelendirdiği, varlığın gözdesi Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) den şöyle bir Hadis-i şerif rivayet edilmiştir.
- “Kıyamet günü cehennemin üzerinden geçildiği zaman, cehennem bağıracak, çabuk geç! Ey mümin nurun alevimi söndürdü.”

Abdulkadir Geylani Hazretleri (r.a.)

Ahlak

Annen ile olması gereken münasebetin gereğini izah et bana..Baban ile arandakine veya.. Mantıkla bi izah getir..Ya da Mantıksızlıkla...Ya Ahlaklısındır..ya da Ahlaksız..Çok üstün olan Ahlakda ise, ne mantık vardır ne de mantıksızlık..Yalnızca Emir.. Boşa tribini yorma..Ya uyarsın..Ya uymazsın...Sadece Sen katlanırsın triplerinin sonuçlarına..Boşa tribini yorma..

Ah bilsen

Ah bilsen şu blogda edilen nazar
Cümle derdine derman
Hem de Hakk'a Arif eyleyen
Ah kırsan kibrinin boynunu
Diriltsen zalim nankör nefsi
Ah bilsen sen-ben yok
Haktır İlmi Hak eyleyen

Ey Niyazi mürşid istersen bu yolda aşka uy

"Ey Niyazi mürşid istersen bu yolda aşka uy, Enbiya vü evliyaye aşk oluptur rehnüma.”

Niyazi Mısri (k.s.)

Bin kere ölünür, bin kere doğulur evet O'na

Bir çocuğun Saflığı
Bilmez ne zaman ne yapar
Bir an ağlar, bir an sevinç içinde parlayan yüzü
Hatırla Celal'i ve Cemal'ini
Bin kere ölünür, bin kere doğulur evet O'na
Hem de O ne çocuktu ne Baba
Yaldızlı değildir kelimeleri
Saf'dır, Aşk'dır, Kuddüs'tür, Hakikat!
Alim'dir, bu da Hakikat!
Aşktan da Aşıktan da Münezzeh!
Bu da Hakikat!
Ne bağırırsın yunus?
Şahdamarından Yakın'a
Peygamberden sesin yükseltirsin
Çokları anlamaz ki o'nu,
O'nu duyurmaya çalışırsın
Bin kere ölünür,
bin kere doğulur evet O'na
Kimse tanıyamaz bilemez ki O'nu;
ne kafa karıştırırsın

Çünkü...

Fazla konuşma, dudaklarını kapa, dilsiz, dudaksız söz söylemeyi huy edin! Çünkü dünya geçip gidince, ne diş kalır, ne dudak kalır, ne de dil!

Hz. Mevlâna (k.s.)

***

Not:

(İşte, Zat yolunda Ruhuna erebildiğin, soyunabildiğin kadar olacak kurtuluş.. Elindeki Nefs şekeri toz toprağa bulanacak nasıl emeceksin!.. Anla! Nefsine değil O Münezzeh Yüce Zat'a sığınmayı öğren.. Ruhunu bul.. Ruhuna alış şimdiden.. Çünkü o Ruh O Subhan'dandır.. O Gani'dedir..)

...artık bak ne görüyorsun! Ey babacığım dedi: ne emrolunuyorsan yap!...

Vakta ki yanında koşmak çağına erdi, ey yavrum! dedi ben menamda görüyorum ki ben seni boğazlıyorum, artık bak ne görüyorsun! ey babacığım dedi: ne emrolunuyorsan yap! beni inşaallah sabirînden bulacaksın [Saffat/102]

Bir vakıt Yusüf babasına, babacığım dedi: ben ru'yada on bir yıldızla Güneşi ve Kameri gördüm, gördüm onları ki bana secde ediyorlar [Yusuf/4]

Ve ebeveynini taht üzerine çıkardı, hepsi onun için secdeye kapandılar, ve ey babacığım, dedi: işte bundan evvelki ru'yamın te'vili bu, hakikaten rabbım, onu hak kıldı, hakikaten bana ihsan buyurdu çünkü beni zındandan çıkardı ve sizi badiyeden getirdi. Şeytan benimle biraderlerimin arasını dürtüşdürdükten sonra, hakikat rabbım meşiyetinde lâtif, hakikat bu, o, öyle alîm, öyle hakîm [Yusuf/100]

Böylece beni inkâr etmiş, yıldıza iman etmiş oldunuz

Yüce Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: "Ey âdemoğlu!
Beni kime şikâyet ediyorsun? Halbuki benim dengim ve benzerim yok ki şikâyet edesin!
Beni ne zamana kadar unutacaksın? Oysa benim sizden istediğim bu değildir.
Beni ne zamana kadar inkâr edeceksin? Halbuki ben kullarıma zulmedici değilim.
Ne zamana kadar nimetimi inkâr edeceksin? Ne zamana kadar kitabımı hafife alacaksın? Oysa ben sana güç yetiremeyeceğin şeyleri yüklemedim.

Ey âdemoğlu! Ne zamana kadar isyanınla bana cefa edeceksin? Benden gayri rabbiniz yok iken, ne zamana kadar beni inkâr edeceksin?

Hastalandığınızda benden başka hangi tabip size şifa verebilir ki? Fakat siz benden şikâyetçi olmakta ve kaderime kızmaktasınız. Gökten üzerinize yağmuru bolca ben indirdiğim halde siz, 'İşte biz şu yıldız sayesinde yağmura kavuştuk' diyorsunuz. Böylece beni inkâr etmiş, yıldıza iman etmiş oldunuz.

Kudsi Hadis