Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Zat / Tasavvuf / Budizm/ Cemal/ Tecelli (Devam)

Her Mertebenin İlim Ayn ve Hak Durakları vardır. Cemal'den sonra Halk'a dönüşü Zat Makamı zanneden çoktur. Eğer Süluk Disiplinli olmadıysa Kul bunların ayrımını yapamaz. Veya Cemal'den sonra İlm Mertebesinden sezer. Yol Tektir fakat Tecelliler ve Dereceleri değişiktir. Budist'lerden Halk'a dönen çok azdır.

Biz'de ise Efendimiz hürmetine s.a.v. ve Ahir zaman şartlarına göre Cemal'den sonra Halk'a dönenler çoktur Elhamdülillah. Makam'lar Cemal'den sonra başlar. Cemal'den sonra Mertebeleri Bilebilirler fakat Zat Ehli olmayan kişiye Makam verilmez.

"Zat Ehli, İlim Ehlidirler"

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)


Bu Kullar örneğin Mevlana hazretlerini Halkla içiçe görünce, Mertebesini ve Makamını Cemal olarak bellerler ve kendilerini de İlmen, bir Makam'da Paylı görürler. Oysa bütün o büyükler Zat Ehlidirler. Cemal'den sonra İLM ile Halk'a dönmüşler, sonra tekrar Zat'a dönmüşlerdir. Ve ki başlangıçta da Gayeleri Zat idi ! Makamları da Mertebeleri de İlimleri de Ahkamları da Cemal'de değil Zat'dadır. Bunu iyi anla.

Senin sözünü söyleyip mütemadiyen seni anmak beni sükuta mecbur etti
Seninle meşgul olmaktaki zevk ve lezzet beni işsiz bıraktı

Senin tuzağından gönlüm evine kaçtım
Halbuki gönlüm tuzak oldu ve ben gene sana tutuldum.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)
Rubailer'den

(Onları seyrederken Süleyman kendi kendine düşündü) dedi ki: "Rabbimin zikrinden (müşahedesinden) atların sevgisine yönelip meşgul oldum"... Nihayet (atlar gidip) gözden kayboldu!

Sad 32

Görüşü ne kaydı ; ne de haddi aştı !

[Necm/17]

"...Dikkat edin, işler Allah'a döner!."

Şûrâ 53

1. iz : o zaman, olmuştu
2. yagşe : örtüyor, bürüyor
3. es sidrete : sidre
4. mâ yagşâ : örten şey, bürüyen şey (ama ne bürüme)

1. mâ zâga : kaymadı
2. el basaru : bakış
3. ve mâ tagâ : ve haddi aşmadı

Necm 16-17

Atlar veya Kadın veya Sohbet; güzel mi hoş mu ? Öyle Tecelliler vardır ki Suretsiz gelir. Vücud, İdrak bir duvar gibi çatlamaya başlar, Dil söylemez, Melekler kaydedemez olur.

...
12. len terâ-nî : beni asla göremezsin
13. ve lâkin unzur : ve fakat bak
14. ilâ el cebeli : dağa
15. fe in istekarre : o zaman eğer durursa
16. mekâne-hu : yerinde, mekânında
17. fe sevfe : o zaman olacak
18. terâ-nî : beni göreceksin
19. fe lemmâ tecellâ : fakat tecelli ettiği zaman
20. rabbu-hu : onun Rabbi
21. li el cebeli : dağa
22. ceale-hu : onu kıldı, yaptı
23. dekkan : paramparça, dümdüz
24. ve harra mûsâ : ve Musa düştü
25. saikân : baygın
26. fe lemmâ efaka : ayıldığı zaman
27. kâle : dedi
28. subhâne-ke : seni noksan sıfatlardan tenzih ederim (Sen Sübhan'sın)
29. tubtu : tövbe ettim
30. ve ene : ve ben
31. evvelu el mu'minîne : mü'minlerin ilkiyim

Araf 143

Ancak Öyle Tecellilerde dahi Göz kaymaz, Haddi aşmaz... Ve O Tecellilere dahi, göz dikmez; yani Had bilirsin.. O zaman Yol bulursun Sıfatların Sahibi O Zat'a.. Görürsün O Görünmeyeni. İşte o zaman Bilirsin, İdrak olunamayanı.

"Perdeler kalksa, yakînim artmaz"

Ali (Keremallahu Veche)

''...Acıkınca köpek oluyorsun; kızgın, geçimsiz, kötü damarlı kesiliyorsun... Fakat doyunca da bir leş kesiliyorsun; duvar gibi hiç birşeyden haberi olmayan, ayağı bulunmayan biri olup gidiyorsun.. Bir soluk leş oluyorsun, bir soluk köpek.. Arslanların yolunda nasıl yelip yortacaksın...''

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Ey her ağacın, her bağın, her otun yeşilliği, tazelik ve baharı! Ey benim devletim, bahtım, yüceliğim!.. Ey yalnızlığım, ey sema'ım, ey ihlasım ve riyam!.. Gel; gel ki sensiz, sen olmadıkça bütün bunların hepsi sevdadan ibarettir!

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)