"...Rûhların âlemi, letâfet, ihâta ve sereyân bakımlarından,
görünüşde, kendini yaratana benzer. (Allahü teâlâ, Âdemi kendi sûretinde
yaratdı) hadîs-i şerîfi, böyle olduğunu bildirmekdedir. Bunun için, rûhun
şühûdünü, Hakkın şühûdü sanırlar. İhâta, sereyân, kurb ve ma’ıyyet de böyledir.
Çünki sâlik, bulunduğu makâmın bir üstünü görebilir. Dahâ üst makâmları
göremez.
Bunların bulunduğu makâmın üstü, (Rûh makâmı)dır. Bunun
için, rûh makâmından yukarısını göremezler. Rûhun şühûdünden başka, şühûdleri
olmaz.
Rûhun üstünü görebilmek için, rûh makâmına kavuşmak
lâzımdır. Muhabbet ve çekilmek de, şühûd gibidir. Hak teâlânın şühûdü için,
belki Ona muhabbet ve çekilmek için, Seyr-i ilallahın sonundaki Fenânın hâsıl
olması lâzımdır.
Fârisî beyt tercemesi:
Bir kimsede hâsıl olmazsa Fenâ,
Hak teâlâya yol bulamaz aslâ!
Bir kimsede hâsıl olmazsa Fenâ,
Hak teâlâya yol bulamaz aslâ!
Başka söz bulunamadığı için şühûd diyoruz. Yoksa, bu büyüklerin işi, başkalarının dedikleri şühûdün çok ilerisindedir. Bunların aradıkları, anlaşılamıyan bir varlık olduğu gibi, Ona kavuşmaları da, anlaşılamıyan bir kavuşmakdır. Maddeli, ölçülü olan, Ona yol bulamaz. Sultânın hediyyelerini, ancak onun hayvanları taşıyabilir.
Fârisî beyt tercemesi:
Anlaşılmaz, ölçülmez bağlantılar,
Hak ile rûhumuz arasında var!..."
Anlaşılmaz, ölçülmez bağlantılar,
Hak ile rûhumuz arasında var!..."
İmam-ı Rabbani (k.s.)