Karenliler Küfe'den döndükleri zaman Veysel kavmi arasında saygı görmeye başladı.Ama o bunu istemiyordu. Bu nedenle kaçıp tekrar Küfe'ye geldi. Bundan sonra Harem bin Heyyan dışında kimse onu bir daha görmedi. Harem diyor ki, Veysel'in şefaatta hangi dereceye ulaştığını işitince onu görme arzusu bana galebe çaldı. Küfe'ye giderek onu aramaya koyuldum. Tesadüfen Fırat sahilinde abdest alıp elbise yıkarken buldum. Onu tanıdım. Tıpkı işittiğim sıfatlara sahip biri olarak buldum. Selam verdim, selamımı aldı ve bana baktı, Allah seni bağışlasın nasılsın dedim. Halinin zayıf olması ve ona olan mahabbet ve merhameti"n" nedeniyle beni bir ağlama tuttu.
O da ağladı ve: "Ey Heyyan'ın oğlu Herem! Allah ömürler versin, nasılsın, seni bana kim klavuzladı?" "Benim ve babamın ismini nereden bildin, beni hiç görmediğin halde nasıl tanıdın?" "Hiçbir şey ilminin dışında kalmayan ve herşeyden haberdar olan bildirdi ve ruhum ruhunu tanıdı,zira müminlerin ruhları birbilerine aşinadır."
"Bana Resulullahtan (s.a.v.) bir hadis rivayet et." "Ben onunla görüşemedim, ama hadislerini başkalarından dinledim. Ancak muhaddis, müftü ve müzekkir (vaiz) olmak istemem. Zira benim işim nefsimledir, bundan vazgeçemem."
"Okuyacağın bir ayeti dinlemeyi arzuluyorum." Veysel bunun üzerine eüzüyü çekti, hıçkırarak ağladı ve, 'İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.'[ZARİYAT 51:56] 'Biz yeri, göğü ikisi arasındaki şeyleri oyun olsun diye yaratmadık, bunları ancak hak ile yarattık. Lakin insanların çoğu bunu bilmezler' [DUHAN 44:34-48] mealindeki ayetleri okudu. Ve öyle bir nara attı ki,az kalsın aklı başından gitti. Sonra bana dönüp sordu: Ey Heyyan'ın oğlu,seni buraya getiren nedir?" "Seninle huzur ve dinginlik bulmak." "Ulu ve yüce Allah'ı tanıyıp da Ondan başkasıyla huzur ve dinginlik bulan birini hiç görmedim, tanımadım!"
"Bana öğüt ver."Yattığında, ölümü yastığın altına koy, kalktığında göz önüne getir. Günahın küçüklüğüne bakma, kendisine karşı günah işlediğin zatın büyüklüğüne bak. Eğer günahı küçük görürsen Allah'ı küçük görmüş olursun."
"Nerede oturmamı emir buyurursun?" "Şam'da." "Orada geçimimi nasıl sağlayacağım?" "Üzerinde şirk galip olan ve öğüt kabul etmeyen gönüllerden elaman!" "Başka bir nasihat daha lütfeder misin?" "Ey Heyyan'ın oğlu! Baban öldü. Adem,Havva, Nuh,İbrahim,Musa,Davud,Muhammed de (s.a.v.) vefat etti.Resulullah'ın halifesi Ebu Bekir ahirete göçtü, kardeşim Ömer de öldü. Vah Vah Ömer'im." "Allah'ın rahmeti senin üzerine olsun, henüz Ömer ölmedi." "Hak Teala bana Ömer'in acı haberini vermiştir. Sonra ben ve sen de öleceğiz," dedi ve salavat getirdi, dua etti. "Benim sana nasihatim şu olsun," dedi:
"Ulu ve yüce Allah'ın Kitabında gösterilen ve salihlerce tutulan yola sıkı bir şekilde sarıl, ölümü hatırlamaktan bir an gafil olma, kavmine varınca onlara nasihat et, Allah'ın mahlukatına öğüt vermekten geri durma, ümmetin cemaatine (ve ehl-i sünnete) uyma halinden bir adım bile geri atma, yoksa farkına varmadan derhal dinden çıkar, cehenneme yuvarlanır gidersin."
Sonra biraz dua etti. Ve: "Ey Heyyan'ın oğlu, haydi şimdi buradan git, ne sen beni göreceksin, ne de ben seni! Seni hayır duayla anacağım. Sen de beni duadan unutma. Sen şu taraftan git, ben de bu taraftan gideyim." dedi. Bir süre onunla gitmek istedim, ama bana izin vermedi ve ağladı, beni de bir ağlama tuttu. Bana anlattıkları sözlerin çoğu Ömer ve Ali'ye (r.a.) dairdir. Sonra ardı sıra ağladım ağladım...Nihayet gözden kayboldu, bundan sonra bir daha ondan haber alamadım.