Ey canı biz ve ben kaydından kurtulan! Ey erkekte kadında söze ve vasfa sıgmaz ruh! Erkek, kadın kaydı kalkıp bir olunca o bir, sensin. Birler de aradan kalkınca kalan yalnız sensin. Kendi kendinle huzur tavlasını oynamak için bu “ben” ve “biz”i vücuda getirdin. Bu suretle “ben” ve “sen” ler, umumiyetle bir can haline gelirler, sonunda da sevgiliye mustagrak olurlar. (Ben, biz, ben ve bizim, varlıkların varlıgı ve yoklugu, hulâsa) söylediklerimin hepsi vardır, vâkıdir. Ey kün emri, ey gel denmekten ve söz söylemekten münezzeh Allah, sen gel!
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)
Fakat canın müenneslikten pervası yok. Çünkü, ruhun ne erkekle bir alakası var, ne kadınla! Müzekkerden de yükselir, müennesten de. Bu, kurudan yastan meydana gelen ruh (-u hayvanî) degildir ki. Bu can, ekmekten kuvvetlenen, yahut kâh söyle, kâh böyle bir hale gelen can degildir. Bu ruh hosluk verir, hostur, hoslugun ta kendisidir. Ey maksadına erismek için vesilelere bas vuran! Hos olmayan, insanı hos bir hale getiremez. Sen sekerden tatlı bir hale gelsen bile o tat bazen senden gidiverir, bu mümkündür. Fakat fazla vefakârlık sebebiyle tamamen seker olursan buna imkân yoktur. Nasıl olurda sekerden tat ayrılır, imkânı var mı? Ey hos arkadas! Âsık, halis ve sâf sarabı, kendisinden bulur, onunla gıdalanırsa bu makamda artık akıl kaybolur, (bu sırra akıl ermez).
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)
Basını koydu, uyudu. Rüyasında hak tarafından bir ses geldi, bu sesi ruhu duydu.
O ses öyle bir sesti ki her sesin nagmenin aslıdır. Asıl ses odur, o sesten baska sesler, aksi sedadır. Türk, Kürt, Zenci, Acem, Arap bütün milletler kulaga, dudaga muhtaç olmadan bu sesi anlamıslardır. Hattâ Türk, Acem ve Zenci söyle dursun o sesi daglar taslar bile isitmistir. Her dem Allah’dan “ Elestü” sesi gelir, cevherlerle arazlar da o sesten var olmaktadırlar. Gerçi bunlardan zâhiren “Belâ” sesi gelmezse de onların yokluktan gelmeleri, var olmaları “Belâ” demeleridir.
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)
Hele her gece, bütün ruhlar, bütün akıllar, o ucsuz bucaksız derin denizde batar, yok olurlar. Yine sabah vakti, o Allah’ya mensup ruhlar ve akıllar, balıklar gibi denizden bas çıkarırlar. Güz mevsiminde o yüz binlerce dallar, yapraklar; bozguna ugrayıp ölüm denizine giderler. Kara kuzgun; yaslılar gibi siyahlar giyinerek baglarda, yesilliklerin matemini tutar. Varlık köyünün sahibinden, yokluga, “Yediklerini geri ver” diye tekrar ferman çıkar.
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)
Dedim ki: "Eger her zerre bir kanlı, bir katil olsa da elinde hançer olarak senin kastına yürüse. Yine senin bir tek kılını kesemez. Çünkü kader kalemi böyle yazmıstır; sen beni öldüreceksin. Fakat tasalanma, senin sefaatçin benim. Ben ruhun eri ve sultanıyım, ten kulu degil! Yanımda bu tenin kıymeti yok; ten kaydına düsmeyen bir er oglu erim. Hançer ve kılıç, benim çiçegim; ölüm meclisim bagım, bahçemdir."
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)
Ruh vuslattadır ten ihtiyaç içindedir.
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)