..Oysa gerekli çaba sarfedildikten sonra ulu huzura yaraşır şekilde kusuru itiraf etmek gerekir. Sarhoşluk (sekr) hali galip geldiği için " Eğer sonradan olma varlık görüşünün kirliliğiyle görürse, ben kadim cemale hücum ediyorum" diyenin safahatından uzak dur. Bu sözün Allah erleriyle bir ilgisi yoktur. Bu bir şatahat-tır ve onu söyleyen o sırada bu halde bulunmuştur. Hakikatler kesinlikle reddeder bunu. Ya da "cehde ile vasıl olacağını sanan kendini boşuna yorar" diyenin sözüne de aldanma. Bu adam bir keresinde de şöyle demiştir: "Cehdsiz vasıl olacağını sanan, kuruntuda bulunmuştur." Burada seni teşvik ettiğimiz çaba sarfetmeye, iyi niyetle amel etmeye işaret ediliyor, ki vasil olmak ancak Allah'ın rahmetiyle olabilir.Nitekim yüce Allah kuruntu edenler hakkında şöyle buyurmuştur: " Ve ğarretkumu'l emaniyye / Kuruntular sizi aldattı."(Hadid, 14) çaba sarfedip yorulanlar hakkında da şöyle buyurmuştur: "/e ni'me'l ecru'l amilin /İyi amelde bulunanların mükafatı ne güzelmiş!" (Zümer, 74) " vellezine cahedu fina
lenehdiyennehum subulena/ Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi
yollarımıza eriştireceğiz." (Ankebut, 69) Burada çaba sarfedip yorulanlara yönelik bir övgü vardır. Yorulmak, ibadet etmek için çaba sarfetmek kaçınılmaz olduğuna göre, böylesi daha evladır.
Eğer kişide cehdden kaynaklanan yorgunluk var ise ve kendisi de iddiasından
vazgeçip cehdin sonuçlarına önem vermiyorsa, bu bakımdan bütün amellerinden bu
duyguyu hali kılıyorsa, o rabbani nefha-lardan birine maruz kalır. Çünkü boyun eğdirmenin etkisiyle yapılan ibadetler genel Fakihlerin özelliğidir. Allah onları hakikatlere karşı kör kılmış ve onlara denilmiştir ki: Bu dünyada önceden salih ameller gönderin ki onları ahirette karşınızda bulaşınız... Bunlar bize göre cahildirler. Bu gibi kimselere yükümlülük ismine uygun olarak yöneltilir. Bu yüzden ibadetleri eda ederlerken, ancak Allah' ın bildiği bir ağırlık ve yüksünme çöker üzerlerine. Çünkü mabudlarım hakkıyla bilmezler.
Nefislerinin şehevi arzularıyla, kısa ve uzun vadeli hazlarıyla meşguldürler. Ama gerçek sufiler dediğimiz bu zümrenin ibadet etmeleri, ilahi boyun eğdirmenin bir sonucu değildir. Aksine, amele ve sonuçlarına fena olgusunun hakim olduğunu müşahede eder biçimde şükür mahiyetinde ibadet ederler. İleride sevap olarak karşılarına çıksın, kendilerine ödül olarak verilsin diye amel etmezler. Aksine onların amel etmelerinin sebebi, efendinin onlara: "Amel edin!" demesidir. Onlar, amel ederler ve amellerini takdim ederler. Kabul veya reddetmek Efendiye aittir. Teklif bunlara yönelik değildir. Teklifin anlamı bunlardan kaldırılmıştır. Yani onlar ibadet ederken, salih amellerini sunarken bir ağırlık, bir yüksünme
hissetmezler. Çünkü ma-budlarını irfan derecesinde bilirler, kendi nefislerinin hakları yerine Onun haklarını eda etmekle meşguldürler. Kendileri için bir ecir talep etmeleri tasavvur edilemez.
Muhyiddin Ibn Arabî Hazretleri /"Ruhul kuds"den