Çetin Hasret...
En iyisi; insanın teslim olması, Hakka teslim olmayı dilemesi ve sırf nefsiyle meşgul olması, onu bulunduğu mertebeden daha iyi bir mertebeye yükseltmeye çalışmasıdır. İşte varlığın hakikatlerine ulaşmış said/mutlu insan budur. Bu sırları lafızlara dökme-yip gizleyenler, yabancılar farkına varmasın diye onları saklayanlar, himmet neticesinde bir takım eserlerin meydana geldiğini söyleyenler, her zaman bu metotlarını devam ettirirler. Tâ ki fehvanı
(anlamsal) makamlardan yakınlığa erişmişlerin mertebesindeki yüce ruhaniler kendi elleriyle parlak alametleri onlara gösterinceye kadar. Bu makamda ise yazılı kutsal kitablar vardır. Böylece bu sırların sahipleri bildikleri hakikatlere dair gerçek şahidler görmüş
olurlar. Bu vasıftan başka bir vasfa intikalin ne büyük bir aşama olduğunu anlarlar. Bu intikalin ayırıcı özelliği, sırrı gizleyenin sırrının artık ortaya çıkması, düğümün çözülmesidir. Kilidinin açılması, bağının çözülmesidir. Böylece bu diğerinin himmetleri de aynı noktada birleşir. Çünkü teklik hakikatini görmüştür. Her ikisi tekten başka bir şey görmezler. Bütün etkiler ve eserler hakikate dayanır böylece. Bazen döndürmek şeklinde tezahür ederken, bazen de bu himmetler doğrudan O'ndan gelmiş gibi belirginleşir. Çünkü hakikate bütün yönleriyle yönelmiştir, bilmese de. Her himmeti istemiştir, bizzat ulaşmasa da. Telaffuz edemese de bütün lisânlarla konuşmuştur.Bu ne dehşetli bir hayret ve ne çetin bir
hasrettir! Perde açıldığı zaman, gözle bütünleştiği zaman. Ay ve güneş bir araya geldiği, eser sahibi eserde zuhur ettiği ve de çıplak gözle görüldüğü zaman! Onlara suretlerde belirdiği, tuzağı kuran tuzağa düştüğü, iman edenin kazandığı, inkar edenin de kaybettiği
zaman! İlâhî hitap, en kutsal lisânla ve ihlâs diye ifade edilen bir ibareyle yönelmiştir. Dolayısıyla alacağı ödül için değil, ibadetini ihlâsla sunan, her türlü sapıklıktan uzak hanîf yolunu izleyen, ilâhî yakınlık mezhebine intisab eden kimse, emri yerine getirme
sorumluluğunu gerçekleştirmiş olur. Böyle bir kimse nur alemine mensub olur, ücret alemine değil. "Allahu nuru'ssemavati ve'l ardi / Allah göklerin ve yerin nurudur." (Nûr, 35) "Lehum ecruhum ve nuruhum /Onların ücretleri ve nurları verilir." (Hadid, 19) "Nuruhum
yes'a beyne eydihim / Onların önlerinden nurları gider." (Tahrirn, 8) Nur, "Ben sizin rabbinizim",der, onlar da Ona tabi olurlar.
Muhyiddin ibn arabi (k.s.)
Risaleler