Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Mevlana Hazretleri "Tevekkül mü ? Çalışmak mı ?" hikayesinden..

Akıl diyarında nice âlimler vardır! Bu akıl denizi ne kadar engindir!

1110. Bizim şu şeklimiz bu tatlı denizde su üzerinde kâseler gibi yüzer.
   İçi dolu olmadıkça kab, suyun yüzündedir. Dolunca denize batar.
   Akıl gizlidir, ortada bir âlem görünüp durur. Bizim şeklimiz; o denizin dalgasından, yahut ıslaklığından ibarettir.
   Sûret, o denize ulaşmak için neyi vesile ittihaz ederse etsin, deniz; sûreti, o vesile yüzünden daha uzağa atar.
   Gönül kendisine sır vereni; ok, kendisini uzağa atanı görmedikçe.

1115. Atımı kaybettim sanır, bindiği atı inat ve hırçınlıkla yolda hızlı hızlı koşturur!
   O yiğit, atını kaybolmuş sanır, bindiği atı inat ve hırçınlıkla koşturmuştur!
   O sersem bağırır, arar, tarar kapı kapı dolaşır, her tarafı arar, sorar:
   “Atımı çalan nerede, kimdir?” Efendi, şu uyluğunun altındaki mahlûk ne?
   Evet, bu attır; fakat bu at nerede? Ey at arayan yiğit binici, kendine gel!

1120. Can, apaçık olduğundan, pek yakın bulunduğundan görünmez. İnsan, içi su ile dolu, dışı kupkuru küp gibidir.
   Kırmızı, yeşil ve sarı… bu üç renkten önce ziyayı görmezsen bunları nasıl görürsün?
   Fakat senin akılın renkler içinde kaybolduğundan dolayı o renkler senin nurunu görmene engel oldu.
   Gece olunca o renkler örtüldü, o vakit rengi görmenin nurdan olduğunu görüp anladın.
   Haricî nur olmadıkça rengin görünmesi mümkün değildir. İçteki hayal rengi de böyledir.

1125. Dış renkleri güneş ve Süha yıldızının nuruyla görünür. İç renkleri ise yüce nurların aksiyle görünür.
   Gözünün nurunun nuru da gönüldür. Göz nuru gönüllerin nurundan meydana gelir.
   Gönül nurunun nuru da, akıl ve duygu nurundan olmayan, onlardan ayrı bulunan Tanrı nurudur.
   Geceleyin nur yoktu, renkleri görmedin. Nurun zıddıyla tereddütsüz olarak bilirsin.

1130. Tanrı; bu zıddiyetle gönül hoşluğu meydana gelsin, her şey iyice anlaşılsın diye hastalığı ve kederi yarattı.
   Şu halde gizli olan şeyler, zıddıyla meydana çıkar. Hak’kın zıddı olmadığından gizlidir.
   Evvelâ nura bakılır, sonra renge. Çünkü beyaz ve zenci, birbirine zıt olduğu için meydana çıkar.
   Sen nuru, zıddıyla bildin. Zıt, zıddı meydana çıkarır, gösterir.
   Varlık âleminde Hak nurunun zıddı yoktur ki açıkça görünebilsin.

1135. Hulâsa gözlerimiz onu idrak edemez; o bizi görür, idrak eder. Sen bunu, Mûsâ ile Tûr kıssasında gör!
   Sûretle mânayı; aslanla orman, yahut ses ve sözle düşünce gibi bil!
   Bu söz, bu ses; düşünceden meydana geldi. Fakat düşünce denizi nerede? Onu bilmezsin.
   Ama lâtif bir söz dalgası görünce onun denizinin de kadri yüce bir deniz olacağını anlarsın.
   Bilgiden düşünce dalgası zuhura gelince mâna, söz ve sesten bir sûret düzdü.

1140. Sözden bir şekil doğdu, yine öldü. Dalga kendini yine denize iletti.
   Sûret sûretsizliktençıktı, yine sûretsizliğe döndü. Zira biz yine Tanrı’ya döneceğiz.
   Şu halde sen her göz açıp kapamada ölüyor, diriliyorsun. Mustafa “dünya bir andan ibarettir” buyurdu.
   Bizim fikrimiz havada bir oktur. Havada nasıl durur? Tanrı’ya gelir.
   Her nefeste dünya yenilenir. Fakat biz, dünyayı öylece durur gördüğümüzden bu yenilenmeden haberdar değiliz.

1145. Ömür su gibi yeniden yeniye akıp gider. Fakat cesette bir daimîlik gösterir.
   Elinde hızlı hızlı oynattığın ucu ateşli bir sopa nasıl upuzun ve tek bir ateş hattı gibi görünürse ömür de pek çabuk akıp geçtiğinden daimî bir şekilde görünür.
   Ateşli çöpü sallasan ateş gözüne upuzun görünür.
   Bu ömür uzunluğunu da Tanrı’nın tez tez halketmesindendir.
   Tanrı’nın yeniden yeniye ve süratle halketmesi, ömrü öyle uzun e daimî gösterir.
   Bu sırrı bilmek isteyen, pek büyük ve derin bir âlim bile olsa (kendiliğinden bilemez, ona de ki: işte Husâmeddin buracıktadır. O yüce bir kitaptır ondan öğren)