Muhakkak ki Benim kullarım üzerinde senin bir sultan (gücün, yaptırımın) yoktur. Azgınlardan sana tâbi olanlar müstesna.
[Hicr/42]
İhlas, Allah (c.c.) ile kul arasında bir sırdır. Melek bilmez ki yazsın, şeytan bilmez ki bozsun, heva bilmez ki eğsin..
Cüneyd-i Bağdadi k.s.
Velilerde Allah'tan öyle bir kudret vardır ki atılmış oku yoldan geri çevirirler.
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)
Buna rağmen, onlara ne oluyor da zikirden yüz çevirenler oldular?
[Müddesir/49]
Eğer biz, onu, yabancı bir dilden Kur’an yapsaydık, muhakkak şöyle diyeceklerdi: " Ayetleri açıklansaydı ya! Arab’a yabancı dil mi?" De ki: "O Kur’an, iman edenlere hidayet ve şifadır. İman etmiyenlerin ise, kulaklarında bir ağırlık var. Kur’an onlara karşı bir körlük ve şüphedir. İşte onlara uzak bir yerden seslenilir."
[Fussilet/44]
Onlar sanki ürküp kaçan yaban eşekleri gibi!
[Müddesir/50]
Arslandan kaçıyorlar.
[Müddesir/51]
Hayır! Bilakis, sonsuz gelecek yaşamdan korkmuyorlar!
[Müddesir/53]
"Yalancı İblis bir keresinde doğru söylemiş! İblis, peygamberle karşılaşmış, Hz. peygamber de ona şöyle sormuş: 'Ne haber?'
İblis cevap vermiş:
'Ey Allah'ın peygamberi' Bilmen gerekir ki Allah seni hidayet için yarattı. Buna rağmen hidayette bir katkın yoktur. Allah beni saptırmak için yarattı. Saptırmada da benim bir etkim yoktur.' Bu konuda Hz.peygamber İblis'i...n sözüne bir şey eklemeyip ayrılıp gitmiş.Ardından melekler İblis ile Hz.peygamber (s.a.v.) arasına perde olmuştur."
[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)]
Münafıkların durumu ise tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana, “İnkâr et” der; insan inkâr edince de, “Şüphesiz ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” der.
[Haşr/16]
Bu dünya evi Alim ve Aziz Allah ın takdir ettiği ölçüde ,tutarsız gerçeklerle ve perdelerle örtülüdür. Allah öte dünyayı yaratmış ve bizi oraya doğru götürmektedir.
Yalancı iddiaların, sahte davaların kabul edilmediği bir yurttur orası.
[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)]
Herkes dünyada oldukça dert ve elemden kurtulamaz. Sen, o dert ve elemden cezâ ve korku da mısın; yoksa sabr-ı cemîlde misin? Yâhûd dert içinde dermânı gece karanlığında gün bulanlar gibi sen de günü buldun mu? Hasta gönlün sağ; yediğin yürekte yağ olup her dağ üstü bâğ oldu mu?
Niyâzî-i Mısrî (k.s.)
"...Böylece kulluk, bana nüfuz etmiş, otoritesi ortaya çıkmış, kendim ile efendilik mertebesi arasına perde olmuştur. Bu nedenle Allah'a hamdolsun.
Nice şeye çağrıldım ve icabet etmedim. Allah izin verirse, ahirette de mutlak bir kul olmak isterim. Allah beni bütün aleme sahip kılsaydı, onda sadece Allah'a kulluğa sahip olur, alemin bütün kulluğunu zatım yerine getirirdi..."
İbn Arabi (r.a.)
Siz vesveseyi kovmaya uğraşmayın, zikire devam edin. Zira zikrin nuraniyeti arta arta vesvese azalır, sonra hakiki zikir olur.
İmam-ı Rabbani (k.s.)
"…Deki: Allah bana yeter. Dayananlar O'na dayanır…"
[Zümer/38]
"Allah kuluna kâfi değil midir?..."
[Zümer/36]
O'nun sebep yakıcılığına hayranım
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)
Hak bir gönül verdi bana
Ha demeden hayrân olur
Yunus Emre (k.s.)
İşte Allah'ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. De ki: Ben buna karşılık sizden “kurba” akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Muhakkak, Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.
[Şura/23]
“Kim ahiret kazancını istiyorsa…” kim, lütuf ve teveccühteki nasibinin artması ve Hakk’a yönelip yakınlık alanına girmesi için iradesinin gücüyle ve talebinin şiddetiyle ahiret kazancının artmasını istiyorsa “onun kazancını arttırırız.” nas...ibini çoğaltırız ve ahiretinin ve dünyasının halini düzeltir, ıslah ederiz. Çünkü dünya ahiretin altındadır. Dünya ahiretin gölgesi, numunesi ve ona tabi olan suretidir. “Kim de dünya kârını istiyorsa” hevasına uyarak süfli cihete yöneliyorsa, ilgisi kahırdaki nasibinin artmasına ve haktan uzaklaşmasına doğruluyorsa “ona da dünyadan bir şeyler veririz.” Dünyadan nasibi olanı, onun için taksip edilip takdir edileni veririz; fazladan bir şey vermeyiz. “Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz.” Çünkü ahiretten yüz çevirmiştir. İlgisi daha aşağı olanın üzerinde yoğunlaşmış, onun yanında durup öteye geçmemiştir. Onu daha şerefli ve daha üstün olan için bir perde kılmıştır. Daha geniş olan nasibe sırt çevirmiştir. Ahiretin daha geniş nasibini kabul etmek için kendini donatıp hazırlamamıştır. Onu elde edecek istidadı edinmemiştir. Çünkü asıl olan teferruat olana tabi olmaz.
“De ki: Ben buna karşılık sizden akraba (ehlibeyti) sevgisinden başka bir ücret istemiyorum.” Bu cümlenin orijinalindeki istisna münkati (öncesinin hükmünden kopuk)dur. “Kurba” (akraba) ifadesinin orijinalinin “fî’l kurba” başındaki “fî” harfi cerri ise takdiri bir ifadeyle ilintilidir. Yani akrabalar için geçerli olan sevgiyi görmek isterim. Bu, ücreti kesin olarak olumsuzlamaktadır. Çünkü akrabaları sevmenin semeresi kendilerine dönüktür, kendilerinin kurtuluşuna vesile olmaktadırlar. Sevgi ruhi bir uyumu gerektirir, bu da haşirde bir arada olmalarını sağlar. Nitekim, Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kişi sevdiğiyle beraber haşrolunur.” Bu yüzden akrabaları (ehli beyti) sevmenin Hz. Rasulullah (s.a.v) için bir ecir olması doğru değildir. Şöyle ki: Ruhu bulanmış, mertebe olarak da ehlibeytten uzak bir kimsenin onları hakikât olarak sevmesine imkân yoktur. Bunun yanında, ruhu nurlanmış, Allah’ı bilen, tevhid ehlinden olup Allah’ı seven birinin de onları sevmemesi imkânsızdır. Çünkü onlar, Nübüvvetin ehlibeytidirler. Velayet ve fütüvvetin (yiğitliğin) madenleridirler. Daha ilk İlahi inayet kapsamında sevilmiş mahbublardır. En yüce mahal için terbiye edilmişlerdir. Ancak, Allah’ı ve Rasulunu seven, Allah ve Rasulu tarafından sevilenler onları (ehli beyti) sevebilirler. Eğer onlar, yaratılışın başında Allah tarafından sevilmiş olmasalardı Rasulullah (s.a.v) onları sevmezdi. Çünkü Rasulullah’ın (s.a.v) sevgisi, cem aynında oluşundan sonraki tafsil suretinde Allah sevgisinin aynısıdır. Burada kastedilen ehlibeyt, biraz sonra yer vereceğimiz hadiste zikredilen dört kişidir. Çünkü Rasulullah’ın (s.a.v) başka çocukları da vardı. Kan bağı itibariyle onlarla aynı derecede olan başka akrabaları da vardı ve bunlar zikredilmemişlerdir. Ümmetini onları sevmeye teşvik etmemiştir. Ama hadiste zikredilen bu dört kişiyi sevmeye teşvik etmiştir.
Evet, sadece bu dört kişiyi zikretmiştir. Rivayet edilir ki bu ayet nazil olunca Sahabeler dediler ki: Ya Rasulallah! Sevmekle yükümlü olduğumuz bu akrabaların kimlerdir? Buyurdu ki: “Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin ve onların evlatları.” Öte yandan akrabalık mizaç uyumunu, bu da ruhani ayniliği gerektirir. Bu yüzden onların neslini devam ettiren, onların hidayetine tabi olan evlatları da onların hükmündedir. Bu nedenle, onlara iyilik etme, onları mutlak olarak sevme teşvik edilmiş, onlara zulmedip eziyet etme de yasaklanmıştır. Onlara iyilik edenlere vaatte, onlara zulmedip eziyette bulunanlara da azap tehdidinde bulunulmuştur.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Benim ehlibeytime zulmeden, evladımdan dolayı bana eziyet eden kimseye cennet haram kılınmıştır. Kim Abdulmuttalib’in çocuklarından birine bir iyilik etse, bunun karşılığını almazsa, kıyamet günü benimle karşılaştığında iyiliğinin karşılığını ben veririm.”
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse, bağışlanmış olarak ölür. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse, tevbe etmiş olarak ölür. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse mümin olarak ölür. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse imanı kâmil bir şehid olarak ölür. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse, ölüm meleği. Sonra münker ve nekir isimli melekler onu cennetle müjdeler. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse, cennete götürülürken, tıpkı gerdeğe giren damat gibi süslenir. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse kabrinde cennete bakan iki kapı açılır. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse Allah onun kabrini rahmet meleklerinin ziyaretgâhı yapar. Haberiniz olsun! Kim al-i Muhammed sevgisiyle ölürse sünnet ve cemaat üzere ölür. Bilesiniz ki, kim al-i Muhammed nefretiyle ölürse kıyamet günü alnında “Allah’ın rahmetinden ümitsizdir” yazısı olduğu halde getirilir. Bilesiniz ki, kim al-i Muhammed nefretiyle ölürse kâfir olarak ölür. Bilesiniz ki, kim al-i Muhammed nefretiyle ölürse cennetin kokusunu alamaz.”
“Kim bir iyilik işlerse…” al-i Rasulu sevmek suretiyle bir iyilik işlerse “sevabını fazlasıyla veririz.” Onların yolunu izlemesini sağlayarak ona lütufta bulunuruz. Çünkü bu sevgi ancak istidadın saflığı, fıtratın sağlamlığı ile mümkündür. Bu da onlara en güzel şekilde tabi oluşu, müşahede makamına yönelik hidayetlerini kabul edişi gerektirir. Bunun neticesinde ehlibeyt sevgisine sahip kişi velayet ehlinden olur, kıyamet günü onlarla birlikte haşrolunur.
“Muhakkak, Allah bağışlayan “Ğafur”dur. Ehlibeyti sevenlerin sıfatlarının zulmetini nuruyla giderir. “Şekur’dur” Şükrün karşılığını verendir. Ehlibeyte uyum gösterenlerin, onları sevenlerin çabalarının karşılığını, iyiliklerini katlayarak verir. Onlarla uyumlu olmaları için sıfat tecellileri aracılığıyla kemalatını onların üzerine akıtır.
Muhyiddin İbn Arabi (r.a.) / Kuran Tefsirinden
Felsefemde yok ötem, çünkü sırr-ı vâhidim.
Cem-i kesrette yekûnen sıfır-ı mutlak olmuşum.
Yokluğumla âşikârım, ehl-i beyt'e âidim.
Secdemin seklindeki ism-i Muhammed'e şâhidim.
Neyzen Tevfik
"..." Ne Ararsın Tanrı İle Aramda" , "Cevaben" ve "Gericilere Cevaben" gibi farklı başlıklar altında Üstad Neyzen Tevfik'e aitmiş gibi genelağ da dolaşan şiirin BÜYÜK ÜSTAD Neyzen TEVFİK (Kolaylı) ' ya ait olmadığı mahkeme kararı ile sabittir.
Söz konusu şiir Sn. Mutlu Çelik'e aittir. Sn. Mutlu Çelik bu şiiri ''Yalnızlık Pusuda Bekler - Cevaben'' adlı şiir kitabında 1994 yılında yayınladı. 43. sayfadaki şiirin adı ''Cevaben'' dir ve 6 kıtadır.
Bu yanlışa ortak olmak, hem Mutlu Çelik'e hemde üstada haksızlık etmiş olmaktır..."
İlgili bir kaynaktan alıntı
"Zaman durmaz , zaman sizede uymaz. Çocuklarınızı zamanın gerçeklerini göz önünde bulundurarak eğitiniz."
Hz.Ali (r.a.)
Beni Allah'ı sevdiğiniz için, Ehli Beytimi de beni sevdiğiniz için sevin.
s.a.v.
Bana dışarıdan gülen dostlarım
Girdab-ı belaya girin de görün
Halimi seyretmeye gelen dostlarım,
aynanın önünde durun da görün
Adam akıllıyken deli olurmuş
Zırdeli başına veli olurmuş
Aşık maşukunun kulu olurmuş
bunu bir kamilden sorun da görün
Neyzen Tevfik