Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

08. Makale: ALLAH'A YAKINLIK (Tamamı)

Manevi bir hal içinde bulunduğun zaman başkasını isteme. İser daha altını, ister
daha üstünü. Hiçbir makam arzu etme...
Padişahın kapısına geldiğinde hemen içeri girmeği isteme Zorla içeri alınıncaya
kadar bekle. Kendi isteğinle değil zorla içeri alınmalısın. Tekrar, takrar istemelisin.
Pek nazlı da olma...
İçeri girmek için mücerret izinle de yetinme. Seni tecrübe için olabilir, belki de
padişah tarafından deneniyorsundur... Koşma; bekle. Ta ki seni zorla içeri alsınlar.
Bu şekilde içeri alınman senin için bir fazilet olur. Saraya bu şekilde girdikten
sonra, seni kimse tekdir etmez. Tekdir ancak yapacağın kusurdan sonra gelir. O,
seni bizzat içeri aldıktan sonra, korku da olmaz. Padişahın yaptığından mes’ul
olmazsın. Ancak kendi isteğinle yaptığın şey sonunda mes’ul duruma düşersin.
Yaptığın hareket neticesi, sana taarruz vaki olur.
Bu makamda senin için iyi olmayan şey kendi arzunla hareket etmendir... Sabrın
azlığı, edebe riayetsizliğin, bulunduğun hale rıza göstermemen senin için hiç de iyi
olmayan hareketlerdir...
Saraya girmek sana nasib olunca; başını önüne eğ, gözlerini etrafta gezdirmekten
sakın. Edepli terbiyeli olarak, verilen her hizmet ve vazifeyi yapmağa çalış. Daha
fazla yükselmeği isteme...
Ayet: “ Olara verdiğimiz dünyalıklara gözlerini çevirme, onları tecrübe etmek için,
dünya süsü olarak kadın verdik. Rabbın sana verdiği rızık, hem hayırlı hem de
devamlıdır...”
Allah-ü Teala, bu ayetle seçkin Peygamberine edep öğretiyor, dolayısıyla bize...
- < Halini muhafaza et, verilene razı ol...”
Buyrulmasındaki Murad:
- “Sana verdiğim pek çok hayır, peygamberlik, ilim kanaat, sabır, islam dini
üzerindeki saltanat ve o yoldaki mücadele senin için en büyük nimettir... Ötekilere
verdiklerimden daha iyi ve güzeldir.
Bütün hayır haddi bilmekte ve ona razı olmaktadır. Bununla beraber başkalarının
hiçbir şeyine göz dikmemektedir. Başka bir şeye iltifat etmemektedir. Çünkü o
baktığın ve arzu ettiğin şey üç kısma ayrılır. Birincisi, senin nasibin olmasıdır.
İkincisi başkasının nasibi olma ihtimali. Üçüncüsü, ne senin ne de başkasınındır.
İhtimal ki; Allah’ü Teala, onu bir tecrübe vasıtası olarak yaratmıştır...
Baktığın şey her ne ise... Eğer o, sana nasip olmuşsa ihtirasa düşüp ardından koşsan
da gelir koşmasan da. İstesen de gelir, istemesen de Bu hale göre, mutlaka onu
elde etmek için çırpınman ve edebe uymayan bazı hareketler yapman sana
yakışmaz. Bu hal, ilim ve akıl ölçüsüne vurulursa hiç de sevilen bir şey olarak
meydana çıkmaz.
Eğer o şey, başkasının nasibi ise.... çırpınman niçin?.. Çünkü o şey sana hiçbir
zaman gelmez.
Yine o şey, ihtimal ki hiç kimsenin nasibi değildir, fitne ve tecrübe için
yaratılmıştır. Böyle olduğuna göre, akıllı olan kimse nasıl nefsi için, böyle bir
fitneyi ister. Ve kendine celb etmeği arzu eder?..
Bu izahlardan anlaşılıyor ki; bütün selamet ve iyilik, manevi hali muhafazada ve
haddi tecavüz etmemededir...
Avuç içi kadar dar yerde de kalsan, geniş sahalara da çıksan, her ikisi de sana göre
musavi olmalı... Ve yukarıda anlattığımız halini ve edebini muhafaza etmeğe
çalışmalısın. Başını önüne eğ. Çok edepli ol... Daha da üstün vazife görmeğe çalış.
Çünkü padişaha en çok sen yakınsın, senin kabahatin de çabuk görülür. Bu
sebepten senin için tehlike daha fazladır.
Bulunduğun halin daha üstüne ve daha aşağısına geçmeği isteme. Orada sabit
kalmayı, baki olmayı arzu etme. Bulunduğun vazifenin şeklini değiştirmeğe
yeltenme... Böyle bir şey yapmağa senin bir selahiyetin yoktur. Böyle bir şey
yaparsan nimetleri inkar yolunu tutmuş olursun; bu ise, dünya ahirette sahibini
utandırır...
Sonuna kadar, anlattığımız şeyleri yapmağa çalış... Neticede öyle bir hale gelirsin
ki, o halde senin için bir makam verilir. Seni ondan hiç ayırmazlar. Sen de onun,
Allah tarafından bir vergi olduğunu anlarsın. Böyle oluşun delili ve beyanı
meydandadır, bunu bilir ve o halin devamına çalışırsın...
Veliler için haller vardır. Ebdal için makamlar vardır. Ve sana hidayeti Allah nasip
edecektir....

Abdulkadir Geylani (k.s.)