Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

Adab

Hz. Cabir radiyallahu anh anlatyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gelmistim. Kapıyı çaldım. "Kim o?" buyurdular. "Benim!" dedim. (Beni almak uzere) çıktı ama: "Ben! Ben!" diye soyleniyordu. (Belliydi ki kendimi tanıtma tarzımı) beğenmemisti."

Buhari, Isti'zan 17; Muslim, Adab 38, (2155); Ebu Davud, Edeb 139, (5187); Tirmizi, Isti'zan 18, (2713).

Bana dua edin, size icabet edeyim

“...Bana dua edin, size icabet edeyim..."

Mü'min/60

Ey Allah’ım

"Ey Allah’ım, bana seni zikretmede sonra şükretmede ve sana güzel ibadet etmede yardım et."

(s.a.v.)

Elini arkasına bağladı, yücelere çıkmasını diledi

Allah'ım, bizi bela ile deneme. Bize belasız yakınlık ver. Bize yakınlık ve lütuf ihsan eyle! Ateş afetini göstermeden yakınlığını nasip eyle. Şayet afet mukadderse, bizi semender (ateş içinde yaşayan bir kuş) gibi kıl. O ateşle beyazlanır, yanmaz; bilakis rahat eder. Bela hâlimizi, İbrahim'in (a.s) ateşine çevir. Ona yaptığın gibi, bize verdiğin ateş de olsa, içinde yeşillikler olsun. Bizi bütün varlıktan müstağni eyle. İbrahim Peygamber’i de öyle eylemiştin. Bize ülfetini ver ve bizi onu esirgediğin gibi esirge. Âmin!

İbrahim (a.s) yola girmeden önce, can arkadaşını bulmuştu. Varlığını daima esirgeyecek komşuyu bulmuştu. Arkadaşı buldu, sonra yola çıktı. Komşuyu seçti, sonra eve taşındı. Hastalık gelmeden önce, tedavi yollarını aradı, buldu. Bela gelmeden sabrı öğrendi, hüküm verilmeden önce uymayı bellemişti. İbrahim (a.s) sizin manevî babanızdır. Ondan yol, erkân öğrenin ve ona uyun. Onun sözünde ve işinde binlerce hikmet vardır. Bela denizinde ona lütuflar veren Subhân'dır. O, denizde yüzdüren ve kuvvet elini ondan kesmeyen Büyük'tür.

Allah büyüktür. İbrahim Peygamber’i düşmana gönderdi. Hâlbuki düşman atlı, o yaya idi. Elini arkasına bağladı, yücelere çıkmasını diledi.

Halkı yemeğine çağırdı; hâlbuki kendinde ancak bir günlük yiyeceği vardı. Bunlar gizli ve büyük lütuflardır.

Ey evlat! Allah'a kul ol. Kader geldiği zaman susmayı âdet edin. Bu hâlde, nice hikmetler sezeceksin.

Hekim Calinos'un bir çırağı vardı. Ona zahmeti hayli çok işler yaptırdı. Çırak sesini çıkarmadı, alacağını aldı. Bunu duymadın mı, hekim oldu. Bütün bilgileri ezber etti.

Yaptığın hezeyan karşısında ilâhî hikmetler sana varmaz. Her şeye muteriz ol, Hak’la nizaya koyul, sonra da hikmet bekle! İşte bu olmaz.

Allah'ım! Bize uymayı nasip et. Münazaayı bıraktır. “Dünyada iyilik ver. Âhirette de iyilik ver. Bizi ateşten sakla.” (el-Bakara, 2/201)

(Geylani(r.a.)

Mucize

O gün Musa'nın (a.s) asası, sihirbazların iplerini yutmuştu. Ne ipler ortada görünür oldu, ne de asada bir şişkinlik. Allah, bununla hikmetini değil, kudretini göstermek istiyordu.

Sihirbazların yaptığı, hikmet ve geometrik problemlere dayanıyordu. Ama Musa'nın yaptığı Hakk'ın kudreti icabı idi. Bütün âdetleri ortadan kaldırıyordu. Bunu sihirbazların başkanı sezmişti. Arkadaşlarından birini çağırdı. Musa'nın yanına gönderdi ve

“Git ona bak; yaptığı işteki durumu nedir?” dedi. Gitti, şu neticeyi getirdi:

“Musa'nın rengi değişiyor. Asayı hâline bırakıyor, yapacağını yapıyor.”

Başkan düşündü:

“Bu Allah'ın işidir. Musa bunu yapamaz. O sihirbaz ve sanatkâr da değildir. Olsaydı, yaptığına güvenirdi, rengi değişmezdi.” dedi.

Sonra bütün sihirbazlar Allah'a iman ettiler.

Hz Abdulkadir Geylani (r.a.)

Celal'den Bir Şimşek !

Ey cemaat! Peygamberimiz’in öğütlerini tutmanız lazım. Onun emirlerine kendinizi verin. Kalbiniz ne kadar karanlık. Halkın kararmış kalplerini bana bildiren Subhân'dır. Her ne zaman ki, uçmak isterim, kader makası kanatlarımı keser. Ama ben tesellimi bulurum. Nasıl tesellimi bulmam ki, her zaman sultanımın katında yaşarım.

Ey münafık, veyl –helak- sana gelsin! Buradan çıkıp gitmemi istiyorsun. Şuradan ayrılsam, yer parçalanır. Bütün varlığınız, parça parça ayrılır. Sözler başkaya çevrilir. Allah'ın azabından korkarım. Bana acele etmek yakışmaz. Ben koşucu değilim. Kaderimi bekliyorum. Kader bana bir pencere açmıştır; oradan seyrederim. Her olana ve sahibine teslim olurum. Allah'ım bize selâmet ver.

Yazık sana, benimle eğleniyorsun değil mi? Hâlbuki ben Hakk'ın kapısını tanıyorum; halkı oraya götürüyorum. Yakında hâlini görürsün. Yukarıya bir karış yükselseniz, dibe doğru bin misli inersiniz. Yakında Allah’ın belasına kavuşacaksınız. O'nun azabı sizi dünyada tutacak, âhirette de yanacaksınız.

Zaman gebedir. İçindekini en kısa zamanda görürsünüz. Beni Hakk'ın eli tutar. Bir kere dağ olurum. Birden zerre kadar küçülürüm. Bir kere deniz kesilirim, sonra döner damla olurum. O el beni birden güneş eder; sonra da bir ışıltı hâline getirir. Şimşek de olurum, gece de olabilirim, gündüze de dönerim. “O her gün bir şan alır.” (er-Rahmân, 55/29) Bu laf sizedir. Sizden olmayanlar, bunu an olarak tabir ederler, öyle anlarlar.

Ey evlat! Gönlünün geniş, kalbinin hoş olmasını istersen, halkın dedikodusunu işitme. Onların sözlerine bakma. Onlar, yaratanlarına bile laf atıyorlar, bilmiyor musun? Senin ne önemin olur? Yaratanına kafa tutmak isteyen senden memnun olur mu? Görmüyor musun, onların çoğu, ne iman bilir, ne aklını çalıştırır, ne hakkı görür, ne de doğruya gider. Durmadan yalan söyler. Ve daima inkâr yoluna saparlar.

Hak’tan başkasını tanımayanlara uy. O'nun gayrini bilmeyenlere tabi ol. Asıl insan onlardır. Onlar asıldan ayrılmayan bir topluluktur.

Allah'ın hoşnutluğunu dilersen halkın eziyetine razı ol; sabret Allah, birçok şeylerle tecrübe eder. O şeylerin hemen hepsi, kulların eli ile gelir. Sabırlı ol, üzülme. Allah'ın âdeti böyledir. Sevdiği kullara imtihan yolunu açar. Kim kazanırsa başarı ondadır. Yollar, sevdiklerine zaman zaman kapanabilir, her şeyle mihnet ve bela gelir. Dünya onların başına bela olur. Arştan yerin altındaki şeylere kadar her şey onları üzer. Böylece mevhum varlıkları erir; eriyince Hakk'ı bulurlar. O'nunla olurlar. Yeniden yaratılmışa dönerler. Allah Teâlâ, bir âyet-i kerimede şöyle buyurdu: “Sonra biz, onu yeni bir yaratılışta yaptık. Yaratıcıların en güzeli büyüktür, hoştur.” (el-Mu’minûn, 23/14)

(Geylani (r.a.)

Güneşten Bir Hüzme..

İman, elindeki fani şeyleri bir yana atar; dünyalığı Allah yoluna serper. İmansızlık şeytan yolunda mal sarf eder. Nefsin ve kötü arzunun şerefine(!) varını vermekten çekinmez. İmana sahip olandan iyilik çıkar, imansızdan ise fenalık hâsıl olur.

Hakk'ın kapısını yitiren, halkın seçtiği yola oturur; onların elindekine koşar. Hak yoldan şaşan ve sapan, halkın yolunu keser. Allah bir kimse için hayır dilerse halkın kapısını ona kilitler, onların iyiliğini keser, bu sebeple o kul da Hakk'a koşar. Bucaklardan haz alır; deniz sahilinde dolaşır. Hiç bir şeyi olmayanı bırakır, her şeyi olana gider.

Yazık sana; kıştır diye susuz yerde duruyorsun. Yakında yaz gelecek. Yanınızdaki sular çekilecek. Deniz sahili sana kalmayacak. Sen az zarara tahammül edemediğin için sıcakta perişan olacaksın. Kışın olduğu gibi yazın da deniz kenarında kalsaydın bu hâle düşmezdin.

Allah ile ol, aziz olursun. Zenginlik ve sultanlık bulursun. Bütün sultanlar sana gelir. Herkesin Hakk'a aparan delili olursun. Bir kimse Allah ile zengin olursa her şey ona muhtaç olur. Bu anlatılanlar, süsle temenni ile ele geçmez. Gönülde olan bir cazibe ile gelir. Bunu da amel getirir, doğrusu budur.

Ey evlat! Şiarın sessizlik olmalı. Varlığına hâkim olarak sükûtu libas gibi giymelisin. Bütün arzun, halkın şerlilerinden kaçmak olmalı. Hatta bütün yaratıkları birden bırakmalısın. Bu hâli kazanmak için yere sığınak eşip girmek gerekirse yap. Ve orada gizlen. Bunu âdet edin, ta ki imanın ölmesin, ikan hâlin -tam imanın- kuvvet bulsun. Doğruluk kanatların böyle açılır, gelişir. Kalp gözlerin de görmeye başlar. Varlığın genişler. İlâhî bilginin boşluğunda uçmaya başlarsın. Şarkı, garbı, denizi, deryayı gezersin. Sahilleri ve dağları dolaşırsın.

Semaya yükselirsin, yere iner, sessiz gezersin. Çünkü himmetin yücedir. Arkadaşın büyüktür, işte bundan sonra dilin çözülür, sözlerin anlaşılır. Sessizlik libasını çıkarır atarsın, halktan kaçmana artık lüzum kalmaz.

Sırrınla halka gidersin, onların derdini iyileştirecek bir tabip olursun. Sen bizzat onlara şifasın. Senden zarar beklenmez. Onların azlığı, çokluğu, senin için bir mana taşımaz. Seni övmeleri, kötülemeleri bir kıymet teşkil etmez.

Aldırma, artık işi nereye bırakırsan orada bulursun. Çünkü Mevlâ ilesin; Rabb’in sana yardımcıdır.

Ey cemaat! Size Hâlık'ı, anlatıyorum. O'nu iyi bilin. O'nun huzurunda edepli olun. Kalbiniz, O'ndan uzak kaldığı müddet edepli ve terbiyeli olun. Siz O'na karşı edepli davranmıyorsunuz. Bu da geçer; ama kalbiniz O'nu tam bulunca. Bu iş kolay olmaz, siz zorla yapmalısınız. O'nun hikmeti, kalbinizi doldurunca zaten edepli olursunuz. O'nun nuru, gözünüzü doldurduğunda isteseniz de önünüze bakarsınız, istemeseniz de. Padişah ata binince sokakta oynaşan yavruların sesi kesilir, bilmez misin? Padişah saraydan çıkıncaya kadar bağırırlar, o çıkınca sus pus olurlar, edep perdesine bürünürler. Çünkü padişah huzurunda bulunuyorlar. Bazısı da hemen padişahın göremeyeceği bir köşeye kaçar.

(Geylani (r.a.)

Mecnunlara Leyla gerek..

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene Ver anları
Bana seni gerek seni

Yunus'dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni

Yunus Emre (r.a.)

Zan/İftira/Hakikat/Hakikatler

Eğer tecrübeye dayanarak ve sıhhatli, doğru bilgiyle hareket eden bir kulsan, sen Akıl sahibi insanlardansın demektir.İnsanların çoğu böyle değildir.Çoğunluk duygularıyla hareket eder.Bir bilgi ve tecrübe sahibi olmadan.Sana ağır gelen hatalı tespitlerle seni yorarlar ki asla onların bu zanlarının peşinde olma.Onlar senin gibi hareket etmezken onların seni tanıyabileceklerini nasıl umabilirsin.Sen yalnızca hakikatlere göre yalnızca kendi nefsine kınayıcı ve uyarıcı ol ve hep yukarıda söylendiği gibi Akıllıca hareket et.Örneğin bu yazıyı okuyan öyle bir insan şu an nefsinden şöyle bir fısıltıya kulak veriyor hak veriyordur:"Ne biliyor da konuşuyor;ne zannediyor bu kendini"...İşte böylesi bir kimse cahildir. Benlikleri ve şahısları düşünmektedir.Hakikatle ve hakikatlerle işi olmaz. Duygular,hisler,sezişler sıhhatli bir bilgiye göre değil suretlere göredir. Suretlerse işlerin hakikatine ermek için hiçbir zaman yeterli olmaz.

“Eğer yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Zira onlar, zandan başka bir şeye uymuyorlar ve dolayısıyla onlar ancak yalan söylerler”(En’am: 116)

Hazreti Ali efendimiz (r.a.) bu hakikat yüzünden öyle dedi : "Hakikatı insanların ölçüleriyle değil; insanları hakikatın ölçüleriyle tanı."

Hazreti Ali (r.a.)

Hakikatı insanların ölçüleriyle değil; insanları hakikatın ölçüleriyle tanı.

Hazreti Ali (r.a.)

...Yaratan Ortaklar Buldular da Bu Yaratma Kendilerince Birbirine mi Benzeşti? De ki: Allah, Her Şeyin Yaratıcısıdır...

Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi >>yaratan ortaklar buldular da,>>bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti?<< De ki: «Allah,>>her şeyin yaratıcısıdır<< ve O, tektir, kahredici olandır.» [Rad/16]

Oysa, asıl dost Allah'tır. Ölüleri O diriltir ve herşeye gücü yeten de O'dur

Yoksa O'ndan başka dostlar mı edindiler? Oysa, asıl dost Allah'tır. Ölüleri O diriltir ve herşeye gücü yeten de O'dur.[Şura/9]

"...Bütün hamd Allah'a mahsustur.Doğrusu insanların çoğu bilmezler."[Nahl/75]

Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir?

Biz gönderdiğimiz her peygamberi, Allah'ın izni ile, mutlaka kendisine itaat edilsin diye gönderdik. Eğer onlar nefislerine zulmettiklerinde sana gelerek Allah'tan af dileselerdi ve Peygamber de onlar adına af dileseydi, Allah'ı tevbeleri kabul edici ve merhametli olarak bulacaklardı.[Nisa/64]

"...Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir?..."

[Ali İmran 135]

Ey Allah’ım! Senin sevgini bana canımdan, âilemden, malımdan ve soğuk sudan daha sevimli kıl!”

Ey Allah’ım! Senin sevgini bana canımdan, âilemden, malımdan ve soğuk sudan daha sevimli kıl!”

(s.a.v.)

Resûlullah'ta sizin için güzel örnek vardır

Sen Aşık olduğunu sandığın kişiye bağlanıyorsun. Onsuz yapamam çok seviyorum diyorsun. Düşünmezmisin onu sana sevdiren kim?

Ben seni; bana sevdireni sevmişim.

(Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

***

Aşk'ın aslı da nesli de işte şudur: Miracda Allahü teâlâ, Peygamber efendimize, "Senden başka her şeyi senin için yarattım" buyurunca, Resulullah da, "Ben de senden başka her şeyi senin için terk ettim" dedi. (Mirat-i kâinat)
(Nişancı Zade Muhammed bin Ahmed bin Muhammed bin Ramezan (k.s.)

***

"Resûlullah'ta sizin için güzel örnek vardır"
(Ahzâb Sûresi, 21)

Allah için...

Allah için

Şeyh Ebu’l-Hasen eş-Şazili

“İşin hakkında hiçbir şey seçme! Seçmemiş olmayı seç! Bu seçmemiş olmayı seçmekten de kaç, o kaçışından da! Her şeyden Allah’a kaç!”

Şeyh Ebu’l-Hasen eş-Şazili

"Matrixin Yolları Tersten Evrimciler Çok Çok Geri Kaldı Derken" /Tasavvuf/Matrix/Evrim/Felsefe

"Matrixin yolları tersten Evrimciler çok çok geri kaldı" derken şu manayı kast ediyorum :

“..Her şey O'na dönücüdür..” [Hud Suresi, 11/123]...

Adem dünyaya indirildi derken :

"..Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O’na döneceksiniz..." [Yasin Suresi, 36/83]...

Adem dünyaya indirildi derken, Matrixin yolu, yolları tersten dedim bak..
Tefekkür et...


********************************************

...Gök yarıldığı ve Rabbine boyun eğdiği zaman...

"Semâ, yükseklik anlamını taşır. Araplar tavana, atın sırtına hatta yerden yükselen ota bile semâ derler. (Mekâyisü'l-Luğa)"

********************************************

http://jonasclean.blogspot.com/2009/06/tasavvuf-nefs-matrix-budizm-din.html

Tasavvuf/Evrim Teorisi

Ademin dünyaya indirildiği bilgisinin önce ve sonrayı aldığını Evrim Teorisinin konusunun ise ancak maddenin değişimi dönüşümü olduğunu ve tam bu noktada da hemen Alemin ezeli oluşuna kaçtıklarını bunun ise bilimsel bir veri olmadığını anlatabiliyor muyum...

Her Düşüncede Bir Hayır Var

Her düşüncede bir hayır var. Her düşüncede doğruluk yok. Her işte bir hayır var. Her düşüncede bir hayır var...

Tasavvuf/Astroloji/Burçlar/Yıldızlar

Bize Ahmed b. Muhammed b. Ahmed anlattı; ona Hüseyin b. Ali et-Taberi, ona Abdu'lgafir el-Farisi, ona el-Celudi, ona Süfyan, ona Müslim b. Haccac, ona Yahya b.
Yahya, ona Malik, ona Salih b. Keysan, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona Zeyd b.Halid el-Cuheni şöyle rivayet etmiş:

Resulullah (s.a.v) Hudeybiye'de geceleyin yağan yağmurun ardından bize sabah
namazı kıldırdı. Namazı bitirdikten sonra insanlara döndü ve;
"Rabbinizin ne dediğini biliyor musunuz?" diye sordu.
Allah ve Resulü daha iyi bilir, karşılığını verdiler. Buyurdu ki:
"Rabbiniz şöyle dedi: "Kullarım, bir kısmı bana iman etmiş, bir kısmı da beni inkar etmiş olarak sabahladılar. Ve onlardan "Allah lütuf ve rahmetiyle üzerimize yağmur yağdırdı," diyenler Bana iman etmiş, yıldızları inkar etmişlerdir. Onlardan "Şu şu yıldızın doğması veya batması neticesinde üzerimize yağmur yağdı," diyenler ise Beni inkar etmiş, yıldızlara iman etmişlerdir."

Muhyiddin ibn Arabi (k.s.)
Mişkatül Envar

Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi..

Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, kişinin iyi Müslüman oluşundandır.

(s.a.v.)

Sevgilisiyle yalnız kalmak (halvet) istemez mi?

Yüce ALLAH şöyle buyurdu:

"Benden gafil olarak uyuduğu halde Beni sevdiğini iddia eden yalan söylüyor.
Sevgilisiyle yalnız kalmak (halvet) istemez mi? Ben sevgililerimi bilirim. Beni gözlerinin önünde görürler. Müşahede halinde Benimle konuşurlar. Yarın Benim huzurumda da konuşacaklar ve cennetlerimde mutlu olacaklar."

(Bunu Makburi'den adı geçen eserden mevkuf olarak rivayet ettim.)


Mişkatül Envar
Muhyiddin ibn Arabi(k.s.)

Allah'ı bulan neyi kaybeder,O'nu kaybeden neyi bulur

Bulamaz..Sadece yaşar..Hayvan gibi yani. Yine O'ndan olan fakat aşağı takdir edilmiş güdülerle, fikirlerle öle yaşar ölür..Şu var ki O'nu bulup da kaybetmek mümkün değildir.. Kaybettiğini iddia eden bulmamıştır..Çünkü Allah kaybolmaz..Ancak yarattıklarıyla perdeler Kendisini..Görünen kendisidir de;imtihan ve lütuf gereği bir dönem Zatını farkettirmek ister...Yani "Bu insandan mı?" diye sorar..perde gerisinden...

Sen Hakları dağıtan mısın yoksa

Benim ölümüm dirimim Allah içindir deniliyor. Ve bu açıkça gösteriliyor. O soruyor hala: "Bunu ne için yaptın diyor?"..."Anladım ama" diyor, "Ne için" diyor. Tekrar 3. milyon kere deniliyor ki "Ölümüm dirimim Allah için".. O diyor ki "Ama ne için" diyor.. Bu böyle devam ediyor, gidiyor...

E sonunda deniyor ki artık "Ne halin varsa gör be kardeşim sen ne için biliyorsan onun için"..Ferahlıyor.."Ooh diyor işte sahtekarmış" diyor. "Yoksa diyor nasıl olacak ki bu iş" diyor. "Hem nasıl yanılabilirim ki ben".."Yanılsam" diyor "Nasıl kalpleri bilebilirim"...

Artık Sui Zan dan öyle bir hal oluyor ki "Öldürsem şunu benim dediğim doğru çıkar" diyor...Sanki onun işiydi bu..Sanki ona bağlıydı öbürünün niyeti...Sanki ortada bişey vardı...

Perde arkasından, Sui Zan deliliyle, Riyaset sevdası...Bu olmuş..Bu olmamış...Sanki sana ben sebeb olmadığın bir şey dedim.. Sanki elinde bir delil vardı da sen bir şey dedin... Aa tabi var delilin... Onla bitiyor iş...Emin ol.. O senin kırıcı tavrın sırf Sanadır...Allah bunlardan münezzehtir...Ya yakın ol..Ya uzak ol..Ya da bir söz söyleme kırıcı oluyorsun...

O öyle söylüyor.Fakat sen onu ona söylendiğini nereden biliyorsun?. Eğer Hakkı gözetmez de zannına göre gidersen, diğer söylenenlerle diğer söylenenleri birlememişsen.. Hüküm verirsen.. Şüphesiz şeytana oyuncak olur sözlerin..kardeşinin kalbini incitirsin.. onun vesveseye sürüklenmesine alet olursun. Allah korusun.
Bu yüzden, Allah'a olan Edeb'e de girer her söz.. Hesab ediyor musun sözlerin değerini. Ne söylediklerini.

Bir şey onun Hakkıysa onun Hakkıdır...Sen Hakları dağıtan mısın yoksa...

Hak dağıtan Mısırın Sultanıdır diye diretiyorsan, daha görülecek çok şey var demektir...

***

Defi dinliyor ve bu ses dostdandır diyor,
Def çalanın eline, ondan kuvvet geliyor.

Her halde sabit kadem ol

"Celal'inden sana geleni inkar ederek O'nu sadece Cemal'inde bilme. Kabzda inkar ederek sadece bastını kabul etme. Her halde sabit kadem ol, O'nu zıtlarda mütala et ki bilgin kemale dönsün"

Ahmet El Alevi(k.s.)

Yarattığına Erhamur Rahim olması gerektiğine Alim olduğu için Settar

Yarattığına Erhamur Rahim olması gerektiğine Alim olduğu için Settar...Kul ise çoğu zaman bir Yaratıcısı olduğunun farkında olmadığı için Settar.

"..O, merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı..." (Enam/12)

Eyleme beni..

Ne sen incit..Ne ben incineyim..Geçti Dost kervanı.Eyleme beni..

Tasavvuf/Tek/Bir/Vahdet-i Vücud-Varlığın Birliği/Alem

Ellerin konuşacağı haberine şaşıyorsun. Halbu ki kafatasının içinde susturamadığın bir et parçasıdır. Allah Kelamına şaşacağına, üflediği Ruhunun sükûtuna bak, o konuşana ibret. Sperm, bir çiğnem et, kan, bir Nefes..Ya o halde bu Birliğin dayandığı Teklik nedir. Ayrı ayrı varlıklar hepsi. Alem diye Seslenen bir et parçası. O halde Alemin bu Birliğinin dayandığı Tek ne...Ne Teoriler ne Bilimler...Ne çok bilir de; Edeb etmez. Bir kan pıhtısı?

Rahim Allah'ın Marifetullahında ve dahi Sünnetullah'ında, yaşadığın o durumun Hak zıddı...

Eğer Merhametinden maraz doğuyor ve suistimal olunuyorsa. O halde artık fiilini Hakiki Fail olan Allah'a teslim et.Zıddı görülen Öfke veya Umursamazlık edebsizliğine düşmeden Dua hakikatine yüksel de Duacı olasın. Rahim Allah'ın Marifetullahında ve dahi Sünnetullah'ında, yaşadığın o durumun Hak zıddı Dua amelidir..İşlerini O Rahim Allah'a teslim etmektir.. Kuluna en güzel amel, elbette kendisine teslim ettiği amelidir..

Kader / İbn Atâullah El-iskenderî (ks) / Tasavvufi Hikmetler

Bir kuluna Cenabı Hak lütfunu göstermek istediği vakitte güzel amelleri halk ile (yaratarak) ona nispet edeceği hikmeti:

Allahu Teala senin üzerinde fazl ve ihsanını aşikare ettirmek dilerse güzel amelleri yaratarak sana nispet eder.

Nazmen tercümesi

Huda sende eğer izhar-ı fazl etmek murad etse
Edüp icad ve halk a’malini eyler sana nispet

*izah*

Gerek taat, ve gerek masiyet; bilcümle kulların fiillerinin yaratıcısı Cenabı Hak olduğu halde fazl ve ihsanına mazhar etmek murat ettiği müridi istediği Salih amel ve ibadetlere muvaffak kılar; ve bu amelleri yaratıp ondan açığa çıkartarak onu muttaki, mücahid, ve abidlerden sayar; ve zikredilen ibadetleri ona nispet ederek karşılığında büyük ecir ve sevap ihsan edeceğini vaat ederek lütufta bulunur. Müride lazım olan edep lisanı ise; güzel ameli Cenabı Hakka, ve kötü fiilleri nefsine nispet ederek cürüm ve kusurunu itiraf etmektir. Nasıl ki Hazreti Adem hikmet gereği vaki olan zelleyi (hatayı) “Rabbimiz! Kendimize yazık ettik…” (A’raf, 23.) nazm-ı celili manasınca nefsine nispet etti.İblis ise “Beni azdırdığın için…” (A’raf, 16.) ayet-i kerimesince kendisini müdafa edip büyüklendi; dahası isyanını Cenabı Hakkın irade ve yaratışına atfederek büyük bir isyana daha cesaret etti.

Bu yönü tasvir eden Sehl-i Tüsteri hazretleri: “Amel eden bir kul bir iyilik işleyip de –Yarabbi! Bunu ben senin yardımın ve kolaylaştırman sayesinde işledim!- derse Cenabı Hak onun ibadetini kabul ederek –Ey kulum sen de bana itaat ve yakınlık vesilelerini tamam ettin- buyurur. Ve eğer o amel eden kul bu güzel amellerde hakiki fail olan Cenabı Hakkı unutup nefsine nazar ederek bu ameli ben işledim. Ve ibadete devamla Hak Teala’ya yakın oldum. Yolunda kendine varlık verirse Cenabı Hak ondan yüz çevirerek –Ey kulum seni o güzel amele muvaffak kılan ve sana yardım eden ancak bendim, senin ne dahlin var!- deyip onu rededer. Aynı şekilde bir insan bir kötülüğü işleyip de onu Hak’tan bilerek –Yarabbi! Sen takdir ve kaza ettin, Sen’in ezeli hükmün olmasaydı ben bu kötülüğü işlemezdim!- derse Cenabı Hak ona celal ve gadap eserleri göstererek –Ey ademoğlu! Sen de kötü tavır takınıp isyan ve cehalet sergiledin!- diyerek karşılık verir, azarlar. Ve eğer insan kötülüğü de nefsine atfederek –Yarabbi! Nefsime zülmettim ve çok kötü davranıp cahillik eyledim!- Yolunda özür dileyip mağfiret talebinde bulunursa Hak Teala da lütufta ona teveccüh ederek –Ey kulum! O masiyeti (günahı) ben hüküm ve takdir eylemiştim, şimdi de af ve mağfiret eyledim.- buyurur!” dedi.

İbn Atâullah El-iskenderî (ks)

***

Amel edenin amelini Cenabı Hakkın kabul etmesi ona en büyük mükafat olduğu hikmeti:

Hakiki faili olmadığın amel için karşılık talep etme! Eğer ki Cenabı Hak ibadetini kabul ederse sana bu kabul ediş mükafat olarak kafidir.

Nazmen tercümesi

İvaz kasdetme taatte onu sen olmadın fail
Sana kafi cezadır ki olursa Hak onu kabil

*İzah*

Bütün eşya evvelen ve bizzat; Cenabı Hakka istinat etmiş olup cümle mahlukatın, ve kulların tüm fiillerinin halıkı “Sizi de, amellerinizi de Allah yaratmıştır.” (Saffat, 96.) ayet-i kerimesinin manası uyarınca Cenabı Rabbü’l-alemindir. İnsan ise, Allah’ın fiillerinin zuhur mahalli ve masdarıdır. Teklif ve cezanın mercii de, külli iradenin münasebet sebebi olup hal kabilinden olan, ve hükmü bulunmayıp halk kendisine taalluk etmeyen kesb ve sarf ile tefsir edilmiş cüz’i iradedir.

Binaenaleyh, amellerde kesb (gayret) ve külli iradeyi sarftan başka asla nispet ve dahli olmayan abid için Allah’ın (C.C.) mahluku olan ibadette karşılık ve mükafata hevesli olmak artık nasıl hakikate muvafık olur? Karşılık talebi sebebiyle kusurlu ve sakat olan bir ibadet, cezadan kurtularak bir de kabule mazhar olursa en güzel mükafatı sağlamış olmaz mı?

Delalet fırkalarından Mu’tezile taifesi: “Kul fiilinin halikıdır (yaratıcısıdır) Hakkın onda dahli yoktur!” Cebriye fırkası ise: “Kulun fiillerinde ne kesb (gayret), ne de külli iradeyi sarf etmek yönünden dahli olup topu Allah’ın fiilleridir!” demekle dalalet vadisine batıp gittiler. Ehl-i sünnet ise; cüz’i iradeyi ikrar ve tasdik etmekle hakikat caddesine hidayet kılavuzu oldular. Allah kabirlerini nurlandırsın!

İbn Atâullah El-iskenderî (ks)

bâtınını ve zâhirini

Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder..

Abdulkadir Geylani (r.a.)

Zaman/An/Mecaz/Teşbih/Nur

O An-ı Daim, "Hallak" olmayı (Fiil halinde Yaratmayı) irade ettiği beri Nefs'i Ruh'una gayrı olmamış ve olmayacak olandır. Zatı (Kendi/Yani Fiil olarak Yaratmasa da Yaratıcı [Aslında Kudret Sıfatı] Vasfı olan) Müstağnidir. Marifetullahı (Allah'ı bilmeyi) Mecaz'da ayrı gören, söylenende ayrı zanneder. Bir An öncede bir An sonrada Zaman olur. Ancak Mutlak olarak tümünü aynı Anda tutabilen/gören için Mutlak zaman yoktur. Mecaz kul için Mecazdır. Zat için değil. Hakk bu durumda kime GÖRE yalnızca ve sadece Mecaz-Marifet geliyorsa, o halde, ancak o kimseye GÖRE yalnızca ve sadece Mecaz-Marifet geliyordur. Hakk Hakk'tır. Mecaz da ancak O'na yöneltilmiş Marifetten bir damladır. Tıpkı Marifetullahdan bir başka damla olan Teşbih gibi.

***

Ruh >Nur<, doğa karanlıktır. (Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

***

..“Allah yerlerin ve göklerin Nurudur...” (Nur/35)

***

Bununla beraber hiç bir beşer için kabil değildir ki Allah ona başka suretle kelâm söylesin, ancak vahyile veya bir hicab(perde)arkasından ve yâhud bir Resul gönderip de izniyle ona dilediğini vahyettirmesi müstesna, çünkü o çok yüksek, çok hakîmdir

(ŞÛRÂ-51)

Himmet (Devam)

Dediğimizi anlayamaz
Himmet sahibi olandan başkası
(Fusus)

Deriz ki:"Haklısın fakat başka bir bilgide eksiğin var: Marifet himmete tasarruf imkanı bırakmaz. İnsanın marifeti arttığında, himmet vasıtasıyla tasarrufu eksilir."(Futuhat)

Arif alemde himmet ile tasarruf ederse, bunun nedeni, kendi iradesi değil, ilahi bir emir ve zorlamadır.(Fusus)

Böyle bir yakin sahibi kesin kanaat verir.Halbu ki o ilme'l-yakin sahibi değl, sadece yakin sahibidir.(Futuhat)

"himmet üç mertebedir" demişlerdir: İkaz himmeti, irade himmeti ve hakikat himmeti.(Futuhat)

(Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)

***

Bu blogta olanlar tesadüfen mi bir araya geliyor? Ya seyret ya gözünü makam, mevkiye, şan, şöhrete, nefs'e dikme. Başka bir şey beklendiği yok!

***

"Böyle bir yakin sahibi kesin kanaat verir.Halbu ki o ilme'l-yakin sahibi değl, sadece yakin sahibidir."

Hazretimin burada belirttiği türde yakin sahibi zatlardan biri Ebu Hasan Harakani(k.s.) Hazretleridir.

İhlas/Muhlisîne

"...Ancak ihlâs'a (samimiyet) erdirdiğin kulların müstesna." [Hicr/40]

***

"..işte o vakit dine sarılarak, Allah'a tam bir >ihlas< ile dua eder ve: «Eğer bizi bundan kurtarırsan hiç şüphesiz şükreden kullarından oluruz!» derler." [Yunus/22]

Himmet

O şahısların doğrulukta derin izleri vardır. Onlar Himmet vasıtasıyla öldürürler. Himmet doğruluk demektir.

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)

Kul der ki. 'Sen, dünyada beni zulümden korumadın mı.' Allah Teala. 'Evet', buyurur. Kul.

Rasûlullah (s.a.v.) ile ashabı ile beraber bulunuyordu, bir ara gülümseyerek.
Niçin gülümsediğimi biliyor musunuz, diye sordular. Bizler, hayır, deyince, Resul-i Ekrem Efendimiz buyurdular ki: Kulun, Rabb'ine karşı kendisini müdafaasından ve Allah ile aralarında geçen şu konuşmadan ötürü gülümsüyorum.
Kul der ki.
'Sen, dünyada beni zulümden korumadın mı.'
Allah Teala.
'Evet', buyurur. Kul.
'O halde ben de yabancı şahidi kabul etmiyorum. Bana, benden şahit istiyorum', deyince Allah Teala.
'Peki, senin hesabını kendi azaların görsün ve Kiramen Katibin de şahit olsun', buyurur ve dili susturularak, azalarına, 'Konuşun', denir. Azalar da teker teker yaptıklarını haber verirler. Sonra dili açılır. Adam azalarına, 'Başımdan def,olun, ben sizi korumak için uğraşıyorum, siz ise yaptıklarınızı söylüyorsunuz', der.

"Allahım, sen varsın; ben yokum. Senin gayrını zatın için bıraktım."

Aşağıda anlatılacak kudsi hadis dahi bu manaya işaret etmektedir:

"Ya Muhammed, ben ve sen varız. Senden başkasını senin için yarattım."

Bunun üzerine, Resulullah (sav) Efendimiz dahi, şu münacaatı yapmıştır:

"Allahım, sen varsın; ben yokum. Senin gayrını zatın için bıraktım."

İmam-ı Rabbani (k.s.)

Dua/Beddua

Ma’rûf-ı Kerhi (r.a.) Hazretleri bir gün talebelerini toplar Dicle kenarındaki hurmalıklara çekilir sohbet ederler. Bu esnada nehirden bir kayık geçer. İçinde birkaç bıçkın genç. Hem içki içerler, hem şarkı söylerler. Bir ara hepten şirazeden çıkar, naralar atarlar. Talebeler bu edepsizliğe çok bozulur. Hatta içlerinden bazıları “Ah şu kayık bir devrilse de” derler, “günlerini görseler”. Ardarda patlayan kahkahalardan ders yapılamaz olunca mübarek o yana döner. Ellerini açar ve “Ya Rabbi” der, “Sen bu kullarını dünyada neşelendirdiğin gibi ahirette de neşelendir. Onlara hidayet ve istikamet nasip eyle.” İşte tam o sıra gençlerden biri sahildeki sohbetin farkına varır, arkadaşlarını uyarır. Mübareği görünce derlenir toparlanırlar. Hatta sazlarını kırar, destileri suya atarlar. Mahçup mahçup gelir Şeyh Mar’uf’un ellerine kapanırlar. O günden sonra sohbetin müdavimlerinden olurlar.

Namaz Mümin'e Miraç Denildi...

Namaz müminin Miracı bilmiyor musun?
O 'Allahuekber' demeden, secdeye hareketlenme
O 'Allahuekber' demeden de, secdeden başını kaldırma
Miraç denildi anlıyorsun değil mi...

Allah

O Zat'ı, görünmeyen şeylerden bir şey değil. Biz-Zat- Görünmeyen. Görünmeyen O Sıfatlarından sende de görünmeyen o kıymetli duygular zuhur ettiren. Yarattığı hayal suretinde gördüğün maddede duyumsanılan sertlik, Celal sıfatında duyumsadığın o sertliğinden zuhur olan. İşte Ruhun, O Görünmeyen Zat'tan bir Ruh, Rabbinin huzurunda nihayetsiz kıymetli düşünceler içinde kıyamda mevcut bulundurulan!

Hz İmam Hasan (a.s.)

“Şaka, heybeti yer; susmak ise heybeti çoğaltır.”

Hz İmam Hasan (a.s.)

***

El-Heybet: Allah'ın celalini müşahede etmenin kalb üzerindeki etkisidir. Bazen cemalden de kaynaklanabilir. Yani celalin cemalinden.

(Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Ya ne dinler idim...Dinle Ey Gönül...

Küçükken hiç dinlemezmişim şarkıların sözlerini. Ya ne dinler idim. Dinle Ey Gönül.

Satar Aşka İki Cihani

Alim midir ol ilmine layik ameli yok. Cahil midir ol satar aşka iki cihani.

Eşrefoğlu Rumi (r.a.)

Hazreti Mevlana (r.a.) & Hazreti Şems-i Tebrizi (r.a.)

Ey hafif kanatlı gönül kuşu git bensiz benim dilberime uç; o değer biçilmez mücevhere selâm ve sevgiler götür.

Hazreti Mevlana & Hazreti Şems-i Tebrizi

Gönül sana ne söyledim

Görüyorsun da hepsiyi görüyor musun.Tartıyorsun da tamam tartıyor musun.Tartsam ne çıkar deme. Hesap Hakk, bilen Hakk'tır. Hesab et de, kırma kırık gönlümüzü. Gönüle kibir mi söylüyorsun. Ne gelir elden. Hesab yok, kitap yok. İlham mı alıyorsun. Hesapsız Gönül, Gönülsüz hesap olur mu.Yermek için hesap olur da Gönül için Hesab olmaz mı?..

Ruh...

Ruh nur, doğa karanlıktır.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Oğul, Allah`a ulaşanlar, zata gark olmuşlardır...

Sen cihetten bahsediyorsun, bense cihetlerden çıkmış, kurtulmuşum. Vuslatta delil ve alamet olur mu? Sıfatlarla perdelenmiş olan kişi, ancak sıfat görür. Zatı kaybeden kişidir ki sıfatlarda kalır. Oğul, Allah`a ulaşanlar, zata gark olmuşlardır. Artık onlar sıfatlara nazar ederler mi? Başın ırmağın dibinde oldukça renge bakabilir misin? Suyun rengine bakmak için dipten çıktın mı?

Hz Mevlana(k.s.)

Eğer O'nun Kelamını duymak istiyorsan..

Allah'ın Kahrediciliğine (Kahhar) ulaşman, senin O'nu kendi nefsinde ne kadar yücelttiğine ve dolayısıyla da ne denli tenzih ettiğine göre değişir. Sen O'nun Nefsini henüz mümkün bir varlık iken (Kemal'e ermemiş) talep etmişsin. Halbu ki O'nun açıkça beyan ettiği gibi hayat ahiret hayatıdır. Ölmeden evvel ölmenin sana vereceği Kemal ise O'na ne kadar Aşık olduğun ile ilgilidir. Sen Tek ve Bir olanın sana özel hitabını talep ediyorsun. Bunu sen ancak kendi nefsin konuşur olduğu için ve Halk da kendi aralarındaki münasebetlerinde yakınlığa böyle erdirildikleri için böyle istiyorsun. Oysa ki konuşmak ya bildirmek için ya da bilmek içindir. Sen bir peygamber değilsin ki sana O bildirmek için Kelam etsin. Ve sen bu talepte olduğuna göre O'nun seni sevdiğini zaten biliyor olmalısın ki neyi öğrenmeyi talep ediyorsun. Eğer Aşıklardan isen Aşıklar konuşmazlar. Sevişirler. Ve Allah'a varmayı taleb eden Aşık isen istediğin şeyin ismi konuşmak değil; Muhabbetullahtır. Muhabbetullah, gündelik hayattaki gibi sese söze konuşmaya köle olmayacak bir sevgiyle bilişmektir. Bu arada O'nu talep ettiğini unutma. Muhabbet değil. Muhabbetullah diyorum. Kahrolasıca! Sebeb ne de bunu okuyorsun ve madem burdayız da niçin kalbinin gözü Muhabbetullahtan gayrıyı seyrediyor? Hem O'nu talep etmişiz ki burdayız! Hem de O'nun Muhabbettini O'ndan Tenzih ediyorsun...Elbette edeceksin Dost'umun Dost'u. Elbette edeceksin. Ne sende ne bende. Şu Kahrolasıca nefsimizdedir noksanlık. Tevhit etmek nasıl zaten Bir olanı Birlemek ise, Tenzih etmen de öylece zaten Subhan ve Kuddus olanı Subhan ve Kuddus olarak bilmek için. Fakat işte bunlar hep nefsin için. Yoksa O zaten Bir'dir ve O zaten Subhan ve Kuddus'tür bilmez misin. O halde bil işte. Bil ki gözün O'ndan gayrıya seyirtmesin. Zaten temiz olmayana temiz değil demekle ne değişir. Kendi nefsine levmedici ol. Başkasına değil. Yüzünü Allah'a dön. Sen Kahrol. Başkasının sözüne bakma. Yoksa Kuddus'u nasıl göreceksin. Ve Sebebini bil. Sebeb O'dur hep bunlara sebeb. Ve O'nun sebebi sensin. O halde sen'i temizle. Elbette senin sebebin O olduğu için, yolunda çok kahredici sesler işiteceksin. Fakat bununla birlikte sen her şeyi hakkıyla duyabilici bir kulak değilsin. Ne dendiğini seziyorsan, asıl şu ayet'e seyirt batın gözünü ..

Tevbe 61: Onların arasında "O her sözü dinleyen bir kulaktır" diyerek Peygamberi incitmek isteyenler var. De ki: "(Evet,) o, sizin için bir hayır kulağıdır". Allaha inanıp müminlere güveniyor; (çünkü) içinizde imana erişenler için (Allahın) rahmeti(nin bir tecellisi)dir o. Ve Allahın Elçisini yerip kınayan o kimselere gelince, (öte dünyada) onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür.

Eğer O'nun Kelamını duymak istiyorsan, ilk önce Kelam olunana kulak ver. Nefslerden gelen seslere sözlere değil. Kelamı bil. Sen nasıl zaten temiz olarak duyabileceksin. Kimse ve sen de kemal manada temiz değilken sen Allah'ın nefsinin Kuddus Kelamını nasıl duyabileceğini düşünüyorsun! Hem O Ekber değil mi? Daha belki pek çok sözleri anlayamadığın halde, o Kadim Kelamı nasıl duyabileceksin! Nihai bir varlık kazanmaya layık görülmemiş şu dünya hayatının Mümkün varlığında sen O'nun konuşmasının ne demek olduğunu nasıl bilebilirsin? O halde nefsininki de dahil her söze kulak kesilme! Konuşmalardan tenzih et Kelim'i. Subhan olanın Kadim Kelamıdır idrak edilmesi gereken. Yoksa nasıl Muhabbetullaha varabileceksin?. Sen Subhan Allah'a talip olmuşken yine O'nun için nefsinle ve şu mümkün varlıkla meşgul oluyorsun.

Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. (Bütün) işler Allah'a döndürülür. (Hadid-5)

İşleriyle meşgul oluyorsun da..
O'na dönüş ne vakit?..
O'nunla bulunmanın şartı yüzünü O'na dönmek edebi nerede!...

..el-Melik olanın katında..

Kul için güven lezzeti meydana gelip, salih amellere başladığında ve mahallini temizleyip el-Melik olanın katında oturmaya istidadı kazandığında, ve onun mertebesinin layık olduğu hakları öğrendiğinde ve kendisine Hakk'ın verdiği şeylerin değerini bildiğinde, büsbütün haya sahibi olur.

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)

İsim/Müsemma

Baba, çocuğuna binek olduğunda, hem ona yakınlık hem de oyuncak olur. Baba Oyuncak olmadığı gibi, oyuncaklarla da çocuğu için oynar. Oynanılan şey ne olursa olsun ismi "Oyuncak" olması gibi, Yakınlığa da öylece, sadece "İsim" olmuştur..Bu sözlerin "Anlamına" Müsemma "Zat" hiç değişmedi..Sadece "İsimlerinin Müsemmaları" değişmektedir.. Çocukların nefslerinin Baba, Yaşlıların nefslerinin Çocuk olması gibi...Ruh ise yaşlanmayandır işte gördün..Müsemmalara Zat olan Kendi üflediği Ruhlar ancak O'nun nefslerdeki tasarrufundan dolayı Ruhlarına kuşanabilirler..Nefs ise Müsemması gereği zulmedicidir.. Nefs, tasarrufda "Dilekler Müsemmasına" soyulduğunda, Aciz olduğunu öğrenmesi ile birlikte, artık Rabbi katında, kendi nefsine yönelmiş, özel bir tasarrufta, hedef haline gelir...

***

Ve izâ messekumud durru fîl bahri dalle men ted’ûne illâ iyyâh(iyyâhu), fe lemmâ neccâkum ilel berri a’radtum, ve kânel insânu kefûrâ(kefûren).

1. ve izâ messe-kum : ve size dokunduğu zaman
2. ed durru : bir zarar, bir sıkıntı, bir tehlike
3. fî el bahri : denizde
4. dalle : saptı, gitti
5. men ted'ûne : çağırdığınız, davet ettiğiniz, dua ettikleriniz
6. illâ iyyâ-hu : sadece o hariç, ondan başka
7. fe lemmâ : böylece, olduğu zaman, olunca
8. neccâ-kum : sizi kurtardık
9. ilâ el berri : karaya
10. a'radtum : yüz çevirdiniz
11. ve kâne : ve oldu
12. el insânu : insan
13. kefûren : çok nankör

"Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik; eğer bizi mağfiret etmezsen ve bize merhamet etmezsen o zaman ziyana uğrayanlardan oluruz." (Â'raf, 7/23)

"Çünkü onlar yeryüzünde büyüklük taslıyor ve kötü tuzaklar kuruyorlardı. Halbuki kötü bir kasıt, kendi ehlinden başkasına arız olmaz. Onlar, öncekilere uygulanan kanundan başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın kanununda bir değişiklik bulamazsın. Allah’ın kanununda bir sapma da bulamazsın." (Fatır: 35/43)

"Nefsini bilen, Rabbini bildi" (s.a.v.)

***

Bu sonuçlar, isimlerin olmadığı bir mümkün hayal edildiğinde bile "Müsemma" olarak varlıklarını sürdürür haldedirler.

Hakk, işte gözsüz de, isimsiz de..
Geride gözde fikirler..

O'nunlayken...

***

Halk Der "Olur mu Canım"

"Dilbere ait sırların, başkalarına ait sözler içinde söylenmesi daha hoştur."

Hz Mevlana (k.s.)

"Ben ol da gör."

Hz Mevlana (r.a.)

Gece Olmadan Sen Onu Göremezsin..

O Zat, ne bulutla örtülür; ne iyi, ne kötü amelinle... Ay (s.a.v.) nurun'u örtme sakın.. Gece olmadan onu göremezsin.

S.A.V.



s.a.v.

Biat....

Biatımı aklın almaz, görmeye gücün yitmez, >Ahir zaman< kardeşim...Gayb'a taş atma kalp kırma canım kardeşim.. Aklını başına al diyorum.. Demek istemediğim halde diyorum.. Yakışmasa da diyorum..Senin için diyorum.. Aklını başına al canım kardeşim...Yorma beni..Kırmak istemiyorum kalbini..Özüne dön ey aziz kardeşim..

Biat..(Devam kardeşim)

Asıl mücahid, nefsi ile cihad edendir.

s.a.v.

Şehitlerin çoğu yatakta ölür. Savaştakilerin niyetini ancak Allah bilir.

s.a.v.

(Mübarek Biat'a sığınıp da yan gelip yatan kardeşim..Dil uzatma hakkın olduğunu sanan garip kardeşim! Ölülük iddiasında olan kardeşim! Dilini uzattığın yere dikkat et!...Yarın ölürsün ölmezden evvel!.. Sonra Hakk görünür olunca, yine bana dönersin..Akıllı ol, canım kardeşim...Sessiz Zkir ol canım kardeşim..)

Biat..(Devam kardeşim)

"Biat etmek üzere Allah Resulüne (s.a.v) geldim ve 'ey Allah'ın Resulü hangi hususlar üzerine biat teklif edeceksin?' diye sordum.

Allah Resulü, bana elini uzattı ve: "Bir olan, şeriki bulunmayan Allah'tan başka ibadete layık bir ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna şehadet getirir, beş vakit namazını vaktinde kılar, farz olan zekâtı verir, ramazan orucunu tutar, Allah'ın evini hacceder, Allah yolunda cihad yaparsın" buyurdu.
Ben: "Ey Allah'ın Resulü! İkisi hariç hepsine gücümüz yeter. Ancak ikisine takat getiremem; birincisi zekâttır. Vallahi benim hepsi on taneyi geçmeyen birkaç devem var, bunlar da aile efradımın binit ve süt ihtiyacını karşılıyorlar. Diğeri de cihaddır. Ben korkak bir adamım; hâlbuki halk, cihaddan kaçanın Allah'ın gazabına uğrayacağını söylüyor. Ben endişe ediyorum, savaş başladığında nefsim hesabına korkarak savaştan firar edebilirim. Dolayısıyla Allah'ın gazabına maruz kalırım" dedim.

Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) elini yumdu, sonra hareket ettirdi ve sonra da şöyle buyurdu: "Beşir! Zekât yok, cihad yok! Peki, o zaman ne ile cennete gireceksin?"

Ben de: 'Ey Allah'ın Resulü, elini uzat da sana biat edeyim' dedim. Elini uzattı, ben de hepsi üzerine biat sundum" [Taberani]

Biat...

Bana biat söylüyor garip kardeşim...'Kalbinin sığındığı birisine biat edersin' diyor temiz kardeşim...Acelesi yok canım kardeşim 'Yarın ölürüz' diyorum. Ne diyim...

ALLAH(c.c), şımaranları sevmez (Kasas, 28/76)

Haddini bil..'Aklını başına al', diyorum..

"Yarın ölürsün", soğuk su ile yuymazlar; diyorum...

İbn Atâullah El-iskenderî

Cenabı Hak insanın ilahi müşahede hususunda sabra razı olmaya güç yetiremeyeceğini bildiğinden dolayı ilahi tecelli eserlerini şahid gösterdiği hikmeti:

Allahu Teala cemalini görmemeye senin sabredemeyeceğini bildiği için, sana Zat’ının nurunun görünme mekanı olan mahlukat ve eşyayı gösterdi.

Nazmen tercümesi

Huda çün gayr-ı sabir olduğun bildi senin ey dil
Edip işhad asarıyla oldu tesliyet bahşa

*izah*

Sevgiliyi görmemeye aşığının sabredemeyeceği gibi, evliyaullahın da ilahi didarı müşahedenin gecikmesine tahammül edemeyecekleri aşikardır. Noksanlık ve zeval, zehab ve fena ile vasıflanan bu dünyada perdesiz hakiki müşahedenin vukuu da imkansızlık derecesinde olduğu için, irfan sahiplerine teselli olmak üzere kudretinin eserleri ve ehadiyet vechinin perdeleri olan bu ekvanı (mevcudatı) onlara gösterdi. Ta ki bu mukaddes zümre onda basiret gözüyle Hakkın nurunu görmüş olsunlar, ve maddi gözle Didar’ı müşahede edemediklerinden hasıl olan aşk ve iştiyak sebebiyle hususi yakınlığa, ve hususi yakınlık sebebiyle daimi huzur ve müşahedeye erişsinler. Zira; eserin varlığı müessirin varlığına, ve eserin görülmesi müessirin de görüleceğine delil olduğundan, ilahi ilimdeki mevcudatın süretlerini zuhurunun aynalarından ortaya çıkararak basiret erbabına göstermesi de bir yüce nimet ve ilahi inayettir.

Çeşm-i ibretbin ile bak ol bütün tasvirine
Nakşını seyret tasavvur eyleyip nakkaşını

İbn Atâullah El-iskenderî

Övülmeye layık olan gerçek dost O'dur

İnsanlar ümitlerini kestikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini her tarafa yayan O'dur. Övülmeye layık olan gerçek dost O'dur.(42:28)

O kul, Allah'ın Nezdindekini Tercih Etti...

4351 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) halka hitap ederek buyurdular ki:

"Allah Teâla Hazretleri bir kulunu, dünya ile nezdindekini tercihte muhayyer bıraktı. O kul, Allah'ın nezdindekini tercih etti." ....

http://jonasclean.blogspot.com/2010/01/ovulmeye-layk-olan-gercek-dost-odur.html

Cüneyd Bağdadi (r.a.)

Başlangıç hali şöyle idi: Ta küçüklüğünden itibaren derd-zede, heveskar, edebli, firasetli, düşünceli ve acaib bir şekilde keskin anlayışlı idi. Bir gün mektebten eve dönünce, pederini ağlar bir halde görüp:

- Ne oldu? diye sordu.
- Bugün zekat malından bir miktar dayına, yani Seri'ye götürdüm ama kabul etmedi. Ağlıyorum çünkü uğrunda bir ömür harcadığım şu üç beş kuruş, Hakk dostlarından hiçbir dosta layık değil!

Cüneyd:

- Bu parayı ver bana, ben ona götüreyim, o bunu benden alır, deyip parayı aldı, yola revan oldu. Dayısının kapısını dövdü, içerden biri :

- Kim o!, diye seslendi.
- Ben Cüneyd, diye cevap verince kapıyı açmadılar.
Cüneyd:
- Şu altın kırıntılarını al, dedi.
Seri:
- Almam mümkün değil!
- Sana bu fazileti ve babama o adaleti veren Allah Hakk'ı için bunu al.
- Ey Cüneyd! Bendeki fazilet ne? Babandaki adalet ne?
- Allah'ın sana verdiği fazilet ve lütuf fakirlik, babama verdiği adalet de onu dünya ile meşgul etmiş olmasıdır. Sen bunu kabul de etsen red de etsen, o istese de istemese de zekat malı muhakkak sahibin ulaşacaktır.

Cüneyd`in bu sözü Serí’nin hoşuna gitti ve, " Çocuk! Bu zekatı kabul etmeden önce seni kabul ettim " deyip kapiyi açti, altını aldı
ve o andan itibaren Cüneyd`e gönlünde ayrı bir yer verdi.

Cüneyd daha yedi yaşindayken Seri onu alip, hacca götürdü. Mescid-i Haramda dörtyüz pir arasinda şükür meselesi etrafinda konusuluyor, şükrün ne oldugunu şerh ve açiklama için herkes birşey söylüyor ve sonuç olarak dörtyüz ayrı görüş ortaya atılıyordu.
Seri; Cüneyd`e " Bu konuda sen de birşey söyle" dedi. Cüneyd; "Şükür, ulu ve yüce Allah`in sana verdiği nimete dayanarak ona asi olmaman ve nimetini günah için sermaye yapmamandir." dedi. Cüneyd bunu söyler söylemez, dörtyüz pirin her biri, "Ey Siddiklarin göz nuru! Aferin, amaci gayet güzel ifade ettin." dediler ve bu meselenin bundan daha güzel tarif edilemeyeceğinde karar kıldılar.

Nihayet Seri; "Ey oğlan! Korkarım ki, senin Hakk'tan nasibin dilden ibaret olacak." dedi.

[Cüneyd diyorki :"Seri`nin bana söylediği bu söze baktim (ve ağladım) durdum."

Sonra Şeyh, "Bu hikmet sana nereden geliyor?" dedi.

Bende " Meclislerinde bulunmaktan," karşılığını verdim. [Kuşeyri Risalesi, 317;ibnu`l Cevzi, Sıfatu`s Safve,II :417]

-Evliya Tezkireleri-(Feridüddin Attar (r.a.)

Tasavvuf/Aşk'ın aslı..

Aşk'ın aslı da nesli de işte şudur :Miracda Allahü teâlâ, Peygamber efendimize, (Senden başka her şeyi senin için yarattım) buyurunca, Resulullah da, (Ben de senden başka her şeyi senin için terk ettim) dedi. (Mirat-i kâinat)

Nişancı Zade Muhammed bin Ahmed bin Muhammed bin Ramezan (k.s.)

***

Bu Aşk'a acaba Sekr diyen birisi çıkar mı..Ya da Cezbe diyebilecek...Ya da "örnek olmasına mani olmak lazımdır" diye bir söz...

***

4351 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) halka hitap ederek buyurdular ki:

"Allah Teâla Hazretleri bir kulunu, dünya ile nezdindekini tercihte muhayyer bıraktı. O kul, Allah'ın nezdindekini tercih etti." ....

Fark...

 Göğe Doğru..
 


Gök...

                                    

Niteliğim soran işit hikâyet...

Niteliğim soran işit hikâyet. Su vü toprak od u yel oldu sûret

Yunus Emre (r.a.)

Tecrübe Etmemiş Şaşkının Birşeyler Dediği Nereden Bilinir?

-Allah'ın dışındakilerin velayeti yani yardımları Allah'a aittir.

-Veli, nübüvveti ancak peygamberden alabilir. Bu ise ancak Allah'ın kendisini peygamberlere varis yapmasından sonradır. Bazı veliler ise nübüvveti peygambere varis olarak alırlar.

-Velayet Allah ile müminler arasında ortaktır. Allah doğruyu söyler ve doğru yola ulaştırır.

-Kim O'nun olursa, kuşkusuz emeline ulaşmıştır.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

***

İşte son had buraya kadar… İnsanoğlunun son durağı bu makama varır. Buradan öte
Peygamberlik başlar. Sana bu insan lazım. Bunu ara, bulunca muhalefet etme,
sözlerine darılma, uzak kalmaktan hoşlanma. Onu sev ve sözlerine bağlan, her
nereye varsan böyle birini ara ve zihninde onu gezdir. Şunu bil ki: O ne söylerse
selamet ondadır. Helak, bataklık başkadadır. Allah’tan (CC) onu iste, yol bundan
başkaya varmaz. Himmet başkalarında yoktur. Yolunu bu ülkeye vardırmayan
kurtulamaz. Ama Allah (CC) başka türlü emretmiş ise bir şey denemez. Allah’ın
(CC) doğru yolu gösterdiği kimselere kimse şaşmaz.

Abdulkadir Geylani (k.s.)

Allah'a hamd olsun ki; bunu bize hidayet eyledi. Allah bize hidayet eylemeseydi; kendiliğimizden bunun yolunu bulamazdık. Rabbımızın resulleri gerçeği getirdi.

"...Allah'a hamd olsun ki; bunu bize hidayet eyledi. Allah bize hidayet eylemeseydi; kendiliğimizden bunun yolunu bulamazdık. Rabbımızın resulleri gerçeği getirdi..."(7/43)

Cennet Cennet Dedikleri Birkaç Köşkle Birkaç Huri İsteyene Ver Onları Bana Seni Gerek Seni

Kamer 54: (Bu nedenle,) Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar, kendilerini bir bahçeler ve akarsular (cennetin)de bulacaklar,

Kamer 55: Sadakat meclisinde, kudretine nihayet olmıyan bir şehinşahın huzurı kibriyasında.

Cennete işaret olunduktan sonra Cennet >Alem-inde< bitirilmiyor vurgu dikkat ediniz.. ..>Sadakat meclisinde, kudretine nihayet olmıyan bir >şehinşahın >huzurı kibriyasında.<..

08. Makale: ALLAH'A YAKINLIK (Tamamı)

Manevi bir hal içinde bulunduğun zaman başkasını isteme. İser daha altını, ister
daha üstünü. Hiçbir makam arzu etme...
Padişahın kapısına geldiğinde hemen içeri girmeği isteme Zorla içeri alınıncaya
kadar bekle. Kendi isteğinle değil zorla içeri alınmalısın. Tekrar, takrar istemelisin.
Pek nazlı da olma...
İçeri girmek için mücerret izinle de yetinme. Seni tecrübe için olabilir, belki de
padişah tarafından deneniyorsundur... Koşma; bekle. Ta ki seni zorla içeri alsınlar.
Bu şekilde içeri alınman senin için bir fazilet olur. Saraya bu şekilde girdikten
sonra, seni kimse tekdir etmez. Tekdir ancak yapacağın kusurdan sonra gelir. O,
seni bizzat içeri aldıktan sonra, korku da olmaz. Padişahın yaptığından mes’ul
olmazsın. Ancak kendi isteğinle yaptığın şey sonunda mes’ul duruma düşersin.
Yaptığın hareket neticesi, sana taarruz vaki olur.
Bu makamda senin için iyi olmayan şey kendi arzunla hareket etmendir... Sabrın
azlığı, edebe riayetsizliğin, bulunduğun hale rıza göstermemen senin için hiç de iyi
olmayan hareketlerdir...
Saraya girmek sana nasib olunca; başını önüne eğ, gözlerini etrafta gezdirmekten
sakın. Edepli terbiyeli olarak, verilen her hizmet ve vazifeyi yapmağa çalış. Daha
fazla yükselmeği isteme...
Ayet: “ Olara verdiğimiz dünyalıklara gözlerini çevirme, onları tecrübe etmek için,
dünya süsü olarak kadın verdik. Rabbın sana verdiği rızık, hem hayırlı hem de
devamlıdır...”
Allah-ü Teala, bu ayetle seçkin Peygamberine edep öğretiyor, dolayısıyla bize...
- < Halini muhafaza et, verilene razı ol...”
Buyrulmasındaki Murad:
- “Sana verdiğim pek çok hayır, peygamberlik, ilim kanaat, sabır, islam dini
üzerindeki saltanat ve o yoldaki mücadele senin için en büyük nimettir... Ötekilere
verdiklerimden daha iyi ve güzeldir.
Bütün hayır haddi bilmekte ve ona razı olmaktadır. Bununla beraber başkalarının
hiçbir şeyine göz dikmemektedir. Başka bir şeye iltifat etmemektedir. Çünkü o
baktığın ve arzu ettiğin şey üç kısma ayrılır. Birincisi, senin nasibin olmasıdır.
İkincisi başkasının nasibi olma ihtimali. Üçüncüsü, ne senin ne de başkasınındır.
İhtimal ki; Allah’ü Teala, onu bir tecrübe vasıtası olarak yaratmıştır...
Baktığın şey her ne ise... Eğer o, sana nasip olmuşsa ihtirasa düşüp ardından koşsan
da gelir koşmasan da. İstesen de gelir, istemesen de Bu hale göre, mutlaka onu
elde etmek için çırpınman ve edebe uymayan bazı hareketler yapman sana
yakışmaz. Bu hal, ilim ve akıl ölçüsüne vurulursa hiç de sevilen bir şey olarak
meydana çıkmaz.
Eğer o şey, başkasının nasibi ise.... çırpınman niçin?.. Çünkü o şey sana hiçbir
zaman gelmez.
Yine o şey, ihtimal ki hiç kimsenin nasibi değildir, fitne ve tecrübe için
yaratılmıştır. Böyle olduğuna göre, akıllı olan kimse nasıl nefsi için, böyle bir
fitneyi ister. Ve kendine celb etmeği arzu eder?..
Bu izahlardan anlaşılıyor ki; bütün selamet ve iyilik, manevi hali muhafazada ve
haddi tecavüz etmemededir...
Avuç içi kadar dar yerde de kalsan, geniş sahalara da çıksan, her ikisi de sana göre
musavi olmalı... Ve yukarıda anlattığımız halini ve edebini muhafaza etmeğe
çalışmalısın. Başını önüne eğ. Çok edepli ol... Daha da üstün vazife görmeğe çalış.
Çünkü padişaha en çok sen yakınsın, senin kabahatin de çabuk görülür. Bu
sebepten senin için tehlike daha fazladır.
Bulunduğun halin daha üstüne ve daha aşağısına geçmeği isteme. Orada sabit
kalmayı, baki olmayı arzu etme. Bulunduğun vazifenin şeklini değiştirmeğe
yeltenme... Böyle bir şey yapmağa senin bir selahiyetin yoktur. Böyle bir şey
yaparsan nimetleri inkar yolunu tutmuş olursun; bu ise, dünya ahirette sahibini
utandırır...
Sonuna kadar, anlattığımız şeyleri yapmağa çalış... Neticede öyle bir hale gelirsin
ki, o halde senin için bir makam verilir. Seni ondan hiç ayırmazlar. Sen de onun,
Allah tarafından bir vergi olduğunu anlarsın. Böyle oluşun delili ve beyanı
meydandadır, bunu bilir ve o halin devamına çalışırsın...
Veliler için haller vardır. Ebdal için makamlar vardır. Ve sana hidayeti Allah nasip
edecektir....

Abdulkadir Geylani (k.s.)

Bizce, Hiçbir Şeydir

Bu görüşe de ârif dostumuz (Bâyezîd-i Bistâmî) şöyle diyerek işâret eder: “Siz ilminizi resimlerden (harflerden) ve ölülerden ölü olarak aldınız. Bizse, ilmimizi, hayat kaynağı olan ve hiç ölmeyecek olandan, yâni Allâh’tan aldık!” Kendi varlığı, başkasından istifade ile var olanın hükmü, bizce, hiçbir şeydir. Ârif kişi için Allâh’tan başka dayanak kesinlikle yoktur.

(Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Yukarıda Hazretin (selam olsun) söylediği ölü kavramıyla, halk arasında bu konuda kullanılan o ölü kavramı arasında bir fark vardır..

Hz Ebu Bekr efendimiz (selam olsun) kadar bir fark...

Yüksek Sesle Besmele Çekdi

Birgün büyük üstâdımın huzûrunda, sofrada hizmet ediyordum. Kendilerini sevenlerden, şeyh Kemâl yemeğe başlarken, huzûrlarında yüksek sesle Besmele çekdi. Bu hâl, kendilerine çok tadsız gelip siddetle men’ etdiler ve (Bir dahâ, bizimle berâber yemekde bulunmamasını ona söyleyiniz!) dediler.

İmam-ı Rabbani k.s.

Yoksa Sözüm Çokdur Sana...

Az söyledim, dikkat etdim kalbini kırmamağa,
Bilirim üzülürsün, yoksa sözüm çokdur sana.

(İmam-ı Rabbani(k.s.)

Bir Hayale Aldanıp Halkı Seviyorsun

Bir hayale aldanıp halkı seviyorsun da niçin halkı yaratanı sevmiyorsun?

Hz Mevlana (k.s.)

Tasavvuf Büyükleri Hakkında Yazılan Kitaplar,Söylenen Sözler İle İlgili...

Seni başkasının dilinden duymaya dayanamam sevgili. Seni yalnız senden isterim.

Başkasına En Sevimsiz, En uyuz Bir İt Köpek Olayım Ya Geylani

Senin kapının dışında, sana sevimli yeter ki, başkasına en sevimsiz, en uyuz bir it köpek olayım ya Geylani

Bu Sayede

Ey evlat! Gücün yettiği kadar duyduğun mânevi zevki sakla; güçlü olursan bunu yap. Duygulara alt olursan mazur sayılırsın. Sev­gi, perde ve örtüleri harap eder, haya duvarını yıkar, vücut yapısını bozar, halkı görmeyi yok eder. Halk sevgisi kalpten zorla çıkarılma­lıdır.Hak sevgisini kalbine yerleştiren, o sevginin mağlûbudur. O sevgi ayağından çıkan tozu sürme yap, gözüne çek.Bu sayede her gördüğün şeye, içinden kopup gelen her duyguya: “Bu nefisten geliyor, bu kalpten geliyor, bu halktan geliyor ve bu da Hak'tan geliyor” diyebilirsin..

Abdulkadir Geylani (k.s.)

Bu işten haberi olmayan da “ İşte sana riyakar, işte sana münafık!” der...

Madem ki gayretle aradın dikkatle baktın, bu işe adamakıllı sarıldın. Elbette bulursun. Bir işe ciddi bir suretle sarılan yanılmaz demişler. Ey iyi bahtlı, ansızın atlı gelir, seni sımsıkı kucaklar. Sen kendinden geçer, dostlarından ayrılırsın. Bu işten haberi olmayan da “ İşte sana riyakar, işte sana münafık!” der.

(M.C.R.(k.s.)

Bundan Hakikat Ne Var

Sebeblere rapt etmişler Seni
Bundan ki Sebebi göremiyorlar
Oysa ki iyi kötüyü geçeler
Sebeblere kast etmiyeler
Varlıklar Sebebi Sensin
Bundan Hak ne var

Sebebin O'dur, Sebebi Sen.

Sebebin O'dur.
Sebebi sen.
Unutma, sonucun da O olacak
O halde huzur duy.
Sebebin O'dur
Sebebi sen.
Fena mı etmiş
O daha güzel

Zaman/Dehr/Felsefe/Tanrı/Sebep/Tasavvuf...Allah.

Fiiller kendisine ait..yönelişi, sebebi, kendisine nefs olmayan Bir Zat hakkında..Zamanı sormak...Bir de Zihin'e şaşırmak..Bedeninin maddesi bile yokken bir zaman varolmuş İnsan soruyor bunları..Kimisi Kalbin tatmini için...Kimisi sebebi olduğunu bildiği için..

Ya Bil Ya Da Hiç Aşk'a Yeltenme...

Zat'ıyla beraber olman, ancak oluştan tamamen sıyrılman halinde mümkündür.
İlk önce bu, sabitin olmalıdır..
Sonra eğer hiç bir an Zat'ından gafil olmamak dilersen, şunları temel olarak çok iyi bil, öğren : OLuştayken Zat'ından gafil olsan da, O senden gafil değildir..Ve Allah günahları(Gaflet)çokça bağışlayandır...

Yakinin, Allah'ın Zatıyla beraber olmanın yolu yalnızca budur..O'nu aklından çıkarmadan yaşamak..

Bu Yakin şartını iyice bilmedikten kabul etmedikten sonra sen zaten tüm olarak da gafilsin.. OLuştayken Zat illa ki aklından çıktığı için, o süreler sana illa ki düşüşler olarak geri dönecektir bunu da bil..Ya bil ya da hiç Aşk'a yeltenme..

Zat'ı ne kadar unutmadın..O kadar Aşıksın..O kadar Alimsin..O kadar Yakınsın...

Batın İçin Bilgi Zahir İçin Amel Gibidir

Batın için bilgi zahir için amel gibidir. Batın için cehalet, zahir için farz ibadeti terk gibidir.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Müşahede (Mertebelerinden..Devam)

Zülfün yüzüne düştüğünü görmeyen ahali, güneş tutuldu diye yanlış fikre kapıldılar...

Nesimi

Allah Dostlarına Hücum Eder, Onları Çekiştirir, Kötülersin...

Kur'ân'ı okursun, fakat anlamazsın, anlamadan okursun. Birtakım ameller işlersin. Fakat ne yaptığını bilmezsin.Bu senin yaptığın ahiret endişesi olmadan sırf dünya için yapılan şeydir. Bütün bu hallerden sonra bir de kalkar Allah dostlarına hücum eder, onları çekiştirir, kötülersin. Aklını başına topla, edepli ol,günahlarına tövbe et. Kusurlarından dön, Allah dostlarına karşı dilsiz ol.

***

Ey oğul!Kalbin ne zaman saflaşacak, temizlenecek? Özün ne zaman arınacak? Sen halkı Allah'a ortak tanıyorsun. Allah'a ait birtakım tasarrufları kullara mal ederek Ona şirk koşuyorsun. Sen nasıl felah bulacaksın ki, her gece, ertesi gün kime gideceğini, kime şikâyet edeceğini ve kimden birşeyler isteyeceğini kararlaştırmakla meşgul oluyorsun. Kalbin nasıl arınabilir ki? O tevhidden yana tam takırdır.


Abdulkadir Geylani (k.s.)

ÂDEM KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ İLAHİYYE

Anarsam Tek, Müstağni olan diye
Anlarsın kimden söz ettiğimi

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
Fusus el-Hikem

Bu OKUduğun sessiz nasıl duyuluyor...

Bu OKUduğun sessiz nasıl duyuluyor. Duymak ve ses değilse şu ağızdaki et parçası dil suretten başka nedir. Hiç bir şeye ihtiyacı olmayan. Düşünceni sessiz nasıl duyuyorsun diyordum. Kelamını sessiz de duyuran. Bu varken mucize arayışı nedendir O'na dair. Bu kadar latif her anını saran şeyler nasıl olağan olur. Ne sana ait senden başka.Yakın olduğu için mi bu ilgisizlik. Sex drugs and rock'n'roll ilgiye daha mı layık. Ya da gizemli şeyler.Kiminlesin.Kimdir Tek Gani ve Müstağni olan.Alem diye seslenip işaret ettiğin sırf bir kelimeden ibaret. Kimindir Letafet ve Lütuflar ...

Zikretmeksizin

Cennet ehli, dünyada Allah azze ve celleyi zikretmeksizin geçirdikleri anın haricinde hiçbir şeye üzülmezler.

s.a.v.

Allah (c.c.) Bizimledir

Acı çekmediği halde bizimledir. Acı çektiğimiz halde O'nunlayız.

Müşahede...(Devam)

Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, >hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin.< (s.a.v)

***

(Tur Suresinden:) Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen bizim gözetimimiz altındasın, >kalktığında< >Rabbini< hamd ile tesbih et.<

***

Gündüzlerin varlığında bedenlere ömürler diken Padişah

Gündüzlerin varlığında bedenlere ömürler diken Padişah, gecelerin yokluğunda ruhlara bedenler giydirir.

Barnaba İncili

O zaman İsa dedi: "Hiç balla karışık gübre gördünüz mü?" (Barnaba İncili)
Koyun postuna sarınmış Kurt değil; tam tersi. Hiç böbürlenmem Çoban'ın safkan köpeğiyim.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Jonasclean

Celal-Cemal/Celal'in Cemal'i/Vakar...

Celal'ini unutmadığın süre Cemal'idir cemalin. Celal'in Cemal'idir Halk'ında Vakar görülen. Sende yoksa Celal'in Cemal'i, bundandır Vakar'dan sığınak araman sade Cemal'de. Ne mutlu sırf Cemal olup da kaybetmezsen Hakk'ında Edeb'i. Budur bunun yolu, başka yol yok Muhammedi olana. Budur Celal'in Cemal'i...

***

"Size Yemenliler geldi. Onlar, ince ruhlu ve yufka yürekli insanlardır. İman Yemenlidir, hikmet de Yemenlidir. Küfrün başı şark cihetindedir. Böbürlenme ve kibirlenme deve besleyenlerdedir. Sükûnet ve vakar koyun (besleyenler)dedir."

s.a.v.

La-Makam

Kemal ehli bütün makamları ve halleri idrak etmişler ve celalin de cemalin de ötesine geçmişlerdir, böylece onların ne sıfatı ne de vasfı yoktur. Ebu Yezid'e "Bu sabah nasılsın" diye sorulduğunda, "benim sabahım ve akşamım yok; sabah ve akşam sıfatlarla kayıtlanmış olanlara aittir, benimse sıfatlarım yok."

Marifetin aslı ariflerin ulaştığı en son makamdır, yani "la-makam"dır ve Allah şu ayette bu makama işaret eder:"Ey yesrib halkı, makamınız yok"(33:13). Bu makam hiçbir sıfatla kayıtlanmamıştır. Ebu Yezid,"bu sabah nasılsın?" sorusuna verdiği cevapta buna dikkat çekmiştir...
"Sabah" doğu güneşine ve "Akşam" da batı güneşine ilişkindir. Doğu güneşi zuhura, mülk alemine ve şahadet alemine ilişkindir, batı güneşi ise örtülmeye, gayb alemine ve melekuta aittir. Bu makamda arif, "ne doğudan ne de batıdan olmayan zeytin ağacıdır," çünkü hiçbir vasıf bu makamın hükümlerini belirlemediği gibi, bu kimse de onunla kayıtlanmaz. Bu, söz konusu arifin, "O'nun benzeri yoktur"(42:11) ve "Allah, onların vasıflandırdıklarından münezzehtir"(37:180)'e iştirakidir.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Doğruluk/Sabır/Hakikatler

Bir şeyin doğru olmaması o şeyin olmaması anlamına gelmez. Başına gelen zulümleri sanki olmayacak şeylermiş gibi Hakk dışına atma. Doğru olmamaları başka, OLuyor olmaları başkadır..Sanki olmayan şeylermiş gibi sürekli itiraz yolunu tutma. Yalnızca Sabret..Doğru olan budur..Yalan da olsalar boş da olsalar zulm de olsalar işte böyle olmaları yönünden bunlar da Hakikatlerdendirler..O halde uzatma da böyle olmalarına Sabret..

***

Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.

Duydukları söz, yalnız "selam", "selam" dır. (VAKİ'A/25-26)

Orada boş bir söz işitmez. (ĞAŞİYE/11)

Orada ne boş bir söz işitirler, ne de bir yalan. (NEBE/35)

O gibi..

O'nun sendeki kadarı ancak bir ıslıktan ibaret..Sana göre ise tamamıyla O gibi...

ALLAH'A >>VASIL<< OLMANIN YOLU

Her şey Allah’a (cc) >>kavuşmakla son bulur<<. Sen de Hakk’a (cc) >>vasıl<< olduğun zaman manen ve maddeten tekamülünü tamama erdirmiş >>sayılırsın<<. Mevlaya (cc) vasıl olmanın manası: Halkı kalben bırakmış olmandır. Heva ve hevesin kötü yolunu terk etmendir. İrade ve şahsi arzularını bırakmış olmandır; >>irade ile gitmek, bu yolda iyi >sayılmaz<<. Bu iyi olmayan ahvali bırakıp Allah’ın (cc) emirlerine bağlandığın gün, manevi yollar >>artık<< sana açılmış demektir. Bu hale erdikten sonra iyi olmayan eski huylara doğru >>hiçbir kıpırdanma olmamalı<<. Başkası da seni alakadar etmemeli… Hakk’ın (cc) emri ve >>O’nun<< (cc) hikmetli işlerini görmelisin. Bu zikrettiğimiz hal fena halidir. Hakk’ın (cc) hikmetlerinde kendini kaybetmek makamıdır. Bu makama: Vuslat, tabirini kullanırlar. Hakk’a (cc) kavuşmak, vasıl olmak; bilinen belli başlı halkın birbirine kavuşmasına benzemez. Hakk’ı (cc) bu gibi şeylerden tenzih etmek lazımdır. O’na (cc) hiçbir şey benzemez. O (cc) >>hakikaten<< gören ve işitendir. Ama bizim gibi değil. O (cc) yücedir, mahlukatın hiç biri ile kıyas olunamaz. Bu alemi, ona kavuşan ehl-i vuslat bilir. Hakk’a (cc) kavuşmanın ne demek olduğunu Allah (cc) onlara bildirmiş ve göstermiştir… Bu ehl-i vuslattan >>her birinin ayrı makamı vardır<<. >>Biri, diğerinin yerine geçemez<<. Aynı zamanda Allah-ü Teala (cc) her veli ve Peygambere (as) değişik yönlerden tecelli eder. Hiçbir Peygamber (AS) diğerinin; hiçbir veli diğer velinin sırrına eremez, vakıf olamaz… >>Ve yine bu misalden olarak<< bir mürid şeyhinin haline akıl erdiremez. Aynı zamanda müridin de şeyhden ayrı çeşitli halleri vardır. Bunu da şeyh bilemez. Müridin yolu >>bazen<< şeyhin sırrına yaklaşır, >>yine de anlayamaz<<. İşte burada şeyhinden ayrılır. >>O müridi bundan sonra Mevla (cc) idare eder<<… Artı o mürid Hakk’a (cc) teslim olmuştur. Hakk (cc) onu halktan keser. Önce şeyh onun için bir mürebbi vazifesi görüyordu, o da mahluk olduğuna göre mürid ondan kesilir. >>İki yılı geçtikten sonra çocuğa süt verilmez<<. Bu da bir bakıma onun gibidir. Nefis ezildikten sonra halka ihtiyaç kalmaz. >>İstek gittikten sonra<< kimseden bir şey beklenilmez. Şimdi o mürid yükselmiştir. Şayet şeyh, heva ve nefisle kaldıysa müride muhtaç olur… Sonra nefis ve iradeye gelince: Bunları Mevla (cc) yola getirir, yok olmak olmaz. Çünkü yok olmak bir nevi noksan sayılır. Bu yolda ise noksanlık yoktur. Nefis ölmez, ıslah olur. Böylece Hakk’ a (cc) vasıl olduktan sonra, >>kendini masivadan emin gör, huzur
içinde bil<<. Hak ve hakikatten başka bir şey görme, ondan başkasına bir varlık tanıma… Bu yolun icabı elbette bunu gerektirir. Bulunduğun makamda iyilik, kötülük, vermek, almak, korku, ümit, hiç birinde Hakk’tan (cc) başkasının tesiri olmaz. Çünkü kendinden korkanlara yine kendisi sahip olur. Hataları örtecek yine O’dur (cc). Kendini bu mertebeye getirdikten sonra, >>Mevla’nın<< (cc) hikmetli işlerini görmeğe çalış… Çok hikmet taşıyan >>emirlerini<< yapmaya gayret et. Takib edeceğin yol bu olmalı. O’nun (cc) taatıyla meşgul ol. İster dünyaya, isterse ahirete ait olsun; bütün mahluk şeylerden elini çek. Hepsinden kalben ayrıl. Bütün mahlukatı topla. Aşağıda hikayesi anlatılacak adam gibi zavallı ve çaresiz olduklarını tahayyül et. Şanı, şöhreti her tarafa korkunç bir şekilde yayılmış, emirleri kesin, saltanatı tam bir padişah… Bir adamı yakalatıyor, ayaklarına ve boynuna zincir vurduruyor. Sonra dalgası dehşetli, derinliğine derin, akıntısı şiddetli bir nehir üzerindeki ağaca astırıyor. Sonra; çok kıymetli, yüce ve maddi değer biçilmesi imkansız olan tahtına oturuyor. Yanına da bir çok oklar, silahlar, mızraklar ve daha nice elemeli, paralayıcı ve öldürücü aletler alıyor… Şimdi, padişah, o asılmış adama, rastgele okları, kurşunları yağdırmağa başlamıştır. Hal böyle olunca… O korkunç manzarayı temaşa eden biri için o padişahtan korkmadan, merhamet nazarına sığınmamak ve korkmamak, o saltanatı görmeden geçip, asılmış adama bakmak ve ondan korkmamak doğru olur mu? Sonra böyle şeyi, akıl mantık nasıl doğru bulur? Hayır, hiçbir zaman doğru bulmaz ve seyircinin haline şu hükmü verir: - “Aklı gitmiş, hissiyatı bozulmuş ve neticede bir hayvandır, ki; insana benzemez.” Her şeyin hakikatına erdikten sonra, basiretsiz, görmez olmaktan Allah’a (cc) sığınırız. Hakk’a (cc) vardıktan sonra ayrılmaktan, Hakk’a (cc) yaklaştıktan sonra tekrar maneviyatın kapanmasından, imandan sonra küfre, hidayetten delalete düşmekten yine O’na (cc) sığınırız… Dünya, anlattığımız o büyük ırmaktır. O her gün taşmakta olan su ise, insanoğlunun >>şehveti ve lezzetidir<<. İnsanlara çarpan, kötü mahluklar da dalgalardır. >>Kader-i
İlahinin cereyan eden bela ve mihnetleri ise, o oklar ve silahlardır.<< Evet, insan oğlunun başına bu dünyada en çok gelen şey, bela ve mihnettir. İyilik ara sıra gelir, fakat zahmetler, incitici şeyler o ara sıra gelen iyiliği unutturur. Ara sıra gelen hoşluklar olsa bile, yine onda çeşitli felaketler gizlidir. Eğer insan, ibret nazarı ile bakacak olsa, hayatı ve iyi geçimin yalnız öbür aleme mahsus olduğunu anlayacaktır. İyi inanmış olan bunu böyle bilir. Çünkü bu hali bilip anlamak, içinde yaşatmak ehli imana mahsustur. Peygamber (sav) Efendimiz buyuruyor: - “ Hayat ancak ahiret hayatıdır.” Yine buyuruyor: >>- “Mümin Allah’ına (cc) >>kavuşmadıkça<< rahata eremez.”<< Bu sözler imanlı hakkındadır. Yine buyuruyor: >>- “Dünya müminin zindanı, kafirin cennetidir. “<< Yine buyuruyor: >>- “Allah (cc) korkusu ile dolan kalb<<, Hakk’a (cc) bağlıdır.” Bu ayan beyan haberlerle birlikte, bu dünyada nasıl rahatlık iddia edilir? Şu muhakkak ki; bütün rahatlık >>Allah’a (cc) bağlanmakta<<, >>O’nun (cc) emirlerini<< yerine getirmektedir. Her halde O’na (cc) uymaktır. >>O’nun (cc) yolunda<< boynu eğik olmaktadır.<< Kul, ancak anlattığımız şekilde dünya belasından kurtulabilir. Kurtulunca da gönlü >>merhametle dolar<<, kendisine lutuflar, ihsanlar olur. Her işi ve her yaptığı doğru olur.>>Bu da<< Allah (cc) tarafından ona bir >>iyilik<< olarak verilir.***** Abdulkadir Geylani k.s. >>"Ben ki Hüseyni soyundanım >>cümle<< velilerin boynundadır ayağım"<<

Edeb illa Edeb....

Gerçi padişah seninle beraber yerde oturur ama sen kendini tanı, haddini bil de daha iyi daha edepli otur!

Hz Mevlana (k.s.)

O'nun Sebep Yakıcılığına Hayranım...

O'nun sebep yakıcılığına hayranım...

Hz Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

Allah'lasın...(Zikir/Tasavvuf)

Zikr ederken senden görülen sanki kendi kendine telkin ediyorsun gibidir

Halbu ki hakikatte : "..Beni zikredin ki, Ben de sizi zikredeyim.."

Sen veya başkası, kullar, Allah'a ulaşmanın çarelerini arar

Herkes, hatta hayvanlar bile

Ve bunun için bir amel bulamazlar

Fakat bu yöneliş özlerinde olduğu için, ne zaman bu hali yaşasalar karşılık olarak Allah onları çeşitli amellerle zikreder

Bazı ameller rahatla olur, bazıları rahatsızlıkla

Mesela kedi karnı ağrır da bir çare arar. Bu YÖNELİŞTİR, ama bilinmeyen bir yöneliş

Ne olacağı belli değildir yani

Sonra Allah o mahluku zikreder ve amel oluşmuştur artık

Bu ameli Zikir

Bir de işte Zatını bilenler vardır, onlar da sırf içlerinde hissettikleri RUH dan dolayı bişi isterler, bişiye yönelirler

Allah da onlara telkin eder..

Subhan, Kuddus, Alim, Aziz, Rahman, Rahim, Kadir, der ..

Ama amel yoktur gördüğün gibi ortada

Çünkü istenilen o şey O Allah'dır

Allah bu yüzden onlara öylece telkin eder

Böylece Allah bilinir ve anlaşılır uzak olmadığı, ancak bilinmezse uzak olacağı öğrenilir

Artık O Allah kulunu böyle böyle telkinlerle yanına alır

Yanına alınca nasıl melekler zarar görmezse onlar da O'nun yanında olduğu için zarar görmezler

Bizim için imkansız şeyler zor şeyler onlar için nasıl hayal gibi ise bu kullar içinde öyle olur

Dünya bir hayal haline gelir acılar dertler vesveseler zorluklar ancak hayal olur

Ve Allah onlara telkin etmeye devam eder

- Allah'lasın Allah'lasın Allah'lasın..

O Gün gelince ise bu telkin şöyle olacaktır :

- İşte Ben Allah'ım Ben Allah'ım Ben Allah'ım, Selam övgü size Selam övgü size, İşte Ben Allah'ım...

Hu! Selam! Allah!..

Gökler...

Gökten de baksan Yerden de baksan, Gök kesinlikle sırf Yüceliğe işaret olur..