İnsan kayıt ve meyil hükümlerinden cüz’î saptırıcı/inhirâfî cezbelerden kurtulup, işâret olunan orta ve birleştirici/vasatî ve cem’îmakama ulaştığında -ki bu, küllî benzerlik/müsâmet noktası ve mânevî, rûhânî, misâlî ve hissî olmak üzere bütün i’tidâl mertebelerini birleştiren dâirenin merkezidir- ve açıkladığım halle vasıflandığında, berzah mertebesine ait “muhâzât” makamında iki makam /ilâhî ve kevnî adına kaim olur. Böylelikle zâtıyla her iki mertebeyle -noktanın çevrenin her bir parçası karşısındaki konumu gibi- yüz yüze/muvâcehe hale gelir; bütün bunların bir nüshası olduğu için kendisinde onlardan bulunan şeyler sayesinde ilâhî kevnî hakikatlerin her birisine mukabil olur.
Böylece insan, kendi varlık nüshasının her bir ferdiyle, her iki
mertebede o ferdin mukabili olan hakîkati idrâk eder, böylelikle de
eşyânın hakîkatleri, asılları ve ilkelerine dair ilmi elde eder. Çünkü o
bütün bunları tecrid makamlarında idrak etmişti...
Sadreddin Konevi
(k.s)