"Şöyle denebilir: 'Alemlerden müstağni zat Allah'ın ardındadır.' Buna şöyle yanıt veririz: İş zannettiğin gibi değildir... İlim / Ruh / Hal (Devam)
Önce söz ehlinin meclislerini zikredelim! Bunlar, otuz altı, Hakim Tımizi'de ise kırk sekiz meclistir. Çünkü Tırmizi insanda doğasının hazzını da dikkate alarak on iki meclis daha ilave eder ki, bu doğrudur. Bazılarımız, insanın doğasını değil, ruhaniliğini dikkate almakla -yetinir-. Bu durumda sözü edilen meclisler, otuz altıdır. Bu nedenle bizim ile bu meclis ehlinin bilginleri arasında görüş ayrılığı meydana gelmiştir. Bir kısmımız bunu dikkate alırken bir kısmımız almamıştır. Dikkate alınması daha yerindedir.
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
"Ruh nur, doğa karanlıktır."
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
"...Ne şaşılacak şeydir ki; nazla, işve ile seni eritir, zayıflatır, kıla döndürür de, yine sen, dostun bir kılına iki dünyayı bile vermezsin. Dostla oturmuşuz. Onunla bir aradayız da dosta; "Ey dost! Dost nerede?" diye soruyoruz. Dostun mahallesindeyiz de gafletimizden; "Dost nerede? dost nerede?" deyip duruyoruz. Kötü, hoş olmayan kuruntular, uygunsuz düşünceler bizim gevşek tabiatımızdan meydana gelmededir. Bu, dostun huyu değildir..."
Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)
"...Et-Temkin: Telvin halinde (Halden hale İntikal edişte/dönüşmede) "yerleşiklik" (Uyanıklık/Temkin/Sabitlik) kazanma demektir bize göre. Bazılarına göre ise vusul ehlinin halidir..." ("...Dikkate alınması daha yerindedir.")
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
"İlim sabit, Hal gidicidir"
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
"Perdeler kalksa yakinim artmaz."
Ali (k.v.)
"Şöyle denebilir: 'Alemlerden müstağni zat Allah'ın ardındadır.' Buna şöyle yanıt veririz: İş zannettiğin gibi değildir. Allah, zatın ardındadır. Allah'ın ardında ise, varılacak bir yer (ve hedef) yoktur. Çünkü zat, kendi mertebesi olmak bakımından, her şeyde mertebeden önce gelir. Öyleyse Allah'ın ardında bir hedef yoktur."
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
"Hak, sınırlanmaz, çünkü O, bütün sınırların ta kendisidir (tanım). İnsanlar ise perdelilik ve perdesizlik arasındadır. Allah bizi perdede, perdenin kaldırılışında ve perdenin ardından kendisine ait şeyde Hakkın gösterildiği kimselerden eylesin."
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
"...Allahım Zâtında iyi edepli olmayı bize nasip eyle. Hele seçme kullarına karşı edebimizi hiç bozma. Sebeplerle ilgilenmek ve onlara dayanmak hâlini bizden uzak kıl. Tevhid hâlimizi senin için sabit eyle. Sana tevekkülümüz tam olsun. Seninle zengin olalım. Her derdimizi sana açma duygusunu bize nasip eyle..."
Abdulkadir Geylani (k.s.)
Ben seni çeşitli bilgisizliklerden dolayı, kendini alim bilmemen için daha önceden kınadım ki, bildiğin bir şeyle karşılaştığında onu büyük saymayasın. Çünkü alim bir kimse bildiğini, bilmedikleri şeyler karşısında pek az görür. Bu yüzden kendisini cahil bilip, neticede ilim tahsil etmede daha çok çaba gösterir; daima onu ister, ona ilgi duyar, onu arar durur. İlim ehlinin karşısında mütevazı olup ona yönelir. Susmaya sarılıp, hata yapmaktan çekinir, ondan utanır. Bilmediği bir meseleyle karşılaştığında da onu inkâr etmez; çünkü önceden nefsi kendi cehaletine ikrar etmiştir. Cahil kimseyse bütün cehaletiyle birlikte kendisini alim sayar; reyini yeterli görür; daima alimlerden uzaklaşır; onları ayıplayıp durur; onunla muhalefet edenleri, hata ettin diyerek dışlar; bilmediği her şeyi sapıklık sayar; bilmediği bir meseleyle karşılaştığında onu inkâr ve tekzip eder; cehaleti yüzünden: Ben onu böyle bilmiyorum, böyle olduğuna inanmıyorum, böyle olduğunu sanmıyorum, bu söz de nereden çıktı? der durur. (Bu sözlerle onun batıl olduğunu söylemek ister.) Bütün bunlar kendi görüşüne (yersiz olarak) itimat ettiğinden ve kendi cehaletini pek az tanıdığından ileri gelir. Böylece, bilmediği konularda yanılgıya düştüğü için, sürekli cahilliklerle başbaşa kalır ve (yeni) cahillikler arar; hakkı inkâr edip, cehalet içinde şaşırıp kalır; ilim talep etmekten böbürlenerek kaçınır.
Hz Ali k.v.