"...Önce, cezbe hâsıl olup kendinden geçer. Buna (Adem) denir. Bundan sonra (Bekâ) bulup kendine gelir. Buna (Vücûd-i adem) denir. Bu adem ve kendinden geçmek, hissi gayb etmek, duygusuz olmak değildir. Az kimsede, his de gidebilir. Bu bekâ sahibi, insanlık isteklerine dönebilir. Nefsin huylarına uyabilir. Fenâdan sonra hâsıl olan Bekâda ise, geri dönmek câiz değildir. Behâüddîn-i Buhârî, (Vücûd-i adem, insanlık arzularına döner. Fakat, Vücûd-i fenâ, geriye hiç dönmez) sözünü, belki bunun için söylemiştir. Çünki, birinci Bekânın sahibi, daha yoldadır. Yolda olan geri dönebilir. İkincisi, müntehîdir, kavuşmuştur. Kavuşan, geri dönmez. Büyüklerden biri, (Yolda olan döner. Kavuşmuş olan dönmez) buyurdu..."
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
Geride bırakılan o üç kişinin de (tövbesini kabul etti). Genişliğine
rağmen arz onlara dar gelmiş, nefsleri kendilerine dar gelmiş ve
(nihayet) Allâh'tan sığınılacak yerin, gene ancak O olduğunu
düşünmüşlerdi. Sonra, dönmeleri için (Allâh) onların tövbesini kabul
etti. Muhakkak ki Allâh, "HÛ" Tevvab'dır, Rahıym'dir. Tevbe 118
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
"...Tecellilerin telvinatı, sıfatlardan ve şunaattan haber verir. Hazret-i Zat telvinattan münezzeh ve müberradır. Orada kapanma mecali de yoktur..."
İmam-ı Rabbani (k.s.)