İlim hariç.
Çünkü ilimle temayüz etmek istenen bir şeydir (!). İlimle temayüz etmek insanlık için yararlıdır. İlim kerametlerin en yücesidir."
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
büyük bir perdedir.
Öyle ise, ilim hakikâte ulaşmaya kesinlikle engel değildir. Ancak,
İlimle gururlamlmadığı müddetçe.
İlim ne şerefli bir sıfattır ki; Allah Subhanehû bizlere, ondan lezzet ve
hâz almakla ihsanda bulundu. Nasıl olur da insan ilimden ötürü sevinmez.
İlim, öyle bir sıfattır ki onu elde etmek için her şey terk edilebilir.
İlim için iki yüce şeref vardır. Şöyle ki:
1- Allah Tealâ, kendi Zâtını ilimle vasıflamıştır.
2- Kur'an'da Enbiyâ ve Melekler ilimle övülmeye mazhar olmuşlardır.
Dolayısıyla Ulemâ, Enbiyâ'nın varisleridir.
Ey Aziz!.
Allah Tealâ, bizleri ilimde Enbiyâya varis kılmakla bize en büyük
nimetle ihsandan bulunmuştur.
Bu ihsana nail olmamızı da Allah Rasûlü Aleyhisselâtu Vesselam
şöyle beyân etmiştir:
«Enbiyâ ne bir dinar, ne de bir dirhem miras bırakmışlardır.
Onların bıraktığı miras, ancak ilimdir. Kim ilme nail olursa büyük bir
nasibe, yüksek bir dereceye ulaşır.» (Tirmizi)
Ey insanlar!.
Allah ve Rasûlü'nün bizler hakkında kullandıkları ismi niçin değiştirip
yerine Arif diyorsunuz? Bu yaptığınız, nefsin yaratılışında asi olan
muhalefet etme özelliğinden peyda olmaktadır. Zira nefis Allah'ın emir
ettiklerine muhalif hareket etmek üzere yaratılmıştır. Ve sen halâ
"Âlim" demekten kaçınıp "Arif" istimal etmekte ısrar ediyorsun..
Allah'a muhalefet etmekten hâsıl olacak mahrumiyetten Allah'a
sığınırız.
Marifet, Arap lisânında ilmin derecesinden haddi zatında düşüktür.
Zira marifet tek mefu'le geçiş yaptığı için onunla tek bir fâide hâsıl olur.
ilim ise, iki mef'ule geçiş sağladığı için onunla iki fâide vücûda gelir.
Zikr edeceğimiz âyette ilim, marifetin yerinde kullanılmıştır. Şöyle ki: «Hem
de sizin bilmediğiniz..» (Enfâl Sûresi, Âyet: 60)
Aslında ilim, iki mef'ule tesir edendir.. Fakat burada marifet yerinde
niyâbeten istimal edildiğinden ötürü tek mef'ule tesirde bulunmakta esas
anlamına bir noksanlık peyda olmuştur, ilim ve marifete her ne kadar bir
şeyin hakikâtini olduğu gibi idrâk etmekte birdirler.
Bize ne oluyor ki, biz Allah'ın kullandığı ismi terk edip yerine başka bir
şeyi zikr ediyoruz!!!
İlimle marifet arasında çok ince bir fark vardır. O da ilim;
külliyatlara taalluk eder. Marifet ise cüzivatlara.
Öyle ise, ilmin muteallak külliyatlara nazaren cûziyatlara olan
muteallakı itibariyle küllileri kapsamına almaz, işte bu farka binaen
Allah'a "Âlim" denir. "Arif" denilmesi caiz değildir.
ilmin kendisinde vaaz edilmesi gerekli olan makamda marifeti kullanan
şahıslar, Verasat-ı Nebevide tahkik sahibi olsaydılar o makama ilim ve
makam sahibine de Âlim ismini verirlerdi. Böylece onlar, adâb-ı ilâhiye ile
hareket etmiş olurlardı.
Sehl bin Abdullah -Allah ondan razı olsun- bu makamda alâkalı
söylemiş olduğu şu cümleleri, işin hakikâtini ne güzel izah etmektedir.
— "Kişinin Ârif-i Billâh olması; ilim ile ALLAH'I bilmesine bağlıdır.
Âlim olması da mahlukata Rahmet ile muamele etmesiyle
gerçekleşir."
Sehl - Allah ondan razı olsun - böyle dedikten sonra da;
— "Semâlar yeryüzü için, yerin içi yerin üstündekiler için, âhıret
dünya için, ulemâ cahiller için ve Nebî-i Zişân - Allah'ın Salât ve
Selâmı onun üzerine olsun - bütün mahlûkat için Rahmet'tir." dedi.
Ey Aziz!.
Allah seni muvaffak kılsın!.
Düşün, bak!.. Sehl, âlimi hangi makama koydu ve kime benzetti!!!..Bu yüce imâmın idrâk ettiklerini bize de idrâk ettiren Allah'a hamd
olsun..."
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)