Sayfayı Yenileyerek ya da Başlığa Tıklayarak Arşivde Dolaşabilirsiniz

A ulular biz sustuk, susmadaki sırrı anlayın artık; doğrusunu daha da iyi bilir Allah...

Geldiğin yer hiç mi aklında yok? Hiç biliyor musun? Rebap ne diyor, gözyaşlarıyla yanıp kavrulmuş ciğerlerle neler söylüyor? Diyor ki etinden uzak düşmüş bir deriyim ben, nasıl ağlamayayım, nasıl dertlenmeyeyim ayrılıktan? Tahta da diyor ki, yemyeşil bir daldım ben; balta kesti, bıçkı dildi beni. A padişahlar, ayrılık garipleriyiz biz; sonunda dönülüp huzuruna varılacak Hakk’a feryat etmedeyiz,duyun feryadımızı. Önce Hak’tan ayrıldık da şu dünyaya geldik; fakat halden hale, şekilden şekle döne döne ona gidiyoruz biz. Sesimiz, kervandaki çana benziyor, yahut da buluttan düşen yıldırım sanki. A konuk, hiçbir durağa gönül verme; çünkü ondan çekilip ayrılırken yaralanırsın sonra. Rebabın şu dosdoğru sesi, ister Türk olsun, ister Rum ülkesinden, ister Arap; âşıksa onun dilincedir, onun dilidir. Müjdeler olsun ey kavim! İşte bu, kapının açılışıdır; tezce dolanmaktan, batmaktan kurtuldunuz artık. Kitabın aslı, yanında olan sevgilinin razılık vakti geldi çattı, ferahlayın. Dedi ki kaybettiklerinize üzülmeyin; perdeleri yırtıp yakan dolunay göründü. Otlak, sulak bir yer burası, çöktürün develerinizi; öyle nimetler var burada ki sayıya sığmaz. Sevgide çekilen cefada binlerce vefa var; sevgiyle susmada güzel güzel konuşma lezzeti var. A ulular biz sustuk, susmadaki sırrı anlayın artık; doğrusunu daha da iyi bilir Allah. 


Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s) 


Divan-ı Kebir